Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 1999 PERŞEMBE
14 KULTUR
41 yaşındaki Michelle Pfeiffer, yeni filmiyle 'kınlgan taşbebek' imajını aşmaya çalışıyor
Yıflaııdıkça lovamııu bııluyor
• Üç yaşındaki oğlu
kaybolan ve yeniden
bulunması dokuz yıl süren
bir annenin öyküsünü konu
alan yeni filminde
canlandırdığı psikolojik
çöküş noktasındaki Beth
Cappadora karakterinde
Michele Pfeiffer gerçekten
ustalıklı bir performans
sergiliyor.
Kültür Servisi - Hollyvvood'un ünlü
yıldızı MkheUe Pfeiffer'dan ciddi bir
Fılm daha... Topraklannı üç kızı arasın-
da paylaştıran bir babanın öyküsünü an-
latan ve ensest, kanser, tacız, alkolızm
gibi konulan irdeleyen 'AThousand Ac-
res'ın (Aile Bağlan) ardından Pfeiffer
şimdi de 'The Deep End of the Ocean'
adlı yeni filmiyle gündemde.
The Deep End of the Ocean, üç ya-
şındaki oğlu kaybolan ve yeniden bulun-
ması tam dokuz yıl süren bir annenin öy-
küsünü konu alıyor. Şok, kayıp, pışman-
lık, kan-koca arasında oluşan gerginlık
ve yeniden ulaşılan uzlaşma gibi, insan
yaşamına ilişkin duygu ve durumlan
sorgulayan filmde Pfeiffer gerçekten
ustalıklı bir performans sergiliyor. The
Fabulous Baker Boysun güzel deniz
perisinin yerinde bugün hafif makyajı,
geriye dogru taranmış saçlan ve yüzün-
deki hüzünlü ıfadeyle yeni bir Pfeiffer
var. Bu görüntü, Pfeiffer'ın yeni filmin-
de canlandırdığı Beth Cappadora ka-
rakterine ait.
Pfeiffer gerçekten de bir psikolojik
çöküş noktasında olan Beth Cappado-
ra'nın tüm olası niteliklenni yansıtıyor
The Deep End of the Ocean'da. Çocuk-
lanrun kaybolması, bir anne-baba için
Jacquelyn Mhchard'ın Idtabından uyarlanan 'The Deep End of the Ocean' ünlü oyuncu için yeni bir başlangıç.
en büyük kâbus olsa gerek; ancak fil-
min yönetmeni, kaybolan çocuk tema-
stnı, iki yetişkınin paylaştığı bir sorun
olarak etkili biçımde sinemaya taşıma-
yı başarmış.
Aynı tema daha önceleri de birçok
kez filmlere konu oldu. Ian McEwan The
Child In Mind'da, MerylStreep Karan-
lıkta Bir Çığlık'ta, Nicoie Kidman De-
ad Calm'da benzeri acılar yaşayan ye-
tişkinleri yansıtmışlardı beyazperdeye.
Birçocuğun kayboluşu, NkobsRoeg'in
1973 yapımı klasiğı Don't LookNow'a
da esin kaynağı olmuştu.
Pfeiffer'ın filmdeki performansı en az
Streep ve Kidman'ınki kadardramatik.
Oğlu kayboldugunda, önce yasadığı şok-
la donup kalan Pfeiffer için daha sonra
gözyaşlany la geçen anlar başlıyor. Gün-
lerce aralıksız uyuyor; uyandığında ise
artık kocasına karşı bir eş ve diğer ço-
cuklanna karşı da annelik görev lerinı ye-
rine getiremeyeceğinin, yasamın bir da-
ha asla eskisi gibi olmayacağının farkı-
na vararak büyük bir depresyona giri-
yor.
The Deep End of the Ocean'da, Pfe-
iffer'ın eski filmlerinde taşıdığı seksi
imaj, izleyicinın aklına bile gelmıyor.
Alabildiğine gerçekçi bir performans
sergilediği Beth Cappadora rolü belki de
41 yaşındaki sanatçı için yeni bir baş-
langıç. Güzellığınden bır şey kaybet-
memesine ve yüzündeki, dudaklannda-
ki kınlgan ifadenin yararlannı bu film-
de de görmesine karşın Pfeiffer, artık si-
nemadaki taşbebek' imajmı aşmaya ça-
lışıyor.
Filmin yapımcılığını üstlendi
The Deep End of the Ocean'ın gişe-
de sağladığı başannın yanı sıra Holly-
vvood'da sözlerine güvenılen Daily Va-
riety eleştirmenleri de Pfeiffer'ın film-
deki performansını bugüne dek çıkar-
dığı en iyi işlerden bıri olarak değer-
lendiriyorlar. Kısa bir süre önce yapılan
araştırmaya göre Pfeiffer, fılm hasılat-
lannı garantileyen yıldızlar listesinin
başlannda bulunuyor.
Son dönem filmlerinden, başrolleri-
ni Sean Connery ile paylaştığı Russian
House ve RobertRedford'la birlikte oy-
nadığı Çok Yakın, Çok Özel, Pfeiffer adı-
na çok başanlı çahşmalar olmasalar da,
sanatçı The Deep End of the Ocean'dan
önce çevirdiği A Thousand Acres'taki
performansıy la büyük beğeni toplamış-
tı. Eşi de Pfeiffer'ın bu filmdeki rolünü
adeta yaşadığını ve çekimler sırasında
sinirlerinin çok gergin oldugunu belirt-
mıştı.
Pfeiffer, A Thousand Acres'ın arthn-
dan tam bir yıl başka film yapmadı, ta
ki Jacqueh/n Mitchardın kitabına rast-
layana dek. Kitabı sinemaya aktarmak
için büyük bir ıstek duydu ve yapımcı-
lığını da üstlendiği The Deep End of
the Ocean projesi böylece ortaya çıktı.
Beth Cappadora karakterini canlan-
dırmaya karar verdikten sonra sıra se-
naryoya gelmişti. Hazırlanan ilk senar-
yoyu beğenmeyen Pfeiffer, ikinci senar-
yoyu Adrian Lyne'ın Lolıta filminin se-
naryo yazan Stephen SchnTe ısmarla-
dı ve bu kez sonuçtan memnun kaldı.
Senaryo, Beth Cappadora rolü üzeri-
ne yoğunlaşıyordu.
Royal Opera 'nın müzik direktörlüğünü 2002 yılında Antonio Pappano devralacak
Operayatazekan> değişikük veyeniükKültfir Servisi - Bernard Hafönk'ın
2002 yılında Royal Opera'nın müzık
direktörlüğü görevini devredeceği isim
sonunda belli oldu: Antonio Pappano
Otontelere göre bu, çok isabetli bir ka-
rar. Pappano, profesyonel olarak bu gö-
revin gerektirdiği eğitimi almış ve in-
san olarak da operayı yaşam biçimi ha-
line getırmiş genç bir ısim. Royal Ope-
ra müzik direktörlüğü, 39 yaşındaki
Pappano'nun. Oslo ve Brüksel Opera-
lan' ndan sonraaldığı üçüncü görev ola-
cak.
Babası şarkıcı ve müzik öğretmeni
olan Pappano gençlik yillannda aile-
siyle birlikte Amerika'ya yerleşmiş.
Müzik konusundaki ilkdeneyimlerini ba-
basırunderslerine girerek edinmiş. Con-
necticut Operası, Barcelona, Frankfurt,
Chicago'dakı çalışmalannın ardından
Beyrut'ta Barenboim ile birlikte Wag-
ner üzerinde çalışmış.
Hem yönetici bem de sanatçı
1992 yılından bu yana Brüksel'deki
La Monnaıe'nin müzik direktörlüğünü
yürüten Pappano, hem bir yönetici hem
de bır opera sanatçısının gö-
zünden repertuvan çok iyi
biliyor ve opera sanatçılan-
nın, insan sesini tanıyan, ne-
fes almaktan anlayan bir di-
rektörün sözüne daha çok de-
ğer verdiklerine inanıyor.
10 yıl önce Covent Gar-
den'da La Boheme'i sahne-
ye koyarken. her gece başka
bir tenorla çalışmak zorun-
da kalsa da bu dönemi hiç-
biraksaklık yaşamadanatlat-
mayı başarmış: "O günleri
aramsamamayıvepyonım''.
Bu zorlu dönemden geriye
ise Pappano'yu sahip olduk-
lan cesaret ve azimle kendi-
lenne hayran bırakan genç
opera sanatçılan Angeb Ghe-
orghiu ve Roberto Alag-
na'nın dostluklan kalmış.
Eğitimi ve başanlan bir
yana, genç yaşına karşın ya-
şadığı çeşitli deneyımler, şüp-
hesız Pappano'nun Royal
Opera'nın başma getirilme-
sindeki en önemli nedenler-
den bin. Wagner uzmanlığı-
nın yanı sıra Italyan, Çekos-
lavak, Rus ve Fransız opera
repertuvarlannı da çok iyi
biliyor. BrüksePde Grimes
ve Turn of the Screw adlı ya-
pıtlanru sahneye koyduğu ve
CD kayıtlannı gerçekleştir-
diği Britten'e de özel bır il-
gisi var.
Pappano'yu Covent Gar-
den'da gerçekten çok önem-
li bir görev bekliyor. Burada
hem House'm müzık direk-
törlüğünü hem de Royal
Opera'nın sanat yönetmen-
liğini üstlenecek; ancak ken-
disi bu görevlerin içeriğine
ilişkin tanımlar ve keskin ay-
nmlarla pek ilgilenmiyor:
"Opera. olması gerektiği gi-
bi işlediği zaman, işbötûmü
bir işbiriiğine dönüşürve ça-
• Eğitimi ve başanlannın yanı
sıra yasadığı çeşitli deneyimler,
Pappano'nun Royal Opera'nın
başına getirilmesindeki en
önemli nedenlerden biri.
Operaya taze bir kan, değişiklik
ve yenilik getireceği
düşünülüyor.
lışanlann yerine getirdiği görevler
verhnlilik kazanabilir." Pappano'nun
Royal Opera'da yapacağı ilk işlerden
biri, bir yapım yönetmeni bulmak. "Bu
kişi profesyonel bir vapnncı da otobilir,
amaoJmayabilirde. KnönemlisL opera-
yıiyi bilmesive işbiriikçi bir ruh taşıma-
SL Mesleklere verilen başlıklar bana ko-
mik getiyor; mesleğe içerik ve niteükle-
rini kazandıran, kişinin kendiskttr."
Bazı çevTelerin Pappano"ya ilişkin
olarak taşıdıklan tek kaygı ise, genç yö-
netmenin daha önceleri genellikle Pa-
ris, Viyana, Brüksel gibi ödeneklı ope-
ralarda çalışmış olması. Ancak Royal
Opera'da durumun farklı olması Pappa-
no'yu korkutmuyor: Tmansalbirsorun-
la karşdaşsam da karşılaşnıasam da her
işin aftından kalkacağıma inanıyorum.
Burada çalışnıa arkadaşlanmla birtik-
teoperanın başanlı bir şekilde işlemesi-
ni sağlayacağımıza eminim. Brüksel'de
ödenek garantisiyle çalışıyorduk, ama
orada da btri idare eden bir finans uz-
manıvardL Bu sorunlariavaşamav'a ahş-
mak zorundayız ve zaten ben işin bu yö-
nünü de oMukça iyi bilivorum."
Pappano, hem ıdan hem de sanatsal
konularda operanın hertürlü işinin için-
de olacağına söz veriyor. Peki Pappa-
no'ya bu enerjiyi ve heyecanı veren ne-
dir acaba? Tek kelimeyle 'müzik'. İsim
ya da kariyer yapmakla ilgilenmiyor;
tutkuyla istediği tek şey opera adına gü-
zel işler ortaya çıkarmak. Aynı zaman-
da çok başarılı bir pıyanist olan Pappa-
no, yeni kurulan ROH Oda Orkestrası
ile birlikte çalışmayı da aklına koymuş.
Pappano, Royal Opera'nın sanat di-
rektörlüğü teklif edildiğinde hiç şaşır-
mamış: "Bundan bir yıl önce Soltı'nin
biyografisindeld Londra'ya ilişkin böiü-
mü okurkea, bir gün Covent Gardena
çağınlacağını içime doğmusru." . 39 yaşındaki Pappano, şu anda Brüksel'deki La Monnaıe'nin müzik direktörü.
CAĞDAS SANAT MÜZESİ GUGGENHEIM'DA
Picasso'nun savaş yıllan
ÖZGENACAR
NEWYORK- Dünyanın sayılı çağdaş sa-
nat müzesi Guggenheim, ünlü ressam Pabk)
Picasso'nun 1937-45 yıllan arasında yaptığı
ve ABD'de sergilenmemiş resimlerini bir ara-
ya getirdi.
Daha önce "Piccasso ve DemirÇağı" adıy-
la açılmış bir başka sergıyı tamamlama özel-
liğini taşıyan bu sergi "Picasso ve Savaş Yıl-
lan" admı taşıyor.
lspanya Iç Savaşı, Fransa'nın işgali ve kur-
tuluş günlerini Fransa'da yaşamış olan sa-
Pkasso'nun kadınlanndan en göze çarpanı' Vakarış'.
natçınm konu ile ilgıli en önemli ve belki de
yaşamının başyapıtı olan "Guernica"nın
(1937) eksikliği sergide hissediliyor. Mad-
rid'den getirilebilen Guernica'daki bir "At
8851" çalışması bile bu tablonun görkemine
ışık tutuyor.
Resimlerin çoğunda dikkati çeken bir ko-
yun kurukafası savaşın sonucunu çağnştınr-
ken HMer'in toplama kamplanndaki insan-
lann bireysel etkilenmelerinin trajikliğıni or-
taya koyuyor Picasso "Ben bir savaş fötoğ-
rafçısımn izinde giden bir ressam olmadıgım
içn,savaştana)gıladıklanmıburesinılerdev'ur-
gulamaya çauştun'' yorumunu
yapmıştı. Sergide aynı dönemin
bazı heykelleri de yer alıyor. Pa-
ris'in işgalinden önce eşini Güney
Fransa'ya gönderen, daha sonra
sevgilisi ile aynı yere giden Picas-
so'nun burada yaptığı, örneğin
"KoituktaOturan Kadm" ve "Bir
Kadın Başı" tablolanndaki kadı-
nın kimliği hakkında çeşitli yo-
rumlar yapılıyor. Hatta aynı yıl-
larda Barselona'da ölen ve cena-
zesine katılamadığı annesi oldu-
ğunu söyleyenler de var.
"Savaşın kahnnı çekn maki-
neler" dedığı kadınlardan en gö-
ze çarpanı da "Yakanş" resmin-
de görülüyor. "Sanao,savaşa kar-
şı en önemli araç" olarak tanım-
layan Picasso'nun bu dönemin
ünlü resimlerinden "Fransa İçin
Ölen tspanyol" ve "Antiplerde
Gece Balık Avı" gibi tablolar da
yer alıyor.
Japonya dahil Avrupa'dakı çe-
şitli müze ve özel koleksiyonlar-
dan gelen 70 resimden oluşan bir
kataloğu yayımlanan serginin ha-
mıliğinı Delta Hava Yollan'nın
yüklendiği bildiriliyor.
BODROl CEVRE FİLMLERİ FESTÎVALt
KısafilmmaratonuKültür Servisi - Türkiye sinema ve
Audıovısuel Kültür Vakfi TÜRSAK,
Garanti Bankası'nın ana sponsorlu-
ğunda 3. Lluslararası Bodriım Çevre
Filmleri Festivali"nı gerçekleştirecek.
Festival. Doğal Hayatı Koruma Der-
neği'nin danışmanlığında 5 Haziran
Dünya ÇevTe Günü'nü de içeren 4-10
Haziran tanhleri arasında yapılacak.
Türkiye'nin ilk çevTe temalı film fes-
tivali olma özelliği taşıyan 'Uluslara-
rası Bodnım Çevre Filmleri
FestivalT, Avrupa Çevre Festi-
valleri Bırliği'ne davet edilerek,
birliğin 'network'üne katıldı.
Bodrum KayTnakamlığı Bo-
tanik Parkı"nm açılışının,kon-
serlerin, konuk yönermen ve
oyunculann çeşitli söyleşileri-
nin. sergilerin yer alacağı fes-
tival, Türkiye'nin tanıtımını da
amaçlıyor. Uluslararası yanş-
malann, yanşma dışı fılm gös-
terimlerinin yanı sıra uluslara-
rası uzmanlann. çevre kuru-
luşlan temsılcilerinin Türkiye
ve Almanya Çevre bakanlannm katı-
lacaği 'Çevre Bilinci ve Avrupa Çevre
Politikalannda Sivil Toplıım Kuruluş-
lannın İşlevi' konulu sempozyumun
da yer alacağı festivalin diğer etkinli-
ği ise, dünyadaki tek film yapım ma-
ratonu olma özelliği taşıyan, Oasis
Ahşveriş Kültür ve Eğlence Merke-
zi'nin desteği ve Bilgi Üniversitesi'nin
danışmanhğında gerçekleştirilen '3.
Oasis- Halikarnas Bahkçıs Kısa Film
Maratonu'. Gençlenn çevre sorunla-
nna ilişkin duyarlıhklannı arttırmak.
çevre sorunlannı gençlerin gözüyle
gönnek ve kısa film üretimine katkı-
da bulunmak amacıyla düzenlenen '3.
Oasis-Haiikarnas Balıkçtsı Kısa Film
Maratonu'na, tüm üniversıte öğrencı-
leri en fazla dört kişiden oluşan ekip-
ler halinde katılabilecek ve süreleri
beş dakikayı aşmayan belgesel ve de-
neysel daldaki tüm projelere açık ola-
cak. Maratonda, fılmlerin çekimi, kur-
gusu festival süresinde gerçekleştiri-
lecek ve çekilen filmler, festivalin
ödül töreni sırasında izleyicilere sunu-
lacak.
Tüm giderlerinin TURSAK tarafin-
dan karşılanacağı maratona katılmak
isteyenlerin, gerçekleştirecekleri film-
lere ilişkin bir sayfayı aşmayan snop-
sislerini 30 Nisan tarihine dek TÜR-
SAK Vakfı'na ulaştırmalan gereki-
yor. Projenin teması '2000'eGirerken
Yitirdiklerimiz- Onlan Geri Kazana-
büir miviz?' olarak belirlendi.
TÜRSAK aynca, festivalin çevre
konusunda, kamuoyu duyarlılığmı art-
tırmaya katkısı olacağı inancıyla Bod-
nım halkını da aktif katıhma çağınyor.
TÜRSAK: Gazeteci Erol Dernek
Sokak, Hanif Han, 11/2 80072 Be-
yoğlu/tstanbul. 7el:(0212) 251 67 70
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BtRKtYE
İstanbul'a...
Şu üzerinde yaşadığımız Istanbul kentinin "de-
ğerinibiçrmye" kalksalar, hani deseler ne kadareden
bir türlü işin içinden çıkamazlar.
Çünkü, yeryüzünde O'nu karşılayacak hiçbir öt-
çüt, hiçbir değer birimi yoktur.
Yok olmadığı gibi de icat editemeyecektir.
Bir taşına, bir parça toprağına, sonbaharda so-
kaklanna dökülen bir yaprağına bütün Batı ülkesi
feda olacak kadar bulunmazdır.
Paris, Londra, Roma, Madrid, sayın sayabildiği-
niz kadanyla; hiçbiri Istanbul'un eline su dökemez.
Böyle bir karşılaştırma yapmak bile saçmalıktır...
İki deniz arasında ışıldayan bir mücevherdir. Ev-
renin hâkimi güneş ondan ışık alarak yeryüzünü
aydınlatır.
Hele Boğaziçi'ni anlatmak, olanaksızlığın en bü-
yük işaretidir. Sözcüklerin yetersiz kaldığı görülür;
sözcüklerin variıklanndan pişmanlık duyduklan gö-
rülür:
Erguvanlar baharda açarken.
Şairler en görkemli şiirierini Istanbul için yazmış-
lardır; sanatçılar, yazarlar en görkemli yapıtlannı Is-
tanbul için vermişlerdir.
Vermişlerdir de; yine de Istanbul'un özelliklerini,
güzellikterini, biricikliğini, büyüsünü anlatamamış-
lardır.
Hünerli kalemler, fırçalar çok çok zayıf kalmıştır
istanbuFu betimlerken.
Kınlıvermişlerdir utançlanndan...
Derler ki, her sokağında bilgi vardır; her meyda-
nı bilim merkezidir. Dogu'dan Batı'dan, kültürünü,
bilgisini öğrenmeye koşartar.
Derler ki, üç büyük dünya imparatortuâuna baş-
kentlik yapmak kolay değildir; bu ancak İstanbul'a
nasip olmuştur.
Derler ki, Istanbul dünya tarihinin bir başka yazn
lışıdır...
Tarihin içinden hep, ama hep ışıldayarak biricik-
liğiyle, görkemiyle gelen Istanbul'u değişmez, hiç-
bir Istanbullu dünyalan verseler de...
Şairin dediği gibi:
"Gül bahçelerini Cennet'e teşbih hatadır."
Bahçelerden söz açılmışken. dünyanın en güzel
agaçlan, inanılmazderecedeki çeşitliligıyte Istanbul'un
incisi Boğaz'ın iki yakasında mesken tutmuştur.
Baharda açan çiçekleriyle izlemek, yeryüzünde
ne kadar renk varsa onlann hepsine birden tanık ol-
mak demektir.
Hele çiçekleri: lale, nergis, sümbül, hanımeli, fil-
bahri, menekşe, karanfıl.. saymakla günler geçer.
Unuttuğumu sanmayın, hıç akıldan çıkmaz gül-
leri; hele de yediveren gülleri.
Hazıranda açan kırmızı gülleri, âşıklann yüreğin-
de taşıdığı aşka adanmış olup dünyanın hiçbir ye-
rinde var olmayan benzersiz bir nişanedir.
Istanbul'un özellıkleri saymakla bitmez; insan
ömrü buna yetmez.
Ama yine de derler ki, güzelleri biraz aşksız ve
vefasızdır; belki de bundandır acı çekmeler; oysa-
ki:
Istanbul aşk kentidir.
Oysaki: . ^ _ « ^ 1 '. '.\<-
İnsan Istanbul'a âşık olur.
İnsan Istanbul'da âşık olur.
; I S
'
Istanbul'da dolunay da benzersizdir; bir çift du-
dak, dolunayda tutkuyla birleşiyorsa, aşk da bulu-
namaz diye bellenen görkemine kavuşmuş demek-
tir.
Bu da ancak, Istanbul'da yaşanır...
Ey okur! Sanma ki, yukarıdaki İstanbul'a adan-
mış, ama yetersizliği ta baştan belli olan bu övgü
bir "Bir Nisan" şakasıdır!
Hayır, yalnızca Nedim'in ünlü kaskjesini, yeniden
ve alçakgönüllü bır biçimde yazma denemesidir
Istanbul Adaylanna...
Caz ustası Joe Williams
yaşamını yitirdi
KültürServisi- Cazmü-
ziğinin en derin ve güçlü
erkek sesleri arasında ka-
bul edilen Joe V/illiams
pazartesi günü solunum
yetmezliği nedeniyle kal-
dınldığı hastaneden kaça-
rak evine gitmeye kalkın-
ca evine birkaç blok kala
sokakta yaşama veda etti.
80 yaşındaki Williams caz-
daki en büyük ününü 1955
yılında Count Basie'yle
kaydettiği 'Everyday I Ha-
ve the Blues' adlı albüm-
le kazanmıştı.
Sanatçı, televizyon iz-
leyıcisiyle de 1980'lenn
sevilen dizisı Cosby
Shovv'da caz hayranı Bıll
Cosby'nin babası, büyük-
baba Al rolüyle buluşmuş-
tu. Williams'ın dizide an-
lattığı çocuklukanılan Chi-
cago'daki kendi çocukluk
anılanndan oluşuyordu.
Joe VVilliams'ın yayın-
cılanndan Devra HalL sa-
natçmın ölümüyle ilgili
olarak yaptığı açıklama-
da, ölümünden iki gün ön-
ce ziyarete gittığınde ken-
disini zayıfgördüğünü ama
sanatçınm hastaneden çık-
mak konusunda ısrartı ol-
dugunu söyledi. Eşine de
kendisini alması için haber
gönderen Williams, eşinin
gelmesini beklemeden has-
taneden çıktıktan sonra ya-
nında parası olmadığı için
kilometrelerce yol yürü-
dükten sonra vefat etti.
Hastaneden yapılan açık-
lamada, sanatçınm ölümü-
nün doğal bir ölüm oldu-
ğu, oksijen tüpleriyle ya-
şayan Williams'ın solu-
num yollannın böyle uzun
bir yürüyüşü kaldırama-
dığı belirtildi.
Insancıllığıyla da tanı-
nan V/illiams'ın ölümü
müzık çe\Telerinde büyük
üzüntü yaratırken Count
Basie Orkestrası 'nın üye-
leri Joe Williams anısına
özel bir turne ya da etkin-
lik düzenleyebilecekleri-
ni açıkladılar.
12Arahk 1918'deGe-
orgia Cordele'de dünyaya
gelen Joe Williams, anne-
si ve büyükannesi tarafin-
dan yetiştirildiği çocukluk
yıllannda, Methodist kili-
sesinde org çalan annesi-
nin etkisiyle müziğe yö-
nelmiştı. Williams, beş ya-
şındayken ailesi Chica-
go'ya taşındı. tlk gençlik
yıllannda vokalistlik ya-
parak ailesinin geçimine
yardımcı oldu. Sanatçı
1930'lu yıllarda The Ju-
bilee Boys adlı grubu ku-
rarak Chicago Kilisesi'nde
şarkı söylemeye başladı.
1938 yılında saksofon us-
tası Jimmie Noone, gru-
buna katılmasını teklif et-
tiğinde şansı açıldı. Daha
sonra Louis Armstrong,
Fats Waller ve Coleman
Havvkins gibi cazcılarla
birlikte çalıştı.
Williams en büyük ünü-
nü elbette Basie'yle tanış-
tıktan sora elde etti.
1954'ten 6l'e kadar bir-
likte çalışan ikili, Basie'nin
1981 yılındaki ölümüne
dek de sık sık birlikte sah-
neye çıktı.
Jazzy pH 7 bu akşam Jazz Cafe'de
• Kültür Servisi - Jazzy pH 7 grubunun programı
bu akşam saat 22.30'da Jazz Cafe'de izlenebilir.
Gnıp, vokalde Ipek Gür, trompet ve klavyede Can
Çankaya, basta Erim Ardal, gitarda Ömer Can
Harnak, davulda Bozkurt Coşkunoğlu ve trombonda
Mr. Trombon'dan oluşuyor.