Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16MAYIS1999PA2AR
12 PAZAR KONUGU
Yılların eczacısı ve kültür adamı Şakir Eczacıbaşı ile kültür, türban üzerine söyleştik
'Evrim veDevrim süreküliktir'
BÎZ
rahata
alısmıstık'
- tlhan Selçuk Ağabeyimiz, biryazısında
o hantm kızımızın esas olarak
örtünmediğini, kadınlığını teşhir ettiğini
yazıyordu...
- Tabii ki öyleydi. O da zavallı,
kullanılıyor. L'cuz şöhret olma peşinde.
Bugün herkes kullanacak insanlar
bulabilir. O da kendini kullandırdı.
Pek çok insan kendini kullandırmak
isteyebilir. Ama asıl ciddi olması
gerekenler devletimizin yönetiminde
bulunan insanlardır ve bunlar sorumJu
dav ranmak zorundadırlar. Türkiye'de
herkesin, neyin neden yapıldıgını doğru
olarak bilnıesi gerekir. Ama bu mesele
hâlâ tartışılıyor. Çünkü yapılmak istenen
bu... Laik cumhuriyetten. Türk
dev letinden yana olanlar bu olaylara
kesinlikle "Hayır" diyor. Öbiirleri ille de
"Evet" deyince tartışma çıkıyor. Böylece
yeniden bir uzlaşmazlık başlıyor.
Halkımız bu seçimlerde uyuşmazlık
yaratanlara karşi oylanyla bar bar bağınh.
Hırçın davrananlara. uyuşmak
istemeyenlere karşı oldugunu oylanyla
belirtti. Buna rağmen yeniden hırçınlık,
kutuplaşma başlatıldi. Yalnız burada bir
nokta var. Biz rahata alışmıştık. Çünkü
biz Türkiye Cumhuriyeti devriminin
çocuklanydık. Devlet bizden yanaydı.
Bunun getirdiği bir rahathk vardı. Dikkat
ederseniz, muhalefet her zaman daha
savaşçıdtr. Iktidar ise daha rehavet
içindedir. Bizim için laiklik diye bir sorun
yoktu. Elbene laik olacaktık. Sadece
laiklikte değil, birçok konuda böyleydi.
Ama bu rahatlıktan yararlanıldı. Yani
karşıdevrimciler epeyce yararlandılar.
Bugün ise bütün bu yaşananlardan bir
yarar çıkacakmış gibi görünüyor.
Kamuoyuna tepki var. Basın ve medyanın
büyük bölümünün meseleyi bu kadar
kesin ortaya koyması yeniden bir birliğin
kurulmakta oldugunu, bazı şeylerin
hatırlandığını, hatta son zamanlarda
Atatürk devrimlerinden çok daha sık söz
edilmesi ihtiyacının duyulduğunu
görüyoruz. Bernard Shav* şöyle diyor:
"Günün birinde Tanrı insanlann üzerine
mihonlarca çekirge salarsa bütün insanlar
el ele verir >e belki insanlık çekirgelerle
ortak savaş ederek kurtulur."
'Anadolu
kültürü bîzim
hazinemizdir
- Cumhuriyetin kültür ve eğitint politikası
bu koşullar altında ne olmalı?
- Bir ülkenin üzerinde yaşıyorsanız onun
bütün geçmişi size aittir. Uzun yıllar bu
topraklardaki kültürü bir mozaik gibi
düşünürdüm. Bu bir alaşım.
İkincisi. kim hangi zenginlik için, "Benim
değfl" demek ister? Yanlış yere, "Benim"
demek belki doğru değildir. ama
doğruyken de "Benim değü" demek kadar
acayip bir şey olamaz. Biz mademki
Anadolu'da yerleştik. Anadolu kültürü
bizim kültürümüzdür. Bu, büyük bir
zenginlik. Bu kültüre eğilmek bizi
dünyada eşsiz bir duruma getirebilir.
Çünkü onlar, bugünkü çağdaş kültürü
ortaya çıkaranlardır. Batı uygarhgı
dediğimiz işte bu kültürlerin ürünüdür.
Atatürk'ün, elinde hiçbir araç olmadan
Istiklal Savaşı'nı başlatmasi da Anadolu
kültürünün ürünüdür.
Bir yanda bu varken bir yanda da bir
Adalet Bakanı, "Toprağm altından bir
şeyler çıkanyorlar, buna kültür diyoriar''
sözlerini kullanabihyor.
Bir belediye başkanı, "Böyle sanatuı içine
tükürürüm'* diyebiliyor. Sanata karşı
yöneticilerin, yetkililerin gösterdikleri
saygıya bakın.
Demokrasilerde eğitimin hedefi özgür
düşünebilen. yaratıcı, insan haklannı
korumayı temel amaç edinen yurttaşlar
yetiştirmektir. Ancak böyle yetişmiş bir
kişi, inançlar üstüne özgürce kararlar
verebilir. Budist rahipler yüzyıllar önce,
"Bir çocuğu sekiz yaşına kadar bize
bırakırsanız tüm yaşamı boyunca Buda'ya
bağjb kalır" diyorlardı.
İşte bu nedenle çağdaş uygarlığa, laikliğe
karşı olanlar eğitime el koyup çocuklan
daha çok küçük yaşlarda kör inançlarla
aşılamak isterler.
O bakımdan sekiz yıllık temel eğitime hız
verilmesi çok önemlidir.
PORTRE / ŞAKİR ECZACIBAŞI
LEYLA TAVŞANOÖL.U Jürfciye 'nin siyaseti iki haftadır Merve Kavakçı 'nın türbanına kilitlenirken FP 'de hesaplar altüst oldu. Üstesinden
gelinmesi için çalışmakgereken onca sorun varken, FP'nin Meclis'teyarattığı türban krizinin tartışmaları da sürüyor. Türbanın Meclis'e
giremeyeceğinin herkesçe bilinmesine karşın her kafadan bir ses çıkıyor, anlamsız sözcükler havada uçuşuyor. Üzerimize çam sakızı örneği
yapıştırılan, bir türlü kazıyıp atamadığımız bu musibetten nasıl kurtulacağımızı kara kara düşünüp duruyoruz. Durum böyleyken, bu hafta
sayfamıza yıUarın eczacısı
ve kültür adamı Şakir
Eczacıbaşı 'yı konuk ettik.
Eczacıbaşı, türban krizi
benzeri sorunların
üstesinden gelebilmek için
kültürümüze sahip
çıkmanın ve eğitime ağırlık
vermenin önemine dikkat
çekti. Eczacıbaşı ayrıca,
"Fanatik, uçpartiler
demokrasinin özgürlük
anlayışından sürekli
yararlanırlar. Hep de,
demokrasi, diye bağınrlar.
Ama kaos isterler", dedi.
1929, İzmir doğumlu. Orta öğrenimini İstanbul Robert Kolej'de, yüksek öğrenimini Londra
Üniversitesi Eczacıltk Fakültesi'nde tamamladu Yurda dönüşünde Vatan 'ın ühlü Sanat
Yaprağı 'nın yayıncılan arasında yer aldu 1955 'te Eczacıbaşı ilaç kuruluşuna katıldu Tıpta
Yenilikler dergisiniyayımladu 1960-62 arası Sabahattin Eyuboğlu ile birlikte Eczacıbaşı
Kültür Filmleri dizini hazırladu 1965'te Türk Sinematek Derneği'nin kuruluşuna öncülük
etti ve 10yü süreyle başkanlığınıyaptu Eczacıbaşı Holding'in çeşitli kademelerinde
yöneticilik görevleri üstlendL 1996 'ya kadar Eczacıbaşı Spor Kulübü 'nün başkanı oldu.
Fotoğrafsanatıyia yakından ilgilendi; 23 sergi düzenledL Anlar/Moments adlıyapıtı
1983'te, Türkiye Renkleri ise 1997'deyayımlandu BernardShaw'dan Gülen Düşünceler
adıyla yaptığı derlemeler kitabı büyükyankı uyandırdu Fransa 'nın Sanat ve Edebiyat
Şövalyesi Nişanı ve TC Devlet Üstün Hizntet Madalyası 'yla ödüllendirildL 1996 'da iş
yaşamından aynldu 1993 'ten buyana da İstanbul Kültür ve Sanat Vakfi 'nın yönetim
kurulu başkanlığını yürütüyor.
- Siz bir grup aydınla "Kültür Girişimi" adlı grubu kurdunuz.
Bundan amacınız nedir?
-En zengin kültür varlıklannın bulunduğu Türkiye'de kültürden
söz edilmiyor. Elbette ki yazarlanmız. sanatçılanmız, aydınlanmız,
bireysel olarak sürekli bu konuya değiniyorlar. Ama bir türlü hü-
kümetlerin gündemine gelemiyor. Bir türlü parlamentoda sözü
edilmedi. Bugüne kadar kültür sorunlannın ele alınmadığını gör-
dük. Bütçe aynlmadı. Aynlsa bile yıllık bütçe binde 3 gibi bir dü-
zeyde. Oysa biliyoruz ki bunun toplam bütçedeki payda en az yüz-
de 1 olması lazım.
Biliyorsunuz. Batı'da yerel yönetimler kültüre büyük katkıda
bulunuyorlar. Bizde o da yok.
Bütün bunlan yaşamak beni ve arkadaşlanmı elbette çok rahat-
sız ediyordu. Kaldı ki günümüzde kültür gündemin her zaman ba-
şında bulunması gerekirken Türkiye'de böyle bir konuya önem \ e-
rilmiyor. Her ülkenin kültüre önem vermesi gerekir. Çünkü geliş-
me. zenginlik. refah kültürle ölçülür. Biz gelişmişlikte ya da geliş-
memişlikte hep ekonomik bovutlardan söz ediyoruz, ama kültürü
ağzımıza almıyoruz.
Biz de arkadaşlanmızla, "Bunu sadece konuşmakla olmaz. Bir
araya gelelim. Madem ki bizi üzen, bizi rahatsız eden bir olaydır,
bunu sorun haline gctirelim" dedık.
-Sizce Türkiye 'de kültürün bu derece önemsenmemesi ülkemiz-
de ciddi bir burjuva sımfinm oluşmamasından mı ileri geliyor?
- Bilmiyorum. Ama sanmıyorum. Ondan değıl.
Bakın Atatürk ne dıyor:
*Kültür, insanlık niteliğinde, insan olabihnek için temel öğedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür."
Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti aslında bir kültür devrimidir. Bu,
belki de dünyada çok ender rastlanan bir başanyla gerçekleştiril-
di. Devlet kurmak çok kolaydır. Ama kültür devrimini gerçekleş-
tirebilmiş kaç tane devlet vardır?
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlfdan sonra kuruldu.
Ama Osmanlı da büyük bir kültürdü. Ama Osman-
lı 'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne şöyle bir Anadolu kal-
miştı:
12 milyon nüfiısta insanlann neredeyse dörtte üçü
sakat ve hasta, ortalama yaşam beklentisi 35 yaş, ki-
şi başına düşen yıllık gelir de 45 dolar.
Böyle bir ülke önce ulus olmanın özelliklerini or-
taya koydu.
- Bunlar neydi?
-Öncelikle dil birliği ve dil devrimi. Bu. dünyada
başanlamamış bir seferberliktir. Özellikle alfabede...
Bununla birlikte Medeni Hukuk'un kabulü. kadın
haklan geliyor. O dönemin kadınıyla bugünkü kadı-
nı düşünün. Bugün Türkiye'de meslek kadınlan, hiç
olmazsa sayısal bakımdan erkekleri geçti.
Atatürk'ün bu devriminde eğitimin birliği, tarihe
eğilinmesı de var. Derhal Osmanlı, Selçuklu tarihıy-
le ilgili çalışmalar yapıldı, arkeolojik kazılar başla-
tıldı. müzeleraçıldı. Kendımizi, kendi tarihimizi araş-
tırmaya başladık. Bunlann yanında bütün sanatlann
geliştirilmesi için bir seferberlik açıldı.
Bütün bu devrimlerin halka indirilebilmesi için
kentlerde halkevleri, hem egitim seferberliğini ger-
çekleştırebilmek, hem köye ulaşabilmek hem de kül-
tür devriminin bütün Anadolu'ya yayılabilmesi için
Köy Enstitüleri kuruldu. Bakarsanız, devrimin bütün-
lüğünü görürsünüz. Bizim bu yapılanlan büyük bir
saygıyla hatırlamamız lazım. Bu. akıl almaz bir ba-
şandır.
Bütün bunlar da çağdaş uygarlığa ulaşmak için ya-
pılmıştır. Kültür devrimini yaparak bu hedefe ulaşı-
labileceği. çağdaş uygarlığın gerisinde kalmakla dün-
yada hiçbir yere varamayacağımız biliniyordu. Olay,
sadece İstiklal Savaşı'nın kazanılması ve Türk dev-
letinin kurulması değil. Asıl olay, asıl devrim, asıl sa-
vaş ondan sonra başlamışhr.
Atatürk ve arkadaşlan. bundan sonra devrimi ayak-
ta tutmak için çalışmışlar tarnşmışlardır. Çankaya'da
sabahlara kadar yapılan toplantılar bunun içindir.
Dev leti kurduk, kurumsallaştık, bu iş bitti. gözüyle bakmadılar.
Bakın, Atatürk ve arkadaşlan Batı uygarlığını bir bütün olarak
gördüler. O dönemde yol yok, okul yok, hiçbir şey yokken onlar
bunlann yanında operayı da yapma karanndaydılar.
- Yani bugünkü gibi bir anlayışla, önce bir konuyu ele alalım.
gerisini sonra düşünürüz, demediler...
- Hayır. her şeyı birlikte düşündüler ve başardılar. O dönemde
endüstri devrimi bizde başlamamış. Henüz tanm toplumuyuz. Mes-
lekler kalmamış. Meslek erbabı olan azınlıklann çoğu gitmiş. Do-
layısıyla uzman yok. Ve bütün bu zorluklann üstesinden topyekûn
gelıyorsunuz... Düşünün bir...
Kişilerde para birikimi kalmadığı için madenlen kalkındırmak
amacıyla Etibank, sanayii yerleştirmek için Sümerbank. bankacı-
hk için Türkiye İş Bankası kuruluyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni ku-
ranlann müthiş ufuklan, çok yüce amaçlan vardı. Aynı zamanda
da bu amaçlara çok pratik çözümlerle varmaya çalışıyorlardı. Ku-
ramlarla hıç kimsenin kafasını kanştırmak istemiyorlar ve her tür-
lü kuramı bu amaçlar için kullanabileceklerini düşünüyorlardı. En
önemli tarafı da bu.
Bugün hâlâ biz bu başanlarla ayaktayız. Ama ne yazık kı
1950'den sonra "karşıdevrim" diyebileceğim bir gelişme başladı.
Belki sadece oy almak için, belki sadece kendilerini karşılannda-
kilere anlatmak için bu başlatıldı. Demokrasi sonuçta oy için gö-
rünmeye başladı.
1946'da demokrasiye geçme karan almak bile büyük cesaret
işiydi. Ama toplumsal olaylar, içinde yaşaya yaşaya öğrenilir. Bu,
bir deneyimdir.
Ancak, 1950'den sonra işler tersine dönmeye başladı. Türkiye'yi
Türkiye yapan, Türkiye'nin demokrasiye girmesini sağlayan bü-
rün bu devrimler yavaş yavaş kopma eğilimıne girdi. Ve bugünle-
regeldik...
- Siz, "Kültür Girişimi" olarak 18 Nisan seçimlerinden önce
bir bildiri yayımladınız ve hiçbir siyasi partinin kültür politikası
olmamasını eleştirdiniz, Sizce siyasipartUerin kültür politikaiarı
neden yok?
- Çünkü. kültür oy üretmez, diye görülüyor.
-Ama bu siyasipartilerin temsilettikleride, örneğin FP'ninki
de bir çeşit kültür değil mi?
- Evet. kültür ama kendi siyasal amaçlan için kullandıklan bir
kültür politikası. Yani bu gerçek bir kültür politikası, bir amaç de-
ğil. sadece bir araç.
Dedığım gibi kültür oy üretmiyor. Bakın, son yıllarda bizim si-
yasi yaşamımızda kaçmak diye bir anlayış ortaya çıktı. Birkaç par-
tı var. Bunlar tepkı topluyorlar, ama biraz daha açık konuşuyorlar.
- Yani 2 Mayıs 'taki TBMM birlesiminde Merve Kavakçı 'ntnya-
ratttğı türbanla Meclis 'egirme olayında merkez sağ partilerin ta-
kındıklan tutum gibi kaçmak mı?
-Evet. öyle. Bir partinin dışındahiçbirisi tepki göstermedi. Çün-
kü. neme lazım, belki oylanm gider. diye düşündüler. Neme lazım,
oy gider, diye düşünebilirsiniz. ama oylar zaten gidiyor. Bir de bu-
nu görmek gerekiyor. Onun farkında değiller.
Belirli polıtikalan, belirli ideolojileri, belirli inançlan, belirli
amaçlan olmaması aslında halka yansıyor. Halk, "Nedir bunlar"
diye soruyor.
Özetlemek gerekirse, oyu o kadar çok düşünüyorlar ki aslında
oy onlardan kaçıyor. Yavaş yavaş bu partilerin samimi olmedıkla-
n ortaya çıkıyor. Bir amaçlannın. ideolojilerinin, siyasetlerinin ol-
madığı anlaşılıyor.
Bir bakıyorsunuz. ekonomide başanlı olduklannı söylüyorlar. A-
ma Türkiye'nin nasıl bir enflasyon içinde yaşadığı, gelir dağılımın-
da nasıl adaletsizlik olduğu, nasıl işsizliğin arttığı, nasıl kötü du-
rumda olduğumuz ortada.
Amaçlan. belirgin inançlan, ideolojileri. siyasetleri olmayınca
da insanlann bu partilere inançlannı kaybetmeleri doğal.
Cumhuriyet'in kuruluşunu çocukluğum ve gençliğimde yaşa-
dım. O dönemin insanlan inançlı insanlardı. Geleceklenne inanı-
yorlardı, amaçlı ve coşkuluydular.
İnsan elbette önce ekmeğine bakar. Ama bundan hemen sonra
da bir inanca bağlanmak ister. "Ben neden yaşıyorum" sorusuna
yanıt arar. Bir şeyler yapılmasının sağlanmasına katılmak ister. İş-
te, o zaman bir devletın, vatanın içinde yaşadığını anlar.
Ama bugün. köşeyi dönme anlayışından başka bir şey yok orta-
da. İnsanlar bunu görünce inancını yitiriyor. nereye baş vuracağı-
nı da bilemıyor. O nedenle seçimlerde durmadan beklenmedik so-
nuçlar almıyor.
İnsanlan görüyorsunuz, televizyonlara çıkıyor, yaptıklan konuş-
malarda siyasileri küçümsüyorlar. Bu siyasiler. büyük projeleri bir
yana itiyorlar. kültürü bir yana itiyorlar. sözde halka yakın söylem-
ler kullanıyorlar, ama halk başka şeyler, yücelikler. projeler bekli-
yor. Bunlan da o siyasiler halka veremiyorlar. Halk bir partıye oy
veriyor. Bakıyor. ertesi günü dinlediklerinin tam tersi söylemler içi-
ne girilmiş. Halk kuşkuya düştü, "Onlara nasılo>r
vereyim? Bu se-
fer inancımın tersine oy veririm" diye düşünmeye başladı.
Bugün önceliklere önem verilmeli. Önceliği olan konulardan bi-
risi kültürdür. O zaman kültür ve tarih birliği kurulur. Kimliğinizi
bulursunuz, zenginlıklerinizi anlarsınız. Bir kültür çeşitliliği var-
sa o bir zenginliktir.
Bunu, onunla birlikte yaşarsınız. Halklann aradıklan aslında
kendi kültür haklandır. BM İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin
27. maddesi kültür haklanyla ilgili olandır. Bizler. 1946'da insan-
lann yaşama hakkı olduğu kadar kültür haklan bulunduğunu da hep
birlikte kabul ettik.
Biliyorsunuz, biz grup olarak "Kültür Girişimi'"ni kurduktan
sonra öyle resmi dernek gibi adlar almak ıstemedık. Sadece kül-
türle ilgilenmek istedik. Önce Stockholm'de UNESCO çerçevesin-
de, sonra İzmir ve Istanbul'da toplantılar yaptık. Amacımız, Tür-
kiye'de kültürün yerleştirilmesi, tanıtılması ve geliştirilmesi, kül-
tür haklannın verilmesinin sağlanması, kültür politikalan kurula-
rak süreklilik içine girilmesi...
- 2 Mayıs'ta TBMM'deyaşanan "türban krizi''ya da "türban
rezaleti "ne geri dönersek... Sizce bu nasıl bir kültür; nasıl bir kül-
tür hakkı korunması amaçlanıyor ki o hanım kızımız, umacı gi-
bi başı sarüı olarak Meclis'e sokulmak istendi? Böyle bir hak
arayısı, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi 'nin 2 7. maddesi kap-
samına girer mi?
- Kesinlikle girmez. Atatürk'ün bence çok önemli bir başka sö-
zü var. O da şöyle:
"Devrimler sadece başlar. Devrimlerin birmesi söz konusu değil-
dir. Evrimle devrûnin birbirine benzediği >an. bitmemişliktir, sü-
rekliüktir."
Çünkü dünya dönüyor, olaylar devam ediyor. Siz devrimi sürek-
li tazeleyeceksiniz. Atatürk, devrimi sağladıktan sonra sağlığmda
hemen demokrasiye geçmek istedi. Bence Atatürk'ün yaptığı, çağ-
daş uygarlığın gerektirdiği her şeyi kapsayan bir devrimdır. Hatta
ne yazık kı "Önemli olan, insanlann dış göriinüşleri degiklir. Asıl
içleri önemlidir" de dendi. Bazı aydınlanmız bile, "Bügi insarun
jçindedir, uygarnk insanm içindedir'' gibi görüşleri savundular.
Ama şunu belirtmem lazım ki simgeler fevkalade önemlidir. tn-
sanlann görüntülerine, kurumlann görüntülerine göre bugün birtek
simge anlatıma yeterlidir. Biliyorsunuz, bugün bu
simgeler için kurumlar çok büyük paralar harcıyor-
lar. Bu simgelerin amacı kurum kimliğini kurmak
ve bununla halka tanınmak. Çünkü bu simgeye gö-
re davranıyorsunuz. Ben sizi. yarattığınız simgey-
le tanıyorum.
Şapkayı ele alalım. Şapka da çağdaş olmanın
simgesi. Bu, fesin daha çirkin, şapkanın daha gü-
zel ohnasından kaynaklanmıyor. Ne yazık ki fes ge-
ri kalmışhğın, bağnazlığın damgasmı yemiş. Bü-
tün mesele simgelerde... Bütün öncülerde bunu bi-
lirler. Ters anlamda Nazi örneğine bakarsanız, Na-
zilerin simgelere çok önem verdiklerini görürsü-
nüz. Ben burada, bu örneği verirken kullanılan me-
todu anlatmaya çalışıyorum.
TBMM'de yaşanan olaya dönersek... Bu da yi-
ne daha önce sözünü ettiğim "karşıde\Tim'* anla-
yışı ve tabii ki oy alma fırsatçılığı içinde yaratılmış
bir olaydır. İnançla filan ilgisi yoktur; seçimlerde
kaybedilen oylan geri alma çabasıdır.
Hep kendilerinin doğru bildiğinı sanıyorlar.
Doğru bilselerdi uygulamalan da doğru çıkardı. A-
ma doğru çıkmıyor. Dolayısıylabir "karşıdevrim-
ci" zihniyet oraya gitti. Bunu da çok bilinçh olarak
yaptılar. Türkiye'nin geliştirmek istediği demok-
rasisinden yararlanmak istiyorlar.
- DemokrasUerin güçyanları da bu değil mi?
- Evet. O nedenle demokraside. "Ben senin ne ya-
pacağmı biliyorum. Onun için de sana hak veriyo-
rum" diyemezsiniz. Ancak eylemler kendini ispat
eder. Fanatik partiler, uç partiler, demokrasinin bu
özgürlük anlayışından sürekli yararlanırlar. Hep de
"demokrasi" diye bağınrlar. Ama kaos isterler.
TBMM'de de "karşıdevrim"in simgesini oraya
getirmek istiyorlar. "Size rağmen bunu yapacağız"
diyorlar. Aslında bunun olamayacağını da bılıyor-
lar. Türkiye. ne İran'dır, ne Afganistan'dır. Biz güç-
lü bir ülke, çağdaş uygarlığın içinde yer almış bir
toplumuz. Maalesef bu sözünü ettiğim ülkeler o
karşıdevTİmlere karşı duramadılar: çünkü Türkiye
gibi bir geçmişleri yok.
TBMM'deki olayda da onlar, hiçbir şey elde edemeyeceklerini
bilirler ama, bazen partiye oy kazandırmak bazen de kişisel pres-
tij için bunu yaparlar.
Bırakın TBMM'ye türbanlı girmeyi, siz bugün buraya mayoyla
gelebilir miydiniz? Siz mayoyla gelseydiniz. ben, "Yaşaya göre
buraya bu kılıkta getemezsiniz" mi diyecektim? Her şeyden önce
izan gerekir. Terbiye gerekir. tkincisi de. inançlara saygısızlık gös-
terilmemelidir. Dinsel inançlan bulunan insanlar bunu çok iyi bi-
lirler. Asıl onlar bu konuda çok duyarlı olurlar.
TBMM'ye girmek için bir kıyafet yönetmeliği konmuş. Kadm-
lar için "Tayyör gryerler" denmiş. Hiç kimsenin de aklına. "Tür-
banla gÜTtaıez
1
" yazmak gelmemiş. Şeytanın bile aklına gelmez bu...
Bakın, hep birlikte ne yaşadığımızı biliyoruz. Onlar ne yaptık-
lannı biliyorlar, biz onlann ne yaptıklannı biliyoruz. Ama sabah-
tan akşama kadar da demokratik hakkı tartışıyoruz.
Bakın, örneğin camiye girmenin kurallan vardır. Oranız bura-
nız açık camiye giremezsiniz. Bir arkadaşım anlatmıştı. Kızı uy-
gunsuz bir kılıkta camiye girmek istemiş. Neredeyse sopa yiyor-
muş. Babasına şikâyet edince, arkadaşım, "Düzgün layafede git-
seydin. tyi ki dayak yemedin" demiş. Anlarmak istediğim, her ye-
re girmenin kılık kıyafet kurallan bulunduğu... Biz neyi tartışıyo-
ruz?
Bu anlamsız tartışmalar yüzünden kaybediyorlar, ama ısrarda-
lar. Türkiye'nin çok büyük ekonomik sorunlan var, hükümetin bir
an önce kurulması lazım, tutarlı bir hükümet kurulduğunu bütün
dünyaya göstermesi gerekiyor. En önemli sektörlerden birisi olan
turizm çöküyor. Türlü meselelerin içindeyiz. Ama gündeme TB-
MM'ye türbanla girilir mi, girilmez mi, konusunu getiriyorsunuz.
TBMM'ye tabii ki türbanla girilmez. Bunu kesin olarak ortaya
koymamız lazım. Bunu herkes biliyor.