18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 1999 CUMARTESİ DtZt Başkaldından eşkıyalaşmaya: Celali İsyanlanDevşirme Bir Despotizmin Cayri-Resmi Tarihi ERDOĞAN AYDIN 7 560'lara gelinirken Osmanh'da iki tür ye- ni eğilim gelişmektedir. Kanunihenûz sag olmasina rağmen şehzadeler arasında taht kavgası başlamıştır. Şehzadeler ordulan- nın başında açıktan açığa birbirleriyle sa- vaşmaktadırlar. lktidarsızlaşmış acımasızlığıyla oğullanndan Sefim'den yana kavgaya taraf olan Ka- nunı. diğer oğullan Mustafa ve Bayezitın yanı sı- ra torunları Orhan, Abdullah, Vlahmut Mehmei ve henüz bebek olan Osman"ı öldürttürecektir. Aynı dönemdeki ikınci eğilim ise giderek belir- ginleşmeye başlayan eşkıyalık hareketleridir. Ada- let arayışmdakı sosyal isyancılar çekilırken ceber- rut Osmanlı'nın dağlannda artık eşkıyalar dolaş- maktadır. Çünkü ne adaletsizlikler ne de ekonomik bunalım giderilebilmiştir. Düzeni değiştirme umu- dunun tükendiği bu atmosferde tepkilerin akacağı yer. kaçınılmaz olarak eşkıyalıktır. Üstelik dağlar- da henüz daha küçük birimler halinde dolaşan eş- kıya çeteleri, takip eden dönemde patlayacak Ce- lali ayaklanmalarına adeta 'rahmetk anılacak' ilk belirtileridir. Osmanlı'yı saran getir krtal Yeni dönemi belirleyecek olan bu eşkıyalık dal- gası. kendini üç kategorik kesimde yansıtacaktır. Bunlar kâh Köroğlu. Kiziroğlu gibi adalet dağıtıcı direnişçiler olacak, kâh ekonomik çaresizlik ve ör- gütsüzlükle sağa sola saldıran, çalan, sonra da da- ha güçlü olanlann "adamı' haline gelen sıradan köy- lüler, suhteler. askerler olacak. kâh deviete karşı devlete dönüşecek olan yerel güc odaklan olacak- tir. 16. yüzyıldan başlayarak Osmanlf yı saran gelir krizi saray bürokrasisini yeni geliv kaynaklan ara- maya itecekti. Burada bulunan en basit yöntem, toprak ve gümrüklerden elde edilen gelirlerin artı- şı ve özellikle de nakit para olarak artışını sağla- mak ûzere iltizam sistemıne geçilmesi olacaktı. il- tizam. hazineye ait ve işletilmesi tımar olarak bel- li yasalarla belirlenmiş olan bir gelir kaynağının. bellı bir ücret karşılığında ve yasal yaptınmı ge\- şetip belli kişılere devredilmesidir. Osmanh'nın ku- rucusu Osman Bey. giin gelip torunu Kanuni'nin halka yapacaklannı görmüş gibi şöyle diyor: "Her kimc bir tımar verirsem onun elinden sebepstz al- mayalar. Ve hetn o öMüğii vakit oğluna vereler. (~) Her kim bu kanunu tutarsa Allah razj olsun. Eğer neslüme bu kanundan gayn bir kanun koy- duracak olurlar ise, edene ve ettürene Allah razı ol- masın"(Âşıkpaşazade Tarihi. s. 26). Önceki diizen egemenlerin ihtiyacmı karşılayamaz hale gelince, daha önce gözetilen toplumsal dengelerin ve imaj- ların bozulması pahasına. bu eldeki olanaklann da- ha çok sıkılıp suyunun çıkanlması yoluna sapılıyor- du. Burada altı özellikle çizilmelidir ki. bozulma kendiliğinden gerçekleşmiyor. Doğrudan merkezi bürokrasinin artan gereksinimleri çerçevesinde on- ları temsilen Kanuni'nin talimatlanyla bozuluyor. Üst bürokrasinin şiddetle paraya. daha çok para- ya ihtiyacı vardı. Eskiden daha çok ve düzenli pa- ra. savaşlar. Ipek Yoiu'nun haracı ve tımar sistemin- den sağlanabiliyordu. Oysa devasa boyutlara ula- şan bürokratik çark ve artan harcamalar, keza sınır- ların çok uzaklara gitmesi nedeniyle seferlerden, zafer elde edilse bile eskisi kadar gelir elde edile- miyordu. Diinya değişlyor, igler yolunda gitmlyor Özellikle Yavuz'un Doğu seferleri, hem uzaklık hem de getirisi açısından astan yûzünden pahalı ol- muş, Osmanlı'nın heybetini arttınrken hazineyi bo- şaltıp halkm sömürülmesi ve sefaletıni iyice arttı- ran bir işlev görmüştü. Üstelik bu arada Batı'nın sa- vaş teknolojisini geliştirmesi de. çok daha kalaba- hk ordulan gerektiriyordu. Ûzetle dünya değişmiş, işler artık yolunda gitmi- yordu; her şey kötüydü ve bu duruma mutlaka ça- re bulunmalıydı. tşte bu durumun sonucunda, geç- mişte bürokrasi, nasıl ki kendi çıkarı için tımar sıs- temini kurmuşsa. şimdi de yine kendi çıkan için. tımar sistemini bozup yerine artan oranda iltizam sistemini geçirecekti. Yani yaşanan bunalımın te- meldeki nedenleri giderilip, düzenin hiç olmazsa onanlması yoluna gidileceğine, tam tersine. mer- kezi bürokrasi, düzenin iyice çözülmesi pahasına duğu sipahiye değil. derebeyi konumundaki mül- tezime ödeyecek ve zaten kısa bir süre sonra, ilti- zam sisteminin acımasız koşullan karşısında top- rağını kaybedip sefalete sürüklenecekti. Bu da halkın insanca yaşam umudunu iyice ör- seleyerek ikinci bir süreğen ayaklanmalar sürecine girmesine neden olacaktı. Sadece reaya değil. en kı- sa zamanda azami kâr sağlamayı hedefleyen bu sis- temin acımasız koşullannda toprak da kısa zaman- da verimsizleşmekten kurtulamayacak, bu ise sık sık kıtlıklar ve siyasal kargaşa yaşanmasına neden olacaktı. Tımarlı sipahi ise bu süreçte giderek tas- fıye edilecekti. Aynı sırada yüksek enflasyon ne- deniyle temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı 7-8 kat ar- tarken. daha önce köylüden 25-30 akçeden alınan unun 15 akçeden zorla almması yoluna gidilecek- ti. Buna rağmen fetih politikasmda ısrar edilecek. bu ise bir de kıtlık yaşanmasına neden olacaktı. Iş- te bütün bu Kanuni dönemi politikalan sonunda toprağını terk eden köylü (çift bozan) sayısı hızla artacaktı (Bkz. K. Tahır. Notlar. c. 14, s. 21-28). " 1572'de Sivas'a arazitahririnegönderilen Ömer Bey, İstanbul'a gönderdiği Kazaya Defteri'nde be- lirttiğj gibi<.—) a- arazi çok pahalı,b- bu yüksek'kü 1- li paha'yı ödeyip toprak alabilenlerin elde ettikleri 'unlar kâh Köroğlu, Kiziroğlu gibi adalet dağıtıcı direnişçiler olacak, kâh ekonomik çaresizlik ve örgütsüzlükle sağa sola saldıran. çalan, sonra da daha güçlü olanlann 'adamı' haline gelen sıradan köylüler, suhteler, askerler olacak, kâh devlete karşı devlete dönüşecek olan yerel güç odaklan olacaktır. kendi dar çıkarlan doğrultusunda önlemlere başvu- ruyordu. Her zaman olduğu gibi temel olan kendi problemiydi ve bunun sonucunda gelir kaynakları- nı arttırmak için devlet, elındeki gelir kaynakları- nı, tek tek peşin paraya, nakit birikimine sahip olan- lara devretme yoluna gidecekti. 'Muhteşem* ve 'Kanuni 7 lakaplı Süleyman. işte bu dar çıkarlann ve kör politikalann emredicisi ve uygulattırıcısı olacaktı. Bu durum. o güne kadar önemli para birikimine sahip olmuş üst bürokratların ve tüccarların çıka- nna uygundu. Kanuni döneminde halk tam bir ka- nunsuzlukla sefalete sürüklenirken bir avuç insan başdöndürücü şekilde zenginleşmektedir. Örneğin Vezir-i âzam Rüstem Paşa'ya temlik edilmiş gelir- ler. Koçi Bey'in. Risale'sinde de belirtildiği gibi. 'bir padişaha hazine olacak kadar çoktur' Rüstem Pa- $a. "Bin yedi yûz köle. İki bin dokuz yü/ sa\aş atı. Bin yüz altı de\e. Yedi yüz bin sikke-i hasene. Beş bin dikilmiş kaftan \e elbise. Bin > ü/ adet üsküf. Al- tı yüz gümüş eyer, beş yüz altın eyer. bin beş. yüz gü- müş at başlığı ve yüz otuz çift altın özengi Aynca kalıp altın, nakit altın ve gümüşle kanşık altın. Gü- müş eşya ve mücevherat bunlann dışında" (Ç. Al- tan, Tarihin Saklanan Yüzü. s. 206). Aynca 815 adet çiftlik, 476 su değirmeni sahibidir (T. Timur. Osmanlı Toplumsal Düzeni, s. 230). Kanuni dönemi Kanuni döneminde yaygınlaştınlan uygulamay- la reaya artık vergisini, kendisinin de haklan bulun- ürün. ödedikkri para> ı karşılamıyor, c- erkek evtat bırakmadan ölenlerin \âristeri arazide kayıth eski oran üzerinden \ergiyt 1 tabi rutuluwr, d- halk yük- sek vergileri ödeyemeyip hem arazisini. hem daha önce ödediği parayı kaybediyor, e- topraksız M; pa- rasız kalan halk göcüyor. aileker dağılıyor. Raporda topraksızlığın yanısıra geçim sıkıntısının, yoksullu- ğun yaygınlığı da aynca vurvulanmaktadır" (Z. Coşkuıi, Öteki Sivas. s 93). Resmi tarihlerin sunduğu başan ve mutluluk tab- lolannm aksine. Kanuni dönemi. devletin yaşadı- ğı mali krizi çözmek üzere fetih seferleriyle diğer halklara yaşatılan dramlar bir yana, köylülerin ver- gilerini katlamak ve iltizama vermek üzere halktan toprak gasp etmekle belirlenecekti. Bu ise halkın ve bu noktada onunla çıkar birliğı içınde olan sipa- hilerin direnişleriyle karşılaşacaktı. "Kanuni. 1526'da Macaristan seferlerinin ilkini ve en başan- lısını yaparken, yukarıda sözü geçen arazi yazımı- nın uyandırdığı hoşnutsuzluk birden geniş isyanlar biçimine dönüşecekti 1 " (M. Akdağ. Celali Isyanla- rı, s. 118). Bu dönemde Sivas. Tokat, Yozgat, Adana, Tar- sus, Maraş hep isyan halindeydi. Osmanlı ise. ba- şmda 'Kanuni' lakabına layık görülen tek padiija- hiyla kâh dış halklara kâh kendi halkına saldırmak- la, savaştan savaşa koşmakla, toprak gasp etmekle, vergi arttırmakla, toprağını savunan ve ayaklanan halklan kanla kırmakla ekonomik kriz içindeki dü- zenini hal yoluna koyabileceğini düşünüyordu. Her şey bir yana. kayıtsız şartsız boyun eğmeleri gere- kirken. "siyasete kanşan „ köylülerin yaşamalann- dan ise toptan yok edilmelerinin daha hayuiı oldu- ğunusöyleyen'(M. Akdag. Celali Isyanlan.s. 172) bir Kanuni portresi ve Osmanlı sıyaset tarzı ile kar- şi karçıyayız. Toprak düzeninin bu şekilde bozulması, Osman- lı düzeninde ve bunun siyasal sonuçlannda da cid- di değişimleri berabcrinde getirecektı. Daha önce başanlı savaşlann devamı yönünde kurumlaşmış olan toprak-ordu-iktidar düzeni, artan \e karşılana- mayan ekonomik ihtiyaçiara baöh olarak köylü- nün ve diğer gelir olanaklarının iltizam yoluyla da- ha ağır bir sömürü çarkına alınmasıyla değişecek- ti. Bu ise Osmanlfdaki görece adaleti ortadan kal- dırması bir yana, yenieerinin de sayı ve siyasal et- kinliğinin artması oranında yozlaşarak savaşetkin- ligini yitirmesini. merkezkaç güçlerin merkeze kar- şı etkinliklerinin artmasını. herkesin kendi çıkarla- nnı egemen kılmaya çalışnıasını ve artık denetle- nemez bir kargaşa sürecine siirüklenmeyi berabe- rinde getirecektı. Halk canını kurtarmaya çalışmalcta Her alanda yaşanan bu yozlaşma ve çöküntü so- nucunda o zamana kadar ayaklanmalara katılma- mış halkın da yaşam umudunu yitirmesine. görece adaletin ^on kınntılarının da iyice ortadan kalkma- sıyla toplumun tam bir sefalet \e belirsizlik içine sürüklenmesine neden otacaktı. Bu ise Anadolu'da, 1576'dabaşjayıp 1610"akadar sürecek ve yıkıcı et- kisi. önceki isyanlardan çok daha büyük olan bir iç savaşın yaşanmasına neden olacaktı. Tam bir çare- sizlik ıçine girmiş olan köylülerin çıkar ve tepkile- riyle yürüttüğü mücadele önce bastırılmaya. sonra da kendi aralannda bölünmüş egemenlerce mani- püle edileceğinden. isyanlar tam bir kargaşaya dö- nüşecektir. Ezılenlerin tepkileri temelinde biçim- lenmekle birlikte Celali Isyanlan. sonuçta ezilen- lerin daha da örselendıği, buna karşılık iltizam ve yeniçeri bozulmasıyla yeni yükselen egemen sını- îın gücünü pekiştirerek çıktığı bir şekilde sonuçia- nacaktır. Daha önceki Kızılbaşkınmlanndan son- ra yaşayacağı bu ıkincı ezilme dalgası ile Anadolu halkı bu isyandan, daha önce adeta gelenek haline getirdiği devlete ve egemenlere karşı direnme ira- desini büyük oranda yitirerek çıkacaktır. Bu an- lamda Celali İsyanlan'nın en temel sonucu. halkın bir sivil toplum gücü olarak sonraki süreçte tayin edici bir işlev görebilme inisıyatifini ve özgüveni- ni yitirmiş olmasıdır. Bu durum diğer faktörlerle birlikte, günümüze kadar gelen demokratikleşeme- me problemimizın de önemli bir nedeni olacaktır. Halk bu atmosferde sürekli göç halinde canını kurtarmaya çalışmakta, üretim imkânsızlaşmakta- dır. 1603 te Anadolu nüfusunun üçte ikisi kaçacak, her şey tek kelimeyle felaket noktasına gelecektir. Bu dönem Anadolusundaki vahamet, Şeyh Re- cep'in Necmü'l Hüda. fi Menakıb-ı Şeyh Ebu s-Se- ha adlı yapıtında ijöyle anlatılacaktır: "Toprak baştan başa sahipsiz, boş ve muattal kal- dığından kıtlık ve açlık başladu Fakir halk ot yap- raklarınu ağaç kabuklarınu daha sonra çöplükkr- de ve \ollarda nulduklan cifeleri yediler. Kurtlar gi- bi köpekleri kedileri av ladılar. Kedi köpek kalma- yınca halk kokmus, hay\anlann kanlannu leşierini ve nihayet çocuklarını boğazlayarak yemeje başla- du" (Aİct. Z. Coşkun. Öteki Sivas. s.'lOI)." Sürecek WFIR,NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR [email protected] Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde 10 mahkûmun öldürtjlmesinin üzerinden çok geçmedi. Şimdi Adli Tıp raporu önümüzde. Mahkûmlann dövülerek ve kurşunlanarak öldürüldüğü kesinlik ka- zandı. Ne olacak şimdi? Yapılan onca yalanyayın.tünel iddialan, mahkûmla- nn tüfek ve Kalaşnikoflaria direndiği ve karşılık verdiği iddiası? 10 insan yaşa- mını yitirdi. Onlann otopside çekilen fo- toğraflanna bakmak mümkün değil. Vücutları, yüzleri paramparça. O günlerin gazetelerini yeniden anımsayın. Sanki içeride, dört duvar arasında elleri kolları bağlı yatanlar asıl sorumluydu bu katliamdan. Şimdi biz gazeteciler, biraz durup düşünelim, el- terimizi vicdanımıza koyalım ve ne bü- yük bir haksızhğa, vahşete ortak oldu- ğumuzu kabul edelim. Katliamcılann bizleri yönlendirdiklerini, bizlerin de bu- na alet olduğumuzu itiraf edelim. Tabii ki, bu gerçeğin kabulü, öldürü- len o 10 insanı geri getiremez. Yaralıla- rın, sakat kalanlann yaralannı saramaz. Çocuklarını yitiren ailelerin acısını azal- tamaz. Ama en azından bundan son- rası için, katliam yapmak ısteyenleri du- raksatabılir. Ben, bu toplu katliam sıra- sında, katliamcılara destek olan -bile- Cezaevleri, Katliam, 168. Madde rek ya da bilmeyerek- meslektaşlarım- dan, bir özeleştiri bekliyorum. Bu özeleştiri, bu katliamı yapanlar- dan hesap sorulmasına yardımcı ola- bilir. Biz gazeteciler, bazı konularda ka- rarlılık gösterdiğimizde, toplumun önü- nün açılmasına yardımcı oluyoruz. Su- suriuk, Metin Göktepe'nin öldürülme- si, Manısalı çocuklara işkence yapıl- ması gibi konularda, mesleğimizin yü- zünü ağartacak işler yapıldı. Bence Ulucanlar katliamı da bunlardan farklı değil. Elinizı vicdanınıza koyun ve bel- geleri yeniden inceleyin. Korkunç ger- çeği hemen görebileceksiniz. • • • Cezaevlerinden sürekli mektup alı- nm. Özellikle af konusu gündeme gel- diğinden bu yana mektuptarın sayısı da artış gösteriyor. "Devlete Karşı Suç- lar"\r\ anayasa engeli nedeniyle af kap- samı dışında bırakılması siyasilerin bu- lundugu cezaevlerinde sıkıntıyı daha daarttınyor. Özellikle siyasi suçlann Türk Ceza Kanunu'nun 168. ve 169. maddeleri kapsamında ele alınması, büyük bir adaletsizliğe neden oluyor. Örneğin bir pankart asma, duvara yazı yazma, bir yürüyüşsırasında birafışin kenanndan tutma gibi hiçbir şiddet içermeyen ey- lemler, "terörörgütü üyesıolmak" kap- samına alınıyor, bu nedenle binlerce genç -ki bunlann birçoğu da lise öğren- cisi- çok ağırcezalara çarptınlıyor. Şim- di bu tür eylemlerden hüküm giymiş olanlar, hem katillerden, uyuştunıcu ta- cirterinden, rüşvetçilerden daha ağır cezalar alıyoriar hem her türlü af kap- samınm dışında bırakılıyorlar hem de infaz Kanunu'ndaki bir adaletsizlik ne- deniyle cezalanna göre daha yüksek oranda içeride kalıyorlar. Çankırı Cezaevi'nden Murat Kılıç, bu adaletsizliği dile getıren mektubun- da şunları söylüyor: "Sayın Oral Çalışlar, kamuoyunca genellikle bilindiği ve Adalet Bakanlı- ğı'nca dazaman zaman açıklandığı gi- bi şu anda cezaevlerinde on bin civa- nnda siyasal hükûmlü ya da tutuklu bu- lunmaktadır. Ben TCK'nin 168/2. maddesi uya- nnca 12yıl 6 ay ceza almış ve bu ce- za nedeniyle de uzun süredir cezaevin- deyatan biriyım. Resmi söylemde biz- lere 'terör suçlusu' deniliyor, ama bu tanımlama gerçeğı yansttmadığından toplum bizleri politik nedenlerle ceza- evine konulmuş insanlar olarak algılı- yor (...) Aslında gerçek çok açık. Hep, 'Teröristler af kapsamı dışında kalacak' deniyor. Ama şu anda ceza- evınde tutulan bizlerin durumlannın bu söyleme uyup uymadığı hiç tartışılmı- yor. Doğru bir sonuca uJaşılabilmesi için soruyu doğru sormafc gerekir. Böy- le bakınca sorulması gereken soru şu- dur: 'Cezaevlerinde tutulan bu on bin kişiden ne kadarı şiddet eylemine ka- rışmıştır?' Yanıt ise çok açık. Bu on bin kişiden dokuz bini her- hangi birşiddet eylemine kanşmamış- tır. Zira, bu dokuz bin kişiden üç bin ka- dan, TCK'nin 169. maddesi uyarınca 'yardım-yataklık' suçu nedeniyle ce- zalandınlmıştır. Bunlann durumunun büyük bir adaletsizliği simgelediği ar- tık devlet tarafından da kabullenildiği için, yani gerçek artık gizlenemez du- ruma geldiği için, şimdılerde çıkanla- cak affın kapsamına bunların da dahıl edilmesı düşünülüyor. Doğru olan da budur. Ancak cezaevlerinde tutulan ve hukuksal durumları bundan farklı ol- mayan benim gibi 168. maddeden ce- zalandınlanların da aynı yaklaşıma ta- bi olmaları gerekmektedır. Benım gibi bu madde uyarınca yargılanıp ceza alanlann herhangi bir şiddet eylemine kanşmadıklan mahkeme kararlarında da yer almaktadır. TCK 168. madde- den ceza alanlann kararları incelendi- ğinde ortaya çıkan gerçek şudur: Bu insanlar herhangi bir şiddet eylemine kanşmamışlardır. Sadece örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle cezalandınlmış- lardır. Bu kışilehn cezalandınlmalanna yol açan eylemleri, ya bir duvara yazı yazmak ya da bir pankartın ucundan tutmaktır (...) Bu altı bin kişinin bin ka- darı da 18 yaşından küçük çocuklar- dır." Murat Kılıç'ın mektubu haksızlıkları ve 168. maddeden verilen cezaların adaletsizliğini anlatarak sürüyor. Kılıç'ın anlattıkları AGİT ziryesine ha- zırlanan Türkiye gerçeğini yansıtıyor. Cezaevlerine gençleri doldurup, kafa- lannı gözlerini kırarak, yönümüzü nasıl Batı'ya döneceğiz? CUMARTESİ * YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Güzel Kitap... Bir kitabı, son sayfalarını da okuyup elinizden bırakırken dudaklarınızdan "güzelkitap" sözcük- lerınin dökülmesi, bir okuma mutluluğunun anla- tımıdır... Öykü hüzünlü de olsa... Haluk Şahin in (öyküsü keder veren) yeni kitabı "Elektronik Pran- galı Kadın", bana bu (oldukça çelişik) duyguyu yaşattı... Kitabın duyurduğu bu okuma mutluluğu, hangi özelliklerinden kaynaklanıyor? Öncelikle, birçok bakımdan önemli ve ilginç bir konuda, bir araştır- macı-gazetecilik ürünü oluşundan. Bu demektir ki, belgelere, gerçek olgulara dayanmasından. Bu- nun yanı sıra, tüm açıkiamalardaki (özellikle de son bölümdeki) bilimsel ağırlıklı temellendirmeler- den... Ve belki hepsınden daha önemlisi, yazann bir edebiyatçı olarak yeteneğinden.. Kurgulamave anlatım başanlanndan... • • • "Doğan Kitap" dizisı içınde özenli bir baskıyla sunulan kitabının arka kapağında, yazar şöyle ta- nıtılıyor: "Türkkamuoyu HalukŞahin'i farklıetkin- liklerie tanıyor. Televizyoncu, iletişim uzmanı, kö- şe yazarı, akademisyen... Arena programı editö- rü, Istanbul Bilgı Üniversitesi öğretim görevlisi, Radikal gazetesi köşe yazan, Kanal D'de yöneti- ci... Ancak. Haluk Şahin, tüm diğer sıfatlanndan vazgeçip yalnızca birini seçmesi gerekse, bu sı- fatın 'yazar' olacağını söylüyor..." Söz konusu tanıtmada eksik kalan bir yan var: Yırmilı yaşlarda başlayan dostluğumuz otuz şun- ca yıldır sürüp gelen Haluk Şahin'in yapıtlan... Bu eksiği de, sadece edebiyat alanı içinde kalanlany- la, ben tamamlayayım: "Türk Olmak Kolay Değil" (1985), (sonradan oyunlaştırılarak kardeşi Abdul- lah Şahin'in sahneye de koyduğu) "En Büyük Me- galoman-Başka Büyük Yok" (1990), "Gece Gelen Mektup" (1988), "Ağn'ya Dönüş"(1992), "Haram- zade" (1995-Uğur Dündar'la birlikte). Ve elimız- deki son kitap... • • • Başka başka kentlerde üniversite öğrencileri ol- mamıza karşın babalarımızın memuriyeti nedeniy- le ortak buluşma mekânımız Bursa'da başlayan dostluğumuzun temellerinde. dünya görüşlerimiz- deki yakınlıklar kadar, belki ondan da çok, edebi- yat sevgimiz vardır... Cummings'in yıllar sonra şarkısı yapılacak kadar ülkemizde de ünlenen (içinde "yağmurun minik e//er/"nın geçtiği) o bü- yüleyici şiirini ilk kez ondan duyduğumu, (az çok benim de katkılarımla) şiiri çevırmeye çaiıştığımı- zı o belki unutmuştur, ama benim unutmam ola- naksız.. Sonra. yine aynı yıllarda Ankara'daki bir karşılaşmamızda. Octavio Paz'dan aktardığı bir öyküdeki imgenin. beni bir şiirimde dizeleşecek öl- çüde etkilediğini... Aynı yıllarda Haluk'un, "Halkın Dostlan"nüa bir de öyküsü yayımlanmıştı: "Yeni Bir Kör". Buna başka dergilerde. başka öyküleri- nin eklendiğini Biliyorum ve öykiilerjnH«teijpla^tft- masını da bekliyorum... [(; \F]>,-'.».; • • • "• "Elektronik Prangalı Kadın "da, Türkiye'de Ama- vutköy Amerikan Kız Koleji ve Boğaziçi Üniversi- tesi'nde eğitim gördükten sonra Orta Doğu Tek- nik Üniversitesi mezunu eşiyle birlikte Amerika'ya giden, orada yabancılara özgü birçok niteliksiz iş- te çalışıp sonunda bir çocuk yuvast açabilen, her şey yoluna girmiş gibiyken yuvadaki bir bebeğe kötü davranmak ve bebeğin yaralanmasına yol açmak suçlamasıyla sekiz yıl hapis cezasına mah- kûm edilen, temyiz mahkemesinin kararı beklen- mekteyken evinde (ayağında "elektronik pran- ga"yla) göz hapsinde tutulan ve şimdi Amerika Birieşik Devletleri'nin Ohio eyaleti Colombus ken- tinde (kentin 50 kilometre uzağında, içinde 1800 kadın mahkûmun bulunduğu) Marysville Kadınlar Cezaevi'nde bu "ceza"sını çekmekte olan bayan Fügen Gülertekin in keder verici. can sıkıcı, is- yan ettirici, iç karartıcı öyküsü anlatılıyor... Öykü, girişte belirttiğim gibi, araştırmacı-gazetecilik ürü- nü otduğu kadar, yazınsal başansıyla ve günümüz Amerikan toplumuna (ve orada yaşayan Türklere ilişkin) toplumsal-bilimsel-psikolojik gözlemler ve irdelemelerle de ilginç, önemli, etkiteyici... • • • Burada bayan Gülertekin'in uğradığı haksızlık- ların ayrıntılarını, ya da yazann saptamalarını yine- lemeye gerek yok. Başta-hukukçularımız, toplum bilimcilerimiz, siyasetçilerimiz, yabancı ülkelerde yaşayanlarımız olmak üzere bu kitabı herkesin edi- nip okumasını öneririm. (Telif gelirierinin bayan Gü- lertekin'in savunulması için oluşturulan fonaakta- rılacağını ayrıca belirteyim.) Yine de bir iki nokta- ya özellikle değinmek gerekirse. bayan Gülerte- kin'in cezaevi notlarının, Amerika'nın (filmlerde gördüğümüz, fakat bırinci elden bir tanıklıkla da- ha da ürpertici. irkiltici olan) bir başka yüzünu or- taya çıkarmadakiönemininaltınıçizmeliyiz... Ame- rika'ya nice hayallerle gelen. üstelik kendi ülkesi Türkiye'de kendine nitelikli biryaşam kurabilecek bir kişinin bu "düşler ü/kes/"nin bir kadınlar hapis- hanesinde yaşadıkları. tanık olduğu olaylar ve gö- rüntüler gerçekten çarpıcı, düşündürücü... Kitabın biryerinde bayan Gülertekin, yazara. cezaevinden çıktıktan sonra yaşamını Amerika'daki Türklerin örgütlenmesine adayacağını söylüyor... (Yurtiçin- de ya da yurtdışında birçok ınsanımız için geçer- li olduğu gibi) tümüyle "bireysel" değerlerle, "ki- şiselbaşan" amacıyla yoğrulmuş bir kişiliğin, ya- şadıklarının sonucunda "toplumcu" bir bilinç ka- zanmaya yönelişi, gerçekten de çağdaş bir roma- nın omurgasını oluşturabilecek bir sorunsal özel- liği taşıyor.. Kitabında Haluk Şahin'in açıkça ya da satır aralannda okuru üzerinde düşünmeye çağır- dığı (günümüz Türk insanı için özellikle önemli) asıl sorunsal da bu olsa gerek... Not Fügen Gülertekin'in son durumunu, dava- nın yeniden görülme olasılığının seyrini merak edi- yorum. Dışişleri Bakanlığımız, ABD Büyükelçiliği- miz konuyla ne ölçüde ilgili? Gelebilecek yanıtla- rı sütunumdan okurlarıma duyurmak isterim. Yaşanı, kalbin iki vuruşıt arasındaki zamandır. Kalbiniü koruyun. TÜRKKALPVAKFI 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks:(0212)2126835
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle