20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 MART 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Nadi Güler, otobiyografik gösterim 'Yedi'de oyuncu kimliğini sorgulamayı hedefliyor Başka bir beden olmayı istemek FERZAN ÖZPETEK 'HAREM't TAMAMLADI Osmanlısaraymıvegizemliharemianlatanfîlmde SerraYılmazdaoyntıyor. İstanbuVun binbirgeceleri KöhûrServisi-Çın]- çıplak Alessandro Gass- man'ı. Ortadoğu'ya öz- gü, yoğun bir duyarlılı- ğın buharlan arasında sıcak sulara daldıran "Hamam"(1997)adlı ilk fılmiyle dikkati çek- tikten sotrra bir kez da- ha Istanbul'a setını ku- ran yönetmen Ferzan Özpetek. bir ltalyan- Fransız-Türk ortak yapı- rru olan ikinci fılmiyle de Osmanlf nın bir başka geleneksel kurumuna el attı yine: "Harem." Neredeyse çeyrek yûzyıldır Italya'da yaşayıp tarunmış yö- netmenlere çıraklık ettikten sonra ger- çekleştirebildiği ve genelde hem seyir- ci tarafindan hem de eleştirmenlerce beğenilen ilk fılminde. Batılıya egzo- tik gelen bir tarzı benimsemiş Türk yö- netmen Ferzan,Özj>etek, ikinci filmin- rde de aynı yakhışırm sergileyerek Bın- birGece Masallan geleneğini sürdüren bir Harem filmi imzalamış. "Harenr,Osmanlı denen bir "cihan devteti"nin sona ereceğini ve bir çağın bitecegıni haberleyen 20. yüzyıl başın- da, 2. Meşrutiyet'in ilan edildiği 19O8'de başlıyor. Osmanlı sultanının haremin- dekı bircariye, yaşlı. güngörmüş birka- dının. vaktiyle kendisınden dınlediğt öykûsünü aktanyor. Film de daha son- ra 1950yılınageçiyorve ttalya'nınkü- Marie Gillain Harem de. çük bir istasyonundaki yaşlı bir kadını dinliyo- ruz. Gençlığinde aynı sultanın hareminde cari- ye olarak bulunan yaşlı kadının anlattıklanyla. esrar perdesi aralanan haremin atmosfenne dal- dınyor seyirciyi fiim. Sultanın gözüne gire- bilmek için çeşitli dala- vereler çeviren genç ve güzel cariye. sultanın baş gözdesi olmayı hedefli- yor; ne pahasına olursa olsun.Buaradazencı bir harem ağasıyla da kar- maşık bir aşk yaşıyor. Sonuçta, haremin büyüsüyle düşlere dalıp gitmiş seyirci, cariyenin kaderin- den yansıyanlarla düşünceli bir halde çıkıyor filmden. Entrikacı cariyeyi genç, güzel Fran- sızyıldızı MarieGillaiıTin. harem ağa- sını da AJex Descas'ın oynadıgı "Harem Suâre*nın öteki oyunculân da Cmis^ tophe Auillon, Maİkk B<mens ve Turk Serra Vılmaz Osmanlı sarayındaki iktidarmücadelesini ve gizemli Harem âlemıni yansıtan bu ikinci fılmiyle de Avrupa sınemasının gündemine Tür- kiye'yi sokmayı sürdürüyorTürk-ttal- yan yönetmen Ferzan Özpetek. "Harem Soiree-Harem Gecesi" (ya da 'Le Der- nier Harem') büyük olasılıkla mayıs ayındaki Cannes Film Festivali'ne ka- tılacak. FECİRALPTEKİN 'Yedi'... Oyuncunun kendini geride tuttuğu, kendini gösterirken kendi olmayışını ıfade etmeye çalıştığı; du- rumu. anı ve hareketi öne çıkararak oyuncu kimliğini sorgulamaya odaklarmş bir otobiyografik gösterim... Na- di Güler, konsepti ve uygulaması kendisine ait olan Ye- di'yi m a r t v e nisan aylan boyunca Kumpanya Sahne- sı'nde gerçekleştiriyor. Her Yedi gösterimi sadece yedi izleyiciye sunuluyor. Dekor. mekânın kendısi... Göste- rimin televizyon ekranından veri- len genel anlatımı ve kostüm anla- yışı birbirlerini destekleyerek var oluyorlar. Kore sava^ında bulun- muş Türk tugaymdan bir askerin anılan'sözler ve Güler'ın taşıdığı askeri üniforma''beden... "Bu dü- şüncenin bedeni, var olan kendi de- ğerini yitirip başka bir beden ol- mak ister."" 'Kurgu dürüst değildir' Yedi, bedenın, geçmişinden ve var oluşunun getirdıği tüm bilişsel ve tinsel niteliklerden. 'benliğin- den' annarak boş bir kütleye in- dirgenmesini önerirken; bedenin kav uştuğu bu özgürlüğün oyuncu- luktakı karşılığını anyor. Buarayı- şın zorunlu kıldığı araştırmalara ise Güler' in 'ovun edimini ortadan kaldıranveoynamamadunımunu varetmeyeçahşan: duran. göstereıu rutan. vermeyen ve sadece işaret eden' performansıyla karşı karşı- ya kalan izleyici tanıklık edıyor. Esas yaratıcılığın, oyuncunun stûd- yoda kendi başına çalıştığı zaman- larda gerçekleştiğine ve yaratımın oluş sürecinde yaşanıp bittiğine inanan Güler, Yedi'de tamamlanmış ve hazır bir yapı sunmayi reddedip gelişme sürecini çalışma formuna yakın tutma yöntemiyle izleyiciy- le kurulabilecek iletişimin sınırla- nnı zorluyor. Güler, izleyiciyi oyuncunun esas yaratım sürecine, ancak kendi ken- dine kaldığı anlarda sahip olduğu gerçekliğe tanık edebilmek için as- lında izleyici ile oyuncu arasında- ki uzlaşmayı sağlamaktan sorum- lu kurgu öğesini de yok etmeyi gö- ze alıyor Yedi'de: "Kurgu işin içi- ne girdtğinde gerçeklik olgusu kay- bolur. Kurgu olmamalıdır... Çün- kö bir iMirü şeyt ntdar, dü/cni gös- terir: açık ve dürüst değildir ve bu yüzdcn kendi gcrçek- Irğini yitirir." Güler. Yedi projesinin oluşumuna. gösterimin yapısı- na ve oyuncu kimlığine ilişkın sorulanmızı yanıtladı. - Sizt oyuncu kimligini sorgulamaya ve bu sorgulama- yı izleyiciyle paylaşacağınız bir projeye yönelten neden ya da dürtü neydi? Özellikle Kumpanya'da yaptığımız projeler, konser- vatif olmayan ve gerçekleştirilmesi planlanan projenin ıh- tiyacıyla şekillenecek farklı oyunculuk yöntemlerini uy- gulayabildiğimiz alanlardır. Bunu yaparken kullandığı- jfVore savaşında bulunmuş Türk tugayından bir askerin anılan/sözler ve Güler'in taşıdığı askeri üniforma / beden... "Bu düşüncenin bedeni, var olan kendi değerini yitirip başka bir beden olmak ister." nız her malzemeyi yeni baştan ele alıp var olan değer ve ilişkiler bağlamından koparmak zorundasınız. Çünkü böyle yaparsanız kullandığınız malzemeyle (obje, hare- ket, metin vs...) gerçek bir karşılaşma sağlayabilirsiniz. Bu karşılaşma yaraücıhk için temel bir gereksinimdir. Oyunculuk'u da bu anlamda ele aldığınızda. hareketin baş- lama noktası ile an'ı oluşturan durumlan kendi bağlamın- da incelemek gerekir. Bu tarihsel duruma tiyatronun asal iki kişisi olan seyirci ve oyuncu birlikte tanık olmalıdır. - Otobiyografik yapının, gösterimin konseptine nasıl bir katkıda bulunduğuna ya da neter kattıgına inaıuyorsunuz? tnandığım. 'insan ne yapsa hep kendini anlatır' olandır. Bu öznel anlamda kendi cerçevesi- ni çizen garip bir tevekküldür. İnsan kendinin yabancısıdır ve tanımak için kendini anlatır. Her gösteri yedi kişiye - Oyuncu gerçekten de sadece kendi başına çalışırken mi kars> laşabilir kendisiyle? Bendeki karşılığında.: çalışma- nın yoğun zamanlannda çok az olarak kendinle karşılaşma anla- n gerçekleşiyor. Bunlar çok zor durumlar, çünkü kendine koşut sunuyorsun ve hemen ardından müthiş bir parçalanma başlıyor. Bu tanık olma durumunun ilk se- yircisi de kendın oluyorsun. - Oyuncu-mekân-seyirci ilişki- sinin hayati önem kazandığı bir noktada kurguyu yok etmeye ça- lışmak riskli degil mrydi sizce? Bir kere azalarak çoğalma prensibini kabul ettığinizde, kur- gu'nun bir yapı oluşturma coşku- su böyle bir otobiyografik çalış- manın düşünsel vaklaşımlarını zedeleyebiliyor. Seyirci-mekân- oyuncu ilişkisinin doğal gereksi- nimlerini bulmak gerekir. Bu ça- hşmanın bir hedefi de şudur; kur- gu mantığı en az olarak nasıl kııl- lanılır? - 'Kendi olamamak' ve 'oyna- mayan oyuncu'yu kendi sözJeri- nfcde ay nı tabanda buluşturur mu- sunuz? Dünyanın her yanını bizlere su- nan iletişim organlannda. savaş- lara, ölümlere nasıl tanık olduğu- muzu, 800 milyon aç insanla ay- nı yerküreyi paylaştığımızı ve çağdaş birey kimligimizin oluş- mızla >â>amakzJHndabırakılışımızıgörûrûz. Savaşan. açlık çeken ve ölen insanları seyrederken hayretle ken- dımizi izleriz. Kendimiz saydığımız şey, ne kadarbizim? Bu gösterimi var eden düşüncelerden biri, tercih ettiği iliş- ki biçimidir. Oyuncu kendini geride tutar. Kendini gös- terirken 'kendi' olmayışını ifade etmeye çahşır. Hergös- terimini 7 kişiye yaparak 24 gösterimde toplam 168 se- yircinin seyredeceği 'Yedi', sürekli büyümek ve çoğal- mak gerekirken neden yalnız kalıp azalmayı tercih etti- ğini, kendini geride tutarak oluşrurduğu otobiyografik ya- pısıylatarif eder. Walter Salles 'in Central Station adlı yapıtı, en iyiyabancıfilm ve en iyi kadın oyuncu dallarında Oscar 'a aday 'Ulkemi yansıtmak için film yapıyorum'KüKürServisi-Oscarödülleri21 Mart akşamı sahiplerini bulacak ve spot ışık- lan En İyi Film, En tyi Yönetmen. En İyi Kadın Oyuncu, En iyi Erkek Oyuncu... ödüllerini kazanan sanatçılann üzerinde parlayacak. Ancak Oscar'lann geçmiş yıllardan bir farkı var bu kez. Uzun yıl- lar üvey kardeş muamelesi gören En iyi Yabancı Film Odülü dalının adaylanndan sadece biri degil, ikisi ana kategonlerde aday göstenldı "1999 Akademi ÖdüOe- ri"nde. Sayısal açıdan şansı daha yüksek olan film, en iyi film kategorisinin de içüıde bulundugu yedi dalda aday olan ltalyan yönetmen Roberto Benigni'nin 'Hayat Güzddir' adlı yapıtı. Ana dallarda aday gösterilen ikinci yabancı film ise Walter SaDes'in "Central Station" adlı Brezil- ya filmi. Fihn geçen yıl Berlin Film Fes- tivali'nin en iyi fihn daiında Altın Ayı ödülü'nü kazanırken Oscar'ın haberci- si olan Altın Küre'yi de aldı. Yine geçen yıl Berlin'de en iyi kadın oyuncu ödülü- nü kazanan Fernanda Montenegrobu yıl Oscar'a da aday. Brezilya'nın ekonomik ve toplumsal sorunlan nedenıyle 1990'larda durgun bir sürece giren Brezilya sınemasının rö- nensansı için bir umut ışığı Central Sta- tion. Kendi ülkesinde Godzflla ve Tita- nik'i geçerek izlenme rekorlan kırması- nın yanı sıra bütün dünyaya pazarlanan bir Brezilya filmi olma niteliğini de ta- şıyor. Filmın yönetmeni Salles için önem- li olan bu rakamlar degil, filmin anlaşıl- ması. Biryolculuk filmi Central Station. Rio de Janeiro tstasyonu'nda okuma yazma bilmeyen yolculann mektuplannı yazıp okuyarak kıt kanaat geçinmeye çalışan orta yaşlı bir kadın olan Dora. şartlar kendisini zorlayınca dokuz yaşında bir öksüz çocuk olan Josue'nm İcayıp baba- sını bulmak için onunla birlikte ülkenin uzak Kuzeydoğu köşesine yolculuğa çı- kıyor. Hırslı ve şüpheci kadın ile inatçı ve kaü çocuk arasındakı ilişki. beklendiği gı- bi duygusal biryoğunluk taşımıyor. Ama yolculukta ikisi de kendilerini tanıyıp ile- tişimin önemini kavnyor. Filmde her iki karakter de Brezilya'nın son yirmi yılı- nı temsil eden metaforlar adeta. Dora, MASCULINO FEMINING VValter Salles, fSmin masal olmadığını vurgulayarak 'gerçekyaşamı kurguya taşıdık' divor. • JL stasyonda yolcu mektubu yazan ortayaşlı Dora ve dokuz yaşındaki öksüz Joshua, Brezilya'nın son yirmi yılının metaforlan. Dora, sanayileşme sonrası oluşan kayıtsızlık kültürünün bir temsilcisi. Babasını arayan Joshua ise geçmişe ve geleceğe yönelik arayış içinde, bu da Brezilya'nın şu andaki durumunun göstergesi. insanı görmezden gelen sanayileşme so- nucu oluşan kayıtsızlık kültürünün bir temsilcisi. Yönetmen Salles'e göre çocu- ğun babasını aramada gösterdiği karar- lılık ise geçmişe ve geleceğe yönelik çift yönlü bir arayış; bu arayış da Brezilya'nın şu andaki durumunun göstergesi... 'Resmi Brezüva'nın dışında' Salles bu benzetmeyi şöyle açıyor: "Sömürge olan ülkekr. baba ihtiyacımn, baba arayışırun hâlâ var oiduğu ülkeler- dir. Geçmişlerinde hiçbir zaman bir ba- balan. bir Idmlik anla>ışlan ve bir kök- leri olrnadı. Bunlar hâlâ kopuk bağlan- ülar. Öte >andan Brezirvahlara hep gele- ceğin ülkesinde yaşayacaktan sövlendl hiç gelmeyen bir yelecek... Bu da bir çelişki yararü: Gecmişle bağlantılı nostalji >cri- negelecekle baglantalı nostaljinin çclişki- sini. Sonuçta 1992'de her şeyin arök çö- küşe geçmesi nedenhle ögrenciler soka- ğa döküldü, toplumsal başkılar nedeniy- leBaskanColloryücedhanaçıkankiı.Ot- ceğin aslında kendi cllerimizde olduğu- nu gördük. Çocuk karakteri Josue film- de bu bilinci temsil ediv'or.'" Vlnicius de Oliveira'nın canlandırdığı Josue, gerçek yaşamda da fakir Brezil- ya'yı temsil ediyor. Salles bir buçuk yıl önce ailesine ekonomik destek sağlamak için okuldan aynlan Oliveira'yı buldu- ğunda küçük oyuncu bir havaalanında ayakkabı boyacılığı yapıyormuş: "Hava yağmurluydu ve kimse ayak- kabılannı boyatmak istemiyordu. Bana yaklaşıp ona yemek yemesi için para ve- rip veremeyeceğimi sordu. Rio sokakla- nnda yaşam tnücadciesinin ne demek oi- duğunu bilcn ama masymryctini yitirnK- miş Wrçocukanyorduk. Gözlerindeki de- rinliktcn çok ctkilenmiştim. Hemen bir film testi >apıp yapamayacağınıızı sordum. Birkaç sanive düşündükten sonra 'ha- yır' dedi. Çünkü daha önce hiç filme git- memişti. Ama onu ikna ettim. testi geçti ve işe koyııMuk." 43 yaşındaki Salles, bu filmin bir ma- sai olmadığını vurguluyor her fırsatta. Amacı ülkesini göstermek, insanlannı parlak ışıklar altında göstermek degil. Kartpostal görüntülerinin aksine çöp- lüklerin, harabelerin görüntüleri baskın filmde. Yönetmen, turizm bakanlığını hiç de mutlu ermeyeceğini düşündüğü filmde 'resnti Brezilya'nın dışmdaki Bre- zılya'yı gösterdiğini söylüyor: "Gerçek yaşamı kurguya taşıdık" diyor. Salles. Brezilya sinemastnın knzde ol- duğu günierde teievızyon için bclgccc! çekıyordu. Central Station'ın senaryosu Sundance Film Festi\-ali"nde 310 bin do- larlık ödül kazanmca filmin bütçesi de oluşmaya başladı. Ancak senaryoya ve defalarca tekrarlanan provalara karşıa, çe- kimler başladığında belgeselci yanı Sal- les'i çevresine karşı daha açık olmaya yö- neltti: "Fîmin metni,gerçelderin etkisiyie çe- Idmler başladıktan sonra tamamen de- ğişti. Rio de Janeiro İstasyonu'ndan her gün 300 bin kişi geçiyor. Film bir Holh- wood yapımı oJsaydı bu kalabahğı kont- rol etmeyi denerlerdi. Ben beigeseld ya- nımı kuBanarak bu kalababkla bütünleş- meyi yeğledim. Çekimlerin ilk gününde Dora'nın mektup sehpasını kurduktan sonra gerçek insanlar gelip mektuplan- nı yazdırmak istediler. Bu mektuplan çe- kime aldık \v senaryo için yazdıklanmız- dan çok daha samimi ve şiirsel oldukla- nnı gördük." 'Odül kazanmak için yapmadım' Salles biröncekı filmi Foreign Lands'de yine ülkesinin toplumsal bir sorununa değinmiş ve ekonomik açıdan yeniden ya- pılanma adma kitlesel göçe zorlanan in- sanlann öykülerini taşımıştı beyazperde- ye. 1995 yılında çekilen film yeni kuşak filmcilerin ilk yapımlanndan biri olarak görülü>x>r. Salles ilk filmini yaptığı gün- ierde, Brezılya'da neredeyse hiç film ya- pılmadığmı. bugün artık yılda 40 film ya- pıldığıni vurguluyor. " Çok üginç süreç bu, pek çok ortak noktanuz var. Carlos Diegues. Nelson Pereira dos Santos ve Hector Babenco gjbi 1960ve70'lerinus- tatangünümüz sjnemaalanna çokyakın- lar. Hepimiz ülkemizi yansrtabflme, an- latabilme arzusuyla film yapryoruz." Peki Oscar kazanmak yeniden yapıla- nan Brezilya sineması için ne anlama gelir? "Elbette film endüstrimizin geliş- tiğı ve olgunlaştığı anlamı çıkar ama be- ninı için önemH olan kendi izleyicimizle yakın bir bag kurabilmek. Bu film ödül kazanmak için yapılmadı. Özellikle v« iç- tenlikle Bn-riKa'dan bir durumu anlat- mak için yapıldı ve geri kalan her şey bu- nun sonucu. Eğer bu sonuç Brezilya sine- ması için yararlı olacaksa sevinirim. Ama sonuç ne olursa olsun inandığım filmlcri e.am cdcccğim." ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Nasıl Bir Yaşamak? Aslında iki hafta önceki "Aydmın Rengi" başlıklı yazım ile geçen hafta çıkan "Bir Karar" başlıklı ya- zım arasında iyiden iyiye bir akrabalık olduğunu anladım. Çünkü temelde iki yazı da sankı. "Nasılbir yaşamak?" sözcükleriyle dile getirılebılecek bir so- rudan kaynaklanıyor. "Aydmın Rengi", düşünerek yaşamayı seçen in- san açısından bu soruya, "Seçimlerinin ahlakını savunmayı bil!" buyruğuyla yanıt veriyordu. Çün- kü rengini belli etmek, sonuçta konumunu açıkça ortaya koymak, o konumun gerekli kıldığı ahlakı tü- retmek ve o ahlakın çizgisinden hiç sapmamak yü- rekliliğinden başka bir şey degil. "Bir Karar" ise, kısa bir süre için bile olsa böyle bir yürekliliği göstermenin gereklilığınden kuşkuya düşen Ben'i, geçmişin çizgisine sadık kalmayı bi- len öteki Ben'in azarlaması ve eleştırmesi anlamı- nı taşıyordu. "Aydmın Rengi" yazısıyla ilgili olarak Nurser Öz- tunah" imzasıyla aidığım ve "Merhaba Sevgili Dos- tum", sözcükleriyle başlayan e-postada şu satırlar vardı: "Sizinkitaplannızmyakın takıpçısisayılmm... Ben 47'li'lerdenim... 68 kuşağının özelliklerint. o zamanlar Türkiye'de kadın mimar olmaya aday, ...aynı inatia sürdürmeye çalışıyonım... Bugünküya- zınız beni kışkırttı... Konuya devam etmelısıniz... Bu toplumda NASIL? ... Rengimızı belirtmemizin bedelinin yalnızlıklar olduğunu belirtmelisiniz. ..Bu- gün sabah, karşıya geçerken birkopege çarpan ada- mın yere düşen plakasmı, arabanın içındekilerin mafyadan olmadığını varsayarak polise verme ce- saretininasıl bulacağımızı anlatınız... Aynı durum- da ben olabilirdim. Siz olabilırdıniz. Nasıl renk?... "özgün ürün alma amacıyla bilgi" Nasıl? Kendımi aydın sayanm. Çevremde S. Hilav dahil, aydınlar- la evlerde toplanıp birbirimize dertyananz... üreti- mi olmayan bir memlekette biz niye proje çizivor. kitap yazıyor tiyatrc öğretiyor, resırr, yapr/c-jz/ Niye? Kimlik kompozısyonumuzun rengi ne ışe ya- nyor? Lütfen beni yanlış anlamaym. Kızgınlığım, aynı sizin "Niteliksiz Adam" yazınızdaki kızgınlık. Çok haklıyız. Artık niteliksiz kadın olmanın rahatlı- ğ'nı yaşamck istiycn. m. Renfciz ?'rrr.'.tr'rhn r-;'-,-' belki. Sizden cevap gelırse sevınınm. Hoşça Kaıin Sevgiyle kalın." Nurser Öztunalı Me hiç tanışmamıştık. Ama bir dost- luğa davetti yukandaki satırlar. Ve ben de cevap ver- meyi biraz ağırdan aldım. Şöyle çok içten. çck aıi- ze! bir cevap 'jer^yrv içtiycrJum. Fakat veremedim. Çünku bu Ttesajı aldıktan b r r- kaç gün sonra, 'Cumhuriyet'Xe Nurser Öztunah'nın ölüm ilanını okudum. Kuruculanndan olduğu Mimar- lık Vakfı, ilanda Nurser Öztunalı'yı "sevgı, saygı, güven, gayret ve dayanışma sembolü" diye tanrtı- yordu. Belki istenen cevaplan vermekte pek gecikme- mek gerek. Attilâ llhan'ın yıltar önce okuduğum bir romanındaki küçücük sahnede dendıği gibi: "Va- nm saate kadar geliyorum/Hayır, hemen gel, çok geç olabilir..." Nurser Öztunah'nın satırianndan yansıyan da ka- nımca başlıktaki soruydu: Bu ortamda Nasıl bir ya- şamak? "Renksiz olmak daha rahat belki..." Ona kuşku mu var? Renksizliğin rahatlığı, bunca insanın. üs- telik kendilerini "meslekten aydın" sayanların bile, bukalemunluğu seçmış olmalanndan belli değil mi? Aynca onlar, sırf seçmiş olmakla da yetinmiyorlar. fakat seçimlerine genel bir geçerlilik kazandırmak amacıyta, renkli olmakta dtrenenleri,renklerinibel- li etme yürekliliğini sergileyenleri de her yolu dene- yereksilikleştirmeyi amaçlıyorlar. "Düzenınadamı" olduklannı bile bile, üstelik bunu isteyerek seçmiş- ken, "düzenın baş eleştirmenleri" maskesıyle yaz- maktan, çizmekten, keramet buyurmaktan, ülkenin kültür yaşamının yöneticıliğine soyunmaktan çe- kinmiyorlar! Sözde hep "eserden" yana gözükür- ken, gerçekte kendi -çoğunlukla düzmece- saygın- lıklanna, çoğunlukla aslında pek ucuz tutulmuş ya- rarlanna ve onlarsız ayakta kalamayacaklan des- teklerine yönelik birtehlike saydıklan yaratıcılan yi- ne pek ucuz yollarta ezmeye kalkışabiliyorlar! Evet, böyle bir ortamda nasıl bir yaşamak? Kırgınlıklara yenik düşmeyerek yaşamak. Albert Camus'nün sözünü ettiği seçenekler bağ- lamında, bir kez yaşamayı seçtikten sonra, onu her yanıyla seçtiginin bilincinde olmak ve yaşamak ey- lemini, sürekli bir başkaldın eylemiyle özdeşleştir- mekten çekinmemek. Ya da Brecht'in dediği gıbı adam olabilmek; yani arkamizdan, "İyi bıriydi" diyecekleri düşünce- siyle yetinmeyip, "Daha iyi birdünya bıraktı" diye- bilecekleri bir yaşamayı amaçlamak... e-posta: ahmetcemal" superonline.com Klasflc Gitap UçNisü'nün konseni • Kültür Servisi - Cem Küçümen, Şadi Ensarı ve Fatih Akbulut'tan oluşan Klasik Gitar Cçlüsü 18 Mart perşembe günü saat 19.00'da Milli Reasürans Auditorium'da müzikseverlerin karşısına çıkacak. Konserde Nichelmann, Handel. Grafe, de Call. Albeniz, Rizzo, Vivaldi. Bizet, Farrauto, Dede Efendi ve Pilsl'ın yapıtlan yorumlanacak. (232 54 64) BUGÜN • AKSANATta Georg Solti yönetimindeki tngiliz OdaOrkestrası'nın seslendirdiği. Mozart'ın 2 \e 3. Piyano için Konçertolan saat 12.30'da lazer-diskten izlenebilir. Saat 19.00'da Prof. Dr. Velı Sevin'in 'Urartu Dünyası' başlıklı dialı söyleşisi gerçekleşecek. (252 35 00) • İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ saat 20.00'de Carmina Burana'yı sahneleyecek. (251 56 00) • CRR'de Gruber ve Maklar Gitar İkilisi nın konseri saat 19.30'da izlenebilir. (232 98 30) • ALMAJN KtX,TÜRMERKEZİ'nde saat 19 00 da Romy Schneider retrospektifı kapsamında 'Clair de femme' adlı film gösterilecek. (249 20 09) • BORl SAN KllTlîR VE SANAT MERKEZt'nde saat 18.30'da Hülya Tıınçag. geçen ay yitirdiğimiz caz sanatçısı Michel Petrucciani anısına dinletili bir söyleşi sunacak. (292 05 55) • BELGESEL SİNEMACILAR BtRLİĞt'nde 13.00-19.00 arası her saat başı Elçin Musaoğhı'nun 'Kum Danesi' başliklı hclcescli TO<;tcrı1ccck (292 39 84) • ÎFSAK'ta saat 19.30 ve 21.15'te Haldun Aydıngün'ün 'Dağlar ve Mevsimler' başlıklı saydam gösterisi görülebilir. (292 42 01) • BtLGIÜNtVERStTESt'nde saat 2O.nfVde Drcamnithrisiıcs" aalı fiirr; :z'ızr,z'c: >-.,-/ ' •"'.' <•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle