Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1999SAU
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YUKSEL
AST 35. yJında 'Kayıplari sahneliyor
• Ankara Sanat Tiyatrosu,
35 yıldır sürdürdüğü
toplumcu tiyatro görevini,
"Kayıplar"da, işlenen
önemli insanlık uyansmı
iletme yol-unda tüm
zorluklan göğüsleyerek bir
kez daha yerine getiriyor.
Ankara SanatTiyatrosu 35. yıhna ona-
nlmış ve yenilenmiş salonunda girdi. Ar-
jantin doğumlu Şili yurttaşı Ariel Dorf-
man. 20. yuzyılda pek çok ülkede yaşan-
mış baskı rejimlennden damıttığı özü
önce "DuBar" (Can Yaymlan) başlıklı ro-
manında degerlendirmişti. Kitabın, Pinoc-
het'lı yıllan yaşamakta olan Şili'de ya-
yımlanabılmesi için "olay"ı Yunanis-
tan'da geçirmiş, kendi imzasını da kul-
lanmamışti. Dorfrnan, ŞüTninbuacıh dö-
neminde 17 yıl boyunca sürgünde yaşa-
dı.
"Dullar", Dorfman'ın Iskoçyalı bir
özel tiyatro topluluğuyla yaptığı çalışma
sonucunda sahneye uyarlanarak seyirci
karşısına çıkanldı. "Kayıplar" adını ta-
şıyan uyarlamanın Türkiye prömiyerini
AST yapıyor. Oyunun dramaturjisi ve
sahne düzenı Rutkay Aziz imzasını taşı-
yor. Sahne tasanmı ise Metfaı Deniz'in.
Gözdağı, hakaret, dayak, işkence, son-
suz gözaltı süreleri, yargısız infaz, önyar-
gılı yargı... 20. yüzyılı boydan boya sa-
np sarmalayan, insanlan ve toplumlan
"aşağüayıcı" ve "sindirici" baskı rejim-
lennin bılmen yöntemleri bunlar. tnsan
haklannı ve hukuk kurallannı vüceltme
Ariel Dorfman'ın 'Dullar' adlı kitabından 'Kayıplar' olarak sahneye uyarianan oyunun yönetmetıi Rutkay Aziz.
adına önemli bir gelişmişlik sergileyen
2O.yüzyılınutancı...
Bir de "kayıpiar"- Baskı rejimi süre-
since işlenmiş. dehşet verici ınsanhk suç-
lanndan herhangi birinin "kurban"ı ol-
muş yüzlerce. bınlerce insan. Onlann
hiçbir yerde kayıtlan yok. Onlann ceset-
lerine bile sahıp çıkmak yasak. Onlann
kimliğı tanınmıyor. Gendebıraktıklan bıl-
mese, bir zamanlar var olduklan bile dü-
şünülmeyecek. Olması istenen bu...
Ya bir köyün, bir ailenin bütün erkek-
len yok oluvermişse! Işte o zaman bas-
kı rejiminin görmezden gelemeyeceği
bir bunahm yaşanabilir. Hele hele kayıp
erkeklerine sahip çıkmaktan vazgeçme-
yen Sofıa gibi dirençli bir kadın. yetki-
lilerın üstüne üstüne gidiyorsa... u
Ka-
yıplar" işte böyle "dnmuıtik" bir du-
nımdan yola çıkarak biçimleniyor.
AST yapımının dramaturjisi altı yer-
lem (koordinat) üstüne kurulmuş. Olay-
lann akışı içinde zaman zaman sahneye
gelerek oyunu bir araezgi gibi sanp sar-
malayan Yazar/Anlatıcı ilk yeriemi oluş-
turuyor. Kerim Afşar, insanlık adına kır-
gın, kızgınlığını kederiyle örtmûş, ama
dünyanm pek çok ülkesinde yaşanmış.
yaşanagelen insanlık dışı uygulamalara
karşı çıkmaktan vazgeçmemiş, sürgün-
deki yazan, deneyimli aktör kimliğini
sivriltmediği, alçak sesli, dingin ve ya-
lın bir yorumla sunuyor.
Zeynep Aliye 'Raylardaki Merdivenler 'le 1998 Sabahattin Ali Öykü Ödülü 'nü kazandı
İnsanın bütün haüeriniyaTjyorum'
AHSEN ERDOĞAN
Zeynep Aliye'nin öykü dünyasında sür-
dürdüğü yolculuğun 'şimdilik' son durağı.
'Raylardaki Merdivenler" Yazara 1998 Sa-
bahattin Ali Öykü Ödülü'nü getiren kitap,
evrenın ve insanın evrenle ilişkisinin on iki
öyküyle on iki ayn görünümünü sunuyor.
Alegoriyle, metaforla. simgelerle, imge-
lerle ve düşsel dünyanın varlıklanyla yük-
lü kurgusu, bu kitapta çok daha fazla yo-
ğunluk kazanıyor. Bir öyküsünde aşk, hü-
zün ve yalnızhkla örülmüş bir yaşam kesi-
tini bulmacanın kareleri içine yerleştiriyor
örneğin. Bir diğerinde Antık Çağ'dan bir mi-
zansen sunuyor. Ya da bir müzede sergıle-
nen, insanlann baktığı ama görmediği, ken-
di yalnızlığına terk edılmiş bir aynada ya-
şamın ta kendisıni yansıtıyor. Öykülerinde
'olay' yok, gıtgide şiddete. sevgisizliğe. ka-
osa sürükknen insanın 'durumlar'ı var.
Felsefeden, mitolojiden, psikolojiden ve
bilimin diğer dallanndan besleniyor. Ayn-
ca şiin sızdınyor öykülerine. Onun için şi-
ir ve öykü birbirine en yakın yazın türleri.
Zeynep Aliye'yle son kitabı ve aldığı
ödül üzerine konuştuk.
- Gerek dil gerekse kurgu yönünden son
kitabınızı öykücülükserüveninizin neresin-
de görüyorsunuz?
Bir arayışın ıçerisinde olduğum kesin.
Benimkı muğlak, bomboş, geniş bir alan.
Başlangıçtan beri 'nastlyazmahyım'ın pe-
şindey im. Durmaksızın yeni renkler keşfet-
me, yeni tırular bulma, yeni bir kurgunun
oluşturulması... Hep bir keşif...
- Peki
4
Raylardaki Merdhenler'le neyi
keşfertiniz?
Övkücülük serüvenimin ashnda bir bü-
tünü oluşturma çabası olduğunu bu kitap-
ta gördüm. Bir baktım ki ben ashnda bir bü-
tün öykü yazıyorum. Durmaksızın süren o
arayışın benim 'bütün'ümü, kendimi bul-
mak çabası olduğunu anladım.
Bir de. ashnda baştan beri yazdığım bir
şeyi şimdi daha bilinçli olarak bu kitapla
birlikte irdelemeye başladığımı düşünüyo-
rum. Bu da şu: Ben insanı bütün halleriy-
le yazıyorum. bütün zaaflanyla, güzellik-
leriyle. olumlu olumsuz halleriyle. Doğa-
nın. nesnelenn bir parçası olarak göriiyo-
rum onu. Insanlann nesnelerle ve doğayla
biçimlendiğini ve var olabileceğinı düşü-
nüyorum Zaten birey olarak kendimi dün-
yarun bütün halleri içerisınde değerlendi-
riyorum. İnsan bütün halleri kendi içeri-
sinde taşır çünkü.
- tnsanın en çok ilgi duyduğunuz hali yal-
mzhk ve yabancüaşma gibi görünüyor.-
Insanlar kendi dünyalannı >arattıklanm
sanarak kapılannı kapattılar, oysa bireyle-
şemeden ve kendi dünyalannı kuramadan
yarattıklan sannlara teslim oldular ashnda.
Laylardaki Merdivenler'
adlı öykü kitabıyla 1998
Sabahattin Ali Öykü Ödülü'nü
kazanan Zeynep Aliye, evrenin
ve insanın evrenle ilişkisinin
on iki öyküyle on iki ayn
görünümünü sunuyor. Ya
alegoriyle, metaforla,*
simgelerle, imgelerle ve düşsel
dünyanın varlıklanyla yüklü
kurgusu, bu kitapta çok daha
fazla yoğunluk kazanıyor.
Aliye'nin öykülerinde 'olay'
yok, gitgide şiddete,
sevgisizliğe, kaosa sürüklenen
insanın 'durumlar'ı var.
Sonrasında da bu yalnızhkla biriken ener-
jilerini olumsuz bir enerjiye dönüştürerek
dış dünyaya vurmaya başladılar. Bu dışa-
nya öfke, hınç, kin ve şiddet olarak yansı-
dı. İnsanı buna iten bir yıgın neden var:
Duygulanmızın durmaksızın başkalan ta-
rafindan kullanıldığını düşünmemiz. sev-
ginin yakan top gibi firlatılması, herkesin
ona uzak durması ve sevmenin zayıflık ola-
rak değerlendirilmesi... insanlar aşk yaşa-
mıyorlar artık. Bir yazar geçenlerde "Bir
yaraocı aşkı yaşayacak olursa başanstzuğa
düşer"demişti. Bunekorkunçbiryanılgı!
- Ancak öykülerinizdeld kişiler bu ka-
ranlık tabk» içerisınde yaşayıp 0derkrken
bir yandan da vaşamdaki verlerini, anlam-
larını saptamava çalışıyoriar.. Bu olanaklı
mı?
Yazar umutlannı da yazar. ütopyalannı
da yazar. Ama bu benim sadece ütopik ola-
rak algıladığım bir şey değil. Var böyle in-
sanlar. Biz hâlâ karşılıklı olarak oturup ko-
nuşabiliyoruz. ben öyküler yazabiliyorum
ve o öykü kitaplan yayımlanıyor. Hâlâ şi-
ir var, sanat dergileri çıkıyor, resim sergi-
leri açılıyor. Hâlâ iyi güzel insanca şeyler
de var. Bana göre son noktaya kadar bu sa-
vaşım sürecek. O son noktaya vardıktan
sonra da zaten umutsuzluğu yazacak kim-
se kalmayacak.
•=*ohlan bize anlatırken ilk bakışta kar- -
maşsk gibi görünen, düşsel v arlıklarta, me-
taforlarta, simgelerle örülü bir kurgu kul-
lanıyorsunuz.
Okuru sanki kendi kaleme ya da birörüm-
cek ağının içerisine çekiyormuş gibi görü-
nüyorum belki de. Ama ashnda okurun o
bilinmez yolculuğu yaparken doğrulan ken-
di kendine buhnasını istiyorum. Çünkü in-
sanlann büyük çoğunluğu neyi aradığını,
neyin peşinde olduğunu bilmiyor. Gizli-
açık bir yığın canavar tarafından konuşma-
mızdan, da\Tanış biçimimize sözcükleri-
mize kadarbiçimlendiriliyoruz. tnsanlan o
zeminden çıkanpbir karanhğa sokmak zo-
rundayım kendilerini bulmalan için. Bunu
da kendi belleğinde, kendi düşünce meka-
nizmasında bir arayışa itersem yapabili-
rim. Yoksa ben onlann bulunduğu alandan
yaklaşırsam onlan kitabın içine çekemem
ki..._
- Ödül, sian için ne anlam taşıyor?
Daha önce adlanna konulmuş ödülleri al-
dığım Haldun Taner. Ortıan Kemal'lc bir-
likte Sabahattin AH, Türk edebiyatında bel-
li çizgileri olan, kendilerine özgü kahn çiz-
giler oluşturabilmiş isimlerdir. Tüm bu
ödüllerialmak beni sonsuz mutlu etti. An-
cak bir yazann, şairin kimsenin icazetine
gereksinimi yoktur. Ama Türkiye'de oku-
ra ulaşmanın yolu olarak ödüller çok değer
taşıyor. Fark edilmenin yollanndan biri de
ödül kazanmak.
Oyunun ıkinci yerleminde tüm erkek-
lerin "kayıptor" arasında yer aldığı kö-
yün erkeksiz kadınlan var. Sofia ve her
yaştan öteki kadınlar... Sofia. Brecht'in
"Carrar Ananın Silahlan" oyununun
Carrar Ana'sını, lrlandalı oyun yazan
J.M Synge'in, Brecht' ı "Carrar Ana"yı
yazma yolunda esinlendiren "DenizeGi-
den Athlar'' adlı kırsal kesim trajedisi-
nin Maurya'sını çağnştıran, Türk yazı-
nının ve tiyatrosunun Irazca'lannı andı-
ran, kadın duyarlığını, acı çekme gücüy-
le. acılann hesabını sorma istemiyle bi-
lemiş bir sıradışı insan. Sabretmenin son-
suz sessizliğiyle isyan haykınşlannı iç içe
yaşayan Sofıa'yı Devlet Tiyatrolan'nm
deneyimli sanatçısı Nurşim Derrrir su-
nuyor Demir, Sofia'nın hem öteki kadın-
larla hem dejandarma güçleriyle 'iekba-
şına" girdiği çatışmayı canlandınrken,
inatçı köylü kadınm direnişini hem olan-
ca sertliğiyle, hem de mimiklerinde ve
sesinde yansıyan olanca incinmişliğiyle
yorumluyor. Incelikli, alabıldiğine du-
yarlı, benzer yorumlara öykünmeyen,
özentisiz, özenli bir yorum... Sofıa ile yan-
daş olan Sofia'ya karşı çıkan çeşıtli_yaş-
lardakı 8 köylü kadını Serap Kıran Oner,
Cavidan Poİatkan, Fuha Koçak, Başak
Llaşer, Özlem E\Ten, Aybike Akcollu,
Furkan Çelebi, Yasemin Erbulun Sezgi
yorumluyor. Birleştiklerinde, amansız
bir güç oluşturan kadınlar...
Üçüncü yeriemi baskı rejiminin açtı-
ğı yaralan kendince onarmaya çalışan
Yüzbaşı ile baskı rejiminin gerektirdiği
oyunlan kuralınca oynamayı iyi bilen
Teğmen arasındaki çatışma oluşturuyor.
îyimser Yüzbaşı'yı Aftan ErkekU, güler
^ _ ^ ^ yüzlü bir yorumla. canlan-
""™"^^ dırdığı kişiye gerektiğinden
biraz daha çok "güldürü''
yükleyerek sunuyor. Belki
de iyi ediyor, çünkü, ağıtsı
bir şiirseliik içinde akıp gi-
den oyunu Yüzbaşı'nın var-
lığı canlandınyor. Teğmen'i
yorumlayan Serhat Kıhç ise
yenimezunbir Tiyatrookul-
lu" olmasına karşın. usta-
lann yanında bile parlayan
bir çalışma sergiliyor.
Üç kişüik evliliğin ustası: Helmut Newton
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Üçgen iliş-
kilerin uzun ömürlü olmadığı bi-
linir; yani aynı erkeği seven iki ka-
dının ya da aynı kadını seven iki
erkeğin olusturduğu üçgenvn. Ama
bu üçgen bir kadın, bir erkek ve
bir de kameradan oluşuyorsa pe-
kâlâ uzun ömürlü olabilir.
Dünyanın en büyük fotoğraf
ustalanndan olan Helmut New-
ton, yıllardır bunu kanıtlıyor.
Stockholm'de geçenlerde açılan
fotoğraf sergisine. *Biz ve Onlar
adını koymuş; yani o, eşi Alice
Springs ve kamerası. Fotoğraf
dünyasında "Gariplikler Krah'
olarak tanımlanan Helmut New-
ton. 1920 doğumlu bir Berlinli.
Çıplak kadınlan tannça yapan ve
en küçük a}Tintısına kadar üzerin-
de uzun uzun düsünüldükten son-
ra çektıği fotograflarla tanmıyor.
Bu sergi. eşinın onu çahşırken
ölümsüzleştirdiği fotograflarla
gönenmış. O da, eşini birçok ça-
hşmasına dahıl etmiş. Hani ka-
mera 'kKckklkk' ederken. fotoğ-
raf sanatının zirvesi belli olmayan
zevkinde bu çift sürekli buluş-
muş.. gibi...
Helmut Newton'un en klasik
çalışmalarından biri 1981'den.
Daha çok 1950-1980 arasındaki
çalışmalanyla tanınan sanatçı, bu
karesinde çıplak modelinı, pozu
r
unyanm en
büyük fotoğraf
ustalanndan
olan Helmut
Newton'un
'Biz ve Onlar'
başlıklı sergisi
Stockholm'de
açıldı.
'Gariplikler
Kralf. sergisine
'Biz ve Onlar'
adını koymuş;
yani Nevvton, eşi
Alice Springs ve
kamerası.
bir köşeden sakince izleyen eşini
ve stüdyoda olmasma karşın sır-
tında trençkot, ayaklannda spor
ayakkabı olan kendisini sonsuz-
laştırmış. Bu karenin odak nok-
tası, ilk bakışta modelin arkası,
biraz daha bakıldığında, akla aca-
ba diye bir soru işareti geliyor:
Trençkot? Spor ayakkabı lar? Çe-
nesini avucundadinlendiren. doy-
gun ve sevecen bir yüzle çalış-
mayı izleyen Alice?
Ya eşini Paris'te göğüsleri fora
olarak mutfakmasasırîda. 1972'de
yakalayan fotoğrafa ne demeli?
Alice'in fütursuzca sigara yakışı-
na, ilk çekeceği nefese sanki kon-
santre olmak için gözlerini kapa-
yışına...
Helmut Nevvton, portre fotoğ-
rafçıhğından yola çıkıp. kadın gö-
rüntüleriyle ünlendi. Bu işten ben-
den daha iyi anlayanlar, 'tarn o
aru' yakalamasını, odak noktasın-
daki kişinin o eski tanış olduğuhal-
de yepyeni biryıldız gibi 'oanda'
sabitleştirilmesindeki zaman se-
çimini övüyorlar. Ortaya çıkan
karelerde fotoğrafın kendisi bir
yan ilgi sahası gibi kalıyor. lzle-
yici, özel bir yaşama bir açıdan ba-
kargibi hissediyor kendisini. Evet.
evet; 1991'de Hollywood"da AH-
ceSprings7
in çektiği ve kendisiy-
le kocasını aynada yakalayan poz
bunun eşsız bir örneği değil mi?
Fotoğraf sanatı güç bİT sanat;
çünkü teknolojiyle ilişki içinde
olması gerek. Ama görüntülere
şiirsel anlamlar katabilen sanatçı-
lar, fotoğrafın şiirini yapıyorlar. O
duygu. o 'an' olmadan en pahah
ve en gelişmiş kamera. duvara süs
olsun diye asılan bir aksesuara
döner. Helmut Newton ve Alice
Springs. fotoğraf sanatına yeni
boyutlarkazandmyor. Bu sergiyi
gezebılmenizi isterdim...
Aziz'in enerjik rejisi
Dördüncü yerlemde ise
Yüzbaşı'nın emiren Emanu-
el ile kocası "kayıplar" ara-
sında olan genç köylü kadın
arasındaki ilişki gösterili-
^QC»-Olaylar dizisinia-olu-
şup sürmesi açısından
önemli bir işlev taşıyan bu
ilişki, Mete Ayhan'ın Ema-
nuel'deki sevimli yonımu-
na karşın, sahne uzamının ve
sahne düzeninin içinde do-
ğalhkla yer alamıyor. Oyu-
nun bütününü zorlayan
uzam sıkışıklığı nedeniyle,
bu ikilinin yer aldığı sahne-
ler görsel olarak genel mi-
zansenin estetiği dışında ka-
lıyor.
Beşinci yerlemde yer alan
baskı güçleri-köy ağası iş-
birliği ise, yalnızca bir tab-
lodan oluştuğu için, oyunun
izleğine yeterince ağırlık
koyamıyor. Erol Demiröz
ve MertemGûlenç'i yalnız-
cabutabloda izliyoruz. "Ka-
yıplar" arasında olup da,
köye "canh" dönen tek er-
kek Alonso'nun (Sinan De-
mirer) yer aldığı iki tablo
da -oyunun 6. yerlemini
oluştursa da- yeterince ağır-
lıkh olamıyor.
Rutkay Aziz'ifı oyunun
dramaaırjisi bağlamındaki
tüm çabalanna karşın, ro-
manın iletisini seyirciye ol-
duğu gibi aktarabilse de,
kullanılan çeşitli izleklerin
gerektirdiği duyarlıklan se-
yircinin algılamasını zor-
laştıran bir "uyarlama met-
ni" var karşımızda. Bu Dorf-
man'ınsorunu...
Bir de AST'ın daracık
oyun alamndan kaynakla-
nan sorun var. Metin De-
niz' in sahneyi boydan boya
bölen "uTnak" tasanmı. ır-
mak kıyısında geçen sah-
nelerde çok etkili olmakla
birlikte, başka uzamlarda
geçen tablolarda oyuncula-
n dar alanlardakıstırma sa-
kıncasını doğuruyor. Bu ne-
denle de Rutkay Aziz'in
enerjik ve tartımlı rejisi yer
yer hareket ve görsel anla-
tım özgürlüğünden yoksun
kalıyor. Sahnelemesi zorbir
oyun, sahne koşullan elver-
diğince uygulanmış oluyor
yine de.
AST, 35 yıldır sürdürdü-
ğü toplumcu tiyatro göre-
vini, "Kayıplar"da. işlenen
önemli insanlık uyansını
iletme yolunda tüm zorluk-
lan göğüsleyerek bir kez da-
ha yerine getiriyor.
"Kayıplar" İcıdemli ün-
lülerden, AST'ın özverili
emekçilerine, yeni mezun
"okuüu" tiyatroculara uza-
nan kalabahk bir kadroyla,
özenli bir yapımla sergile-
niyor. "Kayıplar" AST'ın
üstlendiği işleve yakışan,
seyirciyi duygu ve düşünce
anaforlannda kıstıran, görü-
lesi bir oyun...
YAZIODASI r
SELİM ÎLERİ
Evimizin Tek istakozu
Zavallı istakozu nereden alıp eve getirmiştik, onu
öyle canlı canlı nasıl, neyle taşıyarak getirmiştik, hiç
hatırlamryoaım.
Ama ıstakoz almak üzere Cihangir'den yola çıkı-
şımız, o macera aklımda. Aklımdan kolay kolay çı-
kacağı da yok.
Istakoz, ıstanbul'un eltili, elli sonlu yıllannda pek
öyle büsbütün zengin sofrasının simgesi değildi.
Boğaziçi'nde, hatta Kadıköyü'nün denizlerinde ıs-
takoz hâlâ boldu.
Ve galiba o zamanlar ıstakoz V'yle yazılryor, 'ısta-
koz' yazılryordu. Eğer öyteyse, 'ısfakoz/u'yıllarda, de-
nize gittiğimizyaz günleri, nhtımlarda, açıklarda, ka-
yıklarda, şurda burda ıstakoz sepetlerine rastlardık.
Sepetlere yem konduktan sonra bu sepetler de-
nize bırakılır, yiımi dört saatin geçmesi beklenirmiş.
Yem dediğim, yengeçten, çağanozdan taşla ezilmiş
kırpıntılar.
Istakozun seoeti özel bir sepetti: İçine giren ısta-
koz bir daha çıkamıyor. Birbirine bağlı sepetler, kı-
yıdan yüz metre kadar açıkta. Halat çekilince ısta-
kozlu sepetler kryıya çekilmiş oluyor.
Boğaziçi'nde Kanlıca'nın istakozu dolgun etliy-
miş ve bu yüzden rağbet görürmüş.
Böyle birkaç kez lokantalarda masaya ıstakoz ge-
tirildiğini hatıriıyorum. Ne var ki o günlerin hesabını
babam ödemezdi; daha vaıiıklı akrabalanmızın, ta-
nışlanmızın çağnlısı olurduk.
Evde ıstakoz yenmesi âdet değilken, babamm Al-
manya'dan gelen bir dostu için, daha doğrusu, Al-
man bir kankoca için verilecek akşam yemeğinde
ıstakoza karar verilmiş, yollara düşülmüştü.
Zavallı istakozu eğri büğrü kollan, beşer onar ayak-
lanyla nasıl kavradıysak, gürültü patırtı içinde, bü-
yük bir leğene atmış, leğeni de suyla doldurmuştuk.
Istakoz orada haşlanmayı bekliyordu.
Istakozun canlı canlı haşlanması gerektiğıni kim-
den öğrenmiştik, çıkaramıyooım. Belki babam bili-
yordu, belki soruşturmuştuk. Annemin elinde ye-
mek kitabı, telâşlara kapılmış, bu lüks yemeğin na-
sıl kotanlacağı tartışılıyor...
...Istakoz için soğan lâzım, kereviz lâzım, havuç,
bir demet maydanoz, tuz, sirke, daha bir şeyler lâ-
zım. Kereviz bulunamamış, kereviz için Balık Paza-
n'na koşulmuş.
Sirkesi sakın fazla kaçmayacak. Soğan çentilecek
mi, bütün mü atılacak. Kerevizin yaprağı, sapı mı,
kendisi mi. Tencerede su kaynıyor, sebzeler konu-
yor, ıstakozun kaynar suya atılma dakıkası bekleni-
yor. Şimdi, tamam derken, koridorda takırtukur bir
ses!
Istakozumuz leğenden çıkmış, yampiri yampiri
yürüyerek mutfağa doğru geliyor!
Annemin bütün isyanına, tutamadığı gözyaşlan-
na rağmen ıstakoz sonunda yakalanıp kaynar suya
atılacak, hemalde bir yanm saat pişirilecekti.
Evimizin tek istakozu kederli birtörenle hazırlana-
caktı. Kemikleri kmlacak, lopetleri aynlacak, bacak-
lan aynca saklanacak ve ıstakoz kayık tabakta boy
gösterecekti. Zeytinyağ-/ limonla mı terbiye edilmiş-
ti, mayonez mi konulmuştu, turşulu, pancariı mıydı,
salata yapraklanna mı oturtulmuştu, ne söytesem ya-
lanolur...
Amawınemtn'bi)'sözû kalmış ber\ö&°
li zenginleri.."
Bunu niye söylüyordu? Dediğim gibi, ıstakoz or-
ta halli sofralarda da görünürdü...
Sonra bir gece annem uyandı, koridorda ıstakoz
yürüyor diye tutturdu. Rüya görmüş.
Bana gelince, kimbilir kaç yıl sonra yeniden ısta-
koz yedim. Kötü kalpli bir zenginin sofrasında mıy-
dım? Kötü kalpli değildi, hayır, hiç kötü kalpli değil-
di. Duygusaldı, sanattan, edebiyattan konuşmak is-
tiyon söz ikide birde şarkıcı hanımlara, sinemanın gü-
zel kadınlanna geliyordu.
Bir ara, evimizin tek ıstakozunu sofradakilere an-
latmayı düşünmüştüm. Fakat başka bir hava esiyor-
du; Özal dönemiydi; sofradakiler Özal'ın Türkiye'ye
getirdiklerini övüyorlar, garsonlar koşuşuyor, ısta-
koz yeniyordu...
Bu yazıya kadar evimizin tek ıstakozunu herkes-
ten saklayacaktım. - •. ,
Takvimde h Bırakan:
"Seni kuşatan mutsuzluk çemberine karşın, kah-
verengi gözlerin yaşama sevinciyle ışıldıyordu." Ne-
cati Güngör, lyilerGenç ölür, Gendaş, 1998.
AST Kayıpiar'la İstanbul turnesinde
• Kültür Servisi - 35. yaşını bitirmek üzere olan *
Ankara Sanat Tiyatrosu, yeni sezonun ilk oyunu
Kayıplar ile Istanbullu izleyicilerin karşısına çıkıyor.
Arile Dorfman'ın Dullar isimli romanından yazar ile
Tony Kushner'in uyarladığı oyunun yönetmeni
Rutkay Aziz. Ariel Dorfman romanı ilk yazdığında
ülkesi Şili'de yayımlanabilmesi için sahte bir isim
kullanmış ve anlatılan öykü Yunanistan'da
geçiyormuş gibi yazmış. Kayıplar, Kadıköy Halk
Eğitim Merkezi'nde 15 ve 16 Şubat'ta 19.30 ve
21.30'da, Kenter Tiyatrosu'nda 9 ve 17 Şubat'ta saat
19.30 ve 21.30'da, Yunus Emre Kültür Merkezi'nde
22 ve 23 Şubat'ta 19.30 ve 21 30'da, Kartal Hasan
Ali Yücel Tiyatrosu'nda da 18 Şubat'ta 19.30 ve
21.30'da sahnelenecek.
CUMHURİYET KİTAP KULÜBU'NDE BUGUN
• CKK TAKSİM ŞUBESİ'nde 17.00-19.00
arasında Oktay Akbal, Rüzkan Güraysu, Cevat
Çapan ve Hilmi Yavuz'un katılacağı Cevdet Kudret'i
Anma Toplantısı ve ödül töreni gerçekleştirilecek.
(252 38 81)
BUGÜN
• AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da PtokFloyd
'Live at Pompei' konseri dinlenebilir. (252 35 00)
• BORUSAN KÜLTÜR \TE SANAT MERKEZtnde
saak 12.30 ve 17.30'da 'Amerikah çağdaş bir Besteci:
John Cage' adlı belgesel izlenebilir. (292 06 55)
• YAPIKREDİKULTÜR MERKEZtnde saat
18.30'da Artun Lnsal'm yöneteceği SoinOkyay, Ayşe
Düzkan ve Semih Bakıoğlu'nun katılacağı 'tnsanın
Halleri / Evi' başlıklı toplantı gerçekleştirilecek.
• ÇEKÜL GENÇLİK BÎRİM1 tarafmdan düzenlenen
ve Prof. Ataman Demir'in konuşmacı olarak katylacağı
'Anadolu Hcaret YoDan ve Selçuklu Kervansaraylan'
başlıklı sergi saat 18.30'da tTÜ Taşkışla 109'da"
gerçekleştirilecek. (251 54 44)
• Pt ARTVVORKS'de 16.00'da sanat tarihi serisinden
VanGoghadh film gösterilecek. (236 68 53)
• FOTOĞRAFEVİ FLJtFİLM'de Özcan Yurdalan'ın
'Geziden Görsel ÎSoÜar' başlıklı dia gösterisi yer alıyor.
(25105 66)
• BELGESELStNEMAClLARBtRLİĞl'nde 13.00-
19.00 arası her saat başı Tuncay Öztürk'ün yönettiği
'Bin Yılhk Işık' adlı belgesel izlenebilir. (292 39 84)
• BİLGİ ÜNtVERStTESt'nde saat 20.00'de Claude
Chabrol'un yönettiği La Ceremonie adlı fılm
gösteriliyor.'(216 00 00)