Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS1998SA
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
, sesimize salıip çıkahmTelev izyon kanallannın ya-
>ınlannı yogunlaştırdığı son
yedi-sekizyıl içinde yaşanan
Türkçe bozulmasını. başta
JVfahmut Tali Öngören hoca-
mız, birçok kiiltür insanı yıl-
lardır bıkmadan usanmadan
irdelemektedir.
Birçok •4
bozulma"nın ona-
nmı olasıdır. Ancak "ahlak"
ve"dil"gibi toplumsalolgu-
lardaki bozukluğudüzeltmek
için kuşaklar boyu sürecek
çabalar gerekir. Tophımsal
dinamikleri içinden çıktlmaz
bir kargaşa ıçine sokan eko-
nomik dengesızhğın beslen-
diği antidemokratik dünya
görüşünün kabullemlmesiy-
le ortaya çıkmı^ bır kültürel
aşınmadır yaşanan.
Türkiye bu aşınmayı en
gözle görülür biçimde son on
yıldır vaşıyor. Ahlak ve dil
artık "yükselen değeHer" ara-
sında yer alıyor. Utanmadan
insanlar arasmda dolaşabilı-
yorsan. istedigin rezillıği yap.
Anlamını tam olarak bile bil-
mediğin üç-beş sozcügü e!-kol
hareketlerine eşlik ettirerek
meramını anlattıgını sanıyor-
san. çekiverkuy ruğunu Turk-
çenin...
Telev izyondayabancı film-
lerin dublajlannın yoğunlaş-
* tğı ilk yıllarda gerek çe\ iri ge-
İ'İekse seslendtrme açısından
* .*düze>lilik<1
söz konusuydu.
O zamanlar tek > akınmamiz.
ünlü yabancı sanatç/lara se-
. şini veren yeteneklı \e iinlü
* Ijiyatrocularımızın sahnedeki
•- öyunculuklarını ikinci diize-
ye atmaları. oyunculuk hü-
nerlerini "ses"e indirgemele-
riydi.
"Seslendirme" sanatçılı-
ğıyla "aktorlük" arasında bir
seçim yapmaktı söz konusu
olan. Bu seçimi yapan oyun-
cufanmızın arasında, kışilik-
lerini yabancı yıldızlannkiy-
lepaylaşmanın bedelini öde-
yenler de oldu. "SesJendir-
me'" tiyatroya zarar verdi kı-
sacası. Ancak. hıç degilse te-
levizyondaki filmlerde.gra-
mer yapısıyla. sözcük kulla-
&3on on yıl içinde
çok kanallı
televizyonculuk
serüvenimiz
sonucunda yeni bir
Türkçe doğdu.
Çevirmenlik,
kullanılan her iki
dilde de
düşünebiimeyi
gerektirir. fngilizce
düşünüp Türkçe
söylerseniz ortaya
Tansu Çiller'in
söylemine
yakıştınlan "dublaj
Türkçesi" çıkar.
Türkiye son on
yıldır "dublaj
Türkçesi "nin
güdümündedir.
nımı ve söz dizimiyle. lelaf-
fuz ve tonlama özellikleriy-
le. bildiğimiz, sevdığımiz.
saydığımız v e sahıp çıktığımız
Türkçe egemendi.
Son on yıl içinde ise çok ka-
nallı televizyonculuk serüve-
nimiz sonucunda venı bır
Türkçe doğdu. Çev irmenlik.
kullanılan her ıki dilde de dü-
şünebiimeyi gerektinr. Ingı-
lizcedüşünüp Türkçe söv ler-
seniz ortaya Tansu Çiller'in
söylemine yakıştınlan "dub-
laj Türkçesi" çıkar. Türkiye
son on yıldır "dublaj Tiirk-
çesi~nin güdümündedir.
lşte vurucu bir örnek: Son
on yıldırTV dizi ve film ses-
lendirmelerinde sık sık ge-
çen "Howdoyou feel?'" sözü-
nün dublajcası olan "Nasıl
hissedivorsun?*' günde onlar-
ca kez beynimize batıp du-
ruyor. Türkçe düşünüp fngi-
lizce yazma alışkanlığını bir
türlü atamayan Ingilizceöğ-
rencılen. eskiden. Türkçede-
ki doğru kullanımı ("Kendi-
ni nasıl hissedhorsun?") bi-
lırlerdi. Bu nedenle de Türk-
çe düşünerek lngilizce söy le-
dıklerinde ya da yazdıklann-
da. sürekli uvanlara karşın
Ingilızcey ı "How doyou feel
\ourself?" gıbı garip kulla-
nımlarla katledıp duyanı ya da
okuyanı çıleden çıkarırlardı.
Son yıllarda bakıyorum.
bu vanlışı vapan kalmadı. Oy-
sa. "Korku\orum"un Ingı-
lızce karşılığı olarak "Iamaf-
raiding" vanlışını yapmayı
sürdürüvorlar. Sonra birden
uvandım.
Şimdiki çocuklar "Kendi-
ni nasıl hissedivorsun?" kalı-
bını artık bilmiyorlarki.' On-
lar dublaj Türkçesi "Nasılhis-
sedijorsun"u bilivorlar. Dub-
laj Türkçesinden Ingilizceve
geri-çev iri yapılınca da Inci-
lizce tümcedoğruoluyor. İki
"yanlış"tan bir "doğru" çı-
karmak ender yakalanır rast-
lantılardandır. Şimdi fîlm ve
dizı çevirmenlerinin ne ya-
pıp edip bir de şu "I am afra-
iding" sorununa çözüm bul-
malannı diliyorum.
Dublaj Türkçesi yoluvla
dilimize v urulan darbeye. çe-
v inııenin Türkçeye aktardı-
ğı yabancı kültüre ilişkin bil-
gisizliği sonucunda yaptıgı
v anlışlar v e her iki dili de ye-
terince bilmemesinden kay-
naklanan çev iri vesözdizimi
yanfışlan da eklenince. çoğu
zanıan izlediğimiz filmler
içinden çıkılmaz oluyor.
V'a seslendirmedeki sorun-
lar? Çogu zaman yanlış te-
laffuz. yanlış vurgulama ve
yanlış tonlamalar nedeniyle.
çev iri doğru olsa bile söyle-
neni yanlış anlamanız işten
değil. Tabii. TVnizin sesini
sonuna dek açsanız bile, de-
rinden boğuk boğuk gelen
konuşmaları duyabiliyorsa-
Dylan Thomas'ın eşi Caitljn Thomas, Nora Sunımers'ın çektiği fotoğraflaria ölümsüzliik ka/andı.
Thomashngölgesindekiyetenek
Kültür Servisi - N'irginia Woolf un
bürün ısrarlanna karşın döneminde
çok az kadın kendi yeteneklerinin de
gelişfirilmesigerektiğininfarkınava-
rıpbununsavaşını verdi. Sanatsal rut-
kulannı bir yana bırakıp zaman zaman
kendilerinden daha az yetenekli adam-
lann ilham perileri. yatak arkadaşla-
rı. yardımcıları ya da evcil köleleri
olmayı yeglemışti dönemin kadınla-
rı. En büyük görevleri erkeklerinin
potansıyelyetenekleriniaçığaçıkanr-
ken kı-ıidi yeteneklerini bu yeni keş-
fin gölgesinde eritip yok etmekti.
Caitlin Thomas da uzun yıllar ün-
lü bir adamm karısı olarak tanındı
yalnızca. Babası Francisannesinibaş-
ka bir kadın ıçin terk ettikten sonra an-
nesi tarafından yetiştirilen Caitlin ilk
olarak eski birailedostlanvla birlikte
olmaya zorlandı. 23 yaşında birgece
bardatanıştığı Dvlan Thomas'la bir yıl
içinde evlendi.
Caitlin için Dylan'ın tek birçeki-
ciliğî vardı. Oda şairolması. Onun sa-
natına duv duğu saygı sayesinde şairin
bütün kötü özelliklerine boyun eğe-
bildi. Caitlin'den sanatadına beklenen
şey kocasının alkol bağımlılığına. çap-
kınlıklarına, ve çocuklanyla ilgilen-
mek zorıında olduğu uzun yalnızlık dö-
nemlerine ses çıkartmanıasıydı. An-
cak Caitlin'in, NoraSummers'ın fo-
togTaflanylaaçığaçıkanbirbaşkayö-
nü daha vardı. Summers kocası Ge-
rald ile Hampshire'a taşındıktan son-
ra Caitlin ve üç kardeşinin büvüme sü-
reçlerinin tanığı olmuştu. Caitlin Tho-
mas günümüze Nora Summers ın çek-
tiği fotoğraflaria ulaştı. En biivük il-
gisi dans olan Caitlin ilk gençlik yıl-
lannda Nora Sunımers'ın amatörce
çektiği fotoğraflar ıçin de modellik
yaptı.
Herhangi bir yerde yayımlanma
amacını taşımayan bu tbtoğraflarda cü-
retkârca deniz kızı. doga tannçası poz-
lan verivordu Caitlin. Bu fotoğraflar
şimdi İngilterede Dvlan Thomas fes-
tivali kapsamında sergileniyor. "Nora
Summers'ın fotoğraflarn la Dylan ve
Caitiin"başlıklı sergide yaklaşıkdört
yıl önce seksen yaşında ölen Cait-
lin'infotoğraflanağırlıkta. Tombul vü-
cudu nedeniyle bütün isteğine karşın
iyi bir dansçı olamayan. yazın yete-
neğinı sürekli desteklediği kocası
Dylan Thomas'ın gölgesine gönıen
Caitlin ölümsüzlüğü bu tanrıça poz-
lanyla yakaladı.
nız...
Onyıl içinde toplumda bir
deli rüzgâr estirip. amansız
bir kültür egemenligi kuran
görüntülü medyanın başlıca
"doJgu matamesi" olan "film-
dJzt-Türkçeseslendirme" cep-
hesınde y aşanan bu yozlaşma,
"doğru başlangıç"lardan
")anİışson
>
'lara ulaşmada "I
Numara" oldugumuzu bir
kez daha gösteriyor. Belli ki,
kültürel ve ekonomik altya-
pısı hazırlanmadan yapılan
girişimler kısa zamanda sav-
lanan düzeyin çok altına dü-
şüyor.
Seslendirme Sanatçıları
Dernegi (SES-DER) bu
"olumsuz yöndeki gidiş"c
"dur" diyebilmek için, "Di-
limize, sesimize sahip çıka-
lım" sloganıyla. nicedir has-
talıgın tanılanması \e teda-
visi için çalışma içindeler.
Sorunlarşöyle sıralanıyor:
Çevirilerin. deneyimli çevir-
menleryerine. düşük ücretler-
le çalışan ögrencilere yaptı-
rılması: yayına yetiştirilmesi
gereken çevirilerin çırpıştırı-
lıvermesi; seslendirme işinin
yeterli eğitimı vebirikimi ol-
mayan sıradan kişilere yaptı-
rılarak, telaffuz, tonlama ve
vurgu yanlışlarının artışına
neden olunması: tek amacm
işi hızlı bitirmek olduğu bir
ortamda, kayıt sırasında ya-
pılan yanhşlann düzeltilme-
sine zaman ve olanak sağlan-
maması; ses düzeylerinin bil-
gisiz "sesçi"lertarafındange-
lişigüzel ayarlanması: kayde-
dici cihazlann ve yaşam sü-
resini doldurmuş bantların
yenilenmeyişi sonucunda
"sestendirme
T>
teknolojisinin
ilkelleşmesi...
Televizyonun TRT'li yıl-
lanndaki özen belli ki çok ge-
rilerde kalmış, tüm kanalla-
ra dublaj yetiştirmek için açı-
lan, tecimsel amaçlı seslendir-
me şirketlerinin "kazançhır-
sı". TV kanallannın ve dizi-
lerle fîlmferi sabah-akşam iz-
leyen kamuoyunun duyarsız-
Iıgı sonucunda iş çıgrından
çıkmıştır. Zarar topluma, kâr
şirketlere...
SES-DER'in "tedavTöne-
rileri şöyle: Özellikle telev iz-
yon kanallanna kayıt )apan
şirketlerin ruhsatlan verilirken
teknik donanım ve srüdyo ye-
terliliği açısından denetlen-
mesini saglayacak birsistem
oluşturulması; çev irmen, ses-
lendirme yönetmenleri ve
dublaj sanatçılarının sınav-
dan geçinlerek. yetersizolan-
ların eğitilmesi, sertifika ve
sonra da çalışma ruhsatı ala-
bilecek düzeyegefirilme; ses-
lendirme stüdyolanndan. ses-
lendirilen film ve dizilerin
yayın tarihleri ve kadrolannın
istenerek. belirli birdenetim
mekanizması oluşturulması.
Bu sorumluluğu kim yük-
lenecek? SES-DER. dene-
yimli yönetmen, çevirmen ve
seslendirme sanatçılan olan
üyelerinin bu tür bir örgüt-
lenmeye istekli olduğunu di-
legetiriyor. Kanun ve mevzu-
ata uygun olarak daha etkili
biçimde çalışabilmek için tü-
zelkişiliğini "SesJendirmeÇa-
lışanlan Birliği" olarak dc-
ğiştirmeye, bu örgüt içinde
deneyimli-deneyimsiz tüm
seslendirmecilere kucak aç-
maya hazır.
Belli ki, seslendirme uğ-
raşının. çeviriden "sesçi"liğe
tümalanlanndaçalışanlarbu
yolda yıllardırverdikleri dü-
zeyli hizmetin sürmesini is-
tiyorlar. Türkçenin yozlaştı-
nlmasına, Türk halkının, la-
yık olmadığı biçimde. bozuk
Türkçe bombardımanma tu-
tulmasma seyirci kalamaya-
caklarını dile getiriyorlar.
Seslendirme sanatçıları,
besbelli TV film \e dizile-
rinde kullanılan "Amerikan
TürkçesTnden dolayı "ken-
dilerini iyi hissetmivorlar" .
Ya siz "nasıl hissedivorsu-
nuz?"
Antonio Saura gecen ay Madrldde öldü
Avant-garde sanatm
merkezindeki ressam
Kültür Servisi - Anto-
nio Saura. Iç Savaş son-
rasında Ispanya'da yeti-
şen en önemli ressam-
lardan biriydi. Baskıcı
Franco yönetimine kar-
şın ispanyol avant-gar-
de sanatındaki yenilen-
menin merkez noktasını
oluşturan Saura. geçen
ay Madrid"de öldü.
1996'daGaleriNev'de
de bir sergi açan Saura,
1930'daHuesca'dadog-
du. Yirmili yaşlarında
Paris'e aitti ve burada
1953-1955 yıllan arasın-
da sürrealistlerle birlik-
teçalıştı. 1954'teyinebir
sürrealist grubun karma
sergisine katıldı. 'Chien abo> ant a l'eclip-
se'adlı yapıtında da görüldüğü gibi. ilk dö-
nem çalışmalan gerçeküstücü bir stili yan-
sıtıvordu. Teknik anlamda Oscar Domin-
guez, Joan Mirogibi sanatçılarla paralel-
likler kuran Chien aboyant a l'eclipse. Iç
Savaş öncesi av ant-garde sanatıyla da bağ-
lar taşıyordu. Dönemin Manolo Miliares
ve Antoni Tapies gibi diğer İspanyol sa-
natçıları da post-sürrealizmi keşfederken
Saura'ya benzer bir yol izlediler.
V önerimjn baskisına hep direndi
Avant-garde. sanatçılar için politik bir
direniş modeli oluşturmuştu ve Saura da
yönetimin baskıcı tavnna karşın hem sa-
natında hem de bireysel anlamda direniş-
çi bir tutum içersindeydi. 1956 yılında
Edouard Jaguer"in başkanlık ettiği Pha-
ses adlı bir post-sürrealist grubun sergi-
sine katıldı.
1957yılında Miliares, RafaelCanogar.
Luis Fekogibi ressamlar ve heykeltıraş Pab-
loSerrano ile birlikte, daha dışav urumcu
birgörünüm sergileyen El Paso hareketi-
ni başlattılar. 'Adım'anlamınagelen El Pa-
so, anlayışta "yeni şeylere adım atmayı'
simgeliyordu. BugrubuAmerika ve Fran-
sa'daki benzerlerinden farklı kılan. özüm-
sedikleri şıddet duygusuydu. Şiddet. Sa-
ura'nın yapıtlarında insan figürüne soyut
bir yaklaşım olarak biçimlendi. Sübjele-
ri çoğunlukla İspanyol geleneğinden ge-
len kalabalık sahneler, çarmıha geriliş.
hayal ürünü portreler ve tarihi fıgürlerdi.
Resimlerinde öncelikle siyah. beyaz. gri
ve kırmızıyı kuliandı. Şiddeti bu renkler-
le yoğurarak insan v ücudunun taşıdığı va-
roluşsal tehlikeyi anlattı.
Bugün Doğu Anglia Üniversitesi'nde-
ki Robert ve Lisa Sainsbury Koleksiyo-
nu'nda bulunan 'Hiroshima mon amour'
adlı yapıtı. Saura'nın 196O'lı yıllarda In-
giltere'de yaptığı çalışmaların en belirgin
Ressam Saura, yazar olarak
da çeşitli eserler verdi.
ömeklerinden biri. Butab-
loda da Hiroshima'ya atı-
lan bombanın referansıy-
la, çarmıha geriliş tema-
sının farklı bir versiyonu
sergileniyor. Tablo, adını
Marguerite Duras'ın, AJa-
in Resnais'nin fîlmine de
konu olan kitabından al-
mış. Robert Sainsbury, 'Hi-
roshima mon amour'un,
1960'lann başında Ame-
rika'da sergilenmesine izin
verilmediğini hatırlatıyor.
Saura. kuşağının en
önemli ressamlanndan bi-
ri olmasının yanı sıra kar-
şıt görüşleri ve eleştirel
yakla^ımıyla bir yazar ola-
rak da çeşitli eserler verdi.
Sanatın politik amaçlara hizmet etmesi
fikrine şiddetle karşı çıkan Saura. Pkas-
so'nun 'Guernica'sı üzerine 'Contra el
Guernica' adlı çalışmasını 1982'de ya-
yımladı.
1957'den sonra Ispanya dışında birçok
kişisel sergi açtı. 1960 yılında Guggenhe-
imResimÖdülü'nü. 1964'tedeCarnegie
Ödülü'nükazandı. Yine 1964"te, 1977ve
1982'de Documenta'ya. 1976 yılında da
Venedik Bienali'ne katıldı. Franco'nun
öldüğü yıl bienale katılmak. bir tspanyol
sanatçısı için çok şey ifade ediyordu.
Saura'nın yapıtları bugün Avrupa ve
Amerika"daki birçok koleksiyonda yer
alıyor.
YAZIODASI
SELÎM ÎLERİ
1950Sonrası
Kötü müydü?
Ekonominin, siyasetin, kültürün, toplumsal ha
yatın Türkiye'de sarsıntılara uğramaya koyulma
sının tarihini saptamak isteyenler, çoğu kez, 195C
sonrasında karar kılıyorlar. Yani Demokrat Par
ti'nin iktidara gelişi.
1938 sonrasını söyleyenler var. Inönü'nün cum-
hurbaşkanlığının ilkyıllannı benimseyip, 1946 son-
rasında her şeyin usul usul raydan çıktığını ileri sü-
renlervar...
1949 doğumluyum. Ellili yılları çocukluğun pus-
ları arasından hat/rlayabiliyorum.
Bununla birlikte o hatırladıklarımı günlük gaze-
teler, haftalık, aylık dergiler arşiviyle pekiştirmeye
çalışıp dururum. Günün birinde, yazabilirsem, o dö-
nenideki dünyayı, daha doğrusu yaşamış olduğum
küçük dünyayı kaleme getirmek istiyorum.
Demokrat Parti'yi adeta 'gönüllü'birtutumla ik-
tidara getiren seçmenler arasında ilk ahlayış pof-
layışları artık hayli uzak bir zaman diliminden işitir
gibiyim. Bu ahlayış poflayışlar iktidann beşinci, al-
tıncı yıllarına rastlar.
Ismet Paşa'nın kâğıt paraya kendi tasvirini koy-
durması, bizim evde, hiç hoş karşılanmaz, daha-
sı kınanırdı. Ismet Paşa'lı mor banknotlargözümün
önünde, bir tatsız anı gibi saklanmış, arada bir çı-
kaıiılıp gösteriliyor...
önce mor banknot yakınmaları kesilmişti.
Ismet Paşa dendi mi, arada bir Varlık Vergisi sö-
zü açılır, yine tartışılır, yine huzursuzluk dile getiri-
lirdi. Ama o Varlık Vergisi sözü de '55 sonrasında
konuşulmaz olacaktı.
Demokrat Parti'nin iktidara geliş efsaneleri ara-
sında -Doğru mu, sadece söylenti mi?- Celal Ba-
yar'ın -galiba- Ankara'da otobüs durağında sıra
beklemesi, sırasını kendisine veren yurttaşa te-
şekkür etmekle yetinmesi sürekli anlatılmaktaydı.
Celal Bayar'ı ilk ve son görüşümü hayal meyal
anlatabilirim: Küçüksu'ya gezintiye gitmiştik. Ba-
bamın bir fotoğraf tutkusu vardı. Birdenbire "fen-
ha yolun ortasında" karşımıza Bayar çıktı, yanın-
da bir bey. Ne polis, ne koruma, ne gürültü patır-
tı. Babam önce kendini tanıttı; sonra, Bayar'ın ku-
cağında benim fotoğrafım... Daha doğrusu renk-
leri bugün herhalde solmuş bir 'dia'.
Fakat evimizde Bayar-Menderes-Demokrat
Parti eskisi kadar sempati toplamaz olmuştu. Eko-
nomik güçlükler inceden inceye orta halli evlere
de sızıyordu besbelli.
O zamanın Hayat mecmuasında Demokrat Par-
ti iktidarının önde gelen kişileri balolarda çekilmiş
fotoğraflarıyla görünürler; Cihangir'deki küçük dün-
yamızda hanımlar, Demokrat Partili hanımların tu-
valetleriyle pek ilgilenirlerdi. Bu fotoğraflar elimin
altında. Hanımların şık tuvaletleri sararık artık.
'KüçükAmerika' olma düşlerinin alıp gittiği o gün-
ler, Ismet Paşa iktidarının anılarına tam bir dönüş
olmasa bile, dipten uğuldayan muhalefetin söyle-
miyle dolup taşar.
Başlı başına bir utanç olan AltiVedi Eylul Öfayı,
çocukluğumun en korkunç anılan arasındadır. O
dönemden hemen her şey silinmiş de, o gece ve
devamı daha dün gibi bende yaşıyor.
Ne var ki birkaç yıl sonrasının "27 Mayıs"ır» da
ben yalnızca bir endişe gibi hatırlıyorum. Ailemin,
semtimizin -Demokrat Partililer dışındaki- sevin-
ci, bayram havası bende Namık Gedik'in intiha-
rı için ağlayan bir 'ayakkabı boyacısı 'nın gözyaş-
larıyla bulanır.
Ardmdan babamın 147'ler arasında, hiçbir se-
bep, gerekçe gösterilmeksizin üniversiteden uzak-
laştınlması ve açıkça 'aç' kalışımız.
Ardmdan Menderes'in, Zorlu'nun, Polatkan'ın
asılmaları.
Yaşı bugün elliye iyice yaklaşmış kişiler, sanırım
çocukluğumuzun bütün bu fırtınalı ve uygarlığa
teğet bile geçememiş akıbetli günlerini kolay ko-
lay benimseyemiyorlar. Geçen zaman, bazı so-
nuçlan, bir türlü haklı gösteremiyor.
Geçen zaman, Demokrat Parti döneminin sorun-
laıia yüklendiğini açık seçik saptıyor. Bununla bir-
likte 27 Mayıs sonrasının o yaltaklanıcı basın dün-
yasından tiksinmemizi engelleyemiyor. Düne ka-
dar Menderes'e yaltaklananların inanılmaz yazıla-
n okur-yazarlarımız konusunda müthiş belgeler
kimliğinde.
O günlerin yazılarını çizilerini tarayın, yarına açıl-
mak ereğinde kaç satırla karşılaşacaksınız?
Takvimde İz Bırakan:
"Bunlan uzun uzun anlatırken, nihayet odadaki
adamı unuttu. Geçen günlerinde, kendi kendine,
yaşamaya başladı." Mithat Cemal Kuntay, Üç Is-
tanbul (1938), Oğlak Yayıncılık, 1998.
Saura'nın 'Hiroshima mon amour'u.
Rumeli Holding Heykel Yarışması
• Kültür Servisi - Rumeli Holding Türkiye
genelinde heykel sanatını desteklemek amacıyla
bütün sanatçılara açık heykel yarışması düzenliyor.
ilk kez gerçekleşecek olan yanşmanın
danışmanlığını Ülusiararası Plastik Sanatlar Derneği
yapıyor. En fazla üç projeyle katılabilecek olan
adaylar projelerini 21-23 Eylül 1998 tarihleri
arasında teslim edebilecekler. Yarışmayla ilgili
şartname Maçka Demokrasi Parkı Sanatçı İşlikleri
80200 Şişli-İstanbul adresinden temin edilebilir.
Yarışmada dereceye giren adaylar. ödüllerini 30
Eylül 1998 günü düzenlenecek ödül töreninde
alacak. Uygulama için seçilen proje, sahibtnce
mekânın mevcut işlevleri dikkate alınarak ödül
töreninden sonra yaklaşık üç ay içinde hazırlanacak
ve heykel. Rumeli Holding Mecidiyeköy Genel
Müdürlük Binası önüne dikilecek. '(251 ^4 94)
Varhk'ta Türk sinemasına
eleştirel bakış
• Kültür Servisi - Varlık dergisinin ağustos sayısı
yayımlandı. Derginin bu ayki sayısında Giovanni
Scognamillo. Türk sinemasının son on yılını
eleştirel bir gözle, özellikle yeni yönetmenlerin
filmleri bağlamında değerlendiriyor. Nurullah
Ataç'ın 100. Doğum Yıldönümü nedeniyle
hazırlanan dosyada Tahsin Yücel, Konur Ertop ve
Mustafa Şerif Onaran'ın yazılan yer alıyor.
"Ustalann Seçtikleri" bölümünde ise Buket Uzuner
ve Tugrul Tanyol yeni öykücü ve şairleri tanıtıyor.
Özdemır İnce. kitaplara bandrol almanın neden
olanaksız olduğunu anlatırken. Melisa Gürpınardil
yanlışları üzerine yapılan tartışmalann biçimine
itiraz ediyor: "Türkçe Tutkumuz Takıntıya mı
Dönüşüyor?' Tank Dursun K.. Haydar Ergülen.
Yusuf Çotuksöken, Füsun Akatlı. Mehmet Yalçın bu
ayın diğer yazarları. Şairleri ise Sennur Sezer. Ali
Cengizkan. Metin Cengiz, Oya Uysal, Ayten Mutlu,
Metin Cstündağ, Engin Turgut ve llyas Tunç.