23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 CUMHURİYET 12 OCAK 2000 ÇARŞAMB İ LJil. kultur@cumhuriyet.com.tr Yılmaz Erdoğan, 'Cebimde Kelimeler' oyununda yaşadığımız olaylarla dalga geçiyor 'Anlatmak, mesleğim'YEŞİMAKYÜZ Vıünaz Enloğan'ın 'Cebimde Kelime- ler' adlı tek kişilik oyunu ıkı yıl önce sah- nelenmeye başladı. Ancak araya askerlik girdiği içın kesintiler oldu. Yıİmaz Erdo- ğan 'Cebimde Kelimeler'de, her zamanki mizah malzemesini. 'keiime oyunJan'nı, yaşadığımız bazı durumlann absiirdiüğü- nü ve 'anlamsız klişderi' kullanıyor. Bel- ki de çoğumuzun içten içe güldüğü.. ama ifade edemedıği ya da sessiz kaldığı olay- larla dalga geçiyor. Bu tek kişilik göste- risinde Yılmaz Erdoğan kendi yaşamöy- küsünden, çevresindekilerden de besleni- yor. - Salon kalabalık. Brecht, Beckett, Sha- kespeare >a da Çehov'un izleykisi ülkemiz- de bu kadar çok değil. Bu kadar çok sevfl- menizi neye bağüyorsunuz? YILMAZERDÖĞAN- Almanya'dada bu gösteriyi oynasaydım böyle bir kala- balık olurdu. Brecht'in, Shakespeare'in, Çehov'un bir ülkede büyük izleyici top- luluklanna oynanmasuıı isterim. Çünkü ti- yatro adına evrensel değerlerdir. Bizim ülkemız insanının bu seçiminde şaşıra- cak bir şey yok. Tiyatromuzda iki oyun oynanıyor. 'Sen Hiç Ateşböceği Gördttn mü?' de aynı il- gıyi ve alkışı alıyor. O oyunda da seyirci- nın çabuk tavlanacağı bir şey yok. Çok ko- mik de değil, dramatik kurgusu sağlam, çok sert bir oyun. Sahnede öyle ticari bir kaygımız yok. Biz iyi mizah yapıyoruz. lyı mizah da, dünyanın her yerinde kala- balıkJann tükettiği bir şeydır. Ama sonuç- ta sahnede nasıl güldûrelun, alkış bol ol- sun diye bir şey yapmıyoruz. Zaten bunun ölçürü de Brecht ya da diğer yazarlann oyunlannı oynamak değildir. Bunun en • 'Samimiyetle kendi hikâyemi anlatan bir insanım. Ben bir anlatıcıyım. Insanlar beni dinlemeye geldikleri sürece de anlatmaya devam edeceğim. Gelmeseler de anlatacağım. Anlatmadan yaşayan bir insan değilim. Çünkü anlatmak benim mesleğim. Bunun için çok kalabalık olması da şart değildir. Bir gün olmayabilir de.. ama anlatmadan yaşayamama gerçeği değişmez." iyi ölçürü 'Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü'dür, hiç güncele da> anmayan bir oyun- dur. - Sahnede Yılmaz Erdoğan olarak var ohıyorsunuz. Arada tiplemeler yapıyorsu- nuz. Neden şiveü konuşmayı yeğliyorsu- nuz? ERDOĞAN - Bu çok açık bir biçim oyun olduğu için genelde insanlar kuıgu- sunu gözden kaçınyor. Bu, sahnede yazı- lan bir oyun. Bir tip oynarken şive yapı- yorum. Oyunun barkovizyon ile başlayıp, yine aynı şekilde bitmesinın de nedeni budur. Eğer bir oyun olsaydj, aşağı yuka- n böyle bir şey olurdu ... Dolayısıyla hi- kâyeyi anlatırken öyle rahat ettiğim için bu şekilde konuşuyorum. Şive komiği yapmıyorum. Bır komedyenhalkı daha çok güldürmeyi de düşünür tabii ki. Mizah zekâ ile yapılırsa daha çok güldürmekte bir sakınca yok. -Bu gösteriyi haftada iki kez sahnetiyor- sunuz. Hiç aynı şeyleri anlatmaktan sıkıl- dığııuz, (zfeyiciieri bugün nasıl eğlendire- ceğim diye endişelendiginiz olmuyor mu? YILMAZ ERDOĞAN - Bu oyun ben sahnede eğlenmezsem gitmiyor. Zaten o zaman seyırci de eğlenmiyor. Bu tip tek kişilik komedi oyunlannda seyırciye an- lattığım hikâyelerde 'ben çok eğleniyo- rum, doiaytsıyia sizin deeğlenme oiasdığı- nızyüksektir' duygusunu vermezseniz 2.5 saat yürümüyor. Ancak, bu oyunu üst üs- te oynamamayı tercih ediyorum. Her gün bu performansla bu eğlenmey- le ancak eğlenen adamı oynamak müm- kündür. Bu da çok sağlıklı bir şey olmaz. 'Cebimde Keiimeier' ıçın sıkılarak 'Yine bu akşam oyun var' dediğım olmamıştır. Bu sıkıntı genelde 500. oyundan sonra olur. Halbukı daha 110. oyundayız. Oyun 1997 'de başladı, ama 1.5 yıl askerde geç- tiği için ara vermek zorunda kaldım. Samimiyetle kendi hikâyemi anlatan birinsamm. Ben biraniatıcıyun. insanlar beni dinlemeye geldikleri sürece de anlat- maya devam edeceğim. Gelmeselerde an- latacağım. Anlatmadan yaşayan bir insan değilim. Çünkü anlatmakbenim mesleğim. Bunun için çok kalabalık olması da şart değildir. Ben mesleğe başladığunda kala- balık yoktu. Bir gün olmayabilir de.. ama anlatmadan yaşayamama gerçeği değiş- mez. - Gerek TV oyunlannda gerekse oyat- ro oyunlanndaoisonhem jazar hem oyun- cu hem de vöneanenoiarak çalışıyorsunuz. Yazdıkiannızı sahnekrken sıkınü çekmi- yor musunuz,metnedışandan bakabiliyor musunuz? YBLMAZ ERDOĞAN - Tam tersi, sı- kıntıdan çok bir kolaylık yaratıyor. Bu oyunda sahnede oynarken de yaz- dığım oluyor. Anında üretmeye uy- gun bir oyun... Dolayısıyla bir şeyi sahnede o an söylerken genel kurguyu bozmamak gibi bir derdim yok. Bu başkasının metnını oynayan ınsan- lann çok sık karşılaştıklan bir durum- dur. Söylersiniz ama yazar belki de onu söylemek istememiştir me- tinde. Benim için bu anlamda çok büyük bir rahathk oluyor. - Yeni oyun, dizi ya da başka birproje var nn?_ ERDOĞAN-Yeni bir sinema filmi üzerinde çalı- şıyorum. İş- ler yolun- dagıderse hazrran, temmuz aylarmda , çekmeyi planlıyo- ruz. Şuan- da oyunla- nndışında- ki enerjimi senaryoya harcıyo- rum. FihTÜn adı' Kalpsiz Adam' olacak. Istanbul'da, bu- gün geçen bir bi- kâye... Ama içeriği ile ilgi- ü olarak senaryo bit- tikten sonra konuş- mak ıstıyorum. Erdoğan şu günlerde, sinema filmi üzerinde çahşıyor. İ K S V •••"'*'• kültür elçisi Kültür Servisi - ISPA'nuı (Interna- tional Society for the Performing Arts Foundation-Uluslararası Sahne Sanat- lan Vakfı) aralık ayında New York'ta düzenlediği 'Risk ve ÖdüJ- Risk-Re- ward' konulu kongrede Türkiye'yi Is- tanbul Kültür ve Sanat Vakfı Genel Müdüriî Mefih Ferefi temsil etti. Sahne sanatlan organizasyonlann- da karşılaşılan olağandışı durumlann konuşulduğu kongrede başkanlığmı Melih Fereli'nın yaptığı 'Ateş Amnda Sanat-BalkanlarAteş Aranda'adlı bir oturum da gerçekleştirildi. Oturumda Balkanlar'daki savaş koşullan içinde etkinliklerini sürdüren kuruluşlann karşılaştıklan riskler ve risk yöntem- leri konuşuldu. ISPA kongresinde ay- nca 27. Uluslararası Istanbul Müzik Festivali afişi Seçici Kurul tarafından onur ödülüne değer bulundu ve genel kurul tarafindan en popüler afiş ola- rak seçildi. iKSy Malta yasalan çer- çevesınde oluşturulan Akdeniz Kül- tür Konseyi'ne Türkiye adına kurucu üye olarak davet edildi ve 2000'li yıl- larda Türkiye'nin kültür elçiliği göre- vini sürdüreceğini açıkladı. 19. Uluslararası İstanbul Film Festivali için Türk filmlerinin başvurulan başladı Uliısal Jüri Başkanı Yavuz TurgulKûhürSenisi-lKSVtarafmdan 15- 30 Nisan tarihlen arasında düzenlene- cek olan 19. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin Ulusal Yanşma Seçici Ku- rulu belirlendi. Başkaahğını yöneönen Yavuz Turgul'un yapacağı kurulda si- nema oyuncusuGûlşenBubikoğJu, Mar- mara Ûniversitesi Iletişim Fakültesi Dekam Prof. Dr. Ünsal Oskay ve sine- ma eleştirmeni Tunca Arslan yer ala- cak. Kurulun bu yılkı yabancı üyesi ise Türk fıhnleri konusunda uzmanlaşmış olan Montpellier Film Festivali'nin yö- netmenı Pierre Pitiot. Bu yıl (Jlusal Yanşma'ya kanlmak isteyen Türk filmlerinin, karnuoyuna ta- nıtılmalan ve festival kataloğunda yer YavuzTurgul başkankğmdaki kuruhın bu yılkiyabancı üyesi ise Pierre Pitiot alabilmeleri için 1 Şubat'adek festival merkezine (Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı, İstiklal C. No: 146, Beyoğlu) başvurmalan gerekiyor. Yanşma yö- netmeliği ve başvuru formları SE- SAM'dan sağlanabilir. Türk filmleri bu yıl hem ulusal hem de uluslararası alanda yanşmak için başvuratukcekkr. Ulvslaıaçaaı l AÜm Lak' yanşmasma aday olabilmek için fılmlenn konusunda 'sanat ve sanatçı' teması aranıyor. 19. Uluslararası Istanbul Fiün Festi- vali'nde Ulusal Yanşma sonunda Dr. Ne- jat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından 'Yı- hn En İyi Türk Fflmi'ne ve 'Yıhn En İyi VÖDetmeni'ne lO'armilyarlirahkpa- ra ödülü verilecek. Aynı zamanda bu yıl ilk kez En iyi Kadın Oyuncu ve En iyi Erkek Oyuncu da seçilecek. Ulusal Ya- nşma Seçici Kurulu, bu yıl dört ödül dışında kalan senaryo, görüntü, kurgu, müzik gibi herhangi başka bir dalda üstün başan göstererek fümin oluşumu- na katkıda bulunan bir kişiye, onursal . nıtelıkte bir Jün Qgel Odüiü de vaoe- bilecek. Festivalin destekleyicilerinden olan ve sanata katkılanyla tanınan Efes Pil- sen'e de Uluslararası Fibn Eleştirmen- leri Birliği (FIPRESCI) Jürisi tarafın- dan, Onat KuÜar adına seçilecek fil- minyapımında kullanılmak üzere 30 bin dolarlık para ödülü verilecek. Kendi yüreğiııi kemiren adam Soyut öğelerle özgür anlatım KüMr Servisi - Ressam Se}-yit Boz- doğan resimlerini 8 Şubat'a kadar Ni- şantaşı TEM Sanat Galerisı"nde sergi- Iiyor. 1985 yılından ben çahşmalanm Almanya'da sürdüren Seyyit Bozdo- ğan'ın son çalışmalan. soyut öğelen da- ha büyük boj'Utlarda ele alması, yeni teknik yöntemleri kullanması ve me- kân biçimlendirmesi açısından bir ön- ceki çalışmalannagöre çok önemh fark- lılıklar taşıyor. Eski çalışmalannda do- ğa tahribatmı canlandıran somut şekil- lere yer veren sanatçı yeni yapıtlannda ise fıgürleri soyut olarakbetirnlediği şe- killer kullanıyor. Soyut öğelerin ken- disine daha özgür bir anlatım sağladı- ğına inandığım belirten ressam, yüze- yi yer yer bir ağ dokusu ile kaplayarak farklı ve yeni birmekân dennliği yarat- maya çalışıyor. (247 08 99) SEVGİSANLI "Çölde bir garip adam gördüm/YabanıL, çıplak/Çöınelmiş yere/Kemirir durur enn- deki yiireği/Sordum: Tatiı mı bari?/'Aa' dedi, aa zebir gibi/Ama benaa severim/Hem bu yürek kendi yûreğun" Bir deviet dairesinde kendi yüreğini tü- keten memur. Küçük kıskançlıklar, haset- ler, hırslar içinde. Üstleri ne türlü dalave- relerle yüksebnişttr. kendi kaç çeşit haksız- lığa uğranuştır. Bütün bunlar kekremsi bir tat bırakmaz mı adamın ağzuıda. Günler- den bir gün 657 sayıh kapıdan akide şeke- ri rengindekı esvabı ve tango adunlanyla bir kadın çıkagelir. Bir anlık sürpriz, tek- düzeliğın sona ermesi. Gelgelelim çok geç- meden ahret sualleri başlayacaktu-. Ada- mın kanayan yüreğine neşter üstüne neşter vurulur. Kırmızılı kadm ister vicdanuun sesi ol- sun ister iblisin ta kendisi, dur durak bil- mez, merhametten nasibi yoktur. Sorar, so- rar, sorar! Memurun insanca zaaflan sergilendik-" çe güleriz ağlanacak haüne. Bu kara kome- dıde çığlıklar kahkahaya dönüşür. 1920'de ttalya'nm küçük Fassono ken- tinde doğan Aldo Nicolai kara mizahın us- talanndan bin. Özyaşammdan söz ederken şöyle diyor: "İkinci Dünya Savaşı beni öf- renimimi vanda bırakmav a. hiç istemeden üniforma giyme>c zorladt Bir yıl askerük- ten sonra Vlmanlara tutsak düştüm. Bir Idbrit fabrikasuıda çauşmaya gönderildim. Kibritiernedeoisa küçük şeylerdirdiyecek- siniz. Oysa koca koca ağaçlardan yapıldık- iaruu. bunlan da benim sırtlamam gerek- tiğini muştuladılar." Oyunu birçok ttalyanca yapıtı dilimize kazandıran Muhittin Yılmaz çe\ırmiş. Ba- nş Dincel' in sahne tasanmı 'Kadm ile Me- mur'u ilginç kılan öğelerden. Mazlum Ki- per'ın yönetimi oyunculara ne derece des- tek olmuş? Dozunu fazlaca kaçırdığı mi- zansenlere karşm oyunculann başanlı ol- duğunu söyleyebiliriz. NaşhÖzcan sahneden sahneye, perdeden perdeye gelişen açılan. renklenen oyunuy- la gerçek bir komedyenin bütün hünerleri- ni sunuyor. Hem dehiç ucuzakacmadan, seyirci avı- na gönül indirmeden. Kim bu adam, bu adam kim diye sonryorum kendime. Olduk- ça sık tiyatroj'a giderün. O buradaysa, ben neredeydim? Benburadaysam ona böyle fir- satlan seyrek veren ŞehirTiyatrolan yöne- timi neredeydi. Büyük Naşit'intonmuymuş. 1886-1938 yıllan arasmda yaşayan, 14 yaşında Mızi- ka-i Hümayun'a intisap eden, daha sonra ortaoyuncu Abdülrezzak'tan feyz alan, da- ha sonra vodvülerdeki alafranga rollerde siv- rilen, çeşıtli tıyatro topluluklan kuran bü- yük Naşit'in torunu, gel de gençlerin gü- cüne inanma. Kadını oynayan Ayşegfil İşsever başlan- gıçta çarpıcı, SelçukBorak'ın koreografi- sini yaptığı tangolarda başanlı. Ne var ki oyun ilerledikçe Naşit Özcan'ın temposu- na ayakuydurmakta güçlük çekiyor. Sesiy- le, edasıyla tekduzeliğe düşüyor. Sahneye yanhş adım atan kadın G elelim Mazlum Kiper'in yönettiği bir başka oyuna, Hülya Avşar'ın Karaca Tiyatrosu'nda oynadığı 'Bugün Benim Doğum Günüm'e. Hülya Avşar sinemada sevdiğim bir oyuncu ama tiyatroya iyi ki doğdun diyemeyeceğim. Sinemane olduğunugösteriyor, gü- zel, albenili, sevimli, sade ve etlcile- yici. Tiyatroneolmadığıni. bilgüi, gör- gülü, zevk sahibi ve alçakgönüllü. Bireleştirmen arkadaşım şöyle di- yordu: ''Gazmoseyirdsinnıkarşısuıa çıkarken birkaç musfld dersi alnuş. Ama tivarro se>irrisinin karşısına çt- karken herhangi bir hazırhğa gerek görmeıniş." Mazlum Kiper burada Zalim Ki- perolmuş. Seçilen oyun metninin za- yıf olduğu, ısmarlananpaldırküldür müziğin bu metinle hiç bağdaşmadı- ğı, kullanılan aksesuvann örneğin koca koca peruklann kendisine ya- kışmadığı konusunda oyuncusunu uyarmamış. Hüh/a Avşar'ın ağzından çıkan ilk sözcükte vurgu yanhşınm ohnasını ya- dırgamadun. Ama beyniyle bedeni arasındaki iletişim eksildiği beni şa- şırttı. iyi biroyuncunun beyni ile be- deninin her bölümü arasında çok iyi ışleyen birtelefon sistemi vardır. Can- landırdığı kişiyi otururken, kalkar- ken, yürürken tanıtır bize. Özelhkle yürürken. Tiyatro oyunculuğu ince uzun bir yoldur. Daha sahneye adım atarken başlar. Oktay Keresteci'nın ne çeşit bir koreografi yaptığun kestire- medim. Ama Hüh/a Avşar'a sahne- de yürümesini öğretseydi büyük bir hizmette bulunurdu. En iyi oyuncu- lann bile bu konuda yardıma gerek- sinimleri olabilir. 'DamdakiKemana'vı prova eder- ken ToddBoJender, CûneytGökçer'e şöyle demişti: "Siz krallan, prenste- ri, soylulan dvnamava abşmışsuuz. Harekederinizçokzarif, Sütçü Tevye'nin sırasın- da beygir gibi arabaya koşuhnçokyorguaajak- laıinısûrüyerek jürüyen bir köylü olduğunu unut- majalım." Leb demeden leblebıyi anlayan Gök- çer, en başanlı kompo- zisyonlanndan birini ya- ratrj. Hülya Avşar'ın genç âşığını bekleyen şık bir burjuvayı oynarken yor- gun bir çamaşırcı kadın gibi yürümesi denk düş- müyor. Bir Profesör Hig- gins çıksa, uzun çabalar sonucu onu gerçek bir ti- yatro oyuncusu yapabilir miydi? Kafası, bedeni ve sesi arasında uyum sağ- lamadan. gırtlağmı patla- tırcasına haykırsa da ne acısını, ne öfkesini bize iletemeyeceğini anlata- bilir miydi? Belki. Çev- resinde şakşakçılar ol- masaydı, kendilerine de tiyatroya da fazla saygı- HülyîiAvşarbaşarmbo-o>Tmortay«k0ywruyor. sıolmayan şakşakçılar.. DEFNE GOLGESİ TURGAY FÎŞEKÇÎ Prag 1900 Sergisi Amsterdan'daki Van Gogh Müzesi, resim sa natının en bûyük ustalanndan birinin yapıtlannır büyük bölürrünü tek bir mekânda toplayabilmi^ olmasıyla önemli bir merkezdir. Ressamın iki yüz- den fazla yafilıboya çalışması, beş yüz kadar de- seni ve yedi yüz mektubu bu müzede sergilenir. Bununla da kalınmaz. Ondokuzuncu yüzyıl re- sim ve heykelfsrirıden seçkin ömekter, -Van Gogh'un sanatını etkileyiş biçimleri gösterilerek- yine bura- da sergilenir. Van Gogh'un kalrtçılanyla, Hollandadevletinin gi- rişimi sonucu oluşturulan müze ilk kez 1973'te açılmıştı. Geçtiğimiz yıl (1999) içinde yeniden dü- zenlendi. Yerattından baglanılan bir ekyapıda fark- lı sergiler için yeni salonlar oluşturuldu. Burada 17 Aralık'ta açılan ve 26 Mart'a dek sü- recek olan "Prag 1900 - Şiir ve Kendinden Geç- me " başlıklı sefgi, son yıllarda neredeyse moda olan Prag kentinin yüz yıl önceki sanat ortamından ör- nekler sunuyor. Sayılan yüzü geçen resim ve hey- kel, cam ve süsleme işçiliğinden örnekler vb. Prag kenti, Çek kültürünün merkezidir. 1300'ler- de kurulan üniversitesiyle, 1700'den fazla tarihsel yapıyı banndırmasıyla da mimariık açısından bu- lunmaz değerde anıtsal bir kenttir. Smetana, Dvo- rak gibi evrensel önemde bestecilerde yine bu ken- tin ve kültürün insanlığa armağanıdırlar. Ne ki Prag kenti de Çek küttürü de ülkelerinin bağımsızlığa kavuştuğu 1919'a dek, birçevre kül- türü olarak kalmıştır. Bugünkü Çek Cumhuriye- ti'ni oluşturan Bohemya ve Moravya coğrafi böl- geleri yüzyıllar boyu merkezi Viyana olan Avustur- ya-Macaristan Imparatorluğu'nun bir parçası ol- dular. Avrupa sanat merkezleri Paris ve Viyana idi. İs- ter istemez sanatçılann gözü oralardaydı. Burada karşımıza şu soru çıkıyor Gelişmeleri iz- lemekle, onlara öykünmek arasındaki çizgi nere- den geçer? Geçen yüzyıl başının Çek ressamlannın yapıtla- nna bakarken, dönemin resim sanatına öykünme- nin ötesine geçemedıklerini düşündüm. Nedeni açık: Resimler bende Çek toplumuna iliş- kin bir duygu ya da izlenim uyandırmadı. Bu re- simleri daha önce hiç görmemiştim, ama bende gömnüşüm, tanıyorum izlenimi doğdu. Daha da ile- risinde açık etkiler olduğunu düşündüm. Sözgeli- mi sergide yer alan Karel Vitezslav Masek'in Pastoral Alegori (1889) adlı tablosunda, bir bah- çe içindeki çıplak fıgürlere bakıp, Manet'nin ünlü Kırda Yemek'iriı (1863) düşünmemek elde değil- di. Çek sanatçıların ya da toplumun o yıllarda na- sıl biretki altında olduğunu anlamayı belki, 1890'da Prag'a Eiffel Kulesi'nin bir kopyasının dikilmesi de açıklayabilir. Sonra bizim yüz yıl önceki ressamlanmızı anım- sadım: Osman Hamdi Bey'ı ya da Şeker Ahmet Paşa'yi- Onlann resim sanatını Fransa'da öğren- melerine karşın, yapıtlanna hem kendi kişiliklerini hem<teütKutoiHİı ı kişıttğini katuğmı düşündüm. Berv^ zersiz çarptcılıkları buradan geliyordu. "Prag 1900" sergisi, Van Gogh'un neredeyse bü- tün yapıtlannın bulunduğu bir sergiyle aynı ortam- da, yan yana. Birinden ötekine geçtiğinizde fark- lılık daha da çarpıcı oluyor. Van Gogh'un resminde bulunduğu çevreyle sa- natının nasıl birbirini etkilediği açıkça görülüyor. Ku- zeyde, Hollanda'nın kapalı göğü altında yaptığı resimler kapkara. Patates ayıklayan kadınlanna baktıkça içi karanyor izleyenin. Ama Akdeniz'e, Ar- les'e indiğinde, aynı ressamın resimleri rengârenk oluyor. Kendi iç dünyası acılar içinde kıvransa da o doğa, onun resminde çiçekler açtınyor. Sanatın temeli, belki de içinden çıktığı çevrenin ve kültürün ürünü olabilmesi. Bunu göremediğimden olmalı, yüzyıl başının Çek sanatçılan bende kalıcı bir iz bırakmadı. BUGUN • AKSANAT'ta saat 16.00'da Aksanat Prodüksrvon Tiyatrosu'nun sahnelediği 'Abelard ve Hetoise' adlı ti- yatro oyunu ile saat 19.00'da AB Fuat Yılmazoğtu ve Grup Quartet'in flamenko-latin müzik konseri izle- nebüir. (252 35 00) • ISTANBUL BILGİ üNrv^RsiTESi'nde saat 19/ OO'da yönetmenliğini Rene Clement'in yaptığı' Jeux Interdit»- Yasak Oyunlar' adlı film gosteriliyor. (216 23 15) • BORUSAN'dasaat 18.30'daSerwrAdın'in '20. Yüz- yıl Tiyatro Mûziği ve Mûzikal Kavramı' konulu söy- leşisi yer alıyor. (292 06 55) M CEMAL REŞrTREYKONSERSALONU'nda şef Herbert Böck'ün yönetiminde NViener Jeunesse Orc- hester'in vereceği 'Yeni Yıl Konseri saat 19.30'da iz- lenebilir. Soprano Uta Scbwabe ve tenor Christian Ba- uer konsere solist olarak katılıyorlar. (292 39 70) • MEBA SANATEVİ'nde saat 19.00'da Bülent Ay- dınh'nın saz dmletisi yer alıyor/ 54713 35) • DOĞUŞ ÜNİVERSfrESrnde saat 14.00'de ressam Bedri Baykam'uı vereceği' 21. Yüzyıldan Beklentile- rimiz' başlıklı konferansm yam sıra, sanatçımn'Ken- di Sanat Yaşamı ve Sanata Bakışı' üzerine hazırlamış olduğu video fiün de izlenebüir. (32711 04) K Ü L T Ü R + Ç İ Z İ K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle