Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 ŞUBAT 1999 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Sol Güçbirliği
Prof. Dr. SİNA AKŞİN Sol Güçbirliği Kurulu II. Başkanı
E
rken seçimlebirlikte sol
eüçbirliöı de gündeme
ğeldi. 9 Ocak I999gü-
nü Ankara'dayapılan Sol
Güçbıı liği Kurultayı ile
ıktidar olmak amacıyla
solun birleşmesi için çalışmalarbaşla-
dı. ICurultayın oluşturdugu Sol Güçbir-
liği Kurulu'nun çağnsı önce bir sap-
tama yapıyor. Sağ iktidarlann Türki-
ye\i yarun yüzyıla yaklaşan bir dö-
nemde getirmiş olduldan iflas noktası
anlatılıyor. Ana başlıklar şöyledir:
• Türkiye borca batınldi: Ulke iç ve
dış borca batmış. parası pul olmuş, if-
las etmiş durumdadır.
• Tanm ve hayvancılık çökertildi:
IMF reçetelen yûzünden Türkiye be-
sinde kendıne yeten bir ülke olmaktan
çıkmiş. yıyecek maddelerini ithal eder
duruma düşürülmüştür.
• Kamu i^letmeleri baltalandı: Bu iş-
letmeler kötü yönetilmiş. borca batı-
nlmiş, sonrada eşe dosta ya da yaban-
cılara yağmalattınlmış ya da yağma-
latılmak istenmektedir.
•Türkiyekaranlığa sokuldu: Halkev-
leri, Halkodalan. Köy Enstitüleri ka-
patıldı, 28 Şubat 1997"ye değin sekiz
yıllık egitime direnildi, böylece ülke eği-
tim ve kültürde geri bıraktınldı. Okul-
larniteliksizdir, öğretmenlik ikinci sı-
nıf bir meslek durumundadır.
• Gericilik kışkırtıldı: Onlardan oy
almak sevdasıyla, gericilerle pazarlık-
lar yapılmış, devlet görevleri onlara
peşkeş çekilmiş, sonunda şeriatçı bir
parti iktidar bile okıbilmiş, Türkiye
mezhep kavgalanna ve ortaçağa sü-
rüklenmek istenmiştir.
• Gençlik sindinldi: Çağdışı disip-
lin uygulamalan, YÖK. diktası ve po-
lis baskılanyla gençlik (ve bılim insan-
lan) sindinldi. siyaset dışına ve köşe
dönmeciliğe itildi.
• Sağlık ihmal edıldi: "Paran yok-
sa tedavi olma!" gibi bir tutum izlen-
miştir.
• Demokrasi kırpıldr. Sağ iktidarlar
hep baskıdan, haklan kısmaktan yana
olmuşlar, Türkiye, işkence, failî meç-
hul cinayetler,kayıplar ülkesi haline gel-
miş. çalışanlann haklan kjsılmış ya da
tanınmamıştır.
• Başımıza PJCK sanldı: PKK sağ
iktidarlann yanhş siyasetiyle ortaya
çıkmış. çıktıktan sonra da yanlış siya-
salar izlenmiştir.
• Dış siyaset fiyasko oldu: Washing-
ton güdümlü siyasetler yûzünden he-
men bütün komşularla ilişkilerimiz kö-
tü hale gelmiştir.
• Devlet kirletildi: "İti ite kırdır-
mak" taktikleri gütmekle, rüşveti, yol-
suzluğu, anayasa ihlallerini, çeteleş-
me ve mafyayı hoş görmekle, hatta
onunla işbirliği yapılmakla, ABD ve
AB emperyalizmine bağımsızlığımız-
dan büyük ödünler vermekle devlet
kirletilmiştir.
Türkiye'nin başına bu gelenler
1950'den başlayarak sağ iktidarlann
Atatürk Devrimi'ne karşı tezgâhladık-
lan kısmi 'karşıdevriın'in bir sonucu-
dur.
Atatürk Devrimi
Karşıdevrimin yapılmakta olduğu-
nu gözlerden kaçırmak için bunlar iki-
yüzlü, yoğun bir tören Atatürkçûlüğü-
nü sis perdesi olarak kullanmışlardır.
Atatürkçülüğün, Atatürk devriminin
gerçek anlamı bugün artık anlaşıldığı
için, karsıdevrimin de bilincine vanl-
mıştır. Türkiye'nin sağhğına kavuşa-
bilmesi için, sol bir siyaset olan Ata-
türkçülüğe, Kemalizme, Altı Ok'a ye-
niden sanlması gerekiyor.
Atatürk Devrimi'nin tanımı şudun
Febefibakundanbiraydınlanmahare-
ketidir. Zihnin ortaçağın kısıtlanndan,
dogmalardan kurtulması, sınırsız öz-
gürlüğü demektir. Bir kalkınmamode-
Golarak Atatürkçülük bütünsel, topye-
kûn kalkınmayı amaçlar. Yani, kalkın-
ma her alanda gerçekleştirilecektir. Ör-
neğin, yalnız yol-baraj-fabrika ile ye-
tinilmeyecek, hukuk, tiyatro, spor, ka-
dın haklan, müzik, eğitim gibi alanlar
da öncelikli olacaktır. Oysa bunun ter-
si olan maddi kalkınma modelinde eği-
tim, kültür, toplumsal yaşantı gibi ko-
nular ikinci dûzleme itilir. 1950 kısmi
karşıdevriminden sonra Türkiye mad-
di kalkınma modeline kaymış, bu yüz-
den ülkemiz bugün az ve kötü eğitil-
miş, bilim ve kültürde geri bir ülke du-
rumundadır.
Atatürk Devrimi'nin ideolojikprog-
ramı Altı Ok ile somutlaşır. Bu prog-
ram bugünün gereksinimlerine büyük
ölçüde yanıt verebilecek durumdadır.
• Cumhuriyetçilik: Atatürk'e göre
cumhuriyet, demokrasinin en yetkin
biçimi olduğuna göre, cumhuriyetle
demokrasi özdeştir.
• Milliyetçilik: Bu, sağ milliyetçı-
lik değil, sol ya da Atatürk milliyetçi-
liğidir. Banşçıdır: Atatürk'e göre sa-
vunma amacı gütmeyen savas, cinayet-
tir. Irkçı değildır: Türk ulusu, "Türki-
ye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye hal-
kKfcr". tnsanlann etnik kökenlen önem-
sizdir. Evrensel ölçütleri hedefler: Bi-
ze göre demokrasi, bize göre hukuk di-
ye duşünülmez, evrensel demokrasi ve
hukuk ölçütlerine ulaşılmaya çalışılır.
• Halkçıhk: Dar gelirliler ve yoksul-
lann konınması, devlet işletmelerinde
çalışanlara insanca yaşama koşullan
sağlanması halkçılığın gereğiydi.
1960'tan sonra halkçıhk anlayışı sen-
dika, toplusözleşme, grev haklanyla
bütünlendi. Günümüzde bu yeni anla-
yışla uygulanması Atatürkçülüğün ev-
rensel ölçütleranlayışının bir gereği sa-
yılmahdır.
• Devletçilik: Türkiye'de daha uzun
yıllar devletçiliğin, karma ekonomi-
nin sürmesi gerekecek gibi görünüyor.
Kamu işletmeciligi verimsiz olmuşsa
sağ iktidarlann baltalamalan sonucun-
da öyle olmuştur. Sağ iktidarlar bile is-
tedıklerinde kamu işletmelerini çok
iyi işletebilmişlerdir (THY gibi).
• Laiklik: Laiklik din ve dünya iş-
lerinin ayrılması olup çağdaslığm ve
dinsel banşın onsuz olmaz temelidir.
• Devrimcilik: Bu, Atatürkçülüğün
bilinçle, ısrarla, heyecanla uygulan-
ması demektir.
Işte Sol Güçbirliği, Atatürkçülüğün
çevresinde Atatürkçülerin, sosyalistle-
rin, sosyal demokratlann, demokratik
solculann, demokratlann toplanması
demektir. Hedef, eksik kalmış olan
Cumhuriyet Devrimi'ni bütünlemek,
Türkiye halkının henüz "kul" olan bö-
lümünübilinçli. gönençli yurttaşlara dö-
nüştürmektir. Güçbirliğine katılması
beklenen DSP. CHP, tP gibi sol parti-
ler, sendikalar, sol anlayıştaki sıvil top-
lum kuruluşlandır. Bunlannbirleşme-
sinin, güçlerinin yalın toplamı ötesin-
de bir güç, bir iktidar gücü yarataca-
ğına kesin gözüyle bakılabilir. Yeter
ki iktidar olmaktan korkulmasın, ye-
ter kı Atatürkçü ideoloji benimsensin.
Kimi Atatürkçüler, sosyalisrJerle iş-
birliği deyince tedirgin oluyorlar. hat-
ta düpedüz tepki gösteriyorlar. Oysa
Atatürkçülük sosyalizm ile birlikte ol-
duğu zamanlar yürümüş, ona sırt çe-
virdiği zaman da karşıdevrimin batak-
lığında bocalamıştır. Bu arada Ata-
türkçülükde 'Tören Atatürkçülüğü'ne
indirgenmıştir.
1938'den sonra...
Kurtuluş Savaşı'nın başından II.
Dünya Savaşı'nın başına değin Türk-
Sovyet dostluğu. dış siyasetimizin te-
mel taşı olmuştu. Uzun sürmese de
Kurtuluş Savaşı sırasında bazı sosya-
list kuruluşlar Ankara'da boy göster-
miştir. Daha sonra 1932'den 1935'e
değin kimi eski komünistlerin Yakup
Kadri ve Burhan BeJge'yle çıkardık-
ları Kadro dergısı liberal çevrelerle
polemiklere girmiş, devletçiliği savun-
muştur. 1938 "komplosundan" önce
Nâzım Hitanet çok serbestçe yazıpçiz-
miş, şiirleri resmi yayınlardayeralmış-
tır.
1938'den sonra durum değişmeye
başlamıştır. Çok-partili dizgeye (siste-
me) geçilirken, Tangazetesinin yağma-
lanması, Sosyal Demokrat, Türkiye
Sosyalist, Türkiye Sosyalist Emekçi
ve Köylü partilerinin kapatılması
CHP'nin solunu yok etmiştir. Böyle-
ce 1950'de karşıdevrim rahatça serpi-
lebilmiştir. CHP'nin solu ezilmeseydı.
çokpartili dizgede bile karşıdevrimin
o denli ileri gidemeyeceği düşünüle-
bilir. CHP'nin solda olduğunu yeni-
den anımsaması için Türkiye Işçi Par-
tisi'nin kurulup 1965 seçimlerinde ken-
disine rakip olması gerekmiştir. Ancak
0 zaman tsmet tnönü ortanın solunda
olduklannı söyleyebilmiştir. Ama bu
sefer de gerçek Atatürkçülüğe dön-
mek yerine sosyal demokrasinin pem-
be ufuklan yeğlenmiştir.
Öte yandan kimi sosyalistlerin aynı
rahatsızlıklan Atatürkçülük konusun-
da duyumsadıklan görülüyor. Bu da
yanlıştır. Rusya. Büyük Petro ile çağ-
daşlaşma hareketlenne Osmanlı Dev-
leti'nden (ILMahmut'tan) 100 yıl ka-
dar önce başlamış \e hayli yol almış-
tı. Böyle bir temeli olmasına karşın 70
yıl kadar uğraştığı halde. sosyalizmi tut-
turamadı.
Ruslar şimdi mafyanın kucağında
kapitalizmi aramak durumuna düştü-
ler. Çünkü milli demokratik devrimle-
rini tam yaşamadan. kestirmeden sos-
yalizme gitmek istemişlerdi. Feodal
temeller üzerinde sosyalizm tutuna-
madı. Bugün Cin'de Komünist Partisi
iktidarda ama kapitalizmi geliştirmek
için uğraşmak durumundadır. Öyle gö-
rünüyor ki Türkiye de kendi milli de-
mokratik devrimi olan Atatürk Devri-
mi'nı hedeftne ulaştınp onu tam yaşa-
madan, burada sosyalizmi kurmaya
çalışmak beyhude bir çaba olacaktır.
Demek oluyor ki Atatürkçü-sosya-
Bst bağlaşıklığı zorunludurve Sol Güç-
birliği 'nin temeltaşlanndanbirinioluş-
turacakür. BugünTürkhe,Sol Güçbir-
1ığı"nden solu iktidara getirmesini bek-
lemektedir. Çünkü sağ, her bakımdan
iflas etmiş, ülke>i bataklığa sürukkmiş-
tir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Çok Satmak Bir Ölçü Değil
Uzun süredir edebiyat dünyamız koyu bir durgun-
luk içındeydi. Genç bir yazann yeni romanının yüz bi-
nı aşan bir satış yapması, ya da böyle bir savın ileri
atılması bu sessizliği epey dağıttı. Bir edebiyat yapı-
tının önemi, değeri ilk baskısında çok büyük satış
yapması değildtr. Basın ve edebiyat dünyamızda böy-
le yüksek satışh romanlar vardır. Ama bunlar yaytm-
lanmalarından yanm yüzyıl sonra satılmaz, okunmaz,
hatta satışta bile bulunmaz duruma düşmüşlerdir.
Ünlü bir gazeteci adı geçen romanın yüz bin sat-
madığını, satamayacağını yazmış... Ama kitabın ya-
yıncısı ile yazan basın toplantısı yaparak şiddetle kar-
şı çıktılar. Gazetede böyle bir yazı yazan kişiyi mah-
kemeye vereceklennı söylediler, 'adam' gibi sözcük-
leıie, hatta 'devletten maaş almak' gibi yanlış suçla-
malarla aşağılamaya kalkıştılar. Bu bir edebiyat eyle-
mi midir, yoksa çirkin bir tutum mudur?
Yayın dünyamızda büyük satışlar yapan kitaplar
vardır. Örneğin 'TürediAilesi' adlı birroman İkinci Dün-
yaSavaşı günlerinde erişilmedik bir satşyapmışt. Şim-
di onu yazanın adı bile anımsanmıyor, yapıt da orta-
da yok!... Esat Mahmut Karakurt'un 'A//arıa/srnar-
ladık' gibi romanlannın on binlen aşan bir satışa ulaş-
tığını herkes bilir. Karakurt'un romanlan bir gazeteye
yüksek tiraj getirirdi. Ama yazann kendisi "Ben ede-
biyatçı değilim, benim bir hizmetim varsa yeni alfa-
benin yaygtnlaştınlmasmdaki etkinlığimdir" derdi. Bir
edebiyat toplantısında birlıkteydik, kürsüde konuşma-
yaçagrıtdığında 'edebiyafçf olmadığım", bu yüzden
bu konuda konuşamayacağını söylemişti.
Bir yapıtın önemi ilk çıkışında kapışılmasından de-
ğil, en azından elli ya da yüz yıl sonra okunup okun-
mamasından anlaşılır. Bakın Halit Ziya, Ömer Seşy-
fettin, Hüseyin Rahmi, Abdülhak Şinasi ölümlerin-
den on yıllar sonra bütün canlılığını koruyor. Sait Fa-
ik, Sabahattin Ali de öyle... Oysa bu yazarlann kitap-
lan oyle büyük bir ilgi ve sürüm görmemişti. Kısaca-
sı çok satmak değil, çok yaşayan kitaplar yazmaktır
önemli olan...
Stendhal in 'KızıllaKara', 'Parma Manastın' gibi ro-
manlan ancak yüz yri sonra deger kazanmadı mı? İlk
çıktıklan günlerde kaç kişi okudu? Ayrıca o günlerin
eleştirmenleri de Stendhal'i hiç mi hiç begenmedik-
lenni yazmışlardı. 'Kızılla Kara' vb. romanlan tek de-
ğeriendiren Honor'e de Balzac oldu. Bir yazan en iyi
başka bir yazar degerlendirir. Panait istrati yi Roma-
in Rolland'ın ortaya çıkarması gibi...
• • •
Pazar günleri daha çok edebiyatla ilgili söyleşmek
istiyorum. Güzel kitaplar çıkıyor. ne kadar sattıklan hiç
önemli değil... Her zaman sevilerek, okurianna bir
şeyler kazandırarak okunacak yaprtlar.
Muzaffer Buyrukçu'nun İlişkiler Arasında Gezin-
t''s\ bir çeşıt edebiyat tarihi... Daha çok, belgesel bir
roman. 1969'dan 1994'e kadarki surede Buyrukçu biz-
leri çağdaş yazariarın, şairierin dostluklannda yaşatı-
yor... Buyrukçu'nun yazdıklan, günlükanı değil, bam-
başka bir şey... Bütün canlılığıyla yaşamı duyuran ye-
ni bir tür... Buyrukçu'nun kitabı Kültür Bakanlığı yayı-
nı...
•••
Mehmet H. Doğan'ın 'Şimdi Uzaklardasın'ı (Adam
Yayını) da bir çeşit günlük... Onda da, çağdaş şairier,
yazarlarvar. Doğan "Gerçeğiyalnızgerçeğisöyiemek-
ten de alamadım kendimi, bu da doğanın bir parça-
s;. Biryandan sevgınin öte yandansa nesnel bakışın,
doğruluğun ağır basması kaçınılmazdı... Ben kendi
gözümle çekilmiş fotoğraflannı vermeye çalıştım 'şim-
di uzaklarda' olanlann" diyor. Buyrukçu ile Doğan'ın
yazılannda. Cansever'ler, Süreya'lar, Uyar'lar, AJ-
tıok'lar, daha pek çok 'uzakta 'ki dostlar var.
• • •
llhan Berk'in 'Kült K/tep'ı (YKY Yayını). Bir kez da-
ha şaşırtıcı bir kitabı şaır dostumun... Berk'in şiirleri,
yazılan bana bir sesleniş gibi gelir. O kırklı yıllardan ge-
len güzel bir esinti... Bilmem nasıl tanımlamalı 'Kült
K/tap'ı, bir denemeler, ya da düzyazı şiirler, aforizma-
lar topluluğu... "Yazmanın böylesine baskısı altında
yaşayan birinin, bir kişi olarak özgürtüğü yok demek-
tir" diyor. Yazar yazdıkça yaşadığını, daha doğrusu
özgürlüğünu duyar. Berk'in şu sözüne katılmamakel-
de mı? "Başkalannı bilmem, yazmakbenim için cehen-
nemdir."
TRT Televizyonu 30. Yılmda
KENAN DEĞER TRTAntalya Bölge MüdürÜ
T!
lürkiye'dete-
1 levizyon, 1
Mayıs 1964
tarihinde,
özel yasası
ile kurulan
TRT-Türkiye Radyo Tele-
vizyon Kurumu'nun ku-
ruluşu ile başlar.
TRT teşkilatında yeralan
Televizyon Dairesi Baş-
kanlığı'nın benim de ara-
lannda bulunduğum çok
az sayıda personeliyle yo-
la koyulup, 3.5 yıl içen-
sinde televizyon stüdyola-
rı, teçhizatı, öbür tesisleri
kuruluşlannın yanı sıra,
aynı süre içinde teknik,
program ve prodüksiyon
hizmetlerinde görev ala-
cak personelin de seçimi
yapılarak bunların eğitim-
leri için, Ingiltere'nin BBC,
Almanya'nm NDR tele-
vizyonlarından getirilen
uzmanlarca yetiştirilmele-
ri sağlanmıştır.
Çeşitli ön çalışmalann
yanı sıra televizyon yapım
ve yaymcılığı hakkında uy-
gulamalı olarak sürdürülen
çalışmalar, 1968 yılının
Ocak ayının son günü olan
31 Ocak günü, sadece An-
kara'ya yayın verebilen
TV vericisi ile ilk deneme
yaymlanna başlandı...
Buyıl,yani 1999'un31
Ocak'mda tam 30 yıhnı
dolduran ve TRT'nin baş-
lattığı televizyonculuk
mesleği, bütün ülkemize
dağılmış bir şekilde hiz-
met vermeye yönelen özel
televizyonlarla birlikte gö-
rüntü zengini bir ülke ko-
numuna gelindi...
Televizyonun icadında
ve yaygınlaştığında etkisi
altında kalan radyo, sine-
ma, gazete, dergi, kitap gi-
bi iletişim mesleklerinin
durumuna değinmek isti-
yorum. Televizyonun ica-
dından önce bu meslekle-
rin hepsi vardı.
TV'-Radyo: Televizyo-
nun gelişiyle öbür iletişim
uğraşlan; gazete, dergı, si-
nema ve kitap başlangıç-
ta büyük sarsıntı geçirdi-
ler. TV'nin başlamasıyla
radyolar, lambalı olan bir
sistemde yapılmakta. ev
içinde birköşeye sabitlen-
miş, çatılarda kablolu an-
tenleri, bahçelerde toprak-
lanmış kablolara bağlı bir
sistemde çalışıyordu. Ay-
nı köşelere televizyon ge-
linceradyolar kapanmaya
başladı. Radyoculuk sek-
törü bu tıkanmayı ve yok
olmayı önleyecek*onemli
çalışmalaragirdi.
Zaman içinde önemli bir
buluşla radyoculuğu kur-
tardılar: Transistör icat
edilmişti. Radyolar artık
küçülmüş, yapımı ucuzla-
mış (yeni olan ve yapımı
çok yüksek fiyatlan bulan
televizyonlann yanında bu
çok önemli bir unsurdu)
radyolarda topraklama
kalktığı gibi artık cepler-
de de taşınır duruma gel-
mişti. Ekonomik olarak
radyo meslek olarak da
kurtulmayı başarmışrı.
TV-Basm (gazete, der-
gî): Televizyon, dünyada
hızla yayılmaya başlayın-
ca gazetelerin ve dergile-
rin satışlannda büyük düş-
melergörülmeye başlamış*,
hele televizyon reklamla-
n da piyasayı sannca ga-
zeteler ve dergiler bunalı-
ma girmişlerdi.
O yıllarda dünyaya satış
yapan dergilerin başında,
Amerika'da yayımlanan
ünlü dergilerden 'Life' ve
'Looc' gibi dergiler, tele-
vizyon rekabetine dayana-
mayarak yayınlannı dur-
durdular.
Bu arada, 1963'te New
York'ta basın işkolunda
patlak veren bir olay daha
yaşandı. 8 günlük, kesin-
likle gazete yayvmlanma-
yan bir grev yapıldı. Bu-
nu fırsat bilen televizyon-
lar, özellikle haber bülten-
lerini daha sıkça yayımla-
yarak üstünlüİderini art-
tırmaya başlamışlar ve da-
ha fazla reklam toplama-
yı başarmışlardı.
Reklam verenler ve
ajanslar tarafindan o sıra-
larda yapılan bir araştır-
maya göre reklam çoğun-
luğunun, 8 günlük yaym-
lan olmayan gazeteler ye-
rine televizyonlara kayma-
sı ile reklam veren firma-
lann satışlannda çoğalma
yerine eksilme görülmüş...
Bu gibi önemli sonuçla-
n dikkate alan ve grevden
sonra yeniden yayın haya-
tına başlayan gazeteler de
televizyona rakip olma ye-
rine, işbirliği yaparak,
TV'lerin izlencelerini ya-
yımlamaya, TV 'de yeralan
sanatçılara gazetelerinde
yer vererek onlan tanıtma-
ya, posterler dağıtmaya
başladılar. Ofset tekniği ile
renkli bir görüntüye de ka-
vuşunca basın ekonomik
bunalımdan kurtulup 'söz
uçar yazı kalır' temel ku-
ralına da uyarak dünyada
bugünkü düzeye gelinmiş-
tir.
TV-Sinema: Televizyo-
nun sinemaya etkinliğini
ülkemizde yakından izle-
diğimiz için örnekleri ül-
kemizden verebiliriz.
31 Ocak 1968'de Anka-
ra'da yayına başlayıp, sü-
ratle, öncelikle en kalaba-
lık illere; Istanbul, Izmir.
Bursa gibi merkezlerde ev-
lerde televizyonun süratle
yer alması ile sinema sa-
lonlan boşalmış, açık ha-
va sinemalan kapanır du-
ruma gelmiş, sinema iş-
letmeleri şaşkınadönmüş,
sinemanın yapım ve işlet-
me sektöründe büyük bir
bunalım başlamıştı.
Sektör, TRT televizyo-
nunun ciddi ve denetimli
yaymlannın yanı sıraken-
dılennce boş alan olarak
gördükleri biryönetimi he-
men ve süratle uygulama-
ya başlamıştı. Porno fîlm-
leri, seks fılmleri çekilme-
ye başladı. Biryılda200'ü
aşan fılm yapımı ile sine-
ma sektörü biraz hareket-
lenerek seyirci biraz ya-
kalanmaya çahşıldı.
Ne var ki sinema sana-
tına gönül verenler ve ger-
çek sinema sanatçılan ve
Yeşilçam'ım tutarlı yapım-
cılan, yozlaşmakta olan si-
nemanın bu türüne göz
yummadılar. Onlar da ba-
sının yaptığı gibi televiz-
yon programlannda yer al-
maya başladüar. Ellerin-
deki tutarlı eski filmlerini
TRT'ye pazarlayarak eko-
nomik gelişim sağlamaya
çalıştılar. Gidereknitelik-
li film yapımlan sektörde
yer almaya başlaymca yoz
filmler hızla azaldı.
TV-Kitap: Bu arada, te-
levizyonun kitap sektörü-
nü de önemli ölçüde etki-
lediğini belirtmek yerin-
de olur.
Televizyon, bir deyimle
tembel penceresi'dir. Kar-
şısına geçild\ğınde hiçbir
şey okunmaz, el ile işlem
yapılmaz, konuk dahi ol-
sa könuşülmaz. öğrenci-
ler d,ers çalışamaz durum-
lar >faşanmıştır.
Bu durum karşısında
dünya ülkelerinin de yap-
tıklan ilk şey, kitap sektö-
rünü devlet olarak destek-
lemektir. Ülkemizde de bu
uygulandı. Ancak yeterli
değildi. Bunun yanı sıra
bir kamu yaymcılığı ya-
pan TRT'de, kitap sektörü-
nü desteklemek amacıyla
'kitaptanıtını' izlenceleri-
ne (programlanna) yer ve-
rildi.
Kitap yazarlannı ilgi-
lendiren 'senaryo' yazımı
ülkemizde yaygınlaştınl-
dı. Kitap sergileri, kitap
fuarlan giderek arttınla-
rak bugünkü seviyeye ge-
lindi.
Şimdilerde, bütün dün-
yada televizyon ve öbür
medya, belli bir dengeyi
tutturmuş gidiyor.
PENCERE
Oyun İçinde Oyun...
"Kûçûk Kml öldü."
Medya kıyameti kopanyor. Şaka değil!.. Clinton
neredeyse ağlayacakmış:
"- û/üm anının geç gelmesi için dua ediyordum.
Kral Hüseyin'/n ölümünden ben ve Hillary çok
büyük üzüntü duyduk."
Israil'in gerici Başbakanı Benjamin Netanya-
hu, Kral Hüseyin'in değerlerini sayıp döküyor; Ya-
serArafat büyük acısını dile getiriyor; Yeltsin has-
ta hasta cenaze törenine katıldı; ıç ve dış medya-
da ortak gözlertr.
"Dünya ağlıyor."
Köşe yazarlanmız 'Küçük Kral'ı anlata anlata bi-
tiremiyorlan dış basındaki övgülerin bini bir pa-
ra...
Kral'ın cenaze töreninde dünya bir araya geldi.
*
Kendi kendime soruyorurrv.
-Neden?..
'Aydınlanma Devrimi'nm Anadolu insanına ka-
zandırdığı alışkanlıktır bu: Dünya bir araya gelse,
sen aklını devreden çıkarmayacaksın!.. Büyük gö-
rünen kişiler ve güçler ne derlerse desinler, olayı
kendi kafanda özgürce tartacaksın!..
Neyapmalt?..
Kral Hüseyin'e ilişkin her yayını okumalı!.. Tele-
vizyonlardan gazetelere kadar her yanda neler
söyleniyor, yazılıyor, bir bakalım...
Küçük Kral ne yapmış?..
Bir Kral 2000 yılının eşiğinde ülkesine egemen-
se, işin içinde bir bityeniği var demektir.
Ne anlama geliyor bu?..
Kral olmak ille de kötü kişi anlamına mı geliyor?..
Hayır!.. Deli Petro Çar'dı, ama, Rusya'da çok
büyük işler yaptı Ikinci Joseph Avusturya ve Ma-
caristan'da "Aydınlanma_Çağı"ndan esinlenerek
reformlar gerçekleştirdi. Üçüncü Selim'le İkinci
Mahmut ilerici padişahlardı. Bugünkü Ispanya
Kralı Carlos'un demokratikleşme yolundaki hiz-
meti azımsanabilir mi?..
ölçü nedir?..
İktidar sahibi toplumuna insan haklan mı getir-
miş?.. Aydınlanma'ya katkıda mı bulunmuş?.. Sal-
dırgan düşmana direnerek ülkesini mi kurtarmış? ..
Demokratik rejime açılışı mı hayata geçirmiş?..
Uygariığın paylaştığı ortak değerler en şaşmaz
ölçüt değil midir?..
•
Küçük Kral güzel kadınlan severmiş, hızlı ara-
ba kullanırmış, jet pilotuymuş, evlilikleri ilginç!..
Körfez Savaşı'nda Saddam'ın yanında yerini alı-
yor; bu tutumu korkusundan kaynaklanıyor. Kut-
sal topraklannı Israil'e kaptınyor. 1970 yılındaki ün-
lü 'Kara Eylül' günü üç bini aşkın Filistinli öldür-
müş. 47 yıldan beri iç ve dış dengeleri gözeterek
ip cambazı gibi tahtta kalmasını becermiş; ama,
bunlann uygariık açısından değeri ne?..
Bilen varsa, söylesin!..
•
Bizim medya biraz daha pompalarsa, Kral Hü-
seyin için sokaklara döküleceğiz; hem de hüngür
hüngür!.. Ancak 'Küçük Kral' için timsah gözyaş-
lan döken Batı'nın durumu bizden farklıdır. Kral Hü-
seyin Ortadoğu'da fink atan egemen güçler için
iyi bir oyuncuydu; Saddam ise kötübtr oyuncu-
dur, yakında olayın bu yanı daha çok ortaya çıka-
cak...
Şimdilik "Merhumu nasıl bilirsiniz" diye soran
imama verilecek yanıt:
- İyi biliriz!...
EYÜP2.SULHHUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Kod: 34033 / Sayı: 1996^753 Esas
Davacı tstanbul Büyükşehiı Belediye Başkanlığı tarafin-
dan davalı Tacettın Duyar hakkında açılan ecrunısıl davası
sonunda verilen 1996/753 esas. 1998/190 karar sayılı
03.03.1998 tanhli Alıbeyköy, Fevzı Çakmak Cad. pafta 79,
ada 12, parsel 5'te sayüı yere ait 01.07.1994 ile. 31.06.1996
tarihlen arasmda ışgal nedeni ile 50.100.000 TL. ecrimisil
alacağına hükmedilmiş ve davalı Tacettın Duyar'a dava ko-
nusu yer no: 21 /6 Eyüp adresinde bulunamaması ve adresinin
meçhul olması nedeni ile ilanen tebliğine karar verilmiş ol-
makla, işbu ilanın neşrıni müteakip davalıya (7) gün sora teb-
liğ edilmış sayılacağına dair ilanen teblığdir. 15.01.1999.
Basın: 4189
SON GUNLER
FATİH 4. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ
1999/15
Mahkememızden verilen 2.2.1999 tarih ve 1999/15-
31 esas karar sayılı ilam ile lstanbul. Fatih, Katipmus-
lahattin Mah. cilf. 040/04, sayfe: 18, kütûk: 236'da nü-
fusa kayıth 1319 d.lu Asiye Mayah'ya Fatih Koca Sı-
nan Cad. No: 55/1 llkbahar Apt.'nda ikâmet eden kıa
Hepgül Mayalı (Şensöz) vasi tayin edilmiştir.
tlanolunur. 2.2.1999
Basın: 4428
NEPE VE OT
TINA TAKSİTLE!
1W1S - OİMMaam KM171251 K M (2 M | |M7¥M. MMN. MHT. (
1 nOvnkBBK,KtTTAHYA) • OWjMfTe> 0 4 0 ) 2 » 7 » » t . 220F
J. «OCAEU JH0HK6 YAUNA. aMSUUMK) • ••*• «
0 ı
ı. m ııı ı ı
M M • »1 36 9
•AflTALYA 10-343
»(0-464) 212 74 1» (5 M TOİj juACUI ÎSTAI |iı ııı ııııı 1 ııı ıT
J*lt
mrıııı ınıııı»»ıi ı
YATA5
• S I M *
I »13 44 » • «O£ « t « 213 I» 7] (3 M}'<ARTVtt ' I W M I ( M K I 2K 67 21 (TOMTI . «VA1 I0-») 225 35 « 225 74 75 • « O P (0 36» » I 15 44 • TİUMZOH tOJM) 321 17 X (MVOAT 30
TATAfttÛMEkAâAZJUJlA. UAMA Hıt« Vatat HoM a k 2B » • MHUHU Ç«rtHyl Y«a« H«aM İ M «233 • OA«eA Yftt«) Hon* 475 ii 34 - H40«Ay Yau* HoM» 9U M 41 • Kûçiiteui Y«U4 Hcm 447 gf M (3 hı
VaUı » « . M» «? M • Hnu.1» »•*HM»!47 17 21 • U U U l k t YaMfp H »4131 Jl - M4 M » • MTMMAM Taat HoM 241 »5 U (2 M | • ELA2I& YaU(.Hm2« J7 3 I ' H M K 4 I I YHa4H4a»214 t C » <
VMt H««. 2 » H M • 2H f n • MflMITCT Yı», * « î » « Jl • M İ l YıM« M««» 227 M 42 • fcUMUl «•?*>•» < • * Hggta a » M 53 2S9 W M 9«v««rt <•< I M R i •) » |1 M ] ' « M W a | I M I
I » 4! 83 • F H W n H m t » n 5J-M1 n 11 - k M t H M U <••? «•• «7» Ol »> (J »«l • MMtto »•»» HOM M4 » 43 «20 W «3 • Şmavtoı YKq HaM S44 l« S • $<* Y<«4 X » n 230 77 73 - r M a T M | Ho«ı»
3M 54 10 • İZMİT Yflnlker Yata« ^cmt 341 35 S7 - KARS Y|ta| H<MM 212 09 20 • UYSEIIİ Y«1lş Hom* 235 73 30 • VALATYA VMat Ho-na 322 78 66 • 325 4» d fc& - &AKARVA Y«t«f Hon« Itt ->0 7fl
Bu fcafnpanyt T C Sanay v« Tvca'vt Baltjnl^rmn 25 Mayis 1994 tsrlfi v» 21B40 Ufth l a u ^ hûkum#«nn« uY9un 0U<ak ya(M!m«l(lad4f rıyoltars KDV daHMr V«rgl orantanndı 0l«t>H4C4A da^viılMftF
ftyaMva «ynart vın«rtılacaktif. Taleptw ctok V* ârattm Tl«nîirlin daMlk^* »•nılMiaı ^ ' n Bu kampanya Y«l«f A Ş rın stbrt ftyal gafanusi aitındadıf T«vsiy« adütMi ftyMlanflT Ry«rilanıni2 Tuffc fraaı'dır