Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 OCAK 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Olümünün 4. yıldönümünde Onat Kutlar 'ı bugün anıyoruz
'Dayanabileeektniyiz'• Sen ne dersin arkadaşım, bizler dayanabilecek miyiz "Zamanın
kamçısına, zorbanın kahnna, gururun çiğnenmesine, sevginin kepaze
edilmesine, yasalann bunca yavaş, yüzsüzlüğün bunca çabuk
yürümesine ve kötülere kul olmasına iyi insanm?" Ben değil,
"Çağdaşımız Shakespeare" soruyor bunu yüzyıllar öncesinden.
Nedendir bilemem. Abdala
malum olur. Günlerdır mektup
bekliyordum bırinizden. Karşı-
lık almavacağımı bildığim soru-
lar sormak değil, gerçek bir mek-
tubakarşılık vermek istıyordum.
Alçak sesle de konuşsan, karşın-
da gerçek bıryüzgerekli. Buyüz-
den pazarakşamı Zeynep'e tele-
fon edip adıma geldığinı söyle-
diğı mektubu okumasını nca et-
tim. Darüşşafaka'lı tbrahim .M-
nnsay'ın on yıl öncesinden ses-
lenen yüzü gene güzel şeyler söy-
lüyordu. ama ben, sizlerden bi-
riyle konuşmak istıyotxlum. Bu sa-
bah. yanı pazartesi günü, karan-
lık birgüz haftasını başlatan kah-
valtı masasında, bir kahve içme-
ye uğraşan kardeşim. cebinden,
senin. "Göriihnüştür"damgası-
nı taşıyan mektubunu çikannca
birden önsezilerin gerçekle sık
sık buluştuğu çocukluk günleri-
ne döndüm. Mektubun çivi yazı-
lı ağır bir tablet gibi düştü masa-
nm ortasına. Ince çay bardakla-
n tuzla buz oldu. Zeytin acılaştı
ve bal ağuya kestı.
u
Âğabe>" di-
yordun. "sen bizi merak etme.
Biz dayanınz. Bin ytkhr dayant-
yoruz.alışkınız." Ateşin zulmün-
den. kapalı damlann zindanın-
dan geçmiş tuğla tablet elimi ya-
kjyordu. Işi falan boşverdim De-
dim ki kendi kendime, yolumu
bağlayan tuz. ekmek ve kan ol-
masa, Kul Halil gibı, şimdi at sü-
Yoklıığuna alışamadım
FİLİZKUTLAR
Canım Onatcığun,
Şu son günlerde seninle ılgili her şey fılm
acı veriyor. Uzun bir süreden beri ordan
dışan bakmamak için çiçek saksılan yer-
leştirdim.
Yokluğuna alışamadım hâlâ, yalnız uyu-
İarönce ilk tanışmarruz, daha sonra yeni-
den karşılaşmamız ve aramızda kurulan
derin bağ... Her şey gözûmün önünde.
Yoğun bir şekilde brrlikte oldugumuz mut-
lulukdolugünler. Bana bir gün, *Filiz,ça-
hşırken bazen durup penceremden Ha-
liç'i seyrediyorum ve uzun uzun seni dfi-
şünüyorum, seni düşünnıek hos,umagkii-
yor, gülümsediğimi farkedhorum.
Bazendeodamdabirilerivarken,sen te-
lefon ediyorsun, ben odadakikrin variığt-
nıunutup,seninle 'yavrum, canım benirn,
birtanem' diyekonuşurken birden odam-
dakilerin bana garip garip bakhğıru his-
sediyorum*" demişrin, kahkahalarla gül-
müştûk.
Sabahlan geç kalkmayı severim ama,
seninle sohbet etmek, birlikte kahve içmek
içinerkenkalkarolrnuşturn.Nefisespres-
so kokulanyla uyanırdım genellikle. Her
sabah kucaklaşıp seni işe uğuriardım. Ba-
zı gûnler de sen köşede kaybolana kadar
pencereden sanabakardım. Baküğımı his-
sedip döner. bana birkaç kez el sallardjn.
Yalruz olduğum şu yıllarda ordan baktı-
ğımda o görüntü hiç gözümün önünden
gitmiyor, o pencereden dışan bakmak çok
re gitmen gerekirse sensiz uyuyamazdım.
Sensiz dört yıl nasıl yaşadım bilmiyorum.
Mutluluk dolu yıllann ardından derin bir
yalnızhk. sensizlik...
Hâlâ çok güzel bir film seyretsem bu-
nu Onat da seyretse diye aklımdan geçi-
yor. Güzel ve ilginç neyle karşılaşsam se-
ninle payîaşmak isüyorum. Belki de bu,
yokluğunu kabullenememiş olmak.
Zaman zaman küçücük şeyîeri dert et-
tigim olurdu.. böyle zamanlarda bana;
"Mveböyleolmadıkşeylere üzülüyorsun-
yoksa sen mutsuz bir kadın nıısın, hangi
kadınkfxasırunçamaşırlannıütüierken<MV-
lan öpüyor" demiştin.
Seninle ilgıü öyle güzel anılanm varki,
onlar benim zenginliğim. Her yerde sen
varsın. senin anılannla doluyum. 30 Ara-
lık hayatımın hem en mutlıı günü, hem de
en act günü. Ne tuhaf.. evlenme yıldönü-
mümüz. o korkunç bombanın patladığı
gün.
Şu günlerde düşünmeden edemiyorum.
hayatımızda o korkunç gün olmasaydı
kİTnbiiir daha ne güzel günler yaşayacak-
tık birlikte, kaçıncı evlenme yıldönümü-
müzü kutlayacaktık...
rüp bu ellerden gitmenin tam za-
manıdır. Gıdemedim elbet. Ama
olduğum yerde de duramadım.
V'urduk kardeşımle birlikte Ka-
ranfil Köy'ün karanlık vadılen-
ne. Seninle birlikte geçirdiğimız
çocukluk günlerini andık. Hatır-
larsın. Antep'in yazı köylennde
sapsan bir güzdü. Üçümüzün de
ayaklannda altına otomobil las-
tiğı dikilmış postallar, alrımızda
eğersiz atlar. Yedi sekiz yaşlann-
daydın.
Suç ve Ceza'yı
çağnştırdı
Benden de kardeşimden de kü-
çük. Mintanın amerikan bezin-
dendi. kafan üç numara tiraşlı.
Ata bizden iyi binerdin. Bir se-
vınç rüzgânyla geçerdik sürüle-
rin düzledigi biçilmiş tarlalar-
dan. Işte o güz, baban bizi Ba-
rak'ta. smıra yakın bir köye gö-
türmüştü, adını kardeşimle çıka-
ramadık. Şimdi bir yerlerde yar-
gıç olan adcadaşımız M. Bozge-
yik'ın köyü. Orada karşılaştığı-
mız garip çobanı da hatırladm
mı? Hani gecelen tek göz kerpiç
damında. gündüzlen dağlarda
durmadan Dostoyevski'nın ro-
manlannı okuyan çobanı? Bize,
bir öğleden sonra, Suç ve Ce-
za'nm tümünü, bir Köroğlu hikâ-
yesi gibi anlarmıştı. "Gel şimdi
haberi Raskanikov'dan verelim"
dıye bölüm başları açarak.
Bir şiir
üzerine
çeşitleme
Külrengi bulutlanyla güz
günlerinin
Sevdiğim Istanbulu gibisin
Gene de çagırıyor yüreğin
Daha aydmlık bir yeryüzünû
Her zaman genç gözlerinde
gülüyor
Şu kocamış ve yorgun Istanbul
Gene de yaşıyor ve sırlı aynasında
Bana gösteriyor yüzünü
Ayak basmadığun çorak bozkırda
Sevdiğim Anadolu gibisin
Gene de bekliyor yüreğin
Uzakta ve elinde olmayanı
Sevecen gözlerinde tükeniyor
Hasret rüzgârlanyla Anadolu
Gene de üretiyor ellerin
"Veni baştan ve umutla sevdanı
fstanbulum Anadolum sevdiğim
toprak
Ne kadar yakınım sana
Ve ne kadar uzak
Bir'AbVyi anmısarken..•
ATA\ ERİŞ
Istanbul SporSergi SarayTru hın-
cahınç dolduran kalabalık soluk-
suz haykınlan sloganlann ateşiyle
ortamı kasıp kavururken orta yere
kurulmuş kürsüye bu kez Onat Kut-
lar ilerliyordu. Kırlaşmış saçlan,
kalın çerçevelı gözlükleriyle ağır-
başlı bir bılim adarru izlenimi \e-
ren bu adamın salondaki ortamla çe-
li^en görünümü, bizim gibi sine-
ma rutkunlannı sa\Tnazsak gençler
arasında pek tanınmayışıyla da bir-
leşince havanın elektriğini bir an-
da düşürüvermişti
Şiliyle dayanışma gecelerinin
en görkemlilerinden birinde, sol
muhalefetın kabaran dalgasına
kendini bırakmış kalabalık, ölçü-
lübiçıli. "bilimsel" sosyalist ger-
çekçi nutuk beklentisiyle suskun-
laştı. Adam, kürsüye çıktı. Göz-
lüğünü, kâğıtlannı düzeltıp söze
başladı: "Pinochet ve diğer kö-
pekJer!"
Neye ugradığımı saşırdım. "Aaa!_
Onat, Onat" dıyerek bu az tanınan
şahsiyeti tanıma ayncahğmı yakın
çevremizde oturanlara duyurma ça-
basını bir yana bıraknm, bıraktık.
Vedinledık. "tştesucüstüyakaian-
dmız!" Onat Kutlar. Şili'de de\let
terörünü yaşamlan pahasına bel-
geleyen sinemacılann unutulmaz
anısına sıcaği sıcağına selam gön-
deriyordu. Ama o söyleyiş biçımi.
seçilen sözcükler, art arda yaşanan
o şaşkınhk anlan öylesine bir bü-
yü yaratmıştı ki, katıldığım onca
geceden aklımda kalanpek az anı-
dan bin de budur.
Çok sonra. o geceki konuşması-
nı hemen hiç hazırlıksız yaptığını
öğrendiğimde pek şaşırmadım. Ar-
tık onun bir konuyu toparlarken dü-
şüncelerini düzgün sözcüklere dö-
küşüne, anlatmak istediğini zorlan-
madan, takılmadan aktarabilmesi-
ne iyice alışmıştım. Sinematek'te
yaptığı konuşmalarda olsun. dost
sohbetlerinde olsun, Onat Kutlar'ı
. çten neşesı.
da\Tanışlanna ve
konuşmalarına
yansıyan zekâsı,
azman değil
uzman oluşu,
bilgiçlik taslar
duruma
düşmeden bilgili
olmasıyla
gönlümüzdeki
yerini hep
korudu.
dinlemek zevk olmuştu benim için.
Az sayıdaki öyküsüyle ulaştığı yet-
kinlık düzeyi, günlük yaşamına da
yansır, konusmalan parlak buluş-
îarla şenlenirdi. Aydmlann entel
değil entelektüel olarak bilindiği
yıllardı. Kahkahalar, espriler, alay-
lar. taşlamalarla dolu mezesi neşe
olan sofralann en parlak yıldızla-
nndan bin olan Onat Abi 'den ne ka-
dar çok şey öğrendiğimi yıllar geç-
tikçe daha iyi anlıyorum.
Atatürk Kültür Merkezi'nin kü-
çücük sincma salonunda nitelikli
fılm gösterileri yapmayı aklına ko-
yan Onat Kutlar. taşınmazlan bu
sinemayla birlikte AKM'nin yalnız
iki odasından ibaret Sinema Daire-
si'nin başkanı olarak bizleri yanı-
na çağırmıştı. fş disipliniyle işyeri
disiplini arasındaki aynmı öğren-
diğim yıllar. Sosyal demokratlann
kısa sürelı ıktidannda. laf ola diye
kurulduğu her halinden belli olan,
bütçesi bile onaylanmamış bu "res-
mi"' kurumda. aylarboyubirkuruş
maaş almadan çalışmıştık. Film
haftalan. söyleşiler, daha bir sürü
etkınlik.
Söz gelimi, TC Kültür Bakanlı-
ği adına yabancı sanat elçilerini
ağırlamış, adamlan taşımak ama-
cıyla Opera ve Baie"nin onca ara-
cından birini bile garajdan çıkarma-
yı başaramayınca. Ankaralar'a ka-
dar yapılan telefon trafiğinden bı-
kıp taksı paralannı cepten denkleş-
tirmiştik. Ne kravatlanmız vardı.
ne ütülü pantolonlarımız. Daire
Başkanı Onat Kutlarönünde el pen-
çe durduğumuz da yoktu. Ama ge-
rektiğinde tüm becerimizle ışe asıl-
mamızı sağlayacak coşkuv'u varlı-
ğıyla ayakta tutuyordu.
Oyıl tstanbul'da düzenlenen Bal-
kan Film Şenliği'nin gizli kahra-
manlarıydık. Istediğımiz saatte
AKM 'ye uğrayan bizler. şenlik bo-
yunca orada yatıp kalkmış, sonuç-
ta konuklardan bırinın hakaret mi
övgü mü olduğunu size bırakaca-
ğımbirsözünelayıkolmuşruk: "Bu
kadar iyi bir organizasyomın ger-
çekleşeceğini bilseydik, Türkiye'ye
gelirken daha iyi hanrhk yapar-
dık!"
Ekip çahşmasının lezzetine Onat
Abı'nin yanında geçırdiğim yıllar-
da vardım. Bu bağlamda yalnız ol-
madığımı da biliyorum. Yirmili
yaşlanmı sürerken enerjımi tetik-
leyen kişiydi. Içten neşesi, davTa-
nışlanna ve konuşmalanna yansı-
yan zekâsı, azman değil uzman olu-
şu, bilgiçlik taslar duruma düş-
meden bilgili olmasıyla gönlümüz-
deki yenni hep korudu. Yazın çalış-
malanna daha çok zaman ayırsay-
dı, başarısını tshak'ın ötelerine
taşıyacağından kuşkum yok.
Bunu yeterince yankı uyandır-
mamasma karşın incelikle işlen-
miş dizelerle örülü son şiirlerinde
de gösterdiğine inanıyorum. Ama
Onat Kutlar çalışma saatlerinin
yansmı telefon konuşmalanna ayır-
maktan. kapısını çalan herdostuna
gerekirse saatlerini vermekten
gocunmayan, gocunmak ne kelime.
arasıra bu durumdan yakınır görün-
se de -gözlerinın parlamasından
bilirim- zevk alan bir kişiydi.
Meclisine merhaba diyen genç-
leregüzelliklersunacak aydınlann
hemen hemen yok olduğu
günümüzde Onatlann değeri daha
çokortayaçıkıyor. Köşesine çekil-
miş ya da ayağa düşmüş aydm man-
zaralan arasında gençlerin yoksun-
luğuna üzülmemek elde değil.
Niyetimelbette Çetin AHan'ın
kulaklannı çınlatmak, çobanlan-
mızrn Dostoyevski'yi kırkyıldır
okuduklannı söylemek değil. O
çobanın o kitaplan nasıl elde et-
tığinı de şimdi hatırlamıyorum.
Mektubundaki "'merakenne. biz
dayanınz" sözü çağnştırdı Suç ve
Ceza'yı. Ve özellıkle Raskolni-
kov 'un gördüğü o korkunç çocuk-
luk düşünü. Hanı arabaya koşul-
muş o atla ilgilı bölüm: "...ama
şimdi. tuhaf değil mi. bu koca-
man arabaya. çelimsiz, demir-
kırı bir at koşulmuştu. Hani şu
Raskolnikov'un birçok defalar
gördüğü. büyücek bir odun ya
da samanyükü altında- hele ara-
ba çamurlaraya da araha teker-
leklerinin açtıgt yataklara gö-
müldüğü zaman- takatten kesi-
len, bundan ötürii insafsızca kam-
çıvla dövülen, hatta bazan pek
gaddarca, yüzlerine gözlerine
vurulan atlardan bin.. Kalın en-
seli. haıvçgibi kırmızı ve ablak
yüzlü Mikolka:
- Binin. hepiniz bimn. diye ba-
ğırdı Hepinızi götüreceğim.
Dörtnala koşturacağım. Dört-
nala koşacak! Binin arabava dı-
yorum size!.."
Ve sonra o yürek burkucu, is-
yan ettirici serüven başlar. Elle-
rinde kamçılar bulunan Mikolka
ve arkadaşlan ıle çıleke^ at ara-
sında. Raskolnikov'un düşü, yü-
ke, kamçılara, hertürlü horlama-
ya dayanan atın. kanlar içın-
de yere düşüşüne kadar sü-
rer.
Bir taşa oturduk kardeşım-
le. Karanfil Köy'ün altında-
ki derin yanklardan yakın
biryağmurun sısleri altında-
ki Boğaz göriinüyordu. Birer
sigara yaktık. Dedım ki, "Bi-
lirim.dayanıronlar. Ölümü-
ne dayanırlar. Ama ya biz-
ler? Biz dayanabilecek mi-
yiz? Onlann yüzü bin yıllık
Anadolu toprağı gibidir. Üs-
ründegalipter, fatihler ve mu-
zafferier gecmiştir. Gene de
uzun ve donuk kış uykula-
nndan sonra en inanılmaz
çieeği \erirler. Onlar. yollan
kapalı dağ kö\ lerinde, susuz
v«çorak bozkırlarda, kentle-
rin kondu semtlerinde ve in-
san onuruna yakışmaz du-
varlann ardmda yaşar. gene
deyoksuDuğa. acılara. horlan-
malara v« insan onuruna ya-
kışmaz daha nice körülükJe-
re dayanırlar. Peki, ya bütiin
bu olup bitenleri Suç ve Ce-
za'nm karabasanı gibi izleyen
bizter?"
Sonra sana yazmak ıçın
oturdum ve senin daha nıce
ınsanımızla paylaştığın o ola-
ğanüstü yaşamın aynntılan-
nı düşündüm. Bizi bir araya
getiren seyrek, kısa ama yo-
ğun ve heyecanlı günleri. Yıl-
lar önce, Antep'te bir kalker
göçüğünün kıyısında. taşla-
n kararmış bir kahvenin as-
ması altında konuştuklanmı-
zı. Hatırlarsın. sonradan bi-
lınmez ellerin öldürttüğü Re-
şit Giiçkıran da oradaydı.
Şimdi burada sayıp dökmem
olanaksız tüm o anılar, altın
parçalan gibı çınlıyor kula-
ğımda. Ve işte, içinde masa-
mın, kâğıtlanmm da bulun-
duğu kara bir posta treninde
güzün karanlık tünelinden
geçiyoruz. Sonra belki de
çok uzun sürecek karlı, so-
ğuk bir kışa gireceğiz. Bir
kış uykusuna. Öyleyse çok
kişiyle birlikte şu soruyıı sor-
manın tam zamanıdır: Da-
yanabilecek miyiz? Gelece-
ğin. arkasını görünmez bir
elin sırladığı aynasında nasıl
bir yüz göreceğız? Gemisi-
ni kurtaran. köşeyi dönen.
cebini dolduran, tuzunu ku-
rutan. bo>'un eğen, satılma-
ya hazır bir yüz mü? Yok-
sa...
Sen ne dersin arkadaşım,
bizler dayanabilecek miyiz
"Zamanın kamçısına. zor-
banın kahnna, gururun çiğ-
nenmesine. sevginin kepaze
edilmesine. yasalann bunca
yavaş,yüzsüzlüğün bunca ça-
buk yürümesine ve kötülere
kul olmasına iyi insanın?"
Ben değil, "Çağdaşuıuz Sha-
kespeare'' soruyor bunu yüz-
yıllar öncesinden.
Senin dıyeceğin şeyi de
şimdiden biliyorum:u
Bu-
nu n cevabuııverecekolansen
değil mtsin?'" Hakl ısın ve se-
nin bu sorun. bizimle birlik-
te yaşayan herkesedir.
( Yeterki Kararmasın ad-
lı kitabından)
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Nâzım Hikmet'in Mustafa
Kemal Atatürk'e Mektubu
Nâzım Hikmet 15 Ocak 1902de doğdu. 'Or-
duyu isyana teşvik' ettiğı savıyla tutuklandığında.
aydın kamuoyunun şiirleri, oyunları. kendi sesiyle
yayımlanmış plakları, yazılarıyla tanıdığı bir şair
kımliği kazanmıştı.
Edebiyat dünyasında fırtınalar koparan...
Dünya görüşünü benimsemeyen eleştırmenle-
rin de yadsımadığı değişik bir şiir dünyasının ön-
cüsü olmuştu çünkü Nâzım.
1932'de Nurullah Ataç'ın okuyacağımız satır-
larda belirttiğı gerçek böyle özetlenebihr:
"Sihirbazlık... İşte Nâzım Hikmet'in baş vasfı.
Herşaırin baş vasfı olduğu gibı. Onu okurken ve-
ya dinlerken, içinde yaşadığımızâlemin bütün na-
zariyeleriyle beraber sıliniverdiğine şahit oluyor-
sunuz. Ortada yalnız Nâzım Hikmet, onun yarat-
tığı âlem kalıyor." (Mılliyet, 4 Şubat 1932)
Biliyoruz ki, aykırı, toplum güçlerinın tepkiyle
karşıladığı bir "âlem"d\ Nazım'ın yarattığı Bu ne-
denle Cumhuriyetin ilk on beş yıllık evresinde de,
tutunmaya çalışan kişi. katman ve gizli-açık kurum-
larıyia eskinın tuzağına düşürülmek istendı Nâzım
Hikmet.
1938 Harbokulu ve donanma davasının yorumu,
yıllar sonra çeşıtli açılardan, hukukçularca da ya-
pılmıştır.
Bu davanın, yapısı, hukuk anlayışı, varmak ıs-
tediği sonuç bakımından II. Abdülhamit dönemi
mahkemelerini çağnştırdığı yadsınabilır mi?
Mahkemenin. çağdaşlaşmaatılımı ıçindeki top-
lumun gelişmeden yana güçlerini o tarıhte de de-
rinden yaraladığını biliyoruz; ilencı kamuoyunda si-
yasal bir komplo niteliği taşıdığı inancıyla önleme-
ye çalışanlar eksık değil. (12 yıl sonra, 1950'de Nâ-
zım'ın affedilmesıni isteyen bilim, sanat ve düşün
adamlarının çok sayıda oluşu kanıtlar sanırım bu
yargıyı.)
Güven duyulan tek ısim, hasta döşeğindeki Mus-
tafa Kemal Atatürk.
Yön dergısinın 3 Şubat 1967'de yayımladığı,
okuyacağımız mektup gösteriyor ki, Nâzım da yi-
tirmemiş bu güven duygusunu.
"Cumhur Reisi Atatürk'ün Yüksek Katına
Türk Ordusunu 'isyana teşvik' ettiğim iddi-
asiyle 'on beş yıl ağır hapis cezası' giydim.
Şimdi de Türk donanmasını 'isyana teşvik et-
mekle' töhmetlendiriliyorum.
Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki
suçsuzum.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Kördeğilim ve senin yapbğın herileri dev hatn-
lesini anlayabilen birkafam, yurdumu seven bir
yüreğim var.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Yurdumun ve inkılapçı senin karşında ainım
açıktır.
Yüksek askerimakamlar, devlet ve adalet, kü-
çük bürokrat gizli rejim düşmanlannca aldatı-
lıyorlar.
Askeri isyana teşvik etmedim. ,
Deli, serseri, mürteci, satılmış, iniâ/hpveyuft
hâini değilim ki, bunu bir an olsun düşunebi-
leyim.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin
inanmış bir şâiriyim. Sırtıma yüklenen ve yük-
letilecek hapis yıllannı taşıyabilecek kadar sa-
bırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni
bir Türk şâirinin felaketi ile alâkalandırmak is-
temezdim.
Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul
ettimse, alnıma vurulmak istenen bu inkılap
askeriniisyana teşvik'damgasının ancaksenin
ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.
Kemalizmden ve senden adâlet istiyorum.
Türk inkılabına ve senin başına and içerim
ki, suçsuzum."
Nâzım Hikmet Ran
Yön'ün Notu: "Nazım'ın bu mektubu, Atatürk'e
sunulmak üzere, şairin bir yakınına verilmiştir.
Fakat, o sırada hastalığı ağırlaşan Atatürk e mek-
tup buyüzden svnulamamıştır. Haluk Şehsuvaroğ-
' lu'nun eline geçen mektup Yücel arşıvınde sak-
lanmak üzere Muhtar Enata 'ya tevdi edilmıştir."
e-posta: skurdakul " superonline.com ,
Arkeoloji ve sanat tarihi
seminerleri
:
B Kühür Servisi- Fotoğrafevı- Fujıfılm ile
Arkeoloji ve Sanat Yayınlan. arkeoloji \e sanat
tanhi biümlerini geniş kitlelere tanıtmak amacıyla
ortak bir organizasyon düzenli>orlar Eski
uygarlıklar. tarihi eserler \e kazılarla ilgilı
bilgi ve deneyime sahip uzman bir kadro.
Fotoğrafevı'nin Beyoğlu'ndaki binasında
seminerler verecek. 27 Ocak'ta başlayacak \e
dokuz hafta sürecek olan seminerler dialı söyleşiler ,
şeklinde gerçekleşecek. Tarih öncesı yerleşim
yerlen. nümızmatik. sanatın doğuşu. Bızans i
mimarisı ve resmi. Anadolu'daki eskı çağ
mimarisı, mimariyi kavrama ve fotoğraflama
gibi konulann anlatılacağı seminerlerde yer 4
alacak konuşmacılar arasında Nezih Başgelen,
Prof.Dr. Mehmet Özdoğan. Doç Dr. Oğuz Tekin,
Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr. Lgur Tanyeli. Prof.
Dr. Ümit Serdaroğlu, Şengül Güldoğan, Prof.Dr.
thsan Tunay, Yrd. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu
bulunuyor. Seminerlerle ilgilı avnntılı bilgı almak
isteyenler 0212 251 05 66 numaralı telefonu
arayabılirler.
DSO'nın solist sanatçıları için
yeni düzenleme
• ANIC4RA (W) - Kültür Bakanlığı Devlet
Senfoni Orkestralan'ndaki solist sanatçılann
çalışma usullerine ılişkin esaslan düzenleyen
yönetmelık Resmi Gazete'nin 8 Ocak 1999
tarihlı sayısmda yayımlandı. Yönetmeliğe göre
orkestra bünyesinde görev yapacak solist
sanatçılarda 'Çoksesli müzik alanında çeşitli
yönleriyle virtüözlüğe ulaşma. üstün bir
tekniğe. müzikaliteye, yorum yeteneğıne
sahip olduğunu ulusal ve uluslararası düzeyde
kanıtlamış olma' koşulu aranacak. Solist sanatçılara
konser sezonunda orkestra ıle en az bir konser
verme zorunluluğu getırilirken, Kültür
Bakanlığı'nın solist sanatçılara orkestrayla vereceği
bir konserin dışında uygun gördüğü sanat
kurumlannda da en az iki resital \erdırebıleceği
belirtiliyor.