Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLUL 1999 ÇARŞAMBA
10 DİZt dishab(â cumhuriyet.com.tr
Bölüşüm hesapları
TARİHİN EN BÜYÜK YANGINI
IKINCJ DUH
Strateji ve taktik görüşleri
fkî savaş arası: Birincı Dünya Savaşı'nda ye-
nenler arasında Banş Konferansı'nda ortaya çı-
kan ntlıklar siirer ve Amerikan soyutlanma poli-
tikası, Bırleşik Devletler'ı. her türlü uluslararası
işbirlıginden ayırdığında da derinleşir. Fransa ıle
Büyük Britanya arasında, Doğu'ya ilişkin oldu-
ğu kadar, tazminat ve silahsızlanma sorunlannda
da "samimi uyuşmazfak" doğar ve gelişir. Bu ko-
pukluk, başka gelişmeleri destekler; özellikle Al-
manya. savaş tazminatından adım adım sıynlır-
ken, Locarno Antlaşması'yla da Avrupa diplo-
masisinde birinci sıraya gehp otunnuştur yeni-
den
Milletler Cenüyeti, Başkan VMlson'un düşledi-
ği gibı dünyayı denetleyen bır merkez olamamış,
sadece Avrupalı kalmış ve büyük devletlerin, özel-
HkJe de Fransa ile tngiltere'nin egemenliği altına
girmiştir; saldınlara karşı. kendıliğınden, bır ge-
nel işbirliğini örgütlemekte aciz haldedır. Küçük
sorunlarla uğraşır: asıl önemli sorunlan ise belli
başlı devletler, doğrudan görüşmelerle kendi ara-
lannda çözerler. Böylece, 1919 ve 1920 antlaşma-
lanyla gerçekleşen dünyanın bölüşülmesi, ttalya,
Sovyetler Birliği ve yenilen ülkeler onu pek er-
kenden tartışma konusu yaptıklarından. uzun
ömürlü olamaz.
1930'dan başlayarak, yollar fatihJere açılır. Ja-
ponya, ltalya. Almanya, nüfuslanndaki artışı ıle-
ri sürüp toprak ısteklerinde bulunurlar. Onlann kı-
mi başanlannı, hükümetlerin, toplu güvenliği ör-
gütleyip saldırganlığa karşı uluslararası işbirliği-
ni gerçekleştirmekteki ısteksizliklen, kolaylaştı-
nr; "yaptınınlar savaş demektir". "uyuşmazlık-
lar yerelleştirilmeli'', yayılmamalıdır, dönemin
sloganlandır. Öte yandan, kamuoyunun hatın sa-
yılırbirbölümü. askeri diktatörlüklere, Sovyetler
Birligi'ne direnişin bır temel çaresi olarak bakar
ve Mussolini ıle Hitler'ın Bolşevik aleyhtarkğı,
onlann saygınlıklannın en güçlü öğelennden bi-
ridir. Son olarak, Italya'nın ve Almanya'nın ko-
münizme kaymalan korkusu, Japonya'yı rahatsız
etmeme arzusu, onlara yumuşak davranıp prestıj
kayıplanna uğramamalan yolunda dikkatli olma-
ya götürür hasımlannı
Jj irinci Dünya Savaşı
sonrasında yenenler arasında
Banş Konferansı'nda ortaya
çıkanzıtlıklarsürer... 1930'dan
başlayarak, "yollar fatihlere
açılır." ltalya, Almanya,
nüfuslanndaki artışı ileri sürüp
toprak isteklerinde bulunurlar.
Japonya'nın Mançurya ile Çin'de güç gösteri-
si, ltalya'nm Habeşistan'ı ele geçirmesi ve Ispan-
ya iç savaşına Alman-ltalyan müdahalesi, Çekos-
lovakya'nın orasınm burasının kemirilip parçalan-
ması böyle başanlır.
Buna koşut olarak, Birinci Dünya Savaşı'ndan
zaferle çıkanlann kurduklan bağlaşıklıklar siste-
mi çökmüştür. Çekoslovakya tek başına kalınca.
Orta \e Doğu Avrupa ülkelerinde tam bir
tt
ana-
baba günü" yaşanır: Romanya, Yugoslavya. Po-
lonya, Fransa'dan kopup ltalya ile Almanya'ya
dönerler ve Belçika "sadece Beiçika için bir dış po-
litika"ya bağlanır.
Hıtler'e Rus savunmasının ilk kalesi durumun-
daki Bohemya'yı terk eden Münih teslim şartlaş-
ması, Avrupa dengesini Almanya lehine altüst
eder. kollektif güvenliği hançerler; Ingiltere. Fran-
sa ve Sovyetler Birliği arasında tasarlanan bağ-
laşıklığı gözden çıkanr. Birincisinden bir yırmi
yıl kadar sonra zincirlerinden boşanan yeni bir dün-
ya savaşı, 1914'te başlamış olan evrimi hızlandı-
racaktır.
Savaş yeniden patladığında. Almanya. 1933 yı-
lından başlayarak yoğunlastırdığı bir silahlanma
sayesinde, hasımlan üstünde -1914'te olduğundan
da fazla- bir üstünlüğe sahiptir. Ne var ki, bu mad-
di üstünlük propagandanın söylediği kadar bü-
yük değildir: eski ttilaf Devletleri, yeni adıyla
Müttefik Devletleri'nin, Mihver Devletleri'ne
oranla asıl büyük geriliği stratejik görfiş alanın-
dadır.
Nedir çarpışan görüşler?
Fransızların strateji
ve taktik görüşü
Birinci Dünya Savaşf nın ortaya koyduğu bü-
yük gerçek şuydu: Otomatik silahlarla toplann
açtığı iki güçlü ateşin savunmasındaki sürekli cep-
henin sağlamlığıdır önemli olan; çok sayıda gereç-
leri harekete geçıren cephe saldınlan, yalnız on-
lar bu sürekli cepheyi kopukluğa uğratiT. Her ko-
pukluktan sonra, ilerlemenin yavaşlığı, savunma-
dakilere, açılmış oyuğu doldurma olanağı veriyor
ve kopanlan hattın arkasında yeni bir cephe ku-
ruluyordu.
Tank, uçak gibi rolleri gitgide artmış bu yeni si-
lahlar, olsa olsa harekâtın koşullannı iyileştiri-
yorlardı: "Taşuur makineli tüfekyuvasT olarak gö-
rülen tank, piyadeye eşlık ediyor, ona yol açıyor
ya da otomatik silahlan çiğneyıp yok ederek iler-
leyişıni destekliyordu; uçaklar ıse, düşman savun-
ma ile hareketlerini öğreniyor ve karşı tarafın
uçaklannm bilgi toplama işini engelliyordu. Eğer
Savaşın gerçek yuzü... Alman işgaünden korkan Avrupahlar, çohık çocok yollara dökülerek ülkelerinden kaçblar.
tada ezici bir üstünlük kurup -düşman tepkide bu-
lunacak bir zamanı elde etmeden- içeriye doğru
sızıp sokulmak yeter. Gedik aşılınca, ileTİeyen
birliği yanlardan koruyacak yan çıkışlar basanyı
sağlamada önemlidir. Bu temel görev tanklara ve-
rilmiştir.
Bu yeni taktiği, 1929'dan başlayarak Guderian
tasarlar ve 1937"de de Achtung Panzer adlı -bü-
yük yankılar yapan- bir makalede açıklar. Taktik,
büyük tank birlikleri gerektırmektedir; ordulann
ilerisinde uzakta bağımsız hareket edecek, düşma-
nı bozacak, şaşırtıcı ve hızlı hareketleriyle dire-
nişi çökertecek ve hasmın belli bir noktada tutu-
nup yerleşmesini önleyecek bu birlikler bu amaç-
la donatılmaiıdırlar. tşte BBtzkrieg adı verilen bu
yeni taktiktir ki, Almanya'ya 1939'dan 1942'ye
değin parlak zaferler sağlayacaktır
Uçağa gelmce, o da saldırgan bir misyon yük-
lenmiştır. Bü>ük ve bağımsız hava birlikleri, düş-
man ülkesinın bağnna çözülüş tohumlan götürüp
eker; ama özellikle, karadaki güçlerle sıkı bır iş-
birliği içindedir ve bu amaçla da, sadece saldın-
lan bölgeyle ilgili bilgı ve gözlem toplamakla ye-
tinmez, yoğun bpmbardımanlarla saldmlann ha-
zırlanmasında topçu birlıklerin yerine geçer, düş-
man birliklerine tepe üstü dalış yapıp bombala-
yarak tanklar ve piyadeyle işbirliği kûrar. Bunun
gibi, hava saldınlannı püskürten topçuluk da (Flak)
tngiliz birtikleri SicUya'ya çıkıyor.
Almanya 1918'de yenılmışse, bunun nedeni, iti-
laf güçlerinin saldınlannın açtığı oyuklan dol-
durmadaki yetersizlikti.
Işte, bu deneyim üzerine kurulan Fransız stra-
tejisı, 1918'den beri hiçbir değişıkJiğe uğramadı.
Sürekli cephenin dokunulmazlığı, ateş gücünün
başta gelen önemi, arazinin her türlü manevraya
"nnıtiak" etkisine inanç, Fransız Genelkurma-
yı'nı tam anlamıyla savunmacı bir stratejiye gö-
türdü. 1918 zaferi bir koalisyonun eseri olduğun-
dan. Fransa. Almanya'nın üstün güçleri karşısm-
da savunmacı bır tavn sürdürmek zorundaydı;
bağlaşıklarının, saldınya geçmede güçlü araçlan
toparlayıp birleştirebilmeleri için gerekli zaman
boyunca, ulusal toprağın bütünlüğünü korumalıy-
dı.
Öte yandan, her türlü saldın manevrası düşün-
cesini bir yana attığından, değişmez kurallara alış-
kın genelkurmaylann çalışmasını bır bürokrasi
ıçine sokmuş, küçük aynntılara saplanıp kalınmış
ve hiçbir hareket özgürlüğüne yer verilmemişti.
1918'in hantal ve yaralanabilir tankı, toplar ve
telsiz telefonla donanmış hızlı kalelere dönüşür-
se de, misyonu iyice anlaşılabilmiş değildir
Işte, yeni ordu, bu ilkelere göre örgütlenip ta-
limgörürve 1929'dan 1939'akadar, Basel'den Lon-
guyon'a uzanan güçlü ve sürekli istıhkâmlar ya-
pılır. 1928 'de bağımsız bir silah halıne gelmiş olan
havacüık ise, tartışmalann konusu olur.
Uçağa yoğun bombardımanlanyla düşmanın
savaş gücünü yıkıp çabucak zafere ulaştıracak
"kesin saldın gücü* olarak bakan ttalyan Gene-
ral Douhet'nin görüşü Fransız askeri şeflerini pek
heyecanlandınrsa da, ancak 1936'da bağımsız ha-
va birlikleri kurulur. Öyle de olsa 1939'da Fran-
sa'nınpekazbombardıman uçağı vardır, etkili av-
cı uçaklan varsa da sayılan yetersizdir. Uçak, ka-
ra ordusunun bir yardımcısı olarak kalıp bir savaş
silahı olarak görülmez; ne saldın uçağı. ne hava-
dan taşınacak birlikler için nakliye uçağı vardır.
Ingiltere'nin ise, Alman sanayi merkezlerine sal-
dırabilecek bombardıman uçaklan varsa da, tıp-
kı Fransa gibi, yerdeki birlikleıie işbirliği yapa-
bilecek araçlardan yoksundur.
Bunun karşısında Alman görüşü yer ahr.
Almanların strateji
ve taktik görüşü
Fransız ve tngiliz genelkurmaylannın "fikri ha-
reketsizfik
T
'len yle taban tabanazrt bir rurum için-
deki Alman Genelkurmayı, 1918 yenılgısinden baş-
ka derslerçıkardı.
Öğretisinin dayandığı şudur: Hasmı, üstün güç-
lerle en zayıf noktasında birden şaşırtacak hızlı bir
saldınya kalkmalı ve sonra da, cephesını dondu-
rup güçlendirmesine engel olmalı; düşmanı yok
etmek amacıyla, şaşkınlığa uğratıp hızla ve sert
vurmalıdır!
Bunun için de büyük bır manevra kolaylığı sağ-
layan ve güçleri ağırlık merkezine hızla yığacak
yeni motorlu taşıt araçlanndan alabildiğine yarar-
lanılmalıdır; darbircephede, kararlaştınlmış nok-
ransız ve Ingiliz
genelkurmaylannın "fikri
hareketsizlik"leriyle taban
tabana zıt bir tutum içindeki
Alman Genelkurmayı
öğretisinin dayandığı şudur:
Düşmanı yok etmek amacıyla,
şaşkınlığa uğratıp hızla ve sert
vurmahdır!
büyük bir gelişme gösterir. Son olarak, radyo
bağlantısı özel bir dikkatin konusudur, çünkü tel-
le ilişki yıldınm savaşının hızına denk düşme-
mektedir.
Zırhlıların kullanımında
Fransız görüşü. 1940
Mayısı nda karşıtıklı güçier
Bütün bu görüş ve yenilikler Almanya dışında
meçhul değildi; ne var ki, palazlanan tehlikeye kar-
şı gözlen açmak için yapılan çabalar boşa gider.
DeGauDe, 1935 'te yayımladığı Nieslek Ordusuna
Doğru adlı eserinde, 7 zırhlı tümenden oluşan
güçlü bir manevra ordusu kurma yolunda bir
önende bulunursa da, "mandğa ve tarihe aykın''
diye kulak verihnez. Almanlann yeni silah ve
savaş taktıklerim sergiledikleri, bu bakımdan ger-
çek bir "Nazi laboratuvan" olan îspanya ıç-
savaşmda olan bitenler de gözleri açmaz. Bunun-
la beraber, 1938 sonbahannda Fransa, zırhlı bır-
likler kurmaya başlar, ama Panzer'lerdenpek fark-
lıbirtiptedirbunlar: Fransız zırhlı birliği, piyadenın
bir silahı olarak kalır; bır büyük piyade birliği
çerçevesi içinde kullanılan saldınya karşı çıkıp cep-
heyi doldurmaya yardımcı olan, yani sınırlı birbaşân
sağlayabılecek zırhlı birliğinin ne uçağa, ne de tank-
lara karşı savunması yoktur; böylece, bağımsız
yaşama ve savaşma gücünde değildir, oysa Paıt-
zer, bütün ötekilerin kendisine tâbi olduklan hız-
lı bir silahtır.
tkinci Dünya Savaşı'nın başlanndadurum budur!
Belli bir tarihte, 1940 Mayısı'nda Almanlarla
Fransız- tngilizlerin tank ve uçak yekûnu karşılaş-
tınldığında, bir yerde başabaş durumdadırlar; an-
cak Alman ordulannın "ezid" üstünlüğe sahıp ol-
duklan alan. pike bombardıman yapan uçaklarla
havadan taşımadır ki, ne Fransız ne de lngiliz or-
dusunda yoktur. Buna karşılık, Fransız topçuluğu
-sayı ve nitelikçe- pek üstündür; ancak, durağan
bir savaşa uyarlanmış haldedir. Öte yandan, Ingıliz
donanması, 19l4'te olduğundan çokdahaezicı bir
üstünlük içindedir hasmrna karşı. Ne var kı, Wehr-
macht'ın da ciddi eksikhkleri vardır: Özellikle alt
rütbelerde kadroiardan, talimli yedelderden yok-
sundur; üstün bir nitelık taşıyan savaş malzemesi
sıradan bir deneyimi olan personelin elindedir.
Bütün bu eksikliİder ise, 1939'da, Alman komuta
heyetini kaygılandırmakta, coşkusunu ve güveninı
azaltmaktadır. Hitler'in "MöPlerine karşın durum
budur!
Sürecek
BIÇAKSIRTI
EROL MANİSALI
Avpupa'mn İlgisi İçin İlle de
Felaket mi Gerekliydi?
Türkiye büyük felaketi yaşadı. bu manzara anın-
da dünya medyasının ekranlanna çıktı,resimlersay-
falara taşındı. insanlık dramına, iç yakan duruma
Avrupa da elini uzattı.
Türkiye Avaıpa'nın yanı başında, üç milyon Türk
Avrupa'da yaşıyor, orada yerleşmiş, milyonlarca
Avrupalı turist her yıl Türkiye'yi dolduruyor, onbin-
lerce Avrupalı emekli Türkiye'yi mesken edinmiş,
Akdeniz ve Ege sahil şeridinde yaşıyor.
Türkiye Avrupa için bir Afganıstan, bir Bangal-
deş değil, yanı başında ve onunla iç içe. Avrupa-
lı mı, değil mi tartışmasını yaptığı koskoca bir ül-
ke. Ustelik beş yüz yıl Avrupa'nın göbeğine kadar
girmiş, oralarda her köşe başında bir iz bırakmış
olan koca bir imparatorluktan doğmuş bir devlet.
Halkı yüzyılın felâketı ile karşılaşmış. Kıskıvrak
depremin şokuna yakalanmış insanımıza Avrupa
gönüllü kuruluşları da yardıma koştu. Bu insancıl
tutumdan çok mutlu olduk. Insanımız yıllardır Av-
rupa'dan dışlanmanın "ezikliği ve kompleksi" için-
deydi, felâket sonrasında gönüllü kuruluşları yanı
başında görünce duygulandı, hatta Avrupa'ya öv-
güler yağdırmaya başladık.
Biz biraz duygusal bir ulusuz, bazen gereksiz ye-
re fazla alınırız, bazen de seviniriz. Asrın felaketin-
de ilk günlerde şoka giren insanımız yanı başında
onlan görünce duygulandı, ağladı, onlara övgüler
yağdırdı. Bu koşullar içinde, bu sevgiyi doğal kar-
şılamak gerekir.
Devletler başka şey,
gönüllüler bambaşka...
Olağanüstü zor koşullar içinde bulunduğumuz-
dan bugünlerde çok duygusalız. Insanlarımız öl-
müş, aileler parçalanmış. Ancak bir gerçeği, ya-
ralar soğudukça ortaya çıkacak bir gerçeği unut-
mayalım: Bir refah toplumu olan Avrupa'nın için-
deki sivil toplum örgütlerinın uğradığımız felaket
karşısında yardıma koşmalannı, "Avrupa Türkiye'ye
karşı değışti, biz meğerse onlan hiç anlamamışız"
biçiminde yorumlamayalım. Felaketler insanlan
yakınlaştırır, bu yakınlaşmalar çok güzel şeyler.
Ama devletler ve toplumlar arasındaki ilişkileri be-
lirieyen ögeler bunlar olmaz. İlişkileri "çıkarlar" be-
lirler. Bu hep böyle olmuştur ve yann da böyle ola-
caktır.
Hatta bazen devletler ve hükümetler bu tür fe-
laket anlamında bile yardımları ve el uzatmalan,
kendi temel politikalarını "psıkolojik bir savaş ara-
cı" olarak kullanırlar. Tarih, bunu doğrulayan ör-
neklerle doludur.
Daha dün Apo'ya ve örgütüne Avrupa'da her tür-
lü yardımı kimler yapıyordu? Bu destek bugün de
sürmüyor mu? Bugün Türk medyasında göklere
çıkanlan Yunanistan, otuz bin insanımızı öldüren
terör örgütünün en büyük ortağı ve destekçisi de-
ğil miydi? Bomba sağladılar, toplu öldürme eğiti-
mi yaptırdılar, para verdiler. Şimdi bu gerçekleri,
deprem için gönderilen gönüllüler silip ortadan
kaidıracak mı? Yunanistan bütün suçlannı bir ka-
lemde silip attı mı?
Bu çok düşük bır bedel olmaz mı? Bu satırlar
bazı okurlara ters gelebilir, ama gerçekler böyle,
kendi kendimizi fazla aldatmayalım. 24 Ağustos
1999'da Yunanistan parlamentosundan bir karar
çıktı:
Bu tarihi, Anadolu'da, Yunanlılara karış Türk
soykınmını anma günü ilan ettiler. Tam da Yun-~
gönüllülerı Körfez'de çalışırken. Bu haber n-
-
se "medyamızda" hiç gözükmedi. 27 Ağ
1999'da Yunanistan'ın AB işleri ile ilgili bak£
ne bir açıklama yaptı: Depreme yardım bı
Türkiye-ÂB ilişkilennde Yunanistan'ın tutumu
ka, bizim tutumumuzda bir değişiklik yok, deq
haberi de yalnız TRT'de duydum, yazılı basıı
hiç yer vermedi.
Yardım ve Helsinki '
Bugünlerde bazı yazarlanmız Avrupa'nın o,
reme olan sıcak ilgisini, "Avrupa'nın Türkiye;
litikası değişiyor, bizi alacaklar" biçiminde dejj
lendiriyorlar. Neredeyse, "Bir deprem daha c
ÇTann korusun) kesin AB'nin içindeyiz" diyeo
ier. Gerçekçi olalım ve kendi kendimizi aldatn
yalım.
AB'nin, 1995'te imzalanan Gümrük Birliği b
gesine göre Türkiye'ye vermesi gerekirken verrr
diği, askıya aldığı krediyi verme konusundaki \
rişimlerini bile, bize karşı değiştiler biçiminde y
rumlayanlar var. Bu, AB'nin zaten yapması ger
ken bir "yükümlülüktür". Gecikme faizi ile birlik
Türkiye'den özür dileyerek vermeleri gerekir.
Deprem sonrası Avrupa'nın bazı gönüllü kun
luşlarının yardımlan çok güzel bir şey, ben de du^
gulandım. Ama kendimizi kandırmayalım: Ulusk
rarası ilişkiler felaket dönemlerinin geçici ve duv
gusal gelişmeleri ile yürümüyor. Öyle olsaydı, bu
güne kadar pek çok felaket geçiren dünyamız gül
lük gülistaniık olurdu.
Önümüzdeki aylarda, Türkiye'de Avrupa ve Yu-
nanistan hakkında medyamızda "yaraMan"olum-
lu havanın karşılıklan yavaş yavaş su yüzüne çı-
kanlacak. Biz bu kadar elimizi uzattık, yardım et-
tik, hadi bakalım sıra sizde, diyecekler.
Inanır mısınız, bütün bu yazdıklarımın doğru çık-
maması en çok beni mutlu eder. Uzanan gerçek
dost ellere sonsuz teşekkürler.
BARIŞA ÇAĞRI
AYDINLIK BİR TÜRKİYE İÇİN
"IŞIKLAR SÖNMESİN"
1 Eylül Dünya Banş Günü dolayısıyla, filmin
oyunculannın ve yönetrneninin katıhmıyla özel gala.
Aynca;
* Dr. Gürbüz Çapan (Esenyurt Bld. Başkanı)
* Reis Çelik (Yönetmen)
* Sebla Aycan (İHD Temsilcisi)
ve çeşitli demokratik krtle örgütleri.
Filmin bütün geliri depremzede çocuklara
bırakılacaktır.
Yer : Rrfat llgaz Kültür Merkezı Esenkent/Esenyurt
7e/ :623 15 65
Tarih: 1 Eylül 1999
Saat : 20.30
Ehlıyetımı ve taksı
serüfîkamı kaybetüm
Hukûmsüzdür
CAHİT YİĞÎT
M Ü öğrencı kımlıgımi ve
pasomu kaybettım.
Hükümsüzdûr.
NURAY KARABACAK