23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLUL 1999 ÇARŞAMBA 10 DİZt dishab(â cumhuriyet.com.tr Bölüşüm hesapları TARİHİN EN BÜYÜK YANGINI IKINCJ DUH Strateji ve taktik görüşleri fkî savaş arası: Birincı Dünya Savaşı'nda ye- nenler arasında Banş Konferansı'nda ortaya çı- kan ntlıklar siirer ve Amerikan soyutlanma poli- tikası, Bırleşik Devletler'ı. her türlü uluslararası işbirlıginden ayırdığında da derinleşir. Fransa ıle Büyük Britanya arasında, Doğu'ya ilişkin oldu- ğu kadar, tazminat ve silahsızlanma sorunlannda da "samimi uyuşmazfak" doğar ve gelişir. Bu ko- pukluk, başka gelişmeleri destekler; özellikle Al- manya. savaş tazminatından adım adım sıynlır- ken, Locarno Antlaşması'yla da Avrupa diplo- masisinde birinci sıraya gehp otunnuştur yeni- den Milletler Cenüyeti, Başkan VMlson'un düşledi- ği gibı dünyayı denetleyen bır merkez olamamış, sadece Avrupalı kalmış ve büyük devletlerin, özel- HkJe de Fransa ile tngiltere'nin egemenliği altına girmiştir; saldınlara karşı. kendıliğınden, bır ge- nel işbirliğini örgütlemekte aciz haldedır. Küçük sorunlarla uğraşır: asıl önemli sorunlan ise belli başlı devletler, doğrudan görüşmelerle kendi ara- lannda çözerler. Böylece, 1919 ve 1920 antlaşma- lanyla gerçekleşen dünyanın bölüşülmesi, ttalya, Sovyetler Birliği ve yenilen ülkeler onu pek er- kenden tartışma konusu yaptıklarından. uzun ömürlü olamaz. 1930'dan başlayarak, yollar fatihJere açılır. Ja- ponya, ltalya. Almanya, nüfuslanndaki artışı ıle- ri sürüp toprak ısteklerinde bulunurlar. Onlann kı- mi başanlannı, hükümetlerin, toplu güvenliği ör- gütleyip saldırganlığa karşı uluslararası işbirliği- ni gerçekleştirmekteki ısteksizliklen, kolaylaştı- nr; "yaptınınlar savaş demektir". "uyuşmazlık- lar yerelleştirilmeli'', yayılmamalıdır, dönemin sloganlandır. Öte yandan, kamuoyunun hatın sa- yılırbirbölümü. askeri diktatörlüklere, Sovyetler Birligi'ne direnişin bır temel çaresi olarak bakar ve Mussolini ıle Hitler'ın Bolşevik aleyhtarkğı, onlann saygınlıklannın en güçlü öğelennden bi- ridir. Son olarak, Italya'nın ve Almanya'nın ko- münizme kaymalan korkusu, Japonya'yı rahatsız etmeme arzusu, onlara yumuşak davranıp prestıj kayıplanna uğramamalan yolunda dikkatli olma- ya götürür hasımlannı Jj irinci Dünya Savaşı sonrasında yenenler arasında Banş Konferansı'nda ortaya çıkanzıtlıklarsürer... 1930'dan başlayarak, "yollar fatihlere açılır." ltalya, Almanya, nüfuslanndaki artışı ileri sürüp toprak isteklerinde bulunurlar. Japonya'nın Mançurya ile Çin'de güç gösteri- si, ltalya'nm Habeşistan'ı ele geçirmesi ve Ispan- ya iç savaşına Alman-ltalyan müdahalesi, Çekos- lovakya'nın orasınm burasının kemirilip parçalan- ması böyle başanlır. Buna koşut olarak, Birinci Dünya Savaşı'ndan zaferle çıkanlann kurduklan bağlaşıklıklar siste- mi çökmüştür. Çekoslovakya tek başına kalınca. Orta \e Doğu Avrupa ülkelerinde tam bir tt ana- baba günü" yaşanır: Romanya, Yugoslavya. Po- lonya, Fransa'dan kopup ltalya ile Almanya'ya dönerler ve Belçika "sadece Beiçika için bir dış po- litika"ya bağlanır. Hıtler'e Rus savunmasının ilk kalesi durumun- daki Bohemya'yı terk eden Münih teslim şartlaş- ması, Avrupa dengesini Almanya lehine altüst eder. kollektif güvenliği hançerler; Ingiltere. Fran- sa ve Sovyetler Birliği arasında tasarlanan bağ- laşıklığı gözden çıkanr. Birincisinden bir yırmi yıl kadar sonra zincirlerinden boşanan yeni bir dün- ya savaşı, 1914'te başlamış olan evrimi hızlandı- racaktır. Savaş yeniden patladığında. Almanya. 1933 yı- lından başlayarak yoğunlastırdığı bir silahlanma sayesinde, hasımlan üstünde -1914'te olduğundan da fazla- bir üstünlüğe sahiptir. Ne var ki, bu mad- di üstünlük propagandanın söylediği kadar bü- yük değildir: eski ttilaf Devletleri, yeni adıyla Müttefik Devletleri'nin, Mihver Devletleri'ne oranla asıl büyük geriliği stratejik görfiş alanın- dadır. Nedir çarpışan görüşler? Fransızların strateji ve taktik görüşü Birinci Dünya Savaşf nın ortaya koyduğu bü- yük gerçek şuydu: Otomatik silahlarla toplann açtığı iki güçlü ateşin savunmasındaki sürekli cep- henin sağlamlığıdır önemli olan; çok sayıda gereç- leri harekete geçıren cephe saldınlan, yalnız on- lar bu sürekli cepheyi kopukluğa uğratiT. Her ko- pukluktan sonra, ilerlemenin yavaşlığı, savunma- dakilere, açılmış oyuğu doldurma olanağı veriyor ve kopanlan hattın arkasında yeni bir cephe ku- ruluyordu. Tank, uçak gibi rolleri gitgide artmış bu yeni si- lahlar, olsa olsa harekâtın koşullannı iyileştiri- yorlardı: "Taşuur makineli tüfekyuvasT olarak gö- rülen tank, piyadeye eşlık ediyor, ona yol açıyor ya da otomatik silahlan çiğneyıp yok ederek iler- leyişıni destekliyordu; uçaklar ıse, düşman savun- ma ile hareketlerini öğreniyor ve karşı tarafın uçaklannm bilgi toplama işini engelliyordu. Eğer Savaşın gerçek yuzü... Alman işgaünden korkan Avrupahlar, çohık çocok yollara dökülerek ülkelerinden kaçblar. tada ezici bir üstünlük kurup -düşman tepkide bu- lunacak bir zamanı elde etmeden- içeriye doğru sızıp sokulmak yeter. Gedik aşılınca, ileTİeyen birliği yanlardan koruyacak yan çıkışlar basanyı sağlamada önemlidir. Bu temel görev tanklara ve- rilmiştir. Bu yeni taktiği, 1929'dan başlayarak Guderian tasarlar ve 1937"de de Achtung Panzer adlı -bü- yük yankılar yapan- bir makalede açıklar. Taktik, büyük tank birlikleri gerektırmektedir; ordulann ilerisinde uzakta bağımsız hareket edecek, düşma- nı bozacak, şaşırtıcı ve hızlı hareketleriyle dire- nişi çökertecek ve hasmın belli bir noktada tutu- nup yerleşmesini önleyecek bu birlikler bu amaç- la donatılmaiıdırlar. tşte BBtzkrieg adı verilen bu yeni taktiktir ki, Almanya'ya 1939'dan 1942'ye değin parlak zaferler sağlayacaktır Uçağa gelmce, o da saldırgan bir misyon yük- lenmiştır. Bü>ük ve bağımsız hava birlikleri, düş- man ülkesinın bağnna çözülüş tohumlan götürüp eker; ama özellikle, karadaki güçlerle sıkı bır iş- birliği içindedir ve bu amaçla da, sadece saldın- lan bölgeyle ilgili bilgı ve gözlem toplamakla ye- tinmez, yoğun bpmbardımanlarla saldmlann ha- zırlanmasında topçu birlıklerin yerine geçer, düş- man birliklerine tepe üstü dalış yapıp bombala- yarak tanklar ve piyadeyle işbirliği kûrar. Bunun gibi, hava saldınlannı püskürten topçuluk da (Flak) tngiliz birtikleri SicUya'ya çıkıyor. Almanya 1918'de yenılmışse, bunun nedeni, iti- laf güçlerinin saldınlannın açtığı oyuklan dol- durmadaki yetersizlikti. Işte, bu deneyim üzerine kurulan Fransız stra- tejisı, 1918'den beri hiçbir değişıkJiğe uğramadı. Sürekli cephenin dokunulmazlığı, ateş gücünün başta gelen önemi, arazinin her türlü manevraya "nnıtiak" etkisine inanç, Fransız Genelkurma- yı'nı tam anlamıyla savunmacı bir stratejiye gö- türdü. 1918 zaferi bir koalisyonun eseri olduğun- dan. Fransa. Almanya'nın üstün güçleri karşısm- da savunmacı bır tavn sürdürmek zorundaydı; bağlaşıklarının, saldınya geçmede güçlü araçlan toparlayıp birleştirebilmeleri için gerekli zaman boyunca, ulusal toprağın bütünlüğünü korumalıy- dı. Öte yandan, her türlü saldın manevrası düşün- cesini bir yana attığından, değişmez kurallara alış- kın genelkurmaylann çalışmasını bır bürokrasi ıçine sokmuş, küçük aynntılara saplanıp kalınmış ve hiçbir hareket özgürlüğüne yer verilmemişti. 1918'in hantal ve yaralanabilir tankı, toplar ve telsiz telefonla donanmış hızlı kalelere dönüşür- se de, misyonu iyice anlaşılabilmiş değildir Işte, yeni ordu, bu ilkelere göre örgütlenip ta- limgörürve 1929'dan 1939'akadar, Basel'den Lon- guyon'a uzanan güçlü ve sürekli istıhkâmlar ya- pılır. 1928 'de bağımsız bir silah halıne gelmiş olan havacüık ise, tartışmalann konusu olur. Uçağa yoğun bombardımanlanyla düşmanın savaş gücünü yıkıp çabucak zafere ulaştıracak "kesin saldın gücü* olarak bakan ttalyan Gene- ral Douhet'nin görüşü Fransız askeri şeflerini pek heyecanlandınrsa da, ancak 1936'da bağımsız ha- va birlikleri kurulur. Öyle de olsa 1939'da Fran- sa'nınpekazbombardıman uçağı vardır, etkili av- cı uçaklan varsa da sayılan yetersizdir. Uçak, ka- ra ordusunun bir yardımcısı olarak kalıp bir savaş silahı olarak görülmez; ne saldın uçağı. ne hava- dan taşınacak birlikler için nakliye uçağı vardır. Ingiltere'nin ise, Alman sanayi merkezlerine sal- dırabilecek bombardıman uçaklan varsa da, tıp- kı Fransa gibi, yerdeki birlikleıie işbirliği yapa- bilecek araçlardan yoksundur. Bunun karşısında Alman görüşü yer ahr. Almanların strateji ve taktik görüşü Fransız ve tngiliz genelkurmaylannın "fikri ha- reketsizfik T 'len yle taban tabanazrt bir rurum için- deki Alman Genelkurmayı, 1918 yenılgısinden baş- ka derslerçıkardı. Öğretisinin dayandığı şudur: Hasmı, üstün güç- lerle en zayıf noktasında birden şaşırtacak hızlı bir saldınya kalkmalı ve sonra da, cephesını dondu- rup güçlendirmesine engel olmalı; düşmanı yok etmek amacıyla, şaşkınlığa uğratıp hızla ve sert vurmalıdır! Bunun için de büyük bır manevra kolaylığı sağ- layan ve güçleri ağırlık merkezine hızla yığacak yeni motorlu taşıt araçlanndan alabildiğine yarar- lanılmalıdır; darbircephede, kararlaştınlmış nok- ransız ve Ingiliz genelkurmaylannın "fikri hareketsizlik"leriyle taban tabana zıt bir tutum içindeki Alman Genelkurmayı öğretisinin dayandığı şudur: Düşmanı yok etmek amacıyla, şaşkınlığa uğratıp hızla ve sert vurmahdır! büyük bir gelişme gösterir. Son olarak, radyo bağlantısı özel bir dikkatin konusudur, çünkü tel- le ilişki yıldınm savaşının hızına denk düşme- mektedir. Zırhlıların kullanımında Fransız görüşü. 1940 Mayısı nda karşıtıklı güçier Bütün bu görüş ve yenilikler Almanya dışında meçhul değildi; ne var ki, palazlanan tehlikeye kar- şı gözlen açmak için yapılan çabalar boşa gider. DeGauDe, 1935 'te yayımladığı Nieslek Ordusuna Doğru adlı eserinde, 7 zırhlı tümenden oluşan güçlü bir manevra ordusu kurma yolunda bir önende bulunursa da, "mandğa ve tarihe aykın'' diye kulak verihnez. Almanlann yeni silah ve savaş taktıklerim sergiledikleri, bu bakımdan ger- çek bir "Nazi laboratuvan" olan îspanya ıç- savaşmda olan bitenler de gözleri açmaz. Bunun- la beraber, 1938 sonbahannda Fransa, zırhlı bır- likler kurmaya başlar, ama Panzer'lerdenpek fark- lıbirtiptedirbunlar: Fransız zırhlı birliği, piyadenın bir silahı olarak kalır; bır büyük piyade birliği çerçevesi içinde kullanılan saldınya karşı çıkıp cep- heyi doldurmaya yardımcı olan, yani sınırlı birbaşân sağlayabılecek zırhlı birliğinin ne uçağa, ne de tank- lara karşı savunması yoktur; böylece, bağımsız yaşama ve savaşma gücünde değildir, oysa Paıt- zer, bütün ötekilerin kendisine tâbi olduklan hız- lı bir silahtır. tkinci Dünya Savaşı'nın başlanndadurum budur! Belli bir tarihte, 1940 Mayısı'nda Almanlarla Fransız- tngilizlerin tank ve uçak yekûnu karşılaş- tınldığında, bir yerde başabaş durumdadırlar; an- cak Alman ordulannın "ezid" üstünlüğe sahıp ol- duklan alan. pike bombardıman yapan uçaklarla havadan taşımadır ki, ne Fransız ne de lngiliz or- dusunda yoktur. Buna karşılık, Fransız topçuluğu -sayı ve nitelikçe- pek üstündür; ancak, durağan bir savaşa uyarlanmış haldedir. Öte yandan, Ingıliz donanması, 19l4'te olduğundan çokdahaezicı bir üstünlük içindedir hasmrna karşı. Ne var kı, Wehr- macht'ın da ciddi eksikhkleri vardır: Özellikle alt rütbelerde kadroiardan, talimli yedelderden yok- sundur; üstün bir nitelık taşıyan savaş malzemesi sıradan bir deneyimi olan personelin elindedir. Bütün bu eksikliİder ise, 1939'da, Alman komuta heyetini kaygılandırmakta, coşkusunu ve güveninı azaltmaktadır. Hitler'in "MöPlerine karşın durum budur! Sürecek BIÇAKSIRTI EROL MANİSALI Avpupa'mn İlgisi İçin İlle de Felaket mi Gerekliydi? Türkiye büyük felaketi yaşadı. bu manzara anın- da dünya medyasının ekranlanna çıktı,resimlersay- falara taşındı. insanlık dramına, iç yakan duruma Avrupa da elini uzattı. Türkiye Avaıpa'nın yanı başında, üç milyon Türk Avrupa'da yaşıyor, orada yerleşmiş, milyonlarca Avrupalı turist her yıl Türkiye'yi dolduruyor, onbin- lerce Avrupalı emekli Türkiye'yi mesken edinmiş, Akdeniz ve Ege sahil şeridinde yaşıyor. Türkiye Avrupa için bir Afganıstan, bir Bangal- deş değil, yanı başında ve onunla iç içe. Avrupa- lı mı, değil mi tartışmasını yaptığı koskoca bir ül- ke. Ustelik beş yüz yıl Avrupa'nın göbeğine kadar girmiş, oralarda her köşe başında bir iz bırakmış olan koca bir imparatorluktan doğmuş bir devlet. Halkı yüzyılın felâketı ile karşılaşmış. Kıskıvrak depremin şokuna yakalanmış insanımıza Avrupa gönüllü kuruluşları da yardıma koştu. Bu insancıl tutumdan çok mutlu olduk. Insanımız yıllardır Av- rupa'dan dışlanmanın "ezikliği ve kompleksi" için- deydi, felâket sonrasında gönüllü kuruluşları yanı başında görünce duygulandı, hatta Avrupa'ya öv- güler yağdırmaya başladık. Biz biraz duygusal bir ulusuz, bazen gereksiz ye- re fazla alınırız, bazen de seviniriz. Asrın felaketin- de ilk günlerde şoka giren insanımız yanı başında onlan görünce duygulandı, ağladı, onlara övgüler yağdırdı. Bu koşullar içinde, bu sevgiyi doğal kar- şılamak gerekir. Devletler başka şey, gönüllüler bambaşka... Olağanüstü zor koşullar içinde bulunduğumuz- dan bugünlerde çok duygusalız. Insanlarımız öl- müş, aileler parçalanmış. Ancak bir gerçeği, ya- ralar soğudukça ortaya çıkacak bir gerçeği unut- mayalım: Bir refah toplumu olan Avrupa'nın için- deki sivil toplum örgütlerinın uğradığımız felaket karşısında yardıma koşmalannı, "Avrupa Türkiye'ye karşı değışti, biz meğerse onlan hiç anlamamışız" biçiminde yorumlamayalım. Felaketler insanlan yakınlaştırır, bu yakınlaşmalar çok güzel şeyler. Ama devletler ve toplumlar arasındaki ilişkileri be- lirieyen ögeler bunlar olmaz. İlişkileri "çıkarlar" be- lirler. Bu hep böyle olmuştur ve yann da böyle ola- caktır. Hatta bazen devletler ve hükümetler bu tür fe- laket anlamında bile yardımları ve el uzatmalan, kendi temel politikalarını "psıkolojik bir savaş ara- cı" olarak kullanırlar. Tarih, bunu doğrulayan ör- neklerle doludur. Daha dün Apo'ya ve örgütüne Avrupa'da her tür- lü yardımı kimler yapıyordu? Bu destek bugün de sürmüyor mu? Bugün Türk medyasında göklere çıkanlan Yunanistan, otuz bin insanımızı öldüren terör örgütünün en büyük ortağı ve destekçisi de- ğil miydi? Bomba sağladılar, toplu öldürme eğiti- mi yaptırdılar, para verdiler. Şimdi bu gerçekleri, deprem için gönderilen gönüllüler silip ortadan kaidıracak mı? Yunanistan bütün suçlannı bir ka- lemde silip attı mı? Bu çok düşük bır bedel olmaz mı? Bu satırlar bazı okurlara ters gelebilir, ama gerçekler böyle, kendi kendimizi fazla aldatmayalım. 24 Ağustos 1999'da Yunanistan parlamentosundan bir karar çıktı: Bu tarihi, Anadolu'da, Yunanlılara karış Türk soykınmını anma günü ilan ettiler. Tam da Yun-~ gönüllülerı Körfez'de çalışırken. Bu haber n- - se "medyamızda" hiç gözükmedi. 27 Ağ 1999'da Yunanistan'ın AB işleri ile ilgili bak£ ne bir açıklama yaptı: Depreme yardım bı Türkiye-ÂB ilişkilennde Yunanistan'ın tutumu ka, bizim tutumumuzda bir değişiklik yok, deq haberi de yalnız TRT'de duydum, yazılı basıı hiç yer vermedi. Yardım ve Helsinki ' Bugünlerde bazı yazarlanmız Avrupa'nın o, reme olan sıcak ilgisini, "Avrupa'nın Türkiye; litikası değişiyor, bizi alacaklar" biçiminde dejj lendiriyorlar. Neredeyse, "Bir deprem daha c ÇTann korusun) kesin AB'nin içindeyiz" diyeo ier. Gerçekçi olalım ve kendi kendimizi aldatn yalım. AB'nin, 1995'te imzalanan Gümrük Birliği b gesine göre Türkiye'ye vermesi gerekirken verrr diği, askıya aldığı krediyi verme konusundaki \ rişimlerini bile, bize karşı değiştiler biçiminde y rumlayanlar var. Bu, AB'nin zaten yapması ger ken bir "yükümlülüktür". Gecikme faizi ile birlik Türkiye'den özür dileyerek vermeleri gerekir. Deprem sonrası Avrupa'nın bazı gönüllü kun luşlarının yardımlan çok güzel bir şey, ben de du^ gulandım. Ama kendimizi kandırmayalım: Ulusk rarası ilişkiler felaket dönemlerinin geçici ve duv gusal gelişmeleri ile yürümüyor. Öyle olsaydı, bu güne kadar pek çok felaket geçiren dünyamız gül lük gülistaniık olurdu. Önümüzdeki aylarda, Türkiye'de Avrupa ve Yu- nanistan hakkında medyamızda "yaraMan"olum- lu havanın karşılıklan yavaş yavaş su yüzüne çı- kanlacak. Biz bu kadar elimizi uzattık, yardım et- tik, hadi bakalım sıra sizde, diyecekler. Inanır mısınız, bütün bu yazdıklarımın doğru çık- maması en çok beni mutlu eder. Uzanan gerçek dost ellere sonsuz teşekkürler. BARIŞA ÇAĞRI AYDINLIK BİR TÜRKİYE İÇİN "IŞIKLAR SÖNMESİN" 1 Eylül Dünya Banş Günü dolayısıyla, filmin oyunculannın ve yönetrneninin katıhmıyla özel gala. Aynca; * Dr. Gürbüz Çapan (Esenyurt Bld. Başkanı) * Reis Çelik (Yönetmen) * Sebla Aycan (İHD Temsilcisi) ve çeşitli demokratik krtle örgütleri. Filmin bütün geliri depremzede çocuklara bırakılacaktır. Yer : Rrfat llgaz Kültür Merkezı Esenkent/Esenyurt 7e/ :623 15 65 Tarih: 1 Eylül 1999 Saat : 20.30 Ehlıyetımı ve taksı serüfîkamı kaybetüm Hukûmsüzdür CAHİT YİĞÎT M Ü öğrencı kımlıgımi ve pasomu kaybettım. Hükümsüzdûr. NURAY KARABACAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle