01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLÜL 1999 ÇARŞAMBA 14 J v U J ^ İ LJlX [email protected] ALLECRO EVİN İLYASOĞLU Depreme müziksel yardımRkardo Chaill>T yönetimindekı Ams- terdam Kraliyet Concertgebouw Orkest- rasi 31 Ağustos 1999 tarihinde, Türk dep- remzedelen ıçın ek bir konser dûzenledi. Avrupa'nın en kıdemli orkestralanndan birisi olan Concertgebouw"un yıllık prog- ramı çok önceden yapılmış olduğu halde. Türk depremzedeleri için programa böy- lesi bir konser eklemesi saygı duyulacak bir olay. Konserin, ücretsiz davetıyelerle yapılaçağını ve sonunda Türkiye'ye Yar- dırn" kampanyası çerçevesındekı bir ör- gütlenme ile depremzedeler için bağış top- lanacağını öğrendık. Programda yer alan Bruckner' in "Sekizinci SenfonisT ise cen- netı düşleyen ımgelen ve tüm yûce gör- kemi ile acıy ı, haykınşı dile getirmek adı- na. bu acıklı konuya göre özenle seçilmiş. Intemet aracılıgı ile okuduğumuz orkest- ra yönetiminin bildirisınde şu satırlar yer alıyor: ""TürkivecMddeprurnivakından va- şavanlar ve depremzedelerin vakınlan ka- dar Hollanda daki Türkcamiasıda bu bü- v iik felakctk' sarsılnuştır. Biz. kraliyet Con- certgebouw Orfcestrası'nm üyeieri bu do- ğal aferin getirdiği acılan Türklerie birlik- te, derinden pav laşryoruz.1 " Bir başka haber daha alıyoruz yazımız yayına gırerken Fanl Say. Monaco'da ke- mancı Maxim VengertM ile depremzede- ler yaranna bir resıtal venyormuş. Ma- xim Vengerovv'u bir kez Türkiye'de din- lemış ve hayran kalmıştık. Şu sıralar ke- man dünyasında birçok ödül kazanan sa- natçı, parlak bir gelecek haberleyen en önemlı isimlerden biri. Mutlaka Fazıl ile müthiş bir ikili oluşturacaklardır. Geçen hafta ZubinMehta'nm Salzburg A,' msterdam Kraliyet Concertgebouw Orkestrası Türk depremzedeleri için dün bir konser dûzenledi. Geçen hafta Zubin Mehta'nın Salzburg Festivali'ndeki konserini depremzedelere adaması, bu hafta Concertgebouw'un bu anlamlı konseri ve Monaco'daki Fazıl Say- Maxim Vengerovv resitali sanatın uluslararası kardeşliğe bir çağnsı. Festivali'ndeki konserini Türk depremze- delere adaması. bu hafta Concertgebo- uw"un bu anlamlı konseri ve Monaco'da- ki Fazıl-Vengerovv resitali sanatın ulusla- rarası kardeşliğe bir çağnsı. Bursa'ya bir senfoni orkestrası Geçen haftaki yazımızda kendisine çağ- n yaptığımız Adapazarlı okurumuz Nur- ten Erus bize ses verdi: "Sağükhyun. ai- lemin en küçük birimi ile Esİdsehir'e gel- dim. Çevremizde herkes öldü. çok genç gömdük. çok çocuk öldü. Çok yaralı taşı- dık stadyumlara. tlk iki giin devlet yoktu, yakındantanıkoldukbuna. En kısa zaman- da yeni yapılanan Adapazan'na dönece- ğim. Her se>e baştan başlamava gayret edeeeğim. beni çokdu.vgulandırduıız,gay- redendirdiniz" dıyordu telefonun ucun- da. Bız de N'urten Hanım 'îa ve kalan tüm Adapazarlı aydmlarla el ele vererek yaşa- mın sıcak soluğunda sanatın güç veren iş- levine destek olacağız. Geçen çarşamba, yazımm yayımlandığı gün, Bursa'dan, Ni- han OzmutnTnun birmesajını aldım. Şöy- le diyordu: "Bugün (25X1999) Cumhu- riyet gazetesinde vayunlanan vazjnjzı oku- dunı. Size bundan 3-4 ay önce ben de uia- şarak Bursa Bölge Senfoni Orkestrası'nın etkinlikleri.halkın HgKPİiğv kültüryozlaş- mamızı üeterek gerekli yardım için ügUe- rinizi rica etmistim. Bu arada Bursa Böl- ge Senfoni Orkestrası. Kiiltür Bakanb- S a l z b u r g M o z a r t e u m O r k e s t r a s ı e ş l i ğ i n d e ç a l d ı l a r PeidneUer SalzburgFestivati'ndeGüher ve Süher Pekinel, bu yaz Avrupa'nın en ünlü iki festivalıne konuk oldular. Temmuz ayının sonunda İsviçre'nin V'erbier Festıvali'nde, 15-16 Agustos tarihlerinde ise Salzburg Festivali'nde çaldılar. Salzburg Festivali'nin Mozart-Matineen dizisinde sef Christian Arming ^önetiminde ve Salzburg •Mozarteum Orkestrası eşliğinde çalan sanatçılann festival kataloğunda yer alan özgecmışlenne deginmek gerekır: Istanbul'da doğduklan. Paris, Frankfurt, Nevv York (Julliard) ve Philadelphia Curtis Institute'ta eğitim gördükleri, Claudıo Arrau. Leon Fischer gibi hocalarla çalıştıklan; New York Filarmonı, Londra Filarmonı. Concertgebouvv. Japon Filarmoni gibi orkestralarla çaldıklan; Karajan'ın özel çağnlısı olarak Salzburg Paskalya Festivalf nde yer aldıklan yazıyordu. Olabildiğince Gelecek kuşaklar Pekinelleri yalnız 'olağanüstü ikili' olarak değil, aynı zamanda Türk kültürüne somut hizmetJeriyle de anacakiar. alçakgönüllü. onları ancak ana hatlanyla tanıtan bir özgeçmiş. Oysa daha neler eklenebilirdi... Örneğin Leonard Bernstein'in Pekineller için West Side Story'yi iki piyanoya uyarladığı. bugüne dek yaptıklan olağan dışı CD'ler, onlann yaşamöyküsünü konu alan film, vb... Program notlannda altı çizilecek en güzel satırlar ise şunlar; "Fekinel kardeşler ana vatanlan oian Türkiye'nin müzik yaşamında da etkinlikler göstermekteler. Şu sıralarda İstanbul'da yeni kurulmakta olan bir kiiltür merkezinin müzik kürüphanesini oluşturmaktalar. 'Pekinel Müzik Kütüphanesi', Doğu ve Batı külrüıierini buluşturmayı amaçlryor". Yorumcular mutlaka plaklanyla, CD'leriyle kahcı oluyorlar. Ancak ülkemizde bugüne dek özlemi duyulan zengin bir kitaplığı armağan etmek. bunu, daha başlarken, uluslararası müzik buiuşmasının bir merkezi olarak duyurmak ve böylece özgeçmişlerine koymak, çok ince düşüncenin ürünü. Gelecek kuşaklar Pekinelleri yalnız "olağanüstü ikili" olarak değil, aynı zamanda Türk müzik kültürüne somut hizmetleriyle de anacakiar. ğTnagecmek üzere aylardır yaptığı uğraş- tan, çeşitli nedenlerle hâlâ başanlı sonuç alamanuş. Temmıız ayı ortalannda Do- ğan Hızlan, Hıncal Liuç veNilüfer Kuyaş gibi yazariara bizunk ugili bir yayın yap- malanıu, etküıfiklerimizi bikJirerek, kad- ro almamamız halinde Bursa'da bir Sen- foni Orkestrası olmavacağınu bunun rve- dilikiesürunlannda belirtümesi gerektiği- ni ve Kültür Bakanı ile Maliye Bakam'na bu kupürler ile daha dikkat çekici şekikk müracaatetmemizin uygun olacagını ilet- tinı. Ancak ne yazık ki hiçbir yazı yayım- lanmadı veşu andayasadığunız olaylar da bu işetuz biberekti. Fakat"Life goes on ". Tek yöne kanalize olmadan daha geniş ve önümüzü görerek hartketetmemizgerek- riğini düşünerek size tekrar yazıyoruni. Sizden ricam. ayakta olan bir şehrin elin- de olması gereken Senfoni Orkestrası için ne >apabiüriz? Elimiz kolumuz bağlı bek- liyoruz; çocuklarımız unıutsuz ve açılacak smava hazuianıyor ama, sonuç_ Saygıia- nmla, Velda Nihan ÖzmutJu". Yazılanmda zaman zaman Bursa'da ku- rulmaya çalışılan senfoni orkestrasını ve şimdilik konuk sanatçılarla venlen konser etkinliklenni duyurmuşrum. Hatta kendi- lerine açıklamalı konserlerle, alımlı ve nıspeten süresi çok uzun olnjayaA yapit- - larla dinleyıciye yaklaşmalanrn da salıkver- miştim. Ancak hep akJımın köşesinde şu vardı: Neden Bursa gibi zengin bir ilimız hâlâ devletin kadrolanndan umar bekler? Zira devletin senfoni orkestralannın dü- zeyi, sorunlan ve etkinlikJeri ortada. Oy- sa Bursa'da neden o ilin büyük bir kuru- luşu sponsorluğunda (büyük senfoniden önce) bir yaylı çalgılar oda orkestrası ku- rulamasin? Hem bu tür kuruluşlan ikna ede- bilirseniz, onlar kendı dinleyici kitleleri- ni de daha kolay yaraüyor, bilet satmak, duyuru yapmak. kendi reklam bünyeleri- nin bir parcası oluyor. Istanbul'da Bom- san. Akbank ya da Milli Reasürans Oda Orkestralan bu yapılaşmarun ömeklennı verdiler. Nihan Hanım'ın devletten bek- lentileri yerine, buraya kadar adım atılmış bu olguyıı, bütçesi, amaçlan, programla- n ile alımlı bir dosya içinde Bursa'nın ile- ri gelen şirketlerine sunması daha doğru olmaz mı? Eğer kimse ilgi göstermezse. zaten devletin kadro vereceği toplulugun konserleri de boş kalacaktır. Bir kentin kendi yöresindeki kişilerin sahip çıkaca- gı edcinlikler ise o yörenin gereksinimine göre çevTeyi aydmlatabilir. [email protected] Müzik kirliliğinin kaynağı ve etkileri ÖNDER KÜTAHY4LI Izmir" in İnciraltı semtindeki dinlenme yeri, ko- caman bir bataklıf ın kurutulmasıyla oluşturuldu ve fazla şamata yapılmadan aşama aşama hizme- :e sokuldu. Burası. hızlı yiyecek sunan lokantala- nyla, parklanyla. piknik alamyla, deniz bisiklet- leriyle yorgun ruhlara dinginlik veren bir yerdir. Çocuklara da bir köşe aynlmış. Değişik oyuncak- lann yarunda aküyle çalışan küçük otomobiller, on- ara araba kullanma heyecanını yaşatıyor. Gelin görün ki buraya yaklaşanlar, cehennemin >ese dönüşmüş biçimiyle karşılaşırlar. tşyeri sa- libı müzik düzeneğinin volüm ayannı sonuna ge- ırir. Yoldan geçenler bile tedirgindir. Sesin yük- «klığı, çalınan şeye 'müzik' denilmesini olanak- jiz kılar. Aynca işittiğiniz müzik çocuk dünyasından ızaktır: ya kulaklan sağır eden bir rock parçası- iır ya da günün arabesk şarkılanndan biridir; söz- lelimi: "Anan seni benim için doğurmuş"1 . 1960'tan sonra Ankara'nın havası kış aylannda iolunamaz duruma gelmiş, biz de hava kirliliği ol- .•usunu öğrenmiştik. Şimdi aynı olguyu tstanbul. 3ursa gibi kentlerde yaşıyoruz. 1980'lerde ise ah- ak kırliliğıni tanıdık. Onun yol açtığı zararlann .•n somut örneğini, 15 bin kardeşimizin canını alan vlarmara depreminde gördük. Halkımızın ruhunu ve sinirlerini kemiren baş- .a bir hastalık da görültü kirliligidir. Ülkemizin asanı. gürültünün tedirgin edici bir şey olduğunu 'ilmiyor: ona bu yolda eğitim verilmediğinden lervasızca gürültü edıyor. Yukanda sözünü etti- dmiz müzik kirliliği, işte bu olumsuzluktan kay- aklanmaktadır. Kulaklan sağır eden yüksek müzik, gürültü kir- ıliğinin çeşitlemesidir. lçeriğin yozluğu ve baya- 3İığı ise bireydeki doğru düşünme, eleştirme. çö- um getirme gibi yetileri köreltmektedir. Durum, kültür kalkınmamız açısından kaygı vencıdır Müzik kirliliğinin hem kaynağı hem de etki ala- nı gençlerdir. Ders çalışmak için odasına çekilen delikanlı ya da genç kız. müziği sonuna dek açar. Çevresindekiler rahatsızdır: tartışma olur, kavga çıkar; ama en büyük zaran müziği açan görür; si- nirleri yıpranır. dersin verimi düşer Araçlardaki müzik Otobüslerde bazen belirli bir ritmi veren çıtır- tılar duyarsımz. Genç vvalkman dinlemektedir. Kulaklıktan çıkan müzigin gürültüye dönüşmüş tor- tusu size de ulaşmaktadır. Başkalannı bile tedir- gin eden bu müzik, gence kahcı zararlar verecek- tır. zamaiı ,vmJe L\ı/ı frekanslan algılayamayacak, duyduğu sözcüklen anlayamayacaktır. Arabalardaki müzik düzeneklerinin baslan çok güçlüdür. Bunlan sadece kulağınızla değil. bede- ninizle de algılayabilirsiniz. 'Disko' ya da 'bar' de- nilen eğlence yerleri de böyledir. Bazı diskolann kapısında, içeride çalınan miizif in kulaklan bo- zabileceğı yolunda uyanlar görebilirsiniz. lşçi si- gortalan hastanesinde çalışan bir uzman hekimle tanışmıştım. Anlattığına göre hastanenin yakınındaki bahçe- de bir hafif müzik sanatçımız dinleti verir. Ertesi sabah, kulaklan rahatsızlanarak kendisine gelen has- talara hekimin koyduğu tanı ürkütücüdür: Kulak felci. Eğer geç kalınırsa bu hastalık kahcı sağırlı- ğa yol açmaktadır. Burhaniye-Ören'debirçay bahçesindeyiz. Rad- yo, sonuna dek açık. Ton ayan da en tiz noktaya getirilmiş. Keskin bir ses kulaklanmızı tırmalamak- tadır. Yerel radyo. en bayağı arabesklerden oluşan istek programını yayımhyor. Ricamız üzerine gar- son radyoyu biraz kısıyor: ama açıklama yapmak- tan da kendini alamıyor: "Millet istiyor." Okullanmızdaki müzik eğitimi Haksızlık etmeyelim. böyle bir şey yok. Sağdu- yulu halkımızın, estetik açıdan en düşük düzey- deki müziklen en olumsuz fiziksel koşullar altın- da dinlemek gibi garip bir isteği olmadı; ama za- manla buna alışılmıştır. Gizli ellerin aşın kâr amacıyla uyguladığı eksi değerdeki örgün eğitim, 30-40 yıl içinde yapaca- ğını yapmıştır. Durum, artı değerdeki örgün ve yaygm eğitimle düzeltilebilir; fakat okullanmız- daki müzik eğitimi büyük engellerle karşı karşı- yadır. Müzik öğretmeni adaylarına uygulanan ders programlannın da engellenmesi için elden gelen her şey yapılmaktadır. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Herkes iste- diği müziği dinleyecektir; fakat çalınan müzik, onu dinleyeni ve çevresindekileri estetik ve fizik açıdan zarara uğratıyorsa. müzik yazan eleştirisi- ni ortaya koyacaktır. Yazılanmızda bir tek konuyu, sanatın topluma yarannı ele alıyoruz. Müzikteki kirlilik, toplumu- muzun sanat yoluyla yüceltilmesini engelleyen önemli biretmendir. Evrensel düzeydeki hızlı kal- kınma ve çığ gibi büyüyen bilgi birikimi, her ge- çen yıl daha çok çalışmamızı gerektirmektedir. Önümüzdeki çetin dönemde insanımıza güzel sa- natlar yoluyla güç vermek. böyle olunca da müzik kirliliğinin nedenlerini tartışıp onu saf dışı bırak- manın yollannı aramak zorundayız. DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Azgınlık Depremden bir-iki hafta önceydi, daha neden böy- le olduk diye bugünkü kadar konuşmuyorduk. "Autoshovv" dergisinde bir okur mektubuna rastladım: Bir otomobilsever, yeni aldığı otomobi- linin 190 km/saatedek rahatlıkla çıktığını, ama bu hıza ulaştığında elektronik kimi devrelerin çalışma- ya başlayarak otomobilinin hızını kestiklerini, da- ha yüksek hızlara çıkabilmek için bu hız kesicileri nasıl ortadan kaldırabileceğini soruyordu. Siz olsanız ne dersiniz? Ben olsam, "Çüş!" derdim. Otoyollarda bile hız sınınnın 130 krri/saat olduğu bir ülkede, 190 ya- parak suç işliyor, o da yetmiyor, nasıl daha fazla hız yapabilirim diye soruyor. llle birilerinin kanına girecek. Derginin yanıtı sorudan da ilginç. Dergi bu ko- nuda başka yakınmalar da aldıklarını, bu hız kesi- cilerin elektronik devrelerinin nası! çalıştığının he- nüz anlaşılamadığını, ama bu konuda uğraşlann sürdüğünü, yakın gelecekte sevindirici haberler verebileceklerini yazıyor. Bu insanlar nasıl böyle kabına sığmaz bir azgın- lık içine girdiler diye düşünmeden yapamıyor in- san. Derken gevrek gülümsemesi geliyor sekizinci cumhurbaşkanımızın gözümün önüne. O kendine özgü rahatlığı içinde konuşuyorbirtelevizyon prog- ramında: Aksaray'ın il olması törenine katılmış, Ankara'ya dönerken kendi kullandığı BMW ile hız sınınnın 90 km/ saat olduğu karayolunda 220 km/saat hız yapmış. Mercedes'li korumalan bile kendisine yetişememiş. Hem dokunulmazlığın rahatlığı içinde, ayırdın- da bile olmadan nasıl trafik suçu işlediğini anlatı- yor, hem de Mercedes, BMVV'ye yetişemedi diye- rek açıktan tecimsel tanıtım yapıyor. Benzer örnekler sonsuzca uzatılabilir. Kaçak yaptda oturan belediye başkanı, borçlu olduğu bankanın bağlı olduğu bakanlığa getirilen işadamı... Devletin en yüksek birimlerine gelenler bu hal- de olursa, yapının ne olduğundan habersiz yap- satçı müteahhit demir çalmış, çimento çalmış, be- lediye denetim yapmamış... Bütün bunlaryeni mi ayrımsanryor? On yıllardır kentler, kent olmaktan çıkıp dünya- da örneği görülmedik garip yapı topluluklan haJİ- ne gelirken ne deniyordu: Kalkınıyoruz. Böyle kalkınma mı olur? Yiımi beş yıl önce sınavlarımız bittiğinde trene atlar Florya'da yüzmeye giderdik. Ülkemizin en güzel doğal plajlan Marmara kıyılarıydı. Nerede var, Florya, Kumburgaz, Erdek kumsallarının gü- zelliği? Bir de Sultanköy'e giderdik, bir arkadaşı- mızın köyüydü, Tekirdağ yakınlannda. Kimsecik- ler olmazdı bizden başka koca kumsalda. Güze- lim kumsal villalaria doldurulmuş, deniz bile görün- müyor artık. Bulunmaz bir içdeniz olan Marmara, balık yata- ğıydı. Çocuklumuzda palamut balığı "yoksulun eti"diye küçümsenirdi. Nerede o balıklar? Sart Fa- ikin "Sinarft Baba"s\, Oktay Rrfat'ın avladığı ka- ragözler nerede? Bir başka hayatın, bir başka ül- kenin yazariarı mıydı onlar? Kimin hakkı vardı, bir ülkenin edebiyatına geçmiş bir denizi bozmaya? Her türlü değeri bir yana itip yalnızca kazanma- ya güdülenmiş bir azgınlık içinde ne kentler bırak- tık ortada, ne denizler, ne de insanlar... Acınası insancıklar, lağım çukuru haline gelmif bir denizin kıyısını kendilerine dinlence yeri olar seçebilmişler... Acınası yönetimler, insanlanna böylesi bir kir> zeni hazırlayabilmişler... Acınası ülke, değersizlikten başka bir eger değeri kalmamış... Rene Magpitte'iı evi miize oluyor • Kültür Senisi - Belçikalı gerçeküstücü ressam Rene Magritte'in yaşadığı ev müze haline getiriliyor. Belçika'nın Brüksel kentinde bulunan müze henüz halka açık değil. Magritte'in müze ev yaşadığı döneme uygun bir şekilde onjinal mobilyalarla dekore ediliyor. tlk katta sanatçının aı fotoğraflan, kullandığı baston, bazı dokümanlar ve pasaportu sergilenecek. Bahçede ise 'Studio Dongc adlı poster ve grafık tasanmı sırasında kullandığı küçük bir ev bakıma alınacak. Müzede aynca sanatçının 'Bu Bir Pipo Değildir' adlı çalışmasında kullandığı pipo ve 'The Human Conditions'da kullandığı pencere de yer alacak. Salman Rüşdü'nün yeni pomam • Kültür Senisi - Hint asıllı lngiliz yazar Salman Rüşdü. 'Ayaklannın Altındaki Toprak' adlı yeni romanının tanıtımı için kısa bir süre bulunduğu Stockholm'de romanının konusunu "dunyanın en büyük rock'n'roll grubu VTO" olarak açıkladı. Rüşdü, U2 grubundan esinlenerek bu konuyu işlediğini, daha 1950'li yıllarda Bombay'da izlemeye başladığj rock dünyasını büyük bir neşe vei canlılıkla takip ettiğini belirtti. '' J K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle