25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22HAZİRAN1999SALJ OLAYLAR VE GORUŞLER Amasya'da Güneşin Doğuşu... Plt)f. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi/Eskişehir ' "Arkadaşlar, asırlar nadir olarak ddhıyetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyiik dâhi çagımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal in dehasına karşı elden ne gelirdi (1919)" IngUtere Başbakanı LJoyd George O smanlı devleti, 30Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile tarihe gömülürken, ga- Iip devletler ortada ka- lan bir avuç yurdu pay- laşmak istıvorlardı. Budurumkarşısın- da Mustafa Kemal, ulus egemenliğine dayalı, tam bagımsız, yeni bir Türk dev- leti kurmak karan ile Samsun'a, 9. Or- du Müfertişi sıfatı ile çıktı. O, mütare- ke ile Batı'nın savaş mağlubu bir dev- leti degil, ulusu ve onun tarihini de ce- zalandırmak istediğini görüyordu. Os- manlı 'nın o noktaya niçin ve nasıl gel- diğini ve bütün tanh sûreçlerini de gör- mekteydi. Çûakü Mustafâ Kemal'in dü- şüncedûnyası ve kühûrzengmJiginin bes- ledigi bilinç bütunlügünde tarih ve ba- gımsızlık bilinci ile laik bilinç egemen- di. Eğer bilinçTfe-bakjlamıyorsa, tarihi ne anîamak ne de ona yön vermek ola- sıdır. Mustafa Kemal, tarihi hem anladı ve hetn de ona yön verdi. Mondros'un sadece bir silah brrakması (terki) degil bir "tesfimiyet'' olduğunu ilk kez Mus- tafa Kemal haykırmıştır. Mustafa Kemal'in Anadolu'ya git- mek için ne Bandırrna vapunına ne de 9. Ordu Müfettişliği unvanına gereksi- nımi vardı. Mustafa Kemal'den bir tür zaptiye görevi yapması istenmektedir. Oysa Onun gündeminde farklı şeyler vardır. O, Anadolu'ya sadece Mondros ve sonrasıyla degil, bizi Mondros nok- tasına getıren uzun bir tarihsel süreçle de hesaplaşmaya gidiyordu. Osmanlı'- nın yıkıhşının son 20 yılı, Türk ulusu- nun meşru variığına tercüman olan Mus- tafa Kemal'in dehasının tarihin tezgâhın- da dokundugu yıllar olmuştur. Bir ya- zann dediği gibi "IstanbuTdan üç in- san, öç gemiyieayrüdL Enver Pasa bir Ai- man denizalttsryia, Vahdettin Ingüizzırb- hsıyla, Mustafa Kemalbir Türkgemisry- le." Üç ayn yere bağlanmış üç yazgı. O kaderini Anadolu'ya bağlamıştı. Artık esir îstanbul'dan "güneşin doğdugu yer" demek olan Anadolu'ya gidiyordu. Samsun'da az kalan Mustafa Kemal, Havza üzerinden 12 Haziran 1919'da Amasya'ya geldi. Amasya'da Mustafa Kemal, girişimini (tesebbüsünü) kişisel olmaktan çıkanp ulusa ve orduya mal et- mek düşüncesindedir. Burada Miicade- le'nin esaslannı saptayarak ilgîlılere du- yurmak üzere bir genelge hazırlamaya koyulmuştur. Amasya'da Rauf Bey, AB FuatPaşave Refet Paşa'yla bir araya ge- lerek Ulusal Kurtuluş(Milli Mücadele) tarihine Amasya Mukarreraû (kararla- n) adıyla geçen ünJü 22 Haziran 1919 tarihli genelgeyi yayımlar. Ulusal Kur- tuluş haretinin gelişmesınde Amasya'nın önemli bir yeri vardır. Ulusal Kurtu- luş'un esaslan ilk kez burada bir ilkeler (prensipler) belgesi durumuna getiril- miştir. Bu tarihsel genelgenin başlıca esaslan şunlardır: "Vatanm bütünlüğü, uiusun bağnnsızbgıtehlikededir. Ulusun bağunsızlığını yine ulıısun azhn ve kara- n kurtaracakür. MiOetin sesini dünyaya duvurmak ve kaderini tayin etmek için her türlütesirvedenetimden uzakbir mi- (i kongrenin toplanmasışartbr. Bu kong- re Anadolu 'nun her balamdan en emin yeri otanSrvas'ta süratk toptanmahdır." Bu kararlarla artık Anadoiu Ihtüa- B'nin basladığı dile geririlmek istenmiş- tir ve bu kararlar Anadoiu thtilali'nin en önemli dönemeç noktasını oluşrurur. Sı- vas üzerinden Erzunım'a geçen Mus- tafa Kemal, 8 Temmuz'daordudan ve mü- fettişlik görevinden istifa eder. O, as- kerlıkten pcrde arkasında kalmak için de- gil, uiusun bagnnda bir birey (fert) ola- rak açıkça çaJışmak için aynlmışür. Bu görevlerinden aynlmasma karsın mü- cadelenin lideri yine O'dur. Çünkü O'nun liderliği rekabeteaçıkohna\an.tarosma- sız ve doğal bir Udeıük'tir. Temmuzun 23'ünde toplanan Erzurum Kongre- si'nden Ulusal Egemenlik ilkesini be- nimseyen bir ilke karan çıkartır. Bu il- ke, ulusal güçieri etken ve ulusal irade- yi egemen kılmak biçiminde dile geti- riliyordu. Bu ilke karan, Ulusal Kurtu- luş'un bundan sonraki bütün aşamala- nnda kılavuzluk edecektir. Mustafa Ke- mal bu kongreyi yerel ve sınıriı olmak- tan çıkanp ülke çapında, yurdun ve uiu- sun kurtuluşu yönünde yasamsal (ha- yati) kararlar alacak büyük bir ulusal olaya dönüştünneyi basarmıştır. Daha sonra, 4 Eylül'de Sıvas'ta, tarihe Tûrk Rönesana ve Kurtuluş Kongresi olarak geçecek olan kongreyi toplar. Genel ve ulusal nitelikteki bu kongrede, Yurdun bütünJüğünü ve uiusun birögini kurtar- mak için uiusun iradesini egemen kıl- mak karan alınır. Sıvas Kongresi Ana- doiu ve Rumeii Müdafaa-i Hukuk Ce- miyeti'ni ve onun yûrütme organı olan Heyet-i Temsfliye'yı doğurdu. Heyet-i Temsiliye dönemi ise bir devlet öncüsü dönem olmuştur. ilk gençligi, genç subaylığı ve büyük savaş yıllanndan beri zibiinde oluştur- duğu büyük ülküsünü (idealini), Sam- sun ve Amasya'dan başlayıp, Ankara'da Yeni Toplum ve \feni Devtet'le noktala- yan Mustafa Kemal, bu savaşımını hep ulusla beraber, bir Anadoiu kilimi do- kur gibi dokuyarak gerçekleştirmıştir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şiddet ViPüsünii Yok Etmek... "Doğrusunu isterseniz, zamanın- da bu katliam olayı üzerinde kafamı- zı fazla yormamıştık." Bu söz, 1942 yılında 1.500 Yahu- dinin topluca öldürülmesine kanşmış orta yaşlı bir Alman askerinin!.. Buyruk vermiş komutan bu yüz- den htçbirakıntı duymamışlar! Beşyüz Alman, hem gerçek asker bite değil, işe yaramaz sayılıp bir çeşit polıs ör- gütündegorevli insanlar!.. Hamburg'un emekçileri ya da orta sınrftan aile ba- baları... Birlik komutanı sormuş: "Içi- nızden bu olaya kanşmakistemeyen varsa bıradım ilen çıksın." O beş yüz Almandan ancak sekızi bu korkunç olaya kanşmak ıstememış, gen kalan- lar kıyıma özgür iradeleriyle katılmış- larl. Içlennde, "Yalnız çocuklan vur- maya özen gösterdim;annesizçocuk neyapardiyedûşündüm'diyecek ka- dar ınsanlıktan kopmuşolanlar bile var! Yıllar sonra adatet önüne çıkanl- dıklannda, "Ozaman bu olayüzerin- de kafamtzıpekyormamıştk" deme- leri de önefnli bence... Insanoğlu içı- ne itıldıği durumlardan kendıni çekip sıyıramayacak bir güçsüzlükte, ıra- de yoksunluğunda mdır? Tanh boyun- ca kıyımlar, şiddet olaylan birbirini ız- lemiş, ulus ulusa karşı, Hınstiyan Müs- lümana, Musevıye karşı, Katolikler Protestanlara karşı, hatta Müslüman Müslümana karşı!.. O kadarda değıl, komşu komşuya karşı!.. Bosna'da görmedik mi daha düne kadardostça komşulukeden Sırplar, Hırvatlar, silahı kapıpsaldınya geçme- dıler mi, komşusunun kansının, kızı- nın ırzına geçmediler mi? Bosna'dan sonra aynı işîerKosova'da yaşanma- dı mı, yaşanmıyor mu? Einstein bir mektubunda Freud'a sormuş: "Bulunduğumuzkonum iti- banyla uygarlık için en can alıcı yo- rum şudur. Insanoğunusavaşalınya- zısından kurtarabilmekiçin biryol var mıdır?" Uluslann birbırieriyle giriştiğı sa- vaşlarbiryana, ya aynı ulustan birey- terin birbirterine şiddet kullanmalan- na ne demeli? Futbol maçlan, siya- sal, toplumsal göstenler, ırk, din ay- nlıklan, daha da beteri kişisel çeke- memezlıkJer, anlaşmamazlıklar, kan davalan insanoğlunu, hep şiddete, hep kan dökerek rahatlamaya götür- müyor mu? Şiddet canavannı sustu- run diye levhalarasılıyororaya bura- ya... Demek, insan belirli birzaman- da, belirli bir itilişle, başka biri oluve- riyor, çevresine uyguladığı kabalıkla- n hakarerJeri, öldürümleri hoşgören bir yaratık bıçımine ginyor!.. Einstein'ın sorusuna, bakın Freud Eylül 1932 günü nasıl yanıt vermiş: "İnsan aklıyfa ve duygulanyla olay- lara yaklaşabildiği ve ilerde kopacak bir savaşın yaratacağı sonuçlardan korktuğu için yakın zamanda savaş- larortadan kalkardiye düşünmekhiç de ütopik değildir." Nesavaşlarortadan kalktı nede in- sanoglunun ıçindeki canavaryokedi- lebildı! Uygarlık, sanat, kültür, tekno- lojı geliştikçesanki o canavar dahada güçlendi, daha da yenilmez nitelik kazandı! Bilim günden güne yeni atılmnlarta insan yaşamının süresinı uzatmayı, birçok hastalıklan önlemeyi başardı. Ortalama ömür yetmişli yıllan aştı. Tıp, beyinle ilgili buluşlaüa önemli aşamalar yaptı. Zaman zaman dü- şünürüm, şiddet dürtüsünü, eğilimi- nı önleyecek biryöntem bulunrnaya- cak mı? Kim bilir, belki insan beyni- nin o henüz keşfedilmemiş bir köşe- sinde saklıdıro şiddet eylemlerini ya- ratan virüs!.. Bir gün bu şiddet tohu- muna, daha doğrusu virüsüne bili- min pençesi inec«k, insanoğlunu şkdk dete ıten o korkunç canavann kökü kazınacak... insanlık, sonunda bu ka- ranlıkçıkmazdan kurtulmanın yolunu bulacak... Belki iki binli yıllann içinde birgün, ama ne yazık ki oldukça uzak bir gün!.. Bir Hukukçu: Ali Rıza Önder Prof. Dr. Cengiz ERTEM Hacenepe H içbir arasrjrma alanı, öbüralan- lardan soyutlanamaz. Tam ter- sine. Beili biralanda araşhrma yapacak kişinin, bu alanın dı- şırîda başka bilgilere de sahip olması gerekir. Tarihte bunun en güzel ör- neklerinden bırinı Itaryan ressam Leooardo da Vlnd vermiş ve çok yönlü insanı kendi kişiliğindeyaratmasını bilmiştir. Gerçekten de diyelim edebiyat ile hukukun, şiirile fel- sefenın, matematığin, dahası edebiyat ile tjbbın, tarihin, mimarinin iç içe geçebildi- gini yadsıyamayız. Halkbiİime eğilen bir araştırmacmm da başka bilim ve sanat dal- lanyla ilgili bilgilere, belki biraz iddialıca söy- leyecek olursak başka dallarda uğraş veren- lere oranla daha çok gereksinim duydugu- nu ileri sürebiliriz. Yargıç olarak devletın en üst basamakla- rındagörev yapmış, yasa dilinin Türkçeleş- tjnlmesinde büyük emeği geçmiş Afi Roa Onderaynı zamanda birhalkbilimciydi. Ön- der'i ölümünün 5. yılında anarken onun ge- niş kültür birikiminin, bu yöndeki çalışma- lanna katkıda bulundugunu belirtmek gere- kir. Halkbilim araşnrmalannda, meslegin- den gelen hukuk bilgisinden, dil bilgısinden tarih ve edebiyat bilgisinden yararlandıgı- na hiç kuşku yoktur. Osmanlıcaya, bu ko- nuda çalışanlan özendirecek kadar egemen olduğunu, böyleyken Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu'ndaki çalışmalanyla ve ya- alanyla Türkçenin gelişmesine hizmet et- n'gini, konuşurken ve yazarken Türkçe söz- cuklen kullanrnaya büyük özen gösterdiği- ni söylemelivim. Islam dinini, onu yobazca yorumlayanlan utandıracak denli ıyi bilir- cii. ÜnJü Fransızdüşün adamı EmestRenan'in deyişiyle "umıtubnuşiuğunokorkunççuku- ru"na düşen, Osmanlıca yazılmış yazıtlann (kitabelerin) silinmış harflerini parmak uç- lanyla dokunarak çözer, onlan, Türkçeleş- tirir ve yayımlardı. Sıvas'taki Kongre Lise- si'nin kıtabesi onun sayesinde bulunup üs- tünü örten topraklardan kurtanlmış ve bu- gün müze olarak kullanılan bu lısenin bah- çesine konulmuştur. Ali Rıza Önder demokratik, özgürlükçü, laik, ve Ataturkçü bir düşünce yapısına sa- hiptı. özgürlükçü anlayış onun düşüncesi- nin temel taşlanndan biriydi. Bu gerçegi saptadıktan sonra Önder'in yaşam felsefe- sinde üç noktanın varlığından söz edebili- riz. Bunlar, öğrenme tutkusu, stoisizm ve hnmanizm'dir. önder atasözlermi çok se- Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi verdi. Ali Rıza Önder her türiü ideolojik, diktatörce sınırlamanın, insanın öğrenme yetisinin özüne ters düşeceginin bilincK'le sonsuz biröğrenme istegi duyardı içinde. öy- le ki yaşama dveda dedıgi gün, btr Alman atasözünün dile getirdiği gibi "Unutacak çok şeyi vardı" kafasında. Tüm canlılara ve doğaya sevgiyle, aynı zamanda sezgıseilik- ten pek de uzak olmayan, sanki kendisini alıp biryerlere götüren denn birdüşünce>le yak- laşırdı. Ögrenirken her şeye sevgiyle bakar- dı ya da yalnızca kusurlan görmeİc için bak- mazdı da diyebiliriz. Çünkü, yine bir başka Alman atasözünün dediği gibi "Sevgiden yoksun olanbr yalnızca hataJan görurler". Hem öğrenir hem de öğrendiklennı büyük bir istekle,_coşkuyla, sabır ve hoşgörüyle ögretirdi. Ögrenirken ve ögretirken deyiş yerindeyse, içinden taşan bir sevgi selinde yüzmesi derin düşünceye yönelmesi ve bü- tün varlıldar karşisında bir tür içe dalış anı- nı yaşaması, akılcılığı ve olumsuzluğu ya- nında sezgiselliği ve duyguyu elden bırak- maması ve hepsinden önemlisi bilginin sı- nırsızlıgını kabul ederek -Bfldiğim tek şey hiçbirşe\ bihnediğimdir'' deyişini benimse- mesi, onun yaşam felsefesınin, belki de ge- niş anlamda gizemli (mistik) öğeler içere- bileceği konusunda düşündürücü olmakta- dır. Bizdeki "ben btBrimd''lere bakarak son derece alçakgönüllü, evrensel değerlere gö- re ise gerçekçi bir tavırla "ögrenroenin yaşı yoktur* ilkesini benimsemişti. Ancak öğren- me, eleştirel bakış açısı olmadan birkazanç saglamaz insana Kör inançlara rutsak birbil- gi edinme işinin olumsuzluğunu bir Çin ata- sözü, -Düşûnmeden öğmunek boşunadır, öğrenmedendüşünmektefaiifceldir^diyerek ortaya koyuyor. Ali Rıza Önder bir dizesin- de: "Bakar körden, sağır pirden ne kazan- nuş insanhk" diye sorarak bilgilenmeye ver- dig^önemi dile getirmişrir. Önder'in yaşam felsefesinde göze çar- pan ikinci öğe "stoik" anlayışür. Bilindiği gibi stoisizm mutlulugu erdemde arar; acı- lara, sıkıntılara. yoksunluklara sabırla kat- lanmayı öğütler. Yürek isteyen, direnç iste- yen bir öğreti'dir. Önder'in stoist yaşam an- layışını kadercilik anlayışıyla kanştırma- malıyız. Ancak, bir yandan dünyaya eleşti- rel gözle bakarken öte yandan acıyı, hiçbir yapmacıklığa kaçmadanyüreginde duyrnak önemlidir. Zaten acı ya da mutsuzluk eleş- tirel bilgilenmenin birürünüdegil midir? Yî- ne bir Alman atasözü, "Atalh insan mutia otamaz" derken bir Hint atasözü ise "Btfgj- siniarmranaabnnı artnnr" diyerek bu dü- şünceyi çok güzel özetlemiştir. Erdemin bilgıde yatnğını söylemeye bi- legerek yok. Önder'in uzun bir şiirinden al- dıgım şu dizeleri, ileri sürdügürn görüşleri desteklemesi açısından anLamlıdır sanınm: u Bb-gânahişk>1pkultövbeetse/F1kriol- nuyanuı zfloi zh andır/ Tann kuDannı öz- gfir varatmış/ Be>ni otmavanın dini doUn- ûarf Hümanist yaklaşım önder'in yaşam fel- sefesinde, öğrenme tutkusunu, mistisizmi, eleştirel düşünceyi ve stoisizmi de içine alan bir temel olgudur. Hümariizma yine bildi- ğimiz gibi hem geniş açıdan baİaldıgında, araştırmacı düşünceyi ve insan sevgisini, insana yönelmeyi, insan düsüncesinin çok yönlü olarak, edebiyat ve bilimle geliştiril- mesini hem de daha dar çerçevede, uygar- lık tarihinin belli döneminde. anrik Yunan ve Roma uygarlıklannın araşnnlmasını kap- sar. Bu araştırmalann amaçlanndan biri de geleceğe daha sağlıklı biçimde yön verebil- mektir. Ali Rıza önder'in araştırmacı yönünü, insan düsüncesinin gelıştirilmesi konusun- daki çabalarınj yadsıyamayız. 23 Mart 1983 tarihii Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir yazısında, özellikle devlet yöneticileri- ne seslenerek onlara devlet adamlıgı ve bü- rokratlık işleri yanında kültürel alarJarda da uğraş vermelerini ögütlemekte: "Samfana- nubtbrkienbüvTİkbflgiııierresmimakanv lann yükseklerinde otunuüanhr. Her ülke- de, e0bm ve kültür i^erini yürüten bakan- brıp, ııtffyııngyarabfan hffim vftanataıiam- lanbulurJur.Birünncrstederektörtûkvcde- kanhkkoltnJdanndaatunuılarmenbaginld- şfler oMukiannı sannuk ne kadar vanhş fae devkt yönteminde ber tşto doğrusunu bilen kişflerin yöoetkier oktuğunainanmakda o dereceyersizdir" diyerek devlet yöneticile- rinin kültür ve sanat adamlanyla işbirligi yapmalannı önermektedir. Kendısi çcAnyöa- lülüğün bir örneği idi, bu dünyadan vakit- sizaynldı. Oysa daha ögreneceİderimiz var- dı ondan. Neyse ki hukukçuluguna şiiri kat- masını bilen Yekta Gfingör Özdengibi ma- kam sahiplerinin varhğı içimize su serpi- yor. imdi onun: "lçlerezen.daglardelenez- gOerde hüzün var/ Ağıt dursa, ses duruba, sudDakkmâfaDese 1 ' diyeseslenişini okuyorum da yanında soluduğum bu insan sıcaklıgıy- la dolu havayı özlemle amyorum. PENCERE Tek KişiUk Tarikat Olur mu?.. Burhan FeJek'in, köşesinde sık sık yineied'ıği bir ünlü fıkra vardı. Yemiş isketesindekı kahvede Hasan ile Hüseyin tartışmaya girerter "KapaJıçarşı'nın kapısında n'n- cir var mıdır, yok mudur?.." Hüseyin var diyor, Hasan yok... Tartışma neredeyse kavgaya dönüşecekken kah- veci akıl öğretir - Gkjip baksanız ya!.. Tartışmacılar kalkarlar, yola koyuluriar, Kapalıçar- şı'nın kapısına vardıklannda görürler ki zincir yerli ye- rinde duruyor; ama, Hasan direniyor - Kapalıçarşı'nın kapısında zinciryokturi.. Hüseyin öfkefenir, zinciri tutup Hasan'ın kafasına vurur; beriki alnından kanlarakarken sovtenmeye de- vameder - Kapalıçarşı'nın kapısında zincir yoktur... • FethuJlah Hoca'nın tetevizyonlarda kasetteri bir- biri ardına yayımlanryor. Adam müritlerine diyor ki: - Tak/yyeyapın!.. Kendinizibelli etmeyin; adliye- ye, mülkiyeye, askeriyeye, emriryete sızalım; za- manla güçlenelim, devlete el koyalım!.. Daha ne desin?.. Kimileri kasetleri seyrediyortar, sonra yine Gülen'i savunuyorlar. Gazeteciler Ecevife sordular - Ne dûşûnûyorsunuz?.. Başbakan yanrtladı: - Durun bakalım, Sayın Gülen ne dryecek?.. Sanki kasette konuşan Gülen başka kişi.. "Hoca EfBndi' başka kişi. • "Hoca Efendi" yaman!.. Cumhurbaşkanı Demi- reJ'e ödül vermiş, Başbakan Ecevit'e ödül vermiş, Vatikan'a gidip Papa Jean Paul'ü kucakJamış!.. Ka- fasına sank dolayıp camide vaaz veriyor, talkın sra- sında kendinden geçiyor, bayılıp ayılıyor; ama, ne- rede başlayıp nerede bittiği belli olmayan bir impa- ratoriuğun başında bulunuyor. Polrtikacı mı?.. Medya patronu mu?.. Din adamı mı?.. Işadamı mı?.. Okullar, şirketler, holdingler, gazete, dergi, radyo, tetevizyon ve daha neler de nelerden oluşan bir im- paratorluğun başında Gülen... Koskoca bir imparatorluk... Ama kamuoyu yalnız imparatoru tanıyor, yalnız bir tek kişiyi biliyor. Olurrnu?.. Yuroçinde ve dışında 500'ü aşkın okulun kralı olan Gülen'in eğitim bakanı kim?.. Iş dünyasını sarmış şir- ketleri kimler çekip çeviriyor?.. Medya saltanatırun başında kimler var?.. Garip bir imparatorluk bu, biz tarikatın yalne şey- hini tanıyoruz. • Kapalıçarşı'nın kapısında zincir varmı, yok mu?.. Arbk gerçek ortaya çıktı; Refah'ın köktenciliğine kar- şı "ılımlı" diye tezgâhlanmak istenen Fethullahçıla- nn maskesi düştü; ülke büyük bir tehlikenin eşiğin- den dondü... Döndü mû?.. **L BAKIRKÖY 9. ASÜYE HÜKUKMAHKEMESt^VDEN 1998/191 Davacı Muharıem Ssyar vekili tarafindan mahtememıze hasunsız olarak açılan Gaiplik davasmın yapılan açtk yargılaması sınsmda ve- riien ara karan geregıoce; Gaıplığûıe karar venlmesı istenen îstanbul, Bafajiöy, Osmaniye Mah. Cıit. 049,20, Sayfa: 47, Kütük: 15504te nû- fusa kayıtlı Mustafa oğlu Emıse'den olma 15.4 1926 Osmaniye do- gumlu Zeti Kesian'ıo M K'nın 32/2 maddesi geregınce bayat ve me- matmdan haberdar olanlann ve kendisioi tanıyıp bılenlenn bir seoe içinde mahkememıze malumatlannı bikürmelen için ılan yapılmastoa veduruşmanm İ2.7.l999günüsaat 10.45'ebuakıldığınadaır karar ve- rilnıiştır. Han olunur. 11.6.1999 Basm 29021 fynoe Kottuk Toktmt, Doen: Sput En çekici Bellona'dŞimdi Bellona'da dilediğiniz her şey peşin fiyatına M taksitle, | 7 a y a varan vadelerle. Ostelik peşin ödeme indirimi ve a teslim kolaylığıyla. Bu kampanya sizi de Bellona'ya çekecek. Panda TV Kottuğu, Datn: Dağan r 800 3tf Bu komporryo.TC Sonayı Bolonl.9rn,n 25 05 1994 Bntı ve 21940 soyıl. Isblıfl hûltûnılarin» uygun okifok yapımaktcdır 20 05 1999tonhıthbaryie ba$Jayon kampanya, ûfelım ve ıtolt ımkânlanyia sınırhdır BovtojAS OSB 6Cd Mol4 38070 Koyserı www bedono com tr BELLONA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle