Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 1999 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Halk Eğitimini Yadsımanın Dayanılmaz Hafifliği
Prof. Dr. CEVAT GERAY
B
ırleşmiş Milletler Eğitım
Bilim ve Kültür Örgütü
UNESCO'nundüzenle-
diği dünya halk eğitimi
konferanslannın beşin-
cisi 1996 yıhnda Ham-
burgda toplanmış. her yılın 14-18 Tem-
muz günlerinin yerkürenin her yanında
*Dünya Halk F.gitimi Haftasıolarak kut-
lanmasını kararlaştınnıştır. Bu haftala-
nn ılki, ülkemızde üniversitelerimızde-
ki halk eğitimi bölümkrinin YÖK ka-
ranyla kapatıldığı bir döneme rastla-
maktadır. Konuyla ilgili ciddi bir etkin-
lik, Ankara Üniversitesı Eğitim Bilim-
len Fakültesi'nde 14-15 Mayıs 1998
günlerinde Ankara'da düzenlenen v
Ye-
tişkin Eğitiminin Diinü. Bugûnü ve Ge-
leceğT konulu semıner ile gerçekleştiril-
mıştir.
Hızlı bır toplumsal değişimin ve kit-
le iletişimindeki ulaşılmaz gelişimlerin
yaşandığı dünyamızda.okuryazarlıkve
eğitim düzeyindekı ilerlemelere, okul-
laşma oranlanndaki artışlara karşın, ül-
kemizde, örgün eğitim dışındakalmış y a
da okula gitmeyi sürdürememiş, yurttaş-
lık bılınç ve duyarlılığını. demokrasi
ekınini kazanamamış olan geniş kitle-
lere yönelik halk eğıtimine duyumsanan
gereksinim azalmamış. aksine, daha da
zorunluluk durumuna gimniştir. Üste-
lik, 'bilgi \a da iletişim çağı ve toplu-
Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi
mu'nun bir gereği olarak bilgi hazine-
mizi geliştirmek, toplumdaki gelişme-
lere ayak uydurmak amacıyla 'beşücten
mezaradeğin'öğrenimi kaçınılmaz kıl-
maktadır.
Hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme
ortamında kırdan kente göçmüş insan-
lann kentsel yaşama uyum sağlayama-
ma, kentle bütûnleşmeme, kısacası kent-
lileşememe, işsizlik ve yabancılaşma
sorunlannı çözmede halk eğitimine
önemli görevler düşmektedir.
Halk eğitimini gerektiren birbaşka ko-
nu da, eğitim dizgemizin, kadınm top-
lumdaki yerini almasma, haklannın ayır-
dına varmasına, haklanna sahip çıkma-
sına, toplum yaşamımn her kesiminde
erkek egemenliğinin kınlmasına yar-
dımcı olmaktan uzakbulunmasıdır. Se-
kiz yıllık sürekli eğitimin bu konudaya-
ran beklenebilir. Fakat kız çocuklannın
okul öncesinde Kuran kursunabaşlatıl-
ması, ilkokulu bitirdikten sonra ortaöğ-
retime katılamaması. "kocam değil mi,
döver de sever de* anlayışma sahip kı-
lınması. yetişkin kadmlann üçte birin-
den çoğunun okuryazar olmayışı, eği-
tim sorunlanmızın en yakıcısı olmakla
kalmıyor hem de eğitim dizgemizin "ölü
açısı"nı oluşturuyor.
Demokratikleşememe sorununun san-
cılannı çeken toplumumuzda, okul ça-
ğı dışındaki yetişkinlerin siyasal süreç-
lere etkin ve bilinçli biçimde katılması
ancak bu konudaki halk eğitimi etkin-
liklerine ağırlık verilmesine bağlıdır.
Yetişkinlerin, çağdaş, laik, demokratik.
insan haklanna saygılı, sosyal hukuk
devletinin gerektirdiği özgürleşmiş, bi-
linçli, topluma ve çevreye duyarlı yurt-
taşlar olarak demokrasi ve insan hakla-
n için eğitim görmelerine her zamankm-
den daha çok gereklilik vardır. Yurttaş-
lık haklanna sahip çıkması ve sorumlu-
luklannı yerine getirmesi için halkın sı-
yasallaşması ve demokrasi ekinini ka-
zanması konusunda yetişkinlerin okul dı-
şında eğitiminde halk eğitimine çok
önemli görevler düşmektedir. Halk eği-
timine en yoğun biçimde gereksinim
duyumsanan bir dönemde, YÖK.'ûn halk
eğitim bölûmlerini kapatması bilgi ça-
ğının gereklerini yerine getirmekten
uzaktır. Aynı zamanda, çağdaş eğitim an-
layış ve uygulamalanna da aykındır.
Öğretmenlik mesleğinden ayn bir mes-
lek, bir uğraş alanı olarak halk eğitim-
cilerine duyulan gereksinmeyi karşıla-
mak zorunluluğu karşısında halk eğiti-
mi-öğretimini bir yana irmek karan üni-
versite yaşamımız için oktuğu ölçüde top-
lumumuz için de büyük bir talihsizlik-
tir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaygm
eğitim kurumlannda, halk eğitimi mer-
kezlerinde, üniversite dûzeyinde halk
eğitimi öğrenimi görmüş, hatta yüksek
lisans derecesi alarak uzmanlaşmış olan-
lan işlendirecek yerde, öğretmen kö-
kenlılen, sınıf öğretmenlerini çahştırdı-
ğı unutulmamalıdır.
Bakanlık, on binlerce öğretmen açı-
ğını kapatmak için halk eğitiminde gö-
revlendırilen bu deneyimli öğretmenle-
rin sınıflanna geri dönmelerini, onlann
yerine halk eğitimcisi olarak yetişmiş,
uzmanlaşmış eğitimcilen atamak yolu-
na gitmelidir. YÖK'ün öğretmen yetiş-
tirmek amacıyla eğitim fakültelerini ye-
niden yapılandınrken, halk eğitimi bö-
lümlerini kapatma yoluna gıdilmesinin
gerekçesi olarak "istihdam alanı bulun-
madığı" yolundaki açıklamalan inan-
dıncı değil, hatta, yanıltıcıdır. Herhal-
de bu, öğretmen kökenli bakanlık ûst yö-
neticilerinin '•posöaruu korutna" endi-
şeleri dışında haklı bir gerekçeye da-
yandinlamaz.
Bu konudaki YÖK kararlan, ilgili fa-
kültelerin ve öğretim üyelerinin katkı-
lan istenmeksizın, onlann ve sendikal
örgütlerinin görüşleri alınmaksızın, ka-
muoyunda tartışılmaksızın tepeden in-
me olarak verilmiştir.
Çok büyük bir dış kaynak kullanıla-
rak YÖK ve MEB işbirliği içindeyapıl-
mış bir çalışma sonucunda Amerika ör-
neğine dayalı bir model benimsenmiş-
tir. Bu düzenleme yapılırken, Türkiye'de
Mekteb-i MuallinTin kuruluşundan bu
yana edinilen birikimden Köy Enstitü-
leri, tlköğretmen Okullan, Yüksek Öğ-
retmen Okullan, Eğitim Enstitüleri vb.
zengin yerli malı girişim ve deneyımler-
den yararlanılmadığı anlaşıhyor.
Öğretmen yetıştirmeye ilişkin yeni
düzenleme yapılırken. lisans ve lisan
üstü düzeylerde öğrenim görmüş halk
eğitimcisine hiç geTeksinim yokmuşça-
sına bir tutum takınılmıştır. Bu tutum-
dan vazgeçılmelidir. Bu konuda Millı
Eğitim Bakanlığı. halk eğitimcisine duy-
duğu gereksinmeyi yenidentanımlama-
lı, YÖK karanndan geri dönülmesi için
gerekli girişimlerde bulunmalıdır.
Halk eğitimcisinin yöneldiği yetiş-
kinlerin öğrenme süreçlenyle örgün eği-
timdeki çocuk ve gençlenn öğrenme sü-
reçleri arasında. eğitimin amacı. kapsa-
mı, ilke ve öncelikleri. yöntem ve tek-
niklen açısından çok önemli farklılık-
lar bulunduğu gözden kaçınlmamalı-
dır.
Bakanlık da ögretmenlığin eğitim hiz-
metlerinde "esas oluşturur" ilkesıni bir
yana bırakmalı. çeşıth uzmanlık dalla-
nnda öğrenim görmüş olan eğitim plan-
cısı, eğitim yönetıcisi. halk eğitimcisi ola-
rak yetışmişlere kadrolannı açmalıdır.
Halk eğitimciliği. öğretmenlikten ba-
ğımsız bir meslek olarak gelışmış ve
kendi kimliğini kanıtlamıştır Yukanda
belirttiğim nedenlerle YÖK" ün bu tutu-
munun, toplumun halk eğitimine gide-
rek daha çok gereksinme duyulan bir dö-
neminde bu alandakı gelişmelere ters
düştüğünü Dünya Halk Eğitimi Hafta-
st'nda bir kez daha vurgulamak isterim.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
KP DemokrasiÖncüsü...
"Mezanmın üzerine yaldızlı taş konmasın, sa-
dece siyah bır yazıyla 'Aşırı gayretine feda olan
Mithat Paşa'nın mezarıdtr' yazılsın, yeter."
Bu, bir kalıtyazısının (vasiyetnamenin) son tüm-
cesidir. Taif zindanında boğularak öldürülen Sad-
razam Mithat Paşa vasiyetnamesinde ailesine
şöyle seslenmişti:
"Hiçbirşeye esef etmeyin. Bunca kusunım ve
günahım oldu, inşaallah Allah bun/an bağışlar,
böyle bir durumun manevi mükâfatından sizler de
yarartanırsınız. Hiç kimseye fena bir şey söyleme-
yin. Her şeyi ilahı adaiete bırakın. Her şey Mah-
kemei Kübra'da çözülür. Herzaman kullandığım
Mithat yazılı resmi mührümü, kimsenin eline geç-
mesin diye, Izmir'den gelirken denize attım. Mü-
hür başkalannın eline geçer de çocuklanma ile-
ride zarar verirler diye korktum. Mühür ortaya
çıkmazsa hiç merak etmeyin."
Pariamenter demokrasının bu ulkede ilk öncü-.
südür Mithat Paşa... Abdülaziz'i birkaç arkade->"<*
şıyla tahttan indirmiş, yerine Murat'ı çtkarmış^ft^.
da akıl dengesizlikleri yüzünden tahttan uzaklaş-" *
tırılınca, Meşrutiyet'e bağlı kalacağı sözünü veren
Abdülhamit'ı padişah yapan kışi...
İlk anayasayı yazan, kabul ettiren, yeni Padişah
Abdülhamıt'ten bu anayasaya bağlı kalacağı ye-
minini alan, onun bu sözü tutacağına inanan
adam... Bir yanltşı varsa, o da Namık Kemal'le
2üya Paşa'nın 'Bu 113. madde birgün aleyhimi-
ze kullanılır' uyansına aldınş etmemesiL Bu mad-
deye dayanarak padişah istediği insanı yurtdışı-
na sürebilirdi. Böylece, Mithat Paşa kendi hazır-
ladığı anayasanın bu maddesine kurban oldu. Os-
manlı devletinin en güçlü valisi, nazın, sadrazamı
Mithat Paşa'nın bu yanlışı, onun Taif zindanında
yok edilmesine yol açmıştır.
Değerli yazar dostum Hıfzı Topuz, uzun bir
araştırma, inceleme sonucunda bızlere önemli bir
tanh yaprağını 'Taif'te Ölüm' (Remzi Kitabevi)
adında bir kitapla açmıştır. Gerçek bir ulussever,
demokrasi tutkunu ve öncüsü Mithat Paşa'nın
yaşam serüveni bütün aynntılarıyla gözler önüne
serilmiştir. ibretle okunacak, ders alınacak birya-
şamöyküsüL
Öteden beri düşünmüşümdür, Mithat Paşa'nın,
ya da siyasal hayatta, basında, edebiyatta ün yap-
mış kimi kişilerin yaşamlannı bir roman biçiminde
yazmaya... Örneğin Tevfik Fikret'in, Ahmet Ha-
şim'ın... Mithat Paşa da yaşam serüvenini tarih-
teki yeriyle, oynadığı etkinliklerle, üzerinde durdu-
ğum bir roman kişi idi... Yabancı ülkelerde bu öz-
yaşam romanları yaygın bir türdür. Stefan Zwe-
ig'in, Andre Maurois'nın bu alandaki yaprtlan
anımsanmalı... Ne yazık ki bugüne dek özyaşam
öykülerini yazan pek çıkmadı. Çünkü böyjp bir ki-
tap, ancak uzun araştırmalarla, incelemelerle, kı-
sacast büyük çaba ile oluşturulur.
Yıldız Sarayı'ndaki sorgulanması, yaptığı sa-
vunma, daha doğrusu savunmadan çok düşman-
lanna karşı yürekli meydan okuması bir destan gi-
bidir. Tarihte büyük adam, büyük vezir sayılan Ad-
liye Nazırı Cevdet Paşa ve Abdülhamit'in bilmem
kaç kez işbaşına getirdiği Sadrazam Sait Pa-
şa'dır. Mithat ve öteki paşalann Taif zindanında
en vahşi biçimde boğdurularak yok edilmelerin- '
den sorumlu olan... Aynca Ahmet Mithat efen-
diyi de unutmamalı, kendisini yetiştiren, adam
eden Mithat Paşa'yı en çok eleştiren, suçlayan-
ların başında gelenlerden biri de oydu!
"Taif'te Ölüm"ün en önemli, en unutulmaz bö-
lümlerinden biri de 'Yıldız Mahkemesı Komed/s/'dir.
Burada Mithat Paşa'nın yaptığı konuşmalar, ülke-
sini, halkını korumak, yüceltmek isteyen bir kişi-
nin korkusuz davranışına örnektir. Kendisini Ab-
dülaziz'in katili olarak göstermek isteyenlere kar-
şı söylediği şu sözler bugün de değerini koruyor:
"Devletin ve milletin selameti için Abdülaziz
devrildıği zaman herkes gibi Cevdet Paşa da ko-
şarak gelmiş ve Sultan Murat'a biat etmişti. Şim-
di 'Sultan Aziz'i gayri meşru olarak dört kişi de-
virdi' diyor. Bu, ne alçaklıktır! Sultan Murat'ın tah-
ta çıktığı gün halkın sevinç çığlıklan göklere çıkı-
yordu. Bütün nazıriar, bütün kumandanlar, din
adamlan gelip Sultanı selamladılar. Cevdet Pa-
şa da onlann arasındaydı. Haydi diyelim ki Cev-
det Paşa ve cesaretsiz ve yüreksiz olanlar o dört
kişiden korkmuş ya da onlara dalkavukluk etmiş
olsunlar. Yasa/ara ve şeriata aykın bir işe neden
karşı çıkmadılar? Neden doğruyu söylemediler?"'
"Taif'te ölüm", dünü bugünü anlamak isteyen-
ler için önemli, okunacak bir kitap, Hıfzı Topuz'u
kutlamak isterim.
Atatürk'ün Köye ve Tanma Bakışı
R E Ş Î T S Ö N M E Z Tüm Ziraatçılar Dayanışma Derneği Başkanı
locukluğunda kısa bir süre dayısının
Kiftlığinde yaşayan küçük MustafaKe-
mal doğayı çok seviyordu, sonraki yıl-
ı hep birçiftikkurmaarzusunu için-
'de yaşatıyordu. Sıvas Kongresi sırasın-
da zıyaret ettiğı Ziraat Okulu'nun mü-
düruîle "birçiftlikkunnanınhesabınıv-apıyordu''.
Sonunda Ankara'nın kıraç topraklannda, tanmda
basannın en güzel örneği olan Gazi Orman Çift-
liğı'ni kurdu. Ve kurduğu başka çiftliklerle birlik-
te Orman Çiftliği'ni ulusuna bağışladı. Atatürk'ün
"köye ve tanma bataşT ve bu konuda ilen sürdü-
ğü fıkırler, Atatürk ve arkadaşlannın ızlediğı "ta-
nm politikasında temel göriisler" üzerinde çok
düşünülecek ve "bugünbfledersahnacak" bir de-
ğer taşımaktadır. Bunlan tekrar dile getirmeyi ve
yorumlamayı zevkli bir görev sayıyorum.
Yüzyıllar boyu vatan savunmasında malını ve
canını vererek en büyük özveriyi gösteren Türk köy-
lüsüne, Cumhuriyet, borcunu ödemeliydi. Ata-
türk şöyle diyordu: "Nûfusumuzun çoğunluğu
köyttohnasaydı,biz şimdidûnyayüzünde>oktuk."
Memleketinhakikisahibinm *kfi\1üoklu^ınu*' ve
"efendirou oJan" bja gerçek sahıbın huzurunda
«aygı ileeğilmemîz gerektığini söyİeyen Atatürk,,
bunun yollannı da göstenyordu. Kurtuluş Savaşı
sonrası "Türk ttüDetinin yeniden doğusunu" dün-
yaya haykıran Mustafa Kemal, işe köyden başlı-
yordu. O günlerde 13 milyon olan nûfusumuzun
10 milyonunu oluşturan köylü eğitimsizdi, fakir-
di ve tarlasına verdiği emekten "yeterli geliri sağ-
lav^mryordu". Ancak "tanmdayeniteknikkr uy-
gulanabiMrse" daha az ınsanla yapılacak üretim-
den daha yüksek gelir sağlanacak ve köyde yan
boş oturan insanlar "yeni kumlan sanayi alanûrv
na kaydınlarak" ekonomide çok önemli olan "t*-
nm-sanayi denges" sağlanabilecekti. tşte bu gö-
rüş, Atatürk'ün sözünü ettiği "askeri zaferterin
ekonomikzaferletaçlandınlmasr ilkesinin teme-
lini oluşturuyordu. Eğitimde ve ekonomide atıla-
cakhızlı adırnlarla "çağdaş uy^arhkdüzevine uias-
mak" hedefleniyordu. İşe köyden başlamanın ilk
işareti olan "tanm kongresi'' toplanıyordu.
Batı dünyasında, tanmı gelişmiş ülkelerde çift-
çilerin ulaşttklan yüksek yaşam düzeyi incelen-
diğinde, bu sonucun elde ediîmesinde uygulanan
"tannı poHtikalannın" etkili olduğu açıkça görü-
lür. Atatürk'ün başlattığı ve ne yazık ki daha son-
ra savsaklanan ye yön değiştiren tanm politikala-
nnın "temelyaniışianru" görmek zorundayız. Asıl
emek sahibi "üretici çiftçi toptuluğunun ezümesi-
ne yol açan" sermaye gücünün desteği ile "arao-
ya-tiiccara" büyük çıkarlar sağlayan bozuk dûze-
ne seyirci kalamayız. Mustafa Kemal'ınyıllar ön-
ce "köye ve tanma bakışından" kendimize ders-
ler çıkarmalıyız. Binlerce kitap okuyan, eğitimde,
sanatta, ekonomide, politikada, yaşamm her ala-
nında öne sürdüğü büyük fikirlerle tüm dünyanın
hayranlığını kazanan Atatürkümüzün bu konuda-
ki görüşlerini yorumlamayı kendime görev saydım.
Bu görüşlerin ışığında, bugün ülkemizde yaşanan
"haksız çıkar sagiama" düzenine karşı çıkmak.
"emeğin hakkını venne sağduyusunu" yaygınlaş-
tırmak ve düğünlerde "dolaıian havaya saçan"
mutlu azmiığm haram paralarla yaşadığı bu çıl-
gmlıklar karşısında, Türk köylüsünün "üçte biri-
nin yoksulluksımnmta krvrandığını" unutmamak
ve bu duruma mutlaka çare bulmakla görevli ol-
duğumuzu tüm çıplaklığı ile dile getirmek ıstiyo-
rum. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin "köy pofiti-
kasının temeünioluşturan" ve ilk günden ıtibaren
uygulanmaya başlanan bu görüşleri ana başlıkla-
nyla şöyle sıralayabiliriz:
KöviûmüzegJtflmelidir: Atatürk şöylediyordu;
"Savaş bttti, şimdi sa\aşımu cahillikle." EğitileceJk
ve c«^aletten kunanlacak en gt>»ş kesırmköylü.-
müz oluşturuyordu. Ne yeteri kadar okul ve ne de
yeteri kadaröğretmen vardı. Bu konuda hızlı adım-
lar atıhyordu. Ve 194O'lı yıllarda, köylünün ken-
di çocuklan arasından öğretmen yetiştirmek üze-
re "Köy Enstitüferi" kuruluyordu. Ama ne yazık
ki Türk köyüne ışık götüren bu güzel girişim da-
ha sonralan baltalandı. Köylünün başta tanm ol-
mak üzere teknik konularda eğitilmesi de başka
ve çok önemli bir konu idi.
Köylünün sömürülmesi önlenmelidir: Yüzyıl-
lar boyu sömürülen ve ezilen köylü, artık ezil-
mekten kurtulmalı ve rahata kavuşmalı idi. İlk iş
olarak "aşar vergfea" kaldınldı. Ve hemen bunun
arkasından, köylünün gereksinimi olan "atetvema-
kinckri saglajacak" kuruluşlar ile köylünün "ünln-
lerini değer fiyatla saün alacak kuruluşlar" (Zirai
Donatım Kurumu, Toprak Mahsullen Ofısi ve da-
ha sonra Et-Balık ve Süt Endüstrisi Kurumu) ger-
çekleştirildi. Amaç, köylünün "aracı ve tefed"
zulmünden kurtanlması idi.
Köylü yeni tanm tekniklcrine kavuşmabdır:
Cumhuriyet ve Atatürk'ün değerli çalışma arka-
daşlan, ilk konulardan biri olarak "tanmda veri-
miartnnnakveürünleniekaGleyiyukseltnıek''üze-
rinde planlı biçimde çalışmaya başladı. Bir yan-
dan ülkenin "tanmsorunlannı vedamızhkmater-
yal" gereksinimini ele alacak "AraşOnna Enstitü-
leri"" kuruluyor ve öte yandanu
yeni teknikleri kö-
ye götürecek" teknik eleman yetıştınlmesi için
"eğitim kuruhıştan" açılıyordu.
Köylütopraksahibiotanabdır: Savaşta kanını bu
topraklara döken Türk köylüsü, işlediği toprağın
sahibi olmalı, alın teri ile tarlasından çıkardığı
ürünü başındaki ağa ile paylaşmamalı idi. Ne ya-
zık ki "Atatürk'ün\'asiyetiolanköylüyütopraksa-
hibiyapmakonusu". çıkarçevrelennin elindeyoz-
laştınldı. "Toprakadaktsidi^" bugün desürüpgıt-
mektedır. Sana>i kurulmalukö\ nüfusu azalnlma-
hdır: Topraklann miras yolu ile sürekli parçalan-
ması ve küçük toprak parçalan üzerinde fazla in-
sanın çalışması önlenmeli ve azalacak köy nüfu-
su yeni kurulacak sanayi tesislerine kaydınlmalı-
dır. Bu amaçla "tanma dayalı sanayi" üzerinde
önemle duruldu ve ilk olarak şeker fabrikalan ku-
ruldu. Atatürk ve arkadaşlannın attığı ilk adımlar
"tanm-sanayi dengesi"ne giden yolun başlangıcı
idi ve sağlam bır politikaydı.
Köviü örgüHenmelidir: Bilindiği gibi, "örgüt-
Ki tophım. u> gar toplumdur"' ve "poKtikaçıkarpay-
Uşunı- için yapılır. Bu nedenle Atatürk. Türk köy-
lüsünün "eğltilınesini,u>anınasııu ve örpitlenme-
ani" istiyordu. İlk adım olarak, "üretimtkn hak-
kıolaş payvalabUmesi" için köyjünün "koopera-
tifkşniesini" düşünüyordu. Ve bu yolda atılan ilk
adım olarak Silifke'de bir "tanmsal üretim ko-
operatifinin"kurulduğunuve 1 no'luüyenin Mus-
tafa Kemal olduğunu görüyoruz. Ne güzel bir dav-
ranış'... Ve millete verilen ne güzel bir ders!..
Sonuç: Bugün Türkiye'de "dengesiz gelir dağı-
hmından" en çok etkilenen birkaç kesimden biri-
nin "köylü" olduğunu biliyoruz. Sanayi kesimin-
de "sendikalaşan işcinin" verdiği "hak arama sa-
vaşunı" ne yazık ki, çalışan köylü kesiminde gö-
rülmemektedir. Çiftçinin üye olduğu "Ziraat Oda-
lan" eli kolu bağlı, yasalarla önü kesilmiş durum-
dadır. Avrupa'daki çiftçi gibi, "Türkçiftçisitrak-
törlerle karayolunu kapasa" derhal cezalandınlır.
O halde ne yapmalı? De\ let bu duruma seyirci ka-
lamaz. Devletımiz Atatürk'ün temellerinı attığı
"köyebakış pothikasından*' dersler çıkarmalı, po-
litikacılanmız "yaşanan gerçekleri" görmelidir.
Köylü örgütlenip kendi çıkarlannı savunacak du-
ruma gelinceye kadar, "tanma davah KtFlerin"
ne kadar önemli "devletkonımacıİığı'" görevi üst-
lendiğini nasıl görmezden gelebiliriz. Bu gerçeği
görmeyenlen Atatürk affetmeyecektir. Üretici köy-
lüye destek veren KlT'leri "özelleştirroe'' adı al-
tmdayağmalayanlar ve onlara olanak sağlayanlar,
tarih önünde büyük suç ve günah işlemektedirför.
PENCERE
İnsan Hakkı ve
İnsanlık Suçu... .
Hayatım mahkemelerde geçti.. " '. l
. >_
Sanık sandalyesinde..
Niçin?..
Türkiye'de çok partili rejim, demokrasi yerine 'kar-
şıdevrim"\ tezgâhladığından, çoğu yazar gibi ben
de ömrümün sözüm ona en güzel yıllarını adliye
koridorlannı arşınlamakla geçirdim.
Bereket 1991 'de Sovyetler yıkıldı da paçamızı
kurtardık...
Neden yazıyorum bunlan?..
Çünkü ülkemizdekı mahkemeleri iyi bilirim; yar-
gıçlan, savcılan tanınm.
Bizde adaletsizlik yok denemez; ama, temelde
adalet ağır basar; Cumhuriyetin yargıçlan vardır,
kimse bundan kuşkulanmasın!..
Yayasalar?.. ", •
•
Vaktiyle bu köşede DGM'lerdeki askeri yargıç
üyelere ilişkin çok yazı yayımlandı; sivilleri yargı-
layan mahkemede askeri üyenin işi ne?..
Kim icat etti bu marifeti?..
12 Eytül...
Avrupa DGM'ye yan bakıyor; eli kanlı terörist,
DGM'den hüküm yiyince, kendini savunmak için:
- Beni, diyor, adaletten yoksun bir mahkeme
yargılayıp cezalandtrdı.
Şimdi Apo DGM'de yargılanacak ya.... î,
Tezgâh kuruldu. •*
Diyorlar ki:
"PKK lideh Apo adil mahkemede yargılanstn,
Avrupa'nın gözü üstümüzde..."
Ah bu Avrupa!..
Avrupalı elini sıcak sudan çıkanp soğuk suya so-
kar mı?.. Apo Avrupa'da kapı kapı dolaştı; neden
yakalayıpyargılamadılar?.. Italyan kaçındı, Alman
çekindi; Hollanda üstüne alınmadı, Yunanistan
korktu; sonunda terörbaşı, Afrika'da Kenya'ya ka-
kalanmak istendi...
Şimdi de Avrupalı diyormuş ki:
- Adil mahkeme isterim!..
•
1989 muydu?.. Dıyarbakır'a gitmiştim, Erga-
ni'ye de uğradım. Gece geç vakte kadar kitap im-
zaladım; söyleşiye başladık. Sağdan soldan dost-
largelmişler. Çoğu baskıdan, zulümden, işkence-
den yakınıyor. Sonunda bıktım; sabaha dek işken-
ce mi konuşacağız?..
Bir dosta:
- Ulan, dedim, ben Türküm işkenceden geçtim,
sen Kürtsün haydi haydi yaparlar...
Gülüştük.
"Karakolda Ayna Var" bir türkü...
Türkiye'de baskı, zulüm, işkenceyaparken kim-
senin aslını sormuyorlar!.. Amacımız bu ülkede
insan haklarını hayata geçirmek!..
insan haklannın etnik içeriği yok:
Adı üstünde insan hakkı!..
•
Adalette kural:
"Berâeti zimmet asıldır."
Özdeyişi bir levhaya yazmalı; öcalan'ın göğsü-
ne asmalı...
Yakışır. < •.. <
Dünyanın neresinde Apo için beraat karan ve-
recek mahkeme kurulabilir?..
Öcalan ne siyası görüşlerinden yargılanacak,
ne de fikir suçundan...
İnsanlık suçudur işlediği...
ANMA
ÖMER C. KORZAY
1966-1986
Trafık anarşısı senı bizden alalı on ûç
yıl oldu. Maalesef hiç bir şey degışmedi.
Anarşı artan bir şıddetle devam edıyor
Ömerciğim, bu kadar )il geçmesıne rağmen seninle yaşı-
yoruz, yaşamaya devam edeceğız O asıl yüzün, o erkek gü-
zelliğin gözlerimın önünde. O "Amcacığım" dedigin kadıfe
scsın kulaklanmda
Nur ıçinde yat sevgili Ömer'ım.
AMCAN
TEŞEKKUR
, Bahçelıes ler Özel Yaşam Hastanesi'nde
amelıyatımı büyük bır basan ile gerçekleştıren,
Op Dr KOCO ELBÎSTAN, Op Dr CEMALETTtN AYAN,
Op Dr. ÖNDER ÖNEN. Ürolog Uz Dr SAÜH ÇELİK,
Mestezı Uz. Dr. NİZAMETTİN ÇAĞLAR, Iç Hastalıklan Lz.
Dr ŞENER KARAK1Ş, Radyolojı Uz. Dr SELAMİ
HOCAOĞLU, Patolojı Uz. Dr YIL>L\Z TOSYALI ile hemşıre
ve sağlık personeline, hastane sahiplenne
içtenlikJe teşekkur edenm
\EJAT BİRDOĞAN
İLAN
T.C.
ANKARA 27. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1997/410
Yıldızevler 4. Cad. 23/4 Çankaya-Ankara adresinde
bulunan Veli Adıgüzel'e
Enka-Bectel MTO tarafından Velı Adıgüzel ve müş-
tereklen aleyhine açılan rücuen 414.050.000 TL alacak
davasınm yapılan yargılaması sonunda davanın kabulü
ile 165.620.000 TUnin 124.2t5.000 TL'sınin davalı Öz-
doğukan tnş. Taah. Tic. Ltd. Ştı'den 20.702.500'er
TL'sinm davalılar Memduh Dınçer ve Veli Adıgüzel'den
6.1.1997 ödeme tanhınden başlayıp 31.12.1997 tarihine
kadar yüzde 30. 1.1.1998 tanhinden ıtibaren de senelık
yüzde 50 nispette yasal faizi ile birlikte, aynca davacı
yan vekılle temsil olundugundan 12.421.500 TL nısbi
ücretı vekâletin davalı şırketten. 2.070.250'şer TL nisbi
ücreti vekâletin de diğer davalılar Memduh Dinçer ve
Veli Adıgüzel'den ve 3.481.500 TL yargılama gideri ile
4.471.740 TL harcın da sızlerden alınarak davacıya ve-
rilmesine dair Ankara 27. Aslıye Hukuk Mahkeme-
sı'nin 1997'410 esas 1998/773 karar sayılı ılamı ile ka-
rar verilmiştir. İş bu karann gazetede ilan tanhınden itı-
baren 15 gün içınde itirazınız varsa temyız edileceğine,
temyiz ermediğinız takdirde karann kesinleşeceğine,
ilan ve davetiye yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ
olunur. Basm: 6492
A.Ö.F Öğrenci kimlik belgemı kaybettim hükümsüzdür.
MEHMET ERDEMLİ.