Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15ARALIK1999 ÇARŞAMBA
HABERLER
Sanlıurfa
ABD
konsolosuyla
görüşen ,
HADEP'tiler
girjûtmda
ÖZCANGÜNEŞ
SANLIURFA- Türki-
ye'nin Avrupa Birliği'ne a-
day ûlke kabul edilmesiyle
Gûneydoğu ve insan hakla-
n sorunu yeniden gündeme
gelirken, ABD'nin Adana
Konsolosu Charies O. Bta-
ha, Helsinki karannın he-
men ardından bölgeye bir
gezi düzenledı. HADEP il
ğrgütünde yapılan arama
sonrasuıda il başkanı Ziya
Çahşkan'ın da aralannda
bulunduğu 4 parti yönetici-
si ile partiye yasak yayın ta-
şıdıklan öne sûrülen Aras
Kargo çahşanı 5 kişi gözal-
tma aiındı.
ABD Adana Konsolosu
Charies O. Blaha. gezisının
ilk durağı Sanlıurfa'da İn-
san Haklan Derneği'ni
(İHD) ziyaret ederek, baş-
kan Bülent Güleç ve yöne-
tim kurulu üyeleriyle görüş-
tü. Basına kapalı olarak ger-
çekleştirilen ve bir saati aş-
kın süren görûşme sırasında
konsolosun kentte yaşanan
hak ihlalleri ile ılgıli sorular
yönelttiği belirtildi. Bla-
ha'ya yöredeki dernek ve
sendikalann yoğun baskı-
larla karşılaştığmı ve birçok
sendikacının sürgün edildi-
ğini anlattıklarını belirten
• IHD yöneticileri, "Bla-
ha'nın bölgede yaşanan hak
ihlalleri üzerinde hassasiyet-
le durduğunu gözlemledik-
lermi" bildirdiler.
lHD'nin ardından Şanlı-
urfa Barosu'na geçen Bla-
ha'nın, burada AB adayhğı
ile ilgili görüşlerini aldığı
Baro Başkanı Sabri Çepik,
"Türkjye'nin adaylığında
ABD'nin bûyük payı oldu-
ğunu ve bunun Türkiye için
şans okluğunu söyledim.
Adaybk sonrasındaki hu-
kuksal alanlardaki görüşle-
rimizi sordular. Anayasa de-
ğişikliğBÜn ardından uyum
yasalannın çıkanlabileceği-
ni görüştük. Yargısal re-
formlardan söz ettik" dedi.
Baskın
Blaha'nın kentte olduğu
sıralarda, HADEP il bina-
sında Asnn Hukuk Bürosu
tarafından, "İnsan haklan
ve kadın" konulu bir panel
dûzenlendi. Panelin ardın-
dan gûvenlik güçleri tara-
fından yasak yayın bulun-
durulduğu gerekçesiyle, il
binasında arama yapılırken,
il başkanı Ziya Çalışkan,
merkez ilçe başkanı M. AK
Özleme, il sekreteri Meh-
met Vural ile sayman Eyüp
Sefim'in gözaltına alındığı
öğrenildi. Bu arada arama
sırasında partiye gelen kar-
go pakeünde çok sayıda ya-
sak kitap ve dergi ele geçi-
rilmesi üzerine paketin gel-
diği Aras Kargo çalışanla-
nndan Emine Sürmeli, Aziz
KoyuncuJHüseyin Koyuncu,
Şükrü Akça ve Suphi Kurt
da gözaltına aiındı.
Diyarbakır
Birdal ve
3İHD
yöneticisi
beraatetti
DİYARBAKlR(Cumhu-
riyrt Bürosu) - "Devletin bö-
lünmez bütünlüğü aleyhine
propaganda yapnklarT id-
diasıyla DGM 'de yargılanan
ve aralannda Akm BirdaT m
da bulunduğu dört İHD yö-
neticisi beraat etti.
Eski ÎHD Genel Başkanı
Akın Birdal ile İHD yöneti-
cılennden Avukat Mahmut
Şakar, Tayfun İşçi ile Cemil
Aydoğan. 1997 yılında Mar-
din İl Kongresi'nde yaptık-
lan konuşmada. "devletin
bölünnıezbütünlüğü aleybi-
ne propaganda yaptıklan"
iddiasıyla Diyarbakır 2
No'lu Devlet Gûvenlik
Mahkemesi'nde yargılanı-
yordu. Dünkü oturumda söz
alan sanıklann avukatı Me-
tin Kıtavuz, müvekkillerinın
konuşmalannın tamamının
incelenmesi halinde herhan-
gi bir suç unsuruna rastlan-
mayacağını öne sûrdü. Kıla-
vuz, Cumhurbaşkanı Süley-
manDemirei'in 1992 yılın-
da Diyarbakır'da yaptığı bir
konuşmada "Kürt realitesi-
ni buuyoruz" dediğine dik-
kat çekti.
Istanbul Barosu: Araştırmanın amacı hâkim ve savcılan suçlamak değil
Yar Mll a rüsvet tarhsması
BERTAN AĞANOĞLU
Sonuçlanyla kamuoyunda tarnşmalara y-
ol açan "Istanbul Barosu Çevresi AdB Yar-
gıda Yolsuzluk Araşurmasr nın proje ko-
ordınatorü avukat Mehmet Uçum amaçla-
nnın yargıçlan ve savcılan töhmet altında
bırakmak olmadığını söyledi. Araşünnada
avukatlann özeleştiri yaptığını vurgulayan
Uçum, "Bu bir harakiridir" dedi.
Avukat Mehmet Uçum. Prof. Dr. Hayret-
tin Ökçesiz'in Istanbul Barosu'nun deste-
ğiyle yaptığı u
Istanbul Barosu Çevresi Ad-
li Yargıda Yoisuzhık Arasbrması''nı değer-
lendirdi. Avukat Mehmet Uçum Istanbul
• Baronun yaptırdığı 'yargıda yolsuzluk' araştınnasında, avukatlann
'yargıda riişvet var' dediğini belirten projenin uygulayıcısı
Av. Mehmet Uçum, avukatlann bu araştırmayla özeleştiri yaptıklannı,
amaçlannın kimseyi suçlamak olmadığını söyledi.
Barosu 'nun araştırmaya destek karannı
özeleştiri amacıyla bilinçli olarak aldığuu
ifade etti. Türkiye'de yargmın işleyişinde
sorunlar olduğunu anımsatan Uçum, söy-
lentüerin ve spekülasyonlann yargıya zarar
verdiğini söyledi.
Uçum yargı kurumlanndan araştırmayla
ilgili gelen eleştirilerde kendilerine haksız-
lık yapıldığını ifade ederek, araştumayı
avukatlann hâkim ve savcılara saldınsı ola-
rak yorumlamanın yanlış olduğunu vurgu-
ladı.
Avukatlann yargının parçası olduğunu
vurgulayan Uçum, çalışmanın bir özeleşti-
ri olduğunun altuu çizdi. Hâkim ve savcı-
laruı avukatlan yargının dışında gördüğü-
nü söyleyen Uçum, arastırmada hâkim ve
savcılara "sakün" amacıyla hareket edil-
Neden
yolsuzluk
yapılıyor?
Avukatlara göre yargıda yolsuz-
luğun nedenleri:
• Devlet memurluğunun iş ah-
lakı ilkeleri ve değerleri hakkında
yeterli bilinç düzeyine ulaşılma-
ması
• Yolsuzluğun kamuoyunca
zımnen meşru sayıldığı yolunda
bir kanaatin bulunması
• Adli ve idari denetim meka-
nizmasının yapısal bozukluğu ve
aynı biçimde bozulmuş olması
• Yurttaşlann hak arama bilin-
cinin yetersizliği
• Medeni cesaret eksıklığı
• Kendini başkasının yerine ko-
yabilme yeteneği yetersizliği
• Ortalama bireyin özgürlükçü,
demokratik sosyal hukuk devleti
ilkeleri ve değerleri hakkında bi-
linç düzeyinin düşüklüğü
• Yargıya ilişkin yolsuzluk olay-
lannın açıklanmasında gösterilen
aşın çekıngenlık
• Yargıç ve savcının takdir yet-
kisinin yolsuzluk ortamına imkân
vermesi
• İlk atanma sırasında kurulan
yolsuzluk ilişkisinin (torpil) mes-
İek yaşamındaki diğer yolsuzluk-
lara zemin hazırlaması
• Yargıç, savcı ve avukatlann
hukuk bilincinin çağdaş düzeye
ulaşamaması
ÎĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇtN
Alaattin Çakıcı saldınlara karşı çelik yelekte korunuyor.
mediğini, bir kampanya başlatılmadığınm
altını çizdi. Eski Yargıtay Başkanı Mehmet
Uygun'un "Vkdanıüecüzdanıarasuıasıkı-
şan hâkimr
sözlerini Uçum "Bu bir yotsuz-
hık itirafi değil miydL En »mnfan yargmuı
yolsuzluğa zorlandığı anlamına gehniyor
muydu? Hiç kinıse ona yargryıtöhmet alnn-
da bırakryorsun demedi" diye değıriendır-
di.
Araşnrmada avukatlann itiraflarda bu-
lunduklannı kaydeden Uçum, yargıyı töh-
met altında bırakmakla suçlanmanın büyük
haksızhk olduğunu ifade etti. Avukatlann
"harakiri" yaptığmı söyleyen Uçum,
"Eğer yargıya güvensizlik artarsa kaybe-
den avukatlar olacaktır. Bu
konuda cesur olmak lazım,
yargıya güveni sağlamak,
adil, etkiıı biryargı için çuval-
dızı keodimize baürmamız
lazun"dedj.
Adalet Bakanlığı'nm ve
Hâkimlerve Savcüar Yüksek
Kurulu'nun (HSYK) araştır-
maya tepki gösterdiğini
anımsatan Uçum, Beyoğlu
Cumhuriyet Savcılığı'nın
araştırmayla ilgili soruşturma
açüğı yönünde duyum aldık-
lannı da söyledi. Uçum, Tür-
kiye'de yolsuzluğu toplumsal
bilinçte meşru küan birtakım
faktörler olduğunu belirterek
ytırttaşlann hukuki işlerini
halletmek için yolsuzluk iliş-
kisine girdiğini söyledi.
Devietin işleyişine ilişkin
sorunlar olduğuna da deği-
nen Mehmet Uçum, denetim
mekanızmalannın yeterli ve
etkin bir biçimde kunümadı-
ğını anlattı. Türkiye'nin kara
para cenneti olduğunu ve
ekonominin büyük kısmının
kayıt dışı olduğunu söyleyen
Uçum, yolsuzluğun iş ilişki-
lerinde başladığmı söyledi.
Suçu sadece sisteme yükle-
memek gerektiğini de kayde-
den Uçum, avukatlann du-
yarsız kalmasının da bir ku-
sur olduğunu söyledi.
Kısa vadede soruna çözüm
öngörmenin olanaklı olmadı-
ğını söyleyen Uçum, Adalet
Bakanlığı, HSYK, barolar,
üniversitelerin bir kurul oluş-
turarak konuyla ilgili bUimsel
çalışmalar yapması gerekti-
ğini söyledi.
Avukatlar: Yolsuzhık yargıda temel sorun
îstanbulBarosu'nun desteğiyle Prof.
Hayrettin Ökçesiz" in gerçekleştirdiği araş-
tırmaya katılan 666 a\
r
ukattan 631'i"AdK
yargıda yolsuzluk var nudır?" sorusuna
"ev«t" yamtı verdi. Ankete katılan avukat-
lann yüzde 63.1'i adli yargıda yolsuzlu-
ğun, onun temel sorunlanndan birisi oldu-
ğunu söylerken, 617 avukat adli yargıdaki
yolsuzluk olaylannın yeterince ortaya çıka-
nlamadığını kaydetti. Avukatlardan yüzde
88.1'i kamuoyunun adli yargıda görülen
yolsuzluğa karşı yeterince duyarlı ohnadı-
ğmı belirtti. Istanbul Barosu'nun "adK yar-
gıda görülen yolsuzluğa yeterince duyarb
olup olmadığT, "bu olguya karşı somut gj-
rişimlerinin buhınup bulunmadığı*'. "Bu
olguyla savaşunı bugüne dek kamuoyu
önünde ciddibmııttarda hiç tartışma konu-
suyapıp yapmadığı" sorulanna ise avukat-
lar sırasıyla yüzde 89.3,91.3 ve 96.4 oran-
lannda "hayn"" yamtı verdi.
Avukatlann yüzde 93.9'u adli yargının
kamudaki yolsuzluklarla savaşımda yeter-
siz olduğunu da ifade etti.
İş başanlannda yolsuzluğu önemlı bir
faktör olarak değerlendiren avukatlann
yüzde 74.4'ü yargıç ve savcüar tarafından
kıskanıldıklannı savundu.
Avukatlann yüzde 59.2'si "yüksek mik-
tarlarda verikn". yüzde 58.8'i "riski yük-
sekoian" ve 57.3'ü "yargıç vesavalara ve-
rflen" rüşvetlerde genellikle aracı kullanıl-
dığını ifade ettiler. Adh yargıda örgüüü yol-
suzluktan söz edilip edilmeyeceği konu-
sunda kendilerine sorulan soruya avukat-
lann yüzde 45.4'ü bu konuda bılgılennın
bulunmadığı yanıtını verdi. Avukatlann
yüzde 26.5'i "evet ama pek az", yüzde
12.2'si "evet çoklukla'', yüzde 10'u "evet,
yanyanya", yüzde 5.9'u ise "hiçbuhınmu-
yor" diye yanıtladı.
Adh' yargıda örgütlü yolsuzluk yapan ki-
şilerin ve gruplarm adlan ve sanlan ile bi-
hnip. kulaktan kulağa söylendiğini behrten
avııkatlann yüzdesi ise 28.6'ı oldu.
Avukatlar son yıllarda adli yolsuzlukta
önemli bir artış olduğunu da belirttiler.
En çok hangi mahkemelerde yolsuzluk
görüldüğü yönündeki soruya ise avukatla-
nn yüzde 2Ti ceza mahkemeleri, yüzde
11.8'i hukuk mahkemeleri yanıtını verdi.
Avukatlann yüzde 67.2'si de her iki alan-
da da birbirine yaklaşık düzeyde yolsuzluk
görüldüğü yanıtmı verdiler. Avukatlann
yamtlanna göre mahkemelerdeki yolsuz-
luk sıralaması ise şöyle oluştu:
Ceza Yargılamaar Savcılıklar, Ağır Ce-
za, Asliye Ceza Sulh Ceza, Devlet Güven-
ük ve Çocuk Mahkemeleri
Hukuk Mahkemeleri: Asliye Ticaret
Mahkemesi, Asliye Hukuk, tcra Tetkik
Merci, Sulh Hukuk, Kadastro^Tapulama,
İş Mahkemeleri.
Yargıtay'da yolsuzluk yapılıp yapılmadı-
ğı sorusuna ise aMikatlann yüzde 31.6'sı
"evet ama pek az görülmektedir", yüzde
26.6'sı "evet orta düzeyde", yüzde 30.1'i
"evet pek sık duyuluyor" yamtı verirken,
yüzde 11 7'si "hayır hiç dujTnadmı" yanı-
tını verdi.
Yolsuzluğun yargıç ve savcüarda görü-
lüp görülmedıği yönündeki soruya ise avu-
katlann yüzde 97.5'i "evef yanıtmı verdi.
Yargıç ve savcılann hediye kabul edip et-
medikleri yönündeki soruya ise avukatla-
nn yüzde 24.7 "evet ama nadiren", yüzde
43.1 "evetarasıra", yüzde 28.3 "evetsk-
hlda", yüzde 3.8 "hayır, hiç kabul etmez-
ler"yamtmı verdi.
Avukatlann yüzde 66.6'sı rüşvet alan
savcı ve yargıçlann bilindiğini de ifade et-
ti. Bilirkişilerin de yolsuzluk ilişkisi kurup
kurmadıklanna ilişkin soruya ise avukatla-
nn yüzde 12.8'i "evet ama nadiren", yüz-
de 34.6'sı "evet, bazen", yüzde 43.8 ise
"evet çok duyuluyor" biçiminde yanıtlar-
ken, yüzde 4.3 'ü "hayır hiç duymadım"
yanıtını verdi. Adli yargıda en yaygın yol-
suzluk türünün ne olduğu ve sıklık derece-
sine göre sıralanması istendiğinde ortaya
çıkan tablo ise şöyle:
Rüsvet: yüzde 56.3
Kayırma: yüzde 37.9
Haraç(irtikap): yüzde 5.4 ' ;
Zimmet: yüzde 0.3
Avukatlar, adli yargıda görülen yolsuz-
luğa kendi meslektaşlannın katkı derecesi
sorulduğunda ise şu yanıtlan verdiler
Yüzde 2.9 "flksrada", yüzde 54.7 "ftin-
ci sırada", "pek azdır'" yüzde 19.8, yüzde
2.6 "hiç".
Daha çok hangi avukatlann yetkilerini
ya da durumlannı yolsuzluk aracı yaptık-
lan sorulduğunda, avukatlar, birinci sırada
özel sektör aviıkatlannı gösterdi. Stralama
şöyle devam etti: Bağunsız çahşanlar, ka-
mu keshni avukatlan, yeni aMikatlar.
Avukatlann yüzde 22.6'sı ise bütün avu-
katlann eşit düzeyde yolsuzluğa katkısı ol-
duğunu olduğunu söyledi.
Avukatlann yüzde 46.2'si "bazı avukat-
lann" dürüst çahşan memurlardan hoşnut-
suzluk duyduğunu belirtirken yüzde 9.7'si
bu soruya "evet" yanıtmı verdi.
Rûşvetin miktan
Ankete göre verilen rûşvetin miktan ko-
nusunda avukatlann düşünceleri şöyle:
Yûzde 28.6: 1.5-3 milyar
Yüzde 22.6:500 milyon-1 miryar
Yüzde 21.1:5-7 milyar
Yüzde 10.5:100-500 milyon
Yüzde 9.9: 10-15 milyar
Yüzde 5.1:25 miryar üstü
Yüzde 2J:
ŞIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@turk.net
Türkiye'nin demokratikleşme kav-
gasının tarihi 200 yıl öncelefine daya-
niyor. Osmanlı Imparatoriuğu'nun mo-
dernleşen ve sanayi devrimryle güçle-
nen Avrupa karşısındaki çaresizliği,
Batılılaşma tartışmasını başlatmıştı.
Sürekli kan kaybeden Osmanlı'nın,
Batı'nın yenileşme çabalarıyla birleş-
mesi ve onlan örnek alması gerektiği,
ilk önce oralarda eğitim gören aydın-
lar içinde etkisini göstermişti.
Batı'da eğitim gören Jöntürkler, 2.
Abdülhamit'in despotizmiyle müca-
delede, modernleşmenin motoru gö-
revini yerine getirdiler. Jöntürkler, güç-
lerini daha çok Osmanlı'nın Batı yaka-
sından alıyorlardı. Balkanlar'da Sela-
nik, Manastır gibi kentler, Jöntürk mu-
halefetine merkez görevini yerine ge-
tiriyorlardı. Batılılaşma o zaman, Ba-
tı'nın kurumlarının ithali şeklinde anla-
şılıyordu. Seçimle gelmiş bir meclis,
kanunsuz suç olmayacağını esas alan
yargı sistemi, pozitrî bilime dayalı eği-
tim, bu hedeflerin başlıcalanydı.
1908 tarihinde Ikinci Meşrutiyet'in
ilanıyla, modemleşmeyanlılanylatutu-
cular arasındaki kavgada Jöntürkler
önemli bir hamle yaptılar. Bunu 31
Mart gerici ayaklanmasının bastınl-
ması izledi. Tutucular bir darbe daha
yediler. Ancak Jöntürk iktidan, mo-
demleşme yanlısı güçlerin de önemli
Her Yeni Adım,
Yeni Çelişme
sorunlan olduğunu ortaya koydu. On-
lar da iktidann tadına vannca zorbalı-
ğa başvurdular, kitlelerin isteklerine
sırt çevirdiler.
Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması,
modernleşme yolundaki en önemli
sıçramayı ifade ediyordu. Bunu, diğer
reformlar izledi. Eğitim, laiklik, Meclis
konusunda Türkiye yeni atılımlar yap-
tı. Bu süreç, modernleşmenin kaçınıl-
maz türevi olan uluslaşmayı da bera-
berindegetirdi. Artık modernleşmenin
öncüsü olan Türkler için, ekonominin
ve siyasetin Türkleştirilmesi gündem-
deydi. Jöntürkler, mücadeleye ilk atıl-
dıklannda ve Selanik gibi Batılı kent-
leri kendilerine üs edindiklerinde çok
milliyetli bir yapıya sahiptiler.
Kurtuluş Savaşı ise Türk kimlikli bir
savaştı. Doğu'da Kürtler bu savaşın
diğer önemli paçasıydılar. Aslında,
başlangıçta ve uzun süre Müslüman
kimliği Türkiye'nin kurucu harcının te-
mel dayanagı oldu. Müslüman olma-
yan azınlıklann hedef alınmasıyla ge-
liştirilen ulus-devlet projesi, yukandan
aşağı bir despotizmle hayat buldu.
Ikinci Dünya Savaşı öncesi yükselen
ırkçılık, bu projelerin geliştirilmesinde
bir attyapı oluşturdu.
Bütün bu süreç içinde Batı'ya yöne-
len ve Batı standartlarına yakınlık du-
yan modernleşmeci güçler, Batı'nın
uygarlık standartlannı hiçbir zaman iç-
lerine sindiremediler. Ancak modern-
leşmenin karşısındaki asıl güç, Islam-
cılardı. Onlar Batı'yı Islamın düşmanı,
Hıristiyanlıöın merkezi olarak görüyor-
lardı. Türk-lslam sentezi adı verilen si-
yasi akım Batı'ya hep soğuk baktı.
Solcular da Batı'yı bir sömürücü güç
olarak gördüğü için, ulus-devlet pro-
jesine daha yakın bir yerde durdular.
TKP'nin 1950'lere kadar olan siyaseti
izlendiğinde görülür ki TKP, ulus-dev-
let projesine ve modernleşmeye bü-
yük ölçüde destek verdi. Bu arada bü-
yük komünist tutuklamaları sürdü. U-
lus-devlet güçleri ise onlan hep düş-
man görrpeyi sürdürdüler.
Türkiye'yi yöneten modernleşmeci
güçler de, muhafazakâr güçler de,
hiçbir zaman tam Batılı da olamadılar,
tam Batı karşıtı da. Duruma göre biri-
ne, duruma göre diğerine sarıldılar.
ABD'nin güçlendiği dönemdedemok-
rasi zorlamasıyla da yüz yüze gelme-
yen yönetici güçler, egemen sınıflar,
ABD'ciliği Batıcılık olarak kabul edip
rahata erdiler.
Sovyetler'in dağılması ve ABD'de
daha muhafazakâr olan Cumhuriyet-
çilerin iktidan kaybetmesiyle Türki-
ye'nin dış ilişkilerinin dengesi bozuldu.
Buna Kürt sorunu gibi bir ölçüde ev-
rensel hale gelmiş sorun eklenince iliş-
kiler daha da karmaşıklaştı. Avrupa
Birliği, tek kutuplu olarak kabul edi-
len, ancak her zaman içinde çelişme-
ler banndıran yeni dünyanın, önceden
hesaplamadıgımız, Batılılann da daha
tam olarak ne olacağını kestiremedik-
leri yeni bir sürecin başlangıcı. Türki-
ye'nin bu sürecin dışında kalması
mümkün değildi. Öyle de oldu.
Ancak şimdi de temel sorun, yeni
duruma nasıl adapte olunacağı. Dün-
ya yerinde durmuyor, sorunlar ve çö-
züm yolları değişiyor. Fakat bütün
bunlara uyum sağlayacak yeni bir po-
litik kavrayışa ihtiyaç var. Bu sorun,
yalnızca Türkiye'yi yönetenlerin soru-
nu değil. Sağcıların, solculann, sos-
yalistlerin, hertürden muhalifın, milli-
yetçinin, devletçinin de yeni durumu
kavramaya ve ona göre davranmaya
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
GLOBALPOLÎTİKÜLTÜR
ERGtN YILDIZOĞLU
İUcelliğe Düşmemek İçin...
Kim olduğunu hatıriamıyorum, ama devlet bü-
yüklerinden biri "günümûzde nükleer santralla-
n tartışmak ilkelliktir" dedi. Konuşmanın geri ka-
lanını da yakalayamadığım için, bu uyannın ne an-
lama geldiğini pek anlayamamıştım. Pazartesi gü-
nü Hazal Ateş Çakır'ın haberi gözümü açtı. Bu
devlet büyüğü, birçok ülke var olanı kapatır, kim-
se elini sürmek istemezken, "günümûzde nükle-
er santrallan tartışmak ilkelliktir" demek istemiş
olsa gerek. Hele Çernobil'den sonra...
Hazal'ın yazısı gerçekten moralimi bozdu. Du-
rum, bu kadar kötü olabilir miydi? Ben de biraz
araştınmak istedim. Internet'te 30 dakika paniğe
kapılmak için yetti de arttı bile. Gördüm ki nükleer
santraldan enerji elde etmeye kalkmak zehirti yı-
lanlann arasında yalınayak gezmeye benziyor.
Nükleer santrallann öyle sorunlan var ki... Üstelik
bunlann hiçbirinden kaçmak mümkün değil. Kısa
dönemde savuşturduklannız ise uzun dönemde
sizi yakalıyor.
Birincisi, Çemobil gösterdi ki nükleer santralla-
nn tüm alınan tedbirlere rağmen, kaza yapma ola-
sılıklan çok yüksek. Denebilir ki Çernobil Rus tipi
bir santraldı, biz başka tür santral alacağız. En
önemli seçeneklerden biri ABD teknolojisi. Ancak
ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu'nun
1985'te Kongre'ye verdiği raporda AB reaktörie-
rinde de gelecek 20 yıl içinde erime (melt down)
olasılığının yüzde 45 olduğunu tespit etmiş. Aynı
komisyon 1986'da Çernobü'den sonra Kongre'ye
verdiği raporda gûvenlik önlemleri için bakın ne di-
yor: "Gerçekleşme olasılığının düşük okluğu-
nu umuyoruz, ama ABD sarrtrallannda öyle po-
tansiyel kaza süreçleri vardır ki denetimi aşa-
bilir ya da yırtabilir ve Çernobil'den çok daha
kötü sonuçlara yol açabilecek nükleer sızınt-
lara yol açabilir."
Ikincisi nükleer santrallarda ve nükleer madde-
leri işleyen sistemlerde, Three Miles Island (1979-
ABD), Çernobil (1986), Tokai-Mura (Japon Eylül
1999) çapında kazalar olmasa bile, bu santrallann
çevreye taşıdığı atıklardan düşük düzeyli sızıntıla-
nndan sürekli bir radyasyon kirlenmesi söz konu-
su. Radyasyonun hangi düzeyinin zararsız olduğu
ise bilim adamlan arasında tartışmalı. Çok düşük
düzeyli radyasyonun uzun dönemdeki etkileri ise
henüz yeterince bilinmiyor. Belli ki radyasyonun
her düzeyi zararlı.
Üçüncüsü, nükleer santrallar, kurmak, işletmek,
yeniîemek açısından ve de tasfiye etmek gerekti-
ğinde, son derece yüksek maliyetli, buna karşılık
kârlılıklan düşük sistemler. Hadi Çernobil gibi bir
kaza olduğunda ortaya çıkan 3000-7000 arası
ölüm ve 283-358 milyar dolar tamir temizleme
masraflannı, olağanüstü durum kabul edip ekono-
mik maliyet değerlendirmesine katmayalım. Ama
geçmiş deneyler bu santrallann yapımı başladık-
tan sonra yapım sürelerinin ve maliyetlerinin sürek-
li arttığını gösteriyor. 1986 yılında ABD Enerji Ba-
kanlığı 75 nükleer santralın proje başlangıç mali-
yet öngörüleriyle, gerçekleşen maüyetlerirH karşı-
laştırrmş. Sonuç'korkunç: Baştengıç rftialiyBt he*a-
bı 45 milyar dolar, gerçekleşen maliyet ise 145
milyar dolar. İş çevrelerinin dergisi Forbes "yâlnız-
ca körler ve art niyetliler bu paranın yerinde
harcandığını Ueri sürebilir" diyor. Bugün ABD'de-
ki 195 nükleer santraldan 42'sinin işletme ve ba-
kım maliyetleri, bu santrallan yeniden inşa etme-
nin maliyetinden daha yüksekmiş! Diğer taraftan,
denetim şirketi Arthur Anderson, "nükleer ener-
ji üreticilerinin, rekabet kaygısıyta maliyetleri dü-
şürme çabalannın gûvenlik üzerinde baskı yapa-
rak riski arttırdtğınr saptıyor.
Thatcher döneminde, Londra yatınm bankala-
n, özelleştirilmesi planlanan nükleer santrallann
defterierine yakından bakınca kötü bir sürprizle
karşılaşmışlar. Santrallann çoğunun işletme mali-
yeti hükümetin ileri sürdüğü rakamlardan yüzde
100 daha yüksekmiş. Daha sonra hükümet, sant-
rallan satamayınca oluşturduğu birşirketin işletme-
sine verdi, yeni kurulmuş dağıtım şirketlerini bu
santrallarda üretilen pahalı elektriği almaya zoria-
dı. ABD'ye gelince, buradaki santrallarda daha re-
kabetçi değil. Örneğin 1995'teenerji üreten şirket-
lerin yöneticilerine sormuşlar, yalnızca yüzde 2'si
yeni nükleer santral siparişi vermeyi düşünebile-
ceğini söylemiş. Bu yüzden olacak, bir Wall Stre-
et analistine göre, nükleer santral siparişi veren bir
şirketin "hisse senetlerini hemen ekîen çıkar-
mak gerekiyor."
Özetle denebilir ki, elektrik üretmek açısından
nükleer santrallar güvenlikli olmadıklan gibi eko-
nomik olarak da elverişli değiller. Aynca BuHetin
of Atomic Scientist dergisinin bir özel sayısında
saptandığı gibi, az gelişmiş ülkeler nükleer santral
inşa projeleri, zaten sınıriı olan mali, bilimsel ve
mühendislik kaynaklannı emiyor, birçok alanda
personel kaynağını kurutuyor, böylece gelişmiş ül-
kelere göre çok daha olumsuz sonuçlara yol aça-
biliyor.
Tüm bunlar Batı'da yaygın bir şekilde biliniyor.
Bu yüzden nükleer santral pazan ölü, artık yeni ka-
pasite kurulmuyor. örneğin Çernobil gerçekleşti-
ğinde, tüm dünyada toplam 266.000 megawatt
kapasiteli 394 reaktör vanmış. Bunlara 160 yeni
reaktörün ve 140.000 megavvatlık yeni kapasi-
tenin eklenmesi planlanıyormuş. Ancak 1996'ya
gelindiğinde reaktör sayısı yalnızca 434'e yüksel-
miş. O yıl halen inşası tamamlanmamış 27.000
megavvatt kapasitenin hemen hepsi Çernobil ön-
cesi projelerden oluşuyormuş.
Evet, sanınm bu devlet büyüğü haklı, işte böyle
bir ortamda, deprem kuşağı üzerinde ve mali so-
runlarla boğuşan bir ülke olarak Türkiye'de, nük-
leer santral inşasını gündeme getirip tartışmak il-
kellik değil de nedir?
Bilgilerin derlendiği kimi web sayfalan:
www.citizen.org/CMEP/nuclearsafety/nuc-
learsafety.html
http^/www.ratical.org/radiati-
on/CNR/CNR.html:http: //www.fas.org/ ,
http://www.sea-us.org.au/alt- ,;; .
energy.rrtmhhrtp:// www.ucsusa.org/
KALBtNİZ SİZtN ÎÇİN
ÇALIŞIYOR, YA SİZ?...
. TÜRKKALPVAKn r-,
19 Mayts Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL
Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat
Faks: (0212) 212 68 35