Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Ressam Habip Aydoğdu, yaşadığı her şeyin çizgilerine, renklerine yansıdığını söylüyor
ve ötesinin bulusması
FECİRALPTEKİN
Gerçeğe, gerçeküstücü fırça darbele-
riyle dokunan bir ressam Habip A> doğ-
du... 20 yılı aşkın süredir resim vapan
sanatçırun 1990sonrasıçalışmalannda
belirginlik kazanan bu sentez. 'yaşadı-
ğumz çağuı ve yerkürenin acıtan gerçek-
fiği karşısında. sanatçı duj arlığının fan-
tastik biçimler ve simgelerie dışavunı-
mu' olarak da açıklanabilır.
Gerçek ile gerçeküstünün tuval üze-
rindeki buluşması Aydoğdu'nun yeni
resimlerinde de sürûyor. Sanatçının 31.
kişisel sergisi. 24 Marttarihine dek Ga-
ranti Sanat Galerisi'nde izlenebilir.
- Resminizde giderek fantastik \e ger-
çeküstücü bir anlaüma yönelmis olına-
nıza karşın özdeki toptumsal gerçekçi ni-
tefikleri hep konıdunuz. Kırsal kesinı in-
sanının sorunlan içinde büv ü meniz. da-
ha sonra kent yaşamının karmaşasıyla
tanışmamz ve Türki>e"de 60-71 ve 71-
80 olmak üzere iki kuşağın doğuşuna.
iki önemli döneme tanıklık etnıeniz, res-
minizin toplumcu anlayışlarta biçimlen-
mesinde nasıl bir rol oynadı sizce?
- Bu tür sorularla karşılaştığımda
EdipCansever'in şu dizeleri dolanırdi-
lime: 'İnsan yaşadığı yerebenzer/Oye-
rin suvuna, o verin (oprağına benzer /
Suvunda >üzen balığa / Toprağmı itcn
çiçeğe/ Dağlannın, tepelerinin dumarı-
h eğimine/ Konya'nın beyaz / Antep'in
larnuzı düzlüğüne benzcr...' Türküsu
benzer, şiiri benzer, sazı- sözü de ben-
zer... Ve resmi de benzer. Elbette resim
maceramda yaşadığım yerin, toplumun
etkileri, izleri oldu. Gördüklerimden,
yaşadıklanmdan etkilendim. 12 Mart'la-
n, 12 Eylül'leri yaşadık. Acılara tanık
olduk. Tanık olduğum, yaşadığım her
şey birbiçimiyle çizgilerime. renkleri-
me yansıdı. Hiçbir zaman resimle öy-
kü anlatmadım. Baştan beri resim yap-
tım. Resmın temel öğelerini önemsedim
hep. Dikkatle ızlenirse resımlerimde
yeralan biçimler, zamanla doğal görü-
nümlerinden fantastik \e gerçeküstücü
biçimlere dogru gelişti. Giderek yoğun-
laşan simgelerle, etkilendiğim düşüıı-
ceveolaylann.sentezinden kendi \oru-
mumu oluşturuyorum. Bu o kadarönem-
li mi? Bilmiyorum. Aslında ben resim
yapıyorum. Koyduğum her leke. her
çizgi, her nokta o resimde gerckli oldu-
ikkatle izlenirse
resimlerimde yer alan
biçimler, zamanla doğal
görünümlerinden fantastik
ve gerçeküstücü biçimlere
doğru gelişti. Giderek
yoğunlaşan simgelerle,
etkilendiğim düşünce ve
olaylann sentezinden kendi
yorumumu oluşturuyorum.
Gerçeği daha çarpıcı kılmak
için gerçeküstü motiflerden,
simgelerden
yararlanıyorum.'
ğu için orda. Resimde yer alan bıçim-
ierı anlamlandırmak, ızleyicmin işi. Yo-
rumlanmla izley icinin algısı arasında pa-
ralellikolabilır, olmayabilirde. Yorum-
laruı çeşitliliği, farklılığı resmımin bir
zenginliği olarak da değerlendirilebilir.
'Sanatçı sorgulamak zorunda'
- Resimlerini/de.yaşadığımızdünva-
nınvegününıüztoplumunun keskinbir
eleştiıisini geıçeküstücü anlatımlaıia
ifade edhorsunuz. Gerçek ve gerçeküs-
tünü bir arava gctirmenin tuval ü/erin-
de sağladığı ulanaklar ve hareket alan-
lanndan söz eder ınisiniz?
Sorgulamak, sanatçı için anahtar söz-
cuktür. Karşıtlıklar. çelışkiler dünya-
sında sanatçı da sürekli sorgulamak zo-
1998, Tuval
üzerine yağüboya
rundadır Her yeni resminde, her yeni
şiirinde, bestesinde kendini sorgulama-
yan sanatçı yol alamaz. Gerçeklik de ger-
çeküstücülük de özünde bir karşıtlıgı içe-
rir. Gerçeği daha çarpıcı kılmak için
gerçeküstü motiflerden, simgelerden
yararlanıyorum.
- Köv v'aşanünızın ardından kent kül-
türüvle tantşmanızın resminizdeki kar-
şüıgı ne oldu sizce?
Köy-kent yaşamının resmime etki-
sinden çok, bırikim sürecınin resmimin
evrimine yansımasını önemsıyorum.
Ilk yıllardaki resimlerimle şimdikı re-
simlerim karşılaştınldığında kırsal ya da
kentsel etkiler rahathkla saptanabilir.
Bıuılar sadece bıçime yansıyan motif-
ler; aslolan, o günlerden bugünlere re-
sim dilimdeki değişımdir. Bugün de
kırsal alandan çağnşımlar içeren resim-
ler yapıyorum. Şimdi köyüme dönsem,
bundan sonraki resmimi yapanm; çün-
kü bitirdiğim her resim bir sonraki res-
mimin zeminini oluşturur.
- Resminizde giderek mekânsızlığa
yönelmeniz, hangi ifade ihtiyacuun bir
izdiişümüvdü sizce?
Somuttan soyutlamaya, mekândan
mekânsızlığa yöneliş süreci, aslmda gi-
derek düşünceye yönelmeyi ifade eder.
Sezgiler, algılar, düşünceler, acılar, se-
vinçler... tnsanaözgüevrensel değerler
bir yere, bir mekâna bağlı olarak geliş-
miyor. Bütün bunlan bir mekâna bağlı
olmadan resmetmeye çalışıyorum. Me-
kânsızlık kendinıi. düşüncelerimi daha
iyi ifade etme olanağı veriyor. Bubirev-
rensel dil. Plastik tadı belli bir düzeyin
üzerinde ise bu dille, bu dili anlayan bi-
rikime sahip bütün insanlarla iletişim ku-
rabiliyorsunuz. Katıldığım Dakka'daki
8. Asya Sanat Bienali'nde de buna ta-
nık oldum.
'Resim zamanı içinde taşır'
- Mekânsıdıgın, resminizi 'belli bir yer
ve zamana ait olmak' durumundan SH
yırtbğı söylenebilir mi?
Hem evet. hem de hayır... Resim du-
ruk bir sanat yapıtı değildir. Zamanı
hep taşır içinde. Yaşamın donmuş, kı-
mıltısız, küçük bir anı değil benim için
resim. Resmim belli bir yere ait değil;
ama belli bir yerden ızler taşıyor. Za-
manı da böylesi bir gerçeklikte algılı-
yorum Belli bir dönem, belli bir akım
içinde yer almıyorum. Ben resmimin
kendi gerçekliğine inanıyorum.
-ÖzellikJe 90 sonrası dönemde resmi-
nizde rastladığımız 'boşluk' ve bu boş-
luğun içine savrulmuş, güncel çağnşım-
lar yapan figürlerle örülü küüeler, ya-
şadiğunız dünyanın hangi yönüne işaret
edrvoriar tuval üzerinde?
Kargaşa. karmaşa, kaos içinde boş-
luk farklı bir anlam kazanıyor. Boşluk
sadece benim için değil, bütün insan-
lar için bir gerçeklik gibi geliyor bana.
Kompozısyonlanma taşıdığım bu boş-
luk içinde yer alan sımgeler, fıgürler, bi-
reysel-toplumsal yönleriyle evTensel in-
sana yönelik çağnşımlar içeriyor. Bir fi-
gürü, bir biçimi izleyerek çeşitli yo-
rumlaryapabilırsıniz. Biçimin resimde-
ki yeri. konumu bütünlük içindeki es-
tetik kurgusuna bağlı. Ne öykü önde-
dir ne de biçim. Düşünce ile biçimi o
duyarh çizgide buluşturmaya çalışıyo-
rum.
-Yeni serginizde de rastladığunız kır-
mızı lekeler ve kuş imgesinin sizdeki
karşdıklanndan söz eder misiniz?
Kırmızı ya da başka bir renk, sadece
o resimde gerektiği için kullanılmıştır.
Kırmızı vurucu, sarsıcı bir renktir. Za-
man zaman bu rengi, resme gıriş için
bir anahtar gibi kullandığım da oldu. Kuş
biçimi de öyle... Kuşlan kendime yakın
buluyorum: kuşlar sadece özgürlüğü
değil. düşündüğüm pek çok şeyi sim-
geliyor. Gördüğünüz kuşlar, benim kuş-
lanm ve benim düşlerim...
iDOB'dan Broadvvay müzikali
Kültür Servisi - lstanbul
Devlet Opera \e Balesi,
ünlü Broadvvay müzikali
Tatlı Charity'i sahnelemeye
devam ediyor. Metnini Nefl
Simon'ın yazdığı,
müziklerini CyColeman'ın
bestelediği ünlü müzıkalin
şarkı sözleri ise Dorothy
FıeMs'a ait. Esbank'ın
sponsorluğunda sahnelenen
müzikalin koreografisini
Tony Stevens oluşturdu.
Dekor ve kostüm tasanmını
Osman Şengezer"in
gerçekleştirdiği Tatlı
Charity'de RuhsalÖcal,
Müjgan Özçav. \ ücel
Özeke, Sibel Sürel. Çiğdem
Tezcür.Halit Ergenç. Oktay
Tezcanh % e Nursel Sönmez
rol alıyor. Orkestrayı Elşad
Bagirov uıı yönettiği
müzikaluı koro şefi V'ıldız
Künutku Caz, latin \ e
popüler müzik tarzlannın
kullanıldığı müzikal. Türkçe
olarak sahneleniyor. Tatlı
Charity. 24 Mart Çarşamba
akşamı saat 20.00"de AKM
Büyük Salon'da izlenebilir,
Ilk kez 1966 yılında
Broadvvay'de Bob Fosse'un
rejisiyle sahnelenen Tatlı
Charity, yine Fosse'un
yönetimiyle 1969 yılında
beyazperdeye uyarlandı.
Filmde Shirley McLaine rol
aldı. Fellini'nin 1957 yılında
çevirdiği Cabına'nın
Geceleri adh filmini görüp
çok beğenen Neil Sımon,
Tatlı Charity'de filmin
etkilerini yansıttı. Simon,
Cabiria'nm Geceleri'ni ana
hikâyesiyle alıp New York'a
taşıdı ve başanlı bir
müzikale dönüştürdü.
Arac gerec, kaynak ve personel sıkıntısı sürüyor
Müzelerde onanm seferberliği
ANkARA (Cumhurijet Bürosu) - Uygarlı-
ğın beşiği Anadolu'nun sahip olduğu kültürel
varlığı gözlerönüne seren, ülke genelindeki 166
müzeden 22'si personel yetersizliği ve onanm
nedeniyle geçen yıl kapılannı açamadı. Ona-
nm ve restorasyon çalışmalan için 3 trilyon li-
ra ödenek sağlanmasına karşın araç-gereç ve
kaynak sıkıntısı sürüyor.
Türkiye'de 80 ilin 62'sinde 116 müze hizmet
veriyor. Bazılan personel sıkıntısı nedeniyle açı-
lamayan müzelerin yalnızca dörtte biri gerek-
li araca sahip bulunuyor. Diğerlerinde ise SİT
alanlan. kazı denetimi ve benzeri görevleri
müze yetkılileri kendi olanaklan ile yapıyor.
Türkiye'de bulunan toplam 2 milyon 543 bin
183 tarihi eserin önemli bölümü de sergi sa-
lonlannın yetersizliği nedeniyle depolarda bek-
liyor.
Döner Sermaye Işletmeleri'nden (DÖSİM)
geçen yıl sağlanan 3 tnlyon liralık kaynak.
onanm ve restorasyona aktanlırken, onanmı
biten müzelerin dahi personel yetersizliği ne-
deniyle hizmete giremeyebileceği kaydedildi.
1998'de 8 milyon 187 bin yerli-yabancı turis-
ti ağırlayarak 3 trilyon 674 mily ar lira gelir ge-
tiren müzelerden 22'si onanm ve personel ye-
tersizliği nedeniyle kapılannı açamadı. Mü-
zelerin çoğunda gmenlik görevlisi de bulun-
muyor. Onanmı süren ya da personel sıkıntı-
sı çeken müzeler şunlar "Alj'on Arkeoloji Mü-
zesi,Etnoğraly'aMüzesi,Aksara>' Müzesi,Amas-
ra Müzesi, Bavburt Müzesi, Bolu Konuralp
Müzesi, Burdur Kocaoda Ç. Başlar Müzesi,
Taşoda Etnoğrafya Müzesi, Bursa Mudanya
T. Paşa KonağL Denizli HierapolisArkeoloji Mü-
zesi, Atatürk Etnoğrafva .VlüzesL Diyarbakır
Ziya Gökalp Müzesi, Erzincan Müzesi, tstan-
bul Aya Irini Müzesi, Fethiye Müzesi, Şerifler
Yabsı, İ/mir Bergama Müzesi, Kastamonu Mü-
zesi, Kayseri Atatürk Müzesi, Konva Aksehir
Müzesi, Batı Cephesi Karargâh Müzesi, Sinop
Aslantorunlar Evi."
Bursa Devlet Tiyatrosu 'Çiçu' adlı oyunu sahneliyor
Bir küçükburjuva
aydınınınyalnızhğıbiçimde yaşayan ve yaşathğını tüketen ve yeniden üre-
ten Adam'm yoksa üç boyutlu bir yalnızhğı mı söz-
konusu?
Yoksa bu yalnızlık -ilgili yaratmalar zamanında-
seçilmiş, benimsenmiş. üretilmiş bir duygu mu? Ka-
rar şurada: Bu 'yalmzhk' somut bir yaşantıda açığa
vurulan mıdır. yoksa bir içsel tavır mıdır? Sonınun
yanıtı kanımızca. Adam'ın ötekilerie kurduğu diya-
logda yatıyor. Azız Nesin. oyun nolannda, kesinlik-
le bir monologdan kaçınılmasını, seyirciye anlatım-
dan kesinlikle uzaklaşılmasmı belirtmiştir. tlgili di-
valogla oyun boyu açığa vurulan dram, evrensel pen-
cereler açıyor kuşkusuz.
Yönetmen Cihan Büyükışık,Çiçu'da 'yalnızhk' te-
masının tek kişiye ait
i
özel bir' yalnızlık olmadığı-
nın altını ustalıkla çizmiştir. Bu çizgi -tuzaklan anım-
sayalım- sahne düzeni, ışık ve efekt ermenleriyle bü-
yük bir uyum içindeydi. Nesnelerin birbirinden uzak,
ama yan yanaymış duygusu ilginçtı.
Kuşku yok ki, Çiçu oyunu en fazla oyuncusu için
tuzaklarla dolu. Emin Ğümüşkava, oyunculuğu ile,
oyun kişisine. deyim yerindeyse üç kez uzak açıdan
bakıyordu. Böylece seyircinin yoruma ulaşması ve
duygu dünyasmın egemenliğini değil, duygu ve dü-
şünce dünyasının bütünlüğünü algılaması sağlanı-
yordu. tçtenlikli oynayış.. .Anlamlı bir rutum.
Yönetmen Cihan Büyükışık, dekor-kostüm tasa-
nmcısı Höse>1nMumcu.ışıktasanmcısı Adnan Açık-
düşünenlerile elbette Emin Gümüşkaya'yı kutluyoruz.
• Aziz Nesin'in tek kişilik oyunu
'Çiçu'da yönetmen Cihan Büyükışık,
'yalnızlık' temasının tek kişiye ait
'özel bir' yalnızlık olmadığının altını
ustalıkla çizerken Emin Gümüşkaya,
içtenlikli oyunculuğu ile duygu ve
düşünce dünyasının bütünlüğünün
algılanmasına yardımcı oluyor.
İçtenlikli oynayış. Anlamlı bir tutum.
ÜLKÜAYVAZ
Anı Nesin'in tek kişilik oyunu Çiçu, Bursa Dev-
let Tiyatrosu'ndan AKM Oda Tiyatrosu'na konuk gel-
di ve seyircilerinden sevindirici ölçüde beğenı top-
ladı.
Aziz Nesin, Çiçu oyununu 1950 yılında Paşakapı-
sı Cezaevi'nde yazdığını, 1963 yılında defişiklikler
yaparak yeniden yazdığını belirtır. Oyun 1969"da ki-
tap olarak yayımlanmıştır. Yazar. Devlet Tiyatrosu der-
gisine yazdığı (Mart 1971) bır yazıda oyun üzerine
şunlan söylüyor: "Çiçu'da. öbür oyunlanmda yap-
rnaktstedigim.degişikdurumlardaTürkinsanınındav-
ranışını ortaya kovmaktır. Çiçu'daki adam yalnızhğı
bir Türk olarak duvar, yaşar ve Türk olarak davra-
nır. Ama bu yalnı/lığın biçimi bütün Türk insanlan-
na genellenemez. Çünkü Çiçu'da adam bir küçük
burjuva aydınının valnı/lığı içindedir. Ama
onun yalnızlıktan kurtulmak için bulduğu >«L
başka sınıf insanlan için de geçerli olan bir ge-
nel yoldur."
Çiçu oyunu. kanımızca Aziz Nesin'in oyun-
lan içinde sahneleniş ve oynanış bakımından
en güç olanıdır. Oyun, yaratıcılar açısından tu-
zaklarla doludur. Oyunun asal temasının, duy-
gu ve düşünce boyutunun seyirciye geçerek ve
tiyatro büyüsünün bununla örtüşerek açığa
vurulabılmesı, söz konusu tuzaklann farkın-
da olmayi ve onlan bilınçle aşmayı zorunlu kı-
lıyor. Tuzaklardan en ürkütücüsü, oyundaki
'yahnzhk' ana motifinin, dakikalar ilerledik-
çe bir nesne durumuna getirilmesi ve giderek
'insansal' olandan kopmasıdır. Yalnızlık duy-
gusu, 'ifade edilebilen' bır duygudur oyunda.
Biz bu yılnızlığı, Adam'm kendi çemberinde
kurduğu. yücelttiği ilişkiyle algılanz. Ne var
ki bu ifade edilen, yalnızca görünendir; öte-
lerde, derinlerde, Adam'ın denn gerçeginde
kendini açığa vurmayan, sezdiğimiz bir 'v/al-
nızlık' vardır. Buna fizik bir yalnızlık denile-
bilir mi? Tek kişi olunmakla ortaya çıkandan
öte bir yalnızlık olsa gerek sözkonusu yahıız-
lık. Nitekim Adam, çevredeki nesnelerle kur-
duğu ilişkide samimidir; 'yalancıktan' kuru-
lu bir ilişki denilebilir mi° Kadın maketi Çi-
çu, oyunun asal aksiyonuna adeta yön veren,
aksiyonu ateşleyici bir niteliği kendinde sak-
lı tutmuyor mu? Fakat, bu nesneye, ilgili özel-
likleri kazandıran da Adam'ın ta kendisidir. Bu-
rada şöyle bir soru yöneltilebilir mi: llişkiyi
yaratan, yarattığına dıştan bakarak öte türlü bir Kadın maketi Çiçu, oyumın asal aksiyonuna v ön verryor.
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Kadınlarımızın Birey
Olma Savaşımı
Tarih düşmek istemiyorum, ama kadınlanmi2in bi-
rey olma savaşımında kendi kişiliklerini algılama sü-
reci ikinci kuşak Tanzimartçılann yenileşme çabalan-
na bağlanabilir.
Düşün alanında Rousseau'lara, Voltaire'lere, Mon-
tesque'lere kadar uzanan öğrenme döneminin ge-
tirdiği yenileşme.
Ilk roman ve tiyatro yaprtlan yazma hevesinin ya-
rattığı yenileşme.
Ilk Türk romanı sayılan Şemsertin Sami'n/n Taaş-
şuk-u Talat ve F/fnaf'tan (1872) yirmi yıl sonra Fat-
ma Aliye Hanım'ın roman yazma gereksinimi duy-
ması bu sürecin doğal sonucu saytlacak elbet.
Kadının Hugo, Shakespeare, Bayron, Zola vb.
gibi Batılı yazariardan sevdiği yapıtlan çevirmesi şiir,
roman yazması birey olma istencinin göstergesi de-
ğil midir?
1862 yılında doğan iki edebiyatçımız romancı Fat-
ma Aliye ile şair Nigâr'dan yirmi iki yıl sonra dünya-
ya gelen Halide Edib'in ilkyaprtlannı verdiğı 1910'lu
yıllann başat özellikJerini düşünelim:
Okumuş asker sivil orta tabakanın, toplumsal si-
yasal olaylara yön vermenin kendilerine bağlı oldu-
ğunu algılaması.
Kadının II. Meşrutiyet'in ilanını izleyen yıllarda ön-
ce Darülfünun'da. sonra Darülelhan'da eğitim gör-
me olanağı bulması.
Bir tarihsel gerçeği daha anımsamak gerekiyor:
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın hazıriık evresinde Ana-
dolu kadınının Müdafa-\ Hukuk Cemiyeti" saflann-
da birleşerek savaşa katılmacı birey olma gücünü or-
taya koyma anlamına gelmiyor mu?
Halide Edib ki, cumhuriyetten önce yayımladığı ro-
manlarda temel haklara aykın yasalarla birtikte gele-
neklere de başkaldımna düzeyine ulaşmış, kadın kah-
ramanlan ozgür bireyler olarak vermişti.
Şimdi okuyacağımız ömeği yinelemekte sakınca gör-
müyorum:
1910 tarihini taşıyan Seviye Talip'in başkişilerın-
den Macide yaşadığı önemın koşullanna tepkisini şöy-
le gösteriyordu:
"Aşk en yûksek nikahtır. İki kişiyi ondan başka bir
şey bağlayamaz."
iki yıl önce bu köşede çıkan yazımda kadının Os-
manlı döneminde birey olarak varlığını ortaya koyma
savaşımına değınirken şöyle yazmıştım:
"Dûşün ve edebiyatyaşamı, yaşam düşün ve ede-
biyatı etkiledikçe okumuş kadının gizlemediği bir
gerçek daha göründü toplumsal yaşamda.
Birey olma bilinci.
Hangi sınıfsal kökenden gelirse gelsin, ister kole-
jibitirsin, isterDarülmuallimat'ı, kadın birey olmakis-
tiyordu.
II. Meşrutiyet döneminin tutuculan bu bilinçten
korktular en çok.
Islamcı Said Halim Paşa şöyle yakınır bu durvm-
dan:
'Günümüzde baa kadınlar ötiünmeyi brakmsk^
daimi olarak erkeklerle birarada bulunmak, hürriyet
ve seihestlik elde ederek Garp kadınlan gibi yaşa-
mak istiyoıiar.'
Halide Edib'lerden Sabiha Sertel'/ere, Behice
Boran'/a/a geçiş sürecınin belirgin korkusuyalnız ka-
dınlann 'Garp kadınlan gibi' yaşamak ıstemelerinden
kaynaklanmıyordu kuşkusuz.
Insanlanmız ya Batılılar gibi düşünüherse...
"LamartinVn, Hugo'nun yanı sıra Marks'/, En-
gels'/ okuma bilinci kazanırtarsa..."
Yaşam, LHusal Kurtuluş Savaşımızı izleyen yıllar
Marks'ı, Engels'i de öğretti kadınlarımıza. Hangi te-
mel ilkeleri savunacaklarını da öğretti. Sabiha Zeke-
riya (Sertel) eşiyle biriikte yayımladıklan Resimli Ay
dergisinde kadının uygarlaşmasını engellemek iste-
yen tutucu güçlerie savaşırken haklann bölünmezli-
ği ilkesini savunan ilk kadın yazanmız kimliğini kazan-
mıştı. Birden fazla siyasal parti kurulması yasağının
kaldınldığı 1945'teyse Tan gazetesinde "Demokra-
silerde devletin azınlıkgüç sahipleriyle bu güçtenyok-
sun olan emekçi sınıf ve katmanlar arasında uyum
sağlamakla yükümlü olduğunu" yazıyordu.
August Babel'den çevirdiği Kadın ve Sosyalizm
adlı yaprtın ön yazısında "Kadın sorununa emperya-
listlerin elindeki kukla gibi oynattıkları demeklehe
çözüm olanağı bulunamayacağını" yazarak evde, iş-
te, makinede, dairede çalışan kadının kendi sınıfsal
konumunu algıladığı aşamada yazgısını değiştirme
gücünü kazanacağı gerçeğini kültür tarihimize ilk kez
armağan eden de Sabiha Zekeriya oldu.
•••
Geçen hafta "Dünya Kadınlar Günü "nde emekçi
kadınlarımız da evlatlan "yargısız infazlarda" yiten
analar da birey olduklannı bir kez daha gösterdiler dost-
lanna, düşmanlanna. Çıkan olaylar birey olma süre-
cinin bu aşamasında aykın toplum güçlerinın kadın-
lanmızdan ne denli rahatsız olduğuna tanıklık ediyor.
Ama yüzyılı aşkın bir süreçten elde ettikleri kaza-
nımlan yitirmeye niyetleri yok Türkiyeli kadınların.
e-posta: skurdakul < superonline.com
Diyarbakır'a opera çricarması
• ANKARA (Cumhurij'et Bürosu) - Ankara Devlet
Opera ve Balesi, bugün ve yann Diyarbakır'daki 2.
Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda Kartal
Vakfı Yaran'na iki gösteri sunacak. Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürü Hasan Hüseyin Akbulut
geçen sezon 102 yurtiçi turneye çıktıklannı
bıldirirken her kesimden izleyiciye seslenmeyi
hedeflediklerini söyledi. Bugünkü gösteride soprano
Selva Erdener. Selmin Günöz, tenor Erdal Şen ve
bariton Tuncay Doğu'dan oluşan şan grubu, opera
aryalan ve halk türkülerinden oluşan programı
sunacak. tkinci bölümünde Cengiz Tanç ve Güray
Taptık'ın müzikleriyle süslenen " Yoz Döngü" ve
"Paquita" baleleri sahnelenecek. Yannki temsilde
perde yine şan konseriyle açılacak. Geçen yıl
yurtdışı tumesine çıkan "Bolero" ile sürecek gösteri
'"Paquita" balesiyle sona erecek.
Bopusan'da flüt-pîyano dinletisi
• KüJtür Servisi - Borusan Kültür ve Sanat
Merkezi'nin açıklamalı konserlerdizisi sürüyoT. Bu
aym ilk konseri bugün ttalyan Kültür Merkezi
Tiyatro Salonu'nda gerçekleşecek. Flüt-piyano ikilisi
Mario Caroli (flüt) ve Emanuele Arciuli'nin (piyano)
sunacağı konserde sanatseverler, Gabriel Faure'nin
empresyonist müziğinden Georges Enescu, Ferrico
Busoni, Salvatore Sciarrino, Pierre Sancan. Olivier
Messiaen ve Henri Dutilleux gibi çağdaş bestecilerin
yapıtlanna kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bir
seçkiyi dinleme olanağı bulacaklar.