11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17EKİM1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA JvUI-iJ. L J J A kultur(acumhuriyet.com.tr 15 Müşfik Kenter'in yönettiği 'Ocak', kırk yıl öncesinin duyarhlığını yansıtıyor Küçük umutlar ve hayaQerAHSEN ERDOĞAN BakırköyBelediyeTiyatrolan. 1999- 2000 sezonuna iki yeni oyunJa girdi. O>Tinlardan biri, Turgut Ozakmanın 1960'lann başında kaleme aldığı 'Ocak'. Tiyatromuzun ustalartndan .Müşfik Ken- ter'ın sahneye koydugu 'Ocak', kırk yıl öncesinin toplumunu,*bireylenni. du- yarlıhklannı, insan ilişkilerini sandık- tan çıkanp önümüze seriyor. Meral Çe- tinkaya, Zekai Müftüoğlu. Ayşe DemireL EdipSaner. RagıpSavaş, Çetin Erili ve Diğdem German'ın rol aldıklan oyunun dekor tasanmı Ayçın Tar'a. kostüm ta- sanmı Gönül Sipahioğhı'na ait. Oyun, Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi 'nde sahneleniyor. Bakırköy Belediye Tiyat- rolan'nın diğeryeni yapımı iseöyküsü- nü neredeyse hemen hepimizin bildiği, Oktay Arayıa'nın unutulmaz yapıh 'Ru- nnızGoncagüT Prömiyeri 22 Ekimide ya- pılacak olan oyunu Orhan Aydın yöne- tiyor. 'Nostalji de gerekli insana' Müşfik Kenter'ın yönetmenlığinde sahnelenecek olan Ocak. üç ayn kuşak- tan yedi bireyın oluşturdugu bir ailenin yaşam mücadelesinı, bu mücadelede ya- [şanan düşkınklıklannı, öfkeleri. umut- lan ve kuşak farkınm yarattığı komik durumlan anlatıyor. Aile bireylen ara- sındaki ılışkileri yönJendiren temel et- imen ise çoğu zaman çatışmalara yol acan fekonomik sıkıntılar... Kollayıp şefkat Igöstermekten başka elinden hiçbir şey (gelmeyen bir anne, koşullann sıkboğaz ettiği tamircı baba, küçük yaşta omuz- İanna geçim derdiği yüklenmiş büyük toğul. yaşamayı en zor iş olarak tanım- ilayan uçan ortanca ogul, küçük erkek kar- Ldeş, düşleri hep yanm kalan kızkardeş ve bunamanın eşiğinde bir anneanne... Yaşam onlara güzel armağanlar vermi- yorçogu kez; emeklerini, çırpınışlannı ödüllendirmiyor. ama yıne de hep bir umutla yemden saldınyorlar yaşama. Müşfik Kenter, 'Ocak' ıçin 'sunsıcak bir yapıt' diyor. Küçük insanlann kü- çük sorunlan. küçük umutlan, küçük mutluluklan ısrtıyor bu oyunu belkı de. Müşfik Kenter'e göre günümüz insanı- nın tutkulan. hırslan, beklentilen 'çok çok büyük; neredeyse acgözlülük dere- cesinde." Gözlerinde, o günleri arumsa- TA. uı urgut Bey'in bu oyunu yazdığı zamandan bu yana çok şey değişti. Insanlar çok değişti bir kere. Insana egemen olan duygu acgözlülük olmaya başladı. Anlamıyorum doğrusu, neden böyle? Küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaran insanlar bugün de var elbette, ama ne yazıkki azınhkta kaldılar. yan bir ışıltılı hüzünJe anlatıyor "Tur- gut Bey'in bu oyunu yazdığı zamandan bu yana çok şey değişti. İnsanlar çok de- ğişti bir kere. Bana öyle geliyor ki insa- na egemen olan duygu acgözlülük olma- ya başladı giderek. Anlamıyorum doğru- su, neden böyle? Bir acgö/Jülükrür gidi- yor. Küçük şeylerden büyük mutluluk- lar çıkaran insanlar bugün de var elbet- te, ama ne yazık ki azuüıkta kaldılar." Konusu" 1950-1960'larda geçen 'Ocak'ı sahneye aktanrken orijinal me- tinde hiçbir değişiklik yapmamış Müş- fik Kenter. O günleri yansıtan bütün öğe- leri olduğu gibi korumaya özellikle önem vermiş. Hatta bugün duyduğumuzda ko- mik gelen parasal rakamlan da olduğu gibi bırakmış. Eski tadı, dokuyu, eski ts- tanbul'u korumak ıstemiş çünkü. Eski Türk fılmlerini izlemekten de sırf bu yüzden büyük zevk alıyor sanatçı. "Nos- talji de gerekli insana" diyor. Yaklaşık on beş yıl önce konservatu- varda ögrencileriyle birlikte sahnelemiş 'Ocak'ı Müşfik Kenter. Oyunun, insanı tüm incelikleriyle, vurucu bir şekilde anlatan dili hiç çıkmamış aklından. Yıl- lar önce Ankara Devlet Tiyatrosu tara- fından sahnelenen oyun, dar bir oyuncu kadrosuna sahıp olduğu için, sınırlı sa- yıda oyuncusu bulunan Bakırköy Bele- diye Tiyatrolan'nın repertuvanna uy- gun bulunmuş. Gerek tiyatronun kadro- sunda gerekse 'Ocak' oyununda rol alan sanatçılann çoğu Müşfik Kenter'in öğ- rencilen, bu nedenle çok uyumlu bir ça- lışma sürdürüyorlar. Kenter. oyunun pro- valan sırasında da öğretmenv âri söyle- mıni hiç bırakmıyor, oyunculara nerede ne yapmalan gerektiğini ders verirmiş- çesıne anlatıyor. Bütün çabası 'gerçekin- san'ı ortaya çıkarabilmek. Bir oyunun her şeyden önce insanı ortaya çıkarması ge- rektiğine inanıyor çünkü. 'Neyzen' ve yeni projeleri 0ç yıldır Bakırköy Belediye Tiyatro- lan'yla çalışan Müşfik Hoca'nın bu ti- yatroda iki yıldır sahnelediği 'Bozuk Düzen' adlı oyun bu yıl da izleyici kar- şısma çıkacak. Kenter, bir yandan da Kenter Tiyatrosu'ndaki çalışmalarını aralıksız sürdüyor. Tuncer Cücenoğ- lu'nun 'Neyzen' adlı yapıtını tek kişilik bir oyun olarak sahneye aktaracak olan sanatçı, Neyzen'i de kendısi canlandıra- cak. Aynca Michael Frame'in 'Oyunun Oyunu' adlı yapıtı ve Tetınessee Wilb- ams'ın 'Sırça Kümes' adlı yapıtlan üze- rinde de çalışacak. Bütün bunlann yanı sıra Devlet Konservatuvan'nda sürdür- düğü eğitimciliği de var. Tiyatro sanat- çısı Müşfik Kenter'le öğretmen Müşfik Kenter'i bırbınnden ayırmıyor sanatçı. Ancak günümüzde konservatuvarlann fazlahğ], eğibmcilerin azlığı, buna kar- şın çok sayıda öğrencının bu okullardan mezun olması endışelendinyor Kenter'i: *Bizim zamanımızda konservatuvardan mezun olanlann işi hemen ha/ırdı. Şim- di ise Dev let Tiy atrolan'nda da Şehir Ti- yatrolan'nda da kadrolar şişti. Srvas'a, Trabzon'a tayin edilenler gitmek istemi- yor,gidenier geri dönmenin yoUannı an- yorlar. Pek çok yetenekli, pınl pınl genç insan seslendirmecilikte geçiniyor, firsat bulabiürlerse televizyon dizilerindeFılan oynuyorlar. Hiç hoş bir durum değil ve nasıl düzelecek bilemrvorum.* Altın Portakal ödülîü Uğur Polat, Derviş Zaim 'in 'Filler ve Çimen'fılminde rol alacak Türkiye'de tiyatroda ve sinemada oyuncuJuğun maddi karşüığı yok. Alkışlar ve ödüJler de obnasa heyecarumızı nasıl koruyabiliriz ld?"(Fotoğraflar: KADER TLCLA) • "tkisi de keyifli benim için, özellikle de üretim aşamalan. Sinemada çekimler, tiyatroda provalar... Bu arada önemli bir nokta da, tiyatronun sinema oyunculuğuna katkısı tabii. Tiyatro, oyuncuyu diri tutuyor." Ttyatmda alkış, sinemadaödiil FECtRALPTEKtV Tiyatro ve sinemamızm, say- gınlığını her zaman koruyan, işi- ne gönül vermiş, başanlı isimle- rinden Uğur Polat, 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden En İyı Erkek Oyuncu ödülüyle döndü... TomrisGtritfioğlu nun. yi- ne Antalya'da en ıy i film seçilen 'SaUam Harummfaneterf adlı ça- lışmasındaki rolüyle Polat, 'göz- bebeğbniz' diye nitelendirdiği Al- nn Portakal ödülünün sahibı oldu. Önceleri mımarlığı düşlerken, 1978 yüında kendini birdenbire ti- yatronun içinde buldu Polat. Oyun- culuğa Ankara Sanat Tiyatro- su'nda başladı; bir anlamda Rut- kay Aziztarafından 'keşfedildi'.. tki yıllık AST döneminin ardın- dan da Istanbul Devlet Konser- vatuvan Tiyatro Bölümü'ne gir- di. 'Çok iyi bir oyuncu olmak, hep en önde koşmak' için yola çıkan, 1987 yılından bu yana Istanbul Devlet Tiyatrosu'nda çahşan Po- lat'ın geçmişinde 'şimdüik' 30'a yakın oyun ve 9 sinema filmı var. Şimdilik; çünkü o yaptığı işi se- viyor ve Türkiye'de oyuncu ol- manın tüm güçlükleri ve cesaret kınci koşullanna karşın heyeca- nını yitirmemeye çahşıyor... Bu yüzden aldığı ödül onun için ger- çekten çok önemli: "Türkiye'de tiy atro ve sinema oyunculuğunun maddi karşıhğı yok. Bulabilccefj- miztekkarşıhk,tiyatroda allaş,si- nemada ödül... Bir de hakkıntzda vayımlanarHlecek olumlu eleştiri- ler; sinemadada izleyicinin UgisL. Ne yazık ki Türkiye bu konuda t>ir çöJ. ,\ltın Koza Film FestivaH taten ikiyıldır yapılarruyor.Oyun- :usuyla, yönetmeniyle süıemaya ;megi geçenleri ödüHendiren bir Ankara'mız, bir de Antarya'mtz var.Alan Portakal buyüzden ber- kes için çok önemli ve çok onurlu, gercekten bizim'gözbebegımız' _ Alkışlar ve ödüOer de olmasa be- yecanımıa nasıl koruyabfliriz ld?" 1943-45 yıllan, II. Dünya Sa- vaşı'nın Türkiye'deki iz düşümle- ri, tek partili dönemin sonlan ve 'gayrimüslümlere tahakkuk etti- rüen varhk vergisi', Salkım Ha- nım'ın Taneleri'nde fonu oluştu- ruyor. "Fflmin fonu üzerindeki in- sanlar,insanlann ihtiraslan ve kıs- kançhklanmn karşınklan şimdi de var, yarm da olacak..." diyor Polat "Oyüzden Salkım Hanıni'ın Taneleri, bize hiç öğretilmeyen, ders kitaplanndan çıkanlmış, res- mi tarihin yok saydığı gerçekleri sorgulayan bir dönem fılmi değil sadece. evrensel bir fDm." Ve Sal- kım Hanım'ın Taneleri fılminde Polat'a Altın Portakal ödülünü kazandıran. sanatçıya 'İyi ki de o rolokhı' dedırten, Ermeni azınlık- tan Levon karakten "*Bir oyun- cunun siiieınada karsılasabilece-. ği, heyecan verici ender roUerden biri" sözlenyle anlarmaya başlı- yor Levon'u, "Çok iyi, sevdikle- rinebüyük tutkuyla bağlı.sevme- dflderine ı eonu sevmeyenJere kar- şı müthiş hoşgörülü,içine kapanık, duygulannı dışan vıırmay an, bü- yük aşklannı. mutluluklanm, umutiannı, öfkelerini içinde, ken- di kendinc yaşayan bir adam." Rolünün masa başı provalann- da kafasında belirlenmeye başla- dığını; her sahneden önce de, o sahneye dair provalar yaptıklan- nı belirten Polat, özellikle filmin senaristı Elyen Vlahçupyan la Le- von karakten uzenne yaptıklan sohbetlerden yararlandığını, böy- lece diiine oturmayan kelimeleri tekrar tekrar düzelttığini. Mah- çupyan'ın konuşmasındaki kilo- metre taşlannı ömek alarak, abart- madan oyunculuğuyla yoğurma- yaçalıştığını ifadeediyor Ancak yine de en çok sezgilenne ve oyun- culuk ıçgüdüsüne güvenıyor: "Okullarda size çok şey vermez- ler; beiki disiplin, bilgi ve görgü.- Mahmut Tali Öngören artık yazmıyor AYŞEGÜLYÜKSEL Cumhuriyet gazetesi, yeri doldurulması güç biryazannı. Türktoplumuinançlı birkül- tür savaşçısını yitrrdi. Tbplumunun düzeyli bir sanat-kültür ve yayıncılık ortamına ulaş- ması adına elinden, dilinden ve kaleminden geleni esirgememış; Türkçenin doğru ve gü- zel kullanımına gönül ve emek vermiş. insan haklanna saygılı hakça bir düzeni yaşarru boyunca savunmuş bir güzel insanı... Mahmut Tali Ongören'in yazılannın yer almadığı birCumhuriyetdüşünemezdim. So- luğunun ve bİlincinin gücünü sonunadek ga- zetesi için 'yazaıa'yaadamışolması bu inan- cımı doğruluyor. Artık yazmıyorsa, 'öfâm- Ifi' oluşundandır... Mahmut Tali Öngören. görmüş olduğu yûkseknitelikli egiümitopîumunakatkıda bu- lunma adına sonuna dek değerlendirmiş ka- tıksız bir aydmdır. Yetkin bir radyo- televiz- yon yayıncısı, binlerce öğrencısıne el ver- miş bir üniversite hocası, etkin v e özverili bir sinema destekçısi, yorulnıaz bir yazar... Çı- kar hesaplanna aklı ermeyen, doğru olanı araştmp yanlış olanı irdeleme ve düşüncele- rini toplumuyla paylaşma yolunda günleri- ne gecelerini katarak yazı üretmiş; yalın, özentisiz, her zaman düzeyli, adam gibi bir aydın... Sinema vetelevizyon dürryamızailişkin hiç bir sorun Ongören'in 'merceği' altında iz- lenmekten kurtulamamıştır. Anlatım biçemi çoğunlukla keskin, düşünceçizgisi her zaman netrir. Sözü dolandırmadan hedefe yönelir yazılannda. Kımi zaman hırçın, kimi zaman alaycı ve iğneleyici olabilır; ama her zaman dürüst, ber zaman açık yürekJidır. 'Kimsenin gözünün yaşına bakmaz' bir yaklaşımı benimsemiş bir yazann kişiligi- nin de benzer bir özelbk yansıtacağj düşü- nülür geriellikle. Oysa Mahmut Tali Öngö- ren alçakgönüllü, zarif, hazımlı, kendisiyle banşık, başkalanna karşı saygılı ve hoşgö- rühl bir beyefendidir. Ülkemizdeki ilk televizyonculardan olma- sına, televizyonlu yıllanmızın televizyon so- runlannı irdeleme yblunda yaptığı onca kat- kıya karşın 'roedyatik' obnamıştır. Bundan gocunduğunu sanmıyorum. Öngören. bir gö- rev insanıdır. Bilgisini cömertçepaylaşan bir hoca, etkin bir sinema ve telev izyon düşünü- rü, sorunlann titiz takipçisi bir yazar... Yaşa- dığı, düşündüğü ve ürettiği süreç içindeyap- üğı katkilar belgeleriyle ortadadır. önemli olan dabudur. Zaman zaman çok yorulduğunu. sinema \e televizyon adına verdiği savaşımda yalnız kaldığını biliyorum. Benimsenmiş değerler- den ve ilkelerden ödün vermeden varolma- nın bedeli böyle ödeniyor toplumumuzda. Varsın öyle olsun. Onu tanımış olduğum ıçin, paylaştığımız toplumsal dönem içinde onun okuru olma şansına ulaştığım ıçin kendimi mutlu sayıyo- rum. tzkyicinin karşısmdayken ne ho- calannız, ne de abileriniz var ya- nımzda. Bu yüzden oyuncunun en büyük desteği,kendiiçi,iç dünya- smı görme becerisi, hisleri ve sez- gfleri. Oyuncuhığun obnazsa ohna- zı,herkesinyetenekdediğişey o sez- güşte_" Artık bir sinema ödülüne sa- hip ohnasına karşın, kendisıni ti- yatrocu, sinemayı ise bir hobi ola- rak görüyor. "İÎdsi de keyifli be- nim için, özellikle de üretim aşa- malan. Sinemada çekimler.tiyat- roda provalar- Bu arada önemli bir nokta da. tiyatronun sinema oyunculuğuna katkısı tabii. Tiyat- ro, oyuncuyu diri tutuyor." Polat, *yinetarbşmayaratacak bir iş' olarak değerlendirdiği Derviş Zaim'in ikinci fılmi 'FD- lerveÇimen'de rol almaya hazır- lanıyor. Rol aldığı bir başka film. Chicago'da yaşayan Hakan Şa- hinin ilk uzun metrajlı çalışma- sı 'Ögrend' de dünyanm çeşitli film festivallerine katılacak. Top- kapı Sarayı'nda tngiliz sanatçılar tarafmdan sahnelenen Saraydan Kız Kaçırma operasında tek Türk oyuncu olarak Selım Paşa'yı can- lanciıran PolaL yakaladığı bu ulus- lararası fırsatlardan memnun. Ya yurtdışmda yaşayan, farklı uyruktan bir oyuncu olsaydı.. "Yurtdışında oyunculuk yapıp, Türkiye'de yakaladığun nrsatian buian bir sanatçı olsaydım, şu an yaşadığun standardın çok daha üzerindeolurduher şey.Çünkü di- şarda, oyuncuya hizmet eden bir sektör var. Türkiye de ise şartlar bem maddi hem de manevi an- lamda oyuncu için doyurucu de- ğil. Türkiye'de hiçbir şey düzd- meyecek: ben ne yazık ki artık pembe gözlükierfc bakamıyorum dünyaya. Çok öfkeliyinı..." KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Tiyatponun Aşısı Bu yılki Nobe) Fizik Ödülü kime verildi, neden ötü- rü verildi biliyor musunuz? Ya da Kimya Ödulü?.. Ben de gazetelerden öğrendım. Son sayfalarda bir kö- şede tek sütuna dört satırjık haber yapmışlar, ora- dan okudum. Nobel Fızık Ödülü'nü bu yıl iki Hollan- dalı fizikçı paylaşmış: Gerardus't Hooft ıle Marti- nus Veltman. Kuantum yapısı içinde zayrf elektro- dınamık etkileşımleri açıklayan çalışmalan için ve- rilmiş bu ödül onlara. Kimya ödülü ise Mısır asıllı Ame- rikalı bir bilim adamına verilmiş. Ahmet H. Zevvail, kimyasaJ tepkime sırasında hızlı bir lazer tekniğıyle atomlann haneketinin gözlenebileceğini kanrtlayan çalışmasıyla ödüle değer görülmüş. Bunlar bizim memleketin gündeminde önemli bir yer tutmayan haberler. Biz daha çok CNN Türk gi- bi çok önemli ve televizyon dünyamızı ve seyirci olarak onu algılamamızı tümden değiştirecek yeni bir kanalın hizmete girmesiyle filan ilgileniyoruz. Bir de Türkiye, Irlanda'yı eler mi, elemez mi gibi yaşam- sal bir sorunla karşı karşıyayız. Istanbul Bienali ile ilgilenen bir azınlık da var elbette. 1914 ile 1920 ara- sı yaşanmış, sergilenmiş, üstüne tonlarca kitap/tez yazılmış sanat akımlannın 1999 yılının sonunda ye- nifikçi yapıtlarmış gibi sunulmasını ben de ifgıyle iz- ledim, izliyorum doğrusu. Gercekten postmodem bir durum valla! Haa, bir de tıyatro meselesi var. özellikle Devlet Tiyatrolan'nda yaşanan kriz. okur-yazariann günde- minde önemli bir yer tuttu son günlerde. Ayşegül Yüksel, Sevda Şener, Atila Sav, Dikmen Gürün Uçarer, Devlet Tiyatrosu sanatçılan ve son olarak da Yücel Erten bu konuda düşündüklerini bıldindi- ler gazete/dergi sayfalannda. Benim geçen pazar bu köşedeyayımlanan yazım da tiyatro sanatçısı dost- lardan olumlu/ olumsuz birçok tepki aldı. Genel ola- rak yazıya katıldıklannı, yer yer fazla sert bir üslup kullandığımı söylediler. Işin içyüzünü bütün aynntı- lanyla bilmediğimi de söylediler. Bunlara ben de ka- tılryorum, ama işin içyüzünü bilmek gerekmiyor bu aşamada. Çünkü ben temelde şuna inanıyorum: Devletin tiyatrosu bir çıkmaz içindeyse ve yıllardan beri bu krizden çıkılamıyorsa, o devletin, tiyatro- sundan önce kendisini düzettmesı gerekir. Sanatçı dostlann dediği gibi "tüzeikişiliği haız" Devlet Tiyatrolan'nın iç işlerine doğrudan müdaha- le eden kişi, demokratik sol bir partinin kültür ba- kanıdır. Bir yıl önce, dönemin genel müdürünü gö- revden alıp, teamüle aykın biçimde kurumun üst düzey yöneticilerini değiştirip, ardından bir de yeni genel müdür atadığında, şimdi olduğu kadar çok ki- şinin sesi çıkmadıysa; şimdi aynı şeyleri bir kez da- ha yapınca itiraz edenlerin, geçen sene bugünler- de nerelerde olduğunu sormak da bizim aklımızata- kılan teatrai bir aynntı olarak kalacaktır. Her şeye rağ- men çıkan tartışmayı sağlıklı bulduğumu söyleme- liyim. Onünde sonunda bu sorunu her boyutuyla tar- tışıp çözüm getirecek insanlann tiyatrocular olma- sı gerektiği inancımı yrtirrnedim. Gazetemizde pazartesi günü yayımlanan ve se- kiz Devlet Tiyatrosu sanatçısının görüşlerini yansı- tan yazryı da ilgiyle okudum. Sayın Mehmet Ege, ilginç bulduğum dört bölümlük açıklamasının hemen başında bakın neler söylüyor "En üstyöneticilerda- hil, çoğu atandıklan ya da getırildikleri makamlarta ilgili bilgi ve birikimi bu makama geidıkten sonra, o da yeterince kalabilirierse edinmeye çahşmaktadır- lar. Sanatçılann çoğu, yöneticilik makamlarına kü- çümseyerek bakmalarına karşın, he&ıangi bir ne- denle bu makamlarkendilerine önerildiğınde, bu gö- revleriçin yetersiz olduklannıgöz ardı ederekbu kez de o görevleh gereğinden fazla önemsemektedir- ler. Yöneticilik nosyonu oluşmamış bu kişilerin ço- ğunluğu, yöneticiliğin yönetilenlere hizmet etmek olduğunu unutup, yönetilenlerin kendilerine hizmet etmelerini beklemektedirler. Devlet Tıyatroları'nı son yirmi yildır yönetmeye soyunan en üstyöneti- cilerinin çoğunun, bir devlet kurumunu yönetmek için gerekli bilgi birikimine sahip olmalannı geçtik, bir şube müdüriınün bilgi ve birikimine dahi sahip olmadıklan görülmüştür." Sayın Ege'nin yanıtının bir bölümü bu. Saptayıcı bölümlerden sonra çözüm için önerileri de var sa- natçılann. öte yandan Yücel Erten de çarşamba günü yayımlanan yazısında konuya birçok bakım- dan aydınlık getirirken bir özeleştiri yapmak gere- ğini duyuyor ve enfes bir şekilde gerçekleştiriyor bu- nu. Şu satırlar da Sayın Erten'in yazısından: "Kor- kanm biz, bir tutam oryantal ittifak, bir avuç alatur- ka kumazfık, bir çimdik iktidar sarhoşluğu, bir dir- hem koltuk kavgası, biryudum kıskançlık, bir tadım çıkar beklentisi, bir serpim kendini beğenmişlik, gözkaran bencİIHk, elyordamı vurdumduymazlık ve miktar-ı kâfi o dehşet belleksizlik yüzünden, ortak doğrulanmızı savunmayı unuttuk." Evet, Sayın Erten'in bu özeleştirisine de katılryo- rum. Sorunun bir bellek sorunu olduğu kesin. O za- man da genç bir tiyatrocu dostumun önerisini iyice ciddiye almak gerekiyor. Devlet Tiyatrosu'nun yö- netimi tümüyle, üç yıl için tepeden tımağa 25 ile 35 yaş arasındaki gençlerin eline bırakılmalıdır. Bakın o zaman ne olacak?! TÜPk-Yunan dostiugu savunucusu yayıncı Horn öldü • ATİNA (AA) - Türk-Yunan dostiugu savunucusu ünlü Yunan yayıncı Yannis Horn 87 yaşında yaşamım yitirdi. Yunanistan'ın ilk tngilizce gazetesini 1957 yılında 'Athens News" adıyla yayımlamaya başlayan Horn. uzun yayıncılık yaşamı boyunca Türkiye ile Yunanistan'ın iyi ilişkıler içinde olmasmın iki ülkenin de yaranna olacağı görüşünü savundu. Atatürk- Venizelos döneminde iki ülkenm de çıkarlan dikkate alınarak yürütülen dostça ilişkileri örnek gösteren çok sayıda makale yazdı. Mustafa Kemal Atatürk'ün heykelinin, dofum yeri olan Selanik'e, Venizelos'un heykelinin de doğum yeri olan Girit'e dikilmesi için haziran ayında bir kampanya başlatan Horn, bu amaçla Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği'ne yaklaşık 7 milyar 500 mılyon TL tutannda bir çek göndermişti. Eskifehir Festivali bugün sona erfyop • Kültör Servisi - 5. (Jfuslararası Eskişehir Festivali bugün sona eriyor. Festivalin son konserini bu akşam saat 21. 30'da Anadolu Üniversitesi AKM Konser Salonu'nda Anadolu Üniversitesi Gençlik Senfoni Orkestrası verecek. Prof. Nâzım Rızayev'in yöneteceği konsere bariton Mesut tktu solist olarak icatılacak. 1996 yılında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvan'nda yüksek lisans ve doktora sınıflarma ders vermek üzere Türkiye'ye davet edilen Nâzım Rızayev, o tarihten bu yana konservatuvann yaylı çalgılar bölüm başkanlığı ve orkestra şefi olarak görevini sürdürüyor. 1983-1985 yıllan arasında Ankara Devlet Opera ve Balesi'ni konuk şef olarak yöneten Rızayev. Mersin Devlet Opera ve Balesı'nin de kuruculan arasında yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle