11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17EKİM1999PAZAR O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] • -. »» Deprem Spnrasında TürkiyemizProf. Dr. Türkân SAYLAJNf S on iki ayı, neredevse bir ömre yetip de artacak yo- ğunluİcta yaşadık. TV ek- ranlan başında, bir bilim- kurgu fılmi izler gibıydik; alanı görünce. her şeyin bil- diğimiz gerçeklerden de gerçek olduğu- nu. doğanın, bız insanlardan, inanilmaz gaddarlıkla öç aldığını kavradık. Kanımca, yöremiz için olağan bir do- ğa olayı olan bu deprem, plansız, prog- ramız. ilkesiz, çağdışı, bilim dışı, bilgi dışı bir yaşam biçiminin, tüm karar me- kanizmalanna ve halka egemen olması sonucu, bir felakete dönüşmüştür. Kuşkusuz insanlanmızın, hâlâ kul- luktanbireye. kendi aklıyla düşünüp ka- rar veren, yalanı dolanı doğrusundan ayıran yurttaşa dönüşmemişoluşu, "bü- vüklerim benden iyi bOir" bıçimındeki söyleme dönüşen, "sorumluluktan kaç- ma içgüdüsü"nün çoğumuza egemen oluşu. her türlü olumsuzluğu pekiştir- mektedır. Deprem, ülkeyi oluşturan, başta dev- let ve hûkümet olmak ûzere, her tûriü resmi ya da gönûllü kuruluşun, kendi- sıni denemesı (test etmesi) için acı, ama çok iyi bir neden olmuştur. En büyük kazanımımızın bu olduğu- nun ayırdına varabilir, çeşitli taraflar olarak, ıçinde bulunduğumuz konumu, ÇyDDGenefBaşkanı bianftkiancırzın sırurlanru, öbûr kurum- larla aynlık ve beraberlik açılanndan bağlantılanrruzı, yapmamız gerekenler- le yapabildiklerimizi gözden geçirebi- lir, suçlu aramak, suçu başkalannın üze- rine armak yerine, yurttaşlık görevimi- zi ve sorumluluklanmızı sorgulayabilir- sek, geleceğimizi daha akılcı kılmanın ilk adımlannı atmış olacağız. "Sorgulama", içınde bir "devtafcn", bir "gerçeğe *e doğraya ulaşma ve bu- nu, çözümleyici bir eyleme dönüştür- me" edimi içeriyorsa da, ne yazık ki ül- kemizde çoğu kez, masa çevresi ya da makale ıçi tartışma boyutunu aşama- makta, amaçlanan devinim, değişmez ve katı bir durağanlığa tutsak olmaktadır. Yeniden yapılanma projelerinin ilk basamağı, hiç kimsenin yadsımayacağı şekilde, ülkeyi oluşturan tüm insanlann, çağa uygun, akılcı bir temel eğitimi al- masının sağlanabilmesinden geçmek- tedir. Okumaz yazmazlar, okula ulaşama- yan, aıle planlamasıru hiçe sayan, işsiz- liği yoksulluğu, bebelerin, kadınlann doğumda ölûşünü kader olarak kabul- lenen, cinci hocaya, dünyanın öküzün boynuzunda durduğuna, Van Gölünde- ki Canavara, çocuk edinme yolunun ya- tırlara bağlanan çaputlara, insan - yara- nklardan bazılannı sineklerin ısırrnadı- ğına vb. inanan insanlanmız, neredey- se logaritmik olarak katlanırken, masa etrafında "vatanı kurtarma", "yeniden yapüanma" tartışmalannın gerçek yeri ve anlarru ne olabilir ki? Türkiyemizin, "bahtı kara" sanılan "hastaadamın hastahkhçocuklan'* ola- rak "yokedihneleri'' kararlaştınlan ev- latlan, 1919*da Mustafa Kemal'in yak- tığı ışığın aydınlığında, el ele, yürek yü- reğe gelerek, bir uzun soluklu uygarlık yürüyüşünübaşlattılar. "Kurtuluş", ar- dından "Kuruluş"la simgelenen, bir ulusu yoktan, yokedilmişlikten, tutsak- lıktan, varoluşa. özgürlüğe, bağımsızh- ğa ulaştıran "Cumhuriyet projes", çağ- daş Türkfye'nin yeniden yapılanması için, o günün gerçekleriyle geçerli olan her aynntıyı hesaplayarak, "Aydmlan- ma Devrimi"nin yapı taşlannı bir ara- ya getirmiştır. Anadolu'suyla - Rumeli'siyle, vatanı bırbütün olarak algılayan "Cumhuriyet projesi'', kadın erkek, köylü kentli ayır- detmeden, her insaıunın eğitime ulaşma- sı, gördüğünü okuması, duyduğunun doğrusunu yalanııu ayırdedebilmesi için, tüm olanaklannı seferber etmiş, başta "öğrenim biıüğT ıle "öğreünen nitei- ği ve değeri" olmak üzere en büyük ya- tmmını "aydmtannıa"ya yapmıştır. Düşünen, algılayan, artniyeti, bir orun (mevki), bır çıkar, bir iktidarbeklentisi olmayan, insanımızı, oy getiren sürü, sömürülecek, yolunacak kaz, kullanı- lacak maraba olarak görmeyen aydınla- rımızın, "Toplum Önderleri" diye nite- lendirilenlerin, bir ülkede her türlü üst yapı değışikliğinin, tabanı, yani alt ya- pıyı oluşturan eğitimsiz kitlelerin, en az, gelişmiş demokratik ülkelerin sıra- dan bir bireyi kadar, eğitime ve sosyal güvenceye kavuşmadan yapılamayaca- ğını algılamalan gerekir. Akılcı, hurafelere değil bilime daya- lı, laik bir eğitim görmeyen, göremeyen kitlelerin varhğında, çağdaş demokra- tik Türkiye'nın üst yapısınıp istenen dü- zeyde sağlanamayacağı, sağlamr gibi görünse de, halkın gerçeklerinden ko- puk olacağı açıktır. Bütün bu nedenlerle Türkiye'nin çağ- daş (dileyene göre çağcıl) bir ülke ko- numuna gelebilmesi için, herbir gerçek demokratik örgütün, kendi kuruluş amaç- lan sakJı kalmak koşuluyla, toplumun, kadın-erkek aynmının kaldınldığı laik eğitim yelpazesi içinde en az temel ve zorunlu eğitımden geçmesi, sosyal gü- venceye ve işe dönüştürebileleceği bir meslek edinmesi, tarikatlann, cemaat- lann, Cumhuriyet, Atatürk ve laiklik, yani, çağdaşlık karşıtlannın ve bölücü- lerin sultasından kurtanlması, özetle 1919'larlabaşlayan "Cumhuriyet Pro- jesTnın "gerçek yurttaşTnın oluşturul- ması çalışmalanna girmesi gerekmek- tedir. Çok şanslı bazılan için, tek kişilik odalı konforlu yurtlarda, lap-toplu, iki dilli eğitimi sağlayan projeleri alkışlar, göklere çıkanrken, hiçbirzaman okuma- yazma öğrenemeyecek, oniki yaşmda berdel edilip otuz üçünde sekiz çocuk- la nine olacak kadınlan, karnı solucan- dan başı bitten kurtulamayan, tüm ye- tenekleriyle doğup onlan hiçbir zaman geliştiremeden ölüp gidecek çocuklan, dağa çıkmakla kaçakçılıktan, maraba- lıktan, çağdışı örgütlere kapılanmaktan başka seçenegi olmayan, gençlerimizi as- la gözardı edemeyiz, etmemeliyiz. Çağdaş. bilime dayalı bir Türkiye, an- cak toplumun, tüm bıreyleriyle, belli bır eğıtilmişlik konumuna geldiğinde ger- çekleşebilir ki bu da, kafası kanşık ba- zı demokratlann(!) önerdiği gibi, "geri ve cahil kahna\i mı, bir tarikat okulun- da 'hu" çekmeyi mi, voksa,öğrenim bir- liğirte dayalı laik eğitimi mi yeğlersiıı?* sorusuyla değil, yasal zorunluluklarla ve yaptınmlarla sağlanabilir. Bunun adı Jakobenlikse, Türkiye Cıxmhuriyeti'nın Aydınlanma Devri- mi'nin bütünlenebilmesi için, bu ülke- nin olanakJanyla kendini yetıştirip, sö- zü dinlenen konumlara gelen yetkili ve etkilı insanlannın, çok partili dönemle başlayan "cahil bırakdma ve çağdtşılığa teslim edilme" projesının karşısına, "Cumhurrvet projesi"yle, Jakoben'ce, çıkmalanndan başka çözüm yoktur. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Ah, Şu 75 Yıl... "...yetmiş yıldan fazla bir süredir kanayan top- lumsal yara..." Birkaç Türk yazannın ve bazı Batılı yazartann ya- yımladıklan bildiri bu ülkede gerçek bir demokrasi- nin kurulması yolunda atılmış bir adım mı? Yoksa 75 yıllık Atatürk Cumhuriyeti'ne karşı bir ağır eleş- tiri mi? Gazetede çıkan fotoğrafa bakıyonjm. Bildi- rici yazarlanmız son yetmiş beş yıllık cumhuriyetin ürünleri!.. Kimisi köyden kente gelmiş, gazeteci, ya- zar olaraktanınmış, kimisi ticaret yoluyla zenginleş- miş bir aitenin bol paralı çocuğu, kimisi ünlü bir ba- banın koltuğunda yetişmiş; kimisi de gitmiş Isveç'e yerleşmiş... Hepsi Türkiye Cumhuriyeti'nin okullannda okumuş, yetmiş beş yılın kültürü, düzeni, anlayışı içınde ye- tişmiş, ün kazanmış yazdıklan yazılar, kitaplar yine yetmiş beş yıllık bir özgürlük ortamında yaratılmış... Bakıyorum da karşınıza demokrasi bildirisiyle çıkan kişiler öyle önemli bir zulüm görmüş de degil, "Ka- nayan bir yaralan " yokj.. Evet, kendileri için birşey istemiyofiar.. çünkü ge- •reksemeleri yok! Toplum için, ülke için istiyortar! Ne- . dir onlar? Demokrasi konusunda ciddi adımlann atılması... Bunu herkes istıyor! Son e)li yılda iktidar- lann yanlışlıklan, yanılgılan, yön saptırmalan hepi- miz için eleştiri konusu... Gericiliklerin en ileri aşa- malara kadar yükseldiği, Cezayırleşmek, Afganis- tanlaşmaktehlıkesinın karşımıza dikıldiği birsureç- te yaşıyoruz. Demokrasinın gelışmesi, bütün bu il- kelliklerin ortadan kalkmasına bağlı... Depremlerin, halkı cezalandırmak yolunda Tann'nın bir işi oldu- ğu söylentilerine inanıldığı birtoplumda gerçekleş- tirilecek çok daha önemli işler var. Altmış Türk ve yabancı yazann imzaladığı söyte- nen bildiride, "irtica" konusuna hiç değinilmediğini görünce insan kuşkulanıyor! Yoksa, bu toplum ile dinsel bir yönetim anlayışını, açıkçası şeriat devle- tine doğru gidilmesini "demo/cas'" mi sayıyor bu say- gın aydınlar?.. Çünkü bildirilerinde bu konuya de- ğtnmeyi gerekli görmemişter. "Türkiye'nin insan nak- lan ve demokrasi konusunda örnek bir ülke olma- sı" hepimizin özlemi... Yargrtay başkanı da, Fethul- lahçılar da,-Bay Kırtan da, ikincı cumhuriyetçi diye ünlenmiş "aydın" takımı da kendi açılanndan bu özlemin peşinde!.. Tam özgürlük olsun, dinsel sö- mürü tam anlamıyla yapılabilsin; ülke, demokrasiyi bir araç olarak kullanan yobaz takımının özgürce at koşturduğu bir alan olsun!.. Unlü yazaıianmızın özledikleri "demokrasi'' böy- le mi? Yetmiş beş yılın kanayan yaralan neyse, on- lan, yetmiş beş yıl önce binbir zorlukla, savaşımla kurulan cumhuriyeti değiştirmekle, giderek ortadan kaldırmakla mı düzelteceğiz? Demokrasi konusunda ciddi adımlar her şeyden önce elimizdeki cumhuriyeti korumakla, demokra- siye doğru yürüyüş çabamızı, gencı, şeriatçı, cum- huriyet düşmanı özlemlere, istekiere karşı savunmak- la, yetmiş beş yıllık Atatürk Cumhuriyeti'nin yanın- da yer almakla gerçekleşecektir diye düşünmek yanlış mı? Cezaevinde Yargısız İnfaz Halit ÇELENK Hukukçu A nkara Merkez Kapalı Ceza- evi'nde (Ulucanlar) 26 Eylül gecesi emniyet görevlilerince yapılan operasyon sonunda si- yasal hükümlü ve tutuklulardan on kişi yaşammı yitirdi. 24 ki- şi de ağır yaralandı Basına yansıyan ve yalan- lanmayan haberlere göre olaylann, kapasitesi 40 olan koğuşlarda 100 kişi üst uste kalan bu hü- kümlü ve tutuklulann ek koğuş istemeleri, bu is- telderinin sürekli reddedilmesi sonunda direni- şe geçmeleri, 10 kişinin ölümü ile sonuçlanan operasyonun bu nedenle yapıldığı anlaşılmak- tadır. Basın ve televizyon kanallan, öldürülenlerin ateşli silahlar kullanılarak öldürüldüklerini, ölü- lerin tanınamayacak durumda olduklannı açık- ladılar. Yapılan operasyon ve koğuşlann zorlan- ması esnasında tutuklulann silah kullandıklan ileri sürülmüşse de emniyet görevlilerinde si- lah yarası bulunmadığı anlaşılmış ve bu savın gerçek olmadığı ortaya çıkmışor. Avukatlarotop- side gözlemci olarak bulunmak istemişlerse de bu taîep kabul edilmemişu'r. Oysa yapılan ope- rasyonun sonunda 10 kişinin öldüğü ve 24 kişi- nin ağır yaralandığı, böylesıne dehşet verici bir olayda avukatlann ya da ölü ve yaralı yakınla- nnı temsil eden bir kişinin otopside bulundurul- masında hukuka aykın bir yön bulunmadığı gi- bi şu dillerden düşürülmeyen şeffaf devfet anla- yışına da uygundur. Aynca yasada böyle bir uy- gulamayı engelleyen açık bir hüküm de bulun- mamaktadu". Böyle bir konuda gösterilecek an- layış ve açıklığm kamuoyunda oluşan kuşkula- nn dağılmasına yardımcı olacağı da kuşkusuz- dur. Ölülerin konuşamadığı ve yaralılarla görüş- meye yetkililerin izin vermediği, yaralılann kı- sa bir sürede başka cezaevlerine sevkedildiği, ha- bercilerin haber alma ve verme haklanmn bu- lunmadığı böylesine sısli bir ortamda gerçekle- ri öğrenmek isteyen kamuoyunun, ölü ve yara- lı yakmlannın ciddi kuşku ve kaygılar içinde ka- lacağı ortadadır. Daha önce gündüz ortası po- lisler taraündan dövülerek öldürülen Metkı Gök- tepe olayında, daha önceki ve sonraki olaylarda kimi görevliler tarafindan kanıtlann kararnlma- ya çalışıldığı, olaya katılmış görevlilerin deği- şik biçimlerde korunma çabalan kamuoyunca ve basınilgililerince gözlenmiştir. Emniyet görev- lilerinin suç işledikleri hallerde soruşturmanın yine emniyet görevlileri tarafindan yapılması halkımızda adalete karşı bir güvensizlik yarat- maktadır. Bu nedenlerle soruşturmayı yöneten- lerin, gerçeğin ortaya çıkanlması doğrultusun- da kamuoyunun da duyarlılıgını gözönüne ala- rak görev yapmalan gereği ortadadır. Yargısızinfaz: Adalet Bakanlığı Adli Tıp Ku- nımu Ankara Grup Başkanlığı tarafindan yap- tınlan, üç uzman doktor tarafindan hazırianan otopsi raporlanna ve c. savcıhğınca düzenlenen öiümuayenekesifrutanağına göreemniyet vece- zaevi infaz görevlilerince Ankara Merkez Ce- zaevi'nde yapılan operasyon sonunda 10 siya- sal hükümlü ve tutuklu ölmüş ve 23 kişi de ağır yaralanmıştır. Bu hükümlü ve tutukhılar ateşli silahlarla vunılarak öldürülmüşlerdir. Cesetler üzerinde, ateşler sonunda meydana gelen yara- lar baş, göğüs ve kann bölgelerindedir. Operas- yan esnasında cezaevi ve koğuşlar kolluk güç- leri (polls,jandarma ve cezaevi infaz görevlile- ri) tarafindan sanlmış, güvenlik güçleri duruma egemen olmuştur. Böyle bir operasyonda gü- venlik güçlerinin görevi, direnişe geçtiği söyle- nen kişileri sağ olarak yakalamak ve adalete tes- lim etmektir. Bu amaca ulaşabilmek için her tür önlem alınmalıdır. Yabancı ülkelerin uygulama- lannda, benzer hallerde, olay yerini sarmak, kaç- maya engel olmak, elektrik ve su kesme, uyku- suz bırakma, yemek vermeme vb. önlemlere başvurulmaktadır Yani devlet yakalamak iste- diği kişileri sağ ele geçirmek için her önleme baş- vuracaktır. Ama öldünneyecekiir. Tutuklu ya da hükümlü, kaçma girişiminde bu- lunma, sayım vermeme, hatta tünel kazma gibi yollara başvurabilir. Ama bütün bunlann yönet- meliklerde ve yasalarda cezalan vardır. Ancak bütün bunlar onlan öldürmek için gerekçe ola- maz. Çünkü devlet adam öldüremez. Hüküm- lüyü eğitir, rehabilite ederek toplumsal yaşama hazırlar. Bunu yapmıyor veya yapamıyorsa ku- sur, güçlü olan, bu konuda tüm olanaklara sa- hip bulunan devlete aittir. Bu, hukuk devletinin bİT gereğidİT. Olay yeri nercsi olursa olsun hu- kukun kuralı budur. Özellikle olay yeri, hüküm- lü ve tutuklulann yaşam ve sağhğının devlete ema- net edildiği, devletin güvencesi altında bulun- duğu bir yer, yani cezaevi ise bu, daha da önem kazanır Verih durumda olaya kanşan tutuklu ve hfi- kümlükrin sağ olarak ele geçirilemeınesi ola- naksprfır. Operasyona katılan görevlilerin sayı- sı, ellerindekı silah ve gereçler ve gördükleri eğitim karşı bir olasıhğa olanak vermez. Yeter ki yakalamak istediklen kişileri sağ olarak ya- kalamak için gerekli önlemleri almış olsunlar. Olayda, operasyona katılanlann yasalann ve hu- kukun bu hükümlerini yerine getirmedikleri an- laşılmaktadır. Bu koşullarda hükümlü ve tutuk- hılann ateşli silahlarla baş, göğüs ve kann gibi yaşamsal yerierine ateş edilmesi ve öldüriilme- leri,yargısızbir infaze>leminden başkatürlü tü- teknemez. Ceza yargılamasında baş, göğüs ve kann bölgelenne ateş edilmesi, öldürme kastı- nm göstergesi sayılmaktadır. Ülkemizde yargısız ınfazlar, mağdurlann, ka- muoyunun ve bir bölüm basın ve medyanın uya- n ve çabalanna karşın sürmektedir. Böykbiruy- gulama, hukuk, hukukdevleti ve demokrasi açı- Janndan bir skandakhr, ilkel bir tutumdur ve gü- nümüzün sıyasal ıktıdannın; gelişmiş ülkeler- de kabul edilen klasik devlet kavramı ıle bağ- daşmayan değişik bir devlet anlayışını benim- sediğini göstermektedir. Sonu çok tehlikeli olan bu uygulama bır süreden beri cezaevlerine de gir- miştır Özellikle 12 Eylül faşizminin yönetime el koyması, insan haklaruu ikinci plana iten kutsal devlet anlavışmm 1982 Anayasası'nda yer al- masından sonra yargısız infazlar, kayıplar, faili meçhul cınayetler yogunlaşmıştır Kamuoyu bu dehşet verici uygulamalardan tedirgindir. Yönetkilerden açıklama ve şeffaflık istemektedir. Iktıdardan, hukuk devletıni hıçe sayan bu tehlikeli gıdışe son vermesim, suçlu- lann ivedilikle, yan tutmadan saptanarak hak- lanndadava açılmasını beklemektedir. Aynca yi- lanmış bir sorun haline gelen cezaevkri, tüm yönkriyleele ahnmah,çağdaş cezaevleri standart- lanna göre, rehabüHasyon amacma yönetik bir programla çözüm yoUansaptanmabdır. Cezaevi personelinin çağımızın insan haklanna saygılı infaz sistemi konusunda eğitımden geçirimıesi, sorunun önemli bir parçası sayılmalıdır. DENİZLİ2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1998/806 Davacı Elit A.Ş. vekilı tarafindan davalı Gökay Elektrik aleyhine açı- lan menfı tespit davasında; Halk Caddesi No: 84 Denizli adresinde dava- lı Gökay Elektrik Ayduüatma Sıhhi Tesisat Malzemeleri Paz. ve Tic. adı- na çıkartılan davetiyenin geri döndüğü, soruşturma ile adresi tespit edi- lemediğinden bu kerre duruşma günü olan 14.12.1999 günü saat 9'da bız- zat kendisi veya bir vekillet temsil ettirmesi gelmediği ve bir vekille tem- sil ettirmediğı takdirde davanın yokluğunda görülüp bitirileceği dava di- lekçesı davetıyesi tebliğ yerine geçmek ûzere ilan olunur. Basın: 48720 DENİZLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:1999'313 Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafindan davalı Hulusi Tuna aley- hine açılan tazmınat davasının yapılan açık yargılaması sırasında: Davalı Yukan Mahalle Başkarcı Kasabası Denizli adresinde oruran davalı Hulusi Tuna'nın adresi zabıta marifetiyle tespit edilememesı se- bebiyle adına ilanen tebligat yapılmasına karar verilmekle işbu dava- lının duruşma günü olan 2.12. 1999 günü saat 9.00'da bizzat kendisi veya tutacağı bir vekille davasını takip ettirmesi, takip ettirmediği ve- ya gelmediği takdirde dava yokluğunda bitirileceği ve hüküm verilece- ği hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 48789 PENCERE Cümiesine Şifaiapl.. Yobaz takımının dilinden "demokrasi" sözcü- ğü düşmüyor; kuaı softanın insan haklan ve de- mokrasi ile ne alışverişi var?.. Demokrasinin beşiği neresi?.. Avrupa!.. . Avrupa'da demokrasi yobaz takımına karşı sa- vaşımla kurulmadı mı?.. Evet!.. Biz demokrasiyi tersine döndürdük, içini dışı- na çevirdik, dogrusunu eğrisine getirdik, 2000'e 2.5 ay kala kara yobazın özgüıiüğüyle demokra- siyi birbirine kanştırdık!.. Avrupa'da laik aydınlar dincilere karşı demokrasinin başını çekmişlerdi; bizde dinciler laik aydınlann başını yedikleri za- man mı demokrasi kurulacak?.. Şaşı bir tarih yaşıyoruz!.. Avrupa'da demokrasi kiliseden mi çıktı?.. Bizde camiden mi çıkacak?.. Tapınakta kul hakkı vardır. • İnsan hakkı değil... • Yobaz dedin mi asık surat... Çatık kaş... Gülsene be adam!.. *<\ Gülmez... " • A ' Şakadan, mizahtan, espriden, nükteden anla- maz... Tarihimize bakın!.. Ne Incili Çavuş yobazdır, ne Nasrettin HocaL Bektaşi yerginin, gülmecenin, yermecenin sırat köp^ rüsünde zekânın kıldan ince kılıçtan keskince ya- lazlanyla aydınlanır. Anadolu'nun güleryüzüdür Baba'Erenler, nefeslerinin dizelerinden fıkralan- nın nüktelerine dek yaşamı soluklandıran miza- hının hoşgörusünde Islamı da güzelleştirir... Alevi-Bektaşi namaz kılmaz.. Oruç tutmaz... , .. - ; • ^ Hacca gitmez.. ' ' * • Imam Efendi, Baba Erenler',e asılıp dururmuş: - Camiye gelmiyorsun.. Bektaşi demiş ki: - Gelmem... -Neden?.. - CamiAllah 'ın evi değil mi! Ben davet edilme- diğim yere gitmem; hem sık sık gidip ev sahibi- ni de rahatsız etmek istemem... Imam Efendi üstelermiş: - Ne olur bir kez gelsen... "•' "»- - Gelip de ne yapacağım?.. ' - - Hiç olmazsa bir rekât namaz kıl!.. Baba Erenler, Imam Efendi'nin ısran karşısın- da dayanamamış, bir gün vanp öğle namazına dur- muş; bir rekât kılıp çıkmış; cami kapısında bir ha- berci bizimkini bekliyormuş: - Köydeki yaşlı anan kalıbı dinlendirdi; cena- zeyi kaldırmak için seni bekliyorlaıi.. Bektaşi içinden "Bakşu Allah'ın işine" demiş; eşegine binip, yola revan olmuş; ama, bir dere- nin başında hayvanın inadı tutmuş, suyu geçmi- yor; Baba Erenler ne denli çabalarsa çabalasın, eşek Nuh diyor, peygamber demiyor; bir adım bi- leatmıyor... Neyapsın Bektaşi?.. ••'" e ' j l Eğilipeşeğin kulağınafısıldamış: 11 '- 50 ^ °" - Ulan, demiş, ya bu suyü geçersin, ya senin için de bir rekât kılanm... • Eşek nükteyi anlamış mı, anlamamış mı, bilmi- yoruz; ama, yobaz takımı yüzyıllardan beri Ale- vi- Bektaşi felsefesini, düşüncesini, hoşgörüsü- nü, mizahını, esprisini anlamamakta direndikleri için asık surat, çatık kaş, kabız ruhla ortalıkta do- lanırlar; hayatı hem kendıterine, hem toplumaze- hir ederier... Cümlesineşifalar!.. İLAN T.C. MERSİN 3. ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1996/904 Davacı A. Afşin öksüz tarafindan davalılar Fatma Erkal ve Şah lnşaat lthalat thracat Tic. Şti. aleyhine açılan tapu iptali davasının yapılan yargılaması sonun- da davanın reddine karar venlnuş, karar temyiz edıl- mekle ve karar ile temyiz dilekçesi davalılardan Ziya Şahbaz ve Şahin Keser'e tebliğ edilemediğınden ilanen tebliğine karar verildiğinden; llanın yaymlandığı tarihten ıtibaren 7 gün sonra ka- rar vç temyiz dilekçesinın tebliğ edilmiş sayılacagı, ka- rar yönünden 15 gün içinde temyiz etmediği takdirde temyiz etmemiş sayılacagı, temyiz dilekçesi yönünden 10 gün içinde cevap vermediklen takdirde cevap ver- memiş sayılacakları hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 43334 tya arkadaşı. Düşlennize ilham kaynağı olan, sıcacık birdostturo. Alfemo! Sunduğu rengarenk dünyada kalite ve estetik ön planda Yorgandan yastığa, nevresim takımlarından uyku setlerine, bebek setlerinden alezlere Sleeper Home Collection, Fransiz stilistlerin hazırladığı özel ve farklı bir koleksiyon! Seçilen kumaşlar dünya standartlarında çekmezlık değerlerine sahip, kullanılan ekolojık boyalar ıse insan sağlığına saygılı! 05 Kasım'99 tarlhine kadar Alfemo'ya gelln, çok uygun ödeme seçenekleriyle siz de yaşam kaiitenlzl yükselrJn! A L F E M O üTrom u r v o y u
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle