25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23HAZİRAN 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA i l U i l . [email protected] 15 Eczacıbaşı'nı alü yıl önce yitirmiştik. ÇekFilarmoni Orkestrası 'nın solisti Fazıl Say Dr. Nejat Eczacıbaşı anısına... Kültür Servisi - 27. Uluslararası ts- tanbul Müzik Festivali'nin ana sponso- ru Eczacıbaşı Topluluğu. bugün Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayf nda. ölümünün 6. yılında Dr. Nejat Eczacıbaşı'nı anmak üzere bir konser düzenliyor. "İstanbul Festrva- li'nin akhğı yoL, Türk toplumunun ryi- ye ve güzete olan özteminin bir kanıO- dır" diyen Dr. Eczacıbaşf nın anılaca- ğı Çek Filarmoni Orkestrası konserine piyanist Fazıl Say sohst olarak katıla- cak. Festıval çerçevesinde bugün saat 19.30'da gerçekleştirilecek olan kon- serde orkestrayı şef VTadimir Valek yö- netecek. Kuruluşu bundan 103 yıl önceye da- yanan ve ilk konserini, dönemin en önemli bestecilerinden Antonin Dvo- rak yönetiminde 1896'da veren Çek Fi- larmonı Orkestrası, bugün Avrupa'nın en köklü orkestralan arasında yer alı- y6V. Özellikle 1. Dünya Savaşı sonrası dönemde şef Vaclav Talfch. orkestrayı dünyanın en iyi senfonik orkestralann- dan biri haline getirdi. Bir sonraki şef, Rafael Kubetik ise işgal yıllannı da kap- sayan 1934-1950 arasında Çek Filarmo- ni'ye damgasını vurdu. Smetana, Mozart ve Pvorak Orkestranın şeflik kürsüsü Herbert Von Karajan. Karl Böhm, Claudio Ab- bado, Sergiu Celibidache, Zubin Meh- ta, Christophe von Dohnanyi gibi şef- lerle zaman içınde zarafet kazandı. Or- kestranın kayıtlan arasında Ken-Ichiro Kobayashi ile Berlioz"un Fantastık Sen- foni'sı ve Carneval Romain Lvertürü, Rainer Honeck ile Saint-Saens" ın Org- lu Senfonisi. Dvorak ve Mendels- sohn'dan keman konçertolan, yine Ko- bayashi ile Mahler'in 2. ve 5. senfonile- ri sayılabilir. Orkestra, dün yine Lütfı Kırdar Ulus- lararası Kongre Sarayı'nda verdiği ve Mozart ile Mahler'in yapıtlannı yo- rumladığı konserin ardından bu gece Dr. Eczacıbaşı anısına vereceği konserde Smetana, Mozart ve Dvorak'ın eserle- rini seslendırecek. Vlata (Moldau) senfonik şiiri Dr. Eczacıbaşı anısına düzenlenen konseri yönetecek olan VTadimir Valek, Çek Radyo Senfoni Orkestrasf nın bi- rinci şefı ve Çek Filarmoni Orkestra- sı'nın sürekli şefi. Kromeriz Konserva- tuvan'nda trombon ve viyola, Bratis- lava Sanat ve Müzik Akademisi'nde Dr. Ludavit Rajter. Prag Müzik ve Sa- nat Akademisi 'nde Alois Klima ve Ro- bert Brock"tan şeflik egitimi aldı. Va- lek. bırçok orkestrayı konuk şef olarak başlıca uluslararası festivallerde yönet- ti ve Oystrah, Suk, Magaloff, Adam gi- bi ünlü solistlerle kayıtlar yaptı. 1996 yılında Çek Filarmoni Orkestrasf nın bi- rinci şefi oldu. Jan Simon ve Çek Rad- yo Senfoni Orkestrasf yla yaptığı Er- viıı SchulhofTun Piyano Konçertolan kaydı, 1996'da Cannes MIDEM Dün- • ya Müzik Eleştirmenleri Ödülü'nü ka- zandı. Dünyanın en önemli festivallerinde konserler veren ünlü piyanistimiz Fa- zıl Say'ın bu akşam solist olarak katı- lacağı Çek Filarmoni Orkestrası kon- serinin programında. Mozart'ın 21 No'lu Piyano Konçertosu ve Dvorak'ın 6 No'lu Senfonisi yer alıyor. Orkestra ay- nca, Say'ınbesteledıği ve Smetana'ya ait olan Vlata (Moldau) adlı senfonik şiiri de bu akşamki konserinde yorum- layacak. Çek şef VTadimir Valek. Kudsi Erguner, geleneksel müziğin unutulmuş ölçütlerini anımsatma çabasında IstanbııTda bir Tac Malıal• "Hint müziği benim çok zevk aldığım bir müzik. Tınısı çok zengin, ilginç enstrümanlan var. Neyimin geleneksel Hint müziği enstrümanı sarangiyle yan yana gelmesini istedim. Tac Mahal konserinde Hint klasik müziğiyle kendi klasik müziğimizi bir araya getirdik." AHSENERDOĞAN Yaşamını Fransa'da sürdüren ünlü neyzen Kudsi Erguner, özgün işlere imza atan bir müzisyen. Erguner, ken- di kurduğu, Türk, Hintli ve Fransız mü- zisyenlerden oluşan Tac Mahal toplu- luğuyla Istanbul Müzik Festivali kap- samında Aya Irini'de bir konser verdi. Hint ve Türk müziklerini bir araya ge- tiren topluluk, Kudsi Erguner'indışın- da Derya Türkan (kemençe), Hakan Güngör (kanun), KenZuckerman (sa- rod), Renaıtd Garcia-Fons (kontrbas), Suhan Khan (sarangi), Bnıno Caillat (zarb) ve FazalOjureshi'den (tabla) olu- şuyor. - Tac Mahal topluluğu nasıl oluştu? Kişisel bir zevkin ürünü bu toplu- luk. Yirmi yıldır Hindistan'a gidip ge- liyorum. Hint müziğinin pek çok usta- sıyla çalışma firsaü buldum. Dostluk ilişkileri de kurdum onlarla, müzisyen kişiliklerinden de yararlandım. Ancak bir araya gelip konser vermemiştik bu- güne kadar. Yaptıklan müzikten bir müzisyen olarak zevk alıyordum ve on- larla birlikte çalabilmeyi arzuluyor- dum. Hint müziği, benim çok zevk al- dığım bir müzik. Tınısı çok zengin, il- ginç enstrümanlan var. Örneğin gele- neksel Hint müziği enstrümanı saran- gi muhteşem, büyüleyici birsese sahip. Ben, neyimin sarangiyle yan yana gel- mesini istedim. Topluluk sürekli olur mu bilemiyorum, ama onlarla yeni pro- jeler yapmayı çok isterim. - Hint ve Türk müziklerini bir araya getirirken çıkış noktanız neydi? Elbette söz konusu durum, iki fark- lı ülkeden sanatçılann müziklerinin bir araya gelmesinden ibaret değil yalnız- ca. Onlann kültürel dünyalannda bize de ait olan pek çok değer var. Türki- ye'nin ilerlemesi Batf ya kodlandığı için yüzümüzü Batfya döndük ve ar- kamıza hiç bakmıyoruz. Halbuki ardımızda pek çok akraba- mız var. Hindistan'ın tarihine baktığı- mızda, bizim tarihimizle birlikte örül- düğünü görüyoruz. Babürşah ünlü Ba- bürname'sini Türkçe yazmış. Mevla- na'nın şiirlerini, Hindistan'ın köyle- rinden bir adam gözü yaşlı okuyor. Ül- kedeki ünlü müzisyenlerin çoğu Türk kökenli. Edebiyatımızda, müziğimiz- de ortak birçok nokta var, dolayısıyla paylaşabileceğimiz çok şey var. Bugün Doğu'ya karşı var olan yabancılaşma- nın nedenleri politik. Ama hiçbir poli- tik neden bu kadar büyük bir kültürel kopukluğa neden olmamalı - Hint ve Türk muziğini kanşım ya- parak mı bir araya getirdiniz? Tam olarak bir kanşım denemez as- KudsiErguner'inenbüyûkarzuso •Osmank DBMiltan'nın albâme dönüşmesL lında. Türk motifleriyle Hint motıfle- rini arka arkaya, ama birbirine bağla- yarak kullandık. Asya'nm renklerini taşıyan bir motifin içine ara sıra bir Hint soluğu giriyor. Bir müziğin tek- nik olarak nasıl öruldüğünü bilirseniz kendi malzemenizi başka bir malze- meyle nasıl birleştirebileceğinizi de bi- lirsiniz. Hint müzığinde. tıpkı cazda olduğu gibi, önce bir motif alınıyor, sonra doğaçlama yapılıyor ve yeniden motife dönülüyor. Müzik, müzisyenler arasında bir eğlence, bir oyun gibi ya- pılıyor. Konserde çaldıgımız motifle- rin çoğunu ben yazdım. Aynca klasik Türk müziği motiflerini de kullandık. Ömeğin bir peşrevden yola çıktık ve o peşrevi yavaş yavaş Hintlileştirdik. Do- ğaçlamaya da bol bol yer verdik. - Etnik müziğin tanımlanmasnda bir karmaşa yaşanıyor. Siz nasıl tanımb- yorsunuz etnik müziği ve etnik miizik- lerin bir araya getmesi hakkmda ne dö- şünüyorsnnuz? Gerçekten bu kavramı tanımlamak için kullanılan isimler sürekli bir evrim geçiriyor. Önce geleneksel müzik den- di, sonra etnik müzik, sonra da dünya müziği... Bazılan daetno müzik diyor. Etnik sözcüğü sosyolojiye ilişkin birte- rim. Bir ülkenin tek bir etnik müziği ola- maz. Örneğin Türkiye'nin ya da Ja- ponya'nın etnik müziğinden söz ede- meyiz. Bir toplumun dinlediği, yaptı- ğı müzikler içinde etnik unsur taşıyan- lar da vardır, folklorik unsurlar taşıyan da... Bir de klasik müzik geleneği var- dır. Bununla etnik müziği de birbirin- den ayrnnak gerekir. Türkiye'de herbir bölgesel kültürün kendine özgü tasav- vuf müziği, oyun havası müziği gibi türleri bulunur. Bir yanda da sanatsal müziğimizin mimarlan Itri'ler, Dede Efendi'ler duruyor. Farklı toplumlara ait müzikleri kay- nasünrken çok dikkatli olmalıyız. Ör- neğin Pakistan'ın etnik müziğiyle bi- zim sanat müziğimizi birleştiremeyiz. Bence doğru olan yöntem, denk düz- lemlerdeki müzikleri birbirleriyle kay- naştırmak. Bugüne kadar hep klasik Batı müziğiyle halk müziğimizi bir ara- ya geo'rmişiz, oysa klasik Batı müziğiy- le klasik Türk müziğinin kaynaşması ba- na göre çok daha mantıklı, Tac Mahal konserinde Hint klasik müziğiyle ken- di klasik müziğimizi bir araya getir- dik. - İçinde dektronik müzikde yer alan bir çahşma vaptnuz mı bugüne dek? Hayır, böyle bir şeyi hiç düşünme- dim, teklif de gelmedi. Ama neden ol- masın? Gerçi, akustik tınılann bana vefÜiği zevki alabılir miyim bilmiyo- rum. Sentetik sesler kulağunı ve zih- nimi yoruyor. Çalınan melodı ne olur- sa olsun, enstrümandan büyüleyen. sa- ran, sıcak bir ses gelmesini bekler in- sanlar. O nnı olmadığı zaman, güçlü bir etki bırakabilmek için çok komplike bir yapıt üretmeniz gerekir. Ama bazen akustik müzıkte ortada hiçbir melodi ol- masa bile sazın tellerine şöyle bir do- kunduğunuz zaman çıkan ses sizi alıp götürüyor. Bizim geleneksel sazlan- mızın çoğunda var bu özellik. - Yapöğıruz işlerTürkiye'de nasıl kar- şıtanryor? Burada sürekli yaşamadığım için o çevrelerin nabzını tutamıyorum. Ama duyumlanma göre geleneksel çevreler bana kızıyorlar. Nasıl olur da tasavvuf- la cazı birleştirirmişim? Ben bu tür eleştirilerin yersiz olduğu kanısında- yım. Bir kere, Türkiye'de yapılan ya da yorumlanan geleneksel müziğin nite- liği, geleneksel kültürün kendine özgü ölçütlerine göre değerlendirilmiyor. Pek çok gelenek bugün yepyeni bir bi- çim almış durumda. Bu yeni biçimler de bazı kirnseler için bir ölçü. Ancak onlann ölçüleri benim için geçerli de- ğil. Ben hem otanrik değerleri anyorum hem de o otantik malzemeyi başka mü- ziklerle ugraşan kişilerle paylaşmakis- tiyorum. - Yeni bir projeniz var mı? Şu sıralar en büyük arzum, son ger- çekleştirdiğim 'Osmanfa Davullan' al- bümünün bir an önce yayımlanması. Otuz senelik sanat yaşamım boyunca yaptığım en iyi işin bu albüm olduğu- nu düşünüyorum. Inanıyorum ki, gele- neksel müziğin bozulmuş, unutulmuş ölçülerini insanlara yeniden hatırlata- cak bu çalışma. Fransız ve Türk ritim ustalannı bir araya getirdik. Bütün ca- mileri dolaştık, sesi güzel olan ne ka- dar hafiz varsa topladık. 15, 16 ve 17. yüzyıl Osmanlı müziği yapıtlannı ses- lendirdiler. Arada benim de neyle müdahalelerim oldu tabii. Yayımlamak için bir sponsor anyoruz şimdi. Ali Nesin'in sergisi. desen ağırlıklı 26 parçadan olusuyor 'Sanatı da? bilimi de seviyorum'GÜLERÇETİN Ali Nesin'in, matematik çalışmala- n, Bilgi Oniversitesi'ndeki bölüm baş- kanlığı ve Aziz Nesin Vakffndaki ça- lışmalanndan arta kalan zamanda üret- tiği resimleri Kuşadası Kuydaş Sanat Galerisi'nde sergileniyor. 9 Temmuz'a dek açık kalacak sergi desen ağırlıklı 26 parçadan olusuyor. Kadın portrele- ri ve nülerin ağırlıkta olduğu sergiye, 'bu kadar kadına bir de erkek gereki- yor' düşüncesiyle oto-portresini de ek- İemiş Nesin. Matematik profesörü olan ve bugü- ne dek biri Ingilizce olmak üzere altı kitabı yayımlanan Nesin ile ilk sergisi ve resim üzerine söyleştik: - Resme ilginiz ne zaman başladı? - Profesyonel olarak olmasa da hep resim yaptım ben. Hiçbirokul ya da atöl- yeye devam etmedim, ancak Paris'te öğienciyken haftada bir ya da iki mo- del çalışmasına katıldım. Sadece mo- delin parasını verirdik. Gezilerim bo- yunca da hep yanımda defterimi taşır- dım. Her gittiğım yerde müzeleri gezer- dim. Resim tarihiyle ilgilendim. Tür- kiye'ye geldikten bir yıl sonra, yani 40 yaşıma girdiğimde kendi kendime re- sim yapmaya karar verdim. - Çalışmalannızu desen ağırlıklı ol- masmuı özel bir nedeni var mı? -Akademik bir eğitim almadığım için desen çalışmak benim için daha kolay oldu. Pentüre pek giremedim. Boyanın kimyasını pek bilmiyorum, öğrenme- dim. Ama desen çok daha kolay. Alı- yorsunuz elinize kâgıdı kalemi, yapı- yorsunuz. Ama bir yandan da bir avan- taj, desen benim için. Boya da renk de önemli, ama bu eksiklikler giderilebi- lir. Desenim eksik olsaydı gideremez- dim. - Sergi açmaya nasıl karar verdiniz? Yeni sergüer acacak mısınız? - Ben karar vermedim aslında. Be- nim, sergi salonlanyla konuşup sergi- mi açın demek için zamanım yok. Ku- • "Hep resim yaptım ben. Hiçbir okul ya-da atölyeye devam etmedim, ancak Paris'te öğrenciyken haftada bir ya da iki model çalışmasına katıldım. Gezilerimde hep defterimi taşırdım, müzeleri gezerdim. Resim tarihiyle ilgilendim. Türkiye'ye geldikten sonra, yani 40 yaşıma girdiğimde kendi kendime resim yapmaya karar verdim. Akademik bir eğitim almadığım için,desen çalışmak benim için daha kolay oldu." şadası'na gitmiştim, orada insanlar ta- nıdım. Onlar arayıp sergi açmak ister misiniz dediler. Ben yalnızca olur de- dim ve sergi açıldı. Yeni sergi olur mu bilmem, ben yine bir çaba harcamaya- cağım. Birisi kendiliğinden bir çaba harcarsa açabilirim. Elimde resim var- sa elbette. Bu sergide yer alan resim- lerim de zaten öyle pek alınıp asılacak parçalar değil. Bizim insanlanmızpek nü asmaz. Elâlemin portresini de asa- cak halleri yok. Dolayısıyla piyasaya ses- lenen bir sergi değil. Ama ben yine de seviyorum sergımı. - Geçen aylarda Londra'da bir özel radyonun hazırtadığı anket sonucunda binyıluı insanı seçildi. Shakespeare, pek çokbilim adamını geride birakarak lis- tenin birinci sırasında yer aldL Bir bi- lim adamı ve sanatçı olarak bu sonucu nasıl degerlendiriyorsunuz? - Bilim, sanata oranla daha elitisttir, daha küçük bir kitleye hitap eder. Sa- natın ise insanlara ulaşabilmesi daha ko- laydır. Müziği herkes dinliyor, tiyatro- ya herkes gidiyor, kitabı herkes okuyor. Oysa bilim öyle değil. Bugün benim yaptığım bir araşnrmayı okuyan en faz- la on kişidir. Diğerleri okuyamaz. Bi- limi okumak, anlamak çok büyük öz- veri gerektiriyor. Sanatı anlamak bili- mi anlamaktan daha kolay. - Peki, siz hangi dakla çafaşn-ken da- ha çok keyif ahyorsunuz? - Sanatı da, bilimi de seviyorum. Gençken ya ressam ya da matematik- çi olmak istiyordum. Sonra Paris'e git- tim. Baktım, her yer ressam dolu. O za- man matematikçi olmaya karar verdim. Zaten matematik eğitimi alırsam yine de resim yapabilirim, bundan da zevk alınm, ama resim eğitimi alırsam ma- tematikle ilgilenemem diye düşündüm. Bunda da yanılmamışım. Bugün, iyi ki matematik eğitimi almışım diye dü- şünüyorum. Matematik eğitimi alma- saydirn büyük bir eksiklik olurdu bu be- nim için. Resim egitimi almamamın eksikliğinı az hissedıyorum. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Ahmet Muhip Dıpanas 1935-40 arası Nâzım Hikmefin şiirimizde yarat- tığı olağanüstü sıçramalara karşın Ahmet Muhip so- yundan şairier kendileri olma bilincinden kopmadı- lar. Kendisine de dışındakilere de bakarken bütünsel- liğin uyumunu anyordu Ahmet Muhip. İlk kezAğaç dergisinde yayımlanan Stepte (30 Ma- yıs 1936) dış gerçekler, dtşa özgü nitelikler ve ben- zetilerle donandığı için yeni bir ülke şiiri görünü- mündedir. "Yaylının rüzgâhanıp duran örtüsü Karasız deniz gibi boş bir gökyûzü Bir uçtan öbür uca Yemen türküsü öten çıngırak, koşan atlar ve Step." Doğa, taşıdıgı yerel özellıklerie de etkiler Ahmet Muhip'i. Ömeğin dağ deyince Köroğlu ve özgür- lük düşüncesi öteki motiflerie birlikte gelişir. Baudelaire'in kapitalizmin çirkinleştirdiği XIX. yüzyıl Fransız kentlerine bakarak öfkesini dizelere yansıttığı yazılmıştır. Şairin birçok şiirini dilimize ka- zandıran Ahmet Muhip de henüz çarpık büyüme ev- resine girilmeden önceki kentten kurtulma isteği, öz- gürtük gereksiniminden kaynaklanır yer yer. "Soyun şehrin sana giydirdiği gömlekten..." v (Dağlara, Şiirler, sf, 127) Görünenin içeriğine sinmiş olanı çevre özellikleri içindeki insanı yakalayarak vermeyi başardığı yer- de de toplumsaldır. 200'e yakın dizeden oluşan Ağn'da evrensel bü- yüklük ve doğallık karşısında kendini arınmış olarak bulan kişinin "Yûzümü maskesizgösteren ilkayna" dizesindeki aşamaya gelerek yabancılaşmadan kur- tulması işlenmektedir. Ahmet Muhip'te doğa ne sadece bir göriinü, sa- dece bir izlenim kaynağı, ne de alışılmışın sınırian içinde artık dengesi, uyumu ve değişmeleri algılan- madan izlediğimiz güzelliktir. Doğaya özgü olanlar- la birlikte doğayla insanlar arasındaki yaşamsal il- gileri yansıtmanın ustasıdır o. "llk yağmur altında, son çiçekler üstünde Oynar gelin gibisin bu göçebe düğününde" "Insan yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün camı açtığını Duran birbulutu, birkuş uçtuğunu Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı" (Olvido) "Bir kar gecesinde uzak bir yoldan Rüzgâr gibi ta eski Anadoludan Sesin nerde kaldı kar içindesin." (Kar) Ağn, Bahar Gökleri, Bir Yaz Umudu, Kar, Olvido bu tür ömekler ile doludur. Ama Kar ve Olvido gibi şiirin utkusu sayılabilecek yaprrlannda metafizik yö- nelişlerin dışında duyariıklar ağır bastığı için daha dünyalı bir şair vardır. 1930'lu ve 4O'lı yıllar sık yazan bir şair kimliğinde görünen Ahmet Muhip'in 1950'den sonra ölümüne değin süren 30 yılda aynı verimliliği sürdürdüğünü söylemek olası değil. Belki iki nedeni olabilir bu durumun. Kendini yineleme korkusu. Şiirinin değişmesine yol açacak olanaklan arama- yı göze alamamak. Ahmet Muhip tek kitabı Şiirier'i 1974'te yayımla- mıştı. Yanmyüzyılayakın bir sürecin yaratıtanydı bu kitapta yer alan şiirler. Dünyayı sorgulayarak kendini arayan bıryapı us- tasının tarihi. "Yorulmuşum, yorulmuşum kefimelerde Sevmelerde, kanlarda, haksız ölmelerde Yorulmuş bir yoksunlukta bitkin ve garip Biryıkıntı olmuşum ve üç beş kaburga Dayamış karşıma sonsuzluğu doğa." (Parçalar) 1960'dan sonra yazıldığını bildiğimiz bu dizelerin Ahmet Muhip'i şairce düşünürtüğün son aşaması- na ulaştığına inanmış bir ölümlü kimliğinde görünür. Toplumsal algıları değiştiği için artık tepkilerini gizlemeyen. Böytece "Parçalar" adını verdiği bu uzun şiirde in- sanoğlunun kendi elleriyle yarattığı boşluklar karşı- sında umarsızlığa düşmüş bir şairie buluşuyoruz. İster Ahmet, ister Mehmet, isterse Durmuş Doğanın tekeheğine bir kez vurulmuş Dönecek, dönecek, dönecek bu işkence Son buluyor benim için yazılmış günce. Ahmet Muhip son yılîannda Tevfik Fıkret'in Rü- bâb-ı £Wcesfe'sinde yer alan şıırlenni, yazıldığı aruz ölçüsüyle- günümüz Türkçesine çevirmişti. O şiiüeri ilk okuduğumda başka sözcüklere yan- srtılan güzelliklerin beni ne denli mutlu ettiğini çok iyi anımsıyorum. On dokuz yıl oldu Ahmet Muhip, doğanın çağn- sına boyun eğeli. Şiiri, edebiyatımızdaki yerini ko- ruyor. Eric Clapton'dan rtJpaf • LONDRA (AA) - Eric Clapton. ilk kez alkol ve uyuştunıcuya bağımlı olduğunu kabul ederek, bu alışkanlıklann etkisiyle kansına tecavüz ettiğini söyledi. Clapton, The Sunday Times gazetesinde yer alan röportajında, "tam bir alkolik" olduğunu ve b^ durumun 1980'Ii yıllarda Patti Boyd ile olan evliliğı üzerinde "yıkıcı bir etki" yapoğını belirtti. Ünlü şarkıcı "Etrafimdaki herkes yumurta kabuğu üzerinde yürür gibiydi. Kızıp kızmayacağımı bilmiyorlardı. Kanmla zorla seks yaptığım ve buna hakkım olduğunu düşündüğüm zamanlar oldu" dedi. Marquez hastaneye kaMrM • BOGOTO(AA)-KolombiyalıNobelEdebiyat ' Ödülü sahibi ünlü yazar Gabnel Garcia Marquez, yorgunluk nedeniyle hastaneye kaldınldı. Yazann bazı testler için geçen perşembe günü başkent Bogoto'daki Santa Fe Foundation klınığine yatınldığı açıklandı, ancak rahatsızlığı hakkında aynnü verilmedi. Manjuez'in (72) akciğerinden 1992 yılında kanserli bir tümör alınmıştı. IMehmedin Kitabc'mn toptatıbnasııa pnotesto • Küttûr Servisi - Nadire Mater'in Metis Yayınlan tarafından yayımlanan ve Güneydoğu'da savaşmış 42 askerin kendi ağızlanndan anlattıklan deneyimlerini aktaran 'Mehmedin Kitabı' adlı kitabının toplatılması üzerine yayınevi tarafından yazılı bir açıklama yapüdı. Metis Yayınlan Yayın Yönetmeni Semih Sökmen'in imzasını taşıyan açıklamada düşünce ve ifade özgurlügünün sadece aydın, yazar, gazeteci ya da belli görüşten insanlann talebi niteliğinde bir lüks olmadığı, aksine toplumun hemen her kesiminin gereksinimi olduğu belirtiliyor. Bu toplatmanın, halkın kendi evlatlannın kendi acılannı ifade etme haklannı ellerinden aldığı görüşüne yer verilen açıklamada, devletin kendi halkına kişisel hak ve özgürlüklerin konınacağına dair verdiği anayasal güvenceye ve imzaladiğı uluslararası sözleşmelere karşın kişilerin hak ve özgürlerini defalarca çiğnediğine değiniliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle