23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Ressam Habip Aydoğdu, yaşadığı her şeyin çizgilerine, renklerine yansıdığını söylüyor ve ötesinin bulusması FECİRALPTEKİN Gerçeğe, gerçeküstücü fırça darbele- riyle dokunan bir ressam Habip A> doğ- du... 20 yılı aşkın süredir resim vapan sanatçırun 1990sonrasıçalışmalannda belirginlik kazanan bu sentez. 'yaşadı- ğumz çağuı ve yerkürenin acıtan gerçek- fiği karşısında. sanatçı duj arlığının fan- tastik biçimler ve simgelerie dışavunı- mu' olarak da açıklanabilır. Gerçek ile gerçeküstünün tuval üze- rindeki buluşması Aydoğdu'nun yeni resimlerinde de sürûyor. Sanatçının 31. kişisel sergisi. 24 Marttarihine dek Ga- ranti Sanat Galerisi'nde izlenebilir. - Resminizde giderek fantastik \e ger- çeküstücü bir anlaüma yönelmis olına- nıza karşın özdeki toptumsal gerçekçi ni- tefikleri hep konıdunuz. Kırsal kesinı in- sanının sorunlan içinde büv ü meniz. da- ha sonra kent yaşamının karmaşasıyla tanışmamz ve Türki>e"de 60-71 ve 71- 80 olmak üzere iki kuşağın doğuşuna. iki önemli döneme tanıklık etnıeniz, res- minizin toplumcu anlayışlarta biçimlen- mesinde nasıl bir rol oynadı sizce? - Bu tür sorularla karşılaştığımda EdipCansever'in şu dizeleri dolanırdi- lime: 'İnsan yaşadığı yerebenzer/Oye- rin suvuna, o verin (oprağına benzer / Suvunda >üzen balığa / Toprağmı itcn çiçeğe/ Dağlannın, tepelerinin dumarı- h eğimine/ Konya'nın beyaz / Antep'in larnuzı düzlüğüne benzcr...' Türküsu benzer, şiiri benzer, sazı- sözü de ben- zer... Ve resmi de benzer. Elbette resim maceramda yaşadığım yerin, toplumun etkileri, izleri oldu. Gördüklerimden, yaşadıklanmdan etkilendim. 12 Mart'la- n, 12 Eylül'leri yaşadık. Acılara tanık olduk. Tanık olduğum, yaşadığım her şey birbiçimiyle çizgilerime. renkleri- me yansıdı. Hiçbir zaman resimle öy- kü anlatmadım. Baştan beri resim yap- tım. Resmın temel öğelerini önemsedim hep. Dikkatle ızlenirse resımlerimde yeralan biçimler, zamanla doğal görü- nümlerinden fantastik \e gerçeküstücü biçimlere dogru gelişti. Giderek yoğun- laşan simgelerle, etkilendiğim düşüıı- ceveolaylann.sentezinden kendi \oru- mumu oluşturuyorum. Bu o kadarönem- li mi? Bilmiyorum. Aslında ben resim yapıyorum. Koyduğum her leke. her çizgi, her nokta o resimde gerckli oldu- ikkatle izlenirse resimlerimde yer alan biçimler, zamanla doğal görünümlerinden fantastik ve gerçeküstücü biçimlere doğru gelişti. Giderek yoğunlaşan simgelerle, etkilendiğim düşünce ve olaylann sentezinden kendi yorumumu oluşturuyorum. Gerçeği daha çarpıcı kılmak için gerçeküstü motiflerden, simgelerden yararlanıyorum.' ğu için orda. Resimde yer alan bıçim- ierı anlamlandırmak, ızleyicmin işi. Yo- rumlanmla izley icinin algısı arasında pa- ralellikolabilır, olmayabilirde. Yorum- laruı çeşitliliği, farklılığı resmımin bir zenginliği olarak da değerlendirilebilir. 'Sanatçı sorgulamak zorunda' - Resimlerini/de.yaşadığımızdünva- nınvegününıüztoplumunun keskinbir eleştiıisini geıçeküstücü anlatımlaıia ifade edhorsunuz. Gerçek ve gerçeküs- tünü bir arava gctirmenin tuval ü/erin- de sağladığı ulanaklar ve hareket alan- lanndan söz eder ınisiniz? Sorgulamak, sanatçı için anahtar söz- cuktür. Karşıtlıklar. çelışkiler dünya- sında sanatçı da sürekli sorgulamak zo- 1998, Tuval üzerine yağüboya rundadır Her yeni resminde, her yeni şiirinde, bestesinde kendini sorgulama- yan sanatçı yol alamaz. Gerçeklik de ger- çeküstücülük de özünde bir karşıtlıgı içe- rir. Gerçeği daha çarpıcı kılmak için gerçeküstü motiflerden, simgelerden yararlanıyorum. - Köv v'aşanünızın ardından kent kül- türüvle tantşmanızın resminizdeki kar- şüıgı ne oldu sizce? Köy-kent yaşamının resmime etki- sinden çok, bırikim sürecınin resmimin evrimine yansımasını önemsıyorum. Ilk yıllardaki resimlerimle şimdikı re- simlerim karşılaştınldığında kırsal ya da kentsel etkiler rahathkla saptanabilir. Bıuılar sadece bıçime yansıyan motif- ler; aslolan, o günlerden bugünlere re- sim dilimdeki değişımdir. Bugün de kırsal alandan çağnşımlar içeren resim- ler yapıyorum. Şimdi köyüme dönsem, bundan sonraki resmimi yapanm; çün- kü bitirdiğim her resim bir sonraki res- mimin zeminini oluşturur. - Resminizde giderek mekânsızlığa yönelmeniz, hangi ifade ihtiyacuun bir izdiişümüvdü sizce? Somuttan soyutlamaya, mekândan mekânsızlığa yöneliş süreci, aslmda gi- derek düşünceye yönelmeyi ifade eder. Sezgiler, algılar, düşünceler, acılar, se- vinçler... tnsanaözgüevrensel değerler bir yere, bir mekâna bağlı olarak geliş- miyor. Bütün bunlan bir mekâna bağlı olmadan resmetmeye çalışıyorum. Me- kânsızlık kendinıi. düşüncelerimi daha iyi ifade etme olanağı veriyor. Bubirev- rensel dil. Plastik tadı belli bir düzeyin üzerinde ise bu dille, bu dili anlayan bi- rikime sahip bütün insanlarla iletişim ku- rabiliyorsunuz. Katıldığım Dakka'daki 8. Asya Sanat Bienali'nde de buna ta- nık oldum. 'Resim zamanı içinde taşır' - Mekânsıdıgın, resminizi 'belli bir yer ve zamana ait olmak' durumundan SH yırtbğı söylenebilir mi? Hem evet. hem de hayır... Resim du- ruk bir sanat yapıtı değildir. Zamanı hep taşır içinde. Yaşamın donmuş, kı- mıltısız, küçük bir anı değil benim için resim. Resmim belli bir yere ait değil; ama belli bir yerden ızler taşıyor. Za- manı da böylesi bir gerçeklikte algılı- yorum Belli bir dönem, belli bir akım içinde yer almıyorum. Ben resmimin kendi gerçekliğine inanıyorum. -ÖzellikJe 90 sonrası dönemde resmi- nizde rastladığımız 'boşluk' ve bu boş- luğun içine savrulmuş, güncel çağnşım- lar yapan figürlerle örülü küüeler, ya- şadiğunız dünyanın hangi yönüne işaret edrvoriar tuval üzerinde? Kargaşa. karmaşa, kaos içinde boş- luk farklı bir anlam kazanıyor. Boşluk sadece benim için değil, bütün insan- lar için bir gerçeklik gibi geliyor bana. Kompozısyonlanma taşıdığım bu boş- luk içinde yer alan sımgeler, fıgürler, bi- reysel-toplumsal yönleriyle evTensel in- sana yönelik çağnşımlar içeriyor. Bir fi- gürü, bir biçimi izleyerek çeşitli yo- rumlaryapabilırsıniz. Biçimin resimde- ki yeri. konumu bütünlük içindeki es- tetik kurgusuna bağlı. Ne öykü önde- dir ne de biçim. Düşünce ile biçimi o duyarh çizgide buluşturmaya çalışıyo- rum. -Yeni serginizde de rastladığunız kır- mızı lekeler ve kuş imgesinin sizdeki karşdıklanndan söz eder misiniz? Kırmızı ya da başka bir renk, sadece o resimde gerektiği için kullanılmıştır. Kırmızı vurucu, sarsıcı bir renktir. Za- man zaman bu rengi, resme gıriş için bir anahtar gibi kullandığım da oldu. Kuş biçimi de öyle... Kuşlan kendime yakın buluyorum: kuşlar sadece özgürlüğü değil. düşündüğüm pek çok şeyi sim- geliyor. Gördüğünüz kuşlar, benim kuş- lanm ve benim düşlerim... iDOB'dan Broadvvay müzikali Kültür Servisi - lstanbul Devlet Opera \e Balesi, ünlü Broadvvay müzikali Tatlı Charity'i sahnelemeye devam ediyor. Metnini Nefl Simon'ın yazdığı, müziklerini CyColeman'ın bestelediği ünlü müzıkalin şarkı sözleri ise Dorothy FıeMs'a ait. Esbank'ın sponsorluğunda sahnelenen müzikalin koreografisini Tony Stevens oluşturdu. Dekor ve kostüm tasanmını Osman Şengezer"in gerçekleştirdiği Tatlı Charity'de RuhsalÖcal, Müjgan Özçav. \ ücel Özeke, Sibel Sürel. Çiğdem Tezcür.Halit Ergenç. Oktay Tezcanh % e Nursel Sönmez rol alıyor. Orkestrayı Elşad Bagirov uıı yönettiği müzikaluı koro şefi V'ıldız Künutku Caz, latin \ e popüler müzik tarzlannın kullanıldığı müzikal. Türkçe olarak sahneleniyor. Tatlı Charity. 24 Mart Çarşamba akşamı saat 20.00"de AKM Büyük Salon'da izlenebilir, Ilk kez 1966 yılında Broadvvay'de Bob Fosse'un rejisiyle sahnelenen Tatlı Charity, yine Fosse'un yönetimiyle 1969 yılında beyazperdeye uyarlandı. Filmde Shirley McLaine rol aldı. Fellini'nin 1957 yılında çevirdiği Cabına'nın Geceleri adh filmini görüp çok beğenen Neil Sımon, Tatlı Charity'de filmin etkilerini yansıttı. Simon, Cabiria'nm Geceleri'ni ana hikâyesiyle alıp New York'a taşıdı ve başanlı bir müzikale dönüştürdü. Arac gerec, kaynak ve personel sıkıntısı sürüyor Müzelerde onanm seferberliği ANkARA (Cumhurijet Bürosu) - Uygarlı- ğın beşiği Anadolu'nun sahip olduğu kültürel varlığı gözlerönüne seren, ülke genelindeki 166 müzeden 22'si personel yetersizliği ve onanm nedeniyle geçen yıl kapılannı açamadı. Ona- nm ve restorasyon çalışmalan için 3 trilyon li- ra ödenek sağlanmasına karşın araç-gereç ve kaynak sıkıntısı sürüyor. Türkiye'de 80 ilin 62'sinde 116 müze hizmet veriyor. Bazılan personel sıkıntısı nedeniyle açı- lamayan müzelerin yalnızca dörtte biri gerek- li araca sahip bulunuyor. Diğerlerinde ise SİT alanlan. kazı denetimi ve benzeri görevleri müze yetkılileri kendi olanaklan ile yapıyor. Türkiye'de bulunan toplam 2 milyon 543 bin 183 tarihi eserin önemli bölümü de sergi sa- lonlannın yetersizliği nedeniyle depolarda bek- liyor. Döner Sermaye Işletmeleri'nden (DÖSİM) geçen yıl sağlanan 3 tnlyon liralık kaynak. onanm ve restorasyona aktanlırken, onanmı biten müzelerin dahi personel yetersizliği ne- deniyle hizmete giremeyebileceği kaydedildi. 1998'de 8 milyon 187 bin yerli-yabancı turis- ti ağırlayarak 3 trilyon 674 mily ar lira gelir ge- tiren müzelerden 22'si onanm ve personel ye- tersizliği nedeniyle kapılannı açamadı. Mü- zelerin çoğunda gmenlik görevlisi de bulun- muyor. Onanmı süren ya da personel sıkıntı- sı çeken müzeler şunlar "Alj'on Arkeoloji Mü- zesi,Etnoğraly'aMüzesi,Aksara>' Müzesi,Amas- ra Müzesi, Bavburt Müzesi, Bolu Konuralp Müzesi, Burdur Kocaoda Ç. Başlar Müzesi, Taşoda Etnoğrafya Müzesi, Bursa Mudanya T. Paşa KonağL Denizli HierapolisArkeoloji Mü- zesi, Atatürk Etnoğrafva .VlüzesL Diyarbakır Ziya Gökalp Müzesi, Erzincan Müzesi, tstan- bul Aya Irini Müzesi, Fethiye Müzesi, Şerifler Yabsı, İ/mir Bergama Müzesi, Kastamonu Mü- zesi, Kayseri Atatürk Müzesi, Konva Aksehir Müzesi, Batı Cephesi Karargâh Müzesi, Sinop Aslantorunlar Evi." Bursa Devlet Tiyatrosu 'Çiçu' adlı oyunu sahneliyor Bir küçükburjuva aydınınınyalnızhğıbiçimde yaşayan ve yaşathğını tüketen ve yeniden üre- ten Adam'm yoksa üç boyutlu bir yalnızhğı mı söz- konusu? Yoksa bu yalnızlık -ilgili yaratmalar zamanında- seçilmiş, benimsenmiş. üretilmiş bir duygu mu? Ka- rar şurada: Bu 'yalmzhk' somut bir yaşantıda açığa vurulan mıdır. yoksa bir içsel tavır mıdır? Sonınun yanıtı kanımızca. Adam'ın ötekilerie kurduğu diya- logda yatıyor. Azız Nesin. oyun nolannda, kesinlik- le bir monologdan kaçınılmasını, seyirciye anlatım- dan kesinlikle uzaklaşılmasmı belirtmiştir. tlgili di- valogla oyun boyu açığa vurulan dram, evrensel pen- cereler açıyor kuşkusuz. Yönetmen Cihan Büyükışık,Çiçu'da 'yalnızhk' te- masının tek kişiye ait i özel bir' yalnızlık olmadığı- nın altını ustalıkla çizmiştir. Bu çizgi -tuzaklan anım- sayalım- sahne düzeni, ışık ve efekt ermenleriyle bü- yük bir uyum içindeydi. Nesnelerin birbirinden uzak, ama yan yanaymış duygusu ilginçtı. Kuşku yok ki, Çiçu oyunu en fazla oyuncusu için tuzaklarla dolu. Emin Ğümüşkava, oyunculuğu ile, oyun kişisine. deyim yerindeyse üç kez uzak açıdan bakıyordu. Böylece seyircinin yoruma ulaşması ve duygu dünyasmın egemenliğini değil, duygu ve dü- şünce dünyasının bütünlüğünü algılaması sağlanı- yordu. tçtenlikli oynayış.. .Anlamlı bir rutum. Yönetmen Cihan Büyükışık, dekor-kostüm tasa- nmcısı Höse>1nMumcu.ışıktasanmcısı Adnan Açık- düşünenlerile elbette Emin Gümüşkaya'yı kutluyoruz. • Aziz Nesin'in tek kişilik oyunu 'Çiçu'da yönetmen Cihan Büyükışık, 'yalnızlık' temasının tek kişiye ait 'özel bir' yalnızlık olmadığının altını ustalıkla çizerken Emin Gümüşkaya, içtenlikli oyunculuğu ile duygu ve düşünce dünyasının bütünlüğünün algılanmasına yardımcı oluyor. İçtenlikli oynayış. Anlamlı bir tutum. ÜLKÜAYVAZ Anı Nesin'in tek kişilik oyunu Çiçu, Bursa Dev- let Tiyatrosu'ndan AKM Oda Tiyatrosu'na konuk gel- di ve seyircilerinden sevindirici ölçüde beğenı top- ladı. Aziz Nesin, Çiçu oyununu 1950 yılında Paşakapı- sı Cezaevi'nde yazdığını, 1963 yılında defişiklikler yaparak yeniden yazdığını belirtır. Oyun 1969"da ki- tap olarak yayımlanmıştır. Yazar. Devlet Tiyatrosu der- gisine yazdığı (Mart 1971) bır yazıda oyun üzerine şunlan söylüyor: "Çiçu'da. öbür oyunlanmda yap- rnaktstedigim.degişikdurumlardaTürkinsanınındav- ranışını ortaya kovmaktır. Çiçu'daki adam yalnızhğı bir Türk olarak duvar, yaşar ve Türk olarak davra- nır. Ama bu yalnı/lığın biçimi bütün Türk insanlan- na genellenemez. Çünkü Çiçu'da adam bir küçük burjuva aydınının valnı/lığı içindedir. Ama onun yalnızlıktan kurtulmak için bulduğu >«L başka sınıf insanlan için de geçerli olan bir ge- nel yoldur." Çiçu oyunu. kanımızca Aziz Nesin'in oyun- lan içinde sahneleniş ve oynanış bakımından en güç olanıdır. Oyun, yaratıcılar açısından tu- zaklarla doludur. Oyunun asal temasının, duy- gu ve düşünce boyutunun seyirciye geçerek ve tiyatro büyüsünün bununla örtüşerek açığa vurulabılmesı, söz konusu tuzaklann farkın- da olmayi ve onlan bilınçle aşmayı zorunlu kı- lıyor. Tuzaklardan en ürkütücüsü, oyundaki 'yahnzhk' ana motifinin, dakikalar ilerledik- çe bir nesne durumuna getirilmesi ve giderek 'insansal' olandan kopmasıdır. Yalnızlık duy- gusu, 'ifade edilebilen' bır duygudur oyunda. Biz bu yılnızlığı, Adam'm kendi çemberinde kurduğu. yücelttiği ilişkiyle algılanz. Ne var ki bu ifade edilen, yalnızca görünendir; öte- lerde, derinlerde, Adam'ın denn gerçeginde kendini açığa vurmayan, sezdiğimiz bir 'v/al- nızlık' vardır. Buna fizik bir yalnızlık denile- bilir mi? Tek kişi olunmakla ortaya çıkandan öte bir yalnızlık olsa gerek sözkonusu yahıız- lık. Nitekim Adam, çevredeki nesnelerle kur- duğu ilişkide samimidir; 'yalancıktan' kuru- lu bir ilişki denilebilir mi° Kadın maketi Çi- çu, oyunun asal aksiyonuna adeta yön veren, aksiyonu ateşleyici bir niteliği kendinde sak- lı tutmuyor mu? Fakat, bu nesneye, ilgili özel- likleri kazandıran da Adam'ın ta kendisidir. Bu- rada şöyle bir soru yöneltilebilir mi: llişkiyi yaratan, yarattığına dıştan bakarak öte türlü bir Kadın maketi Çiçu, oyumın asal aksiyonuna v ön verryor. BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Kadınlarımızın Birey Olma Savaşımı Tarih düşmek istemiyorum, ama kadınlanmi2in bi- rey olma savaşımında kendi kişiliklerini algılama sü- reci ikinci kuşak Tanzimartçılann yenileşme çabalan- na bağlanabilir. Düşün alanında Rousseau'lara, Voltaire'lere, Mon- tesque'lere kadar uzanan öğrenme döneminin ge- tirdiği yenileşme. Ilk roman ve tiyatro yaprtlan yazma hevesinin ya- rattığı yenileşme. Ilk Türk romanı sayılan Şemsertin Sami'n/n Taaş- şuk-u Talat ve F/fnaf'tan (1872) yirmi yıl sonra Fat- ma Aliye Hanım'ın roman yazma gereksinimi duy- ması bu sürecin doğal sonucu saytlacak elbet. Kadının Hugo, Shakespeare, Bayron, Zola vb. gibi Batılı yazariardan sevdiği yapıtlan çevirmesi şiir, roman yazması birey olma istencinin göstergesi de- ğil midir? 1862 yılında doğan iki edebiyatçımız romancı Fat- ma Aliye ile şair Nigâr'dan yirmi iki yıl sonra dünya- ya gelen Halide Edib'in ilkyaprtlannı verdiğı 1910'lu yıllann başat özellikJerini düşünelim: Okumuş asker sivil orta tabakanın, toplumsal si- yasal olaylara yön vermenin kendilerine bağlı oldu- ğunu algılaması. Kadının II. Meşrutiyet'in ilanını izleyen yıllarda ön- ce Darülfünun'da. sonra Darülelhan'da eğitim gör- me olanağı bulması. Bir tarihsel gerçeği daha anımsamak gerekiyor: Ulusal Kurtuluş Savaşımızın hazıriık evresinde Ana- dolu kadınının Müdafa-\ Hukuk Cemiyeti" saflann- da birleşerek savaşa katılmacı birey olma gücünü or- taya koyma anlamına gelmiyor mu? Halide Edib ki, cumhuriyetten önce yayımladığı ro- manlarda temel haklara aykın yasalarla birtikte gele- neklere de başkaldımna düzeyine ulaşmış, kadın kah- ramanlan ozgür bireyler olarak vermişti. Şimdi okuyacağımız ömeği yinelemekte sakınca gör- müyorum: 1910 tarihini taşıyan Seviye Talip'in başkişilerın- den Macide yaşadığı önemın koşullanna tepkisini şöy- le gösteriyordu: "Aşk en yûksek nikahtır. İki kişiyi ondan başka bir şey bağlayamaz." iki yıl önce bu köşede çıkan yazımda kadının Os- manlı döneminde birey olarak varlığını ortaya koyma savaşımına değınirken şöyle yazmıştım: "Dûşün ve edebiyatyaşamı, yaşam düşün ve ede- biyatı etkiledikçe okumuş kadının gizlemediği bir gerçek daha göründü toplumsal yaşamda. Birey olma bilinci. Hangi sınıfsal kökenden gelirse gelsin, ister kole- jibitirsin, isterDarülmuallimat'ı, kadın birey olmakis- tiyordu. II. Meşrutiyet döneminin tutuculan bu bilinçten korktular en çok. Islamcı Said Halim Paşa şöyle yakınır bu durvm- dan: 'Günümüzde baa kadınlar ötiünmeyi brakmsk^ daimi olarak erkeklerle birarada bulunmak, hürriyet ve seihestlik elde ederek Garp kadınlan gibi yaşa- mak istiyoıiar.' Halide Edib'lerden Sabiha Sertel'/ere, Behice Boran'/a/a geçiş sürecınin belirgin korkusuyalnız ka- dınlann 'Garp kadınlan gibi' yaşamak ıstemelerinden kaynaklanmıyordu kuşkusuz. Insanlanmız ya Batılılar gibi düşünüherse... "LamartinVn, Hugo'nun yanı sıra Marks'/, En- gels'/ okuma bilinci kazanırtarsa..." Yaşam, LHusal Kurtuluş Savaşımızı izleyen yıllar Marks'ı, Engels'i de öğretti kadınlarımıza. Hangi te- mel ilkeleri savunacaklarını da öğretti. Sabiha Zeke- riya (Sertel) eşiyle biriikte yayımladıklan Resimli Ay dergisinde kadının uygarlaşmasını engellemek iste- yen tutucu güçlerie savaşırken haklann bölünmezli- ği ilkesini savunan ilk kadın yazanmız kimliğini kazan- mıştı. Birden fazla siyasal parti kurulması yasağının kaldınldığı 1945'teyse Tan gazetesinde "Demokra- silerde devletin azınlıkgüç sahipleriyle bu güçtenyok- sun olan emekçi sınıf ve katmanlar arasında uyum sağlamakla yükümlü olduğunu" yazıyordu. August Babel'den çevirdiği Kadın ve Sosyalizm adlı yaprtın ön yazısında "Kadın sorununa emperya- listlerin elindeki kukla gibi oynattıkları demeklehe çözüm olanağı bulunamayacağını" yazarak evde, iş- te, makinede, dairede çalışan kadının kendi sınıfsal konumunu algıladığı aşamada yazgısını değiştirme gücünü kazanacağı gerçeğini kültür tarihimize ilk kez armağan eden de Sabiha Zekeriya oldu. ••• Geçen hafta "Dünya Kadınlar Günü "nde emekçi kadınlarımız da evlatlan "yargısız infazlarda" yiten analar da birey olduklannı bir kez daha gösterdiler dost- lanna, düşmanlanna. Çıkan olaylar birey olma süre- cinin bu aşamasında aykın toplum güçlerinın kadın- lanmızdan ne denli rahatsız olduğuna tanıklık ediyor. Ama yüzyılı aşkın bir süreçten elde ettikleri kaza- nımlan yitirmeye niyetleri yok Türkiyeli kadınların. e-posta: skurdakul < superonline.com Diyarbakır'a opera çricarması • ANKARA (Cumhurij'et Bürosu) - Ankara Devlet Opera ve Balesi, bugün ve yann Diyarbakır'daki 2. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda Kartal Vakfı Yaran'na iki gösteri sunacak. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut geçen sezon 102 yurtiçi turneye çıktıklannı bıldirirken her kesimden izleyiciye seslenmeyi hedeflediklerini söyledi. Bugünkü gösteride soprano Selva Erdener. Selmin Günöz, tenor Erdal Şen ve bariton Tuncay Doğu'dan oluşan şan grubu, opera aryalan ve halk türkülerinden oluşan programı sunacak. tkinci bölümünde Cengiz Tanç ve Güray Taptık'ın müzikleriyle süslenen " Yoz Döngü" ve "Paquita" baleleri sahnelenecek. Yannki temsilde perde yine şan konseriyle açılacak. Geçen yıl yurtdışı tumesine çıkan "Bolero" ile sürecek gösteri '"Paquita" balesiyle sona erecek. Bopusan'da flüt-pîyano dinletisi • KüJtür Servisi - Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nin açıklamalı konserlerdizisi sürüyoT. Bu aym ilk konseri bugün ttalyan Kültür Merkezi Tiyatro Salonu'nda gerçekleşecek. Flüt-piyano ikilisi Mario Caroli (flüt) ve Emanuele Arciuli'nin (piyano) sunacağı konserde sanatseverler, Gabriel Faure'nin empresyonist müziğinden Georges Enescu, Ferrico Busoni, Salvatore Sciarrino, Pierre Sancan. Olivier Messiaen ve Henri Dutilleux gibi çağdaş bestecilerin yapıtlanna kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bir seçkiyi dinleme olanağı bulacaklar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle