24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 1998 PERŞEN HABERLER Mafya avukatlan' sopuşturması • İZM1R (Cumhuriyet Ege Bürosu)-İzmır DGM Başsavcısı Abdulkadir Abacı'nın mafya ile işbirlıği j'apan avukatlann olduğunu açıklamasina tepkiler sürüyor. fzmir Barosu. DGM Başavcısı Abacıya gönderdiği bir yazıda. mafya ile işbirliği yapan avukatlann isimlerini istedi. ÇHD Izmir Şube Başkanı Nedim Değirmenci de DGM Başsavcısı Abacı'nın önce DGM'lerdekı rüşver ve usulsüzlüklere çare bulmasını istedi. Baro Başkanı Çetin Turan, Başsavcı Abacı'dan, bu avukatlar hakkında Cumhuriyet Savcılığı'nca bugüne kadar nasıl bir işlemyapıldığının kendilerine bildirilmesini istediklerini belirtti. YÖK misyon arıyor • İZMİR(AA)-YÖK, ı^öOO'li vıllara "misyon"u olan . jipiversitelerle gjrmeye ıhazırlanıyor. YÖK ,'Başkanvekili Prof. Dr. fsmail Tosun. - ryurtdışındaki - >BBİversitelerin kendilerini Sıtanıtan katalogda misyonlannın belirtildığinı kaydederek Türkiye"de hiçbir •'•ftıiversitenin kendini y mısyonu "*Brflunmadığını söyledi. Her üniversitenin farklı "-îfitıaç ve hedef kitlesinin "Mirması gerektiğine işaret '^den Tosun. "Türkıve'de " ıfcV üniversite hem "TOIesel eğitim veriyor , hem bilimsel araştırma ' ^apıyor hem de yüksek .^lısans ve doktora eğitimi ya'ptınyor" dedi. Jfoyanet lojman satıyon • ANKARA(AA)- Türkıye Dıyanet V'akfı Çenğelkoy rnanallesınde •'.per'soneTîferfy^Btırdıfı İojmanlan safacak. Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Mehmet Kervancı. konutiann satışından elde edilecek gelirin eğitim \e venı yatınmlarda kullanılacağını söyledi. Mehmet Kervancı'nın verdıği bilgiye göre ilk etapta 100 konuttan 46'sı satılacak. Konutiann fiyatlan 25 bın dolar ile 90 bin dolar arasında değişirken 2 oda-salon ve bodrum kat olan 86 metrekarelik daireler 25 bin dolardan satılacak. Cumhupiyet'in 75. yılı • ANKARA(AA)- Cumhuriyetin 75. yılında. özel \e Cumhuriyet dönemine damgasını vurmuş mekânlara 75. V'ıi Bayrağı asılacak. Bu karar çerçevesinde. Başbakan Mesut Yılmaz'ın isteğı üzerine ilk olarak 3 metre eninde. 15 metre boyundaki dev 75. Yıl Bayrağı Başbakanhk binasına konuldu. 75. Yıl Bayrağı başta Meclis olmak üzere Anıtkabır. Boğaz köprülerı. hava limanlan ile garlar gibi özel \e orijinal veriere asılacak ve ölçüleri bu binalann büyüklüğüne göre t'l&elirlenecek. Binalann bayrakla donatılması işlemı kısa zamanda tamamlanacak. Çetin'in kabulü ANKARA(AA)- TBMM Başkanı Hikmet Çetin, Türk-Amerikan Konseyi Başkanı Fred Haynes'i kabul etti. Ha>nes"in. Türkiye'deki enerji projeleri ile ilgilendigini belirten Çetin. ABD'li ijpdamlarına Türkiye'ye enerji konusunda yatınm yapma çağnsında bulundu. Türkiye"nin yılda vüzde 8-10 arasında bir enerji artışına ihtiyaç duyduğunu anlatan Haynesde. "Biz Türkive'nin Bakü- Ceyhan hartı ile ilgili JÂfeinı desteklıvoruz. Bu desteğin daha da artması için çalışmalarımızı sGrdürüyoruz" dedi. Hasan bilgisayar mühendisi olacaktı, kadm satıcılığmdan cezaevine düştü Yabancı düşmanlığı suça itiyor aşamımın en önemli dönüm noktası, bilgisayar mühendisi olmak amacıyla Düsseldorf'ta yapılan imtihanlan kazandığım halde okula girememem oldu. Türk olduğum için beni değil, Alman'ı aldıklannda yıkılmıştım. 'Bundan sonra çalışıp ne yapacağım' dedim. Çalışmaya hevesim kalmadı. Çünkü Türk olduğum için her gittiğim yerde horlanıp azarlanıyordum. Bunun üzerine her şeyi isteyerek yaptım ve bu konudaki görüşümü mahkemede de anlartım. "Adım Hasan. 1967'de Gaziantep'te doğdum. 1972'den beri Federal AJ- manya'da yaşıyorum. Bu- rada liseyi bitirdim. An- nem doktor, babam gazino ve kunıarhane işletivor. Dört kardeşirrı var. Ceza- evine bu ikinci girişim. Su- çum hırsızlık ve kadm tiic- cariığı yapmak. Önce 8 y> la mahkûm oldum. ama daha sonra bu ceza. üç yıl iki aya düştü. Tahliye ol- mama iki a\ kaJdı. Çıkın- ca Türkiye'ye sürecekJer." 1 Sigburg Kapalı Gençlik Cezaevi'ndeyatan Hasan, bir solukta kendini böyle tanıttı. Ama hemen bu sözlerin arkasından kaşla- nnı çatarak 'pezevenk' ol- madıgını söylemek gerek- sinimi duydu. Bilindiği gi- bi Türkiye'de ahlak kural- lanna göre en yüz kızartı- cı suçlardan biri kadın ve kız satıcılıgı yapmaktır. Bu davranış geniş halk ke- simlçn arasmda ahlak dı u '^Jbfrüretfflir. 1 Bu neden*' n H'âsan. konuşfnasını din- leyen cezaevi arkadaşla- rından utandığı için böyle birçıkış yaptı. Kimse ona kınayıcı gözle bakmadı. Birkaç dakikahk sessizlik- ten sonra yine konuşması- na devam etti: "Şunu söylemek istiyo- rum, her yerde bizi küçük göriivorlar. Böyle işleryap- tığımız için nereye gitsek 'pezevenk' diyorlar.Biran önce toplumun baskısın- dan kurtulmak için çok para kazanıp bir işyeri aç- mak istiyorum. Çünkü zenginin yaptığı kimsenin gözüne batmıyor. Zengin olsa>dım cezaevinde olur muydum!'" - Hasan,neden kadın sa- tıcılığı yapün? Başka bir iş yok muydu? - Ben annemin kucağın- da değil. Alman bakıcımın kucağında büyüdüm. Sa- dece hafta sonlan eve ge- lebıliyordum. Annem o zaman okuyordu. bizlere bakacak zamanı yoktu. Babam kumarhaneden çıkmıyor. Alman kadınla- rıvla yaşıyordu. Benim böyle aile yaşantısı ağrı- ma gidiyordu. Ancak ce- zae\ ine düşünceye kadar- kı yaşantımı etkileyen \e yönlendiren sadece aile yaşantımdaki zayıflık \e sarsıntılar olmadı. Yaşa- mımda en önemli dönüm noktası, bilgisayar mühen- disi olmak amacıyla Düs- seldorf'ta yapılan imti- hanlan kazandığım halde okula girememem oldu. Türk olduğum için beni değil. Alman'ı aldıklann- da yıkılmıştım. 'Bundan sonra çalışıp ne yapaca- ğım' dedim. Çalışmaya hevesim kalmadı. Çünkü Türk olduğum için her git- tiğim yerde horlanıp azar- lanıyordum. Bunun üzeri- ne her şeyi isteyerek yap- tım ve bu konudaki görü- şümü mahkemede de an- lartım. - Kız satmayı nereden. kimden öğrendin? - Yeterince Türkçe bil- miyordum. Arkadaşlan- mın hepsi Almandı. Bir gün diskoteğe girtik. Dans ederken güzel bir kızla ta- nıştım. Yanımdaki Alman arkadaş bunu satalım 1 de- di. Nasıl olurdiye sorunca bana anlattı. Çekici bul- düırr. Hırsızlık yapmak i^rTBiP hafta koşturmam gerekiyordu. Üstelik rizi- koluydu. her an yakalan- ma tehlikesi olan bir işti. Halbuki kız satmada daha çok para vardı. Böylece o arkadaşla birlikte satıcılı- ğa başladık. - Sartığınız kızlar Türki- yeli miydi, Alman mı>dı? - Hangisi ağımıza dü- şerse onu satardık. aynm yapmazdık. - Kızları nereden bulu- yordunuz? - Diskoteklerden, bira- hanelerden. - Kaça satıyordunuz? Kızın tipine ve güzelllğlne göre flyat! - Kızın tipine ve güzel- liğine göre değişiyordu. Önce kızı alıcı adama gös- teriyordum, ondan sonra pazarlık yapıyorduk. Da- ha çok bar sahiplerine sa- tıyorduk. En az 10 bin marktan başhyordu. Bir defa Hamburg'da 68 bin marka iki kızı Suudi Ara- bistanlı bir petrol ağasına sattık. Adam kızlan alarak memleketine götürdü. Kızlar orada 6 ay kaldılar. - Sabştan aldığınız para- lardan kıziara da veriyor muydunuz? - Hayır, paralar arkadaş- la bana kalıyordu. KJZ, sat- tığımız adamla birlikte ol- duğu süre içinde ne kopa- nrsa onunla yetiniyordu. Bizim işimiz satış yapınca bitiyordu. Adamla yatma- sına kanşmıyorduk. - Tanıştığınız kızlar he- men satılmaya razı oluyor- lar mı>dı? Önları ikna et- mek için ne gibi rakrik uy- guluyordunuz? - ilk önce. onunla ben arkadaş oluyordum. Gezi- yorduk, eğîenıvorduk \e bol para harcıyorduk. Be- nim renkli yaşantıma im- renmeye başlıyordu. Za- man zaman ona pahalı he- diyeler de alıyordum. Dogmdan değil. dolavlı biçimde ona anlatmaya ça- lışıyordum ve isterse ken- disinin de benim gibi yaşa- yacağını sö\lü\ordum. Buna biz, 'satışa hazıriık dönemi' diyorduk. Bu dö- nem iki üç hafta. bazen de biray sürdüğü oluyordu. - Şimdiye kadar kaç kız sattuuz? - Ayda ortalama bir kız ancak satabilivorduk. Ce- zaevine girinceye kadar sattığım kızlann sayısı 7 oldu. Bu kızlardan ikisi Italyan. biri Yugoslav, biri Türk. üçü de Almandı. Bunlardan üçü. beni ceza- evinde ziyaret etti. - Sattığınız kızlardan zengin olan oldu mu? - Hayır. orospu oldular! -Onları >oldan çıkardın değil mi? - Kendi istekleriyle yap- tılar. Benim tek suçum o yola itmek oldu. -Çıkıncayine a>nı işi ya- par mısın? - \apmam. 31 aydır bu- rada yatıyorum. yeter ar- tık. Başarabilirsem yeni- den normal yaşama dön- mek istiyorum. Başara- mazsam yine kadın da sa- tanm, başka pislikler de yapan m. Türkij'e'ye dö- nünce oranın yaşam ko- şullanna nasıl uyum sagla- yacağımı bilemiyorum. Gençliğim burada geçti. Uyamazsam a>nı işleri orada da vapanm. H. ve arkadaşı A. esrar içmeye alışmışlar. (Yukanda) Gençlik Cezae^i'nin koridorunda yalnız bir genç!.. Siegburg Kapalı Genç- lik Cezaevi"nde yatan tu- ruklulardan en son tanıdı- ğım Osman oldu. Kısa boylu, siyah ince bıyıklı bir genç. İlk görüşte insa- nın üsründe sert yaradılış- lı bir izlenim bırakıyor. A- ma biraz konuşunca öyle olmadığı hemen ortaya çı- kıyor. Güler yüzlü. Yeter- siz olan Türkçesiyle konu- şurken kendini dinletebi- liyor. Aile içinde gördüğü baskı ve çevreden yönelti- len suçlamalar, onu epey hırpalamış. Da\ ranış ve konuşmala- n bunun etkisi altında. Es- ki günleri görmek, belki hatırlamak bile istemiyor. Ama söyleşimiz süresi içinde geçmişte olup bi- tenJeri yeniden yaşadı. Osman. 1968 yılında Sı- vas ilinde doğuyor. Doğuşundan kısa bir sü- re sonra anne babasını yi- tiriyor. Yani onlar F. Alman- ya'ya işçi olarak gidiyor- lar. Osman. anne ve baba sevgisinden uzak, dede ve amcalannın yanında bü- yüyor. Yaşamöyküsünü anlatırken özellikle anne- sini çok özlediğini vurgu- luyordu. Ilkokula başlıyor, arkadaşlarıyla oynuyor zıplıyor. ama zaman za- man içinde bir burukluk oluyor. Aklına, neden be- nim annem babam yanım- da yok diye sorular takılı- yor. Osman'ın günleri de- desinin gösterdiği aşın sevgi ve hoşgörüyle geçi- yor. 8 yıl Türkiye "de kalan ve ilkokul ikinci sınıfa ka- dar okuyan Osman'ı, Bonn'da işçi olarak çalı- şan anne baba yanlarına alıyorlar. Osman böylece yeni bir dün\ ayla. yeni so- runlarla >üz >lize geliyor. Eve ve çevresine alışmak- ta zorluk çekiyor. Türki- ye'deyken özlemini çekti- ği anneye babaya bir türlü ısınamıyor. Anne baba. Osman'a kendilerini ka- bul ettirebilmek için kaba metotlarla ona baskı yap- maya başlıyorlar. Dede- den gördüğü hoşgörüyle biçimlenen Osman'a bu baskı çok ağır geliyor. Bu koşullar aitında Hauptsc- hule yedınci sınıfa kadar okuyor. ama onun çektiğı- ni de kimse çekmiyor. Os- man'ın elinden kimse tut- muyor. Ev ödevine yar- dımcı olan olmuyor. Evde baskı üsrüne baskı gören ve arkadaşlanyla sokakta oynarken e\ e biraz geç ka- iınca babadan dayak > iyen Osman'ın derdini ne öğ- retmenleri ne de komşula- n anlıyor. Osman evde yı- kılan kışiliğini dışanda ka- zanmaya çalışıyor ve ken- dini çevresine kabul ettir- me çabası içine giriyor. A- ma bu çaba. onu daha çok yalnızlığa itiyor. Bu çırpı- nış süreci içinde Osman 12 okul değiştiriyor. "Be- ni oradan oraya attılar" di- yor. Ve nedenini de şöyle dılegetınyor: "Hepkavga eflffin.Anwsucbwıde.Çok sinirliydim. Temiz giyin- me>i ve ha\a atmavı sevi- yordum. Kimsenin yanın- da küçük düşmek istemi- yordum." Osman'la cezaevinin soğuk. kirli duvarlan ara- sında söyleşiyi sürdürür- ken onun gözleri pencere- deki demir parmaklıklara takıldı. Cezaevinin hava- landırma boşluğundan ayak sesleri geliyordu. Ayak sesi pencereye yak- laşınca Osman da pence- reye yaklaştı. Görev li me- murlardan bir bayan geçi- yordu. Ben Osman'ı, Os- man da bayanı süzüyor- du!.. Birden irkildi ve "Nerede kalmıstık" dedi. -Annen baban hangi ge- rekçeleri öne sürerek sana baskı > apıyoriardı? .Neden anlaşamadığuuzı biraz a n- laür mısın? - Üstüme çok düşüyor- lardı. Hep çalış, para ka- zan diyorlardı. Durmadan öğüt veriyorlardı, ama bir 20 DM isteyince vermi- yorlardı. Onları dinleye dinleye bıkmıştım. Ev ba- na cezaevi gibi geiiyordu. Evden nefret ediyordum. Ağabey. doğnıyu söyle- mek gerekirse evde bula- madığım huzuru ceza- evinde buldum. Burada da baskı var, ama ev kadar degil. Sürecek SIFIR NOKTASI IORAL ÇALIŞLAR Çeteler ve devlet konusunu dünkü yazımda somut örnekler- den yolaçıkarakdeğerlendirme- ye çahştım. Bugün devlet konu- sunu sürdürmek istiyorum. Dev- let. Eflatun'dan bu yana sürekli olarak açıklanmaya ve tahlil edil- meye çalışıldı. Fransız Ihtilali'yle birlikte ulus-devletin bir gerçek- lik haline dönüşmesi, bu konuyu daha fazla tartışılır hale getirdi. Marks, Lenin gibi sosyalist ön- derler de tahlillerinde devleti ele aldılar ve Marksistlerin tutumunu belirlemeye çaltştılar. Marksist teori, devleti egemen sınıflann baskı aracı olarak yo- rumlar. Egemen sınıf, yasama- dan yürütmeye, yargıdan güven- liğe kadar bütün alanlarda kendi çıkarlannı güvence altına alacak bir organizasyon kurar, önlemle- rinı bu doğrultuda alır. Devlet, bir anlamda iktidarı elinde bulundu- ran sınıflann ihtiyaç ve eğilimle- rine göre bir şekil kazanır. Egemen sınıflar bunu yapar- ken, devleti mümkün olduğu ka- dar sınıflar üstü göstermeye, bü- tün toplumu temsil ediyor gibi Devlet Sınıflar Üstü mü? sunmaya özel bir önem verirler. Egemenler bu genel çerçeveyi kabul ettirecek bir üstünlük sağ- ladıktan sonra, devlet artık kim- senin ulaşamayacağı kutsallıkta birtepedeyerini alır. Ulus-devle- tin yaratıcısı burjuvaziydi. Bu ne- denle son yüzyıldaki bütün dev- let kuruluşlarının öncüsü ve ku- ramcısı rolünü burjuvazi oynadı. Sovyet devrimiyle birlikte, devlet kavramı bir başka açıdan yeniden tartışıldı. Devletin. emekçi sınıflar tarafından yöne- tilebileceği ve onların çıkarlan ta- rafından örgütlenebileceği bu deneyle gündeme geldi. Sovyet deneyini, Çin, Küba ve Doğu Av- rupa sosyalist devletleri deney- leri izledi. Ulus-devletin kuruldu- ğu dönemde, burjuvazi kendi sistemini kurarken, devrimci ve radikal birçok degişikliğe önder- lik etmişti. Toplumu zor yoluyla yukarıdan aşağı yeniden şekıl- lendiren devlet kuruculuğunun adı, Fransız Ihtilali'nin radikalleri olan Jakobenlerden ilham alına- rak Jakobenizm olarak adlandı- rılmıştı.Jakobenizm. sosyalist devlet kuruculuğunun da simge- lerinden birisi oldu. Lenin. kendı- sinin bir Jakoben olduğunu söy- lerdi. Bu. sosyalist kuruculukta çoğunluğun çıkarlarını temsil e- den küçük birazınlığın. toplumu yukandan değiştirmesi ve mo- dernleştirmesi anlamına geliyor- du. Özellikle Stalin dönemi, mo- demleşme sürecinin esas uygu- landığı dönem oldu. İşçi sınıfı adına hareket ettiğini söyleyen bir parti azınlığı, zora dayalı hızlı bir kalkınma modeliyle sosyaliz- mi kapitalist ülkeler karşısında güçlü hale getirmeye çalıştı. Siyasetin merkezileştirilmesi- ni, ekonominin devlet elıyleyürü- tülmesini esas alan sosyalist ül- keler, demir pençeli iktidarların yaratıcısı oldular. "proletarya dik- tatörtüğü" adı verilen bu sistem- ier, 1980'lerin ikinci yansından ıtı- baren, büyük bir bunalım içine girdiler. Halktankopanbirbürok- ratik parti azınlığı. demokratik ve katılımcı bir sistem kuramadığı gibi, ekonomiyi de halkın çıkar- lan doğrultusunda geliştiremedi. Ardından bildiğimiz kriz patlak verdi. Sonuçlarını görüyoruz. Ulus-devlet kurma sürecinde başlayan devletçilik, sosyalizm döneminde de devam etti. Fark- lı amaçlan ve üslupları olsa da yöntemler aynıydı. Türkiye de cumhuriyetin kuruluş yıllarında jakoben-devletçi bir siyaset izle- yerek ulus-devletin yaratılmasın- da önemli adımlar attı. Her türden solcunun devletçi- liğe yaklaşımı, bu tarihsel geç- mişle biranlam kazanıyor. Ancak bu arada, solcular birden hangi sınıfın konrtolüne bakmadan devletçiliğe gereksiz anlamlar yüklemeye başladılar. Devlet, hangi sınıfın denetimindeyse, devletçilik de aslolarak o sınıf çı- karlan doğrultusunda şekillenir. Ömeğin bugün ülkemizde devlet kimlerin yönetimindeyse devlet- leştirmenin ve buradan elde edi- len rantın da kaymağını bunlar yiyorlar. Ömeğin KlT'ler. bugün kadar kime hizmet ettiler? Devletçilik ve devlet her şey- den soyutlanarak savunulamaz. Ona bir içerik kazandırmak gere- kir. Amacın, yönetime ve ekono- mik kararlara ezilen çoğunluğun katılabileceği yollara yönelmesi gerekir. Körükörüne devleti sa- vunmak, solda akıl almaz savrul- malara yol açıyor. Insan bazen söylenenleri anlamakta güçlük çekiyor. Nofc Insan Hakları Demeği Is- tanbul Şubesi, önemli birgerek- sinime cevap verecek önemli bir adım atarak Insan Haklan Kütüp- hanesi kuruyor. Kütüphane için yer bulunduğunu söyleyen kuru- cular, kütüphaneye destek ama- cıyla 8 Ağustos Cumartesi günü Açıkhava Tiyatrosu'nda, saat 19.00'da, aralarında Edip Ak- bayram, Onur Akın, Suavi ve Koma Çiya'nın da bulunduğu sanatçıların bir konser vereceği- ni bildirdiler. PERŞEMBE ORHAJV BURSALI Af... Yazar arkadaşıma soruyorum: Kızını veya oğlt öldüren insan, üç-beş ay veya iki- üç yıl sonra ai dilip salrverilse ne yaparsın? Gülüyor ve hiç duraksamadan bekJediğim ya veriyor. Söylediklerini şöyle ılımlı hale getirip özet yebilirim: Adaleti yerine getirmek için elimden gel her şeyi yapanm. Ayrıca böyle bir affı gerçekleştir partilere de oy vermem! Bir başka yazar arkadaşım "Afta ayrımcılık yaf mamalı"diyor. "Afçıkacaksaherkesikapsamalı". > nı siyasi suçlar af dışında bırakılmamalı. "Kaderkt banlan" hakkındaki görüşü de şöyle: "Onlan su< iten nedenleri ortadan kaldırmak için çalışmak ger kir". Yanı, onlar da affedilebılirler. Sorunun çok yönü, etkilenen çok taraf ve çeşrtli gı rüş var. • • • : "Kaderkurbanlan'nın içinde hertürlü mahkûm v< ya sanık var. Insan öldürenler kader kurbanı. Çün\> cinayeti ya namus uğruna işlemiştir, ki burada gel< nekler görenekler, kıskançlıklar suçludur. Ya paras olduğu için işlemiştir, burada da ona yeterli parayı w remeyen toplum veya sosyal dayanışma suçludu Ya genlerı suçludur, yani cinayet egilimi doğuştandı ya da çevresi onu cinayete itmiştir! Görevini kötüye kullanarak devleti veya halkın ver gilerini iç edenler de, özellikle devlet içındeki gen< dolandırıcılıkdüzeninin, milyariarı birçırpıdagötüren lerin ortalıkta dolaşmalanna izin v&ren koşullann "kur banı"ö\r Örneğin zavallı eski Meclis Başkanı Kalemli bı düzenin bir "kader kurbanı"dır. Eski Emlakbank Ge nel Müdürü Engin Civan ve bütün diğerleri de öyle!.. Sayın Bozuk Düzen'in, bu kurbanlan yargılayaraJ ve cezalandırarak yaptığı yanlışlıkları ise, Düzgür Düzen'in önde gelen siyasi partileri af çıkartarak gi- dermeye tamir etmeye çalışıyorlar! Kendılerınin hiçbir suçu olmayan yarının "kadeı kurbanları"öa, bundan böyle cezalandınlmamaları için güçlü bir toplumsal neden elde ediyorlar! • • • Af konusu zor bir sorun. Af konusunda da saf ve mutlak dogrular yoktur. Bir tutumun veya görüşün en doğru olduğunu kim söyleyebilir? "Kader kurbanlan" açısından baktığınızda, karşı açıda, kader kurbanlannın kurbanlan olan öbür "ka- der kurbanlan" vardır. Her ne kadar "sosyal içerikli" baksak ve kabahati bozuk düzene yüklesek de, karşıda mağdurolan çok daha kalabalık bir gurup vardır. Ayrıca bu grubun yan- daşlan çok daha kalabalıktırlar. Hatta af konusunda "hak sahipleri"nin onlar olduğunu da söyleyebilirsi- niz! "Kaderkurbanlarına af ç/terd/m"demek yeterli ol- muyor Kaderkurbanlannın" kurbanlarını düşünmeyen bir af sıstemi tek yanlı olur. Kamunun malını mülkünü (devlet bütçesini ve ma- lını=halkın vergilerini) kendisinin üzerine geçirenlenn karşısında ise, "Yüzde99 Türkiye" vardır. Bunların af- fı ise çok daha zor bir konudur. • • • .;!. Lafı uzatmamak gerek: Af, sadece siyasi ve düşün- sel alanla daraltılırsa Türkiye açısından geniş bir an- lam taşır. Çünkü, demokratik toplumun yapısı, ne olursa ol- sun, neyı savunursa savunsun, belırli kurallar çerçe- vesinde ve birbırine saygı temelınde, çeşitli görüşle- rin bir arada banş içinde yaşamasına izin vermelidir. Ağar'ın oğlunun nikâhı CHP'den Demirel ve Evren'in tanıklığma tepki DtYARBAKIR (Cum- huri>et)-DYPElazığmiI- letveki li Mehmet .4|ar' ın oğlunun nikâhında Cum- hurbaşkanı Süleyman De- mirel ile 7. Cumhurbaşka- nı Kenan Evren'in tanık- lık yapacağı haberlerine CHP'den sert tepki geldi. CHP Genel Başkan Yar- dımcısı Biilent Tanla "Ağar kamuov u vicdanın- da Susurluk'un baş so- rumlusu olarak görüi- mektedir" derken. CHP Içel milletvekili FîkriSağ- lar, "Cumhurbaşkanı'nm bu nikâha gitmesi Ağar'ı aklaması anlamına gelir" dedi. Ağar'ın oglu Tolga Ağar'ın 17 Ağustos'ta Is- tanbul'da gerçekleştirile- cek nikâhında Cumhur- başkanı Demirel ile eski cumhurbaşkanı Kenan Evren'in tanıklık yapaca- ğı yönündeki haber tepki çekti. Sağlar. Güneydogu ve insan haklan raporlan- nın tartışılması için dü- zenlenen toplantıya katıl- mak üzere geldiği Dıyar- bakır'da şu açıklamayı yaptı. "Ağar'ı da Susuriuk'u da >aratan Kenan Evren ile bü.vüten Cumhurbaş- kanı'nın nikâha kaoiacak olması inanılacak gibi de- ğil. Savın Cumhurbaşka- nı'nm böyle bir gaf yapa- cağını tahmin etmivorum. Mehmet Ağar da Haluk Kırcı'nın nikâh şahitiydi Demirel de onun oğlunun şahiti oluvor. Türkhe Cumhuriyeti parlamento- sunda dokunulmazlığı kaldınlan bir kişinin çocu- ğunun nikâhına kablması cumhurbaşkanınuı bu Id- şivi aklaması anlamına gelmiyor mu?" Bolu il Müftüleri Toplantısı İzinsiz cami yapımı engellenecek BOLU (Cumhuriyet) - Diyanet İşleri Başkanlı- ğı'nca düzenlenen ve 80 ilin müftülerinin katıldıgı toplantı dün sona erdi. Toplantıda. bundan sonrayasalar uyannca ge- reksinime göre cami ya- pılacağı, müftülüklerin iz- ni olmadan cami inşa edi- lemeyeceği belirtildi. Diyanet İşleri Başkan- lığı 'nca Bolu Abant'ta dü- zenlenen ve iki gün süren "İl Müftüleri Toplantisı" dün akşam saatlennde so- na erdi. Toplantıda şu konulann üzerinde duruldu: -Özel vetüzelkişilere ait tüm camiler, 3 av içinde Diyanet İşleri Başkanlı- ğı'na devredilccek. - Cami inşaatı konusun- daki düzensizlikler gide- rilecek. gereksinim olma- yan yerlere cami yapılma- sına izin verilmeyecek. - tl müftiilükleri camiyt gereksinim olan yerler saptavacak. müftülükJe rin izni olmadan cami in şa edilemevecek. - Camiierde görevlen dirılecek personel içiı kadro gereksinimi günde me getirilecek. Kadro ay nlmaması durumunda fazla personelin bulundu ğu camiierde görev yapaı kişiler, gereksinim olaı yerlere gönderilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle