24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS1998SA 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL , sesimize salıip çıkahmTelev izyon kanallannın ya- >ınlannı yogunlaştırdığı son yedi-sekizyıl içinde yaşanan Türkçe bozulmasını. başta JVfahmut Tali Öngören hoca- mız, birçok kiiltür insanı yıl- lardır bıkmadan usanmadan irdelemektedir. Birçok •4 bozulma"nın ona- nmı olasıdır. Ancak "ahlak" ve"dil"gibi toplumsalolgu- lardaki bozukluğudüzeltmek için kuşaklar boyu sürecek çabalar gerekir. Tophımsal dinamikleri içinden çıktlmaz bir kargaşa ıçine sokan eko- nomik dengesızhğın beslen- diği antidemokratik dünya görüşünün kabullemlmesiy- le ortaya çıkmı^ bır kültürel aşınmadır yaşanan. Türkiye bu aşınmayı en gözle görülür biçimde son on yıldır vaşıyor. Ahlak ve dil artık "yükselen değeHer" ara- sında yer alıyor. Utanmadan insanlar arasmda dolaşabilı- yorsan. istedigin rezillıği yap. Anlamını tam olarak bile bil- mediğin üç-beş sozcügü e!-kol hareketlerine eşlik ettirerek meramını anlattıgını sanıyor- san. çekiverkuy ruğunu Turk- çenin... Telev izyondayabancı film- lerin dublajlannın yoğunlaş- * tğı ilk yıllarda gerek çe\ iri ge- İ'İekse seslendtrme açısından * .*düze>lilik<1 söz konusuydu. O zamanlar tek > akınmamiz. ünlü yabancı sanatç/lara se- . şini veren yeteneklı \e iinlü * Ijiyatrocularımızın sahnedeki •- öyunculuklarını ikinci diize- ye atmaları. oyunculuk hü- nerlerini "ses"e indirgemele- riydi. "Seslendirme" sanatçılı- ğıyla "aktorlük" arasında bir seçim yapmaktı söz konusu olan. Bu seçimi yapan oyun- cufanmızın arasında, kışilik- lerini yabancı yıldızlannkiy- lepaylaşmanın bedelini öde- yenler de oldu. "SesJendir- me'" tiyatroya zarar verdi kı- sacası. Ancak. hıç degilse te- levizyondaki filmlerde.gra- mer yapısıyla. sözcük kulla- &3on on yıl içinde çok kanallı televizyonculuk serüvenimiz sonucunda yeni bir Türkçe doğdu. Çevirmenlik, kullanılan her iki dilde de düşünebiimeyi gerektirir. fngilizce düşünüp Türkçe söylerseniz ortaya Tansu Çiller'in söylemine yakıştınlan "dublaj Türkçesi" çıkar. Türkiye son on yıldır "dublaj Türkçesi "nin güdümündedir. nımı ve söz dizimiyle. lelaf- fuz ve tonlama özellikleriy- le. bildiğimiz, sevdığımiz. saydığımız v e sahıp çıktığımız Türkçe egemendi. Son on yıl içinde ise çok ka- nallı televizyonculuk serüve- nimiz sonucunda venı bır Türkçe doğdu. Çev irmenlik. kullanılan her ıki dilde de dü- şünebiimeyi gerektinr. Ingı- lizcedüşünüp Türkçe söv ler- seniz ortaya Tansu Çiller'in söylemine yakıştınlan "dub- laj Türkçesi" çıkar. Türkiye son on yıldır "dublaj Tiirk- çesi~nin güdümündedir. lşte vurucu bir örnek: Son on yıldırTV dizi ve film ses- lendirmelerinde sık sık ge- çen "Howdoyou feel?'" sözü- nün dublajcası olan "Nasıl hissedivorsun?*' günde onlar- ca kez beynimize batıp du- ruyor. Türkçe düşünüp fngi- lizce yazma alışkanlığını bir türlü atamayan Ingilizceöğ- rencılen. eskiden. Türkçede- ki doğru kullanımı ("Kendi- ni nasıl hissedhorsun?") bi- lırlerdi. Bu nedenle de Türk- çe düşünerek lngilizce söy le- dıklerinde ya da yazdıklann- da. sürekli uvanlara karşın Ingilızcey ı "How doyou feel \ourself?" gıbı garip kulla- nımlarla katledıp duyanı ya da okuyanı çıleden çıkarırlardı. Son yıllarda bakıyorum. bu vanlışı vapan kalmadı. Oy- sa. "Korku\orum"un Ingı- lızce karşılığı olarak "Iamaf- raiding" vanlışını yapmayı sürdürüvorlar. Sonra birden uvandım. Şimdiki çocuklar "Kendi- ni nasıl hissedivorsun?" kalı- bını artık bilmiyorlarki.' On- lar dublaj Türkçesi "Nasılhis- sedijorsun"u bilivorlar. Dub- laj Türkçesinden Ingilizceve geri-çev iri yapılınca da Inci- lizce tümcedoğruoluyor. İki "yanlış"tan bir "doğru" çı- karmak ender yakalanır rast- lantılardandır. Şimdi fîlm ve dizı çevirmenlerinin ne ya- pıp edip bir de şu "I am afra- iding" sorununa çözüm bul- malannı diliyorum. Dublaj Türkçesi yoluvla dilimize v urulan darbeye. çe- v inııenin Türkçeye aktardı- ğı yabancı kültüre ilişkin bil- gisizliği sonucunda yaptıgı v anlışlar v e her iki dili de ye- terince bilmemesinden kay- naklanan çev iri vesözdizimi yanfışlan da eklenince. çoğu zanıan izlediğimiz filmler içinden çıkılmaz oluyor. V'a seslendirmedeki sorun- lar? Çogu zaman yanlış te- laffuz. yanlış vurgulama ve yanlış tonlamalar nedeniyle. çev iri doğru olsa bile söyle- neni yanlış anlamanız işten değil. Tabii. TVnizin sesini sonuna dek açsanız bile, de- rinden boğuk boğuk gelen konuşmaları duyabiliyorsa- Dylan Thomas'ın eşi Caitljn Thomas, Nora Sunımers'ın çektiği fotoğraflaria ölümsüzliik ka/andı. Thomashngölgesindekiyetenek Kültür Servisi - N'irginia Woolf un bürün ısrarlanna karşın döneminde çok az kadın kendi yeteneklerinin de gelişfirilmesigerektiğininfarkınava- rıpbununsavaşını verdi. Sanatsal rut- kulannı bir yana bırakıp zaman zaman kendilerinden daha az yetenekli adam- lann ilham perileri. yatak arkadaşla- rı. yardımcıları ya da evcil köleleri olmayı yeglemışti dönemin kadınla- rı. En büyük görevleri erkeklerinin potansıyelyetenekleriniaçığaçıkanr- ken kı-ıidi yeteneklerini bu yeni keş- fin gölgesinde eritip yok etmekti. Caitlin Thomas da uzun yıllar ün- lü bir adamm karısı olarak tanındı yalnızca. Babası Francisannesinibaş- ka bir kadın ıçin terk ettikten sonra an- nesi tarafından yetiştirilen Caitlin ilk olarak eski birailedostlanvla birlikte olmaya zorlandı. 23 yaşında birgece bardatanıştığı Dvlan Thomas'la bir yıl içinde evlendi. Caitlin için Dylan'ın tek birçeki- ciliğî vardı. Oda şairolması. Onun sa- natına duv duğu saygı sayesinde şairin bütün kötü özelliklerine boyun eğe- bildi. Caitlin'den sanatadına beklenen şey kocasının alkol bağımlılığına. çap- kınlıklarına, ve çocuklanyla ilgilen- mek zorıında olduğu uzun yalnızlık dö- nemlerine ses çıkartmanıasıydı. An- cak Caitlin'in, NoraSummers'ın fo- togTaflanylaaçığaçıkanbirbaşkayö- nü daha vardı. Summers kocası Ge- rald ile Hampshire'a taşındıktan son- ra Caitlin ve üç kardeşinin büvüme sü- reçlerinin tanığı olmuştu. Caitlin Tho- mas günümüze Nora Summers ın çek- tiği fotoğraflaria ulaştı. En biivük il- gisi dans olan Caitlin ilk gençlik yıl- lannda Nora Sunımers'ın amatörce çektiği fotoğraflar ıçin de modellik yaptı. Herhangi bir yerde yayımlanma amacını taşımayan bu tbtoğraflarda cü- retkârca deniz kızı. doga tannçası poz- lan verivordu Caitlin. Bu fotoğraflar şimdi İngilterede Dvlan Thomas fes- tivali kapsamında sergileniyor. "Nora Summers'ın fotoğraflarn la Dylan ve Caitiin"başlıklı sergide yaklaşıkdört yıl önce seksen yaşında ölen Cait- lin'infotoğraflanağırlıkta. Tombul vü- cudu nedeniyle bütün isteğine karşın iyi bir dansçı olamayan. yazın yete- neğinı sürekli desteklediği kocası Dylan Thomas'ın gölgesine gönıen Caitlin ölümsüzlüğü bu tanrıça poz- lanyla yakaladı. nız... Onyıl içinde toplumda bir deli rüzgâr estirip. amansız bir kültür egemenligi kuran görüntülü medyanın başlıca "doJgu matamesi" olan "film- dJzt-Türkçeseslendirme" cep- hesınde y aşanan bu yozlaşma, "doğru başlangıç"lardan ")anİışson > 'lara ulaşmada "I Numara" oldugumuzu bir kez daha gösteriyor. Belli ki, kültürel ve ekonomik altya- pısı hazırlanmadan yapılan girişimler kısa zamanda sav- lanan düzeyin çok altına dü- şüyor. Seslendirme Sanatçıları Dernegi (SES-DER) bu "olumsuz yöndeki gidiş"c "dur" diyebilmek için, "Di- limize, sesimize sahip çıka- lım" sloganıyla. nicedir has- talıgın tanılanması \e teda- visi için çalışma içindeler. Sorunlarşöyle sıralanıyor: Çevirilerin. deneyimli çevir- menleryerine. düşük ücretler- le çalışan ögrencilere yaptı- rılması: yayına yetiştirilmesi gereken çevirilerin çırpıştırı- lıvermesi; seslendirme işinin yeterli eğitimı vebirikimi ol- mayan sıradan kişilere yaptı- rılarak, telaffuz, tonlama ve vurgu yanlışlarının artışına neden olunması: tek amacm işi hızlı bitirmek olduğu bir ortamda, kayıt sırasında ya- pılan yanhşlann düzeltilme- sine zaman ve olanak sağlan- maması; ses düzeylerinin bil- gisiz "sesçi"lertarafındange- lişigüzel ayarlanması: kayde- dici cihazlann ve yaşam sü- resini doldurmuş bantların yenilenmeyişi sonucunda "sestendirme T> teknolojisinin ilkelleşmesi... Televizyonun TRT'li yıl- lanndaki özen belli ki çok ge- rilerde kalmış, tüm kanalla- ra dublaj yetiştirmek için açı- lan, tecimsel amaçlı seslendir- me şirketlerinin "kazançhır- sı". TV kanallannın ve dizi- lerle fîlmferi sabah-akşam iz- leyen kamuoyunun duyarsız- Iıgı sonucunda iş çıgrından çıkmıştır. Zarar topluma, kâr şirketlere... SES-DER'in "tedavTöne- rileri şöyle: Özellikle telev iz- yon kanallanna kayıt )apan şirketlerin ruhsatlan verilirken teknik donanım ve srüdyo ye- terliliği açısından denetlen- mesini saglayacak birsistem oluşturulması; çev irmen, ses- lendirme yönetmenleri ve dublaj sanatçılarının sınav- dan geçinlerek. yetersizolan- ların eğitilmesi, sertifika ve sonra da çalışma ruhsatı ala- bilecek düzeyegefirilme; ses- lendirme stüdyolanndan. ses- lendirilen film ve dizilerin yayın tarihleri ve kadrolannın istenerek. belirli birdenetim mekanizması oluşturulması. Bu sorumluluğu kim yük- lenecek? SES-DER. dene- yimli yönetmen, çevirmen ve seslendirme sanatçılan olan üyelerinin bu tür bir örgüt- lenmeye istekli olduğunu di- legetiriyor. Kanun ve mevzu- ata uygun olarak daha etkili biçimde çalışabilmek için tü- zelkişiliğini "SesJendirmeÇa- lışanlan Birliği" olarak dc- ğiştirmeye, bu örgüt içinde deneyimli-deneyimsiz tüm seslendirmecilere kucak aç- maya hazır. Belli ki, seslendirme uğ- raşının. çeviriden "sesçi"liğe tümalanlanndaçalışanlarbu yolda yıllardırverdikleri dü- zeyli hizmetin sürmesini is- tiyorlar. Türkçenin yozlaştı- nlmasına, Türk halkının, la- yık olmadığı biçimde. bozuk Türkçe bombardımanma tu- tulmasma seyirci kalamaya- caklarını dile getiriyorlar. Seslendirme sanatçıları, besbelli TV film \e dizile- rinde kullanılan "Amerikan TürkçesTnden dolayı "ken- dilerini iyi hissetmivorlar" . Ya siz "nasıl hissedivorsu- nuz?" Antonio Saura gecen ay Madrldde öldü Avant-garde sanatm merkezindeki ressam Kültür Servisi - Anto- nio Saura. Iç Savaş son- rasında Ispanya'da yeti- şen en önemli ressam- lardan biriydi. Baskıcı Franco yönetimine kar- şın ispanyol avant-gar- de sanatındaki yenilen- menin merkez noktasını oluşturan Saura. geçen ay Madrid"de öldü. 1996'daGaleriNev'de de bir sergi açan Saura, 1930'daHuesca'dadog- du. Yirmili yaşlarında Paris'e aitti ve burada 1953-1955 yıllan arasın- da sürrealistlerle birlik- teçalıştı. 1954'teyinebir sürrealist grubun karma sergisine katıldı. 'Chien abo> ant a l'eclip- se'adlı yapıtında da görüldüğü gibi. ilk dö- nem çalışmalan gerçeküstücü bir stili yan- sıtıvordu. Teknik anlamda Oscar Domin- guez, Joan Mirogibi sanatçılarla paralel- likler kuran Chien aboyant a l'eclipse. Iç Savaş öncesi av ant-garde sanatıyla da bağ- lar taşıyordu. Dönemin Manolo Miliares ve Antoni Tapies gibi diğer İspanyol sa- natçıları da post-sürrealizmi keşfederken Saura'ya benzer bir yol izlediler. V önerimjn baskisına hep direndi Avant-garde. sanatçılar için politik bir direniş modeli oluşturmuştu ve Saura da yönetimin baskıcı tavnna karşın hem sa- natında hem de bireysel anlamda direniş- çi bir tutum içersindeydi. 1956 yılında Edouard Jaguer"in başkanlık ettiği Pha- ses adlı bir post-sürrealist grubun sergi- sine katıldı. 1957yılında Miliares, RafaelCanogar. Luis Fekogibi ressamlar ve heykeltıraş Pab- loSerrano ile birlikte, daha dışav urumcu birgörünüm sergileyen El Paso hareketi- ni başlattılar. 'Adım'anlamınagelen El Pa- so, anlayışta "yeni şeylere adım atmayı' simgeliyordu. BugrubuAmerika ve Fran- sa'daki benzerlerinden farklı kılan. özüm- sedikleri şıddet duygusuydu. Şiddet. Sa- ura'nın yapıtlarında insan figürüne soyut bir yaklaşım olarak biçimlendi. Sübjele- ri çoğunlukla İspanyol geleneğinden ge- len kalabalık sahneler, çarmıha geriliş. hayal ürünü portreler ve tarihi fıgürlerdi. Resimlerinde öncelikle siyah. beyaz. gri ve kırmızıyı kuliandı. Şiddeti bu renkler- le yoğurarak insan v ücudunun taşıdığı va- roluşsal tehlikeyi anlattı. Bugün Doğu Anglia Üniversitesi'nde- ki Robert ve Lisa Sainsbury Koleksiyo- nu'nda bulunan 'Hiroshima mon amour' adlı yapıtı. Saura'nın 196O'lı yıllarda In- giltere'de yaptığı çalışmaların en belirgin Ressam Saura, yazar olarak da çeşitli eserler verdi. ömeklerinden biri. Butab- loda da Hiroshima'ya atı- lan bombanın referansıy- la, çarmıha geriliş tema- sının farklı bir versiyonu sergileniyor. Tablo, adını Marguerite Duras'ın, AJa- in Resnais'nin fîlmine de konu olan kitabından al- mış. Robert Sainsbury, 'Hi- roshima mon amour'un, 1960'lann başında Ame- rika'da sergilenmesine izin verilmediğini hatırlatıyor. Saura. kuşağının en önemli ressamlanndan bi- ri olmasının yanı sıra kar- şıt görüşleri ve eleştirel yakla^ımıyla bir yazar ola- rak da çeşitli eserler verdi. Sanatın politik amaçlara hizmet etmesi fikrine şiddetle karşı çıkan Saura. Pkas- so'nun 'Guernica'sı üzerine 'Contra el Guernica' adlı çalışmasını 1982'de ya- yımladı. 1957'den sonra Ispanya dışında birçok kişisel sergi açtı. 1960 yılında Guggenhe- imResimÖdülü'nü. 1964'tedeCarnegie Ödülü'nükazandı. Yine 1964"te, 1977ve 1982'de Documenta'ya. 1976 yılında da Venedik Bienali'ne katıldı. Franco'nun öldüğü yıl bienale katılmak. bir tspanyol sanatçısı için çok şey ifade ediyordu. Saura'nın yapıtları bugün Avrupa ve Amerika"daki birçok koleksiyonda yer alıyor. YAZIODASI SELÎM ÎLERİ 1950Sonrası Kötü müydü? Ekonominin, siyasetin, kültürün, toplumsal ha yatın Türkiye'de sarsıntılara uğramaya koyulma sının tarihini saptamak isteyenler, çoğu kez, 195C sonrasında karar kılıyorlar. Yani Demokrat Par ti'nin iktidara gelişi. 1938 sonrasını söyleyenler var. Inönü'nün cum- hurbaşkanlığının ilkyıllannı benimseyip, 1946 son- rasında her şeyin usul usul raydan çıktığını ileri sü- renlervar... 1949 doğumluyum. Ellili yılları çocukluğun pus- ları arasından hat/rlayabiliyorum. Bununla birlikte o hatırladıklarımı günlük gaze- teler, haftalık, aylık dergiler arşiviyle pekiştirmeye çalışıp dururum. Günün birinde, yazabilirsem, o dö- nenideki dünyayı, daha doğrusu yaşamış olduğum küçük dünyayı kaleme getirmek istiyorum. Demokrat Parti'yi adeta 'gönüllü'birtutumla ik- tidara getiren seçmenler arasında ilk ahlayış pof- layışları artık hayli uzak bir zaman diliminden işitir gibiyim. Bu ahlayış poflayışlar iktidann beşinci, al- tıncı yıllarına rastlar. Ismet Paşa'nın kâğıt paraya kendi tasvirini koy- durması, bizim evde, hiç hoş karşılanmaz, daha- sı kınanırdı. Ismet Paşa'lı mor banknotlargözümün önünde, bir tatsız anı gibi saklanmış, arada bir çı- kaıiılıp gösteriliyor... önce mor banknot yakınmaları kesilmişti. Ismet Paşa dendi mi, arada bir Varlık Vergisi sö- zü açılır, yine tartışılır, yine huzursuzluk dile getiri- lirdi. Ama o Varlık Vergisi sözü de '55 sonrasında konuşulmaz olacaktı. Demokrat Parti'nin iktidara geliş efsaneleri ara- sında -Doğru mu, sadece söylenti mi?- Celal Ba- yar'ın -galiba- Ankara'da otobüs durağında sıra beklemesi, sırasını kendisine veren yurttaşa te- şekkür etmekle yetinmesi sürekli anlatılmaktaydı. Celal Bayar'ı ilk ve son görüşümü hayal meyal anlatabilirim: Küçüksu'ya gezintiye gitmiştik. Ba- bamın bir fotoğraf tutkusu vardı. Birdenbire "fen- ha yolun ortasında" karşımıza Bayar çıktı, yanın- da bir bey. Ne polis, ne koruma, ne gürültü patır- tı. Babam önce kendini tanıttı; sonra, Bayar'ın ku- cağında benim fotoğrafım... Daha doğrusu renk- leri bugün herhalde solmuş bir 'dia'. Fakat evimizde Bayar-Menderes-Demokrat Parti eskisi kadar sempati toplamaz olmuştu. Eko- nomik güçlükler inceden inceye orta halli evlere de sızıyordu besbelli. O zamanın Hayat mecmuasında Demokrat Par- ti iktidarının önde gelen kişileri balolarda çekilmiş fotoğraflarıyla görünürler; Cihangir'deki küçük dün- yamızda hanımlar, Demokrat Partili hanımların tu- valetleriyle pek ilgilenirlerdi. Bu fotoğraflar elimin altında. Hanımların şık tuvaletleri sararık artık. 'KüçükAmerika' olma düşlerinin alıp gittiği o gün- ler, Ismet Paşa iktidarının anılarına tam bir dönüş olmasa bile, dipten uğuldayan muhalefetin söyle- miyle dolup taşar. Başlı başına bir utanç olan AltiVedi Eylul Öfayı, çocukluğumun en korkunç anılan arasındadır. O dönemden hemen her şey silinmiş de, o gece ve devamı daha dün gibi bende yaşıyor. Ne var ki birkaç yıl sonrasının "27 Mayıs"ır» da ben yalnızca bir endişe gibi hatırlıyorum. Ailemin, semtimizin -Demokrat Partililer dışındaki- sevin- ci, bayram havası bende Namık Gedik'in intiha- rı için ağlayan bir 'ayakkabı boyacısı 'nın gözyaş- larıyla bulanır. Ardmdan babamın 147'ler arasında, hiçbir se- bep, gerekçe gösterilmeksizin üniversiteden uzak- laştınlması ve açıkça 'aç' kalışımız. Ardmdan Menderes'in, Zorlu'nun, Polatkan'ın asılmaları. Yaşı bugün elliye iyice yaklaşmış kişiler, sanırım çocukluğumuzun bütün bu fırtınalı ve uygarlığa teğet bile geçememiş akıbetli günlerini kolay ko- lay benimseyemiyorlar. Geçen zaman, bazı so- nuçlan, bir türlü haklı gösteremiyor. Geçen zaman, Demokrat Parti döneminin sorun- laıia yüklendiğini açık seçik saptıyor. Bununla bir- likte 27 Mayıs sonrasının o yaltaklanıcı basın dün- yasından tiksinmemizi engelleyemiyor. Düne ka- dar Menderes'e yaltaklananların inanılmaz yazıla- n okur-yazarlarımız konusunda müthiş belgeler kimliğinde. O günlerin yazılarını çizilerini tarayın, yarına açıl- mak ereğinde kaç satırla karşılaşacaksınız? Takvimde İz Bırakan: "Bunlan uzun uzun anlatırken, nihayet odadaki adamı unuttu. Geçen günlerinde, kendi kendine, yaşamaya başladı." Mithat Cemal Kuntay, Üç Is- tanbul (1938), Oğlak Yayıncılık, 1998. Saura'nın 'Hiroshima mon amour'u. Rumeli Holding Heykel Yarışması • Kültür Servisi - Rumeli Holding Türkiye genelinde heykel sanatını desteklemek amacıyla bütün sanatçılara açık heykel yarışması düzenliyor. ilk kez gerçekleşecek olan yanşmanın danışmanlığını Ülusiararası Plastik Sanatlar Derneği yapıyor. En fazla üç projeyle katılabilecek olan adaylar projelerini 21-23 Eylül 1998 tarihleri arasında teslim edebilecekler. Yarışmayla ilgili şartname Maçka Demokrasi Parkı Sanatçı İşlikleri 80200 Şişli-İstanbul adresinden temin edilebilir. Yarışmada dereceye giren adaylar. ödüllerini 30 Eylül 1998 günü düzenlenecek ödül töreninde alacak. Uygulama için seçilen proje, sahibtnce mekânın mevcut işlevleri dikkate alınarak ödül töreninden sonra yaklaşık üç ay içinde hazırlanacak ve heykel. Rumeli Holding Mecidiyeköy Genel Müdürlük Binası önüne dikilecek. '(251 ^4 94) Varhk'ta Türk sinemasına eleştirel bakış • Kültür Servisi - Varlık dergisinin ağustos sayısı yayımlandı. Derginin bu ayki sayısında Giovanni Scognamillo. Türk sinemasının son on yılını eleştirel bir gözle, özellikle yeni yönetmenlerin filmleri bağlamında değerlendiriyor. Nurullah Ataç'ın 100. Doğum Yıldönümü nedeniyle hazırlanan dosyada Tahsin Yücel, Konur Ertop ve Mustafa Şerif Onaran'ın yazılan yer alıyor. "Ustalann Seçtikleri" bölümünde ise Buket Uzuner ve Tugrul Tanyol yeni öykücü ve şairleri tanıtıyor. Özdemır İnce. kitaplara bandrol almanın neden olanaksız olduğunu anlatırken. Melisa Gürpınardil yanlışları üzerine yapılan tartışmalann biçimine itiraz ediyor: "Türkçe Tutkumuz Takıntıya mı Dönüşüyor?' Tank Dursun K.. Haydar Ergülen. Yusuf Çotuksöken, Füsun Akatlı. Mehmet Yalçın bu ayın diğer yazarları. Şairleri ise Sennur Sezer. Ali Cengizkan. Metin Cengiz, Oya Uysal, Ayten Mutlu, Metin Cstündağ, Engin Turgut ve llyas Tunç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle