Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 1999 PERŞEMBE
HABERLER
DÜNYADA BUGUN
ALİ StRMEN
Ecevit Amerika'da
Başbakan Bülerrt Ecevit'in ABD gezisinde,
BeyazSaray, bizim kamuoyunun beklentilerinin
büyük kısmını yerine getireceği yolunda vaat-
lerte bulunmadıysa, bunun büyük bir düş kınk-
lığı yaratmasının nedenlerini Clinton'un tavnn-
da, Ecevit'in siyasetinin zayıflığında mı arama-
lıyız, yoksa bizatihi bu beklentilerinin kendileri-
nin abartılı olmasında, gerçekle ilişkisi bulunma-
masında mı?..
Hükümet üyeleri, bu sonucu önceden gör-
dükleri için değil midir ki, bu beklentilerin abar-
tılı olduğunu, gezinin hemen öncesinde titizlik-
le vurgulamak gereğini duymuşlardır?
Toplumun, her olayda olmayacak beklentile-
re girmesinin, deprem gibi ulusal bir felaketten
bile, bütün sorunların çözümüne anahtar ola-
cak, mali yardım hayalleri kurmasındaki asıl
suçlu kim?
IMF ile görüşme gerçekleşir gerçekleşmez,
'dolarlar geliyor' yollu amiyane umut tacirliği
yapan, heryerde bir umut kınntısı arayan, için-
de bulunduğumuz durumu, umudu kırmamak,
hükümeti yıpratmamak kaygısıyla doğru dürüst
anlatmaktan bile çekinen büyük tirajlı medya
mı?
Yoksa, en düşük düzeye reyting sağlayan,
gerçeği söyleyene 'içimi karartıyorsunuz' diye
kızan, 'bişiy olmaz abi' felsefesiyle kulağının
üstüne yatan, önlem almak yerine, her şey ol-
duktan sonra tepki göstermeyi yeğleyen top-
lum mu?
• • •
Soru işaretleriyle dolu bir gezinin arifesinde,
hasta olduğu yolunda kimi belirtiler ortaya çı-
kan Bülent Ecevit'in bu durumunu olduğu gibi
ortaya koymak yerine saklamak mı daha doğ-
ru olurdu, yoksa gerçeği söylemek mi?
Türkiye'nin en küçük soluğunu bile dinleyen
istihbarat servislerine sahip bir ülkenin Başkan'ı
ve basını, kendilerini ziyarete gelen liderin sağ-
lığı ve polrtik tercihleri konusunda yeterli bilgi sa-
hibi değiller mi sanıyoruz?
Şimdiye kadar, bilindiği halde pek yazılip çi-
zilmeyen kimi bellek kayıplan, bu kadar aşikâr
hale gelince, basın onu ne kadar gizleyebilir ki?
Sayın Ecevit'in belki hastalıktan, belki de aşı-
n yorgunluktan doğan bu amnezileri olmasay-
dı, VVashington'daki görüşmeleri bizim açımız-
dan çok daha mı yapıcı geçecekti?
Bütün yorgunluğuna karşın Ecevit yine de dış
politika konulannda, en iyi teçhizatlanmış lider
değil mi?
Beyaz Saray'da Ecevit'in en büyük handika-
pı bu amneziler miydi, yoksa temsil ettiği top-
lumun ürettiğinden çok üremesi, sürekli çıkma-
za saplanıp acil dış borca ihtiyaç duyması, eko-
nomisi, ne denli dinamik olursa olsun, üretim-
den çok talana ve avantaya dayalı toplumun,
korkunç boyutta bir işsizlik topluluğu olması
mı?
Böyle bir toplumu Ecevit değil de De Gaulle
temsil etseydi ne olurdu ki?
Atatürk'ü Atatürk yapan salt kişiliği miydi,
yoksa topluma verdiği atılım ve onun yapısın-
da sağladığı yenileşme ile azim mi?
• • •
Liderlerin, yaran tartışılmaz başbaşa görüş-
meleri iki ülke arasındaki ilişkileri tepeden tırna-
ğa değtştirmeye yeter mi, yoksa bu ilişkileri da-
ha başka nesnel, politik, ekonomik öğeler mi
belirier?
Bütün bu koşullar altında Bülent Bey'in gezi-
sini, başarılı ya da başansız veya beklenen so-
nuçlan vermiş olarak mı değeriendirmek gere-
kir?
Bu sorunun yanıtı ise, sanınm, görüşmeterin
iki tarafın davranışlannda herhangi bir değişik-
lik meydana getirmiş olup olmamasında yatı-
yor.
Kimse bu ilişkilerde ve tavırtarda herhangi bir
değişiklik belirtisi görebiliyor mu?
Bu gezide Türk tarafının elinde, Bülent Bey'in
akıcı Ingilizcesi dışında yeni bir koz var mıydı?
Cenelkurmay açıklaması
'Tuggeneral Işımer'in
sözlerine tepkiyi
üzüntüyle izJiyoruz'
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - GATA'nın
yeni ders yılına başlama-
sı nedeniyle yapılan tö-
rende konuşan Tuğgene-
ral Yalçm Işımer'in ko-
nuşmasına yönelik mak-
sadı aşan tepkiler Genel-
kurmay'da üzüntüyle kar-
şılandı. Genelkurmay
tkincı Başkanı Orgeneral
Edip Başer. "tyi niyeüe
yorumlanması gereken
bir ifade şeklidir. Belleme
kelimesi, kesinKkle 'Hafı-
zalanmızda tutahm, bun-
lann amaçlannı, ne yap-
mak istediklerini öğrene-
lim. anlayalım" ardamın-
da kullanılmışnr" dedi.
Başer, IDEF'yi gezerken
gazetecilerin, Tuğgeneral
Işımer'in sözleriyle ilgili
tepkileri anımsatması
üzerine şunlan söyledi:
"Bu tepkileri biz de
üzüntü duyarak takip edi-
yoruz. Tabii maksadım
aşan bazı tepkiler var.
Orada Yalçın Hoca'nın
söylediği şeyler açık. Sö-
zün bir yerinde ömeğin,
'tstiklal Marşımız da, onu
yazan şair de kutsaldır' di-
yor. Bunu söyleyen bir ki-
şinin kalkıp da kasıtiı ola-
rak başka bir şeldkle aynı
konuşma içerisinde o şa-
ire, onu küçûltücü bir şey
söylemesi elbette müm-
kiin değiL Bu bir yonım
meselesi. Banagöre.artni-
yetie yonımlarsanız, insa-
nuı her söykdiği sözü bir
tarafa çekip götürebiHrsi-
niz. Kanaatimce iyi niyet-
le yorumlanması gereken,
sadece Türkçenin korun-
ması. Türkçenin zengin-
leştiribnesi ve küttürümü-
zün çekki unsuru haMnde
muhafaza edUmesi arzu-
sundan ve bu konudaJd ti-
tiziikten kaytıaklanan bir
ifade şeküdir."
Başer, konuşmadaki
"befleme" sözcüğü üze-
rinde durulduğuna işaret
ederek şöyle devam etti:
"BeOeme kettmesi, ke-
sinfiklegayet tabii lti'Ha-
fızalanmızda tutahm,
bunlann amaçlannı, bun-
lann ne yapmak istedikle-
rini öğrenelim, anlayalım'
anlamııul» Uiıllanılmıştır.
Ben kendisiyie tekrar bu
konuyu görüştüm, özellik-
le onu kastettiğini bir kez
daha vurguladı bana da."
Hayri Bey yaşamından memnun. 'Artık Yemenliyiz' diyor ama arkasını biraz buruk getiriyor:
Türkiye deyince içkniz sızlar
F
olumuz Güney Ye-
men'e... Birleşmeden
sonra artık kuzey-gü-
ney kalmadı, harita
üzerinde. Ama günlûk yaşamda,
siyasi alanda hâlâ gündemde...
Ömeğin cumhurbaşkanı kuzey-
dense yardımcısının güneyden ol-
ması geleneği yerleşiyor Sovyet-
ler Birliği'nin dağılmasından son-
ra Güney Yemen yönetimi de za-
yıflamış. 1990'da birleşme,
1994'e dek süren sancılar, iç sa-
vaş, ardından banş...
Bugünkü üst düzey yöneticile-
re. "birieşme sonrası sorun var
mı" sorusunu yöneltince şu yanı-
tı veriyorlar:
- Ne birleşmesi, ayrı değildik
ki...
"Ama, Kuzey Yemen, Güney
Yemen diye iki devlet vann_"
- Haaa, yani o şey, o zamanki
yöneticiler arasında aynlık vardı
o kadar. Halk iki tarafta da aynı.
Yemenli...
Sana'yı batı yönünden terk et-
tik. Kenti batıya ve güneye bağ-
layan en önemli yoldayız. Bu ge-
çişten başka bağlantı yolu olma-
dığı için, Osmanlı askerlerinin
Taiz'den Sana gelişi sırasında pu-
sular da bu güzergâhta kurulmuş.
Osmanh'ya yönelik isyanlann li-
deri, o pusulan yöneten, organı-
ze eden Imam Yahya da yıllar
sonra yine burada pusu kurularak
öldürülmüş.
Sıcaklık 22 derece, Aden'de
4O'ı bulacağız. 2.500 metre yük-
seklikte oksijen azaldığı için Sa-
nalılann bir ya da en geç iki ayda
bir denız seviyesine mip çıkması
tavsiye ediliyor.
Ttpkı Hudeyde yolunda olduğu
gibi burada da 25. kilometrede ilk
Osmanlı kalesinı selamladık. Bu,
atla topla bir günlük yol alma me-
safesi...
Kaleyi geçtikten az sonra yine
küçük pencereli. taş yapılarla do-
lu bir dağ burcu mimarisi görün-
ce, u
Bu sefer yemezler, burası
köy" dedim. Yanılnuşun, kaley-
miş..
Güneye gittikçe evler taştan
toprağa, yukan uzanan dikdört-
genden kareye dönüştü. Göz ala-
bildiğine uzanan mısır, patates
tarlalannın arasından geçip Da-
mar kentihe olaştık. Burası at ye-
tiştiriciliğiyle ve insanlannın be-
cerisiyle ünlü. "Bir Damartı eşit-
tir iki Sanan" diyorlar.
Damar'dan aynlırken dördüncü
kontrol noktasını da geçtik, sol
i l r i d b k bi O l k l
• Yemen'in imam dönemindeki başkenti
Taiz'deyiz. Türk Mahallesi diye anılan
Eşrefiye'de Dr. Hayri'yle konuşuyoruz. Yakında
Taiz'de bir diş hastanesi açacakmış. "Türkiye'den
doktor getirmeyi düşünüyorum" diyor.
• Dr. Hayri'nin oğlu Semir, milletvekili. Semir
Hayri Muhammed, Yemen Parlamentosu'nun
Türk kökenli iki milletvekilinden biri.
parfümle
geler var.
-Dr.H^riMuhammed Ali,dört kathevindebizi
karşüadı, kahveyle ağırladı. Dr. Hayri'nin elinde dedelerinden kalan bilgi-bel-
"Ben bunlatia Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilir miyim" diye soruyor.
g
ilerimizde büyük bir Osmanlı kalesi. Tepenin nere-
deyse yansını kaplamış.
Yamaçlarda bir metreyi bulmayan, çalılığa ben-
zer bir yeşıllik serisi başladı. Gat tarlasıymış. Ku-
zeyde gat ağaçlan iki insan boyu kocaman, burada-
kiler bodur. Her gat tarlasının başında da birkaç met-
rekareyi geçmeyen 3-4 metre yüksekliğinde bekçi
kulübeleri var.
Bu bölgede sebze ûretimi için sıcaklık bakımın-
dan mevsim farkı yok, gündüz gece farkı var. Fark
bazen 20-25 dereceyı buluyor. Yılda 3 ürün alınabi-
liyor. Türkiye'de Yemen deyince akla ilk çöl geliyor,
ama gerçek öyle değil. Ülkenin kuzeyinde. doğusun-
da insanın yaşamadığı, içinde yolculuk edenin bu-
gün bile kaybolabildiği çöl alanlan var. Bunun ya-
nında dağlar, dağ arası vadiler, az da olsa ovalar var.
Osmanlı askerlennden de uzun süre kalanlar, bura-
dan tarla. ev satın almışlar. Bunlann yanına bir de
eş ister tabii!
Yine mısır tarlalanyla örülü Kitab bölgesini geç-
tik, Sumara Dağlan'na vurdulc Dağ eteğinden Ki-
tab'ın görünüşü, bizim Gökova'nın ova bölümünü
andınyordu. Dağ eteklerinde kırmızı meyveli kak-
tüsler var. Buradaki adlan, belez türki, yani Türk in-
ciri.
Dağın tepesine ulaşıp inişe geçtiğimizde karşım-
da bir çırpıda 10'a yakın dağ zirvesi saydım. Yine
türkü... Havada bulut yok, eteği dumanlı dağlar...
Taze soğan yüklü bir kamyoneti geçerken her ta-
rafi kokusu sardı. Toprakla kanşık hoş bir kokuydu.
Karşıdan gelen kamyonet ise yolcu taşıyordu. Için-
deki üç kişilik bölümde 4-5 kişi, kasa tümüyle yol-
cu dolu. tki kişi de önde motorun üzerine iyice ya-
pışmış, güle oynaya yolculuk ediyor.
Karşımızda tbb göründü. Mısırlann boyu iki met-
re. çevremiz Karadeniz'den farksız. Yeni bir dağ tır-
manışından sonra tam karşımıza, eteğinde Taiz'in
kurulu olduğu Sabır Dağı dikildi.
Taiz'e, dönüşte uğrayacağız, 10 kilometre berisin-
den sola saptık. Kavşakta sebze, meyve saücılan...
Üzümlerin rengine tutuldum. Durup satın aldık. tki
salkımı 2.5 kilo geldi.
Al Casıya köyünü geçtikten sonra Güney Yemen
başladı. Hava biraz daha sıcak, çevre kuru, kaya ara-
lan topraksız... Bir ara neredeyse yüzde yüzü kaya-
larla kaplı tepeler serisinden geçtik. Bu bölgeye,
u
kaya çölû" demek abartma olmaz.
Termometreye baktık, 40 dereceyle tamştık.
Aden'e kısa bir mesafe kala sağda çevresi tel örgü-
lü, geniş bir alanı kaplayan, içinde birkaç binanın bu-
lunduğu. kimliği konusundarenk vermeyen geniş bir
alanı geçtik. 1990'dan önce Sovyetler Birliği üssüy-
müş.
Aden'in girişinde kimi binalann duvarlan hâlâ iç
savaş döneminden kalan mermi izleriyle kaplı. Kent
beton yığınlarla başladı. Az sonra eski Sovyet Blo-
ku içindeki ülke başkentlerinin hemen tûmünde gör-
meye alışık olduğumuz tek tıp soğuk binalar serisi-
ni geçtik.
Bunlan kıyıya yakın yerlerde geçen yüzyıldan
kalan tngiliz sömürge dönemine ait binalar izledi.
Kısa bir şehir turunda kentin kimliğini öğrenmek ve
yakın geçmişinin fotoğrafinı çekmek mümkün. Ko-
caman bir avcu andıran krater ortasmda kurulu es-
ki Aden'in okyanusa bakan yüzü ise yolculuğun yor-
gunluğunu alıp okyanusun derinliklerine firlatıyor.
Osmanlı Aden'i kontrol etmiş, ama burada kalı-
cı olmamış. Ingihzler de Osmanh'ya gelmişler, "Bi-
zim burada kömür deposuna gereksinmemiz var.
Gemüerimizicinşart'r
demişler. Osmanlı,u
Tabii, ne
otacak" demiş. Ingilizlerin gelişi o geliş...
Aden. Yemen'in nefes borularından birisi. Kıyı
şeridindeki restoranlarda alkollü içecek de bulunu-
yor, başını örtmeyen kadınlara da rastlanıyor. Bira
içmek için Sana'dan Aden'e gelen bir Sanalıyla ko-
nuştuk. Bize yedinci birada olduğunu söyledi. As-
lında Sana'da da bulabiliyormuş birayı, ama hem i-
ki-üç kat daha pahalıymış hem de Aden'de okyanu-
sa karşı bira içmenin tadı başka oluyormuş. Burada
bira 350 Yemen Riyali. Bir ABD Dolan 160 riyal.
Sana'da gizli satılan bira ise 800 riyalmiş.
Alkollü içecek ticaretini bazı kabileler yapıyor-
muş. Bu depolann çevresinde geniş güvenlik önle-
mi alıyorlarmış. Bazen tanksavar da bulunduruyor-
larmış. Burada kabileler silahlanmaya büyük önem
veriyor. Tankı bulunan kabileden bile söz ediliyor.
Nüfiıs 17 milyon, bilinen silah sayısı 70 milyonun
üzerinde.
Aden'den Taiz'e geçerken dağlar bulutlarla bir
olup nefıs bir gösteri hâzırladı bize. Bir ara ufukta-
ki yoğun dalgalı yükseltilerin ne olduğuna karar ve-
remedik. Bulut kümesi mi, dağ mı?
Biraz yaklaşınca gördük ki, dağ serisi... Hemen
üstiindekı bulutlarla arasında renk farkı yok, zirve
uçlanndaki çizgiler de insanı şaşkına çeviriyor. Bu-
rası Haceriye bölgesi. Hacer taş anlamına geliyor.
Yemen'de yer adlan konusunda belki de en çok kul-
laıulan sözcük hacer. Bir yerin adını anunsayama-
dın mı, koy başına hacer, her tarifi becer.
Akşam saatlerinde Taiz'e ulastık. Bizi taş pazan
karştladı. Yine damperli kamyonlar üzerinde renk
renk... Kente uzaktan bakınca dağın eteklerine kon-
durulmuş taş kümeleri dikkati çekiyor. Bunlar Ta-
iz'in seçmece evleri. Kent, bir tarafi meyilli bir ta-
rafı dik vadinin ıçine kurulu. Sana taraftndan karşı-
yı izliyoruz. Tepede Kahire Kalesi, onun sol altmda
Eşrefıye Mahallesi. Bir başka deyımle, Türk Mahal-
lesi...
Eşrefiye'ye vardığımızda vadinin eteğinde oldu-
ğumuz için güneş batmış, ancak ışıklannı henüz
çekmemişti. ilk karşılaştığınuz delikanlıya derdi-
mizi söyledik:
- Bu Türk mahallesinde kiminle sohbet edebili-
riz?
"Doktor Hayri" dedi. Ara-
cımıza bindi, evine gittik. 4
katlı, kale gibi ev. Biraz bek-
ledikten sonra içeri buyur
edildik. Bizi önce gat mecli-
sine aldılar. Yüksekçe yer
minderleri, aralarda dirseklik.
Koltukla yer minderi arası gö-
rüntü. Az sonra Hayri Bey
geldi." Burası Taiz usulü, öte-
ki tarafa gecetim" dedi. Ho-
oop koltuklann olduğu bölü-
me...
Yemen'de karşılaştığımız
her Türk kökenli gibi Dr.
Hayri'nin de anlattığı öykû
hayli ilginç...
Dede Aii Rıza tsmafl,
1918'deki çekilme öncesi Ye-
men yönetiminde muhasebe
müdürlüğü yapıyor. Maliye
işleri dededen soruluyor. Çe-
kilmeyle bırlikîe Istanbul'a
dönüyor. Ama Taiz'deki iki
evmi de satmıyor. lstanbul'da
bir süre kalıyor. tekrar Ye-
men'e dönüyor. İmam Yahya
Yemen mauyesinin düzenlen-
mesinde ona görev veriyor.
Yahya ölüyor, tmam Ahmet
döneminde de aynı işi yapı-
yor. Dede iyice yaşlanınca
imam Ahmet çağınp soruyor:
- Senin yerine oğullanndan
birini buraya alalım, hangısi
uygun?
Ali Rıza tsmail, "Bûyûk
oğhımMuhammed'iahır di-
yor. Yani Hayri Bey'in baba-
sını.
Dede yıllar önce, baba Mu-
hammed de 10 yıl önce öl-
müş. Oğul Hayri'ye bütün
belgeleri bırakmışlar. Bir ko-
şu getirdi. Pasaportlar, nüfiıs
cüzdanlan... Tarsus nüfusuna
kayıtlı.
Hayri Bey bu belgeleri
gösterdikten sonra sordu:
- Şimdi ben başvuruda bu-
lunsam, Türkiye Cumhuriye-
ti kimliği alabiliı miyim?
Sohbet bugüne geldi. Hay-
ri Bey yaşamından memnun.
"Artık Yemenliyiz" dedi, ar-
kasını biraz buruk getirdi:
"Malımız mülkümüz ye-
rinde. Yemen yurttaşıvız. Bu-
rayı da benimsedik. Ama
Türkiye Cumhurmti dejiuce
içimizcızzetmivor de^U. (Eli-
ni kalbinın üzenne götürerek)
Hani şurada bir şey VJL."
Yemen'de imam yönetimi-
nin sona ermesinden sonra
Türkiye'ye gelip gitmeler da-
ha sık olmuş. "Beş yıl önce akrabalan görmeye git-
tik" dedi devam etti:
"Bizi tanıyuıca bir hoş oldular. Sanlddar. Amcam
kıa Levla'yîa tanışbk Çok se\indiler. Ben Osmanlı
döneminden oktuğumu bütün belgeleriyle kanıtla-
nm, daha başka belgeter de var-T
Milletvekili Türk
Hayn Bey diş hekimi, ama mahallede herkes onu
doktor bellemiş. Doktor aşağı doktor yukan... Hay-
ri Bey'in öyküsü bitmedi. Oğullannı yurtdışında
okutmuş, iyi yetişmelerini sağlamış. Taiz'e dönmüş-
ler. Şimdi büyük oğlu Doktor SemirHayri Muham-
med Ali Yemen Parlamentosu üyesi. Taiz'de sevilen
bir kişiymış. Bugünlerde Taiz'deymiş, ama ona u-
laşmamız olanaksızmış. Kim bilir hangı mahallede
sorun dinliyormuş...
Yemen'de soyadı yasası olmadığı için çocuğun
adrnın arkasına babasının ve dedesinın adı getınlı-
yor.
Hayri Bey parlamentodaoğlu dışında Türk köken-
li bir kişınin daha bulunduğunu söyledi.
Fotoğraf çekilme faslında yine aile büyüklerinin
cam çerçeveli fotoğraflan getirildi, ortaya kondu.
Onlarla poz verildi.
Bana da bir görev verildi:
"Yemen'de oturup Türkiye Cumhuriyeti kimliği
olanlann çocuklan. torunlan acaba Türkiye Cum-
huriyeti kimüği alabilirier mi?"
Hayri Bey'in geleceğe ilişkinbirplanı var. Taiz'de
tanmmış bir diş doktoruymuş.
Bir hastane kurmayı planlıyormuş. Tabii burası
için doktor ve teknik eleman gerekli.
"Acaba" dedi, "Türkiye'den doktor getirsem, bu-
nun planlannı yapıyorum..."
SÜRECEK
Depremin"raidı paylaşdıyor
tller Bankası 'nın yaptıracağıprefabrike konutlann ihalelerine katılan şirketler çok azfiyat indirimiya
BANUSALMAN
ANKARA-MHP'li Bayındırlık ve tskân
Bakanı Koray Aydın'a bağlı tller Banka-
sı'nın deprem bölgesinde yapılacak geçici
prefabrike konutkra ilişkin altyapı ihalele-
rinde, bugüne kadar tller Bankasrnın iha-
lelerinde görülmeyen derecede düşük ten-
zilat oranlanyla şirketlere iş verildi. lller
Bankası'nın benzer işler için bugüne kadar
yaptığı ihalelerde tenzilat oranlan >üzde
30'un alnna düşmezken; deprem bölgesi
altyapı ihalelerini kazanan fırmalann ver-
diği en yüksek tenzilat oranı yüzde 15.97'de
kaldı. Hükümetin çıkardığı yetki yasası ve
ihale yasasındaki ivedi durumlarda ihale
koşullanna uyulmayacağı yasal düzenle-
mesinden yararlanılarak kamuo>r
una açık
olmadığı gibi, şirketlerin "davet usuhıyk"
belirlendiği bu ihalelere az sayıda şirketin
karalmasının da "şüpheteri" arthncı olduğu
belirtildi. tller Bankasrnın deprem bölge-
sinde yapılacak prefabrike konutlann içme
suyu, kanalizasyon ve saha düzenlemesi
için açtığı ihaleleri kazananlar ve yapacak-
lan işlerin keşif bedelleri ile sunduklan in-
dirim oranlan şoyle:
•MİNT^Ştnşaafc Keşifbedeli: 380mil-
yarlira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.25. thale-
ye 7 firma çağnlmış.
• OBtTAŞInşaat: Keşifbedeli: 1 tri^n
417 mıryar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.20.
îhaleye 9 firma çağnlmış.
• ANILCAN İnşaat: Keşif bedeü: 766
milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.40.
thaleye 7 firma çağnlmış.
• OBtTAŞ tnşaat: Keşif bedeli 1 trilyon
578 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 14.60.
thaleye 10 firma çağnlmış.
• MESCİOĞLU inşaat Keşif bedeli:
525 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.
thaleye 8 firma çağnlmış.
• EGESAM fnşaat: Keşifbedeli: 1 tril-
yon 375 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde
15.05. thaleye 10 firma çağnlmış.
• AKS tnşaat: Keşif bedeli: 980 milyar
lira. Tenzilat oranı: Yüzde 13.65. thaleye 8
firma çağnlmış.
• HTIİT Inşaat Keşif bedeli: 500 mil-
yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 16.01. Îhale-
ye 9 firma çağnlmış.
• CANO İnşaat Keşif bedeli: 452 mil-
yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 13.85. Üıale-
ye 6 firma çağnlmış.
• İLSAN İnşaat Keşif bedeli: 365 mil-
yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.90. Îhale-
ye 6 firma çağnlmış.
• OKYANUS İnşaat Keşifbedeli: 250
milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.97.
thaleye 6 firma çağnlmış.
• YAŞAR Yapı: Keşifbedeli: 1.5 trih/on
lira. Tenzilat oranı: Yüzde 11.00. Îhaleye 10
firma çağnlmış.
• TAŞKENT tnşaat: Keşif bedeli: 980
milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 14.00.
thaleye tek firma çağnlmış.
lller Bankası'nın yaptığı ihalelerin bü-
yük ölçüde altyapı ihaleleri olduğu ve bu
ihalelerde tenzilat oranuıın ortalama yüzde
40, en az tenzilat oranının da yüzde 30 ol-
duğu öğrenildi. Öraeğın, tller Bankası 7.
Bölge Müdürlüğü'nün 17 Haziran 1999'da
yaptığı 126 firmamn katıldığı ihalede yüz-
de 30'un altında tenzilat oranı sunan firma
sayısı 5'te kalıyor ve ihale yüzde 47.40'lık
tenzilat oranıyla keşif bedeli 185 milyar li-
rayla Güriş Inşaat'takalıyor. Bu ihaleye 126
firma katılırken, işin ivediliği göz önünde
tutulsabile lller Bankası'nın deprem bölge-
si için yaptığı ihalelere çok az sayıda firma
çagnlması da dikkat çekiyor.
Bufirmalann,sözkonusu altyapı işlerin-
de tanınmış olmadıklanna da dikkat çekil-
di. Deprem bölgesi altyapı işlerinin ivedilik
gerektirdiği, ancak bunun, bu gibi nitelikli
iş isteyen konularda özensizliğin yanında
rant paylaşımına dönüştürüknemesi gerek-
tiği vurgulandı. Aynca bukadar düşük ten-
zilat oranlanyla iş verilen, ancak tller Ban-
kası'ndan geçmişte iş alan firmalar arasın-
da yer aknayan bu firmalann aldıklan işle-
rin keşifbedellennin de sorgulanması gerek-
tıği belirtildi. Keşif bedellerinin yüksek tu-
tulması durumunda ışi yapanlar çok büyük
boyutlarda hakedişler alabiliyorlar. Sayış-
tay'ın hazırladığı, ancak dikkate alınmayan
raporunda da, keşifbedelleri yüksek tutula-
raîc bazı iş yapanlara para aktanmının gele-
nek haline getirildiği saptanmıştı. Eski T-
MMOB Yönetim Kurulu üyesi Mehmet
YükselBarkurt, ihalelerin şeffaf olması ge-
rektiğini \-urgularken, davet usulüyle yapı-
lan ihalelerde değer tespitlerinin neye göre
yapıldığının önemine dikkat çektı. thaleye
çağnlan firmalann hangi ölçütlere göre da-
vet edildiğıne de bakılması gerektiğini be-
lirten Barkurt, "Devletinkriterleri mi? Siya-
siyandaşhk mı? Yeterülik mi?" diye konuş-
tu. tnşaat Mühendisleri Odası Hukuk Mü-
şaviri Hüsnü OndüL özellikle olağanüstü
koşullarda devletin demokratik hukuk dev-
leti olupolmadığırun anlaşılabileceğini, ya-
pılan tasarruflann halkm bilgılenme hakkı
çerçevesinde şeffaf olarak değerlendirilme-
si gerektiğini bildirdi. Öndül, deprem böl-
gesinde yapılacak kamu yatınmlannın iha-
le yasası hükümlerine uyma zorunluluğu ol-
mamasının, ihalelerin halkm denetiminden
ve bilgisinden yoksun olarak yapılması an-
lamına gelemeyeceğini \Tirguladı.