11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EKİM 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Türbanlı servisler İlköğretim çağındaki öğrencilerin okul servislerinde "hostes" bulundurulması kuralı getirildi. Çobukların güvenliği açısından doğru bir karar. Ancak, okullardan temizlenmeye çalışıfan "mikrop" bu kez servislere bulaştı ve türbanlılar servislere "hostes" olarak girmeye başladı... Ne var bunda demeyin... Bir velinin anlattığına göre özel okuldaki çocuğu, türbanlı bir "hostes"in servisine düşmüş; çocuk okuldan eve geldiğinde kapıdan girerken ilk sözü "selamünaleykürrT olmuş. YanıUar nerede? Milli Eğitim Bakanlığı, okul müdüıiüğüne atanacak öğretmenler için "yönetici sınavı" yapıyor. Ama sınavdan sonra ne sorulan açıklıyor ne de doğru yanıtlan. Zaten sonuçlann da doğru dürüst açıklandığı yok... Dostlar alışverişte görsün! Torpilini bulan müdürlüğe oturuyor! Elektronık posta: someposta.cumhunyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Meclis'in verimliliği düşükmüş... "Cevlan derisi kottuâa oturanı tabii ki rehavet basar!" ürkiye'deki "Nurculuk dini"nin önde ge- lenleri tarafından 17 Ağustos'taki depremin "ilahi ikaz" olarak yorumlanmasından son- ra "din"in kurucusu Said-i Kürdi'nin adı bir kez daha gündeme geldi. Sait adındaki bu adamın peşinden kimlerin gittiğini, bu "din"den kimlerin, nasıl para kazandığını çok iyi biliyoruz. Örneğin Fet- hullah Gülen. Gülen, Nurcubaşı Mehmet Kutiular'ın 'ilahi ikaz" yorumuna karşı çıkıyor görünse de, sonuçta dep- rem sırasındaki TUPRAŞ yangınının sönmesi için ezan okutan bir Nurcu'dur, Nurcular'ın bir kanadının "ho- caefendi"sidir! Said-i Kürdi'ye dönersek... Bu adamın sapkınlık- larını, kendince bir din kurduğunu, dinin siyasetin içi- ne girdiği günümüz koşullarında insanlara anlatmak oldukça zor. Çünkü Nurculuk öğretisinin temelinde islamiyeti kullanmak ve insanlann dini duygularını sömürmek var. Osmanlı'da da böyleydi ve Said-i Kür- Şeytani iğfaldi'nin bir sapkın olduğunu Mustafa Sabri Efendi de söylemişti. Mustafa Sabri Efendi: Son Osmanlı Imparatoru Vah- dettin'in Şeyhülislamlığını yapmış, Damat Ferit ka- binesinde sadrazamvekili olarak bulunmuş, Kurtu- luş Savaşı'na karşı çıkmış, Cumhuriyet ilan edilin- ce 150'likler listesinden yurtdışına sürülmüş, Yuna- nistan ve Hicaz'ın ardından Kahire'ye yerleşmiş ve Mısır'da ölmüş bir din adamı... Ankara'daki dostumuz Veli Yıldınm, Mustafa Sab- ri Efendi'nin Kahire'de kaleme aldığı bir makalesini göndermiş: "Said-i Kürdi meselesini tetkik ederken başlıca iki nokta üzerinde durmak icabeder. Birincisi, mürid- lerinin Said-i l'zam edeceğiz (ululaştıracagız) diye JSESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE küfre varan sözleridir. ikincisi ise, Sait'in izhan ke- ramet etmesi ve sureyi Nur'un (Nur Suresinin) asıl muhatabının kendisi olduğu hakkındaki zu'mu ba- tılı... Belki de bu sözleri iğfalatı şeytaniyyeyi (şeyta- ni iğfali), ilhamatı hakikiye (Allah'ın ilhamı) zannede- cek kadar mağşuş (karışık) olmasındandır. Kürt cemaatinde şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur fakat yazmaz, imla bilmez, Türk'ün lisanına hakkıyla vakıf olamamış, felaketten felakete sürük- lenmiş bir adamdır... Kendini Kuran-ı azim-üş-şan'ın müdafıi gibi gös- teren Sait, bizzat kendisi Kuran-ı azim-üş-şan'a mu- halefet etmektedir. Gaybı (görünmez şeyleri) yalnız Allah'ın bileceği- ni Kuran-ı Kerim kaç kere tekrar etmiş olmasına rağmen Sait, Hazreti Ali'nin Ceycelutiyye kaside- sinde risalei Nur ve Siracünnur'un geçtiğini, bunu keşfettiğine bizi inandırmak ister." Nurculuk dedikleri aslında yerli malı Satanizm! Depremzedeleri boş okula almıyorlar okuldan söz etmışti. Çok sayıda aile çocuğunu Polatlı'daki yatılı bölge oku- luna göndermek istemişti. Sonrasını Kabaklı anlatıyor: "Polatlı'ya nakil için bir grup öğren- ciyi yola çıkarmak istedim. Polatlı dan, 'kriz masasından geçmeden öğren- cileri alamayız' dediler. Ankara'yı ara- dım, kriz masasının bu okuldan habe- ri yoktu. Kriz masasından bir yetkili ko- nuyu Ankara Valı Yardımcısı Vedat Müftüoğlu ile görüşeceğini söyledi. Görüşmenin sonucunu bir hafta son- ra alabildim. Vali Yardımcısı Müftü- oğlu, 'okulu 2000 yılında törenle aça- cağız' demiş, kadro atayamazlarmış. Sonra da izne çıkmış." Depremzedeiere daha çok acı çektirmek için plan yapsanız, böylesine başanlı olamazsınız! Ankara'nın Polatlı ılçesıne bağlı Şa- banözü köyünde herşeyi ile bitmiş fa- kat boş duran bir bölge yatılı ilköğre- tim okulu vardı. 240 kız, 240 erkek öğ- renci kapasiteli okulun adını da "Hik- met Uluğbay" koymuşlardı. Marmara depremi üzerine Polatlı ll- çe Milli Eğitim Müdürlüğü okulun dep- remzede öğrencilere tahsis edilece- ğini düşünmüş ve Polatlı Kaymakam- lığı da durumu Ankara'daki "kriz ma- sası"na iletmişti. Yazmıştık... Okul dersanesinden ya- takhanesıne kadar herşeyi ile tamam- lanmıştı. Bu arada deprem bölgesindeki yar- dım çalışmalarına katıfan Münevver Özgür Kabaklı da, çadır çadır dola- şıp depremzede ailelerle görüşmüş ve çocuklarını gönderebilecekleri bu Atın ölümü Çiller'den olsun! Banş Ertürk ÇED KÖŞESÎ İOKTAY EKİNCİ Vali Ali Fuat Güven Bursa'da... Kimi valiler vardır, "kararna- menin" iple çekilmesine neden olurlar. Tayinleri çıkınca da her- kes derin bir "oh" çeker... " J £îrhi vatiter de wdır, her ka- râmarneden sonra bu kez görev- de kafdıklan için "oh" çekilir. K.açmılmaz tayinleri, sonunda gelip çattığında ise yeni "şansb" ile kendilerinden önce ulaşan ha- ber " gözünüz aydın" mesajlan- nı da içerir... Tıpkı, son valiler ka- rarnamesi kapsamında Eskişe- . hir'den Bursa'ya atanan Ali Fu- at Güven'de olduğu gibi.. • • • "İlk valiliği" olmasına rağmen Eskişehir'de tam "7 yıl" görev yaparak değişik hükümetlerin "çemberinden" geçen Ali Fuat Güven, bu uzun görev süresini iki temel nedene borçlu olsa gerek. Birincisi, siyasal iktidarlann değü. "devletin" valisi olmakta gösterdiği özen... Üstelik, herhan- gi bir devletin değıl, "sosyal hu- Hele şu üzerinden karayolu ge- çen Oglakçı köyü ve bu köyün tüm evlerini "özgün şekilleriyle yenileyen" restorasyon projesi- nin "miman" ve ^ponsoru"?.. Yüreği yurt sevgisiyîe ve Anado- lu insanına bağlılıkla atan sevgi- li valileri olmasaydı, Türkiye'ye örnek olacak bu kültür hizmetini bir yıl gibi kısa sürede gerçekleş- tirebilirlermiydi?.. Köy evlerinin bakım ve ona- nm projelerini "gönüllü" olarak gerçekleştiren Anadolu Üniver- sitesi öğretim üyesi Erkan Lçkan ile aynı projeye sponsorluk yapan Esbank, tl Ozel Idaresi'nin de "altyapı inşaadannı" üstlenme- si sonucunda inanılmaz bir gû- zellik yarattılar. Oğlakçı'yı, "kun- liğiyle gnrur duyan" bir köy ve "özgün peyzajıyla" 21. yüzyıla da armağan ettiler... Benzer şekilde, l.Ö. 550'lerin tanığı Midas antik kentindeki Ana Tanrıça Kybele'ye ithaf edilmiş Odunpazan'nın neşeli çocukJan... Dansı "Cumalıkızık"lılara.M kuk devlednin" valisi olmak... Yi- ne üstelik herhangi bir sosyal hu- kuk devletinin de değil, "laik ve demokratik cumhuriyetin" ka- mu yaranndan ve uiusal çıkardan ödün vermeyen temsilcisi ve "gü- vencesi" olarak görev yapabil- mek... Böylesi birmisyonu Eski- şehirüe 7 yıl üstlenebilinenin ikin- ci temel nedeni ise hiç kuşkusuz hem devletin hem de "halkın va- lisi" olabilme özelliği... Ali Fuat Güven, Bursa'ya ha- reket etmeden önce yayımtedığı mesajdadiyorki: "...yapılan her güzel atılımda Eskişehirlilerin büyük desteğini gördüm." Genç valı. '•kibarlığından" söylemiyor, ama asıl büyük des- teği, kentlerine ve illerine güzel hizmetler yapmak isteyen Eskişe- hirliler yine ondan gördüler... Örneğin kentın köklü tarihinde Frigler'den başlayan uygarlık se- rüvenini yeniden belleklere taşı- mak isteyen aydınlar: ya da Yu- DUS Emre'nin hemşerisi olmanın aynı zamanda derin düşünsel so- rumluluklan da içermesi gerekti- ği bilincini topluma yayma çaba- sı içindeki kültürneferleri; aynı du- yarlılık içinde "Cumhuriyet'e kanat geren" Eskişehirli yazar- lar. sanatçılar ve basın emekçile- ri... Ali Fuat Güven'in sadece des- teği ile değil, "teşvik edici" tav- n ve dostça dayanışmasıyla da coşkulu günler yaşadılar... "Yazılıkaya" anıtını kurtarma projesi de yine Ali Fuat Güven'in "güvencesinde" geliştirildi. Es- kişehir'in tarihsel kent merkezi Odunpazan, kente kimlik ve ya- şama sevinci veren Porsuk, 1995"ten bu yana çağdaş sanatı ve kültürü Anadolu'nun ortasın- da yankılatan Uluslararası Es- kişehir Festivali... Ali Fuat Gü- ven'in hep öncelikli gündem mad- deleri arasında yer aldılar... • • • Işte böylesi bir duyarlılık, bun- dan böyle artık Bursa için kolla- n sıvıyor. 7 yıllık Eskişehir "ha- nrlığından" sonra Bursa ise söz- cüğün tam anlamıyla bir büyük "sına\r " olarak Güven'i karşılıyor. Çünkü, ne Bursa Ovası'nın ka- lan yeşiline de acımayan "şımar- tılmış" siyasi işadamlan gibileri vardı Eskişehir'de ne de Uludağ'ı bile gözden çıkartabilen türden gözü dönmüş rant salduılan... Hele İznik Gölü'nü Teksas çö- lü sanan "Cargill" benzerlerini Eskişehir henüz daha görmemiş- ti... Bu bakımdan, yeni Bursa Va- lisi'ne öncelikle yürek dolu "ba- şanlar" diliyoruz; sonra da Bur- sa'nın özveril' ve çalışkan çevre ve kültür dostlanna şu mesajı ile- tiyoruz: "Güven'in bu zorîu sı- navı geçebilmesi için önce sizler- le çalışması gerekiyor. Olanı biteni anlatın ve desteğinizi esir- gemeyin..." KİM KİME DUM DUMA BEHIÇ AK [email protected] ÇİZGİLtK KÂMİL MASARACI t İ K X 1 HARBt SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HEkim TÖPKAPf SAR/M MUZESI.. 19Z4-'TE BUGÛN, TOPKAPi SABAYI, MÛ2B OLAeAK HAU3N •ZJYABSTİNE 4ÇILDI. XV. yÜZYILM PADİŞAH FATİH SUL- TAN MEHMET T?KAFINDAN TEMEÜ APlAN SAtSfiY, Ü Ü BTMİfTİ. HER PADİÇAH zAfaAVrHDA ÇEŞ/TIJ EK- LEPME ZEMGİULEŞEH SAZAYA SOM BlNAYI X(K. yÛZ-- YILDA AgPuiMECıT yAPTTRMrfT!. BU ÖeEUJĞİ */£- OENİYLŞ, ToPMPl S/)£Ay/,HEJS. /eöŞES/NOE PEĞİ- Şy/r MibîARİ ANLAYIŞ VE~ Z£W£İ yAMSITA/J gig. YA- PILAR. TOPLJJLUĞU MÜZE OLDUĞU SlgADÂ, 1O3 TAKAF/MDAM gAHILJP /trOeuA/AA/ SA&ly/A/ SAZJ BÖLÛML&Zİ &İPAU güUlfJMA£7XVpt. SG&IYfA/, R.ESMÎ TAriL OLAN OJA/IA ŞÜNLE&L£İyAeS7EAÇl£ OA EL£şrH2Jce/ee Neeeu OIMAKTAYDİ- ESPİYE KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995/6' Karar No: 1998/13 Yukanda numarası yazılı 217 ada 15 nolu parsele itiraz davasın- da, karann davalılardan Hüseyin kızı Çakır'a tebliğ edilemediği, ad- resinin tespit edılip tebligat yapılamadığtndan 3.4.1998 tarihli ve 1995/6 esas, 1998/13 sayılı kararın hüküm fıkrasındaki dava konu- su Espiye ilçesi Kaleboynu mahallesınde bulunan tarla çalılık ve tek katlı kâgir ev vasfındakı 7 heklar 5741 m2 yüzölçümlü 217 ada 15 nolu parsele ait taşınmazm kadastro tespitinin iptaliyle, orman ola- rak hazine adına tapuya tesciline karar venlmiş olup işbu kısmın adı geçen davalı Çakır'a tebliğ yerüıe kaım olmak üzere ilan olunur. Basın: 48744 LAPSEKİASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1999/44 Davacı Zihni Arsian tarafından davalılar Hazine- orman ve Harmancık köyü muhtarlığı hakkında açılan tescil davası nedeniyle; Dava konusu. Lapseki ilçesi, Harmancık köyü, Kocagöynük mevkii, kuzeyi: Yeni Balcılar yolu, güneyi: de- re, batısı: Eski Bağcılar yolu, doğusu: Recep Arsian tarlası ile çevrili 21.791.00 m2 mikarlı, tarla vasıflı taşınmazın da- vacı Zihni Arslan adına tapuya tescili talep edilmektedir. ttirazı olanlann 3 ay içerisinde yukanda numarası yazılı dava dosyasına başvurmalan ilan olunur. 29.9.1999 Basın: 46846 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Ulusal Onur Avrupa Birliği Komisyonu'nun, "Türkiye'ye tam adaylık statûsü verilmesi"r\e ilişkin raporunun özet bilgileri eline ulaştığında, devlet katında önemli bir toplantıdaydı. Elindeki kâğıdı dikkatle okuduktan sonra katlayıp, üç düğmeli lacivert ceketinin sağ cebine yerieştirdi. Düşünmeye başladı. Düşünür- ken renk vermemeye çalışıyordu. Kolay değitdi... "Allah göstermesin!" Helsinki'de bu öneri doğrul- tusunda alınacak bir karar, üstesinden gelineme- yecek büyük sorunlara yol açabilirdi. Düşündükçe beyni kanncalanıyordu. Kırk yıldır politikanın içindeydi. Belki hiç bu kadar zorlanma- mıştı. Birazdan haberciler çevresini saracaklardı. "Ne diyorsunuz, efendim?.." Bu sorulardan artık gı- na geliyor, ama o her seferinde söyleyecek "yeni" birşeylerbuluyordu. Daha iki gün önce, "BatıAv- nıpazaten ırkçıdır!" demiş, herkesi şaşırtmıştı. Av- rupa ile ilişkilerin yumuşadığı, "kötü komşu " Yuna- nistan'la bile kıyıdan köşeden dostluk köprülerinin kurulduğu bu günlerde yaptığı bu "çarpıcı" açık- lamaya insanlar bir anlam verememişlerdi. Politi- kacılık, biraz da "beklenmeyeniyapmak" değil miy- di? Açıklamasıyla hem herkesi şaşırtmış, hem de Avrupa'ya bir "satırarası mesajı" vererek bir taşla iki kuş vurmuştu. 1940'lardan bu yana °öcü", "uma- cı" söylenceleriyle ninnilenmiş halkın kafasını ka- nştırmak doğru değildi. "Dörtyanının düşmanlar- la çevrili" okjuğuna inanmış insanlar, stadyumlar- da hâlâ "Avrupa, Avrupa duy sesimizi!.." dıye yır- tınırken, tersine davranmak yakışık almazdı. O, hep halktan yana olmuştu. Bu ülkede politikacılarhep halktan yanaydı. Ken- dilerini genç yaşlarında halka adıyorlar, büyük öz- verilerini yaşamları boyunca sürdürüyorlardı. On- lan hiç kimse halka hizmetten alıkoyamıyordu. Kı- mi zaman iktidar oluyorlar, kimi zaman muhalefe- te düşüyorlar, ama adım atamayacak kadar yor- gun düşseler ya da yerlerinden kalkamayacak ka- dar yaşlansalar da halka hizmetten vazgeçmiyor- lardı. Halk da onlardan vazgeçemiyordu. ışsizlik- ten bunalıyor, pahalılıktan eziliyor, yoksulluktan sü- rünüyor, ama "sandıkgünü" gidip, oyunu yine on- lara veriyordu. Bu, "mazoşist davranış sorunsa- //"nın ardında yatan nedenleri sosyal psikoloji uz- manlan bile çözemiyorlardı. Halkın "kitlesel psi- koz"u, bilimsel olarak henüz çözülememiş de ol- sa, siyasal zekâ, olanı olduğu gibi kabul ederek, bundan yararlanmanın pratik yollannı bulmuş, öz- gün yöntemler geliştirmişti. Türkiye, başka devlet- ler hedef alınarak kitlesel gösteri düzenlenen ülke- ler içinde "çeşitlilik" açısından ilk sırayı alıyordu. Bir ay içinde yedi ayrı ülkenin temsilciliklerine siyah çe- lenk bırakılıp, üçü için "öze/gösfer/"düzenlenme- si hiç de kolay bir iş değildi. Kravat yakmak, man- dalinaezmek, televizyon ekranı patlatmakve pen- cerelerden buzdolabı atmak ise tamamen bir "Türk buluşu" idi. Politikacılar bir ülkeyi hedef gösteriyor- lar, halkderhal harekete geçiyordu. Işin daha ilginç yanı, bir gün önce "düşman" gösterilen ülkenin, er- tesi gün "en yakın dost" olarak görülebilmesiydi. O ülkenin konsolosluk tabelasına daha dün çürük domates fırlatanlar, ertesi gün aynı kapıya gidip kon- solosluk kavasının yanaklanna dostluk öpücükle- ri konduruyoriardı. Şaşırtıcı olmak, Türk siyaseti- ~n nin temet özelliklerirîden biriydi. " •• ^ - " , Avrupa Birliği'ne tam adaylık ise işleri gerçelüten' kanştırıyordu. Yıllardır, "alındık, alınmadık" tartış- malarıyla "alçak düşman - sadık dost" duygusallı- ğı arasında gidip gelmiş onca ülkenin, "potansiyel düşman" olarak aniden sahneden çekilmesi, içe dö- nük dış politikada kapatılması zor bir gedik aça- caktı. Bu sayıya, diğer "tam atfaylar" ve "ac/ay adaylar" da eklendiğinde, gedik daha da büyüyor- du. Kurtuluş, yine o gözünü sevdiğim "insan hak- /an"ndaydı. İnsan haklan diyerek üzerimize gel- diklerinde hazırlıklt olmalıydık. Yedi yüz yıllık bir ci- han imparatoriuğunun mirasçısı olan devletimiz, in- sanlannın haklannın nerede başlayıp nerede bite- ceğini kendisi tayin ederdi. Buna hiç kimsenin "mü- dahale hakkı" olamazdı... Çünkü bizim bir "ulusal onurumuz" vardı ve bunu kimseye çiğnetmeye- cektik. "Ama efendim, imzaladığımız sözleşme- ler?..' Bu, bakışlan Kulüp Rakısı etikesindeki adam- lann hafıf "müstehzi" bakışlannı andıran uzunca boy- lu adam sinirine dokunmaya başlamıştı. Arkasın- da hep kibar kibar duruyor, ama her söylediğini de pürdikkat izleyip düzeltiyordu. "Sözleşmeter, ulus- larüstü hukuk?.." Eğer, "ulusal onur" söz konusu ise tüm sözleşmeler bir yana bırakılabilirdi. Biz Av- rupa'ya muhtaç değildik ki!.. Bugüne kadar nasıl yaşamışsak, yine öyle yaşardık. Dışarıda haberciler bekliyordu. "Türkiye güçlü bir devlettir... Raporda tam ne denmiş, bilmiyo- rum, ama ulusal onurumuzu koruyacağız..." Mer- divenlere doğru yürüdü. Faks:(0216)418 8410 B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Başkası söy- lüyormuş gibi, karnından ko- nuşma becerisi olan kimse. 2/ 3 Avrupa'da bü- yük bir yanma- da... Japonlara 5 özgü bir tür gü- g reş. 3/Uzuntüy- lükalpak...Hü- kümdarbaşlığı. 4/ Değerli bir süs taşı... Bakı- 9 _ nn simgesi. 5/ Kütah- ya'ya özgü, yuvarlak gövdeli ve ince boyun- lu bir sürahi türü. 61 Yi- ğit... Bağ budamaya ya 3 da ağaç kesmeye yarar 4 eğri bir bıçak. II Yaz yağmuru... Gökcisımle- rini gözleme. 8/Felsefe- de. bilgi ile varlık arasın- da ilişki kurduğu düşü- 8 nülenkavram... Yardım g amacıyla toplanan para. 9/ Ince bir zincirle boyna takılan değerli takı. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ "Çok önemli kişi" anla- mında uluslararası kısaltma... Takım. II" Varam kul olam şeyh eşiğine,' dikinem yüz bin pâreden" (Yunus Emre)... Behçet Necatigil'in bir şiir kitabı. 3/ Asya"da bir ülke... Giysi kolu. 4/ Yanardağ kayalıklan arasında bulunan bir feldispat türü... "Saçlanma ak düştü ' Sana bulamadım" (Şarkı). 5/ Davranış, düşünce, duy- gu bakımmdan ince ve nazik olan. 6/ Duman lekesi... An- talya yakmlanndaki ünlü arkeolojik mağara. II Ortado- ğu'da bir göl... Dede Korkut öykülerinin bir kahrama- nı. 8/ Asma kürüğü... Bir anda oluveren. 9/ Süslü bir ge- zinti arabası... 1954'te Istanbul'da ya>imlanan haftalık mi- zah dergisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle