Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 1999 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Ahlak ve Bilim Adamı
Doç. Dr. ŞÜKRAN ŞAHİN
0 nsan ahlakını dfizeltecek bir for*
I
nıiil henüz keşfedilmedi, bu ne-
denle bu yöndeki öğütier, ahlak-
sızhğa bir de iki yüzlülüğü ekle-
mektedir. Bu sözler; Bertrand
RusseTın Sorgulsyan Denemeter
adlı yapıtından alınmış, ınsan ahlakı ile
ilgili saptamalandır. Insan ahlakı, tari-
hin eski günlerinden bu yana, üzerinde
en çok konuşulan konulardan biri ol-
muştur. Görünen o ki, yüzyıllarca daha
konuşulacak gibidir. Kimileri, gerçekten
ahlaklı olduğu için ahlaksızhğa tepki
vermekte, kimileri ise, ahlaksızlığını giz-
leme çabasıyla tam bir iki yüzlülükle, en
ahlaklı kişiden daha çok ahlaksızhğı
eleştirmektedir. Bilim adamlan ise, ne-
denleri ve sonuçlanndan hareketle soru-
na çözüm üretmeye çalışmaktadır.
Universitelerde de artan ölçülerde, en
çok konuşulan. en güncel konu, bilim eti-
ğidir (ahlakıdır). Bilimsel hırsızlıklar,
her fırsatta gündeme getirilmekte ve bu-
na çözüm üretilmeye çalışılmaktadır.
Öte yanda akademik yûkseltmelerde öl-
çüt (kriter) belirleme çalışmalan da yar-
kurullarda (komisyonlarda) yoğun bir
biçimde sürdürülmektedir. Aslında aka-
demik yükselme ve atamalar için ölçüt
belirlenmesi ve bunlann madde madde,
kurallar bütünü konumuna getirilmesi,
bu ülkenin bilim adamlan adına bir ayıp-
tır. Bu söylemden. bu ölçüt beürleme'ye
karşı çıktığım sanılmasın, tam tersi, ken-
dim de böyle bir model hazırladığım gi-
bi, bu konuda çalışan bir yarkurulda biz-
zat bulunup raportörlüğünü yaptım. Bu-
lunulan nokta böyle bir modellemeyi
zorunlu kılmaktadır ve bu somut koşul-
lar ortadayken, bu modellemeye karşı
çıkmak olanaksızdır. Aslında, 'biraraş-
tıncının çalışmalannuı tümünii ya da bir
ktsnunı kendi çaltşması gibi göstertnek'
olarak tanımlanan bilimsel hırsızlığın
temelinde, üniversitelerde birbilimsel etik
geleneğinin (ahlakının) oluşmamışhğı
gerçeği yarmaktadır. Bunun yanı sıra,
akademik yûkseltmelerde yaşananlar
bunun dışında degildir ve kanımca bilim
etiğinin tam da ortasındadır. Bu tür ça-
lıntı araştırmalann sayısı ile karşılaştı-
nldığında, akademik yükseltme ve ata-
malarda yaşanan etik dışı davranışlar
kat kat daha fazladır. Birinde çalınan bir
araştırmadır, öbüründe gaspedilen bir
unvandır. Birincisinde suç bireyseldir,
ikincisinde olayajüri üyeleri vejüriye ma-
nevı baskı uygulayan ba§kalan da katıl-
mıştır, yani organizedir. Bu tür bireysel
suça ağır cezalar getirilmiştir, ama ikin-
cisi için herhangi bir ceza maddesi bu-
lunmamaktadır. Akademik yükseltme
ve atamajürilerinin aynntılı incelemesi
sonunda. bilimsel hırsızlık yapanlaror-
taya çıkanlıp öğretim üyesi olarak atan-
masının engellenmesi, bu kişilerin elen-
mesinin ötesinde, başkalan için de cay-
dıncı olacaktır. Ne var ki, gaspedilmiş
unvanı geri almanın yasal zemini bu gün
için bulunmamaktadır.
• • •
Akademik yükseltme ve atamalarda
etik olmayan davranışlann önüne geçil-
mesinin önemını açıklamak için, öyle
uzun boylu örnek aramaya gerek bulun-
mamaktadır Bugün üniversitelerimiz-
de çevremize şöyle bir baktığımızda bu-
nun inanılmaz ölçülerde yaşandığını gör-
mek hiç zor degildir. Henüz bilimsel
araştırmalan yeterli düzeyde olmayan
birisi, akademik yükseltme için başvu-
rabilmekte ve kendisi ile yakın ilişkisi
olan ve ayn biçimde çalışan kıdemli öğ-
retim üyesinden. jüriye kendi lehinde
etki etmesini, hiç yüzü kızarmadan is-
teyebilmektedir. Bu kıdemli öğretim üye-
si de, yine hiç yüzü kızarmadanjüri üye-
lerine ulaşıp 'benim adamımı' pardon
'benim adayımı" (ne demekse? çünkü
her aday kendi kendisinin adayıdır, hiç
kimse adınajüri önüne çıkılmaz) yine hiç
yüzü kızarmadan 'doçent' ya da 'profe-
sör yapıverin' biçiminde ricada buluna-
bilmektedir.
Giderek kimileri işi daha da ileri gö-
türüp, sınav kapısına kadar gıtmekte, sı-
nav öncesi jüri ile küçük bir söyleşi ar-
dından, yine hiç yüzü kızarmadan sınav
kapısındabekleyerekjüri üzerinde ma-
nevi baskı oluşturmaktadır. Üstelik bu
davranışını, adayın yetersız olduğunu
bile bile, yine hiç yüzü kızarmadan yap-
maktadır. Eğerjüri üyeleri gerçekten yü-
zü kızarabilenlerden ise, böyle bir ada-
yın, böyle bir 'rica'sı bulunsa bile, do-
çent ya da profesörlüğe yükseltilmesıni
reddedebılmektedir. Tşte bundan sonra
küskünlüklerbaşlamakta, hem ricacı kı-
demli öğretim üyesi, hem de onun 'ada-
yı\ jüri üyelerine, yine hiç yüzleri kı-
zarmadan küsebilmektedir ve o jün üye-
si ile ilgili başka bir konuda karar vere-
cek bir kurulda bulundukJannda ise olum-
lu karar vermesi gereken durumlarda bi-
le, yine hiç yüzleri kızarmadan olumsuz
karar verebilmektedir. Bu gün üniversi-
tenın özerk olmadığı bilinmekle beraber,
yine de bazı konularda kurullar oluştu-
rarak kararlar alınabilmektedir. Sonuç-
ta, özerklik kınntısı sayılabilecek bu ku-
rullarda, yanı sıra özerklik de katledil-
mektedir ve üniversitelerde bütün bun-
lar herkesçe bilinen gerçeklerdir. Bu ör-
neğin tersi durumlar da yaşanmaktadır.
Son derece başanlı bir aday, bilimsel
yönden son derece yetersiz jüri üyeleri
tarafından, yine hiç yüzleri kızarmadan
başansız bulunabilmektedir. Üstelik bu
karan veren jüri üyeleri, genelde bilim-
sel araştırmalann sayı ve niteliği açısın-
dan adaydan fersah fersah gerilerde ol-
malanna karşm 'daha çok gençsin,bu ka-
dar kısa zamanda bu kadar çok araşbr-
ma da neyin nesi' gibi son derece düzey-
siz çıkışlarla, hiç yüzleri kızarmadan
adayın yükseltilmesini engellemektedir.
Sonuç; yeterli olana ceza, yetersiz otana
ödûl! Sonuçta gençler, öğretim üyeliği-
ni hak etmemiş bu 'öğretim üyeleri' ta-
rafından eğitilmektedir, daha doğrusu
eğitilememektedir.
Eğitilememektedir, çünkü dağarcığın-
da bilgi yoktur, eğitilememektedir, çün-
kü yüreğinde ahlak yoktur. Yüreğinde ve
beynınde ahlak olmayan bu öğretim üye-
leri, ya da adaylan, hiç katkıian olma-
dığı durumlarda bile, aynı birimde araş-
tırma yapan master ya da doktora öğren-
cisinin yaptığı her araştırmanın yazısı
(makalesi) yazılırken, yine hiç yüzleri kı-
zarmadan yazıda yazarlar arasına adla-
nnın yazılmasını isteyebilmektedir.
Öğrencı çaresiz bunu kabul edecek-
tir, reddettiği anda ise. bavulunu topla-
yıp kendisine iş aramaya başlayacaktır.
Daha da direnirse potansiyel bilim hır-
sızı olarak suçlanacak ve kanıtlayama-
dıkları bu suçlamalan dedikodu biçi-
minde yenı iş yenne de ulaştırarak aka-
demik toplulukta yaşam hakkı elinden
alınacaktır. Bütün bunlar trajedi yazma-
yı seven bir senaristin senaryosunun bir
bölümü degildir, bunlar bugün üniver-
sitelerde yaşananlann ta kendisidir, Cum-
huriyet Bilim Teknik Dergjsi'nin geçen
sayılannda. Prof. Dr. Hasan Yaacı'nın.
bilimsel hırsızlıklarla ilgili, aynntılı gü-
zel bir yazısı yayımlandı. Prof. Yazıcı.
bilimsel hırsızlık yapanlann listeler ha-
linde ilan edilmelerini önermektedir, çok
yerinde bir öneri.
Ancak, Sayın Yazıcı, bunun etkin ola-
bilmesı için, öncelikle yüzü kızarabilen
öğretim üyelerine gereksinim bulunmak-
tadırve ne yazık ki insanlar öyle gizem-
li değnekle dokunmuşcasına, ansızın ah-
laklı, yüzü kızarabilen insan haline ge-
lememektedir.
Bürün bu olumsuzluklann sorumlusu
ise YÖK olarak gösterilmektedir. Kimi
olumsuzluklannı ve eksikliklerini ka-
bul etmekle birlikte, YÖK ne yapsın,
elinde sihirli değnek yok ki dokunarak
insanian ahlaklı duruma getirsin. Geri-
ye sadece, katı kesin kurallar koymak kal-
maktadır. Bu kurallar aslında bilim adı-
na polisiye önlemlerdir ve ne yazık ki bi-
limselliğımizi bile polisiye önlemlerle ko-
rumak dunımu ile karşı karşıya bulun-
maktayız. Yeni Dünya Düzeni'nin (YDD)
getirdiği sonuç; ahlakta aşınmadır ve bu
toplumun her kesiminde yoğun olarak ya-
şanmaktadır. Ne yazık ki üniversitede-
ki öğretim üyesi bu aşınmadan bağışık
olamamıştır.
1- Bertrand Russel: Sorgulayan Denemeler
(Sceptıca! Essays). TÜBİTAK Yayınlan, An-
kara, 19%.
2- Hasan Yazıcı. Bilimsel Yagmacılık Üze-
nne.Cumhunyet Bilim Teknik, 13 Subat 1999.
"Üs yok, tesis var."
Bu sözü anımsayacaksınız! 1965'lerde Baş-
bakan Süleyman Demirel, Türkiye'dekı ABD
dinleme "tesis "lerinden böyle söz ederdi. Bu te-
sisler Sovyetler Biriiği'ni "dinlemeye" yarardı.
Kendi başlanna bağımsız yerlerdi. Buralarda
Amerikan subaylan yaşardı. Kaptlannda Mehmet-
çikler beklerdi. Içeriye kimse alınmazdı. Bir gün
Genelkurmay Ikinci Başkanı Orgeneral Refık
Tulga Sinop'taki bu "tesis "e gitmek istemişti, bin-
bir güçlük çıkartmışlardı.
Hiç degilse buralarda uçak yoktu. Saldın si-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Incîrlik Denen Yer!
lahlan yoktu.. Ya şimdi Adana'daki Incrrlik Us-
sü'nde?.. Sayısız bombardıman, keşif uçaklany-
la dolu... Hemen her gün havalanıp Irak'taki he-
defleri bombalayan uçaklar burada görev bek-
liyor. Komşu ülkenin köylerine, kasabalanna gi-
dip ölüm yağdınyor!..
Şu günlerde, Hasan Cemal'in "Kimse Kızma-
sın, Kendimi Yazdım" adlt anılannı okuyorum. Yir-
MOzlğin
noktası
»STANBUL94 7 ANKARA 101.8 tZMlR 106.3 ADANA90 9 AFYON 102.0 ANTALYA 103.5
BAUKESİR94.7 BANDIRMA 94.7 BODRUM 91.7 BURSA95 7 ELAZIĞ 105 ERZİNCAN 101
ESKİŞEHİR 90.4 GAZİANTEP 94.7 GÖCEK 98.3 HATAY 99.5 KAYSERİ 92.5 KOCAEÜ 102 9
KÜTAHYA 94.7 MANİSA 94.9 MARMARİS 94.7 SİVAS 94.7
mili yaşlarda, hem de Siyasal Bilgiter Fakültesi'ni
bitirmiş bir gencin yanılgılannı; daha doğrusu
yanılgı saydtğı durumlan; derken uyanışını, ken-
dince "doğru yo/"u bulmasını anlatıyor... Ben
bu anılardan, Sinop'taki ABD üssüyle ilgili bir par-
çayı almak istiyonjm. Hasan Cemal bu üssün dış
güvenliğini korumakla görevli bir teğmendir
"Karadeniz ve ötesindeki Rus askeri faaliyet-
lerini izleyen birAmerikan radar üssü vardı Boz-
tepe 'de. Karadeniz'e yemyeşil çay bahçelerinin
arasından bakan harikûlade manzarası olan bir
tepeydi. Her tûhü konfor vardı. Musluklanndan
her dakika sıcak su akan,
kaloıiferli, duşlu müstakilbir
oda. Gündüzleri üssün ki-
taplığından, akşamian ba-
nndan yararlanıyordum.
Benim Türk LJrası'yla içki
içmem serbestti. Haftada
iki gün değişik Amerikan
filmleri oynardı sinemasın-
• da. Cumartesi akşamian
parti venlirdi. Trabzon'uu
eşrafından aüeleriyle bir-
likte katılanlarolurdu dans-
lı toplantıiara."
Yazar Hasan Kıyafet ın
bir Amerikan tesısinde ya-
şadığı olaylan da unutma-
malı... Yedeksubay Kıya-
fet, temizlikle görevli birta-
kımın başındaydı. Ameri-
kalılann pislikterini temiz-
letilme görevini haber ola-
rak duyurduğu için mah-
kemelere düştü, hesap ver-
di. Dağlarca nın bu konu-
da yazdığı bir şııro günler-
de dillerde dolaşmıştı.
Hiç degilse bu üslerde
ne uçak, ne de saldın silah-
lan vardı. Şimdi öyle mi ya!
Inciriik sanki bu ülkenin
toprağı degil! Kiraladık mı,
sattık mı, ne yaptık? Bir
komşu ülkenin kolayca
bombalanması olanağını
nasıl oldu Amerikalılara ta-
nıdık? "Tam bağımsız' bir
ülke olan Türkiye Cumhu-
riyeti'nin topraklannda ne
işi var Amerikan askennin?
Banş için geldiler desek, o
da degil! Irak köy ve kasa-
balannı bombalamak olay-
lannı hertürlü dünyaTV'le-
ri açık açık gösteriyor.
inönü'nün bir sözü var:
"Çağırırsınız gelirler, git
dersiniz gitmezler..." Şim-
di hangi hükümet "git" di-
yecek ABD'lilere? Bir gün
bakacaksınız Saddam'ın
sabn taşmış, inciriik'e iki
üç füze yollatmış. O za-
man, kim Saddam'ı hak-
sız sayabilecek?
"Aydınlık"m son sayısın-
da Doğu Perinçek, Hay-
mana'daki hücresinde bu
konuyu ele almış:
"Hergün egemenliğimiz
altında bulunan üslerden
yabancı bayraklı uçaklar
kalkıp mazlum bir halkı
bombalarken asılbombar-
dımana uğrayan Türkiye
halkının vicdanıdır, başı dik
yaşama özlemidir. Musta-
fa KemalVn mazlum mil-
letlerdavasıdır. Bu toprak-
larda iyi ve güzel olan her
şeydir."
Mustafa Kemal'in ulusal
politika tanımını bir anım-
sasak ya:
"Milli hudutlanmız dahi-
linde herşeyden önce ken-
di kuvvetimize dayanıp var-
lığımızı koruyarak memle-
ketin gerçek esenliğine ve
bayındıriığına çalışmak."
Inciriik, tam bağımsız
Türkiye'nin soküp atması
gereken bir ur değil midir?
Bu üsteki güçlerin bizi ko-
rumasına gereksememiz
var mı? Kendi gücümüz
yetmiyor mu sınırlanmızı,
kendimizi korumaya?
PENCERE
Politikada
Gerçeküstü...
Gerçeküstücülük, nam-ı diğer 'sürrealizm'ln ba-
bası Andre Breton diyor ki: "Ruhumuzun öyle
biryeri varki, bu yerden bakınca, artık, yaşam-
la ölüm, geçmişle gelecek, gerçek ve tasanm,
dile getirilen ve dile getirilemeyen, yukan ve
aşağı çelişik değildirler."
Breton'dan dört dize:
"Sıkılacak kuşlar
Bir şey unutmuşsam eğer
Okulun paydos çanını çalın denizde .
Adını hodam çiçeği korduk"
Kimileri diyebilir ki:
- Bu ne saçmalık?..
Ancak edebiyatta sürrealizmin önemli bir akım
olduğunu kirn yadsıyabilir?..
•
'Küskünler' adı verilen 116 milletvekilinin giri-
şimiyle Meclis toplanıyor.
Medya bu işe ne diyor:
"Yüzsüz ittifak.."
"Sivil darbe.."
"Ahlaksızlık.." . . .
Peki, toplanacak kurulun adı ne:
"Büyük Millet Meclisi"
Ne zamandan beri Meclis'i toplamanın adı
"darbe"ye dönüştü...
Ne zamandan beri "ahlaksızlık" oldu?..
Politikada sürrealist bir döneme girdiK
Bir Frenk ressam demiş ki: i
"- Deve sürrealist bir attır."
Resim sanatında atı deveye benzetmek ger-
çeküstücülüğün doğal marifeti...
Bizim politikaya bakan da der ki:
- Yok deve!..
Ama gördüğümüz, deve mi, at mı, eşek mi?
•
Avrupa'da medya, Apo'nun Türkiye'de yargı-
lanmasına gölge düşürmek için neredeyse se-
ferberliğe girişmiş; DGM'leri "bağımsız"ve "yan-
sız" saymayan yalnız Batı medyası değil, Türki-
ye'nin yargı kapsamında bağlı bulunduğu Avru-
pa Konseyi 'Insan Haklan Mahkemesi'nöe bu yol-
da kararlar oluşmuş...
Türkiye'nin neyapması gerekiyor?..
Meclis'i hemen toplamak, anayasayı değişti-
rip DGM'yi sivilleştirmek, dış dünyada yoğunla-
şan düşmanca propagandanın sesini kesmek...
Meclis'i "küskünler"\n değil "banşıklar"\n ça-
ğırması, "demokratik" ve "ulusal" bir görevi ye-
rine getirmekle eşanlamlıydı.
Neden yapmadılar bu işi?.. •/ 'j. H
Küskünlerle barışıklar arasında ne fark var?..
Fark açık seçik:
'Küskünler' listelerin alt sıralarına girmişler,
'banşık Tar üst sıralan tutuyorlar.
Erken seçimin ertelenmesi, daha
kargaşaya yol açabilir.
Ancak, çıkış noktası ne kadar olumsuz olursa
olsun, 'küskünler' Meclis'i toplamayı başardılar;
şimdi toplanan Meclis anayasayı değiştirip
DGM'leri sivilleştirmeden dağılırsa...
Siz o zaman seyredin gümbürtüyü...
Sevgili
ERGİN ABİ,
Dostluk ve insanlığmı
özledik.
Hakkı Zaboı, Abuzer Çolak, Sünımani Can.
Cenpz Türksov, Cürel Demirel, Ahtnet Kardan,
Perran Varol, Mehmet AK Yılmaz, Fecire Yazan,
AH Yazan
tLAıN
TC
ŞİŞLİ1.SULHHUKUK
HÂKİMLİĞt'NDEN
1998/620
Davacılar Mahmut Atilla Alptekın vs. vekilleri Av.
Ahmet Öztürk tarafindan davalılar Aziz Sözen-Muhar-
rem Başsan aleyhıne açılan lpoteğin Fekkı davasında.
1- Eyüp, Güzeltepe Mah. Yavuzselim Cad. No: 10
adresinde bulunamayan davalı AZtZ SÖZEN.
2- Kağıthane, Gûrsel Mah. Çağlayan Yadigar Sok.
No: 63 adresinde bulunamayan davalı MUHARREM
BAŞSAN'a ılanen tebligat yapılmasına karar verilmış
olup;
Dava ile ilgili ibraz etmek istediğiniz belgeleri duruş-
ma günü olan 08.04.1999 günü saat 10'a kadar gönder-
meniz veya duruşmaya getırmeniz gerektiği, duruşma-
ya gelmediğinız veya bir vekil tarafından temsil edil-
medığıniz takdirde yargılamaya yokluğunuzda devam
edileceği ve karar verileceği H.U.M.K.nun 509-510
maddeleri gereğince tebligat yenne kaim olmak üzere
ilan olunur. 01.03.1999 ' .
Basın: 9394
ANKARA 7. İCRA
HÂKtMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 1998/310
Davacı Ayaz Tahır Türkistan ldıl Ural Vakfi vekili ta-
rafından davalı Cafer KÜÇÜK aleyhine açılan tahliye
davasının yapılan yargılaması sırasmda:
Davalı Cafer KUÇUK'ün Gülseren Sokak 13/2 Mal-
tepe/Ankara adresine çıkartılan davetiyelerin bila teb-
liğ döndüğü, yaptınlan Emniyet araştırmalannda ise
adresinin tesbit edilemediği anlaşılmış olup, iş bu da-
valıya ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir.
Duruşma günü 6.4.1999 günü saat 9.00'a bırakılmış
olup, davalı Cafer KÜÇÜK'ün duruşmaya gelmesi ve-
ya kendısini temsile bir vekıl göndermesi, ibraz etmek
istediği delil ve belgeleri dosyaya sunması, aksi halde
duruşmaya yokluğunda devam edileceği ve karar ven-
leceğı;
İş bu ilan dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ila-
nen davalı Cafer KÜÇÜK'e teblığ olunur. 19.2.1999
Basın: 9337
Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür.
SAMtAKYÜZ