22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16MAYIS1999PA2AR 12 PAZAR KONUGU Yılların eczacısı ve kültür adamı Şakir Eczacıbaşı ile kültür, türban üzerine söyleştik 'Evrim veDevrim süreküliktir' BÎZ rahata alısmıstık' - tlhan Selçuk Ağabeyimiz, biryazısında o hantm kızımızın esas olarak örtünmediğini, kadınlığını teşhir ettiğini yazıyordu... - Tabii ki öyleydi. O da zavallı, kullanılıyor. L'cuz şöhret olma peşinde. Bugün herkes kullanacak insanlar bulabilir. O da kendini kullandırdı. Pek çok insan kendini kullandırmak isteyebilir. Ama asıl ciddi olması gerekenler devletimizin yönetiminde bulunan insanlardır ve bunlar sorumJu dav ranmak zorundadırlar. Türkiye'de herkesin, neyin neden yapıldıgını doğru olarak bilnıesi gerekir. Ama bu mesele hâlâ tartışılıyor. Çünkü yapılmak istenen bu... Laik cumhuriyetten. Türk dev letinden yana olanlar bu olaylara kesinlikle "Hayır" diyor. Öbiirleri ille de "Evet" deyince tartışma çıkıyor. Böylece yeniden bir uzlaşmazlık başlıyor. Halkımız bu seçimlerde uyuşmazlık yaratanlara karşi oylanyla bar bar bağınh. Hırçın davrananlara. uyuşmak istemeyenlere karşı oldugunu oylanyla belirtti. Buna rağmen yeniden hırçınlık, kutuplaşma başlatıldi. Yalnız burada bir nokta var. Biz rahata alışmıştık. Çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti devriminin çocuklanydık. Devlet bizden yanaydı. Bunun getirdiği bir rahathk vardı. Dikkat ederseniz, muhalefet her zaman daha savaşçıdtr. Iktidar ise daha rehavet içindedir. Bizim için laiklik diye bir sorun yoktu. Elbene laik olacaktık. Sadece laiklikte değil, birçok konuda böyleydi. Ama bu rahatlıktan yararlanıldı. Yani karşıdevrimciler epeyce yararlandılar. Bugün ise bütün bu yaşananlardan bir yarar çıkacakmış gibi görünüyor. Kamuoyuna tepki var. Basın ve medyanın büyük bölümünün meseleyi bu kadar kesin ortaya koyması yeniden bir birliğin kurulmakta oldugunu, bazı şeylerin hatırlandığını, hatta son zamanlarda Atatürk devrimlerinden çok daha sık söz edilmesi ihtiyacının duyulduğunu görüyoruz. Bernard Shav* şöyle diyor: "Günün birinde Tanrı insanlann üzerine mihonlarca çekirge salarsa bütün insanlar el ele verir >e belki insanlık çekirgelerle ortak savaş ederek kurtulur." 'Anadolu kültürü bîzim hazinemizdir - Cumhuriyetin kültür ve eğitint politikası bu koşullar altında ne olmalı? - Bir ülkenin üzerinde yaşıyorsanız onun bütün geçmişi size aittir. Uzun yıllar bu topraklardaki kültürü bir mozaik gibi düşünürdüm. Bu bir alaşım. İkincisi. kim hangi zenginlik için, "Benim değfl" demek ister? Yanlış yere, "Benim" demek belki doğru değildir. ama doğruyken de "Benim değü" demek kadar acayip bir şey olamaz. Biz mademki Anadolu'da yerleştik. Anadolu kültürü bizim kültürümüzdür. Bu, büyük bir zenginlik. Bu kültüre eğilmek bizi dünyada eşsiz bir duruma getirebilir. Çünkü onlar, bugünkü çağdaş kültürü ortaya çıkaranlardır. Batı uygarhgı dediğimiz işte bu kültürlerin ürünüdür. Atatürk'ün, elinde hiçbir araç olmadan Istiklal Savaşı'nı başlatmasi da Anadolu kültürünün ürünüdür. Bir yanda bu varken bir yanda da bir Adalet Bakanı, "Toprağm altından bir şeyler çıkanyorlar, buna kültür diyoriar'' sözlerini kullanabihyor. Bir belediye başkanı, "Böyle sanatuı içine tükürürüm'* diyebiliyor. Sanata karşı yöneticilerin, yetkililerin gösterdikleri saygıya bakın. Demokrasilerde eğitimin hedefi özgür düşünebilen. yaratıcı, insan haklannı korumayı temel amaç edinen yurttaşlar yetiştirmektir. Ancak böyle yetişmiş bir kişi, inançlar üstüne özgürce kararlar verebilir. Budist rahipler yüzyıllar önce, "Bir çocuğu sekiz yaşına kadar bize bırakırsanız tüm yaşamı boyunca Buda'ya bağjb kalır" diyorlardı. İşte bu nedenle çağdaş uygarlığa, laikliğe karşı olanlar eğitime el koyup çocuklan daha çok küçük yaşlarda kör inançlarla aşılamak isterler. O bakımdan sekiz yıllık temel eğitime hız verilmesi çok önemlidir. PORTRE / ŞAKİR ECZACIBAŞI LEYLA TAVŞANOÖL.U Jürfciye 'nin siyaseti iki haftadır Merve Kavakçı 'nın türbanına kilitlenirken FP 'de hesaplar altüst oldu. Üstesinden gelinmesi için çalışmakgereken onca sorun varken, FP'nin Meclis'teyarattığı türban krizinin tartışmaları da sürüyor. Türbanın Meclis'e giremeyeceğinin herkesçe bilinmesine karşın her kafadan bir ses çıkıyor, anlamsız sözcükler havada uçuşuyor. Üzerimize çam sakızı örneği yapıştırılan, bir türlü kazıyıp atamadığımız bu musibetten nasıl kurtulacağımızı kara kara düşünüp duruyoruz. Durum böyleyken, bu hafta sayfamıza yıUarın eczacısı ve kültür adamı Şakir Eczacıbaşı 'yı konuk ettik. Eczacıbaşı, türban krizi benzeri sorunların üstesinden gelebilmek için kültürümüze sahip çıkmanın ve eğitime ağırlık vermenin önemine dikkat çekti. Eczacıbaşı ayrıca, "Fanatik, uçpartiler demokrasinin özgürlük anlayışından sürekli yararlanırlar. Hep de, demokrasi, diye bağınrlar. Ama kaos isterler", dedi. 1929, İzmir doğumlu. Orta öğrenimini İstanbul Robert Kolej'de, yüksek öğrenimini Londra Üniversitesi Eczacıltk Fakültesi'nde tamamladu Yurda dönüşünde Vatan 'ın ühlü Sanat Yaprağı 'nın yayıncılan arasında yer aldu 1955 'te Eczacıbaşı ilaç kuruluşuna katıldu Tıpta Yenilikler dergisiniyayımladu 1960-62 arası Sabahattin Eyuboğlu ile birlikte Eczacıbaşı Kültür Filmleri dizini hazırladu 1965'te Türk Sinematek Derneği'nin kuruluşuna öncülük etti ve 10yü süreyle başkanlığınıyaptu Eczacıbaşı Holding'in çeşitli kademelerinde yöneticilik görevleri üstlendL 1996 'ya kadar Eczacıbaşı Spor Kulübü 'nün başkanı oldu. Fotoğrafsanatıyia yakından ilgilendi; 23 sergi düzenledL Anlar/Moments adlıyapıtı 1983'te, Türkiye Renkleri ise 1997'deyayımlandu BernardShaw'dan Gülen Düşünceler adıyla yaptığı derlemeler kitabı büyükyankı uyandırdu Fransa 'nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı ve TC Devlet Üstün Hizntet Madalyası 'yla ödüllendirildL 1996 'da iş yaşamından aynldu 1993 'ten buyana da İstanbul Kültür ve Sanat Vakfi 'nın yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor. - Siz bir grup aydınla "Kültür Girişimi" adlı grubu kurdunuz. Bundan amacınız nedir? -En zengin kültür varlıklannın bulunduğu Türkiye'de kültürden söz edilmiyor. Elbette ki yazarlanmız. sanatçılanmız, aydınlanmız, bireysel olarak sürekli bu konuya değiniyorlar. Ama bir türlü hü- kümetlerin gündemine gelemiyor. Bir türlü parlamentoda sözü edilmedi. Bugüne kadar kültür sorunlannın ele alınmadığını gör- dük. Bütçe aynlmadı. Aynlsa bile yıllık bütçe binde 3 gibi bir dü- zeyde. Oysa biliyoruz ki bunun toplam bütçedeki payda en az yüz- de 1 olması lazım. Biliyorsunuz. Batı'da yerel yönetimler kültüre büyük katkıda bulunuyorlar. Bizde o da yok. Bütün bunlan yaşamak beni ve arkadaşlanmı elbette çok rahat- sız ediyordu. Kaldı ki günümüzde kültür gündemin her zaman ba- şında bulunması gerekirken Türkiye'de böyle bir konuya önem \ e- rilmiyor. Her ülkenin kültüre önem vermesi gerekir. Çünkü geliş- me. zenginlik. refah kültürle ölçülür. Biz gelişmişlikte ya da geliş- memişlikte hep ekonomik bovutlardan söz ediyoruz, ama kültürü ağzımıza almıyoruz. Biz de arkadaşlanmızla, "Bunu sadece konuşmakla olmaz. Bir araya gelelim. Madem ki bizi üzen, bizi rahatsız eden bir olaydır, bunu sorun haline gctirelim" dedık. -Sizce Türkiye 'de kültürün bu derece önemsenmemesi ülkemiz- de ciddi bir burjuva sımfinm oluşmamasından mı ileri geliyor? - Bilmiyorum. Ama sanmıyorum. Ondan değıl. Bakın Atatürk ne dıyor: *Kültür, insanlık niteliğinde, insan olabihnek için temel öğedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür." Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti aslında bir kültür devrimidir. Bu, belki de dünyada çok ender rastlanan bir başanyla gerçekleştiril- di. Devlet kurmak çok kolaydır. Ama kültür devrimini gerçekleş- tirebilmiş kaç tane devlet vardır? Türkiye Cumhuriyeti Osmanlfdan sonra kuruldu. Ama Osmanlı da büyük bir kültürdü. Ama Osman- lı 'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne şöyle bir Anadolu kal- miştı: 12 milyon nüfiısta insanlann neredeyse dörtte üçü sakat ve hasta, ortalama yaşam beklentisi 35 yaş, ki- şi başına düşen yıllık gelir de 45 dolar. Böyle bir ülke önce ulus olmanın özelliklerini or- taya koydu. - Bunlar neydi? -Öncelikle dil birliği ve dil devrimi. Bu. dünyada başanlamamış bir seferberliktir. Özellikle alfabede... Bununla birlikte Medeni Hukuk'un kabulü. kadın haklan geliyor. O dönemin kadınıyla bugünkü kadı- nı düşünün. Bugün Türkiye'de meslek kadınlan, hiç olmazsa sayısal bakımdan erkekleri geçti. Atatürk'ün bu devriminde eğitimin birliği, tarihe eğilinmesı de var. Derhal Osmanlı, Selçuklu tarihıy- le ilgili çalışmalar yapıldı, arkeolojik kazılar başla- tıldı. müzeleraçıldı. Kendımizi, kendi tarihimizi araş- tırmaya başladık. Bunlann yanında bütün sanatlann geliştirilmesi için bir seferberlik açıldı. Bütün bu devrimlerin halka indirilebilmesi için kentlerde halkevleri, hem egitim seferberliğini ger- çekleştırebilmek, hem köye ulaşabilmek hem de kül- tür devriminin bütün Anadolu'ya yayılabilmesi için Köy Enstitüleri kuruldu. Bakarsanız, devrimin bütün- lüğünü görürsünüz. Bizim bu yapılanlan büyük bir saygıyla hatırlamamız lazım. Bu. akıl almaz bir ba- şandır. Bütün bunlar da çağdaş uygarlığa ulaşmak için ya- pılmıştır. Kültür devrimini yaparak bu hedefe ulaşı- labileceği. çağdaş uygarlığın gerisinde kalmakla dün- yada hiçbir yere varamayacağımız biliniyordu. Olay, sadece İstiklal Savaşı'nın kazanılması ve Türk dev- letinin kurulması değil. Asıl olay, asıl devrim, asıl sa- vaş ondan sonra başlamışhr. Atatürk ve arkadaşlan. bundan sonra devrimi ayak- ta tutmak için çalışmışlar tarnşmışlardır. Çankaya'da sabahlara kadar yapılan toplantılar bunun içindir. Dev leti kurduk, kurumsallaştık, bu iş bitti. gözüyle bakmadılar. Bakın, Atatürk ve arkadaşlan Batı uygarlığını bir bütün olarak gördüler. O dönemde yol yok, okul yok, hiçbir şey yokken onlar bunlann yanında operayı da yapma karanndaydılar. - Yani bugünkü gibi bir anlayışla, önce bir konuyu ele alalım. gerisini sonra düşünürüz, demediler... - Hayır. her şeyı birlikte düşündüler ve başardılar. O dönemde endüstri devrimi bizde başlamamış. Henüz tanm toplumuyuz. Mes- lekler kalmamış. Meslek erbabı olan azınlıklann çoğu gitmiş. Do- layısıyla uzman yok. Ve bütün bu zorluklann üstesinden topyekûn gelıyorsunuz... Düşünün bir... Kişilerde para birikimi kalmadığı için madenlen kalkındırmak amacıyla Etibank, sanayii yerleştirmek için Sümerbank. bankacı- hk için Türkiye İş Bankası kuruluyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni ku- ranlann müthiş ufuklan, çok yüce amaçlan vardı. Aynı zamanda da bu amaçlara çok pratik çözümlerle varmaya çalışıyorlardı. Ku- ramlarla hıç kimsenin kafasını kanştırmak istemiyorlar ve her tür- lü kuramı bu amaçlar için kullanabileceklerini düşünüyorlardı. En önemli tarafı da bu. Bugün hâlâ biz bu başanlarla ayaktayız. Ama ne yazık kı 1950'den sonra "karşıdevrim" diyebileceğim bir gelişme başladı. Belki sadece oy almak için, belki sadece kendilerini karşılannda- kilere anlatmak için bu başlatıldı. Demokrasi sonuçta oy için gö- rünmeye başladı. 1946'da demokrasiye geçme karan almak bile büyük cesaret işiydi. Ama toplumsal olaylar, içinde yaşaya yaşaya öğrenilir. Bu, bir deneyimdir. Ancak, 1950'den sonra işler tersine dönmeye başladı. Türkiye'yi Türkiye yapan, Türkiye'nin demokrasiye girmesini sağlayan bü- rün bu devrimler yavaş yavaş kopma eğilimıne girdi. Ve bugünle- regeldik... - Siz, "Kültür Girişimi" olarak 18 Nisan seçimlerinden önce bir bildiri yayımladınız ve hiçbir siyasi partinin kültür politikası olmamasını eleştirdiniz, Sizce siyasipartUerin kültür politikaiarı neden yok? - Çünkü. kültür oy üretmez, diye görülüyor. -Ama bu siyasipartilerin temsilettikleride, örneğin FP'ninki de bir çeşit kültür değil mi? - Evet. kültür ama kendi siyasal amaçlan için kullandıklan bir kültür politikası. Yani bu gerçek bir kültür politikası, bir amaç de- ğil. sadece bir araç. Dedığım gibi kültür oy üretmiyor. Bakın, son yıllarda bizim si- yasi yaşamımızda kaçmak diye bir anlayış ortaya çıktı. Birkaç par- tı var. Bunlar tepkı topluyorlar, ama biraz daha açık konuşuyorlar. - Yani 2 Mayıs 'taki TBMM birlesiminde Merve Kavakçı 'ntnya- ratttğı türbanla Meclis 'egirme olayında merkez sağ partilerin ta- kındıklan tutum gibi kaçmak mı? -Evet. öyle. Bir partinin dışındahiçbirisi tepki göstermedi. Çün- kü. neme lazım, belki oylanm gider. diye düşündüler. Neme lazım, oy gider, diye düşünebilirsiniz. ama oylar zaten gidiyor. Bir de bu- nu görmek gerekiyor. Onun farkında değiller. Belirli polıtikalan, belirli ideolojileri, belirli inançlan, belirli amaçlan olmaması aslında halka yansıyor. Halk, "Nedir bunlar" diye soruyor. Özetlemek gerekirse, oyu o kadar çok düşünüyorlar ki aslında oy onlardan kaçıyor. Yavaş yavaş bu partilerin samimi olmedıkla- n ortaya çıkıyor. Bir amaçlannın. ideolojilerinin, siyasetlerinin ol- madığı anlaşılıyor. Bir bakıyorsunuz. ekonomide başanlı olduklannı söylüyorlar. A- ma Türkiye'nin nasıl bir enflasyon içinde yaşadığı, gelir dağılımın- da nasıl adaletsizlik olduğu, nasıl işsizliğin arttığı, nasıl kötü du- rumda olduğumuz ortada. Amaçlan. belirgin inançlan, ideolojileri. siyasetleri olmayınca da insanlann bu partilere inançlannı kaybetmeleri doğal. Cumhuriyet'in kuruluşunu çocukluğum ve gençliğimde yaşa- dım. O dönemin insanlan inançlı insanlardı. Geleceklenne inanı- yorlardı, amaçlı ve coşkuluydular. İnsan elbette önce ekmeğine bakar. Ama bundan hemen sonra da bir inanca bağlanmak ister. "Ben neden yaşıyorum" sorusuna yanıt arar. Bir şeyler yapılmasının sağlanmasına katılmak ister. İş- te, o zaman bir devletın, vatanın içinde yaşadığını anlar. Ama bugün. köşeyi dönme anlayışından başka bir şey yok orta- da. İnsanlar bunu görünce inancını yitiriyor. nereye baş vuracağı- nı da bilemıyor. O nedenle seçimlerde durmadan beklenmedik so- nuçlar almıyor. İnsanlan görüyorsunuz, televizyonlara çıkıyor, yaptıklan konuş- malarda siyasileri küçümsüyorlar. Bu siyasiler. büyük projeleri bir yana itiyorlar. kültürü bir yana itiyorlar. sözde halka yakın söylem- ler kullanıyorlar, ama halk başka şeyler, yücelikler. projeler bekli- yor. Bunlan da o siyasiler halka veremiyorlar. Halk bir partıye oy veriyor. Bakıyor. ertesi günü dinlediklerinin tam tersi söylemler içi- ne girilmiş. Halk kuşkuya düştü, "Onlara nasılo>r vereyim? Bu se- fer inancımın tersine oy veririm" diye düşünmeye başladı. Bugün önceliklere önem verilmeli. Önceliği olan konulardan bi- risi kültürdür. O zaman kültür ve tarih birliği kurulur. Kimliğinizi bulursunuz, zenginlıklerinizi anlarsınız. Bir kültür çeşitliliği var- sa o bir zenginliktir. Bunu, onunla birlikte yaşarsınız. Halklann aradıklan aslında kendi kültür haklandır. BM İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi'nin 27. maddesi kültür haklanyla ilgili olandır. Bizler. 1946'da insan- lann yaşama hakkı olduğu kadar kültür haklan bulunduğunu da hep birlikte kabul ettik. Biliyorsunuz, biz grup olarak "Kültür Girişimi'"ni kurduktan sonra öyle resmi dernek gibi adlar almak ıstemedık. Sadece kül- türle ilgilenmek istedik. Önce Stockholm'de UNESCO çerçevesin- de, sonra İzmir ve Istanbul'da toplantılar yaptık. Amacımız, Tür- kiye'de kültürün yerleştirilmesi, tanıtılması ve geliştirilmesi, kül- tür haklannın verilmesinin sağlanması, kültür politikalan kurula- rak süreklilik içine girilmesi... - 2 Mayıs'ta TBMM'deyaşanan "türban krizi''ya da "türban rezaleti "ne geri dönersek... Sizce bu nasıl bir kültür; nasıl bir kül- tür hakkı korunması amaçlanıyor ki o hanım kızımız, umacı gi- bi başı sarüı olarak Meclis'e sokulmak istendi? Böyle bir hak arayısı, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi 'nin 2 7. maddesi kap- samına girer mi? - Kesinlikle girmez. Atatürk'ün bence çok önemli bir başka sö- zü var. O da şöyle: "Devrimler sadece başlar. Devrimlerin birmesi söz konusu değil- dir. Evrimle devrûnin birbirine benzediği >an. bitmemişliktir, sü- rekliüktir." Çünkü dünya dönüyor, olaylar devam ediyor. Siz devrimi sürek- li tazeleyeceksiniz. Atatürk, devrimi sağladıktan sonra sağlığmda hemen demokrasiye geçmek istedi. Bence Atatürk'ün yaptığı, çağ- daş uygarlığın gerektirdiği her şeyi kapsayan bir devrimdır. Hatta ne yazık kı "Önemli olan, insanlann dış göriinüşleri degiklir. Asıl içleri önemlidir" de dendi. Bazı aydınlanmız bile, "Bügi insarun jçindedir, uygarnk insanm içindedir'' gibi görüşleri savundular. Ama şunu belirtmem lazım ki simgeler fevkalade önemlidir. tn- sanlann görüntülerine, kurumlann görüntülerine göre bugün birtek simge anlatıma yeterlidir. Biliyorsunuz, bugün bu simgeler için kurumlar çok büyük paralar harcıyor- lar. Bu simgelerin amacı kurum kimliğini kurmak ve bununla halka tanınmak. Çünkü bu simgeye gö- re davranıyorsunuz. Ben sizi. yarattığınız simgey- le tanıyorum. Şapkayı ele alalım. Şapka da çağdaş olmanın simgesi. Bu, fesin daha çirkin, şapkanın daha gü- zel ohnasından kaynaklanmıyor. Ne yazık ki fes ge- ri kalmışhğın, bağnazlığın damgasmı yemiş. Bü- tün mesele simgelerde... Bütün öncülerde bunu bi- lirler. Ters anlamda Nazi örneğine bakarsanız, Na- zilerin simgelere çok önem verdiklerini görürsü- nüz. Ben burada, bu örneği verirken kullanılan me- todu anlatmaya çalışıyorum. TBMM'de yaşanan olaya dönersek... Bu da yi- ne daha önce sözünü ettiğim "karşıde\Tim'* anla- yışı ve tabii ki oy alma fırsatçılığı içinde yaratılmış bir olaydır. İnançla filan ilgisi yoktur; seçimlerde kaybedilen oylan geri alma çabasıdır. Hep kendilerinin doğru bildiğinı sanıyorlar. Doğru bilselerdi uygulamalan da doğru çıkardı. A- ma doğru çıkmıyor. Dolayısıylabir "karşıdevrim- ci" zihniyet oraya gitti. Bunu da çok bilinçh olarak yaptılar. Türkiye'nin geliştirmek istediği demok- rasisinden yararlanmak istiyorlar. - DemokrasUerin güçyanları da bu değil mi? - Evet. O nedenle demokraside. "Ben senin ne ya- pacağmı biliyorum. Onun için de sana hak veriyo- rum" diyemezsiniz. Ancak eylemler kendini ispat eder. Fanatik partiler, uç partiler, demokrasinin bu özgürlük anlayışından sürekli yararlanırlar. Hep de "demokrasi" diye bağınrlar. Ama kaos isterler. TBMM'de de "karşıdevrim"in simgesini oraya getirmek istiyorlar. "Size rağmen bunu yapacağız" diyorlar. Aslında bunun olamayacağını da bılıyor- lar. Türkiye. ne İran'dır, ne Afganistan'dır. Biz güç- lü bir ülke, çağdaş uygarlığın içinde yer almış bir toplumuz. Maalesef bu sözünü ettiğim ülkeler o karşıdevTİmlere karşı duramadılar: çünkü Türkiye gibi bir geçmişleri yok. TBMM'deki olayda da onlar, hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilirler ama, bazen partiye oy kazandırmak bazen de kişisel pres- tij için bunu yaparlar. Bırakın TBMM'ye türbanlı girmeyi, siz bugün buraya mayoyla gelebilir miydiniz? Siz mayoyla gelseydiniz. ben, "Yaşaya göre buraya bu kılıkta getemezsiniz" mi diyecektim? Her şeyden önce izan gerekir. Terbiye gerekir. tkincisi de. inançlara saygısızlık gös- terilmemelidir. Dinsel inançlan bulunan insanlar bunu çok iyi bi- lirler. Asıl onlar bu konuda çok duyarlı olurlar. TBMM'ye girmek için bir kıyafet yönetmeliği konmuş. Kadm- lar için "Tayyör gryerler" denmiş. Hiç kimsenin de aklına. "Tür- banla gÜTtaıez 1 " yazmak gelmemiş. Şeytanın bile aklına gelmez bu... Bakın, hep birlikte ne yaşadığımızı biliyoruz. Onlar ne yaptık- lannı biliyorlar, biz onlann ne yaptıklannı biliyoruz. Ama sabah- tan akşama kadar da demokratik hakkı tartışıyoruz. Bakın, örneğin camiye girmenin kurallan vardır. Oranız bura- nız açık camiye giremezsiniz. Bir arkadaşım anlatmıştı. Kızı uy- gunsuz bir kılıkta camiye girmek istemiş. Neredeyse sopa yiyor- muş. Babasına şikâyet edince, arkadaşım, "Düzgün layafede git- seydin. tyi ki dayak yemedin" demiş. Anlarmak istediğim, her ye- re girmenin kılık kıyafet kurallan bulunduğu... Biz neyi tartışıyo- ruz? Bu anlamsız tartışmalar yüzünden kaybediyorlar, ama ısrarda- lar. Türkiye'nin çok büyük ekonomik sorunlan var, hükümetin bir an önce kurulması lazım, tutarlı bir hükümet kurulduğunu bütün dünyaya göstermesi gerekiyor. En önemli sektörlerden birisi olan turizm çöküyor. Türlü meselelerin içindeyiz. Ama gündeme TB- MM'ye türbanla girilir mi, girilmez mi, konusunu getiriyorsunuz. TBMM'ye tabii ki türbanla girilmez. Bunu kesin olarak ortaya koymamız lazım. Bunu herkes biliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle