22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT1999SAU 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YUKSEL AST 35. yJında 'Kayıplari sahneliyor • Ankara Sanat Tiyatrosu, 35 yıldır sürdürdüğü toplumcu tiyatro görevini, "Kayıplar"da, işlenen önemli insanlık uyansmı iletme yol-unda tüm zorluklan göğüsleyerek bir kez daha yerine getiriyor. Ankara SanatTiyatrosu 35. yıhna ona- nlmış ve yenilenmiş salonunda girdi. Ar- jantin doğumlu Şili yurttaşı Ariel Dorf- man. 20. yuzyılda pek çok ülkede yaşan- mış baskı rejimlennden damıttığı özü önce "DuBar" (Can Yaymlan) başlıklı ro- manında degerlendirmişti. Kitabın, Pinoc- het'lı yıllan yaşamakta olan Şili'de ya- yımlanabılmesi için "olay"ı Yunanis- tan'da geçirmiş, kendi imzasını da kul- lanmamışti. Dorfrnan, ŞüTninbuacıh dö- neminde 17 yıl boyunca sürgünde yaşa- dı. "Dullar", Dorfman'ın Iskoçyalı bir özel tiyatro topluluğuyla yaptığı çalışma sonucunda sahneye uyarlanarak seyirci karşısına çıkanldı. "Kayıplar" adını ta- şıyan uyarlamanın Türkiye prömiyerini AST yapıyor. Oyunun dramaturjisi ve sahne düzenı Rutkay Aziz imzasını taşı- yor. Sahne tasanmı ise Metfaı Deniz'in. Gözdağı, hakaret, dayak, işkence, son- suz gözaltı süreleri, yargısız infaz, önyar- gılı yargı... 20. yüzyılı boydan boya sa- np sarmalayan, insanlan ve toplumlan "aşağüayıcı" ve "sindirici" baskı rejim- lennin bılmen yöntemleri bunlar. tnsan haklannı ve hukuk kurallannı vüceltme Ariel Dorfman'ın 'Dullar' adlı kitabından 'Kayıplar' olarak sahneye uyarianan oyunun yönetmetıi Rutkay Aziz. adına önemli bir gelişmişlik sergileyen 2O.yüzyılınutancı... Bir de "kayıpiar"- Baskı rejimi süre- since işlenmiş. dehşet verici ınsanhk suç- lanndan herhangi birinin "kurban"ı ol- muş yüzlerce. bınlerce insan. Onlann hiçbir yerde kayıtlan yok. Onlann ceset- lerine bile sahıp çıkmak yasak. Onlann kimliğı tanınmıyor. Gendebıraktıklan bıl- mese, bir zamanlar var olduklan bile dü- şünülmeyecek. Olması istenen bu... Ya bir köyün, bir ailenin bütün erkek- len yok oluvermişse! Işte o zaman bas- kı rejiminin görmezden gelemeyeceği bir bunahm yaşanabilir. Hele hele kayıp erkeklerine sahip çıkmaktan vazgeçme- yen Sofıa gibi dirençli bir kadın. yetki- lilerın üstüne üstüne gidiyorsa... u Ka- yıplar" işte böyle "dnmuıtik" bir du- nımdan yola çıkarak biçimleniyor. AST yapımının dramaturjisi altı yer- lem (koordinat) üstüne kurulmuş. Olay- lann akışı içinde zaman zaman sahneye gelerek oyunu bir araezgi gibi sanp sar- malayan Yazar/Anlatıcı ilk yeriemi oluş- turuyor. Kerim Afşar, insanlık adına kır- gın, kızgınlığını kederiyle örtmûş, ama dünyanm pek çok ülkesinde yaşanmış. yaşanagelen insanlık dışı uygulamalara karşı çıkmaktan vazgeçmemiş, sürgün- deki yazan, deneyimli aktör kimliğini sivriltmediği, alçak sesli, dingin ve ya- lın bir yorumla sunuyor. Zeynep Aliye 'Raylardaki Merdivenler 'le 1998 Sabahattin Ali Öykü Ödülü 'nü kazandı İnsanın bütün haüeriniyaTjyorum' AHSEN ERDOĞAN Zeynep Aliye'nin öykü dünyasında sür- dürdüğü yolculuğun 'şimdilik' son durağı. 'Raylardaki Merdivenler" Yazara 1998 Sa- bahattin Ali Öykü Ödülü'nü getiren kitap, evrenın ve insanın evrenle ilişkisinin on iki öyküyle on iki ayn görünümünü sunuyor. Alegoriyle, metaforla. simgelerle, imge- lerle ve düşsel dünyanın varlıklanyla yük- lü kurgusu, bu kitapta çok daha fazla yo- ğunluk kazanıyor. Bir öyküsünde aşk, hü- zün ve yalnızhkla örülmüş bir yaşam kesi- tini bulmacanın kareleri içine yerleştiriyor örneğin. Bir diğerinde Antık Çağ'dan bir mi- zansen sunuyor. Ya da bir müzede sergıle- nen, insanlann baktığı ama görmediği, ken- di yalnızlığına terk edılmiş bir aynada ya- şamın ta kendisıni yansıtıyor. Öykülerinde 'olay' yok, gıtgide şiddete. sevgisizliğe. ka- osa sürükknen insanın 'durumlar'ı var. Felsefeden, mitolojiden, psikolojiden ve bilimin diğer dallanndan besleniyor. Ayn- ca şiin sızdınyor öykülerine. Onun için şi- ir ve öykü birbirine en yakın yazın türleri. Zeynep Aliye'yle son kitabı ve aldığı ödül üzerine konuştuk. - Gerek dil gerekse kurgu yönünden son kitabınızı öykücülükserüveninizin neresin- de görüyorsunuz? Bir arayışın ıçerisinde olduğum kesin. Benimkı muğlak, bomboş, geniş bir alan. Başlangıçtan beri 'nastlyazmahyım'ın pe- şindey im. Durmaksızın yeni renkler keşfet- me, yeni tırular bulma, yeni bir kurgunun oluşturulması... Hep bir keşif... - Peki 4 Raylardaki Merdhenler'le neyi keşfertiniz? Övkücülük serüvenimin ashnda bir bü- tünü oluşturma çabası olduğunu bu kitap- ta gördüm. Bir baktım ki ben ashnda bir bü- tün öykü yazıyorum. Durmaksızın süren o arayışın benim 'bütün'ümü, kendimi bul- mak çabası olduğunu anladım. Bir de. ashnda baştan beri yazdığım bir şeyi şimdi daha bilinçli olarak bu kitapla birlikte irdelemeye başladığımı düşünüyo- rum. Bu da şu: Ben insanı bütün halleriy- le yazıyorum. bütün zaaflanyla, güzellik- leriyle. olumlu olumsuz halleriyle. Doğa- nın. nesnelenn bir parçası olarak göriiyo- rum onu. Insanlann nesnelerle ve doğayla biçimlendiğini ve var olabileceğinı düşü- nüyorum Zaten birey olarak kendimi dün- yarun bütün halleri içerisınde değerlendi- riyorum. İnsan bütün halleri kendi içeri- sinde taşır çünkü. - tnsanın en çok ilgi duyduğunuz hali yal- mzhk ve yabancüaşma gibi görünüyor.- Insanlar kendi dünyalannı >arattıklanm sanarak kapılannı kapattılar, oysa bireyle- şemeden ve kendi dünyalannı kuramadan yarattıklan sannlara teslim oldular ashnda. Laylardaki Merdivenler' adlı öykü kitabıyla 1998 Sabahattin Ali Öykü Ödülü'nü kazanan Zeynep Aliye, evrenin ve insanın evrenle ilişkisinin on iki öyküyle on iki ayn görünümünü sunuyor. Ya alegoriyle, metaforla,* simgelerle, imgelerle ve düşsel dünyanın varlıklanyla yüklü kurgusu, bu kitapta çok daha fazla yoğunluk kazanıyor. Aliye'nin öykülerinde 'olay' yok, gitgide şiddete, sevgisizliğe, kaosa sürüklenen insanın 'durumlar'ı var. Sonrasında da bu yalnızhkla biriken ener- jilerini olumsuz bir enerjiye dönüştürerek dış dünyaya vurmaya başladılar. Bu dışa- nya öfke, hınç, kin ve şiddet olarak yansı- dı. İnsanı buna iten bir yıgın neden var: Duygulanmızın durmaksızın başkalan ta- rafindan kullanıldığını düşünmemiz. sev- ginin yakan top gibi firlatılması, herkesin ona uzak durması ve sevmenin zayıflık ola- rak değerlendirilmesi... insanlar aşk yaşa- mıyorlar artık. Bir yazar geçenlerde "Bir yaraocı aşkı yaşayacak olursa başanstzuğa düşer"demişti. Bunekorkunçbiryanılgı! - Ancak öykülerinizdeld kişiler bu ka- ranlık tabk» içerisınde yaşayıp 0derkrken bir yandan da vaşamdaki verlerini, anlam- larını saptamava çalışıyoriar.. Bu olanaklı mı? Yazar umutlannı da yazar. ütopyalannı da yazar. Ama bu benim sadece ütopik ola- rak algıladığım bir şey değil. Var böyle in- sanlar. Biz hâlâ karşılıklı olarak oturup ko- nuşabiliyoruz. ben öyküler yazabiliyorum ve o öykü kitaplan yayımlanıyor. Hâlâ şi- ir var, sanat dergileri çıkıyor, resim sergi- leri açılıyor. Hâlâ iyi güzel insanca şeyler de var. Bana göre son noktaya kadar bu sa- vaşım sürecek. O son noktaya vardıktan sonra da zaten umutsuzluğu yazacak kim- se kalmayacak. •=*ohlan bize anlatırken ilk bakışta kar- - maşsk gibi görünen, düşsel v arlıklarta, me- taforlarta, simgelerle örülü bir kurgu kul- lanıyorsunuz. Okuru sanki kendi kaleme ya da birörüm- cek ağının içerisine çekiyormuş gibi görü- nüyorum belki de. Ama ashnda okurun o bilinmez yolculuğu yaparken doğrulan ken- di kendine buhnasını istiyorum. Çünkü in- sanlann büyük çoğunluğu neyi aradığını, neyin peşinde olduğunu bilmiyor. Gizli- açık bir yığın canavar tarafından konuşma- mızdan, da\Tanış biçimimize sözcükleri- mize kadarbiçimlendiriliyoruz. tnsanlan o zeminden çıkanpbir karanhğa sokmak zo- rundayım kendilerini bulmalan için. Bunu da kendi belleğinde, kendi düşünce meka- nizmasında bir arayışa itersem yapabili- rim. Yoksa ben onlann bulunduğu alandan yaklaşırsam onlan kitabın içine çekemem ki..._ - Ödül, sian için ne anlam taşıyor? Daha önce adlanna konulmuş ödülleri al- dığım Haldun Taner. Ortıan Kemal'lc bir- likte Sabahattin AH, Türk edebiyatında bel- li çizgileri olan, kendilerine özgü kahn çiz- giler oluşturabilmiş isimlerdir. Tüm bu ödüllerialmak beni sonsuz mutlu etti. An- cak bir yazann, şairin kimsenin icazetine gereksinimi yoktur. Ama Türkiye'de oku- ra ulaşmanın yolu olarak ödüller çok değer taşıyor. Fark edilmenin yollanndan biri de ödül kazanmak. Oyunun ıkinci yerleminde tüm erkek- lerin "kayıptor" arasında yer aldığı kö- yün erkeksiz kadınlan var. Sofia ve her yaştan öteki kadınlar... Sofia. Brecht'in "Carrar Ananın Silahlan" oyununun Carrar Ana'sını, lrlandalı oyun yazan J.M Synge'in, Brecht' ı "Carrar Ana"yı yazma yolunda esinlendiren "DenizeGi- den Athlar'' adlı kırsal kesim trajedisi- nin Maurya'sını çağnştıran, Türk yazı- nının ve tiyatrosunun Irazca'lannı andı- ran, kadın duyarlığını, acı çekme gücüy- le. acılann hesabını sorma istemiyle bi- lemiş bir sıradışı insan. Sabretmenin son- suz sessizliğiyle isyan haykınşlannı iç içe yaşayan Sofıa'yı Devlet Tiyatrolan'nm deneyimli sanatçısı Nurşim Derrrir su- nuyor Demir, Sofia'nın hem öteki kadın- larla hem dejandarma güçleriyle 'iekba- şına" girdiği çatışmayı canlandınrken, inatçı köylü kadınm direnişini hem olan- ca sertliğiyle, hem de mimiklerinde ve sesinde yansıyan olanca incinmişliğiyle yorumluyor. Incelikli, alabıldiğine du- yarlı, benzer yorumlara öykünmeyen, özentisiz, özenli bir yorum... Sofıa ile yan- daş olan Sofia'ya karşı çıkan çeşıtli_yaş- lardakı 8 köylü kadını Serap Kıran Oner, Cavidan Poİatkan, Fuha Koçak, Başak Llaşer, Özlem E\Ten, Aybike Akcollu, Furkan Çelebi, Yasemin Erbulun Sezgi yorumluyor. Birleştiklerinde, amansız bir güç oluşturan kadınlar... Üçüncü yeriemi baskı rejiminin açtı- ğı yaralan kendince onarmaya çalışan Yüzbaşı ile baskı rejiminin gerektirdiği oyunlan kuralınca oynamayı iyi bilen Teğmen arasındaki çatışma oluşturuyor. îyimser Yüzbaşı'yı Aftan ErkekU, güler ^ _ ^ ^ yüzlü bir yorumla. canlan- ""™"^^ dırdığı kişiye gerektiğinden biraz daha çok "güldürü'' yükleyerek sunuyor. Belki de iyi ediyor, çünkü, ağıtsı bir şiirseliik içinde akıp gi- den oyunu Yüzbaşı'nın var- lığı canlandınyor. Teğmen'i yorumlayan Serhat Kıhç ise yenimezunbir Tiyatrookul- lu" olmasına karşın. usta- lann yanında bile parlayan bir çalışma sergiliyor. Üç kişüik evliliğin ustası: Helmut Newton GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Üçgen iliş- kilerin uzun ömürlü olmadığı bi- linir; yani aynı erkeği seven iki ka- dının ya da aynı kadını seven iki erkeğin olusturduğu üçgenvn. Ama bu üçgen bir kadın, bir erkek ve bir de kameradan oluşuyorsa pe- kâlâ uzun ömürlü olabilir. Dünyanın en büyük fotoğraf ustalanndan olan Helmut New- ton, yıllardır bunu kanıtlıyor. Stockholm'de geçenlerde açılan fotoğraf sergisine. *Biz ve Onlar adını koymuş; yani o, eşi Alice Springs ve kamerası. Fotoğraf dünyasında "Gariplikler Krah' olarak tanımlanan Helmut New- ton. 1920 doğumlu bir Berlinli. Çıplak kadınlan tannça yapan ve en küçük a}Tintısına kadar üzerin- de uzun uzun düsünüldükten son- ra çektıği fotograflarla tanmıyor. Bu sergi. eşinın onu çahşırken ölümsüzleştirdiği fotograflarla gönenmış. O da, eşini birçok ça- hşmasına dahıl etmiş. Hani ka- mera 'kKckklkk' ederken. fotoğ- raf sanatının zirvesi belli olmayan zevkinde bu çift sürekli buluş- muş.. gibi... Helmut Newton'un en klasik çalışmalarından biri 1981'den. Daha çok 1950-1980 arasındaki çalışmalanyla tanınan sanatçı, bu karesinde çıplak modelinı, pozu r unyanm en büyük fotoğraf ustalanndan olan Helmut Newton'un 'Biz ve Onlar' başlıklı sergisi Stockholm'de açıldı. 'Gariplikler Kralf. sergisine 'Biz ve Onlar' adını koymuş; yani Nevvton, eşi Alice Springs ve kamerası. bir köşeden sakince izleyen eşini ve stüdyoda olmasma karşın sır- tında trençkot, ayaklannda spor ayakkabı olan kendisini sonsuz- laştırmış. Bu karenin odak nok- tası, ilk bakışta modelin arkası, biraz daha bakıldığında, akla aca- ba diye bir soru işareti geliyor: Trençkot? Spor ayakkabı lar? Çe- nesini avucundadinlendiren. doy- gun ve sevecen bir yüzle çalış- mayı izleyen Alice? Ya eşini Paris'te göğüsleri fora olarak mutfakmasasırîda. 1972'de yakalayan fotoğrafa ne demeli? Alice'in fütursuzca sigara yakışı- na, ilk çekeceği nefese sanki kon- santre olmak için gözlerini kapa- yışına... Helmut Nevvton, portre fotoğ- rafçıhğından yola çıkıp. kadın gö- rüntüleriyle ünlendi. Bu işten ben- den daha iyi anlayanlar, 'tarn o aru' yakalamasını, odak noktasın- daki kişinin o eski tanış olduğuhal- de yepyeni biryıldız gibi 'oanda' sabitleştirilmesindeki zaman se- çimini övüyorlar. Ortaya çıkan karelerde fotoğrafın kendisi bir yan ilgi sahası gibi kalıyor. lzle- yici, özel bir yaşama bir açıdan ba- kargibi hissediyor kendisini. Evet. evet; 1991'de Hollywood"da AH- ceSprings7 in çektiği ve kendisiy- le kocasını aynada yakalayan poz bunun eşsız bir örneği değil mi? Fotoğraf sanatı güç bİT sanat; çünkü teknolojiyle ilişki içinde olması gerek. Ama görüntülere şiirsel anlamlar katabilen sanatçı- lar, fotoğrafın şiirini yapıyorlar. O duygu. o 'an' olmadan en pahah ve en gelişmiş kamera. duvara süs olsun diye asılan bir aksesuara döner. Helmut Newton ve Alice Springs. fotoğraf sanatına yeni boyutlarkazandmyor. Bu sergiyi gezebılmenizi isterdim... Aziz'in enerjik rejisi Dördüncü yerlemde ise Yüzbaşı'nın emiren Emanu- el ile kocası "kayıplar" ara- sında olan genç köylü kadın arasındaki ilişki gösterili- ^QC»-Olaylar dizisinia-olu- şup sürmesi açısından önemli bir işlev taşıyan bu ilişki, Mete Ayhan'ın Ema- nuel'deki sevimli yonımu- na karşın, sahne uzamının ve sahne düzeninin içinde do- ğalhkla yer alamıyor. Oyu- nun bütününü zorlayan uzam sıkışıklığı nedeniyle, bu ikilinin yer aldığı sahne- ler görsel olarak genel mi- zansenin estetiği dışında ka- lıyor. Beşinci yerlemde yer alan baskı güçleri-köy ağası iş- birliği ise, yalnızca bir tab- lodan oluştuğu için, oyunun izleğine yeterince ağırlık koyamıyor. Erol Demiröz ve MertemGûlenç'i yalnız- cabutabloda izliyoruz. "Ka- yıplar" arasında olup da, köye "canh" dönen tek er- kek Alonso'nun (Sinan De- mirer) yer aldığı iki tablo da -oyunun 6. yerlemini oluştursa da- yeterince ağır- lıkh olamıyor. Rutkay Aziz'ifı oyunun dramaaırjisi bağlamındaki tüm çabalanna karşın, ro- manın iletisini seyirciye ol- duğu gibi aktarabilse de, kullanılan çeşitli izleklerin gerektirdiği duyarlıklan se- yircinin algılamasını zor- laştıran bir "uyarlama met- ni" var karşımızda. Bu Dorf- man'ınsorunu... Bir de AST'ın daracık oyun alamndan kaynakla- nan sorun var. Metin De- niz' in sahneyi boydan boya bölen "uTnak" tasanmı. ır- mak kıyısında geçen sah- nelerde çok etkili olmakla birlikte, başka uzamlarda geçen tablolarda oyuncula- n dar alanlardakıstırma sa- kıncasını doğuruyor. Bu ne- denle de Rutkay Aziz'in enerjik ve tartımlı rejisi yer yer hareket ve görsel anla- tım özgürlüğünden yoksun kalıyor. Sahnelemesi zorbir oyun, sahne koşullan elver- diğince uygulanmış oluyor yine de. AST, 35 yıldır sürdürdü- ğü toplumcu tiyatro göre- vini, "Kayıplar"da. işlenen önemli insanlık uyansını iletme yolunda tüm zorluk- lan göğüsleyerek bir kez da- ha yerine getiriyor. "Kayıplar" İcıdemli ün- lülerden, AST'ın özverili emekçilerine, yeni mezun "okuüu" tiyatroculara uza- nan kalabahk bir kadroyla, özenli bir yapımla sergile- niyor. "Kayıplar" AST'ın üstlendiği işleve yakışan, seyirciyi duygu ve düşünce anaforlannda kıstıran, görü- lesi bir oyun... YAZIODASI r SELİM ÎLERİ Evimizin Tek istakozu Zavallı istakozu nereden alıp eve getirmiştik, onu öyle canlı canlı nasıl, neyle taşıyarak getirmiştik, hiç hatırlamryoaım. Ama ıstakoz almak üzere Cihangir'den yola çıkı- şımız, o macera aklımda. Aklımdan kolay kolay çı- kacağı da yok. Istakoz, ıstanbul'un eltili, elli sonlu yıllannda pek öyle büsbütün zengin sofrasının simgesi değildi. Boğaziçi'nde, hatta Kadıköyü'nün denizlerinde ıs- takoz hâlâ boldu. Ve galiba o zamanlar ıstakoz V'yle yazılryor, 'ısta- koz' yazılryordu. Eğer öyteyse, 'ısfakoz/u'yıllarda, de- nize gittiğimizyaz günleri, nhtımlarda, açıklarda, ka- yıklarda, şurda burda ıstakoz sepetlerine rastlardık. Sepetlere yem konduktan sonra bu sepetler de- nize bırakılır, yiımi dört saatin geçmesi beklenirmiş. Yem dediğim, yengeçten, çağanozdan taşla ezilmiş kırpıntılar. Istakozun seoeti özel bir sepetti: İçine giren ısta- koz bir daha çıkamıyor. Birbirine bağlı sepetler, kı- yıdan yüz metre kadar açıkta. Halat çekilince ısta- kozlu sepetler kryıya çekilmiş oluyor. Boğaziçi'nde Kanlıca'nın istakozu dolgun etliy- miş ve bu yüzden rağbet görürmüş. Böyle birkaç kez lokantalarda masaya ıstakoz ge- tirildiğini hatıriıyorum. Ne var ki o günlerin hesabını babam ödemezdi; daha vaıiıklı akrabalanmızın, ta- nışlanmızın çağnlısı olurduk. Evde ıstakoz yenmesi âdet değilken, babamm Al- manya'dan gelen bir dostu için, daha doğrusu, Al- man bir kankoca için verilecek akşam yemeğinde ıstakoza karar verilmiş, yollara düşülmüştü. Zavallı istakozu eğri büğrü kollan, beşer onar ayak- lanyla nasıl kavradıysak, gürültü patırtı içinde, bü- yük bir leğene atmış, leğeni de suyla doldurmuştuk. Istakoz orada haşlanmayı bekliyordu. Istakozun canlı canlı haşlanması gerektiğıni kim- den öğrenmiştik, çıkaramıyooım. Belki babam bili- yordu, belki soruşturmuştuk. Annemin elinde ye- mek kitabı, telâşlara kapılmış, bu lüks yemeğin na- sıl kotanlacağı tartışılıyor... ...Istakoz için soğan lâzım, kereviz lâzım, havuç, bir demet maydanoz, tuz, sirke, daha bir şeyler lâ- zım. Kereviz bulunamamış, kereviz için Balık Paza- n'na koşulmuş. Sirkesi sakın fazla kaçmayacak. Soğan çentilecek mi, bütün mü atılacak. Kerevizin yaprağı, sapı mı, kendisi mi. Tencerede su kaynıyor, sebzeler konu- yor, ıstakozun kaynar suya atılma dakıkası bekleni- yor. Şimdi, tamam derken, koridorda takırtukur bir ses! Istakozumuz leğenden çıkmış, yampiri yampiri yürüyerek mutfağa doğru geliyor! Annemin bütün isyanına, tutamadığı gözyaşlan- na rağmen ıstakoz sonunda yakalanıp kaynar suya atılacak, hemalde bir yanm saat pişirilecekti. Evimizin tek istakozu kederli birtörenle hazırlana- caktı. Kemikleri kmlacak, lopetleri aynlacak, bacak- lan aynca saklanacak ve ıstakoz kayık tabakta boy gösterecekti. Zeytinyağ-/ limonla mı terbiye edilmiş- ti, mayonez mi konulmuştu, turşulu, pancariı mıydı, salata yapraklanna mı oturtulmuştu, ne söytesem ya- lanolur... Amawınemtn'bi)'sözû kalmış ber\ö&° li zenginleri.." Bunu niye söylüyordu? Dediğim gibi, ıstakoz or- ta halli sofralarda da görünürdü... Sonra bir gece annem uyandı, koridorda ıstakoz yürüyor diye tutturdu. Rüya görmüş. Bana gelince, kimbilir kaç yıl sonra yeniden ısta- koz yedim. Kötü kalpli bir zenginin sofrasında mıy- dım? Kötü kalpli değildi, hayır, hiç kötü kalpli değil- di. Duygusaldı, sanattan, edebiyattan konuşmak is- tiyon söz ikide birde şarkıcı hanımlara, sinemanın gü- zel kadınlanna geliyordu. Bir ara, evimizin tek ıstakozunu sofradakilere an- latmayı düşünmüştüm. Fakat başka bir hava esiyor- du; Özal dönemiydi; sofradakiler Özal'ın Türkiye'ye getirdiklerini övüyorlar, garsonlar koşuşuyor, ısta- koz yeniyordu... Bu yazıya kadar evimizin tek ıstakozunu herkes- ten saklayacaktım. - •. , Takvimde h Bırakan: "Seni kuşatan mutsuzluk çemberine karşın, kah- verengi gözlerin yaşama sevinciyle ışıldıyordu." Ne- cati Güngör, lyilerGenç ölür, Gendaş, 1998. AST Kayıpiar'la İstanbul turnesinde • Kültür Servisi - 35. yaşını bitirmek üzere olan * Ankara Sanat Tiyatrosu, yeni sezonun ilk oyunu Kayıplar ile Istanbullu izleyicilerin karşısına çıkıyor. Arile Dorfman'ın Dullar isimli romanından yazar ile Tony Kushner'in uyarladığı oyunun yönetmeni Rutkay Aziz. Ariel Dorfman romanı ilk yazdığında ülkesi Şili'de yayımlanabilmesi için sahte bir isim kullanmış ve anlatılan öykü Yunanistan'da geçiyormuş gibi yazmış. Kayıplar, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde 15 ve 16 Şubat'ta 19.30 ve 21.30'da, Kenter Tiyatrosu'nda 9 ve 17 Şubat'ta saat 19.30 ve 21.30'da, Yunus Emre Kültür Merkezi'nde 22 ve 23 Şubat'ta 19.30 ve 21 30'da, Kartal Hasan Ali Yücel Tiyatrosu'nda da 18 Şubat'ta 19.30 ve 21.30'da sahnelenecek. CUMHURİYET KİTAP KULÜBU'NDE BUGUN • CKK TAKSİM ŞUBESİ'nde 17.00-19.00 arasında Oktay Akbal, Rüzkan Güraysu, Cevat Çapan ve Hilmi Yavuz'un katılacağı Cevdet Kudret'i Anma Toplantısı ve ödül töreni gerçekleştirilecek. (252 38 81) BUGÜN • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da PtokFloyd 'Live at Pompei' konseri dinlenebilir. (252 35 00) • BORUSAN KÜLTÜR \TE SANAT MERKEZtnde saak 12.30 ve 17.30'da 'Amerikah çağdaş bir Besteci: John Cage' adlı belgesel izlenebilir. (292 06 55) • YAPIKREDİKULTÜR MERKEZtnde saat 18.30'da Artun Lnsal'm yöneteceği SoinOkyay, Ayşe Düzkan ve Semih Bakıoğlu'nun katılacağı 'tnsanın Halleri / Evi' başlıklı toplantı gerçekleştirilecek. • ÇEKÜL GENÇLİK BÎRİM1 tarafmdan düzenlenen ve Prof. Ataman Demir'in konuşmacı olarak katylacağı 'Anadolu Hcaret YoDan ve Selçuklu Kervansaraylan' başlıklı sergi saat 18.30'da tTÜ Taşkışla 109'da" gerçekleştirilecek. (251 54 44) • Pt ARTVVORKS'de 16.00'da sanat tarihi serisinden VanGoghadh film gösterilecek. (236 68 53) • FOTOĞRAFEVİ FLJtFİLM'de Özcan Yurdalan'ın 'Geziden Görsel ÎSoÜar' başlıklı dia gösterisi yer alıyor. (25105 66) • BELGESELStNEMAClLARBtRLİĞl'nde 13.00- 19.00 arası her saat başı Tuncay Öztürk'ün yönettiği 'Bin Yılhk Işık' adlı belgesel izlenebilir. (292 39 84) • BİLGİ ÜNtVERStTESt'nde saat 20.00'de Claude Chabrol'un yönettiği La Ceremonie adlı fılm gösteriliyor.'(216 00 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle