26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 TEMMUZ 1999 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Üniversitenin 66. Yılı... Prof. Dr. Mustafa ÖZYURT Uludag Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim C'yesi A ğustosun l'i, Istanbul molanAIbertMalche'yiçağmh-Konuk Üniversitesi'nın kuru- luş yıl dönümüdür (l933).Butarih,birba- kıma, ülkemizde üni- versiter anlamda yûk- sekögretimin de başlangıcı sayılır. Ak- şam yatıp sabah kalktığımızda bir yeni- si eklendığinden. adı var kendisi yok, bu yüzden de sayılannı hiçbir zaman tam olarak öğrenemediğimiz üniversiteleri- mizde bir etkinlik hazırlığı yapıhp ya- pılmadığını bilmiyorum. Cumhuriyet tanhimızde Darülrünun'danüniversite- ye geçış, çok önemli bir sosyal devrim- dir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'ni ku- ranlann gözünde 1933 ünıversitesi, yal- nız kupkuru öğretim yapan bir kurum degıl, demokratik, çağdaş ve devrimle- nn yılmaz bekçilerinin yetiştıği hüma- nist bir kültür yuyasıdır. Bu geniş açı- dan bakınca ve YÖK düzeninde üniver- sitenin ne anlama geldiğini de anımsa- yacak olursak, kutlama töreni yapılma- mış olması yerinde bir davranıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşlan. tstan- bul Darülfununu'nun, Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra, TBMM'yi desteklemediğini unutmamışlardı. Ger- çi bazı hocalann öncülüğünde öğrenci- ler, işgalci yabancılara karşı gösteriler düzenlemişlerdi. Ama bu kurumun ken- disine çekidüzen vermesini, tam on yıl sabırlabeklediler(l923-l933). Ufekte- fek degışıklikler olmakla birlikte, Da- rülfiinun bu dönemde medrese yapısın- dan kurtulamadı. Ömeğin, öğretim üye- lerine yıne de müderris denilmeye de- vam edıyordu. Devnmlerin hızlı akışı- na da ayak uydurmakta zorlandığı göz- den kaçmadı Kendi kendinı onarma umudu gerçekleşmeyince TBMM, bu kurumun 1932 bütçesini reform ve ye- nilenme koşuluyla onayladı. Hükümet, reform ve yeniden düzenleme yapmak amacıyla, Cenevre'de petagoji profesö- profesör. hazırladığı raporunun sonun- da. 'üniversite denince akla bilimsel dü- şünce metodunu öğreten kurumun gei- mesi gerektiğini, Istanbul Darfllfünu- nu'nun bu tanıma uymadığıııı' bıldırdi. Gözlenen gerçeklerin ışığmda ve rapo- runun da etkisiyle 1933 Agustosu'nda, Darülfünun'un kapatılması ve yerine Istanbul'da, İstanbul Üniversitesi adın- da yeni bır yûkseköğretim kurumu ku- rulmasım öngören yasa çıkanldı (2252 sayılı yasa). Medrese'den Dariüfiinun'a Osmanlı'ya, ûniversiteye eşanlamlı yüksekokul, ilkin Tanzimat'la girdi. Onun için Padişah Abdülmecit (1823- 1861), saltanatının ılk yıJlannda Sadra- zam Mustafa Reşit Paşa'ya Darulfünun adı verilen vükseköğrenım amaçlı kur- durduğu yüksekokul (1848) başanstz- lıkla sonuçlandı. 1869 tarihli nizamna- menin ele aldığı Dury'nin tasansı, bir- çok fakülteden oluşan bir üniversitenin (darulfünun) kurulmasını öngörüyordu. 1870'te açılan ve bu iş içın yapılmış özel birbınaya yerleşen yeni üniversite pek başanlı olmadı. Aşın laık olarak görülen bir eğitime karşı ulemanın sal- dınsına ugradı. Parasal güçlüklenne ek olarak bu ta- sannm önde gelen destekleyıcisi Sad- razamAiftrça'nm 1872'deölümüylebu deneme son buldu. Gerçi 1850-1860 yıllannda, yeni askeri okullann yanı sı- ra birçok büyük sivil okul da kuruldu. Bunlann arasında özellikle Mekteb-i Mülkiye (Mülkiye Okulu) (1856), Mek- teb-i Tıbbiye (Tıp Okulu) (1866), Da- rülmualliınin (Yüksek Öğretmen Oku- lu) (1862) ve dönemin özelligi olarak da Kız Öğretmen Okulu (1870), göze ilk çarpanlanydı. Dört aşamadan geçen Osmanlı Darül- fünun'u, son kez, II. Meşrutiyet döne- minde yeniden gündeme geldi (1900) ve D. Abdülhamit yönetıminin sonuna doğ- ru açılan bu lcurumun adı Darülfünun- u Osmani olarak değişti. Öncekilerde ol- duğu gibi dinsel ağırlıklı ilahiyat, ede- biyat ve doğa bilımlerini içeren üç med- reseden oluşan bir yüksekokul niteli- ğindeydi. 1908'de Meşrutiyet'in ilanı- nı izleyen Islahat'tan sonra tıp ve hukuk okullan da buna eklendi. Son Darulfü- nun dört medreseden (fakülte) oluşu- yordu: Edebiyat, fen, hukuk ve tıp. Her medresenin bir başkanı, bir de müder- risler meclisi vardı. Günümüzdeki Senato karşıhğı Da- rulfünun Divanı oluyordu. Son Darül- fünunu Osmani Nizamnamesi'nin (*) 2. maddesi'Darulfünun ilmi muhtari- yed haizdir' diyerek bilimsel özerkliğin ne denli eskiye dayandıgını göstermesi bakımından anlamlıdır. Yine aynı ni- zamnamenin 19. maddesinde 'Darulfü- nun Eminj Darulfünun umumi müder- ris ve muavinleri tarafından iki sene müddetle intihap olunur' diye yazmak- tadır. Günümüz Türkçesi ile üniversite rektörü, üniversite öğretim üyelerinin tümünün oylanyla seçilir anlamına gel- mektedir. Darfiifiimın'dan ûniversiteye Darulfünun 31 Temmuz 1933'te ka- patılarak yeni kurulan üniversitenin iş- leyişi Bakanlar Kurulu'nca kabul edi- len 11 Ekım 1934 tarihli talimatname ile 1946'ya kadar sürdü. Bu dönemde üni- versitede özerklik kavramı gittikçe say- damlaştı. Üniversitelerin yönetimleri ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte aralannda benzerlik ve ortak noktalar dikkat çekiciydi. Bu ortak nok- talann başlıcası bilimsel, yönetsel ve parasal özerklikleri olması ve öğretim üyelerinin organlannı seçmek yetkisine sahip bulunmalanydı. Üniversite gibi çeşttli bilgi ve uzmanlığa aynlmış ku- rumlarda merkezden bir yönetim, kuru- luş aşamasında yararlı olursa da. fakül- te ve ünıversitelerin gelişmesini sağla- maktan çok uzaktı. Üniversiteler kendi- lerini oluşturan fakülte ve öbür birim- lerin kurullan ve bunlann aralanndan seç- tikleri yöneticileri tarafından yönetil- mek, bir başka anlatımla, üniversite öğ- retim elemanlannın katılımıyla yöne- tilmek durumundaydı. Üniversite öğre- tim üyeleri için öğretim ve araştırma yapmak nasıl bir görevse, kendi kurul- lannı oluşturmak ve yönetıcisini seç- mek de o denli vazgeçılmez bir görev- dı. Işte bu amaca yönelik olarak hazır- lanan, 18 Haziran 1946 tarihinde yü- rürlüğe giren 4936 sayılı Üniversiteler Yasası'yla Istanbul Üniversitesi'nden başka Yüksek Mühendıs Mektebi, tstan- bul Teknik Üniversitesi'ne dönûşürken Ankara'da yeni bir üniversite kuruldu. 1960'ta çıkan 115 sayılı yasayla Mil- li Eğitim Bakarn'nın üniversite üzerin- deki yetkisi azaltıldı, doçentlerin de fa- külte kurullanna girmesi gerçekleşti. Yine aynı yasa ile kürsü profesörünün yetkı sının daraltılırken öğretim üyele- rinden oluşan kürsü kurullanna ağırlık verildi. Kürsü çalışmalannın her yıl so- nunda fakülte kurullannda denetlenme- si kuralı getırilerek sürekli bilimsel de- netim sağlandı. 1 % 1 Anayasası'nın getirdiği demok- ratik ortama uyan üniversite yasası 20 Haziran 1973 tarihli 1750 sayılı 'Üni- versiteler Kanunu'dur Bununla paralel olarak çıkan 25 Haziran 1973 tarihli ve 1765 sayılı 'Üniversite personei Kanu- nu' ile ûnıversıtelenmız cumhuriyetin 50. yıldönümüne bu kanunlann getirdiği çağdaş düzen içinde girdi. Darulfünun'dan da geriye: 12 Mart döneminde zamanın Genelkurmay Baş- kanı Orgeneral Memduh Tağmaç'agö- re sosyal çalkantılann kaynağı üniver- sitelerdı. tsmet Paja ise başta yargı ba- ğımsızhğı, üniversitelerin özerldiği, dü- şünce ve örgütlenme özgürlükleri ile bunlann dayanak noktası olan 1961 Anayasası'nın korunmasında kararlıy- dı. Tağmaç ile Ismet tnönü'nün yaptık- lan bir konuşmada söz dönüp dolaşıp üni- versite özerkliğine gelince fnönü der ki: "Bak üd gözüm. Scn benden ne istiyor- sun biliyor musun? Bu memleketin ye- tişmeleri için en çok emck verdiği insan- lar kendilerini yönetemezler™ Scn be- nim buna inanmamı istivorsun! Doğru- dur, ünrversitelerimizde olaylar çıkryor, poiis geliyor,jandarma giriyor. Ama bü- tün bunlar özerklik içinde halledilebüır hususlardır. Onlar kendilerini yönete- mi\oriarsa, onlan ben yöneteceğim di- yeortaya çıkan ldmselerin onlardan &z- lahkbn nedir? En çokemek verdiğimiz, ençokyabnm yapt^umzinsanlann ken- di kendileriniyönetemeyeceklerini bana kabul ettiremezsiniz.'' 12 Mart 1971 'de başlayan üniversite- ler üzerindeki yogun baskı, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle doruk noktasına çıktı. 12 Eylül 'ün, öbür kurumlar üze- rinde yaptığı örseleme üniversıtede yı- kım düzeyinde oldu. Onun kötü bir ka- lıtı olan 2547 sayılı YÖK Yasası'yla ge- tirilen keyfi yönetim şeklinde ise üni- versitelerde tüm yetki, tek bir kişiye, yani rektöre bırakıldı. Bu yasa uygu- landığından ben, birkaçı dışında. YÖK rektörleri görev süresi bitince öğretim üyeliğine dönemedi. Bundan da kötüsü, daha önce çahştıklan üniversitelerin hastanelerine, saglık nedeniyle de olsa gelemeyenlerçoğunluktadır. Çünkü ço- ğu yerde rektörler bu makama öylesine dört elle sanldı ki, ömür boyu yerlerin- de kalmanın yollannı aramaya koyuldu- lar. YÖK'ten çok önce kurulan eski üni- versitelerin rektörlerinin bile, yargı ka- ranyla koltuktan zorla kopanlma soru- nu yaşandı. Şımdi de Malatya tnönü Üniversitesi'nde yaşanan olaylar gerek- çe gösterilerek. rektörlük süresmin üçün- cü kez uzatılması içın kılıf uydurma ha- zırlığı içinde olduklan duyumu kulağı- mıza geldi. Onlara göre ancak üstûn ya- pıda olanlar rektör olabilir ve öğretim üyeliği sıradan bir iştir, rektörlükten sonra öğretim üyeliğine dönülmez. Haksız mıyım şimdi, 1933 reformu- nun yıldönümünde, üniversitelerimiz- de bir etkinlik yapılmadığına sevinmek- te?.. (*) 11 Teşrinevvel (EMm) 1335. ARADABİR Av. Dr. CENGİZ ABBASGtL MiUetvekili ÖdeneMerf Insan emeğinin ve çalışmasının elberte bir pa- rasal karşıhğı olmalıdır. Bu olgu insanın yaşama- sının, ılerlemesınin ve çevresine yararlı biryurttaş olmasının vazgeçilmez koşuludur. Bu parasal kar- şılığın değişik yasalanmızdaki adlan başka baş- ka olabilmektedtr. Ancak adı ne olursa olsun bu parasal karşılık bir emeğin ve çalışmanın bedefi- dir. Doğrusu budur. Bir çalışma ve emek karşılığı olmayan parasal kazançlann adı haraç 'tır. Çalış- ma karşılığı alınan bedelın İş Yasası'ndaki adı üc- ret. Devlet Memurlan Yasası'ndaki adı maaş. Tür- kiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri Hakkındaki Ya- sa'da ise bunun adı ödenek'tir. Işçi ücreti, günlük yedi buçuk, haftalık 45 saat çalışmasının karşıhğıdır. Miktan ise işverenle kar- şılıklı anlaşma ile belirlenir. Ancak ilke olarak ça- lışma yapılmadığı süre ücret de yoktur. Devlet Me- murları Yasası'na göre çalışan memuriar da, ma- aş adı altında aylık olarak çalışma karşılıkJanna hak kazanırlar. Miktan ise giriş taban ücretine her yıl bütçe yasalanna konulan ilke ve katsayılara göre belirlenen parasal karşılıklarının eklenmesi ile bu- lunur. Ancak maaşa hak kazanmak için yine bir ça- lışma ve yeterlılık gereklidir. Geçerli özürü olma- yan bir memurun çalışmadan maaşa hak kazana- cağı düşünülemez. Şimdi gelelim milletvekillerimizin aldıklan para- sal karşılıklara... 3671 sayılı yasada bu karşılıklar ödenek, yolluk ve tazminat olarak sayılmışlardır. Bunlann toplamı, sıradan bir çalışanın aldığı pa- rasal karşılıklann çok üst düzeyindedir. Bir kere bu tutarlar kamu vicdanında sorgulanmaya başla- mıştır. Bu kadar büyük miktarlann ödenmesinde ne gibi haklı gerekçeler olabilir. Artık yurttaş bun- ları sormaktadır. Bunun ötesinde, acaba alınan bu miktarlar hak edilmekte midir? Alınan parasal karşılık, adı ne olursa olsun, bir çalışmanın ve emeğin karşılığıdır. Bunlar olmadıkça parasal öde- melerin de haklı bir yanı ve açıklaması olmak ge- rekir. Milletvekillerimizin işi, yüce Meclisimizin ya- sama ve denetleme görevlerinin yürütülmesi işi- dir Sayılan işlerin yürütülmesınde birinci koşul, Mec- lis çalışmalanna kesintısiz ve sürekli katılmaktr. Şim- di geriye dönüp baktığımızda Meclis'te yasalaş- mayı bekleyen yüzlerce tasarının beklemesine karşın oturumlar, yetersayı bulunamadığından ya- pılamamaktadır. Bırakın sıradan işleri, ivedi ve ya- şamsal önemdeki yasalar bile yeterli sayı buluna- madığından çıkarılamamıştır. Bunlann başında Bütçe Yasası ile Bankalar Yasası gelmektedir. Bu yasaların görüşülmesi sayın milletvekillerimiz se- çim telaşlarından daha az önemde bulunmuştur. Ardından ülkemizin terör belasından kurtulmasın- da önemli ve büyük bir adım olan bölücü başının yakalanarak getirilmesine karşın yüce Meclisimiz, sayın milletvekillerimizin toplanamaması yüzünden görevini bir kez daha yerine getirememekle karşı karşıya bırakılmıştır. Terörle etkin savaşım için piş- manlık yasasının çıkarılması gerekli olmuşken sa- yın milletvekillerimizin seçim telaşı buna da engel olmuş, yüce Meclis yine işlevsız bırakılmıştır. MiUetvekili ödenekleri, üç aylık toptan peşin ola- rak ödenmektedir. Anılan yasa bunu öngörmek- tedır. Nitekim sayın milletvekillerimiz son oturumun ardından azımsanmayacak bir miktar tutan bu ödeneklerini de alarak dağılmışlardır. Yıne anılan yasa gereği, seçilemeseler de bu para kendilerin- den alınmayacaktır. Şımdi yurttaşlarımız haklı ola- rak soruyor: Neden bu kadar yüksek ödenek? Sayın vekillerimiz akdıklan bu yüksek ödenekleri hak ediyorlar mı? Ödenek bir emek ve çalışma kar- şılığı değil midir? Bir çalışma ve emek karşılığı ol- madan sağlanan parasal çıkann adı nedir? Erdem ve Özgönül Aksoy'lar... üyelerinin çoğu tstanbul 'dan uçakla geliyor, üst üste iki günde ortalama 16 saat ders anlatıp dö- nüyor, böylece öğretim üyesinin ikinci gelişin- de, 32 saatlık sömestr programı tamamlanmış sayılıyordu. Dersler. hızlı not tutan birkaç öğ- renci ile asistan tarafından ızlenıyor. notlar ço- ğaltılarak öbür öğrencilere «iağıtıby^r ve s,ınav- Prof. Dr. Bozkurt GUVENÇ S essiz sedasız aramızdan aynlan er- dem simgesi iki dostumun ardından yazmak ıstedim. Gerçi, ŞükranSo- ner "özerk üniversite savaşçısı"nın yaşamoy küsünü özetle \ erdı (Cum- huriyet, 8 Temrauz 1999); mimar dostlan ve öğrencileri gazete İlanlan ile möslek- taşlanna olan bağlıhklanru dile ğetirdiler, aım _ l a r bu notlara göre yapılıyordu. Ne ki takrire ve "* '"" ' " ' krara dayanan skolastik yöntem çoktan çağ- dışı kalmıştı. Aksoylar, özverili çabalan ve dostluk ılişki- leriyle davet ve temin ettikleri öğretim üyeleri ve kısa süreli seminer görevlileriyle eğıtün boş- luğunu doldurmaya çahşırken bütçeden kay- naklanan yeni sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Maliye Bakanlığı, uçan hocalann yolluklannı kes- ti. Onlar da yol harcı yoksa ders de yok dediler. Öğretim üyesi olmadan eğitim yapılamazdı. Üniversite kapanmanın eşiğine gelmışti. Ak- soylar'ın tarihsel özgörevi (misyonu) burada başladı. Asistan, okutman ve öğretim görevli- leri, ek görevli öğretim üyeleri ile eğitimi sür- dürdüler. tdari ve mali güçlüklere baş eğmedık- leri gibi, sorunlara köktenci çözümler bulan bu cesur tutum, bazı kişi ve çevrelerin tepkisini çekti. Kapalı kapilar ardından. "Antepiibirininfm- duk memieketinde fisnk satbğı" söylentileri ya- yıhrken kendi araçlan ya da otobüsle Trabzon'a gelen öğretim üyeleri, KTÜ'dekı eğitimi birkaç yıl daha sürdürdüler. Adım adım 12 Mart'tan 12 Eylül'e yönelen Türkiye'de, Aksoy ailesi, YÖK modeline karşı 'özerk ve özgür üniversKe'yi inançla ve kuvvet- le savundu. Bu karar ve davranışlanyla ülkenin siyasal gidişine, değişen gündem ve öncelikle- rine ters düştüler ve hizmetin bedelini ödediler. 1402 örfi idare uygulaması ile savunmalan alın- madan görevlennden atıldılar, kamu kurumla- nnda çalışma haklannı ve akademik unvanlan- nı yitirdiler. Özgönül Aksoy, bir özel kuruluşta proje ya- parak çocuklannın okul ücretlerini ödemeye ça- balarken Erdem'e yurtiçinde ve yurtdışında sağ- AksojîâFın KTÜ'de yakından tanık oldugum metlerinin haber ve öykülere sığmayan bir bo- yutunu açıklamayı bir yurttaşlık görevi sayıyo- rum. Genç Aksoylar'la 1962 yıhnda, UNESCO'nun tngiltere'de düzenlediği Okul Yapılan Konferan- sı'nda tanıştık. Almanya'daki mesleksel bir in- celeme-araştırma gezisinden sonra, Londra'da- ki toplantıyı izlerken ikinci savaş sonrası tekno- lojik gelişmelerin mimar!ık eğitimini nasıl et- kileyeceği konusundaki tartışmalara katkıda bu- lundular. Yetenekli çiftin geleceğe yönelik projeleri Prof. Nezih Eldemın de dikkatini çekmiş olma- lı ki; İTÜ Mımarlık Fakültesi'ndeki yer ve kad- rolan hazırdı. Fakat Aksoylar, tTÜ'den Trab- zon'a uçmak yerine, Karadeniz Teknik Üniver- sitesi'ne (KTÜ) tam görevli olarak yerleştiler, yalnız mimarlık eğitimine dejğil, üniversitenin geleceğine sahip çıktılar. KTU'ye verilen asis- tan, öğretim yardımcısı ve üyesi kadrolannı kul- lananlann - Istanbul'da değil de, Trabzon'da tam görevle çalışması için, yıllar süren bir davaya inançla sanldılar. 12 Eylül1den sonra kamupyuna yansıyan "özerk ve özgür üniversite'' tartışmalannda dürüstçe yeraldılar. tnançlannı davranışlanyla savundu- lar. Üniversiteyi yurtiçinden ve dışından gele- bilecek, ulusal ve uluslararası bütün katkı ve katılımcılara açık tutarak tarihsel bir göreve ha- zırlandılar. Rektörlüğe bağlı fakültelerin profe- sörler ve yönetim kurullannı oluşturarak akade- mik disiplinlere saygmhk kazandırdılar. 1977 yı- hnda rektör seçilen Erdem, bu görevin sorum- luluğunu çoktan ve fiilen üstlenmiş bulunuyor- du. Oğrenci ve yönetici vardı, ancak öğretim lanan geçici ve onursal görev ve ödüller, ailece yaşanan depremin yıkınnlannı onarmaya yetme- di. tşsiz ve mutsuz aile, iş ve güçlerinin yanı sı- ra ruh sağlığını da yitirmeye başladı. Olup bi- tenlerden, kendilerine reva görülen cezalardan yakınmayacak kadar onurlu çift, ne yazık ki son yıllarda birbirine destek olamadı. Aile birliği dagıldı ve giderçk yaşama sevıncını de yıtırdı. Kimseye acf vermemek içîn kişisel dünyalan- nas^Jmdılar: birkaç vefah dost dışında, toplum- sal ılişkıierden kaçar ve kaçınır oldular. Erdem ve Özgönül Aksoy çifhnin günlük gazetelerde- ki haber ve ilanlara yansımayan insanca öykü- sü buydu. Bildığim ve sezebildiğim kadar, ek- sik ve yanlışlanyla paylaşmaya çalıştığım bu öyküyü aktanrken dostluklanyla her zaman övündüğüm bu aileyi u Gaüp sayıhr bu yoMa nuğhıpiar!'' özdeyişiyle anacağım. Bir davaya inanmışlar, doğru ve yanlışlanyla ona hizmet et- mişler ve sonucuna yakınmadan, eğilmeden kat- lanmışlardı. Acıklı son, Aksoylar" ın yenılgisi değildı kuşkusuz. "En kusuriumuzun bile öyle güzel ve aksoylu değerleri vanür ki, kusur dediğimiz ona butnuk otana- smsakm" sözünü de yineleyip duruyorum. Adıyla ak ve yaşamıyla soylu bir ailenin, bir üniversiteyi kapattırmamak ve geliştirmek için hayatlan pahasına verdiği onurlu savaşımı, de- ğer bilir insanlanmız er geç takdir edecektir. Üniversite ve fakültelere özel adlar verilmesine karşıyım. Ancak fotoğraflannın bile bulunma- dığmı sandığım KTÜ'de "Aksoy" adını yaşata- cak birim ve mekânlar olduğundan eminim. Art arda yitirdigimiz Özgönül ve Erdem Ak- soy'a Tann'dan rahmet, ailesiyle meslektaşlan- na başsağlığı dilerken, öğrenci, dost ve meslek- taşlanndan bırdileğim var: Akademik gelenek- lere uyarak, gecikmiş de olsak, "Aksoviar'a bir armağan" tasarlayahm. Bu armağan kıtabına, bir "moral eğirjmi ve dostluk merkezj" olarak, KTÜ'nün bütün çalışanlanna ve konuklanna kapısını ve özgönlünü açık tutan bir aile orta- mından alıp sakladığun anılanmı yazmak iste- nm. Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04 ACI KAYIP Izmir eşrafından Nalbantzade Hüseyin Bey ve Emine Mükerrem Hanım'ın kızları; Mehmet Hakkı Coşkungönül ve Neşe Mert'in ablalan; Simin Tezulaş, Sena Kutal ve Cüneyt Mert'in teyzeleri; Hüseyin ve Yeşim Coşkungönül'ün halalan; Olcay ve Gülderen'in "Nuşin Anne"leri; Toprak, Emek ve Ekin'in babaanneleri; Camitya, Davina ve Yağmur'un büyükbabaanneleri; Deniz ve Engin Kavukçuoğlu'nun sevgili anneleri; merhum Ferit Kavukçuoğlu'nun biricik eşi, Eflatun Dergisi ve Yayınlan sahibi, şair F. NU$İN KAVUKÇÜOĞLU 26 Temmuz 1999 günü yaşama gözlerini yummuştur. Cenazesi, 29 Temmuz 1999 Perşembe günü Kızıltoprak Zühtüpaşa Camii'nde kılınacak ikindi namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Sevenlerinin başı sağolsun. AİLESİ "... Analardır adam eden insanı..." Işık içinde yat, canım annemiz... Deniz Kavukçuoğlu - Engin Kavukçuoğlu Gazetemiz yazarianndan Deniz Kavukçuoğlu'nun annesi F. NUŞİN KAVUKÇUOGLU'nun vefatnı üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Arkadaşımca ve kederli ailesine başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Sevgili arkadaşımız Deniz Kavukçuoğlu'nun annesi NUŞİN KAVUKÇUOĞLU aramızdan aynldı. Işık içinde yatsın. RADYO CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Cumhuriyet k ı t a p I a r ı Dimitri Kantemir OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN YÜKSELİŞ VE ÇÖKÜŞ TARİHİ Osmanlı'nın 700. Kuruluş Yıldönümünde Boğdan Prensi ve Voyvodası'nın kısa sürede üçüncü basıya ulaşan kitabı, virgülüne dokunulmadan yapılan çevirisiyle tüm kitapçılarda. -. : "CumhuHw<" Çağ Pazariama A.Ş Türkocağı Cad. No.39?41 .MtapkuKİbfi (34334)Cağaloğlu-istanbul Tel (212)514 0196 CumhuriyvC k ı t a p I a t ı Oral Çahşlar İSLAM'DA KADEVVECtNSELLİK "Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay'la" yaphgı röportaj nedeniyle 13 ay hapis cezasına çarptınlan Gazeteci - Yazar Oral Çalışlar, bu kitabında tslam'da kadını temel kaynaklara dayanarak ve de titizlikle inceliyor. Cumhurhwt Çafi Pazariama A.Ş Tûrkocağt Cad. No:3a*û k r t j j g g (34334)Ca5aloğlu-lstanbol Tel:^«>514 Q196. • Işıl Çakan Tûrk Parlamento Tarihinde İKİNCİ MECLİS Siyasal sosyoloji alanına çok önemli katkıda bulunacak müthiş bir çalışma. Her aydının yanı başında bulundurması gereken bir kitap. V Cumhurtyt' Çağ Pazarlama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 ^ Kitap kuTûES (34334)Cağaloğlu-lstanbul Tel: (212)5140196 Bir ekmek Her günku iki gereksmımmızuı koruyucu torbası Cumhunyet Kıtap Kulübü reyonlannda 24 SAAT NÖBETÇİ KİTAf (, I: »212 5 1 4 » ] H HER İŞLEM l U TELEFONLA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle