Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 NİSAN1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Şakir Eczacıbaşı'nın 'Renk Yolculuklan' başlıklı sergisi Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nde
'Renk,si\büyü;büyüçüŞaldramca'
HANDAN ŞENKÖKEN
Yine bir 'ük'i gerçekleştirdı Şakir Ec-
zacıbaşı Pamukbank Fotoğraf Galeri-
si'nin renkli fotoğraf sergileri Eczacı-
başı'nın 'Renk Yolculuklan'yla başla-
dı. Galeriye girdiğinizde 100x150 ve
40x60 boyutlannda 22 'sisli, büyülü, bu-
ğuln' fotoğraf. binbir renkle, ışığın di-
namizmiyle sanveriyorcevrenizi.... Abi-
din Dino'nun deyişiyle, yakalanmış ya-
şantılann "her biri blr anJaö, bir imge
şiiri, bir serüven parçası" Hep hareket
eden bir aracın içinde, uçuşan renkler-
le, bir duygu, bir geçiş. bir an... onun fo-
toğraflan.
"Gerçekte o, renklifotoğrafçekmiyor,
renkleri fotograflıyor" diyor serginin
küratörü Paul McMillen. "Onun konu-
su, Türkiye 'nin ve bu ülkede yaşayan sı-
radan insanların günlük yaşamlarımn
renk dünyası... Onu harekete geçiren
dürtü, kamerasından habersiz insanla-
rın duyurduğu tepki. Kullandıgı pozla-
ma yöntemi yavaşça yitmenin, geçip
gitmenin. arda kalan izlenimlerin altı-
m çizmektedir."
Renklerin uyancı etlrisL.
Yaşamdan alıntılar yaparken de doğal-
lığı. sadeliği seçiyor, sıradan insanlar-
la... Kent hareket içinde ve insan daha
çok ele venyor kendini '"VVilde'ın de-
digi gibi kendilerinden başkadır insan-
lann çoğu. Düşünceleri başkalannın gö-
riişlerl yaşamlan bir öykünme. rutku-
lan bir alınü... Bir işadamı. bir betediye
başkanı. bir millertekili ya da bir savcı
olmak... Bir maske isteyen, onu takmak
zorundadır. Bahkçüar, simitçiler ya da
tarialardaçahşaniar- Onlardırhenüziç-
tenüğini tümüyle yitirmemiş, candan
olanlar-."
Sokaklarda bütün bir kenti yaşıyor
Şakir Eczacıbaşı. Karşılaştığı herolayın
ardındaki öykünün peşinde. Tutkusu, o
öyküyü. en yalın. en etkili biçimde,
'renklerin uyancı, duygusal etkileri iis-
tündedurarak' ızlenımci bir yaklaşım-
la fotoğrafa yansıtabilmek. Etkilendiği,
coştuğu, duygulandığı, onu dennden
sarsan; insanlann, sokaklann, doğa gö-
rüntülennın. sonsuz renk ve ışık değiş-
melerinin ardına düşerek, an'ı kaçırma-
mayaçalışarak... Tennessee\*Illiams'ın
dediği gibi, "Yaşam yalnızca bir anıdır,
eğer birden geçip gidiveren şimdüd za-
manı yakalayamazsaıuz-."
Degişmeleri, gelişmeleri, oluşurnla-
n saptıyor. insanlann sevgilenni, tepki-
lerini, coşkulannı, umutlannı, umutsuz-
luklannı izliyor. Yalnız bir kenti değil,
bir ülkeyi. bir kültürü. bir ınsanlığı gö-
rûyor sokaklarda.
Renklerdeki, görûntülerdeki fluluk.
"yaşadığınıız dfinyanın kesin otmama-
sından kaynaklanıyor". Fotoğraflara
a
geçmış ve gelecek yükle-
dığınizde. rengin ve hare-
ketin ardında hüzün ve yal-
nızlık yoğunlukta. Ama
belki de umut hep gizli..
"Ben insanlann hep yal-
nız olduğunu düşünüyo-
rum. En yakınlanna bile
kendüerini açıklamıyoıiar.
Yalnız acı duyduklannda
değil, güklüklerinde. sevin-
diklerinde, coştuklannda
da yalnızlar. Eğlenceler dü-
zenlemeleri, şenlikler kur-
maları. gezilere cıkmalan
kendilerinden kaçış aslın-
da... Kimi bunun bilincin-
de, kimi hiç değil. Hep yal-
nızlar."
Fotoğraf makınesi ona
göre, ıçinden istediğiniz görüntünün
çıktığı 'sanki çağdaş bir Alaaddin'in
lambası'. Fotoğraf çekerek dünyayı ta-
nıyor, anlıyor. Hep fotoğraf acısından ba-
kıyor her şeye. Her görüntünün ayrıntı-
lannı inceleyip, her şeye değişik açılar-
dan bakrnak ve sonsuz değişimlerin pe-
şinedüşmek... Daha yalın. daha anlam-
Iı biranlatım için. "Herşeyden önce bir
birikimdir fotoğraf. Gördüğünüz,
jTÖzlemlediğiniz, yaşadığuuz hiçbir jey
> itirilmer. yok olmaz. Sonra bir an, Mr
olayla, sizi etkileyen görüntüyle
karşılaşmca denklanşöre basarsınız.
Daha önce içinizde oluşmuş fotoğraf
birikimleri çıkar ortaya-.. Anyorsunuz,
bekliyorsunuz, sonra birden o anın gel-
diğini anlıyor ve onu görüntülüyorsu-
nuz. Bazen bomboş büyük bir alanda he-
Sergide 100x150 ve 40x60 boyudaruıda 22 fotoğraf yer alryor.
men göze çarpmayan ufacık bir nesneya
da kalabalıklar arasında küçük bir ay-
nntı. anlatmak istediklerinizin simgesi-
ni oluşturuveriyor."
BeUeğin ve anılann beürsizüği
Özünde bir değişıklik yok fotoğraf-
lannın. Izlenimci tutumu, 'gerçeğin pe-
şinde' olduğu fotoğrafçılığının birinci
döneminde çektiği sotnut portrelere de
_.yansıyor. Renkler hep ön planda. Son-
'radurağanlıktan sıtahp, 1980lerde de-
vinimi daha büyük ölçüde yansıtmaya
yöneliyor. 'Devinim çağı'nda fotoğrafı
da donup kalmışlıktan. durağanlıktan
kurtarmak amacında.
Renk ve ışık ilışkisinden doğan ola-
ğanüstü dinamizm ya da hareket, anlat-
mak istediklerini daha da vurguluyor. Bi-
Terçekte o,
renkli fotoğraf
çekmiyor,
renkleri
fotograflıyor.
Onun konusu,
Türkiye'nin ve
bu ülkede
yaşayan sıradan
insanlann
günlük
yaşamlannın
renk dünyası...
Onu harekete
geçiren dürtü,
kamerasından
habersiz
insanlann
duyurduğu
tepki.
çimler ve renkler sü-
rekli akan, devinen gö-
rüntülere dönüşüyor.
Hızla gelişen, beklen-
medik olaylarla dolu
dinamik yaşamda, renk
akışlan, biçimleri, ge-
nde bıraktıklan, izler,
sınırlanndan taşmış in-
sanlar, nesneler ve be-
lirsizlik duygusu...
Bu belirsizlik, izle-
yiciye de görüntüleri
algılarken daha çok düş
kurma, belleğini zorla-
ma olanağı veriyor.
Çünkü söz konusu
olan, "yalnız beklen-
tOerin ve getişmelerin
belirsizliğide değil; bet-
leğin, anılann da belir-
sizliği.'' Bu belirsizliğin sürekliliği var,
devamı gelecek gibi.
"Devinimli bir anlatımda, kuşkusuz
görüntüler, devinimin yarattığı ayn bir
zenginlik de elde ediyorlar. Sayısız ola-
sılıklara açık bir dünva. sonuçta böyte-
ce, düşlerin, umutiann, korku ya da bek-
lentüerin yansunalannıda buhıyor.Orson
VVellesşöyledemişti: Kamera, görüneni
çeken bir makinedeğildir\alnizca; bize,
bilmediğimiz bir dünyadan haberier
getiren çok önemli bir araçtır da...
Görüntü bir düştür. düş biçimsiz,
anlaşMmaz. bunabmlıolabilir, hatta bazan
bir kabusa dönüşebiür ama asla sıradan
olamaz."
Fotoğraflannda gelecegin dınamız-
mi kadar. belirsizliği ve sayısız olasılık-
lara açıklıginı ortaya koymak istiyor.
Söz söz, izleyicinin tasanmına, düş gü-
cüne, yorumuna açık.
"tnsanlar hep kesinöğe ulaşmak isti-
yoriar. Ama dünyada her şey belirsiz.
Sanırun benimfotoğrafimdabir özelHk
de bu: Ne olacagını kimse büemez, ne-
reden gelip nereye ghtiğinıiz bdirsiz. Hiç-
bir şey kesin değiL."
"Fotoğraf" diyor Abidin Dino, "her
şeyden önce bir sezgi, bir coşku, bir
sevgi." "Şakirsu altında birdalgıç; za-
manın akışı içinde, bir daha gelmezli-
ğin peşinde çırpımr durur."
Hiç eksilmeyen meraki, heyecanı, en
çok da coşkusuyla, zamanın ve rengin
akışma kendini kaptırmış, sürekli deği-
şimin, sorgulamanın, keşfetmenin, ya-
kalamanın, yeniliğin, belgelemenin; bir
başka türlü duymanın, görmenin, tasar-
lamanın peşinde... 'Bütün yaşamıboyun-
ca izkdiği ve fotoğrafinı çektiği Türki-
ye' ile.
Serginin izlenim defterine göz attığı-
mızda, belki de Şakir Eczacıbaşı'nın
amaçladığı gibi; fotoğraflanndaki belir-
sizliğin, izleyiciye görüntüleri algılarken
daha çok düş kurma, kendinden bir şey-
ler katma, kendi belleğini zorlama, bir
düşünceler zincirini harekete geçirme
olanağını verdiği görüyoruz:
"Gdecek mutiuluğun imgeleri'
'Tablolannız' bana mutluluk verdi./
Gerçekler bir fotoğrafta, ancak bu ka-
dar hayal, huzur verici ve de en önem-
lisi sanat olabilir./ Renklerin cümbüşü
içinde sanki nereye gideceği belirsiz bir
rüya görmüş gibi oldum./ Doğurn gü-
nümde 'Renk Yolculuklan' ıle bilseniz
nerelere gittim.../ Ufkum açıldı, mutlu
dönüyorum./ Müziği duymasam rüya-
dayım zannedeceginı. Gözünüzün değil,
yüreğinizin rengi için esen kalın.' Ken-
dimi sanki hızla giden bir otobüsün pen-
ceresinden yaşama bakar gibi hisset-
tim./ Yaşamın doğallığı içindeki hare-
keti estetize eden olağanüstü bir sergi./
Solgun nisan gününde yalnız ışığın ay-
dmlattığı renkler arasında yalın yolcu-
luğa çıktım./ Flu bir dünya. Güzel! tn-
ce! Sezgisel! / JCısa ve renkli, eğlence-
li yolculuk. Renklerin tadına doyulmu-
yor./ Adı üstünde renk yolculuklan...
Hayatım boyunca renkleri bu kadar gü-
zel kullanan fotoğraflar görmemiştim.
Eminim ileride gazetecilik hayatım bo-
yunca aklımdan çıkmayacaklar. Özellik-
le 12 no'lu fotoğraf... Hayatım boyun-
ca bunu yapmaya çalışacağım./ Renk,
sis, büyü; büyücü Şakir Amca!
Yine Abidin Dino'yu anımsıyoruz:
"Fotoğraflann bir çeşit belirsizliği, ha-
yal etme kapılanm ardına kadar açmış
seyirci için: BeUeğin belirsizliği. Bun-
largörülen değil, anılan imgeleryada
peşin hayal edilen imgeler. Belki, gele-
cek mutiuluğun imgeleri..."
Gazeteci-yazar Turan Yavuz'un çektiği belgeselin yapımcılığını BravoYapım üstleniyor
TroçkFnin Büyükada'dald günleri
GÜL ERÇETİN
Sovyet devriminin lıderlerınden Leon Davidov
Trocki, Lenin'ın ölümünün ardından Staün'le girdi-
ğı ıktidar savaşımını kaybedince kaderi az çok belir-
lenmişti: 1929 yılında Türkiye'debaşlayan, 1940'ta
Mexico City'de bir lspanyol komünisti olan Ramon
Mercader'ın başına vurduğu kazma darbesiyle sona
eren sürgün hayatı... Sürgün yolculuğunun başında
hiçbir Avrupa ülkesi kabul etmez Troçki 'yi. Stalin'in
Ankara'yla bu konuyla ilgili olarak yaptığı müzake-
relerde Troçki'nin sağlık sorunian gerekçe gösteri-
lir. Ancak Troçkı'nin gemıde Atatürk'e yazdığı mek-
tupta kendi isteğiyle gelmediğini açıklaması üzeri-
ne sürgüne gönderildiği anlaşılır.
Bundan sonra Türkiye için en önemli sorun, Troç-
kı'nin güvenlığidır. Türkiye'den sonra gittiği Fran-
sa'da sokaga çıkması, Troçkistlerle görüşmesi yasak-
lanmasına karşın Troçki gönülsüz olarak geldiği Tür-
kiye"de sürgün yıllannın en güvenli ve rahat döne-
mini geçirir. Atatürk, vali aracılığıyla gönderdiği
mektupta, istediği kişiyle görüşebileceğini, istediği
yere gidebileceğini, istediğini yazabileceğini bildi-
rir. Troçki'nin kaldıgı Büyükada'ya pek çok Troç-
kist gelir, stratejiler saptarlar, Troçki en önemli ya-
pıtlannı burada kaleme alır.
Türkiye'nin tanıtımına katkı için...
Ancak bu arada Türk-So\'yet ilişkilerini de yakın-
dan takip etmektedir. Ismet tnönü'nün 1933 yılında
Moskova'ya giderek Stalin'le sekız milyon dolarlık
bir kredi anlaşması imzalaması ve Türk basınınm
Stalin'den övgüyle söz etmesi üzerine Büyükada'da
panik yaşanır. Troçki temmuz ayında Türkiye'yi terk
eder.
Gazeteci-yazar Turan Yavuz, Troçki'nin Istanbul
günlerini, Türklerle ilişkilerini, Atatürk ve Türk hü-
kumeti ile yazışmalannı, Türkiye ile ilgili düşünce-
lerini ve Meksiİca'da Stalin tarafından görevlendiri-
len bir ajan tarafından öldürülene kadar başmdan
geçenlen konu alan Sürgün başlıklı bir belgesel çe-
kiyor. Yapımcılığını Bravo Yapım'ın üstlendiği bel-
gesel tngilizce olarak hazırlanırken uluslararası fes-
tivallerde ve televızyonlarda gösterilmesi amaçlanı-
yor. Canlandırma bölümlerı Rusça çekilen ve tngı-
lizce altyazılı gösterilecek olan belgeselde Troçki'yi,
daha önce liderin bütün hayatım bir filmde canlan-
dırmış olan Rus tiyatro ve sınema oyuncusu Viktor
Sergachev canlandınyor. Yapımda Troçki'nin eşi Na-
talia'yı Türk izleyicilerin yakından tanıdığı tiyatro
sanatçısı Işık Yenersu, oğlu Sedov'u balet Tan Sag-
türk, kızı Zina'yı Türkan Kılıç. kendisini Türkiye'de
bulunduğu yıllarda maddı olarak destekleyen Ray-
mond MouMnier'ı Uğur Cuci, eşi Jeanne'ı da Şeh-
naz Çakıralp oynuyor. Görüntü yönetmenliğini Co-
tin Mounier'in üstlendiği belgeselin muziklerinı Fa-
• Troçki'nin Istanbul günleri, Türklerle
ilişkileri, Atatürk ve Türk hükümeti ile
yazışmalan, Türkiye ile ilgili düşünceleri ve
Meksika'da Stalin tarafından görevlendirilen bir
ajan tarafından öldürülene dek başından
geçenleri konu alan 'Sürgün'ün çekimleri
Büyükada'da sürüyor. tngilizce hazırlanan
belgesel, festival ve televızyonlarda gösterilecek.
Troçki'yi Rus oyuncu Viktor Sergachev canlandınyor. (Fotoğraflar: KUBlLAY TÜNTÜL)
hir Atakoğlu hazırhyor. Turan Yavuz'la belgesel üze-
rine söyleştık:
-Troçkikonulu bir belgeseiçekmeye nasıl karar ver-
diniz?
Altan Öymen'le Pazar 11 programını hazırlıyor-
duk. 1994 yılında Zapatistalan hazırlamak için Mek-
sıka'ya gittık. Bu arada Troçki'nin Mexico City'de-
ki evini ve Troçki Müzesi'ni ziyaret ettik. Bir anda
aklımıza geldi. "Bu adam Türkiye'de de bulunmuş-
tu,Türkive bölünıleri nerede" dedîk. Troçki Vakfi yet-
kilileri birtek Türkıye'dekı yaşantısıyla ilgili bılgi top-
layamadıklannı söylediler. Oradan hareketle, Türki-
ye'ye döndüğümüzde araştırmalar yapmaya başla-
dık. 1995 yılında eşim Ayda Yavuz. 'Sürgün' başlık-
lı 19 dakikalık bir belgesel yaptı. Bu belgesel CINE
5 Kısa Film Yanşması'nda ıkinci oldu. Daha sonra
ben de Türkiye'nin tanıtımına da katkıda bulunaca-
ğı düşüncesiyle bu belgesele başladım.
- tngilizce çektiğiniz belgesel nasıl bir tanrtım ola-
nağı sağlayacak Türkiye için?
Türkiye'de yurtdışına yönelik fılmler yaptığımız
zaman çok propaganda kokuyor. Hep uluslararası
bir sahsı alıp onun etrafinda Türkiye'yi anlatmayı dü-
şünmüştüm. Şimdi de Troçki'den yola çıkarak Cum-
huriyetin ilk on yılı, Mustafa Kemal Atatürk kimdir
gibi konular da gündeme geliyor. Dünyada hiçbir ül-
ke Troçki'yi kabul etmiyor, ama Türkiye kapılanm
açıyor. Çünkü Atatürk altı yıllık Cumhuriyetine o ka-
dar çok güveniyor ki, Troçki gelmiş, gelmemiş um-
runda değil. Filmi Ingilizce hazırlayarak Ingilizce fes-
tivallere sokmak istedik.
- Yönetmenlik daha önceden de var mıydı akfanız-
da?
On yaşımdan beri hep iki meslek üzennde durdum.
Bin gazetecilikti, diğeri yönetmenlik. Gazeteciliği hal-
lettim, şimdi sıra yönetmenlikte. Inşallah bundan da
başanlı çıkanm. Biraz zor bir iş. Televizyona ben-
zemiyor. Daha iyi planlanması, daha ciddi çalışılma-
sı gerekiyor.
'Yaşayan tanıklar bir bir gidiyorlar'
- Belgeselin canlandırma bölümleri nerelerde çe-
kilecek?
Büyükada'dakı bölümlerin dışında Karaköy tske-
lesi'nde çekilecek olan, Türk yetkilüer tarafından
karşılanış ve bir gemiyle Marmara'da çekeceğimiz
tstanbul'a geliş bölümleri var.
- Belgesefi Troçki'nin evinde çekemiyorsunuz_
Ne yazık ki. Ev şu anda yıkıntı halınde. çatısı da
çökmüş. Eskiden içine girilebiliyordu, ama artık içi-
ne bile girilemiyor. Büyük olasılıkla uzaktan bir plan-
la bugünkü halinı göstereceğiz.
-Araşnrmalannızda hangjkaynaklardanyararlan-
dınız, yaşayan tanıklara ulaşabildiniz mi?
Yaşayan tanıklar ne yazık ki bir bir gidiyorlar. Bü-
yükada'da Muhtar Bilal var. Babası Troçkı'nin ko-
rumalanndanmış. O hatırhyor. Futbolcu Lefterilk bel-
geselimizi yaptımızda anlatıyordu. Lefter onun ku-
cağına otururmuş, Troçki de onun başını severmiş.
Mîna Urgan'ın 'Bir Dinozorun Anılan'nda ayırdığı
bir paragraflık bölüm var. Yazılı kaynak olarak da Isa-
ac Dokher'ın 'The Prophet's Outcast' adlı üç ciltlik
kıtabı ile ona çok gönderme yapan Ömer Sami Co-
şar'ın 'Troçki tstanbul'da' adlı kıtabı. Bir de çok ge-
niş bir gazete taraması yaptık. En önemli kaynak da
benim için Troçki'nin 1938 yılında büyük olasılık-
la parasız kaldığı için Harvard Üniversitesi'ne sattı-
ğı öze) kâğıtlan. Okâğıtian buldum. Içlerinde Istan-
bul valisinin mektubu, dışişleri bakanı Te\fık Rüştü
Aras'm mektubu, o mektuplara yanıtlan yer alıyor-
du. Bunlar da anlatım bölümlerinde kullanılacak.
- 'Sürgün'ün gösterileceği yerler beDi mi?
Henüz kesinleşmiş bir festival yok. Festivaller biz-
den VHS kopyasını bekliyorlar. Ekim, kasım tarih-
lerinden itibaren Nevv York, Londra, Chicago ve Ja-
ponya'da Jamagatsa festivalleri düşünülüyor. Bu fes-
tivallerden iyi dereceler alırsa önümüzdeki yıl şubat
ayında Berlin Film Festivali bile olabilir.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Merdivenli Su
Bakın neleri nasıl güzel, nasıl tüyler ürpertici bir
ustalıkla anlatıyor Melih Cevdet Anday: "Ağaçla-
ra ilişkin kimsenin bilmediği bilgiler vardır. Onlara
'bekleyenler' adının verilmesi istendi gerçi. Ama
nefretle karşılandı bu öneri ve 'eşyanın gerçeği epik
bilimin romantizmidir' denmekleyetinildi. Yalnız söz-
cüklerle bilen, ama bu sözcüklerin gösterdikleri eş-
yayı bılmeyen, gene de sözcükleıie onlann göster-
diği eşya arasında kesinkes birbenzerlik olduğunu
söyleyen, ancak bu benzerlikte hangi yanın önce
geldiğinin bilinemeyeceğini, belki ikisinin bir anda
bir arada doğduğunu, ama ayn tannlardan yaratıl-
dığını, bu tannlann ise bifoirierini hiç görmedikleri-
ni, tanımadıklarını, buna karşın birbiheriniyadsıdık-
lannı ileri sürenlere karşı hiçbir zaman tür adlannı
tütmadım. Anlamak beni mutsuz kılıyor, anlamadı-
ğım kitaplaria yaşayabiliyorum. Merdivenli sulann
camı. Masa ile iskemleyi hep bir arada düşündüm,
böylece ikisi de yok oldu, geriye bağıntılann imge-
si kaldı. Bağıntılann canı vardır, ürerler ve mantığı
yaratıhar."
Böyle başlayıp aynı enfes yoğunlukta sürüyor Bö-
lümlemeter şiiri. Güneşte adlı kitaptan. özlemişim
Melih Cevdet Anday şiiıieri okumayı. Bir bilgenin ama
muzip, soğukkanlı, çocuksu, alabildiğineciddı ama
dalga geçen bir bilgenin sayfalarına dokunduğumu
düşünüyorum okurken. Sevgili Anday'ın deneme-
lerinden çok şey öğrendim ben. Oyunları, hele Mi-
kadonun Çöpleri, oyun yazmama neden oldu. Ama
önce şiirleri!
"Yıldızın gittiği yer bilinmez.
Oysa adam gene de gidiyordu."
Sabahın ilk ışıklan. Bir obua sesi. Otundum bütün
kıtabı okudum baştan sona. Sonra bir daha okudum
sondan başa. On yıldırokuyorum bu kitabı. Güneş-
te oku oku bitmiyor. "Gök boş. Nereye bağlasam
atımı?" diye soran bir şiin nasıl bitirebilirsiniz, bilmi-
yorum. öğrenmeyi de, gülmeyi de, hüzünlenmeyi
de beceriyorum bu şiirleri okurken. Yann değil, öbür-
günü anlatıyor Melih Cevdet Anday. Taklit edilebilir
mi bu?
• • *
"Anımsamak unutmanın karşıtı değildir. Anımsa-
mak unutmanın bir biçimidir" diyor Milan Kunde-
ra. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. On, yirmi,
otuz yıl önce yaşanmış günlerin, gecelerin, anlann
onlan yaşayan herkes tarafından bambaşka anım-
sandığını gördüm defalarca. Herkesin haklı olduğu-
nu anlamamsa çok uzun sürdü. Tanklar gıder, ar-
mutlar kalır sonunda. Gerçekten daha gerçek şey-
ler de vardır. Hastalıklann en korkuncu Lieblosigke-
it. Bir türlü sevememek durumu. Sevme yeteneği-
ni yitirmek. Evet, bir yetenektir bu da. Incinmek in-
citmekten çok daha basit demiş Beckett. Işleri ka-
rıştırmak gerekmez. Belki Beckett gibi aşk ile sev-
gi arasındaki keskin sının da görmek gerekiyor.
•••
Düşüncelerin şiiri olmalı. Anday'ın şiiri ömek de-
ğil midir buna? Şiirsiz düşünce düşünmeden düşer
merdivenden tepetaklak. Düşüncelerin şiirini bulmak
zorundayız. Buysa hemen her şey gibi bir "dil" so-
runudur yalnızca. Bir düşünce dili. Kumsalın tarihi
değişkendir. "Seslerinizi tanıyabilecek miyim hâlâ?
Uzun zamandır sessizliği dinleyerek bekliyorum"
diye yazmış halo Calvino. Wittgenstein okuyorum
ve anladığımı sanıyorum. Sonra kendımle dalga ge-
çiyorum. Bu eylem bile "anladığım "sanısını güçlen-
diriyor. Anlamadığımı kanıtlamak için daha çok oku-
mam gerekiyor sanınm. Edebiyat bir okuma biçimi-
nin ürünüdür kaçınılmaz olarak. Orneğin Orhan Pa-
muk'un romanlan. Ben onlan değerli ve iyi yazılmış
romanlar olarak okuyorum. Başkalan başka türlü oku-
yoriar aynı romanlan. Metin aynı, okuma biçimleri
farklı. Her kitaptan yalnızca anlamak istediklerimizi
anlıyoruz. Doğaldır bu ama öte yandan "tinsel ca-
hilliğin o ürkütücü kendini beğenmişliği", o muaz-
zam bilgiçlik! Ağaçlara ilişkin kimsenin bilmediği bil-
giler vardır. Gerçekten vardıri
Bir deftere bir başka defterden iki satır kopya et-
mişim. Şöyle bir cümle: "Ağaçlar, sahipleri öldük-
ten sonra da çok güzel büyürter."
Ölüm oranı yüzde yüz olan birtek hastalık var Hâ-
yat! Diğer hastalıklarda küçük ya da büyük bir kur-
tulma olasılığı vardır. Birtek hayat, kaçınılmaz ola-
rak ölümle sonuçlanıyor. Kim kimi doğuruyor belli
değil. Tennessee Williams'ın bu konuyla ilgisiz gi-
bi görünen bir lafı geliyor aklıma (aynı defterden):
"Oyunlar maalesef sahneleniyortar. Ne yazık ki on-
lan yazıp bir köşeye atamıyorsunuz!" Bu satırların
altına Sayın Memet Fuat'tan şu cümleyi kopya et-
mişim: "Anı kıtaplannda amacın doğrulan ortaya çı-
karmak olduğunu sanmıyorum."
•••
lyimserlik her zaman kötü bir durum değildir. Ge-
nellikle olumsuz bir düşünce ya da cümleyle başlar
ve bir akıl güzelliğine dönüştürür kendini. Incinmek
incitmekten çok daha kolaydır. Evet, ağaçlar sahip-
leri öldükten sonra bile çok güzel boy atariar. Ama
en önemlisi, ağaçlara ilişkin kimsenin bilmediği bil-
giler vardır. Siz siz olun, Melih Cevdet Anday'a ina-
nın. Ben inanıyorum.
Ingiliz oyuncu Bob Peck öMü
• LONDRA (AFP) - Ingiliz tiyatro ve sinemasının
deneyimli oyuncusu Bob Peck (53), uzun yıllardır
savaş verdiği kansere yenik düştü. Shakespeare
Kraliyet Tiyatrosu ve Ulusal Tiyatro'nun önemli
yapımlannda oynayan, çok sayıda sinema ve
televizyon fılminde rol alan Peck, Steven Spielberg'in
1993 yapımı 'Jurassic Park' filminde 'avcf
rolündeydi. Peck, Ingiliz televizyonlannda gösterilen
'Edge of Darkness' adlı korku filmindeki detektif
rolüyle Ingiltere'de en iyi oyuncu ödülünü kazanmıştı.
Tiyanonun Türküsü' AKfflde
• Kültür Servisi - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
(ÇYDD), 10. kuruluş yıldönümü kutlamalan
çerçevesinde bugün saat 20.30'da Istanbul Atatürk
Kültür Merkezi'nde 'Piyanonun Türküsü' grubunun
sunacağı bir konser düzenliyor. 'Anadolu'nun Sesi' ve
'Anadolu'daki Armoni' olmak üzere iki bölüm halinde
gerçekleşecek olan konserde piyanoda Lara; ney, saz
ve davulda Burak; klavye ve vokalde Emin yer alacak.
Parçalann besteleri Sare'ye ait (25156 00)
BUGUN
• CRR'de saat 19.30'da Hüsnü Onaran'ın Mozart,
Schubert ve Lizst'in yapıtlannı sunacağı piyano
resitali yer alıyor. (232 30 98)
• BİLGİ ÜNTVERSİTESt'nde saat 16.00'da
'Nothing Personal', 18.00'de 'Heav>', 20.30'da
'Ran' adlı filmler gösterilecek. (216 00 00)