18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 KASIM 1999 CUMARTESİ OLAYLAK V.İL [email protected] Şeriatı Hukuka Sokma Çabaları... Prof.Dr.AydınAYBAY D evletin "tepe nokta- sTndan gelen ateşlenme ile hukuk düzenimize ilişkin yeni bir tartışma siyaset gündemine otur- du. Tartışılan konu şöy- le özetlenebilir: Şeriat'ın kimi kuralla- nnın gözden geçirilmesi ya da yeniden şekillendınlmesi ile laik hukuk dfizeni birlikte uygulanabilecek karma bır sıs- tem oluşturabilirler mi? Bu soruyu ya- nıtlamak ıçin. önce, laiklik kavramı üze- rinde durmak gerekir. Ilk olarak laikli- ğin ders kitaplanmıza kadargirmiş yay- gın, bflinen bir tanımı olduğunu anım- sayalım: "Din konusu ile dünya işlerini birbirine kanşürmamak ya da dünya iş- lerini din işlerinden ayn tutmak." Bu tür yalın tanımlamalann soyut düzeyde bir şeyler anlattığı kuşkusuzdur. Ama yine kuşkusuz olan bir şey de vardır ki, böy- le soyut yaklaşımlarla. laiklik olgusunu tam olarak kavramak ve bunun uygula- maya dönük yüzü hakkında yargılara varmak olanaksızdır. Nitekim son za- manlann tartışmalannda ortaya çıkan kargaşanın bir nedeni de, tartışmaya ka- tılanlann. çok karmaşık bir olgular de- meti içinde yer alan ve tarihseloluşumu belli koşullara bağlı olan bu oigoyu ye- terince tanımamalan ya da tanımak is- tememeteridir. Hangi tanımla başlanırsa başlansın, laiklik kavramı üzerinde fıkir üretmek isteyenlerin, "din" olgusu üzennde dur- raalan zorunludur. Din olgusuna "mis- tik" ya da "metafî?ik" bir bakış açısıy- la yaklaşılabilir. Bu işin "inanç" yönü- dür. Başka bir bakış açısı ise "biBmser ya da "rasyonel" yöntemdir. Her iki yak- laşımın da laiklik kavramıyla ilintili bir- takım sonuçlan ya da yansimalan ola- bilir. Ama. asıl önemli olan bakış, din ol- gusuna "potitik" yönden bakmaktır. Bu- nu şöyle özetleyebiliriz: Din toplumsal bir kurumdur; toplumdaki bütün üişkj- leri kucaklayan ve bu ilişkilerin oluşu- munda. biçimlenmesinde etkisi ve iddi- ası olan bir kurumdur. Politikanın konu- su da toplumsal ilişkiler, bu ilişkilerin oluşması, oluşturulması ve biçimlenme- si olduğuna göre iki kurum arasında ka- çınılmaz bir "kesişme" vardır. Kendi alanında birinin ötekini yok saymasına olanak yoktur. Şu halde, bunlan birbi- rinden ayırabilir miyiz; ayırabilirsek na- sıl? Tarihte,toplumsal yapıyı degiştirmek, başta ekonomik olanlar gelmek üzere, toplumsal ilişkileri belli bir politik he- defe göre yeniden şekillendirmek iste- yen devrimci hareketlerin baş sorunu bu aynm sorunu olmuştur. Kımi devrim ha- reketlerinde. din kurumunun ortadan kakürdması ya da özünfin değiştirflme- si bir politik hedef kabul edilmiştir. Di- nin, politik alanda yapılmak istenen iş- lerin engeli olmaktan çıkanlması ıçin başvurulan bu yolun, somutta, başanya ulaştıgı bir ömek yoktur. Başka bir yön- tem ise, söz konusu aynmı, "poHtikanm alanını genişletmek", "din kurumunun alanını ise daratanak" suretiyle gerçek- leştirmektir. lşte, laiklik adı verilen il- ke, bu yöntemin uygulanmasından doğ- maktadır. Şunu açıkça belirtmek gerekir ki, la- iklik ilkesi bir "politik tercflı" ilkesidir. Dinin, kurum olarak, böyle bir ilkeyi "benimsemesi" kesin olarak olanaksız- dır Çünkü bütün dinlerde (özellikle se- mavı dinlerde), "dünyada olanlara ka- nşmama* gıbi bir tavır olamaz. Bunun için, din kurumunun kendi kendine. top- lumsal ilişkilere kanşma alanını daralt- ması ve "Sezar'ın hakkmı çoğaltmaa" düşünülemez. Baa'daldörneklerde laiklik adını ver- diğimiz "poütik tercflı", tarihsel gelişi- min ürünû olarak oluşmuşrur. Toplum- sal yaşamı bütûnüyle kucaklayan "din devktT ya da "dmedayah(teokratik)dev- let" ripinden "laik devtete" geçış süreci yüzyıllaralmıştır. Bu sürecin "motoru", düşünce ve vicdan özgürlüğü, akıkılık, aydmlanma ve bunlara dayalı bilimsei ge- lişmedir. Toplum tarafından özümlenen ve benimsenen bu süreç sonunda, dinin toplumsal ilişkilere kanşma alanı gitgi- de daralmış, dünyevi ilişkilerin, din ku- rallanna dayanmayan esaslara göre dü- zenleneceğı bir "siyasal (politik) tercih" olarak kabul edilmiştir. Toplumsal ona- ya dayanan bu tercih, bugün, kendlsıne "Hıristiyan uygarhğı'' adını da veren Ba- tı uygarlığının temel taşlanndan biridir. Bu temeli yerinden oynatmak ımkânsız olduğu için, Batı'da, kıliseye bağlı okul- lann bulunması, nıkâhın dinsel törenle kıyılması, devlet başkanmm kutsal kitap üzerine yemin etmesi türünden olgula- nn, dinin toplumsal ilişkilerin tûmünü yeniden egemenliğı altına alması gibi bir gertyedönüşle ılgısi ya da ilintısı yok- tur. Bu nedenle, Baü, kendi uygaruğına "Hnistivan" denmesinden de kaçınma- maktadır. (Sadece bunlara bakıp, temel- deki konsensustan habersiz olarak, bız- deki laıklıgı savunan düşünce özgürlü- ğü yandaşlanna "çnt standartuygubına" suçlaması yöneltmenın ne kadar yanlış olduğu da meydandadır.) Bizde. laiklik ilkesi lehine ortaya çı- kan siyasal tercih ise, Batı'dakinden fark- lı bir sürecin ürünüdür. Cumhuriyet dö- nemine kadaryürürlükte olan devlet dü- zeni din kurumuna bağlı bir düzendir. Bir- takım kurallann bunun dışında kalmış olmasmdan tersine bir sonuç çıkmaz. Her şeyden önce "hukuk"un "şertat" ola- rak nitelenmesinden, toplumsal düze- nin din esasına bağlı bir düzen olduğu anlaşılır. Öte yandan, siyasal iktidar da kesinlikle din kaynaklı ve dayanaklıdır. (Halifelik, şeyhülislamlık, ftkıh, taadü- dü zevcat, ahkâmı şeriyyenin tenfizi, surre alayı, fetva, huzur dersleri, talâkı selase, tekke ve zaviye, imtiyazh tarikat- lar vb. ile donanmış bir toplumu dine da- yanmayan bir toplum olarak niteleme- ye kalkmak için gülünç olmayı göze al- mak gerekir.) tşte, Cumhuriyetin kunıculan, siya- sal bir amaç olarak seçtikleri toplumsal değişim ile, kendılennden önce oluşmuş bu yapı arasındaki çelişkiyi çözme so- runu ile karşı karşıya kalmışlardır. Ol- kede, Batı'da olduğu gibi, yıllarca süren bir gelişmenin ürünü olan ve toplumsal onaya kavuşmuş ve kökleşmiş bir tercih mevcut olmadığından, bunun. devrim ugruna, tepeden yapılması gerekmiştir. Bu davranısta yadırganacak ya da kına- nacak bir yön yoktur. Toplumsal değiş- meyi hedefleyen bır devrimci kadronun, hele dinsel temele dayalı bir siyasal ik- tidan ortadan kaldırarak iktidara geldik- ten sonra, böyle bir politik tercihi yap- ması kaçınılmazdı. Kendi temelini "bi- ttme", "akla" ve "özgürlüğe* dayandır- dığı savı ile siyaset sahnesine girenler. din olgusuna bu açıdan bakmak ve ken- di politikalannı uygulayabilmek için, dinin dünyevi ilişkilere uzanan alanını daraltmak zorundaydılar. Hilafetin ilga- sı. Şeriyye Mahkemeleri'nin kaldınl- ması, Tevhidi Tednsat Kanunu, Tekke ve Zaviyelerin Seddi, 1928'deki anayasa değişikliği, hep bu tercihin ürünleridir. Yapılmak istenen iş, kısaca, toplumu ve toplumsal ilişkileri yeniden biçimlen- dirmek için, politik eylemin alanını ge- nişletmek, dinin etki alanını daraltmak- tı. Hemen belirtmek gerekir ki, bu ter- cih yapılırken, din kurumunu büsbütün kaldırmak ya da özünü degiştirmek kım- senin aklından bıle geçmemıştir. O ka- dar ki. din hiznıetlerinin görülmesi, ön- ceki gibi, bir kamu hizmeti niteliğinde görülmüş ve dev letin görevleri arasında bu da yer almıştır. 1937yihndayapılan değişiklikle anayasaya laiklik ilkesi kon- duktan sonra da, din hizmetleri. yıne devletçe örgütlenmiş olarak devam et- miştir. Çok duyarlı ve siyasal bakımdan ol- dukça da riskli olan bir konuda yapılan bu tercihi nedenleriyle birlikte doğru olarak algılamak gerekir./Çağdaş uygar- lığa geçiş, değişim ve yenıleşme için toplumsal yapıda köklü değişikhkler ya- pılması hedeflendiğine göre. politika- nın, kendi alanını genişletmesi ve aynı alanı kapsayan dini, bu alandan çıkarma- sı şarttı. Bunun aracı da laiklik ilkesinin kabulüydü. Cumhuriyetin kunıculan bu tercihi cesaretle yapmışlar ve toplumsal değişimin yasal yolunu açmışlardır. Dik- • Arkası 19. Sayfada EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Geçen Günlepde... Kitap Fuan kabına sığmadı... Dahageniş bir alan gerekli! Bırbırini ite kaka dolaşırken kitaplara, ya- zartara yakjndan bakabilmek, iki sözcükle konuşa- bilmek olanağı yok gibi! Yine de, kitapseverierin il- gisi büyük. Ama alımlara gelince, beklenenden az!... "Kitap pahalı" diyorlar; bir milyon, en çok iki milyon! Oyisa, sinema bileti de öyle, ama kimse ona pahalı demez! 18 yıl! Az zaman mı? Taksim'deki otel salonun- dan Tepebaşı'ndaki yere... Hemen bütün kitabev- lerinin, yayıncıların katılmak istediği, ama birçoğu- nun yer bulamadığı bir gelişme!.. Yılda bir kez ya- şanan bu ilgi gönül ister ki, yıl boyunca sürsün. Yet- miş milyona yaklaşan bir ülkede en tanınmış ya- zariann kitapiarı iki üç bin basılmaktan kurtulsun, hiç değilse yirmi otuz yıl önceki düzeye yükselsin... ••• Erol Evcil, otuzunda bir genç adam. Kısa süre- de trilyoner olmayı başaran biri... Zeytin kralı! Şim- di adalet önünde hesap veriyor. Bakalım verebile- cek mi? Yoksa bir yolunu bulup yakayı mı kurtara- cak? Polisler fena halde dövmüşler, rapor almış, iki kişinin yanında yürürken sürüklenir gibi... Bur- sa Emniyet Müdürü, "Bunlar cin gibiadamlar" di- yor. Bir yıldır Bursa'da yaşıyordu. Saklı olarak mı? Yoksa yeri yurdu bilindiği halde yakalayan çıkma- dığı için mi? Para, para, para!.. Napolyon'un de- diği gibi, önce para! Günümüzde paranın açmadı- ğı kapı yok! Denecek ki ne zaman öyle değildi ki? Parayı ver, istediğini yok ettir! Parayı ver, yakayı kur- tar! ••• Anımsıyor musunuz, bir zamanlar evlerimizin ışıklannı söndürüp birtakım yanlışlıkları protesto ederdik. Bu bir 'sivil' başkaldınştı. Sonunda, Erba- kancı iktidara son verildi. Ulusça ışık yakıp söndür- me davranışının bu sonucun alınmasında büyük pa- yı olmuştu. Ama ne oldu? Susurluk hâlâ bir bilme- ce. Yok, epey bilgi edindik bu konuda, ama kam- yoncudan başka suçlu bulunamadı! Ötekiler yine Meclis'te ya da başka önemli yerlerde... . • • • Bir de demokrasi istiyortar! Cumhuriyet yetmi- yor, bir de demokrasi! Önce adalet istesek!... Ada- letin gereği gibi bulunmadığı yerde demokrasi ola- bilir mi? Bir başka arkadaş da, "Önce istikrar mı, demokrasi mi" diye soruyor. İstikrar olmayan yer- de demokrasi nasıl olur? Olur, ama bizdeki gibi oluri.. Epey oluyor, yeni yayına başlayan 'CNN Türk'te Bay Taha Akyol'un, CHP Genel Başkanı Artan Oyrnen'le bir konuşmasını izlemiştim. Konuşma mı, tartışma mı; daha da çok, Taha Bey'in tuzaklanna düşüp düşmeme çabası mı? Böyle konuşmacılık olur mu? llle de kendi düşüncesi yönünde konuş- turma isteği! Taha Bey, varsın kendi sütununda yazsın görüşlerini, ama bunu zorla başkasına, he- le hele deneyimli eski bir gazeteci olan CHP Ge- nel Başkanı'na kabul ettirmeye çalışmasın! Hem ayıp hem de epeyce gülünç!... ••• Yıne başladılar; yine Kemalizmi, bağımsızlığın, halkçılığın simgesi olan Atatürk'ü ve onun yolun- dan gidenleri yermek, küçümsemekyartşı!.. Ikinci Cumhuriyetçilik, gerçek cumhuriyet ilkelerini, söz- de demokrasi adına ortadan kaldtrmak hevesi!.. Tut- turmuşlar bir küreselleşme, bu yolun sonu nereye vanr diye hiç düşünmeden... ••• ölümlerle dolu günler, haftalar... En çok kullan- dığımızsözcük "Başınızsağolsun". Kışlalı'nın ka- tilleri hâlâ aranıyor! Kirn bulabilecek? Bir umut ışı- ğı bile yok! Derken Öngören; gerçek bir aydın. Sonra sevgili Oktay Kurtböke... Yıllar süren acı- lardan sonra kopmak yaşamdan, dostlardan, ga- zetesinden. Milliyet'in değerli bir yöneticisi, Ibra- him Sezer'in o amansız hastalığa kurban gidişi, da- ha kırkyedisinde... Her giden dost, arkadaş bizden de bir şeyler gö- türüyor. Yalnızlığımızı daha çok duyuyoruz. Hele ya- şınız belli bir çizgiyi aşmışsa, acı daha yoğun... İSTANBUL1. ŞULH HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN 1999/509 VasiT. Hastaiığı sebebiyle mahkememizce vesayet altına alınan mahcur Rıfat Alpöğe'ye Aytar Sokak 32/7 Le- vent-tstanbul adresinde ikamet eden kızı Ayla Öde- kal'ın vasi tayinine karar verildi. tlan olunur. 27.10.1999 Basm: 54790 17 Ağustos 1999 Salı. Sabahın üçü. Uyku- dan korkunç bir sar- sıntıyla uyandım. Alttan, yandan ya- takta inip kalkıyo- rum. Yer sarsmtısına uğradığımı an- ladım. Bu öyle hafıften bır deprem değildi. Yatağa sıkı sıkrya yapışüm, an- nemi imdada çağırarak. Uzun süren, ürkütücü bir sarsıntıydı, bitişik oda- lardan gelen şangırtı şun^urtu içinde. Bir gün önce, Vedat Oztürk aksa- mın yedisinde beni Kumburgaz'a lsa ve Nafize'nin çağnlısı olarak götûrme- ye gelmişti. Yol boyunca, Istanbul dışma taşan, en az yedı sekiz katlı beton yapılan, onlann şurasmda burasında bitiver- miş gökdelenleri hayretle seyreder- ken, aklım, hep yıllar önce bir dostu- mun "İstanbul ve çevrcsi bir deprem kuşağı içmdcdir" dedığıne takıldı vç Korkak Olma Cesareti... VedatGUNYOL için için üzüldüm. Meğerse malum olmuş bana. O akşamın sabahında korktuğuma uğrayacakmışım meger. Ne var ki gökdelenlere hıçbir şey ol- madı; kabak, gecekondu apartmanla- n denilen derme çatma yapılanmanın ürünü çürük yapılann, o yapılarda otu- ran dargelirli insanlann başına patla- dı. Ertesi gün, (18 Ağustos Çarşamba) herkes geceyi dışanda geçirmekte. Bense evden dışan çıkmıyorum. De- nildiğine göre saat 24.00'te yine dep- rem olacakmış. Olsun. Evde kalma- ya kararlıyım. Deprem olur da, mo- İozlann altında kalabilinm. Olsun di- yorum. Ama evden dışan çıkmayaca- ğon. Belki buna aptallık diyeceksı- niz, o da olsun. Ölümle yüz yüze geldiğim anlar olmadı degil. ama bu kez birbaşka du- rumla karşılaştım. Yattığım yerde, be- şik gibi sallandım yatagımda. bitişik odada şangur şungur gürültüler ver- yansın etti. Bir ara, ölüyorum, ev ba- şıma yıkılacak diye kaygılandım. Bi- liyordum, insan ölüme yalnız gider- di. Ben bu evde, dokuz katlı blokun dördüncü katındaydım. Blok yıkılsa enkaz altında kalacaktım. Bir ara dü- şündüm, bu felakeh önleyebilirmiyim diye. Hayır, önleyemezdim, yapacak bir şeyım yoktu. Bıliyordum ki bir dep- rem, ilk vurgunundan sonra durulur. Buna güvenerek evde oturmayı yeğ- ledim. Korkmuyormuydum? Korku- yordum. Ama korkunun ölüme yara- n olmadığını da biliyordum. Oç gün süreyle beni ev dışma götürmeye ça- lışan güzel ınsanlara inat, evde kaldım ve de haklı çıkhm. A. Gkk. "Dünyada en büyük kah- ramanhk. dünyayı olduğu 0bi kabul- lenmektir" dıyor. Bu depremdebiz, olan biteni doğal karşılayarak kahramanlığa ulaşabili- riz. Deprem; sel, bora gibi birdoğaol- gusudur, npkı doğum veölüm gibi. Her canlı yaratığın kacınılmaz alınyazısıdır bu: doğup büyümek, sonra da yaş- lanıp ölmek. Ölüm erken ölur, geç olur, ama sonunda olurogluolur. Dep- rem gibi, insanı gafıl avlayan doğa ol- gusunda yapılacak tek şey. B.Shâw'ın deyişıyle. "Korkak olma cesaretine sanlmak r> tır. lşte ben, bu depremde. evden dışan çıkmamakla korkak ol- ma cesaretıni gceterdını O kadar. Kendinizi ödüllendirin... Bu kez Dünya Gençlik Merkezi'ne kendiniz için bir şeyler bakmaya gelin. Burada neşenize neşe katacak, genç kızhğm keyfini yaşatacak binlerce seçenek var. PENCERE Don Kişot mu Olacak, Robin Hood mu?.. Içişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın ünü Istanbul'da polis müdürlüğü yaptığı yıllarda çevreye yayılmış- tı. itin uğursuzun üstüne 'bizzat' yürümekte du- raksamayan Tantan'ı çocuklar bile tanımışlardı: "Geliyor Tantan Çekilin yoldan." Haramzade ile şehir eşkıyasından yaka silken halk, bir Robin Hood anyordu. Sadettin Tantan Içişleri Bakanı olunca, bu öz- lem daha da yoğunlaştı. Amakolay mı?.. Toplumun kılcal damarlanna dek işleyen pislik nasıl temizlenir?.. • Kırlarda dolaşan bir gece hırsızı Sistan şehrin- de çarşıya varmış, bakkaldan on okka bulgur al- mış; eve gelip hanımına vermiş... Hırsızın hanımı kuşkulandığı için bulguru bir baş- ka bakkalda tarttırmış... Bulgur iki buçuk okka eksikmiş.. Gece hırsızı demiş ki: - llahi!.. Sen gece hırsızlannı Cehennem ate- şinde yakma!.. Çünkü Sistanlılargün ışığında hır- sızlık ediyohar. Ben gece karanlığında yaptığım işlerden kon\uyonjm; bu adamlargüpegündüzkim- seden korkmadan çalıyohar. • Meclis'te Bütçe Plan Komisyonu'nda konuşan Sadettin Tantan milletvekillerıne ne demiş: "- Türkiye'nin kaynaklannın soyulmasında, yol- suziuk ve suiistimal olaylannda, siyaset, bürok- rasi ve iş dünyası gibi alanlarda önde gelen isim- lerin rolleri büyük..." - Ne demek istiyorsun?.. "- Anlaşılamayacak birdurumyokl. Etrafa ba- kın, arşivlere bakın, anlarsınız, önünde ceket ilik- Ienen isimler bu işlerin içinde!.." - Nasıl?.. - "- 79807/ yıllarda saygı duyduğunuz, halen de saygı gösterdiğiniz isimler bu soygun düzeni için- de yer alıyorlar..." Tantan daha ne desin?.. • - *•- :* ' Bir ülkede Içişleri Bakanı böyle konuşursa, her- kes külahını önüne koyup düşünmeli!.. Hırsız geceye sığınmıyor. Gün ışığında dolaşıyor. Saygı görüyor. Pislik, hırsızlık, yolsuzluk ve çirkef, toplumun ve devletin alt katında degil, üst katlarında yaşama biçimine dönüşmüş... Sadettin Tantan, yalnız başına, bu rezilliğin üs- tesinden gelebilir mi?.. Meclis'te ve toplumda Tantan'ı destekleyecek güçlerin oluşması gerek!.. Bir yandan faili meçhul cinayetler, öte yandan soygun, vurgun, hırsızlık!.. Hükümetler seyirci!.. Içişleri Bakaru tek başına ne yapabilir?.. • _,.» ,„:., Insanın aklına ister istemez kuşkunun çengeli takılıyor: Tantan, Robin Hood mu olacak?.. Yoksa Don Kişot mu?.. Ikisi de edebiyaun ve de hayatımızın saygıya layık kahramanlandır. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN BİLGİLENME HAKKINA BASIN ÖZGÜRLÜĞLTVDEN BtLGİLENME HAKKINA Yozan: Prof. Dr. ÇETtNÖZEK ALFA BASIM YAYIM DAĞITIM San. ve Tic. Ştı. Çatalçeşme Sok. 52/2 34410 Cağaloğlu - Istanbul Tel: (0212)513 34 20-21 BAKIRKÖY 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN (Sağ eşe tercih hakkı ile ilgili tebliğ ilanı) DosyaNo: 1997/751 Davacı Hüseyin Albay vekili tarafından müteveffa Hayn Çelik'in ölümü nedeni ile açılan veraset dava- sında muris Hayn Çelik'in 3. eşi ve sağ eş oiduğu an- laşılan Melahat Çelik'e yapılan tebligatlann olumsuz döndüğü, savcılık marifetiyle de adresinde tanınma- dıgından, sağ eş Melahat Çelik'in mahkememizde ya- pılacak 29.12.1999 günü saat: 11.00'deki duruşmada bizzat hazır bulanarak müteveffa eşi Hayri Çelik'in mirasından mülkiyet hakkmı mı yoksa intifa hakkını mı tercih ettiği hususunda beyanda bulunmasma, gel- mediği takdirde mirastan MÜLKJYET HAKKINI tercih etmiş sayılacağı hususunda tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 54023 GENÇLİK^ MERKEZİ NİJANTAŞI t AKMERKeZ • CARREFOUR • CAPITOL • CAROUSEL • GAUERIA • ANTALYA 2000 • MtGROS 8EYIİK0ÛZÛ • MİGROS ANKARA • ZAFER PİA2A BURSA GEDİZ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/150 Davacı Arif Öztürk tarafından davalı Ayşe Türkân Öztürk aleyhine açılan boşanma davasında yapılan 26.10.1999 tarihli ara karar neticesinde davalı Ayşe Türkân Öztürk'ün tüm aramalara rağmen adresi tes- pit edilemediğinden ve kendisine davetiye ve dava di- lekçesinin tebliğ edilemediğinden ilanen tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğince; mahkememizde görülmekte olan boşanma davasına ilişkin davalı Ayşe Türkân Öz- türk'ün davacı Arif Öztürk'ten boşanılması talep edilmektedir. Davanın duruşması 25.01.2000 yılında saat 09.00'da Gediz Asliye Hukuk Mahkemesi duruş- ma salonunda yapılacaktır. Davalı Ayşe Türkân Öz- türk'ün ise bu dava ile ilgili iddia ve delillerini duruş- ma gününe kadar göndermesi veya duruşma günü ge- tirmesi getirmediği takdirde HUMK'un ilgili madde- leri gereğince delillerini bildirmekten sarfinazar et- miş sayılacağı aynca yokluğunda yargılamaya devam edilerek karar verilebileceğinin bilinmesı ve dava di- lekçesi tebliğine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 03.11.1999. Basın: 54868
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle