25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5NSAN 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI 11 Varil başma fiyat 15 dolara yükselirse ithalata 800 milyon dolar fazla harcanacak Petrolüıı faturası kabanyor• Ham petrol fıyetlanndaki yükselişin devım etmesi, enfıasyonun yanı sıra dış tica-et dengesinde de önemli bir gedik açacak. AVKARA (ANKA) - Ham pet- rol fyatlarında son dönemde ya- şanan yükselişın Türkiye'ye fatu- rası ydksek olacak. Petrol ihtıya- cını dışandan karşılayan Türkıye, fiyatlann beklendiğı gıbı 15 dola- ra kadar yükselmesı halinde. ham petrol ithalatına bu yıl 1998 yıhn- dan vaklaşık 800 milyon dolar da- ha fazla ödemek zorunda kalacak. Türkıye 'nın ham petrol ithalahy- la ilgili verilerinden yapılan belır- lemelere göre. ham petrol fiyatla- nndaki yükselişin devam etmesi, enflasyonun yanı sıra dış ticaret dengesinde de önemli bır gedık açacak. Tiirkiye, 1998 yılında miktar olarak son yıllann en fazla ham petrol ithalatını yapmasına karşın en düşûk faturayı geçen yü ödedı. 1998'de2mil>ardolar 24 milyon 629 bin ton ham pet- rol ithal edilen 1998 yılında bu it- halat için toplam 2 milyar 84 mil- yon dolar ödendı. Geçen yılki ıthalatta petrolün ortalama varil fiyatı 11.4 dolara geldi. 1997 yılında ise Türkiye, 23 Ham petrol ithalatı Yıtar Miktar (ton) Değer (mityon $) Ort varil fiyat (S) 1993 1994 1995 1996 1997 21.740 21.174 23.605 22.766 23.357 2.550 2.432 2.917 3.415 3.194 15.9 15.6 16.7 20.3 18.5 1998 24.629 2.083 11.4 milyon 357 bin ton petrol ithal et- miş ve varil başına ortalama 18.5 dolardan. toplam 3 milyar 194.1 milyon dolar ödemişti. Buna gö- re, geçen yıl Türkiye 1997 yılına göre 1 milyon 272 bin ton daha fazla ham petrol ithalatı yapması- na karşın, ithalat için 1 milyar 110 milyon dolar daha az para ödedi. Ham petrol fıyatlanndakı yüzde 40'a yakın azalma, 1998 yılında Türkiye'nin dış ticaret dengesin- de 1 milyar dolardan fazla bir iyi- leşme sağladı. Bu yıl ise dünya ham petrol fı- yatlanndaki yükselme nedeniyle Türkıye 1998'intersibırdurumla karşı karşıyabulunuyor. Ham pet- rol ithalatında geçen yıl yaşanan yüzde 5 oranındaki artışın bu yıl da devam etmesi ve ortalama fıya- tın. beklendıği gibi varil başına 15 dolara kadaryükselmesi durumun- da Türkiye, bu yıl 25 milyon 860 bin tona yakın ham petrol ithal edecekve bunun için 2.9milyar do- lara yakın bır ödeme yapmak zo- runda kalacak. Bu da petrol faturasırun 1998 yılvna göre 800 milyon dolar art- ması ve dış ticaret açığında bu öl- çüde bir olumsuzluk yaşanması anlamına gelecek. ithalat miktan 1998 yılma göre aynı kalsa bile sadece fiyattaki artış nedeniyle 650 milyon dolarayakın bir ek yük gelecek. 19% yılında ise son yıllann en pahalı ham petrolü ithal edilirken en yüksek fatura da söz konusu yıldayapıldı. 1996'da varil başına ortalama fiyat 20.3 dolara firlar- ken Türkiye, 22 milyon 766 bin to- na gerileyen ham petrol ithalatına karşın 3 milyar 417 milyon dolar ödeme yaptı. Dünya LPG Birliği Başkan Yardımcısı Arsel, doğalgaz ve LPG yakıtlannı değerlendirdi 'Boru hatlan köyleneulaşanakadar devredeyiz 9 NtLÜFERŞENSÖZ Gun geçtikçe büyük şehirlerde kullanı- mı artan dogagazın, likit petrol gazına (LPG) rakip olduğunu söyleyen Dünya LPG Bırhği Başkan Yardımcısı Çelik Ar- sel, "Aneakdoğalgazın Türkiyenin 74 ili- ne ulaşması henüz mümkün değiL Çok biiyükbir altvapıveyaünm gerekiyor. Üs- teiikdoğalgaz gelişinde de sınırlamalarvar. LPG kasabalara kö>lere kadar erişmiş du- rumda. O boru hatlanoralaraerişene ka- dar devredeyiz" dedi. Aynı zamanda Ay- gaz Yönetım Kurulu üyeliğini ve Birleşik Oksıjen Sanayi Yönetim Kurulu Başkan- lıgı'nı yürüten Arsel. Türkiye'nin tek ya- kıta bağlı kalmasının uygun olmadığını söyleyerek. LPG ve doğalgaz yakıtlannı Cumhuriyete değerlendirdi. - LPGnin taksiler tarafuıdan kullanı- mıartıyor ve İstanbul'da "gezicı bomba- lar" olarakgörülüyortar.LPG tehlikeübir yakıt mı? - LPG temız bır yakıt. Içınde kükürt ve atmosfere çıkan zararlı gazlar yok. Ûzel- lıkle taksilerde kullanılması şehirlerdekı hava kırliliğini önlüyor. Ancak LPG dö- nüşümlü taksilerin dönüşümlerini belirli standartlara göre yapmalannın zorunlu hale getirilmesi gerekiyor. - LPG tüketiminin boyutu nedir? - LPG dışardan ithal ediliyor. Bugün 3 milyon ton civannda birtüketim var. Onun 2 milyon tonu Suudi Arabistan ve Ku- veyt'ten ithal yoluyla temin ediliyor. - Kenüerde doğalgaz kulaıumı gün geç- tikçe arüyor. Doğal gaz kullanımı artbkça LPG'ye talep azalacak mı? - Doğal gaz ve LPG dırekt birbirinın rakıbi olan iki yakıt. Doğalgaz kullanımı çoğaldıkça LPG tüketiminin artışında bir azalma olacak. Doğal gaz pişırmeden çok binalarda ısınmaya yönelık kullanılıyor. Halbukı rüp gaz pişirmeye yönelik kulla- nım. Tabiı ıkısı de yanıcı ve ısınma araç- lı. Doğal gazın Türkiye'nin 74 ıline ulaş- ması henüz mümkün değil. Çok büyük bır altyapı ve yatınm sorunu var. Üstelik doğal gaz gelişinde de sınırlamalar var. LPG kasabalara köylere kadar erişmiş durum- da. Oboru hatlan oralara enşene kadardev- reyiz. - Türkmenistan'la doğal gaz anlasması yapıkk Boru hatlannın Türldye'yegelme- si yakın gözükmüyor rau? - Şu anda sadece Rusya ve Ukrayna'dan 8 milyar metreküp seviyesinde doğal gaz alıyoruz. Onun dışında Cezayir'den Mar- mara Ereğlisi 'ne gemiyle 2 milyar metre- küp sıvılaştınlmış doğal gaz geliyor. Türk- menistan'la anlaşmalar yapıldı ama bubır yatınm meselesi. Doğal gazı Türkiye'ye getırmek ıçın 3.5-4 milyar dolarlık bir bo- ru hattı yatınmı gerekiyor. Türkmen ga- zınm tran üstünden gelmesine ABD kar- şı çıkıyor. Hazar Denizi'nın altından ge- çecek bir boru hattı var. Ancak orası da sorunlu. -Petrolfiyatlan dünyadadüşüyorancak Türkive'dc petrole devamlı zam yapüıyor. Bu nasd oiuyor? - Şu anda fıyatlann yurtdışında düsme- si büyük şırketlerin polıtikası. Batı ülke- len ve OPEC arasındaki çıkar çatışmala- nndan kaynaklanıyor. Çıkar çatışmalan- nın nedenı de Ortadoğu'daki petrolün kont- rol altına alınmak istenmesi. 40 yıl sonra tükenecek birkaynağın ucuza verilmesi pek anlamlı değil. Türkıye"de uzun süre ulus- lararası piyasalardaki petrol fiyatlan izlen- medi. Şimdi otomatik fıyatlandırma ile takıp ediliyor. Ben 3-5 yıl ıçinde petrol fi- yatlannın yükseleceğini sanıyorum. 10 dolarlardan 17-18dolarlaraçıkacak. Arsel, doğalgazınTürkiye'nin 74 iline ulaşmasının henûz mümkün görünmedigini söyledi. D U N Y A E K O N O M I S I N E B A K I Ş ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA ergin®ergin.demon.co.uk Tam, Kosova olaylann- dan sonra, "Ulus dev- let, hem küreselleşme, hem de uluslararası ku- ruluşlann güçtenmesin- den dolayı, artık, tarihe karışryor. Bu, özgürlük- lerden ve demokrasi- den yana olanların se- vinmesi gereken bir ge- Itşmedir" türünden riva- yetlere artık kimse ınan- maz diyorduk ki... NATO aşkı... "Yan münevver" "mo- da" fıkiriere bayılır, hele bunlar, yaşam tarzına uy- gunsa. öyle tarihe, teori- ye, filan pek aldırmaz, "yeni" diyesunulanı, he- men benimser. Bir kere benimsedi mi de, kırık plak gibi tekrar- lardurur. Bunun, mahal- le kahvelerinde ve üni- versite kürsülerinde pek birzaran dokunmaz. Ama ya gazetelerin "saygın" köşelerinde... Şu aşka, NATO kori- dorlarında bile rastlaya- mazsınır "NATO'nun Yu- goslavya'ya karşı askeri müdahalesi gösterdi ki, artık dünyada demokra- si, insan hakları gibi kav- ramların 'devletin beka- sı, ülkenin ve milletin bö- lünmez bütünlüğü' gibi kavramlardan daha kut- sal olduğunu düşünen uluslararası bir irade var..." "NATO'nun ilk kez... Bir ülkenin iç soru- nuna askeri müdahale- de bulunması... Dünya tarihinde yeni bir sayfa olarak değerlendiriliyor ve "ulusal egemenliklerin sonu' olarak ilan edili- yor..." (Nerede?) "NATO, gtoballeşmesüredylebir- likte oluşmakta olan ulus- lararası iradenin kurum- lanndan biri... Bugün olup bitenleribiranlamda dün- ya çapında bir 'toprak re- formu'na benzetebiliriz. Geniş halkkitlelerini, dün- ya arazisini parsellemiş olan milli despotların ta- hakkümünden kurtanp özgürieşîirecek ve birey- selleştirecek bır büyük toprak reformu." NATO'yu bu kadar öven satırlar, bana ister iste- mez şu tespitleri hatırtat- tı: "Kimidışpolitikaamaç- ları, en iyi birşekilde, hü- kümetlerle değil hükü- metlerin altındaki halklar- /a doğrudan ilışkiye geçi- lerek gerçekleştirilebılir. lletişimin modern gereç- leri ve teknolojilehnin kul- lanılması yoluyla, ulusal nüfusun etkin kesimleri- ne, bunlan bilgilendirmek, davranışlannı etkilemek, bir yönde davranmaya teşvik etmek amacıyla ulaşılabilir. Bu gruplar, kendi hükümetleri üze- rinde belirgin, hatta be- lirleyici basınçlar yarata- bilirler" (Committee on foreign Affairs, Report N2, "On VVinning the CoWWarTheUSAIde- ological Offensive", 88th Congress House Report. No 1352,27 Nısan 1964, Sf6-7) (Soğuk Savaşı Ka- zanmak Üzerine: ABD'nin Ideolojik Saldınsı. Kong- re Komisyo- nu'na sunulan rapor). Yorum- suz deyip geç- mek mümkün. Solculukla suçlanamaya- cak birçok ya- zar küreselleş- me ile ABD çı- karları arasın- daki bağlantıy sık sık vurgula- dı. Bizdeaktar- maya çalıştık. Bir örnek daha verelim. New York Times Sunday Magazine'den. Thomas Fri- edman yazıyor: "Küresel eko- nomik bütün- Mantık Burkulması ğuna inanmamızı ister- ken, aslında bizden, dün- yanın. ulusal ve ulusla- rarası egemenliğinden vazgeçmeye hiç niyeti olmayan, bir ulus-dev- letinin (ABD) öz çıkar- larını benimsememizi beklediklerini söylersem, çok mu haksızlık etmiş olurum? NATO-IMF ve Balkanlar Şimdi, şu NATO âşıkı görüşlere bir kez daha bakmak istiyorum. NA- TO, "soğuk savaş" sıra- sında, savunma amacıy- la kurulmuş bir askeri it- saldın, yeni "konseptin erken doğumu"na yol açtı. Denebilir ki, "Koso- va'dakiArnavutlann soy- kınma uğramasını engel- leme amacını neden gör- mezdengelryorsun?' Ge- çen çarşambaya kadar, NATO'nun böyle birama- cı olduğundan kuşkulanm vardı. Şimdi bu kuşkula- nm iyice arttı. 1 Nisan New York Times ve VVashington Post, Clin- ton yönetiminin, CIA ve Pentagon tarafından, bir soykırım olasılığına karşı uyanldığını, bombalama- lann soykınm olasılığını NATO sakJınlan sürerken Kosovalı Amavutiarsığınacakyer arayısındalar. leşmeden en çokfaydalananülkeola- tifak. Fransa Dışişleri Ba- arttıracağını söyledikleri- lararası şirketler, piyasa- duğunu düşünüyorum. KLA'den Şkem Drago- bla'nın "Rambouilletan- laşmasını imzalarken NA- TO veABD 'nin Arnavut- lara yardım edeceğine inandınldık. Bu yüzden silahlanmayı ve seferber- liğidurdurduk. NATOsö- zünde durmadı" (Insti- tute of War and Peace, Kukes-2/04/99) sözleri de bu şüphelerimi güç- lendiriyor. Özetle, Koso- va'yı anlamak için ABD- Ingiliz propagandasına değil, uluslararası geopo- litiğe bakmak, bu arada NATO'nun "dünyada de- mokrasi, insan haklan gi- bi kavramlan 'devletin be- kası, ülkenin ve miltetin bölünmez bütünlü- §ü'nden daha üstün tu- tan" bir kurum otduğugibifan- tezi görüşler- den de eger hâ- lâ mümkünse vazgeçmek ge- rekiyor. "Dünya ça- pındaki toprak reformu'nage- lince (gülme- meye çalışa- rak), evet, dün- ya ekonomisi- nin (Türkiye Malezya vb. gi- bi) perrferisin- deki devtetlerin ulusal egemen- liklerinizayıflat- maçabalanvar. Bu çabalann ar- kasında, MAI'yi dayatmaya ça- lışan dev ulus- rak, bu sistemin sürdürül- mesini sağlamak bizim sorumluluğumuzdur..." "Küreselleşmenin sürdü- rülmesi bizim en önemli ulusal çıkanmızdır... Kü- reselleşme biziz, ABD 'dir..." ve biraz daha açık ifadeler. "Piyasanın gizli eli, gizli yumruk ol- madan asla çalışmaz - Mac Donald, Mc Donnel Douglas (F-15'lerin ya- pımcısı) olmadan gelişe- mez. Silikon Vadisitekno- lojileri için dünyada ge- rekligüvenlikliortamı sağ- layan gizli yumruğun adı ABD silahlı kuvvetleridir." Şimdi, küreselleşmeyi savunanların, NATO'yu övenlerin, ulus-devletin ortadan kalkmakta oldu- kanı Hubert Vedrin'in sözleriyle "gerçekte, bü- tün üyelerinin kesinlikle ABD'ye tabi olduğu katı bir hiyerarşik yapıya sa- hip olan", demokrasiyle ilişkisi hiç bulunmayan bir kurum. Schröder'e gö- re, NATO içinde, her za- man, "ABD'nin tek taraf- lı davranması tehlikesi" var. (The New York Ti- mes 15/02/99). Bir süre- dir, NATO, ABD baskısıy- la BM kararlarına ve bir hinterianda bağlı olma- dan, küresel düzeyde mü- dahale etmesine olanak verecek bir "konsept" değişikliğine gitmeye ha- zırlanıyordu. ABD baskı- sıyla, BM'yi "by-pass" ederek Kosova'ya yapılan ni yazdı. Rambouillet gö- rüşmeteri 23 Şubat'ta ke- sıldiğinde Sırp birlikleri çoktan Kosova'ya kay- maya başlamışlardı. Ben ABD'nin bölgede olacakları bile bile ger- ginliği tırmandırdığını, operasyonun esas ama- cının da Kosovalı Arna- vutlan kurtarmak değil, onları bahane ederek, kullanarak yeni konsep- ti dayatmak, artık açıkça konuşulmaya başlandığı gibi, NATO işgalinde, Ko- sova'yı, Arnavutluğu, Makedonya'yı, belki de Karadağ'ı kapsayan bir "korunaklı bölge" kur- mak olduğunu, bunun için Makedonya'dasinsi- ce yığınak yapmakta ol- lann bu şirketlere açılma- sı için baskı yapan ABD'nin ve yakın bağla- şıklarının iradesi, yani "gizliyumruk" var. Ulus- devletin zayıfladığı ender durumlarda ise zayıfla- yan devletten, kendı va- tandaşlarına bir güç transferi olmuyor. Aksi- ne, halkın üzerindeki bas- kı artarken, uluslararası kurumlar (bankalar, IMF vb) güç kazanıyor. De- mokrasi ve özgürlükler ise, bu anamalcı top- lumda, ancak ekonomi- nin, vatandaş iradesini yansıtan, demokratik bır devletin etki alanı altına alınmasıyla mümkün. Bu yüzden devleti uluslara- rası sermayenin, IMF'nin, hatta ekonominın hizme- tıne verdiğinizde, vatan- daşın en önemli/etkin de- mokrasi kullanma aracı- nı elinden alıyorsunuz. Tam bu noktada, ne- dense unutulmak istenen bir süreci, Eski Yugos- lavya'nın parçalanma- sında IMF'nin "Yapısal Uyum Programlannın" küreselleşmenin rolünü hatırlatmak istiyorum. 1980'lerde ve özellıkle 1990'ların başında, bö- lünmelerden ve savaştan önceve az sonra, bu Ya- pısal Uyum Program- lanndaki özelleştırme ve borç ödeme koşullan yü- zünden Yugoslavya'da ekonomi 1990'da %7.5, 1991'de %15 gerileye- rek çöktü. Aynı dönem- de 2.7 milyon işçinin, 600.000'i, çoğu Sırbis- tan, Bosna-Hersek, Makedonya ve Koso- va'da olmak üzere, soka- ğa atıldı; merkezi hükü- metlefederal hükümetler arasındaki kaynak dağı- lımı süreçleri allak bullak oldu. Yerel oligarşiler, ayakta kalabilmek için "ulusal renesans" ideolo- jilerine, etnik aynmcılığa yöneldiler. (Chusso- dovvski, "Eski Yugoslav- ya'nın Parçalanmast." www.zmag.org) Bir, eski birtüfeğin, "ge- rekişçi sınıfının sömürü- süne dayalı üretim biçim- leri, gerek köylü taburu- na dayalı savunma ör- gütlenmeleh, gerek ha- masiedebiyata dayalı hak hukuk tanımazlık baba- lanmaları sona eriyor" sözlerine, "teknoloji de- ğiştiğinde, kol gücü ev- resinidoldurduğunda, sı- nıfsal çatışmalar biter ve 'antagonist' dönemden, 'non antagonist' cföne- me geç/V/r. Sizistersenizbuna 'gto- balleşme' de diyebilirsi- niz" tespitleri karşısın- daysa, elimizden, "üstat, siz de isterseniz bu konu- yu biraz daha araştınnız, hatta birzamanlar bildik- lerinizi (ücretli emek, iş gücü, artı-değeroranı fi- lan) birazhatıhamaya ça- lışınız" demekten başka bir şey gelmiyor. Fukuya- ma, "Bundan sonra can sıkıntısı" derken, bu tür yavan fikirleri mi kas- tediyordu acaba? DİE eski Baskanı 'Enflasyon hesaplama yöntemi yanlış' ANKARA (AA) - Toplu- mun tamamını ilgilendiren ve sonucunda fert olarak tüm insanlan etkileyen enflas- yonun hesaplanma yöntem- leri eleştiriliyor. Eski Devlet lstatistik Ens- titüsü (DÎE) Başkanı ŞeFık Yıldızeli. Türk Standartlan Enstitüsü'nün yayın organı olan 'Standart' dergisinde yayımlanan yazısında, DlE'nin enflasyon hesapla- ma yöntemlerine değindi. Yıldızeli, Türkiye'nin 75 yıllık tarihinde en yüksek enflasyonun yaşandığı 1994 yılınm, Toptan Eşya ve Tü- ketici Fiyat Endeksi için te- mel yıl alınmasının son de- rece yanlış ve hatalı olduğu- nu savundu. Yıldızeli, hükümetlerin resmi enflasyon göstergesi aldığı 'TEFE'nin yüzde 120.7 gibi bir enflasyon ra- kamını gösterdiği 1994 yı- lının endeksler için temel yıl alınmasının düşünüle- meyeceğini belirterek "ls- tatistiktc hiçbirzaman uçla- ra yeryoktur. İstatistikçahş- malarda temel ahnan yıttar ve değerler stabil değerter- dir" dedi. Yıldızeli şunlan kaydertı: "Vatandaşın saü- nalmagücünü ençok kaybet- tiği bir yıhntemelvıl ahnma- sı kadar yanlış bir anlayış olamaz. Her iki endeksin te- mel yıllannın en kısa sürede değiştirUerek, stabil bir yı- hn temelyıl ahnmasubiHm- sel ve teknik açıdan zorun- lu ve kaçınümazdır. Türki- ye'de acilen 1994 temel yıb- nın değiştirilmesi zorunlu- luğu vurdır." Yıldızeli, DlE'nin 1994 bazlı Toptan Eşya Fiyatlan Endeksi'nin tanm, imalat sanayii, madencilik ve ener- ji sektörünü kapsadığına, ancaktükerim harcamalan- nın en büyük bölümünü oluşturan hizmet sektörü- nün endeks içinde yer al- madığına dikkati çekti. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Sermaye Basında yer aldığına göre Moskova Devlet Üni- versitesi'ndeki Marksist-Leninist Felsefe Bölümü kapatılmış. Bu olay tek başına önemli sayılmaya- bilir. Ancak Rusya'daki bu biruçtan birbaşka uca' gidişin öğreteceği çok şey olmalıdır. • • * Marks'ın kapitalist düzeni yorumladığı ünlü ya- pıtının adı, bilindıği gibi 'Sermaye'dir(Capital). Hem Latince (caput) hem deArapça (ser) olarak 'baş'tan türetilen bu sözcüğün, Türkçe karşılığı da bilindi- ği gibi 'anama/'dır. Kapital sözcüğünün, birçok an- lama gelmekle birlikte, para ve malvarlığı anlamı yanında, 'ustalık' ya da 'beceri' demek olduğu, söz- lüklerde yer alıyor. Bu anlam, Anadolu'da sıkça kullanılan 'akıl başta sermaye' deyişiyle de kanıt- lanıyor. Türkiye'dedüşünceçevrelerinin Marks'ın bu ün- lü yapıtıyla tanışması, 27 Mayıs 1960 Devrimi son- rasının özgüriük ortarnında oldu. Osmanlı'nın son yıllannda Sermaye'nin dilimize çevrilip çevrilmedi- ğini doğrusu bilmiyorum. Ancak daha 1930'larda Marksizm konusunda çok ilginç gelişmeler oldu- ğu anımsanmalıdır. Marks'ın eserinin Fransızca bir özetini, 'Sermaye' adıyla dilimize kazandıran Hay- dar Rrfat, yazdığı 'önsöz'de; "Kari Marks 'ın şaheseri olan Sermaye, belli baş- lı her dile çevrilmiş, bunun bütün medeni memle- ketlerde ulema (bilginler) tarafından müteaddit (çok sayıda) muhtelif şerhleri, tefsirieri (değişik açıklamalan, yorumlan) yapılmıştır. Bir derecede ki bu kadarşerh ve tefsir mukaddes (kutsal) kitap- lann mecmuu (tamamı) hakkında yoktur..." diyor (Tefeyyüz Kütüphanesi, 1933, küçük boy, 305 say- fa, 125kuruş). Haydar Rifat, bu çeviriyi (kendi yazdığı biçimiy- le) Gabriel Dövil'den yaptığını ve eserin tamamı olan 14 cildin, her sene dördünü çevirerek bu işi 1937'de tamamlayacağını belirtiyor. Haydar Ri- fat'ın bu tasansını gerçekleştiremediği anlaşılıyor. Ancak bu çeviriyi, başta o yıllann üniversite öğre- tim üyeleri olmak üzere, önde gelen 15 aydınına, bunlann adlannı vererek, gönderdiğini vurguluyor. Kadro dergisi ve yarattığı etkiler, üniversitede Marks'ın öğretisinin incelenmesi üzerine yazılan- lar ve Nâzım Hikmet'in şiirlerinin lise edebiyat ki- taplarında yer aldığı gibi olgularia birlikte düşünü- lürse, Sermaye çevirisi ve yarattığı tartışmalar, Tür- kiye'nin 1930ların başlannda çok canlı bir düşün- sel özgürlük ortamını yakaladığını kanıtlıyor. Son- rası ise biliniyor; düşünce üzerine getirilen yasak- lar, baskılarveişkenceler... 1960'lann özgürlük or- tamının da 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbe- leriyle nasıl adım adım yok edildiği, günümüze dek acıyla yaşanıyor. • * • Sovyetler Birliği'nin 'dağılmasından sonra' Av- rupa ve ABD üniversiteleri, Marksizm üzerindeki tutumlannı çok köklü bir biçimde değiştırdiler. Nasıl mı? Marksizmi çok daha aynntılı veyaygın bir biçim- de ele alıyorlar; bölümler ve kürsüler kuruyor, ya- yınlaryapıyortar. Uygun deyimiyle daha çok Mark- sizm yapıyorlar. Boşuna mı? Ya da aptalca mı? Bunun iki nedeni var Nedenlerden birincisi, Marksizmin, artık 'ürkü- tücü' bir 'dogma' olmaktan çıkması. Bilim insan- lan da Marksizm üzerine çalışmaktan 'eskisi ka- dar korkmuyor' ya da kendilerine 'zarar' verilme- yeceğini düşünüyoriar. Asıl ikinci neden çok daha önemlidir. Bilimsel ça- lışmalarda 'yöntem' başarının anahtandır. Marks'ın 'kullandığıyöntemin' kapitalistsistemi açiklayıa özel- liğinin çok ileri düzeyde olduğu konusunda, bu iş- le uğraşanlar arasında neredeyse görüşbirliği var- dır. Eytişim (diyalektik) yönteminin, yalnız nesne ya da doğa bilimlerine değil, toplumsal biiimlere de uyarianmasının yarattığı düşünsel devrimin öğret- tiği ve kanıtladığı çok şey vardır. Marks, Sermaye'de ve öbür yapıtlannda, kapitalist düzenin devingen- liğini, 'sınıfsal, düşünsel, teknolojik, uluslararası'tüm boyutlanyla ya da 'bütüncül olarak' irdeliyordu. Günümüzde, ekonomik ve toplumsal gelişme açı- sından büyük önem taşıdığı kanıtlanmış bulunan 'bilimsel ve teknolojik' gelişmeleri kapitalist sistem- de 'içselleştirerekinceleyen ilk düşünürün' Marks olması ya da 'Manifesto'nun '/cüresei/esme' üze- rine yapılan çözümlemelerin ana düşünsel kayna- ğı sayılması, son yıllarda, Marksizmin yeniden can- lanmasının yalnızca iki göstergesidir. Tersliğe bakın; yüzyıl sona ererken, eski 'komü- nistler' Marks'tan kaçıyor; kapitalistler de Marks'a daha çok sanlıyor. Peki, hangisi aklını, yani 'ser- mayeyi' doğru kullanıyor? e-posta: yakup@rorqual.cc.metu.edu.tr İstinye'den En Taze Haberler Borsacı'da •Borsacı 1 1 " f * ^ HAFTALIK EKONOMI MBGİSİ Borsacı seçimlerden sonra borsada neler olup, nasılyatrım yapmakgeretor?BORSAMN BBE ŞKKETlBfi «YAPTI? DR. KORM «Uf:" SFÇMH01BI »MU BW«IK eaşaramNjııcaaur SARKUYSAN, SASA, AKAL TEKSTIL KONFRUT GIOA, BATlÇlM, MAKINA TAKIM, TUBORG, MARB, TOFftŞ GIMA, PETKİM, PARK TEKSTIL, AKAL TEKSTIL, BORUSAN BORU, BIRLİK MENSUCAT, MILPA, IHLAS FINANS, HAZNEDAR ATEŞ TUĞLA, SİEMENS "BORSADAKİ REHBERİNİZ"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle