Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 HAZİRAN 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Cumhuriyet devriminin eğitim binalan 'ulusal kültür mirası' olarak tescil edilecek
Köy Enstitiileri konımaya almıyor
Gururlu binaların
onurlu mimarları
Köy Enstitüsü binalannın çoğu
"mimari proje yanşmaianyta" elde
edilmiş tasanmlarla ınşa edıldıler.
Bugün birçok kamu binasınm "pro-
je müeflifî" bile bilinemezkert. Köy
Enstitiileri, "mimarlarryia'' birlikte
kültür tarihimize geçtiler. Işte cum-
huriyet devriminin aydınlanmaokul-
lannın listesi ve saptanabilen mimar-
lan:
1. Malatya-Akçadağ Köy Enstitü-
sü: Y. Mimar Ahsen Vapanar
2. Samsun-Akpınar Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Leyla A. Turgut
3. Antalya, Aksu Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Asım Mutiu
4. Izmit Arifıye Köy Enstitüsü: Y.
Mimar Recai Akçay
5. Trabzon, Beşikdüzü Köy Ensti-
tüsü: Y. Mimar Ahsen Yapanar
6. Kars. Cılavuz Köy Enstitüsü: -
7. Eskişehir, Çifteler Köy Enstitü-
sü: Y. Mimar Emln Onat, Leman
Tomsu
8. Diyarbakır, Dicle Köy Enstitü-
sü: -
9. Adana. Düziçi Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Recai Akçay
10. Van, Emis Köy Enstitüsü: -
11. Kastamonu, Gölköy Köy Ens-
titüsü: Y. Mimar Asım Mutlu
12. Isparta, Gönen Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Celal Biçer
13. Ankara, Hasanoğlan Köy Ens-
titüsü: Y. Mimar Kemai Ahmet Aru,
Orhan Arda, Adnan KuruyazKL.
14.Konya, Ivriz Köy Enstitüsü: Y.
Mimar Mukbü Gündoğan, Eyüp Asım
Kömürcüoğhı, Emin Necip L'zman
15. Kırklareli, Kepirtepe Köy Ens-
titüsü: Y. Mimar Emin Onat, Leman
Tomsu
16. Izmir, Kızılçullu Köy Enstitü-
sü: -
17. Aydın, Ortaklar Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Mualla Eyüpoğlu
18.Erzurum. Pulur Köy Enstitüsü:
Y. Mimar Mualla Eyüpoğlu
19. Kayseri, Pazarören Köy Ensti-
tüsü: Y. Mimar Ahsen Yapanar
20. Balıkesir, Savaştepe Köy E&*
0
titüsürY. MimarTahirTuğ '
21.Srvas. Yıldızeli KÖy Enstitüsü:
Y. Mimar Emin Necip Uzman, Y. Mü-
hendis Mukbil Gündoğan. Y. Mimar
Eyüp Asım Kömürcüoğlu.
• Yük. Mimar Yıldız
Keskin'in ÎTÜ'deki
tez çalışmasını Kültür
Bakanlığı'na sunan
Mimarlar Odası, bu
çahşmada belgelenen
ve derlenen Köy
Enstitüleri binalannın
'toplumsal değer'
olarak koruma altına
alınmasını önerdi... Kars-CUavuz Köy Enstitüsü ve çevresinin 1940'h yıllara ait bir fotoğrafi. (Cumhuriyet arşivi)
Cumhuriyet Devrimi'nin eğitim
alanındakı en önemli gırişimi olan *Köy
Enstitüleri"', özellikle son zamanlarda
"değeri daha çok kavrandan" bir uy-
garlık projesi olarak geçmişte kaldı.
Yurt düzeyinde Anadolu insanına
"aydınlanmayı" taşıyan ve okuması
yazması bile olmayan bir toplumdan
"düşünen, tartışan, tasariayan ve yara-
tan" aydın v e çagdaş insanlar yetişme-
sinde ınanılmaz başanlara imza atan
Köy Enstitüleri, bugün bile ayrtı er-
demlere kavuşmak isteyen birçok ülke-
dekı eğitımciler tarafından "20. yüzyı-
lın en değerli deneyimi" olarak araştır-
ma konusu yapılıyor.
Bizde ise bazı duyarh çabalann dı-
şında, Köy Enstitüleri "nin sadece "ta-
rihtekalmasr ve eğitim politikalannm
belirlenmesınde "asla esin kaynağı oJ-
mamasr için neredeyse özel bir gay-
ret gösterilıyor. O kadarki örneğin Ana-
dolu'nun birçok kentinde ardı ardına ku-
rulan ve bilimsel eğitim yerine "siya-
sal kadrolaşmalann" yuvası haline ge-
len kimi üniversıtelerde bile Köy Ens-
titüleri "ndeki "yörenin kalkınmasuia
ve kültür yaşamına destek" şeklinde
özetlenebılecek "yerelsorumlulukan-
layışı" hemen hiç yok. Kentler ve böl-
ge insanları sayısız sorun içınde kıvra-
nıp çözüm içın "bilgi" ve "bilimsel des-
tek" ararlarken. yanı başlanndakı üni-
versiteler kendı siyasal dünyalanna ka-
panmışlar. başlannı çevirip o kente ve
o yöre insanlanna bakmıyorlarbile...
Aydınlanmanın "filmT
'• • Yaklaşık 15 bin "aydtnlaıunacıeğit-
meni" 1935'ten 1946'yadek lOyılgi-
bi kısa bir sürede yetiştirerek Cumhu-
nyet devriminin kültür alt yapısını ör-
gütleyen Köy Enstitüleri için devlet \ e
hükümetler "vefasız tutumlaruu" sür-
düredursunlar. ikı gönüllü girişim bu
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücei(sağdan ikinci), bir Köy Enstitüsü
inşaatmı mimariarla birlikte denederken. (Cumhuriyet arşivi)
"ulusal mirasın" unutulmaması yönün-
de anlamh çabalar içinde.
BirincisUO saatlik "belgeselfilnrça-
lışması. Ahmet Soner'ın önderliğinde
hazırlıklan süren fılme destek olmak is-
teyen Köy Enstitüsü mezunlannın ve
oıilann yakınlannm 0212/ 244 42 39
no'lu telefonla bu proje ekibine ulaş-
malan çok yararlı olacak. Köy Ensti-
tüleri belgeselinin aynntılan hakkın-
daki bilgileri de ilerleyen günlerde Cum-
huriyet okurlanna duyuracağız...
İkinci girişim ise Mimarlar Oda-
sı'nın başvurusu üzenne Kültür Ba-
kankğı'nca baslatılıyor.
İTU Fen Bilimleri Enstitüsü'nde
Prof.Dr. Atilla Yücel'in danışmanlığı
altında yük. Mimar Yıldız Keskin tara-
fından gerçekleştirilen bir tez çalışma-
sını referans olarak bakanlığa ileten
Mimarlar Odası, aynı çahşmada ince-
leme konusu yapılan "Köy Enstitüsü bi-
nalanmn" 2863 Sayılı Kültür ve Tabi-
at Varlıklannı Koruma Kanunu kapsa-
mında bırer "kültürmirası'' olarak "ko-
rumaya alınmasınr önerdi. Kültür ve
Tabiat Varlıklannı Koruma Genel Mü-
dürlüğü'nce de "olumlu" karşılanan
bu öneriye ilk bilimsel hazırlığı sağla-
yan Yıldız Keskin'in araştırmalan da
aynı yasadaki "tespif(saptama) aşa-
masının başlangıcını oluşturmak üze-
re dosya halinde bakanlığa teslim edil-
dı...
"Devrim mimarisi*' örnekieri
"Devrim Mimarisi Olarak Köy Ens-
titüleri: Devrim MimarisininOntotoji-
sine Giriş" başlığını taşıyan doktora
çalışmasında, Kırklareü'den (Kepirte-
pe) Kars'a (Cilavuz) kadar yurdun he-
men tüm bölgelerine yayılan 21 Köy
Enstitüsü'nün "binalan" hem mimari
açıdan, hem de "yapınş yöntemleri ve
tasanmflkeleri"açısından irdeleniyor.
Bırçoğu bugün de ayakta olan ve de-
ğişik ışlevlerle kullanılan bu binalann
"devrim sürecinin eğitim amaçh yapı-
lara ve ekle editiş koşullanna gösterdi-
ğjazeni" simgelediğine dikkat çeken Yıl-
dız Keskin. tez çalışmasının kapsamlı
bir "aydınlanma projesine" dönüşme-
sini sağlayacak "koruma guişüni" ko-
nusunda da şu değerlendirmeyi yapı-
yor: "Büyük çoğunluğu yanşmalar ile
elde edilen ve kendine özgü mimari ve
kültürel değerlere sahip olan bu eğitim
kuruluşlannın binalannın tescil edile-
rek korunmasL yalnız eğitim tarihimiz
açısından değil cumhuriyet dönemi mi-
marhk tarihi açısından da anlamh ola-
cakür."
Geniş bir özeti Mimarlık dergisinin
"Cumhuriyet'in 75. yılı çalışmalanna"
ağırlık verilen 284. sayısında da ya-
yımlanan Köy Enstitüleri binalanyla
ilgili tüm bu saptamalar, koruma yasa-
sı gereğince öncelikle Kültür Bakanlı-
ğı'nın "tespit" çalışmalanna ışık tuta-
cak. Bu çalışmalar daha sonra değişik
kentlerimızdeki "Böige Koruma Ku-
ruDarma" iletılerek, yetkili olduklan yö-
relerde bulunan Köy Enstitüsü binala-
nnın "korunması gerekli kültür varb-
ğı" ve "tarihsel değerier" olarak tescil
edilmeleri süreci başlayacak. Böylece
Türkiye'nın 20. yüzyıldaki "yüz ala"
olan Cumhuriyet dönemi girişimlerin-
den en önemlisine ait "mimari belge-
ler", 2000'li yıllara da döneminin coş-
kusunu ve "unMâarnu" taşırmş ola-
caklar...
Bu kampanyaya da destek olmak is-
teyenlerin, Köy Enstitüleri'nin özellik-
le "binalanıun yapıbşryla*' ilgili anıla-
ra ait bilgi ve belgeleri iletmelerini bek-
liyoruz...
Sanatın 'aydınlanma doktoru'Mimar Sinan Cniversitesi (MSÜ) Senato-
su"nun oybirlığiyle aldıgı kararla 2 Haziran 1999
günü llhan Selçuk'a verilen "Onursal Doktora''
unvanının temelınde, iki insanlık erdeminın "ta-
rihsel buluşmasT var. "Sanaön" \e "devrimci-
liğuı". ınsanoğlunun hünerli ellen ve yaratıcı ak-
lıyla uygarlık tanhıne kazandırdığı "a>dmlanraa"
sürecindeki o müthış ve coşkulu buluşmalan..
MSÜ Oditoryumu'ndaki törende de ışte bu coş-
kulu kucaklaşmanın duyeulu anlan yaşanıvor-
du. 1883 yılmda kurulan "Sanajvi Nefise Mek-
tebi", yakın yıllara dek Cumhunyet de\ nmleri-
ne "Güzel Sanaüar Akademisi" olarak kanat
germişti. 1980"lerden bu yana ise aynı misyonu-
nu "Mimar Sinan Ünhersitesi" kimliğiyle sür-
dürerek "sanaûnveyaratıcüığın'" ülkemizdeki en
köklü kurumu olma sorumluluğunu 2000'li yıl-
lara da taşımaya hazırlanıyordu...
Böylesi bir karann başanya ulaşabilmesinde-
ki en büyük "güvence" olan "aydınlanma dev-
riminin" ödünsüz v e bılge savunucusu llhan Sel-
çuk da aslında sadece MSC'deki sanat eğitimi-
nin değil, bu ülkeyi kör inançlann ve sömürü-
nün karanhğından kurtanp "bilimin ve bağonsız-
hğuı" ışığına kavaışturacak tüm çabalann
u
ku-
tup jildızı'* gibiydi...
Nıtekım Rektör Prof*Tamer Başoğhı da Onur-
sal Doktora unvanıyla ilgili senato karan gerek-
çesini açıklamak üzere yapftğı konuşmasında, bir
ünıversıte yöneticisi ya da bir akademisyen ol-
manın ötesinde bir "sanatçı" olarak sözcükleri-
ni sıralıyor ve şunlan söylüyordu: "Uygarhğın
ortakdeğerlerinibilmeden çağı yakalamanınola-
naksızolduğunu bilen Selçuk. kendi bilincininde
nesnel. \erel \e ^rensel değerlerini kolayca ya-
kalayabilmiştir. (._) A>dınlanmaadır İlhan Selçuk.
yobaz ile >liislümanı ayırmayi bilir, diyalektik
düşüncesinde ayncahksız, sınıfsız bir toplumsal
getecek yatar~T
MSÜ Oditor>-umu'ndaki sanatın ve aydınlan-
manın bu tarihsel kucaklaşmasına tanık olmak
üzere gelenler arasında her iki insanlık erdemi-
ne de yıllarca birlikte kanat germiş sanatçılar, ho-
calar. mimarlar ve okullanyla kişiliklenni özdeş-
leştirmiş "akademilüer" vardı.
Ömegin bir Prof. Orhan Şahinlerne kadar da
mutlu, ne kadar da "onurhT bir sevınç ıçindey-
di. Hele Aydın Boysan, sanki aynı unvan kendi-
sine verilmiş kadar "rahatianuş" gibiydi. Rek-
tör yardımcısı Prof. Bülent Özer, rastladığı her-
kese aydınlanmanın "tek yol gösterici'' olduğu-
nu ve bu nedenle llhan Selçuk'un da "sanat ta-
rihinin devrimd ruhunu" simgelediğini anlatır-
ken. Prof. Metin Sözen ile Mimarlık Fakültesi De-
kanı Prof. Cengiz Eruzun da yıllardır "Anadolu
UYgarbklannuı" korunması için sürdürdükleri
savaşımda yıne Selçuk'un "penceresinden" al-
dıklan ışığı geleceğe taşımanın anlamını dile ge-
tiriyorlardı. Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı
Prof. Sami Şekeroğlu ile Fen-Edebiyat Fakülte-
si Dekanı Prof. Dr. Nur AUaşise "özgürdüşün-
cenin" akademik yöneticileri olarak MSÜ'nün
"onursaldoktorunu" içtenlikle alkışlayanlar ara-
sındavdılar...
Sözün kısası, MSÜ'nün bir "sanat" kurumu
kimliğiyle bir aydınlanma savaşçısını "öğret-
men" olarak kucaklaması, hemen her yönüyle
çağdaş bir karar ve yüreklere su serpen bir uy-
garlık adımı olarak Cumhuriyet devrimi tarihin-
de yerini alıyor. MSÜ Senatosu bu karanyla
"özerküniversite'' özlemlerimizin de ortak duy-
gulannı kayıtlara geçirmiş oluyor...
MSÜ Rektörü Prof. Tamer Başoğlu ve sanaün aydınlanma
doktoru tlhan Setçuk- (Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
Türkçeyi yazı ve şiirlerinde çok iyi kullanan ünlü edebiyatçının ölümünün üzerinden 15 yıl geçti
Halide Nusret Zorlutuna'nın ardından
BANU ZORLLTUNA
"Bir türkümuz vardı bir zaman hatuiar mısın?
Mavi gibi... Yeşil gibi... İkimizin
Çağmr dururduk sessiz sedasız
Yıne de aksederdi Hisardan, Hisara
Hisardan. Hisara...
Dururdu sanki Boğaz'ın kalbi
Rüzgâr susup dinkrdi türkümüzü" diye
başlayan bir şiir hatırlıyorum... Halide Nusret
Zorlutuna'yı her andığımda nedense ilk bu şiir
geliyor aklıma. En çok bu romantik şiir
etkilemiş demek ki beni. Oysa onun her konuda
yüzlerce şiıri var. Babaannemin romantik
kişilik yapısını çok iyi bildiğimden ve
anladığımdan olsa gerek... Onun ilk
torunuyum. Aramızda yanm asırdan fazla yaş
farkı vardı. Ama çok küçük yaşlanmdan
itibaren birbirimizi anladık ve dahası çok iyi
dost olduk. llerleyen yaşlarımda anladım ki.
kolaycacık kaynaşabilmemiz. onun eğitımci
kişiliğinden kaynaklanıyordu.
Evet. "Gh Bahar" diyerek başladığı edebiyat
yolculuğu, "Geceden Taşan Dertler", "Beyaz
Sehi", "Gül'ün Babası Kim", "Yurdumun Dört
Bucağı", "Bir Devrin Romanı", "Aşk ve Zafer"
gibi pek çok şiir kitabı ve romanla devam
etmişti. Ünlü ve sevılen bir edebiyatçı, basın
şeref kartı sahibi bir gazeteciydi... 1980 yılında
TRT'de çalışırken onun için hazırladığim
ORTRE /H. NUSRET ZORLUTUNA
Milli Edebiyat Akımı'nm takipçisi şair yazar Halide
Nusret Zorhıtuna Gazeted Mehmet Settm Bey'in kızı ola-
rak 1901 yılında tstanbul Kızıltoprak'da doğdu. Yazdığı ya-
züar nedeniyle yaşamınm birbölümünü sûrgünlerde geçi-
ren Mehmet Selim Bey İkinci Meşrutiyet'ten sonra aduu
değiştirdi ve Kerkük Mutasanıfi oldu. Yeni adıyla AvniKa-
zimi B«y'in kızı Halide Nusret'in en güzel yıllan o sıralar
Türk topraklannda olan Kerkük'te geçti. O ydlarda Arap-
ça, Farsça öğrendi ve edebiyat alanında ilk adımlannı attı.
İstanbul'a dönüşünde irfan ordusuna katılan ve çeşitli il-
lerde edebiyat öğretmenliği yapan Halide Nusret Hamrn,
Edirne Kız Öğretmen Okulu'nda öğretmenlik yaparken
Binbaşı Aziz Vecihi Bey'le evlendi ve Zorlutuna soyadını
aldı. Bu evlilikten edebiyatçı ve yazar Emine Istnsu doğ-
du. 1975'te Kadın Yazarlann Annesi unvanını aldı. 1983
yılında da Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafindan basın
mesleğinde 50 yılı doldurana verilen şerefÖdülûnü kazan-
dı. Türkçeyi yazı ve şiirlerinde çok iyi kullanan Halide
Nusret Hanım 1984'te yaşama veda etti.
programda edebiyata girişini şöyle anlatmıştı:
"Gençliğimde pek çok yaa denemelerim vardL
Fakat hiçbir zaman onlan bir yanşmaya
sokmayi düşünmemiştûn. Talebe Defteri adlı bir
derginin açöğı kompozisyon yanşması beni
teşvik etti ve 'Ağlayan Kahkahalar' adlı
kompozisyonumu bu yanşmaya gönderdim.
Birincilik kazarunca, içimde yazmaya karşı olan
heves tam bir tutkuya dönüştü. O hırsla
çahşmaya başladım."
Halide Nusret Zorlutuna'nın yazma hırsı ve
tutkusu yaşamı boyunca hiç bitmedi. Sürekli
yazdı, yazdı... Ama onun yazmaktan daha
büyük bir tutkusu vardı:
Öğrencileri...
Benhn Küçük Dostianm adlı kitabında
"Çocuklan pek severün" diyor. "benim tek
büyük zaafim çocuk sevgisidir ve bu aşk
yüzünden ışık çevresinde dönen pervane misaB
ögretmenliğe tutulup kalışım bundandır—"
Halide Nusret, yurdun dört bucağında
Öğretmenlik yaparken büyük bir keyif almış,
öğrencilerinin ablası, annesi olmuştu. Onlar da
öğretmenlerini hiç unutmadılar.
Bana gelince, yazımın başında belirttiğim gibi
çok küçük yaşlanmdan başlayarak onun
pervanesi olmuşrum. Cünkü o, hiç
yüksünmeden beş yaşındaki bir çocuğu elinden
tutup şiir günlerine, açıkoturumlara
götürebiliyordu. Büyük bir keyifle anılannı
aktanyordu, aruz veznini öğretiyordu ve
aramızdaki dostluk, o öiene dek katlanarak
sürdü. Meslek seçimimde de yaşamımda da
hep etkili oldu. Şimdi aradan 15 yıl geçti... Onu
çok özlüyorum. Daha uzun süre birlikte
olabilirdik, onu daha çok dinleyebilirdim ve
daha çok şey öğrenebilirdim diye
yazıklanıyorum.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Okuyan Gençliğe Açık
Mektup (H)
Sevgili okuyan gençler,
Geçen haftaki ikinci mektubumda sizlere, ço-
ğu kez haklı olarak yakındığınız belli bir yalnızlığı
doğru çözümleyebilmenin öneminden söz etmiş-
tim. Bu arada yakın geçmişin ve bugünün Bat
gençliği ile aranızda bu yalnızlık bağlamında va-
rolan farka da deginmiştim.
O mektubun sonunda söylediğim gibi, cumhu-
riyetin kuruluşunu izleyen birkaç kuşağın kendi ül-
kesinde yalnız bırakılmışSık diye bir sorunu yok-
tu. Daha doğrusu, Işık-Adam'ın açtığı yolda iler-
leme sürecinde böyle bir yalnızlık kendine yer bu-
lamazdı. O günün gençlerinin önünde, dünyaya
en geniş boyutlaria bakmalarını sağlayabilecek,
çağın uygarlık düzeyini yakalamayı başarmış bir
Türkiye ideali vardı. Bu Türkiye ideali, elbette bağ-
naz bir milliyetçiliğin kaynağı diye yorumlanma-
mıştı; ama bu ülkede yaşayanlann kimliklerini ta-
nımlamalannın en doğal aracı olan sağlıklı bir mil-
liyetçiliği de kendine temel edinmişti.
O günün gençlerine aşılanan bu Türkiye ideali,
sonunda yalnızca birileri için değil, ama herkes
tarafından yine herkes için yaratlacak, bundan ötü-
rü de içinde yaşayanların hepsinin sahiplenmek-
te birbtrieriyie yarışacaklan bir ülke öngörmüştü.
O günlerin gençleri arasından eğitim amacıyla
Batı ülkelerine gidenler/gönderilenler oldu; bun-
lann arasından birtekinin bile, üstelik o zamanın
Türkiye'sine göre çok gelişmiş olan bu ülkelerde
sürekli kalmayı bir an olsun düşünmeyip, hemen
ülkelerine dönmeleri, çoğunun da Batı'nın panl-
tılı başkentlerinden, örneğin Köy Enstitüleri'nde
görev almak için buraya koşmuş olmaları, ne den-
li güçlü bir ideali paylaştıklannın en belirgin kanı-
tıdır. O günlerin kendi insanına hizmet etmek pe-
şindeki aydınlan ile, günümüzün kendilerini ancak
buralı olmadıklannı vurguladıklan ve halktan kop-
tuklan ölçüde aydın sayan kimi "aydınlan" ara-
sındaki fark, aynı zamanda Mustafa Kemal Ata-
türk'ün düşlediği ve gerçekleştırdiği bir Türkiye
ile, onun ideallerini hoyratça harcayanlann yaşa-
dıgı bir Türkiye arasındaki sınır çizgisini de belir-
ler.
tster bireysel, ister toplumsal kaynaklı olsun,
tüm yalnızlıkları en iyi biçimde gidermenin yolu-
nun, hedefi iyi saptanmış bir üretimden geçtiği,
bilinen bir gerçektir. Cumhuriyetin ilk kuşaklan
hem düşünce hem de madde düzeyinde bu tür-
den, inandıncı bir üretim sürecinde yer almışlar-
dı. Hedef de çok iyi belirlenmişti. Çağdaş uygar-
hğın bütün boyutlannı göz önünde tutarak, Tür-
kiye için çalışmak. O zamanın gençleri resmi po-
litikalar tarafından henüz kendi ülkelerinde bir
başka ülkeyi, Küçük Amerika'y\ düşlemek doğ-
rultusunda koşullandırılmamışlardı.
Bugünün okuyan ve düşünmek isteyen genç-
leri olan sizlerin içine düştüğünüz yalnızlığın ve ya-
bancılaşmanın kökleri, ellili yılların başına kadar
uzanir. O yıffar, tıpkı uzak ve yakın tarihimizin ta-
mamı gibi, ülkemizde varlığını ne yazık ki hâlâ
sürdüren, dar boyutlu ve sağlıksız birtarih anla-
yışı yüzünden, gençlerimize eksik öğretilmekte.
Örneğin sizler, Demokrat Parti'nin iktidara gelişi-
ni hem bazı büyüklerinizden, hem medyanın bir
bölümünden hâlâ tek bir yönüyle, "Türkiye'de
halktn sesinin iktidara gelişi" diye öğrenmektesi-
niz. Oy avcılığı uğruna kendilerini o partinin hale-
fi olarak ilan eden bugünün kimi politikacılan ise
o dönemi sizlere sanki hep özlemi çekilen bir "al-
tın çağ" diye sergilemekteler. Oysa sizler, sizin gi-
bi gençlere tek yakışır tutum olan araştırmacı ve
eleştirel tutumla o dönemi irdelerseniz, "artık Ata-
tün\ Devrimleri'nin bazılanndan ödün verilebilir"
deyip, yine oy avcılığı hesaplanyla, Türkiye Cum-
huriyeti'nde laiklik HkesPnn temeline ilk bomba-
yı yerieştiımiş, halkı kamplara ayırmış, meydan-
larda gençleri kurşunlatmış, düşünen insanların
ve basının üstüne amansızca saldırmış, ve niha-
yet "her mahallede bir milyoneryaratma" hede-
fini vurgulayarak, Türkiye'yi Küçük Amerika'ya
dönüştürmek gibi sapkın bir düşü krtlelere yay-
mış olan partinin de, aynı parti, yani "halkın sesi-
nin zaferiyle" iktidara gelen Demokrat Parti oldu-
ğunu kolayca anlarsınız.
Ve bu durumda çok haklı olarak şunu sorabi-
lirsiniz: "Peki bize yıllardır hep yalan mı söylen-
di?"
Ne yazık ki, çoğunlukla evet!
Türkiye'de ellili yıllardan bu yana yetişmekte
olan gençliğe, gittikçe yoğunlaşan ölçüde olmak
üzere, hemen her konuda yalan söylendi! Genç
beyinlerin bu yalanlara karşı olası doğal tepkile-
rini baştan önlemek için ise, her eğitim ortamın-
da ve düzeyinde düşünen değil, fakat ezberlemek-
leyetinen insanlara ağırlık verildi. Çünkü tek bo-
yutlu insan yetiştirmenin amaçlandığı bir ortam-
da gençlerin kendi çızdikleri yaşam yollanndan de-
ğil, fakat başkalarınca belirlenmiş yollardan, üs-
telik bu yolları hiç tartışmadan, gitmeleri sağlan-
malıydı.
Okuyan ve düşünen genç insan için böyle yol-
lar, ancak yabancılaşmaya ve yalnızlığa açılabilir.
Bir dahaki mektupta görüşmek üzere...
e-posta: ahmetcemal a superonline.com
BUGUN
• CKKTaksim Sergi Salonu'nda videodan saat
14.00 ve 17.00'de Bizet'nin Carmen adlı yapıtı
izlenebilir. (252 38 81]
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 19.00'da Dgaz Benekay'ın
katılacağı 'Flamenkonun Uygulamalı Taribçesi'
başhklı söyleşi şerçekleştirilecek.
• YAPIKREDI SANAT FESTTVALt kapsamında
saat 21.15 'te Brooklyn Funk Essentials ve Laco
Tayfa Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava
Tiyarrosu'nda konser verecek.
• tFSAK'ta saat 19.30'da İFSAK 20. Ulusal Kısa
Film Yanşması'nda ödül alan filmlenn gösterimi
yer alıyor. (292 42 01)
BODRUM ÇEVRE FİLMLERİ FESTİVALİ
BUGUN
• Bodrum Kalesi'nde saat 21.00'de Ödül kazanan
filmin gösterimi yer alıyor.
• Oasis Kültür merkezi'nde saat 14.00'te ödül
kazanan belgesel filmler izlenebilir.
• Oasis Cinemarinede saat 10.00'da Peter
Brosens'in 'KöpekHk HaH', saat 12.00 ve 15.30'da
ödül kazanan fılm gösterilecek.