27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25AĞUST0S1998S/ 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL . RicharcPdan Maskeli LeydFye Al Pacino da sinemada III.Richard'ı oynamıştı. Faruk Bildirici'nin, baskı rekoruna giden "Maskeli Leydi" adlı yapıtını elime aldığımda. yaz tatiline keyifîi bir başlangıç olabilecek bir "oyalanma" peşinde olduğumu açık yürekli- likle söylemeliyim. Ancak, ilk yirmi sayfayı devirdikten sonra, basında daha önce pek çok yazann dile getirdiği gibi, kitabı sonuna dek oku- madan elimden bırakamayacağımı anladım. Bildirici, yazınsal süslemelere ve yazarca yo- rumlara yanaşmaksızm, konuşma diline çok yakın bir sereserpelik içinde. Tansu Çiller'in ya- nm yüzyılı aşan yaşama serüvenini, belgelere ve tanıklıklara dayanarak sergiliyor. Kitap kronolojik biryaklaşımla, iki temel iz- leğinpeşinetakıyorokuru: "lktidar"nasıl olu- nur? Nasıl "zengfa" oJunur? Siyasal erk ve pa- ra. "Mutlak güç"e ulaşmanın vazgeçilmez iki anahtan... Bildirici, bu iki izleği hınzırca buluşturan bir kurguyla. 1940'lardan 2000'lere ulaşan bir "yük- seliş" öyküsü anlatıyor. "Siyasal erk" meraklı- lannın da. "zengin olma" sevdalılannın da bü- yük dersler çıkarabilecegi bir öykü bu. Daha da önemlisi, öykünün bütününden, Mas- keli Leydi kişiliğinde simgelenen müthiş bir "tipoloji" çıkıyor ortaya. "Amaca ulaşma yolun- da her araç geçerlidir" düşüncesinin gerçek bir yaşam deneyimi içinde nasıl somutlaş,tığını gö- rüyoruz. "Prens"başlıklı ünlü yapıtında. "siyasalerk "e ulaşmak için uygulanması gerekli acımasız tak- tikleri sergileyen Rönesans düşünürü Makya- vel, amacına ulaşmak için her aracı geçerli say- mış bir önderin, "siyasal erk"i elde ettikten son- ra, halkına esenlik getiren, başanlı bir yöneti- ci olmasını öngörüyordu. "Siyasal erk"e ulaş- mış tüm kişilerin eyîemlerinde Makyavelist tak- tiklerin yer aldığını tarih göstermiştir. "Hırs"ın "amaç"ı aştığı noktada ise Makya- velist teknikler sökmez olur. Artık söz, Röne- sans hümanizmasının temsilcisi, insan doğası- nın keskin gözlemcisi, büyük Shakespeare'in- dir. Makyavel'in sunduğu "siyasal önder" tipi- ni pek çok yapıtında işleyen ozan, ünlü "III. Ric- hard''oyununda, Makyavelist taktikleri gerçek insan boyutlannda çizdiği Richard karakterin- de tek tek sınamıştır. Faruk Bildirici'nin, belgelerden ve tanıklık- lardan yakaladığı minik parçalan usta bir "bul- yap" oyuncusu hüneriyle yerleştirerek çizdiği Maskeii Leydiportresi, Makyavel'in "hüküm- dar" tipolojisini aşarak, Shakespeare'in Ric- hard'ıyla yakın akraba birkadın karakter oluş- • Faruk Bildirici'nin, belgelerden ve tanıklardan yakaladığı minik parçalan usta bir 'bulyap' oyuncusu hüneriyle yerleştirerek çizdiği Maskeli Leydi portresi, Makyavel'in 'hükümdar' tipolojisini aşarak, Shakespeare'in Richard'ıyla yakın akraba bir kadın karakter oluşturmaktadır. lan Mc Kellen III. Richanfı canlandırmışü turmaktadır. Biri "taht" ile arasında bir sürü "kral adayı" bulunan "çirkin"prens. Öteki, "donık" ileara- sındaki toplumsal-ekonomik-politik bir dolu engeli aşmak zorunda olan "giizel" kız. Her ikisinin de doğasında başka insanlara karşı -ender görülür- bir "duyarsızlık" söz ko- nusu. Richard, kardeşlerini. yeğenlerini, dost- lannı bir bir yok ederken en küçük bir rahatsız- lık duymuyor. "Tansu" küçükken mızıkçılığıy- la tanınıyor: iiç tekerli bisikletine. birlikte bü- yüdüğü sevgili kuzenini bile bindirmiyor. Üni- versite hocalığı ve politikacılık döneminde. ra- kipleri kadar. ona deştek olanlan da kolayca harcayabiliyor. Bilecik'e politikacı olarak git- tiginde, yıllar önce ilkokuldan sınıf arkadaşı olan karşılayıcılannı umursamıyor bile. Peki nasıl yükseliyorlar? Çünkü ikisi de "mas- keli". Ikisi de insanlar karşısında olduklanndan farklı bir kimlik sergilemede başanlı. Richard kuzu postuna bürünmüş bir kurt. Ince zekâsını hünerlidıliylebuluşturup, "en şeytan olduğu an- larda bile" bir "aziz" görüntüsü verebiliyor. "Tansu"nun ise pratik zekâsı var. Dil hüneri ol- masa da "tatlı gülüş"ü \e sevecen dokunuşla- nyla doktora öğrenciliğinden bu yana her zor- luğu aşabiliyor. İkisinin de ~karizma"sına di- yecek yok... Kısacası, ikisi de yaman birer "oyuncu". Ric- hard oyunculuktaki ustalığını sev ırciye kendi- si açıklıyor. "Tansu"nun kolej yıllannda birdo- luoyundabaşanlı rolleroynadığını ise Bildiri- ci'den öğreniyoruz. Politiİcaya atrldıktan sonra aldığı oyunculuk-taktik derslerini de. Her ikisi de "amaç"a ulaşma yolunda aynn- Tilmlerdeki Nazi karakterler' konulu sergi tartışmalara yol açtı Holfywood'tinNadfitntezileriKültür Servisi - Ingiltere'de narak. ortayakonanyapıtın ne- lkinci Dünya Savaşı'nın bit- Photographer's Gallery'nin Hollyvvood filmlerindeki Nazi karaİcterleri konulu fotoğraf ser- gisi sanat ve düşünce dünyasın- da yenı tartışmalara yol açtı. Ga- zeteler bu serginin haberlennde galeriyi Nazi ideolojisini yü- celtmek ve Yahudi düşmanlığı yapmakla suçlayınca, galeri yö- rıeticılerı kamuoyuna bir açık- lama yapmak zorunda kaldılar. Sergıde Nevv York'ta yaşayan Polonya asıllı sanatçı Piotr Ük- lanski'nın filmlerden elde etti- ği. 100 kadar Nazi kostümlü ak- tör fotoğrafı ver alıyor. Galeriden yapılan açıklama- daşusözlere yerveriliyor: "Sa- \ın med>a mensuplan ve galc- rimizin değerii ziyaretçiJeri. aç- tığımızNazıler' başlıklısergiv- le ilgıli bir haber \a da yorumla karşılaşmış olabilirsiniz. Bu ser- gi) i açarken hiçbir şekilde Nazi rejimini övmek ya da Nazi yan- daşlığı yapmak gibi bir amacı- mızınolmadığnıı belirtmek iste- riz." Yahudilerin çoğunlukta oldu- ğu bir kesim. galerinin girişi- mme çok büyük tepkiler göste- rip protesto gösterileri düzen- lerken bir başka grup da sanat kuruiuşlarımn sonuçlannı hiç düşünmeden düşüncesizce gi- risimlerde bulunmaianndan \ a- kırmor. Londra'nın tam merkezinde kentın en seçkin fotoğraf gale- risınin faşist eğilimli bir sergi dü- zeılemeye kaJkışacagınt ya da bcyle bir sergi için izin alabile- ceğinı düşünmek oldukça gü- lüaç aslmda. Galerinin kötü ni- yali olmadığı da açıkça ortada aâfak modem sanatlar alanın- damarjinalliğin sınırlan zorla- reye varacağı hiç düşünülme- den işleryapılması sanatçılan bi- le çileden çıkartmaya başladı. Sanatçılar bu türde ciddi ve hassas konulara bulaştığında başlannı mutlaka derde soku- yorlar. Her olaydan kendisine sansasyonel bir malzeme çıkart- maya çalışan medya da halkın tepkisini arttırmak ve olaylan inanılmaz boyutlara ulaştırmak için elinden geleni yapıyor. Uklanski'nin sergideki ama- cı ne faşist ideolojiye yönelik klanski'nin Hollywood filmlerindeki aktörleri sergilemedeki amacı ne faşist ideolojiye yönelik eğilimlerini ortaya koymak ne de Yahudileri kızdırmak. Sanatçı sadece Hollyvvood'un Nazi fantezilerini ortaya koymak istiyor. eğilimlerini ortaya koymak ne de Yahudileri kızdırmak. Sanatçı sadece Hollyvvood'un Nazi fan- tezilerini ortaya koymak istiyor aslında. Sergide açıkça Holrywo- od'un Nazileri sergilerken yarat- tığı davTanış biçimlerini, klişe- leri. kolaycı tanımlamalan açı- ğa çıkanlıyor. Sergiyi görme- den bile ekranlardan izlediği- miz kadanyla tek gözlük kulla- nan. yüzünde itici bir yara bu- lunan pek çok Nazi karakteri yaratıldığını biliyoruz. mesiyle birlikte Hollyvvood öy- külerinin en popüler kötü adam- lan oldu Naziler. Tipleri ve dav- ranış biçimleri de yıne Hollyvvo- od tarafından yaratıldı ve be- nimsetildi. Sektörün klışeleri benimseneli o kadar uzun za- man oldu ki bugün bizlerbirbir- leriyle hiç ilgisi olmayan aktör- lerin lkinci Dünya Savaşı film- lerinde hep bir kalıptan çıkmış- çasına benzeşmelerini sorgula- mıyoruz. Sergi işte özünde 20. yüzyılın bu kapsamlı şeytan tip- lemesinin yaratılış sürecini işli- yor. Ingiltere'deki tartışmalann bu kadar büyütülmesinin bir ne- deni de Uklanski'nin Polonya asıllı olması. Yahudilerle Polon- yalılararasındaki gerginlik fkin- ci Dünya Savaşı'ndan bu yana sürüyor. Ingiltere'deki Yahudiler Po- lonya asıllı bir sanatçının bu ser- gide kötü bir niyet taşımadığına inanmıyorlar bir türlü. Pek çok Polonyalı, Nazilerin Yahudi soy- kınmmın büyük kısmını Polon- ya topraklannda gerçekleştir- miş olmasının utancını taşıyor- larhâlâ ancak Yahudileri geçmişi düzeltmek için ellerinden bir şey gelmeyeceği konusunda ik- na edemiyorlar. Nazilerle Polon- yalılararasındaki gerilim bilinen bir gerçek. Gerçek olmayan şey Uklanski'nin önyargılan doğru çıkartacak şekilde Nazi sem- patizanı oldufu. Clint Eastvvood'dan Roger Moore'a, Oliver Reed'den David Niven'e, Ömer Şerif'ten Jerry Levvis'e kadar pek çok aktörün fotoğraflarının yer aldığı sergi 12 Eylül'e dek Hollyvvood'un bize dayattığı Nazi tiplemelerini sorgulatacak. 'Sikkelerin Işığında Eskiçağ Tarihi'Kültür Servisi - Homer Kitabevi. sikke- ler ile sikkelenn basıldığı dönemler arasın- daki ilişkiyi inceleyen "Sikkelerin Işığında Eskiçağ Tarihr adlı kitapla okuyuculann kar- şısına çıkıyor. Christopher Hovvgego'nun yazdığı kitabı OğuzTekiıı Türkçeleştirmiş. "Sikkelerin Işığında Eskiçağ Tarihi"bu ko- nuda yayımlanan iik Türkçe kitap olma özelliğini taşıyor. Kitabınyazan Hovvgego, Oxford'daki Ashmolean Museum'da Roma sikkeleri sorumlusu ve aynı zamanda Ox- ford Üniversitesi'nde Roma nümizmatiği öğretim üyesi. Kitabın çevirisini üstlenen Doç. Dr. Oğuz Tekin ise Istanbul Üniversi- tesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi. Sikke (nümizmatik) ile tarihin birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunun vıırgulandı- l^hristopher Howgego sikke ile tarihin birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunu vurguladığı kitabında sikkenin nitelik, biçim ve üslubu üzerinde duruyor. ğı kitapta yazar, sayısız örnek yoluyla sik- kenin nitelik, biçim ve üslubunun başlıca ta- rihsel konularla nasıl ilişkisi olabileceğini gösteriyor. Sikkenin icadından (fÖ 600) Di- ocletianus'un iktidanna dek olan süreyi kap- sayan kitapta. devlet maliyesi ve iktisat ta- rihinden imparatorluk egemenliği ve siya- sal propagandaya kadar uzanan bir dizi ko- nu ele alınıyor. Kitabın ilk bölümü. tarihin önemli bir kolu olan paraya aynlmış vedo- ğal olarak sikkeler de tarihin ana kay- naklanndan birini oluşturuyor. tkinci bö- lümde ise sikkelerin tarihsel bir kaynak ola- rak nasıl kuHanılmalan gerektiği İconusun- da temel oluşturan sikke üretiminin bazı yönleri ele alınıyor. Diğer bölümlerde ise emperyalizm açı- sından imparatorluklar ve yöresel sikkeier arasındaki ilişki ile devlet ideolojisinin si- yasal ikonografisine ilişkin mesajlar ve ima- lar araştınlmış. Kitabın son iki bölümü de geniş bir şekilde ekonomiye aynlmış. Bu bö- lümlerde. sikke dolaşımı. ticaret, Roma Im- paratorluğu'nun ekonomi ve para basma politikasındaki değişim ile enflasyon, kriz ve sikke değerine yapılan müdahaleler in- celeniyor. tılı planlar yapıyorlar ve planlannı koşullar ol- gunla^tıkça adım adım uyguluyorlar. Planlan ger- çekleştirme yolunda kullanılan stratejiler ara- sında ")alan"ın da yeri var. Richard yalan ve iftira yoluyla tüm insan ilişkilerini istediği bi- çimde yönlendirebiliyor. Maskeli Leydi'nin yalan söyleme alışkanlı- ğının çocukluk yıllannda oluştuğunu da Faruk Bildirici bildiriyor. Müştemilatında yazlık ki- racı olarak oturduklan köşkün sahibi oldukla- nnı söyleyen, babasının yanında çalıştığı kişi- nin Mercedes'ini kendilerininmiş gibi göste- ren. güze! bir kolejli genç kızın gözünün neden böylesine "yukarılarda" olduğunu anlamak için Shakespeare gibi usta bir psikoloğa gerek var. Faruk Bildirici ise nesnel yaklaşımını yo- rum yapmaksızın sürdürüyor. İki karakter arasındaki vurucu bir benzerlik de. dindarlıkla hiçbir ilgileri olmamasına kar- şın. "amaç"a ulaşma yolunda, gerektiğinde bir- denbire inançlı birer Hıristiyan ya da Müslüman kişiligine bürünebilmeleri. Ancak. ağzı iyi laf yapan Richard'ın bu rolde çok daha başanlı ol- dugu görülüyor. "Makyavelist erdemler" olarak tanımlanabi- lecek bu tür özelliklerin en önemlisi ise "baş- kalannı kullanmak". Her iki karakter de bu alanda "deha" sahibi. Richard oyun boyunca bir dolu kurbanını, yetkili, etkili kişileraracılığıy- la öteki dünyaya yolluyor. Kendisini hiçbir ris- ke atmaksızın... "Tansu" ise gerek üniversite öğ- retim üyesi olarak iş dünyasına açılırken. gerek- se politikacılık döneminde, onlarca bilgili kişi- yi gece gündüz çalıştırarak "prim" yapıyor. Başkalannı kendi amaçlannız için kullanma- nın çeşitli psikolojik tak- " " • ~ ~ ^ ~ - ^ ~ ~ tikleri var. Ya onlan aynı il- keleri paylaştığınız konu- sunda inandıracaksınız, ya onlara çıkar sağlayacaksı- nız. ya da otoritenizle üst- lerinde baskı oluşturacak- sınız. En saf olanlan da "ka- nzmatik'" davTanışlannızla • rkendi safmıza çekecekst- niz. Richard, Jngiltere krallı- ğının en yetkili kişilerin- den tutun da kiralık katil- lere dek böyle bir strateji uygulayarak "taç" giyiyor sonunda. "Şans tekerle- ğj"nde yükselerek doruğa yerleşiyor. Richard'ın bu noktaya ulaşmasında kuşkusuz hır- sının, karizmasının ve kul- landığı taktiklerin payı var. Ancak, ona şu ya da bu ne- denle destek olan safdiller ya da kendi zaaflanndan yararlanmasına izin veren çıkarcılarolmasa, Richard kral olduğunu düşlerinde bile göremeyecek. Sarayda kopan fırtınalan uzaktan endişeyle izleyen halk ise işlerin kötüye gittiğini ne- den sonra fark ediyor. (Do- ğal ki o zaman "demokra- si" olmadığı için halkın da elinden bir şey gelmiyor.) Bildirici 'nin öyküsünde ise, tıpkı Richard'a destek olanlar gibi, Tansu'nun "kullandıldarrndan bir bö- lümü yavaş yavaş uyanı- yorlar. Süleyman Demi- rel'in, kendisini kolejden arkadaşı olan Tansu konu- sunda zamanında uyaran. Hüsamettin Cindoruk'un eşi Dilek Hanım'la ilgili olarak. "Dilek bizden iyi politikaciy mış" dediğini de "Maskeli Leydi"den öğre- niyoruz. (Yaşadığımız "de- mokrasi''döneminde, olan biteni TV ve basından gü- nü gününe izleyen "oy sa- hibi" halkımızın elinden bir şey geiip gelmeyeceği- ni Faruk Bildirici de bilmi- yor ki bir şey söylemiyor.) Richard'ın "düşiiş r> ü "kral" olduktan sonra baş- lıyor. Richard ulaştığı yeri koruyabilme kaygısıyla despotlaşıyor. Zekâsının panltısı gidiyor. Kendisi- ne en çok hizmet etmiş olanlan bile karşısına alı- yor. Sonun başlangıcına ge- linmiştir. Shakespeare. "yükseliş"i uzun süren Richard'ın se- rüvenini hızlı bir "düşüş"le noktalayarak "şiirsel ada- let"i yerine getirir. "Ama- ca ulaşma yolunda her ara- cın geçerli olamayacağını" göstererek. "Hırs"ın "amaç"ı aştığı nokta, bi- reyin toplumdan bütünüy- le soyutlanarak, kendi çıl- gınlığının anaforuna kapıl- dığı noktadır... Faruk Bildirici "Maske- li Leydi"de. karakterini bu noktaya getirmiyorsa da, epeyce yaklaştınyor... YAZI ODASI SELİM İLERt Ağustos Bitiyor Hesiodos'un Işler ve Günler'inde (Sabahatt Eyuboğlu-Azra Eıtıat çevirısi) geçer: "Ağıryaz günlerinde ağustos böceği I Konup b ağaca türküye başladı mı"... Dizeler sonra bir de şu dizeler: "Yaz ortasındakigün dönümünden sonra IEllıge ce ellı gün sürer insanların I Denize açıldıklan mev sim. I O mevsimde gemilerin paralanmaz I Denı tayfalarını elinden almaz." Gemileri paralamayan, tayfaları boğmayan mev sim, demek hepi topu elli gün sürüyor. Ağustos or taladı mı denizler azgın. Çocukluğumda hep o söz: Ağustosun yansı yaz sa, yansı da kıştır. Füruzan'ın sessiz acılarla örülü hikâyesiydi, "Is- kele Parklan"nda yaz bitiyordu. Nasıl unutulur "Kirli Ağustos"?! Edip Canseveı yakıcı yaz güneşinde ürperişler hisseder. Mehmed Rauf Eylûl diyor, Yahya Kemal ancak eylül sonunda "Yazlaryavaşça bitmese, günlerkı- salmasa..." diyor ama; daha ağustosta yaz varken uzaklaşır gibidir. Ağustos: Bana en çok dokunan ay! Şimdi yine bitiyor. Şişli'nin köşeli bir sokağından geçerken nasılsa ayakta kalmış üç ağaç, bir de iki katlı ev. Her gün önlerinden geçiyorum. Akasyada ilk san yaprak ge- çen gündeydi. Kestanenin sivri kabuklu kestanele- ri birer ikişer ortaya çıktı. Ve dün çınarın yaprakla- n... ilk kuru yapraklan rüzgârda! Çınaryapraklan Zi- ya Osman Saba kadar tevekkül sahibiydi. Ağustosun bir romanı olduğunu düşünürüm. Yıl- lardan beri böyle düşünürüm, bunu düşünürüm de 'Roman'ın ne olduğunu, nasıl olduğunu, neler an- lattığını bir türlü çözemem. Belki de tiyatro oyunudur ağustos. Adı 'Ağustos' olan bir tiyatro oyunu yazmak isterim. Adı 'Ağustos' olan bir roman yazmak istemiştim. Birzamanlar. Yıllarca çabaJadım. Günü gününe not- lar aldım, ağustosun çizelgesini çıkartmaya çalıştım. Her yılın kendi ağustosu. İşte bu yılın ağustosu da bitiyor. Yaz geçti geçecek. Oysa önümüzde koca bir yaz var sanısıyla alda- nıp kaldık. Hesiodos hepi topu elli gün diyor. Her yılın kendi ağustosunda yaz bir kez daha bi- ter. Gerçi eylülde, ekimde, bazan kasımda güneşli günler vardır, Kanlıca'nın ihtiyarianna "geçen son- bahahan" hatırlatan. Yine de ağustos bildiğini okur: Isırgan güneşi, kavuran sıcağı; bastıran yazsonu. Sa- baha karşı serinlik çıkmıştır, balkon kapısını örtersi- niz. Yaz geride kalır. Öyle usulca geride kalır ki, kolay ayırt edemezsiniz. Fakat belki de yaz durur. Durgun bir yazsonu ağustostur. Durgunluğu giderek korkutur. Sanki fır- tına patlayacak, sağanak boşanacaktır. Ağustosta günler çoğu kez sağanaksız geçmiş: notlanm öyle söylüyor. Bende yine de yağmurduy- gusu. Şimdi yağacak, şimdi gök gürleyecek... Güöö^a& imt&Şlftt öl bîtettetftŞ yeceğini ağustosta düşünmeye koyulurum. Güney güneşleri özlerim. Hep ağustosta. Ağustos bir bakıma kaçıp gitmek duygusudur. Bırakıp gitmek. Kış gelmeden bir aylakgezer olur- san olursun... Ağustosta kurduğumuz hayâller daha ağustos sona ermeden sönmüş yıldızlann yansılandır. Ağus- tos, evet, Mehmed Rauf istediği kadar "eylûl" de- sin, her şeyin bittiği ay. Ama ağustos beklenir. Her yaz ağustos gelse di- ye beklenilir. Ağustos bir şeyler fısıldayacaktır. Bu kez fısılda- yacaktır. Yazsonunun gizini bu ağustos öğrenece- ğim... Ağustos susar. Suskunluklar, suskular ayı. Ağustos yazsonundan söz açmaz. Yaz diner. Bir akşamüzeri denize inen sokakta ve deniz ef- lâtuna çalar camgöbeklerinde. Bir akşamüzeri kö- şebaşındaki rüzgâr. Daima akşamüzeri gökyüzün- deki öbek öbek bulutlar. Yaklaşan mevsime işaret veriyoriar. Hepsi yaklaşan mevsimin sözcüsü. Yaz geri çekiliyor. Takvimde İz Bırakan: "Oteli önünden şarkılar ve kahkahalargeçti." Ser- ver Bedi, Selma ve Gölgesi, Semih Lûrfi Kitabevi, 1937. Kıbns'ta Otello Operası • LEFKOŞA (AA) - Almanya'nın Nürnberg Collgeim Norcium koro ve Orkestrası KKTC'deki Salamis Antik Tiyatrosu'nda Giuseppe Verdi'nin ünlü "Otello' operasını sahneleyecek. Gerçek ve tarihi mekânda ilk kez sunulacaîc olan "Otello' operası, 28 Ağustos akşamı gerçekleştirilecek. liyatrokare'de Şen A/lakas'Ş M Kültür Servisi - Amerikan Tiyatrosu'nun en uzun süreli oynanan oyunu sıfatıyla Guiness Rekorlar Kitabı'na geçen ve Boston'da 18 Chicago'da 16 yıldır sahnelenen komedi oyunu Şen Makas'ın Türkiye haklannı Tiyatrokare satın aldı. Oyunda Çiçek Dilligil Öztoprak, Şoray Uzun ve Şafak Sezer ro! alıyor. Yaz Şenliği sürüyor • Kültür Servisi - Beyoğlu Sinemasfnın beğenilen filmlerin toplu gösterimlerini gerçekleştirdiği Yaz Şenliği sürüyor. Şenlik kapsamında bugün "Rezervuar Köpekleri". yann 'Farinelli'. perşembe günü 'Anadan Doğma', cuma 'Kayıp Çocuklar Kenti'. cumartesi 'Baraka'. pazar "Postacı'. pazartesi günü ise 'Dalgalan Aşmak' filmleri gösterilecek. Tom McCabe yenî filminde iddialı • Kültür Servisi - Tom McCabe'nin yönettiği; Sir John Gielgud, Robert Hardy ve Stephan Fry'nin rol aldığı The Tichborne Claimant adlı filmin prömiyeri önümüzdeki aylarda düzenlenecek olan Edinburgh Film Festivali'nde gerçekleştirilecek. Film, daha sonra tüm dünyada gösterime girecek. Film, Viktorya dönemi tngilteresi'nin en zengin aristokratlanndan biri olan ve 1866 yılında yaptığı deniz yolculuğu sırasında kaybolan Sir Charles Doughty Tichborne'nun yaşamını konu ahyor. Yönetmen McCabe. filminin çekimlerini tamamlayabilmek için önceki aylarda Sanat Konseyi'ne başvurmuş, ancak olumsuz yanıt almışti. Sanat Konseyi 1 milyon pound ödemeyi reddedince. filmin çekilebilmesi için gerekli olan 3 milyon poundu ise yönermen kendi cebinden koymuş. McCabe. filmini ızleyenlerin hemen hepsinin filmi çok beğeneceği konusunda iddiali. Hatta filmi izledikten sonra da filmi beğenmediklermi söyleyenlere de paralannı geri ödemeye hazır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle