Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
-11 MART 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DIZIYAZI
HaUdamı liğiııcleıı
20. yüzyıl, sosyalizm kuruculuğunda
belli başlı üç farklı modele tanık oldu.
Üçü de yenik düşen üç sosyaüzm
denemesine: Sovyet,Çin ve Yugoslav
modelleri. Ilk ikisi bu yazı dizisinin
konusu değil. Ama üçüncüsünden,
Yugoslav sosyalizminden söz
etmeden Kosova gerçeğini kavramak
olası değil.
Yugoslav sosyalizminin ya da
kimilerinin yeğlediği deyimle Tito
sosyalizminin en iddialı olduğu hedef
"halklann kardeşligT ıdi. Osmanlı
egemenliği sona erdikten sonra kendi
bağımsız devletlerini kunnuş,
' birbirleriyle savaşmış, kan
. davalannın. zor silinir düşmanlıklann
. girdabına düşmüş çok sayıda Balkan
halkını, tek bir devletin, Yugoslavya
Federatif Sosyalist Cumhunyeti'nin
çatısı altında toplamak çok cesur bir
atılımdı, çok zorlu bir hedefti. Ancak
Tito gibi eski kuşak Marksistlerin
kalkışabileceği bir hedef...
Şu mozaiğe bakın hele: Güney
Slavlan denen ama aralarına dinsel
farkhlıklar girmiş Sırplar (Ortodoks),
Goranj Sırplan (Müslüman).
Hırvatlar (Katolık), Slovenler
(Katolık ve Protestan), Boşnaklar
(Müslüman) halklara ek olarak
köklennı Büyük İskender'e dayayan
bir başka Slav halkı Makedonlar,
emik kökenleri Slavlardan çok farklı
Arnavutlar. Güney Slavlannın bir
başka kolu Karadaghlar, Osmanlı'dan
miras Türkler. sınınn bu tarafında
kalakalrmş Macarlar, hepsinden
farklı Çingeneter.~
Böylesine karmaşık, böylesine
yüzyıllık düşmanhklarla yoğrulmuş bir
coğrafyada böylesi bir halklar
mozaiğini bir araya getirmeyi
düşünmek bile başlı başına bir meydan
okumaydı. Meydan okundu. Meydana
çıkıldı ve...
Başanldı sanıldı. Kafkasya'da. Orta
Asya'da Sovyetler'in halklann
kardeşliğıni hayata geçirdikleri
iddialanna kuşkuyla, hatta dudak
bükerek bakanlar. Yugoslav denemesi
ötekilerin kahkahalan arasında
birbirlerine firça atıyor. hakem olarak
Karadağh set amirinin oyuna
başvuruyorlardı...
Yugoslavya Komünist Partisi'nin
yönetim kademeleri bu "taMo"yu
övünerek gösteriyor ve "Halklann
kardeşfiği eğer proletarya
enternasyonalizminin yüce
hedeflerinden biriy se, bu, Yugoslavya
toprağında hay ata geçti işe. Bu
. Kardes fıaHtlardan...
Dalmaçya kıyılannda Arnavut ;
dondurmacılar, Sırp teknisyenler. ••
Sloven muhasebeciler. Makedon
ahçılar. Macar garsonlar. Türk komiler,
Karadağlı balıkçılar. Çingene çiçekçiler
iç içe. kucak kucağa "sosyaKst
anavatan" için çalışıyorlardı. Ohri
Gölü kıyısmdaki şiir akşamlannda
Sırpça, Hırvatça, Arna\-utça, Türkçe,
Makedonca şiirler uçuşuyor; şairler
slivoviç (erik rakısı) bardaklannı birbiri
ardına dipliyorlardı. Belgrad Film
Akademisi'nin stüdyolannda, Çingene
yönetmen Emir Kusturica, baştan
çıkancı bir Hırvat dilbere bir kez daha
prova yaptmrken, az ötede Boşnak
kameraman ile Arnavut ışık yönetmeni
ise huiyorsunuz, olanaksız..." deyip
uzun yıllardır "küs"olduklan Sovyet
yoldaşlara keyifle laf çarptınyorlardı.
Düşman halklara...
Oysa tarihin çarkı adeta geri döndü. 45
yıllık bir sosyalizm kuruculuğu
döneminin ardından. halklann
kardeşliğinin, Balkan topraklannda
gerçekleştigine dost düşman
inandığında; dostlar kıvanıp, düşmanlar
kıvrand*ığında, Yugoslavya
topraklannda kan ırmaklan akmaya
başladı.
Tito'nun ölümündea (1980) bir kaç yıl
sonra kardeş halklar hızla düşman
halklara dönüşmeye başladılar. Bir
arada yaşayamayacaklannın
bilincine(!) vanverdiler. llkin, zengin
ve bencil Slovenler koptu. Artlanna
Almanya ve Avusturya'nın güçlü mali
ve siyasal desteğini alıp. dikışleri
patladı patlayacak noktadaki
Yugosla\
r
ya'yı umutsuzca bir arada
tutmaya çabalayan Belgrad'ın
itirazlannı ustalıkla kulak arkası edip
bağımsızhklannı ilan ediverdiler:
Slovenya.
Sıra Hırvatlara geldi. Dalmaçya kıyılan
boyunca uzanan, altyapısı sağlam,.
kapasitesi göz<k*nıaş«n«t tunstik • ı ,-i -
tesislerden oluk gibi akan döviz
gelırlenni öteki kardeşlcrle
bölüşmemeye karar verdiler.
Hırvatistan topraklannda zorlu ve kanlı
günler yaşandı. Ama tsviçre,
Güney Almanya, Avusturya'da
yuvalanmış ve oralarda bugünler
için beslenip semirtılmiş faşist ve
neofaşist Hırvat güçleri de devreye
girince. Sırplann başını çektiği öteki
kardeşler yenik düştüler.
Yugoslavya'dan bir büyük parça daha
koptu: Hırvatistan.
Dltclşler patlayınca
En gelişmiş, en zengin
cumhuriyetlerini yitiren, gücünden
saygınhğından geriye sadece namı
kalmış Yugoslavya'da. kopan
parçalardan göç etmek zorunda
kalanlann büyük çoğunlugu Sırp'tı.
Bu, Sırplar arasında öteden beri var
olan milliyetçiliği. ırkçılık sımrlanna
zorlamaya başladı. Kalan parçalann
kopmasmı önlemek için demokrasiyi
daha da pekıştirmek yerine,
Miloşeviç'in başını çektiği Belgrad
yönetimi zorbalığı, sılahı ve baskıyı
yeğledi. Sırbıstan'ın, Batı Avrupa'nın
ve ABD'nın hıç unutulmayacak
<"B«sna utancı" işte bu koşullaıda
başladı.
Dört yıl boyunca, Yugoslavya'da
halklann kardeşliği ülküsüne en çok
yaklaşılmış kentinde, Saraybosna'da,
Sırp keskin nişancılar, Sırp zırhh
birlikleri ölüm kustu. Batı'nın ınsan
haklanna çok duyarlı (?) süper güçleri
dört yıl utanmasızca bu cankınmını
seyrettiler.
Bunca kan, bunca acı Bosna'nın da
Yugoslavya'dan kopmasını önleyemedi.
Geride binlerce ölü. bmlerce ırzına
geçilmiş, Sırp spermlefiyle yeniden
Slavlaşürma'ya uğratılmış kadın,
yakılmış. boşaltılmış kentler, kasabalar
ve Miloşeviç yönetimindeki Sırp
halkının alnında silinmez bir kara leke
kaldı.
Bosna'da ugranan derin itibar kaybı.
Belgrad yönetiminin, Makedonya'nın
kopuşuna pannağını kıpırdatmadan
seyirci kalmasına yol açtı. Yugoslavya.
halklann kardeşliğinin anayurdu,
kavranması güç bir hızla parçalandı.
Arta kalan. Miloşeviç'in hâlâ "büyük
Sırbistan" düşlenyle avutmaya kaldığı
Sırbistan Federe Cumhuriyeti ile
gönülsüz küçük ortak Karadağ Federe
Cumhuriyeti 'nden ibaret. Kalanın
adına Belgrad gene Yugoslavya diyor.
Ama buna kendisinden başka çok az
kişi inanıyor. •« t
...Ve Kosova... < '•
s a I 9 9 a t e
Âkbabalar işten dönünceKosova'mn 'Akhabalan'.
Afganistan'm 'Ef Sıfirlan'.
Ruanda'mn 'Ak zencfleri",
Bağdat'ın 'Haramiteri', ya-
ni kriz, savaş ve çatışma böl-
geleriude çalışan gazeteci-
ler ölüme, şiddete, can kı-
nmlannaaJışmış mıdır? Du-
yarsjz mıdırlaT bir tanksavar
mermisi ile küçücük bedeni-
nin yansı uçupgitmiş bir be-
bek cesedine? Kanlar içinde
yerde yatan kocasınm başın-
da çığlıkian gözyaşlanna
kanşan bir geline gözleri
dolmadan bakabilmekte mi-
dirler artık? Kanı kanıksa-
mışlar rrudır?
Aydın Engin bu gazeteci-
lerden biri değil; bu gazete-
cilerden tanıdıklan. arka-
daşlan, dostlan olan bir ga-
zeteci sadece. Boş verin o-
nun bu konudaki fıkirlerini.
değeriendirmelerini, kişisel
yargılannı. Sonılan onlar.
kendiîeri yanırtasınlar:
Bir Alman foto muhabiri.
Manfred Kaestner. Prişti-
ne'de bir otel odasmda bir yandan valizını topluyor. bir
yandan anlatıyor:
- Saçma! Ne demek ahşmalt, kanıksamak. duyarsız-
laşmak?.. Ben bir bebek cesedinin başında deklanşö-
römebasarkendünyayı sarstığuna inanıyorum.Ben ol-
masam, sıcak rahat evlerindc donıudann mutluiuğu-
nu yaşayacaklannı suratlarma haykınyorum...
Jose (soyadını bilmıyorum), Portekizlı bir kamera-
man. îspanyol TVS'e çalışıyor. Annesi ağır hasta. Üç
gûn izin aidı, Lizbon'a gidecek. Priştine Grand Ho-
tel'de, odastnın mmibanndakı içki stokunu kentte ka-
lan gazetecilere paylaştmyor. Sona, ben kaldım. Eli-
rne bir Italyan konyağı tutuşturdu: Veccıa Romana.
Sonra da sorumu vanıtiadı:
- Sorun alışmak filan değil. Aptalca bir soru bu En-
gin. Sorun dayanabilmekte. Aikoli/m hcpimi/i tehdit
ediyor. kinıileri ot (esrar) da içij oriar biüyorsun. Yok-
sa geceleri uyumak münıkün olmayabilivDr. İncu-
bus'un Türkçesi ne?_ Nasıl?n Kaarabaasan (karaba-
san, kâbus)» Evet Kaarabasaan yanL. Ruanda'da ölen
birinin fbtografını çekerken kanına bastım. Ayağımda
işte şu koca postallar vurdı. Hâlâ ayaklartını uzun uzun
yıkaınadan yatağa gû-emhorum ben»
Oysa fotoğraflannı. fılmlerini merkeze geçip, bir i-
ki saatlik mavra için otelin ban çevresinde halkalan-
dıklannda, aralannda kaynattıklan sohbeti görscniz
içlerinde kopan acı kasırgalannt, gözlerini gölgeleyen
keder bulutlannı fark etmezsiniz. Çocuksu bir neşey-
le sohbet ediyorlar. Buy-
runsizegelişi güzel tutul-
muş sohbet notlan:
- Vay>> merhaba Do-
rothea-Gene fisbk gibi-
sin?» Hey biz Bosna'da
beraberdik degil mi?..
Şeydi adın senin? Dur,
söykme... Ben bulaca-
ğıin-. Hay Allah, neydi?-
NVfflyL Âh evet, VVılfy^
Naber Wfflv?™ N'obûn,
iyiiik.» Baksana. Tacikis-
tan'da mayıntı tarlayı geç-
mek için kim önden gide-
cek diye arögımız yazı-tu-
rayı anımsıyor musun?..
Nasıl unutunım?_ Biliyor
musunben ka>bedincehi-
le yapıp yapmadjğpm bile
düşünmüştüm» Yuhhh,
yazı-turada hile. olmaz.
Oba oba para havada ka-
hr._ Hey BasiL bir bira da
bana getirsene... Banaba-
kın, Chrisrian Amanpo-
ur'u CMVde izlediniz mi
bugün? Kosova'daher şe>'
sakin dedL_Kan hakh,ei-
bette sakin... Ben bir Arnavutu çektim bugün. Çok sa-
kindL. Salak, tabii sakin olacakb adanı. Olüler sakin
olur. Hele makineJi tüfekie taranmışsa» BasiL getir şu
biramıbeL
Birduyarsızlıktan söz edilecekse. "duyarsızlan' baş-
ka yerlerde aramak gerek. Kitle iletişiminde de\'rim-
sel niteliklı sıcramalar yaşanırken, gencecik delikan-
lılann ve kadırdann >
r
ürekleri nasırbağlamaksızın, yü-
rekleri sürekli kanayarak çatışma bölgelerinden, savaş
alanlanndan evlerin oturma odalanna taşınan çmlçıp-
lak yaşam gerçeklerini, bir film, bir 'realty show', bir
çarkıfekk izlercesine ızleyenlerde örneğin...
Yarın: Sertf Turgut'un bltmeyen öytcüsü
Kosova işte bu henüz noktası t~-'-
konmamış sürecin, bu amansız
parçalanmanın bir halkası! Artık ortada
bir Yugoslavya yok, çeşitli Balkan
halklannı bir arada tutan siyasal ve
ideolojik tutkal çürüdü, çimento
döküldü. Kosova Amavutlan için fazla
seçenek yok:
Sırbistan'ın (Yugoslavya'nın değil,
Sırbistan'ın) bir eyaleti olarak kalmak,
Sırp egemenliğini ve milliyetçiliğini
her gün solumak ya da...
Kosova Amavutlan "ya da" yı seçtiler.
Ya da'nın öteki adı: Bağımsız Kosova
Cumhuriyeti.L 1989 sonundan bu yana,
bu hedefe, Kosova Arnavutlan banşçıl
yöntemlerle, bir siyasal çözümle
ulaşmayı denediler. Dr. tbrahim
Rugova önderliğindeki
Kosova Demokratik Birliği (LDK)
adlı siyasal partinin, Kosova'da
geniş destek bulmasr. bir siyasal
manevra olarak Sırbistan'daki
genel seçimleri boykot edip.
Kosova için gayri resmi ama gayet
dddi bir seçim yaptıklannda
oylann LDK'ye akması, Dr.
Rugova'nın "Kosova
Cumhurbaşkanı" ilan edilmesi
hep bu banşçıl geçişin, siyasal
çözüm arayışın duraklanydı.
Pek çok Sırp aydını, gazetecisi ve
politikacısınca Yugoslavya'nın
parçalanmasmın en büyük sorumlusu
olarak gösterilen Miloşeviç
yönetiminin. Kosova Arnavutlannın bu
arayışlannı boşa çıkannası, zora
başvurması, yama tutmaz hale gelmiş
bir sözde Yugoslavya (aslmda: Büyük
Sırbistan) düşüyle Kosova'ya asker
yollayıp, yerel Sırplan silahlandırmaya
girişmesi kaçınılmaz meyvelerini verdi:
Bir yıl kadar önce Kosova Kurtuluş
Ordusu (UÇK) kuruldu.
Kosova'da kan ırmaklan akmaya
başladı. Iki halk, Sırplar ve
Arnavutlar arasında. zaten pek
olmayan dostluk, birden derin bir
düşmanlığa dönüştü. Bölgede
yüzyıllardır iyi kötü yan yana yaşayan
Arnavutlar ve Sırplar birbirlerini
acımasızca yok etme savaşına giriştiler.
Sonunda ABD ve Avnıpa Birliği
(AB) el koydu. Taraflar biraz da
kollanndan sürüklenerek
Paris yakınlanndaki Rambouillet
Şatosu'nda bir araya getirildiler.
Avrupa Temas Grubu'nun hazırladığı
banş ve çözüm planı da önlerine
kondu. Şu anda Arnavutlar bu planı
hemen hemen kabul ettiler ve
imzalamak üzereler. Sırp tarafı adına
Miloşeviç ise hâlâ dıreniyor;
NATO'nun planı zorla uygulatma
tehdidine ve zorla uygulatabilecek
güçte oldugunu bihnesine rağmen
direniyor. 15 Mart'ta taraflar yeniden
bir araya gelecekler. Balkanlar
soluğunu tutmuş o günü bekliyor.
Kosova'da ise...
Kosova'da ise kan ırmaklan akmaya
devam ediyor...
Belgrad ve Ötesi
(Sırbistan izlenimleri)
İnsanlar ve
sincaplar
ATAOL BEHRAMOĞLU
"Çok Kfittürfö Dümada Yazar" ko-
nulu uluslararası yazarlar toplantısımn
17 Ekim Cumartesi günü Sırbistan Ulu-
sal Kitaplığı'ndaki kapanış oturumunda
başkanlık divanındayim... Mısırlı yazar
ve gazetecı Ahmed Nafi, yaşlı ve yakı-
şıklı bir adam, düzgün ingilizcesiyle
okuduğu bildinsınde, Batı'daki "tslam
tehükesi"' savlannm. Batı ülkelerinin em-
peryalizmini gizlemeye çalışan demago-
jik yanlanna değiniyor... Genç ve şirtn
Yeşim Mûderrisoğlu, sevimli ve içerikli
konuşmasında. yazann banşçı ve sınır-
lar üstü kimliğinden söz ediyor... Hırva-
tistanlı bir Sırp yazann konuşmasındaki
bir cümlenin altını çiziyorum: "Koso>a,
Snplann uğradığ) yıkunın sadece bir bö-
lûmüdür_r
Hm'aristanlı bu Sırp yazar.
Hırvatistan'da Sırp kökenli halkın kitle-
sel yıkıma uğratıldığmı, kiliselerin ve
Sırp okullannın yok edildığini anlatı-
yor... Konuşmasını "Lfltfen yardım
e&nV cümtesiylebitiriyor... îkinci Dün-
ya Savaşf nda çocuk yaşlarda aldığı ya-
ra sonucunda felç olan yaşlıca bir bayan
Sırp yazar, tekerleklı sandalyesiyle gel-
diğı kürsüde, toplantmın "sovinizm" do-
zu en yüksek konuşmasını yapıyor... Bu
konuşmadan not edebıldığım cümleler
ve cümle parçacıklanndan bazılan:
"Sırplar kendi smıriannı sa\unuyor_.",
"faşist Osmanlı gücü_.", "ruhumuzu öt-
düremezter-.", "savaşmalı\ız_~. "hüma-
mstternerede?™" Çeşitli üİkelerden(Ka-
nada, Almanya, Amerika vb.) Sırp kö-
kenli yazar ve şairlenn konuşmalan, da-
ha yumuşak dozlarda da olsa bu minval
iizre sürüp gidiyor... Oturum başkanı
Mooıa Dimiç'e. başlangıçta konuşma
yapmak niyetinde olmadığım halde bir
şeyler söylemek gereğini duyduğumu fı-
sıldıyorum... Belgrad Cniversıtesi Tür-
koloji Bölümü'nün çok genç ve yetenek-
li asistanı !van Panoviç'i, izleyiciler ara-
sından. yapacağım konuşmayı çevirme-
si için kürsüye davet ediyorum... Kan
başlangıçta azıcık paniklese de arada bir
benim yüreklendirmelerimle de. ricamı
başanyla yerine getiriyor... Kafamda ön-
ce gerekirse, Rusça ya da Fransızca yap-
mak üzere oluşturdugum bu konuşmanm
şu anda önumde bulunan notlan şöyle:
"Puşkin'iıı sözleriyle: 'gerçek ulusallık
köylü rmntanının betiminde değil halkın
ruhundadır.' Halkın ruhu. bir halkın di-
Iİ yaşama biçimi, edebiyan. sanah, ahla-
kı anlayışı, vb. dır~. Zaman içinde başka
haiklaria, başka dilleıie, başka vaşama
biçinıIenŞle karşıklıkb iüşkikr oluşur.
Bu buluşma devam etmektedir.. Her uhı-
sal kültür az çok melez bir kültürdür.-
Dar anlanıda ulusakılık bilimsel olarak
yanlıştır... \'e tehlikelidir de... Bunun bir-
çok örneğini gördük... Kendimizi başka
kümîriere kapatamayız... Küreselleşme
emperyalizmin yeni adıdır... Bu, ulusal
ekonomilerin çökertSmesi, 1MFnin bu\-
ruğuna \erilmesi demektir.- Buna koşut
olarak da ulusal külrürierin yok edilme-
skür._ Bu kûltürlerin tümüne 'Batı küi-
türü üniformasfnın geçirilmesL bundan
daha da körüsû. kültflrsüzleştinnedir...
Öyieyse Heyapmabyız: 1) Şoven obnadan
ulusal kültür değerlerini savunmak. kar-
deşçe iüşkikri geliştirerek evrenstl kültü-
re doğnı yürümek; 2) Emperyalist da-
yatmaya karşı direniş \vllan bulmak. Bu
toplantanın anlamı bence budur."
Öğleden sonra, bu kez tek başıma ve
hantama bakarak, Sırbski Bulvan (eskı
adıyla Mareşal Tito...) ve Tereziya, Knez
Mihay lova Bulvan yoluyla, bir kez daha
"Kalemegdan"a doğru yürüyorum... Bu
pınl pınl güneşli ekim öğle sonrasinda
Belgrad, açık hava cafe'leri, düzgün gi-
yimli ve güzel endamlı genç kızlan ve
delikanlılan, uygar yaşama ritmıyle, Do-
ğu ve Batı kültürlerinin izlerini buluştu-
ran, yaşanılası bir kent... "Kalemeg-
dan"ın tam ortasında, kim oldugunu çı-
karamadığım bir Ali Paşa'nın türbesi
var... Selçuklu mimarisini anımsatan bu
hüzün verici görünümlü küçük taş yapı-
ya yaklaşıyorum... Kapısında kocaman
birkilitasılı... Demirparmaklıklı pence-
renin kınk camından içeriye bakıyo-
rum... "Mumsönmûş,rahlede>Tümiş...''
Sandukanın örtüsü rüzgârda savrulmuş.
yerlerde bozuk paralar... Türbenin duva-
nnda, belli kı, "Osmanh faşizmin
ne kar-
şı bir elin çizdiği gamalı haça benzeyen
bir işaret ve altında bir yazı: "Satanik
(şeytansı) Majeste..."
Biraz daha ilerlere yürüyerek kale du-
varlanndan aşağılardaki engin genişlik-
lere bakıyorum... Sava ve Tuna ikı kol-
dan gelerek Veliko Ratno adacıgı çevre-
sinde gölümsü bir genişlikte birleşiyor...
Rönesans dönemi ressamlannın peyzaj-
lannı anımsatan engin, dingin bir görün-
tü... Surlann üstünde ve çevresinde bir
cumartesi öğleden sonrasının dinginligi-
ni bağnşsız çığnşsız yaşayan Belgradlı-
lar... Sadece çocuk sesleri ve az sonra bir
akşam çanı... Bütün bunlar, gende bırak-
tığım toplantı salonuyla tam bir karşıtlık
oluşturuyor...
Akşamüstüne doğru "Kalemeg-
dan"dan çıkarken yıllardır ilk kez bir sm-
capla karşılaşıyorum... Sevimli kuyru-
ğunu savurarak ağaçlara tırmamp iniyor,
iki cevizi birbirine vurarak kendisini ça-
ğıran bir genç kızın elinden azıcık ceviz
yedikten sonra yine bir yerlere koşuştu-
ruyor, sonunda oralardaki bır bina inşa-
atının kirişleri arasında gözden kaybolu-
yor...
Gece "Kobrak Vakfi" adlı kuruluşun
büyük salonunda uluslararası şiir günü
var... Okunan Sırpça şiirlerden birinde
"Türk" sözcüğü geçıyor... Ön sırada yan
yana oturduğumuz tskender Muzbeg'den
dızenin anlamını çevirmesini nca ediyo-
rum. . Kulağıma eğilerek, çeviriyor:
"Türk lahcıyla uçurulan kafalar_"
Sürecek