Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17TEMMUZ1998CU
HABERLER
Savaşan Köyü de Birecik Barajı göl aynasında kalacak. Şimdilerde terk edilmiş köy görünümünde
Su altında kalacak düşler bile...
/
lgın ağaçlannın koyu gölgesinde
pırpırlanan kuşlar ve çok yakında
yankılanan iki çocuk sesi dışında de-
rin, iç okşayan sessizhkte yürüyoruz. Bi-
liyoruz ki az ileride Fırat karşılayacak
bizi. Üzerine bastığımız toprak ıslan-
dığında bezgin ve yorgunmuşçasına
agır, ama yaşama katacak işlevlerinin
tamamlanmadığinın bilincinde yine do-
lu dolu akan ırmakla yüz yüze geliyo-
ruz. Az önce kulaklanmızda çınlayan
seslerin sahibi çocuklar. meğer karşı
kıyıdalarmış. Uzanıyoruz Fırat'ın ya-
layıp geçtigi kumluk kıyıya. Sögütlü kü-
çük adacıktan gizli gizli çocuklan iz-
liyoruz şimdi. Biri kız, biri erkek. Kar-
deş olmalılar. Yanlanndaki bireşek ile
bir katır suya eğilip eğilip su içiyorlar.
Çocuklarsa. kahkahalar, yanık türküler-
le bidonlara su dolduruyorlar. Biliyor-
lardır mutlaka, tepeden köye doğru kıv -
nla kıvnla giden patika yolun birkaç yı-
la kalmaz sular altında kalacağını. Cam-
göbeği akan Fırat'ın dizgin yediği an-
da, altında bızbız böceklerinin dolaştı-
ğı, kanncalann yuva yaptıgı fıstıklan,
cevizleri. zeytinleri, dutlan, armut ve
incirleri, az önce gözlerini patlatarak on-
lara bakan kurbağalann mekânı küçü-
cük koy ile birlikte yutacağım.
Savaşan Köyü de Birecik Barajı göl
aynasında kalacak. Köy. Fırat Vadi-
si'nin nar çiçeği bereketine uzatmış
ayaklannı. Sırtını yüksek dağlara ver-
miş. Terk edilmişlik görüntüsü veren kö-
ye girişte Hasan Doğan
ile ağıl olarak kullanılan
genişçe bir mağaranın bi-
tişiğinde karşılaşıyoruz.
Bir dokunuyor, bin ah işi-
tiyoruz Hasan Doğan'dan.
"Köy, Birecik Barajı ne-
deniyle su altında kala-
cakmış. Ne yapacaksı-
nız?"
Ellerini aça aça konu-
şuyor:
"Bu yaştan sonra nere-
ye taşınacağız ki... Evi ye-
niden yap, dirliği, düzeni
yeniden kur. Zor..."
Geriye, gün ışıgının
çakmaktaşı gibi parlattı-
gı yukandaki kayalıkla-
ra doğru dönüyor:
"Köy, yukan tepelere
taşınınca, toprak yok, su
yok. Kayalıktır. Ne bağ
otur, ne bahçe. Dağılır gi-
der köy. Deviete bakanz
biz."
Kalertieydarif Köyü
Halfeti'nin tam karşısın-
da. Sandal ile sal arası ta-
şıtlarla geçiliyor karşıya.
Tıpkı Savaşan Köyü gibi
Fırat kıyısına yakın olan
topragı yeşillikten görün-
müyor. Hani neredeyse
ağaç yogunluğundan ev-
lerin kırmızı kiremitleri
seçiliyor bir. Yukarıya
doğru tepeler, sıram sı-
ram fıstık ağaçlan ile gerdanlık takmış
gelinlik kız gibiler. Kalemeydanı Kö-
yü'nden Ziraat Bankası'ndan emekli
Sait Torun'un söyledikleri, Savaşan
Köyü'ndeki Hasan Doğan'ın yakınma-
lannı tamamlıyor:
" Yalnızbenim toprağımın içinde200-
250 ağaç var. Evim dahil. ağaçların he-
men hemen hepsi su altında kalacak.
Devlet henuz bizi iyi aydınlatamadı. Ne
yapacagız? kamulaştırma bedelleri ne
oiacak?"
Gerek Hasan Doğan. gerekse Sait
Torun geleceğe dönük karamsarlıkta
birleşiyorlardı. Ancak devletten bek-
ledikleri ise farklıydı. Hasan Doğan'ın
sözleri, yaşamının tümünü köyde ge-
çirmiş, tek geçim kaynagı meyve ağaç-
lan olan yöre köylüsünün kaygılannı
simgeliyordu:
"Nereye göçerim, ne iş yapanm?"
Dile kolay, atalan, atalannın atalan
bu vadide yaşamış. cevize aşı vurmuş,
salataya nar suyu dökmüştü. Asurlular-
dan, Hititlilerden bu yana, bu agaçlar-
dı Fırat gibi yaşamı sürgit kılan. tnan-
mayana. köyün az ilerisindeki dağlara
egemen Rumkale'nin surlan tanık gös-
terilebilirdi. Yöre insanı, yüzyıllardıruy-
garlıgı bag ile. bahçe ile. erik ile, kayı-
sı ile bir tutmuşlardı. Fırat. susuz ova-
lara yönlenirken. buradaki binlerce in-
: IŞIK KANSU
BRAHİM DEMİREL
Savaşan Köyü'nden Hasan
Doğan: Bu yaştan sonra nereye
taşınacağız ki... Evi yeniden yap,
dirliği düzeni yeniden kur. Zor...
Halfeti ilçesine egemen olan
ıssızlık, birkaç yıl sonra su
altında kalarak yok olmanın
küskünlüğünü yansıtıyor.
sanın yaşam ile ilişkilerini kuran tek ge-
çim kaynaklannı boğacaktı. Gelenek-
sel alışkanlıklan, kurulu düzeni ile Ha-
san Doğan ve onun gibiler haklı olarak
devletin atacağı can simidini bekliyor-
lardı:
"Düzenim altüst olacak. Nasıl yaşa-
nm?"
Proje koordinatörlüğünü Sosyoloji
Dernegi Başkanı Prof. Dr. BirsenGök-
çe'nin yaptıgı GAP Bölgesi baraj göl
aynasında kalacak yerler için gerçek-
leştirilen araştırmadan, Hasan Dogan"ın
içindeki fırtınayı özetleyen iki tümce-
yi alıntılayalım:
"Yerlerinden ayrümak durumunda
bırakılanlann yeni yerleşecekleri yeıier
için talepleri. çok büyük oranda 'bölge
içı1
yerlerdir. Topluca göçe zorlanan-
lar, yaşadıklan yerin doğa ve insan do-
kusundan uzakta kalmak istememek-
le yeniden yerleştirme arasında önem-
li farklılıklar bulunmaktadır. Bu fark-
lılıklar, yeni alanlardaki yaşanılan ko-
nut, çe\ re ve fiziksel olanaklar gibi so-
mut konularda olduğu gibi, kültürel-
duygusal alanda da gerçekleşmektedir.
Kamulastırma bedelini alanlar. önce-
Ukle bu bedelin yeterii olmadığına inan-
maktadır. Ardından da bu bedeli en
yüksek oranda taşınmaza yatırmakla
birlikte, çoğunlukla da günlük tüketim-
lerine harcadıklan gözlemlenmektedir.
Böylece yeni yerlerindeki uyum sorun-
larıy la birlikte yoğun olarak ekonomik
sıkınhlar da yaşamaktadııiar.
De\let eliyle yerleştirilenler ise fizik-
sel koşullann olumsu/luğuna \e hare-
ket alanlannın kısıtlanmasına tepki gös-
termektedirler. Bunlar. y erleştirilme ye-
rine kamulastırma bedelinin alınması-
nın kendilerine daha iyi bir gelecek ya-
tutmaya başlayacak. Halfeti'nin 5'te
3'ii. 258 hane su altında kalacak. Şu an-
da söyleşrtğimiz belediye binası dahil
12 kamu konutu da bunlara dahil. tlçe-
de oturanlann geçim kavnağı olan bah-
çeler tiimüy le baraj gölü aynası içinde
kalacak."
Gökçek'ın önerileri var:
"Halfeti'nin suyun üstünde kalacak
kısnıı insanlan geçindiremez. Dahagü-
zel.daha geniş bir yere taşınmamız, dev-
letin sosyal göre\ leri arasındadır. Cu m-
hurbaşkanıSüleyman Demirel'e,Baş-
bakan Yardımcısı Bülent Ecevit'e is-
teklerimizi rapor haiinde sunduk. Ke-
sin bir göriiş bildirınediler. Ne yapaca-
gız, hiçbir bilgimiz yok. Kayanın iistii-
ne bahçe yapamayacağımıza göre, ile-
ride Karaotlak Köyü yakınlannda kent-
sel iskân istiyoruz. Hem tanm yapıla-
bilecek. hem küçiik sanayinin oluşabi-
ISSIZLIK, KÜSKÜNLÜK VE KAYGI- Halfeti'ye egemen olan ıssızlık, küskünlük genel kaygıdan kaynaklanıyor:
"Bu yaştan sonra nereye taşınacağız ki... Evi yeniden yap, dirliği düzeni yeniden kur. Zor..."
tedlrler."
Dikkat edilirse, Hasan Doğan'ın bi-
rincil seçenegi "kamulaştırma bedeli"
değil. Aynı doğada. aynı komşularla. ay-
nı ilişkilerle yaşamayı sürdürmenin yol-
lannı anyor. Derdi şu:
"Köyün üstü tepedir. ağaç yetişmez,
su bulunmaz. Nasıl ederim de evimi ye-
niden yapanm,aynı koşularda yaşanm."
Sait Torun ise daha kentli. Memur
emeklisi. Su altında kalacak toprağı v e
ağaçlan emekli maaşının yanmda ek ge-
lir. Hem gözü de kent yaşamında. Söy-
leşimiz sırasında dile getiriyorbu niye-
tini:
"Kamulastırma bedellerini aldığım-
da Gaziantep'e yerleşmek isriyorum.
Ufak tefek işletie de uğraşabiliriz."
Baraj nedeniyle yerinden yurdundan
olacaklar açısından farklılık burada.
Kimisi için. üzülse de topraktan kop-
mak, yeni yaşama dönük bir umut ışı-
gı olabilecek. Ikircikli olması "Yatop-
rağun ucuzagjderse" sorusunda. Kimi-
si için ise topraktan kopmak korkulu bir
düş.
Yine aynı araştırmaya dönelim, bu
farklı iki egilime ilişkin belirlemeleri
okuyalım:
"Kamulaştınlan alanlarda, kamu-
lastırma bedeli ödenerek kişilerin gele-
cek karartarında bağımsız da\ ranma-
lannı sağlanıak ile bu kişileri devlet eliy-
ratma olanağı sağlayabileccği düşünce-
sindedirler. Ayrıca yeniden yerleştiri-
lenler ile kamulastırma bedeli alanlar
arasında çev re ile ilişkilerinde de birta-
kım farklıhklar oluşmaktadır. Kamulas-
tırma bedelini alanların temel sorunla-
n "ekonomik" iken, yerieştirilmeye ta-
bi tutulanlann temel sorunlannın' çev -
re ile uyum' oluşu da bunun bir kanı-
tıdır."
Halfeti vok olacak
Çok. çok eskiden Malatya'dan gelen
demir cevherini Asur ülkesine taşıyan
kervanlann yolundaymış Halfeti. Sağ-
lı sollu. ibrişime benzer çiçekleri ile
kurak toprağa yapıştı mı boy atan di-
rençli gebre otu ile sanlı o yoldan ini-
yoruz kente. Tertemiz, kendi haiinde bir
ilçe. Hani Güneydoğu'da olduğunuzu
bilmeseniz. Ege'de deniz kıyısındaki
biryerleşimegeldiğinizi sanırsınız. Ge-
leneksel taş mimarisi heyecan verici.
Tüm bu binalann, Halfetililerin yarat-
tığı güzelliklerin birkaç yıl sonra su al-
tında kalacağını düşünmek, doğrusu
insanın ağnna gidiyor. Kente egemen
olan ıssızlık, bövlesi bir küskünlüğün
sonucu gibi geliyor bize.
Halfeti Belediye Başkanı Mehmet
Gökçek anlatıv or:
"Birecik Barajı, 2000 yılı başuıda su
leceği. sebze hali gibi, hayvan pazan gi-
bi olanaklann bulunduğu, ufak öiçek-
li işletmelerin açılabileceği bir mekân-
dan yanayız. Halfeti yeniden yapılana-
caksa, en az bin konut gerek. Ev neyle
yapılacak? Tuğlayla. Bize devlet, tuğla
fabrikası kurabileceğimiz olanaklar ta-
nımalı.
Kamotlak Köyü çevTesinde fistıkçı-
lık. /ev tincilik de yapılabilir. Yoksa bu-
rada kalırsak ne uzar, ne kısalırız."
Ya devlet ne yapıyor? GAP Idare-
si'nin geçen nisan ayında hazırladığı
"GAP Projesinde Son DurunrT broşü-
ründeki hazırlıklara göz atalım:
"Birecik Barajı göl avnası altında ka-
lan veya kısmen etkilenen yerleşim bi-
rimleri halkının, bölge içinde olabildi-
ğince arzu ettikleri yerlerde yerleştiril-
me veya yerleşmelerine yardımcı olma,
yeni bir yaşam sürecine sosyaU ekono-
mik ve kültürel uy umlannı sağlama y ö-
nündeki katılımcı uygulamaları içer-
mektedir. GAP'ta Sürdürülebilir Kal-
kınnıa Programı çerçevesinde 1997
Ağustos ayında başlamış olan proje,
GAP İdaresi tarafından koordine edi-
len mülti-disiplinc bir ekip ile y ürütül-
mekte olup 2000 yılında tamamlana-
caktır. \erinde çalışmalarını bitirmiş
olan ekip, proje kapsamında başlangıç-
tan bugüne kadar yapılan tüm çalışma-
ları içeren birinci ara rapor taslağını
GAP İdaresi'ne sunmuştur. Proje çer-
çevesinde alternatif yeni yerleşim alan-
lan tespit edilmis, bulunmaktadır. Önü-
müzdeki dönemde yeniden iskâna ko-
nu olacak oianlann imar ve altyapı pro-
jeleri haznianacak ve gelir getirici pro-
jelerin uygulanmasuia başlanacaktuv"
Kelaynakların sonu gibi
Arabamız, Fırat kıyısı boyunca ge-
niş vadide ilerliyor. Yemyeşil köylerden
geçiyoruz. Nehir boyunca ince uzun
izler bırakarak yüzen hınltılı motorla-
nn sürücülerine selam veriyoruz. Fıs-
tık bahçeleri ise peşimizi hiç bırakmı-
yor. Bir ara Fırat'ı yitiriyor, sonra Bi-
recik'te daha geniş. daha görkemli akar-
ken yakalıyoruz. llçe girişinde kelay-
naklann "üretme istasyonu"na uğru-
yoruz. Sağdan sayıyoruz 23. soldan sa-
yıyoruz 23 tane kalmışlar topu topu.
Halbuki, 1950yılında "doğada"
1 OOO'den fazlalarmış. Göç eden kuşla-
nn çoğu. doğal beslenme dengesinin bo-
zulması nedeniyle geri dönmez olmuş-
lar. Son yıllarda göç yeteneklerini de yi-
tirmişler. Turnalara, yaban ördeklerine
de soramıyorlar ki Nil Vadisi'ni, Kızıl-
deniz sahilini bulsunlar. Atalannın alış-
kanlıklanndan. içgüdülerinden eserkal-
mamış. Bir göçmüşler, pir göçmüşler.
tıkanıp kalmışlar Birecik'te. Orman
Bakanlığf nın üretme istasyonunda,
kaçmamaları -kaçarlarsa yönlerini bu-
lamayıpyitipgidecekleri için-
amacıyla yapılmış kafeste ya-
şarmış gibi yapıyorlar.
Kelaynak kuşlannın bugün-
kü durumu ile baraj gölü ay-
nasında kalan yerleşim alania-
nndaki insanlan bekleyen ge-
lecek arasında koşutluk var
mı? Onlan da son göç bekli-
yor. Kimisi, bencileyin mutlu
ve özgür olduklannı varsay-
dıkları toprakları bıraktıkla-
nnda düş kırıklıklan yaşaya-
cak, kapana kısılmış duyacak-
larkendilerini. Kimileride ya-
ban ellerde yeni göç yollan
bulacaklar. Belki iş kuracaklar.
belki işçi olacaklar. ama her
ne kadar ''Nehir manzarasın-
dan bıkmıştz btz" deseler de o
cennet gibi bahçeler bilinçalt-
larının bir yerinde terk edil-
mişliği, öksüz bırakılmışlıgı
titretecek hep.
çeiişklierin
J i L r
ddlyatagı
Bu dizi boyunca "Türkiye
Cumhuriyeti'ninen büyük ta-
sanmı" olarak tanımlanan Fı-
rat' ı gemleyen Atatürk Bara-
jı'nın suladıgı topraklarda ve
GAP bölgesinde dolaştık bir-
likte.
Acılan. sevinçleri. dönüşüm-
leri ve durağan yanlanyla böl-
gedeki toplumu ve gelişmeyi
gözlemeye çalıştık. Kalın çiz-
gileriyle vardığımız sonuç şu:
Orhan Kemal'in öykü ve romanla-
rında anlattığı Çukurova'nın bundan
yıllar önceki durumu canlandı gözle-
rimizde. Bir yanda alabildiğine varsıl-
lık, diğer yanda bu varsıllığın kıyısın-
dan, köşesinden pay kapmaya çalışan
yoksulluk. Bir yanda kamu kaynakla-
nnı harekete geçirerek doğaya egemen
olmadaki insancıl çaba, diğer yanda si-
yasi ve ekonomik seçimini adaletsiz
paylaşıma neden olacak "sosyalyönü"
büyük ölçüde unutulmuş "serbest piya-
sa"dan yana tavır koyan yönetim anla-
yışı. Bir yanda çok yavaş da olsa çözü-
len kapalı toplum ve feodalite, diğer yan-
dan beye, ağaya bağımlı köylülükten iş-
çiliğe doğru dönüşüm. Bir yanda top-
rak mülkiyetine bağlı olarak artan zen-
ginliğin az da olsa sanayi yatınmlan-
na aktanlmak istenmesi. diğer yanda
toprak ağalığı ile burjuvazi arasında bir
yerlerde kalmamn getirdiği kentsoylu
değerlere yabancılık. Bir yanda ucuz
emek. öbür yanda işsizlik korkusunun
azalması. Bir yanda göç. diger yanda
yeni bir yaşama başlamanın umudu.
Kısacası, yüzyıllann deneyimiyle
güneşi baba bilen yöre insanlanna "'su'".
çelişkilerle dolu bir dölyatağı sunmuş.
BJTTİ
VZ YAZIf ORHAN BİRGİT
Özer Çiller, psikolojik bir savaşın yön-
temi ile Maliye Bakanlıgı'nın hem Türki-
ye Büyük Millet Meclisi'ndeki "Mal Var-
hğı Araştırma Komisyonuna", hem de
Ankara Cumhuriyet Şavcılığı'na gönder-
diği servet raporu için renk vermemeye
çabalayarak "önemsiz" diyor. "Önem-
siz" olarak değertendirilen rapor, devle-
tin herhangi bir kuruluşunun değil; Mali-
ye Bakanlığı Hesap Uzmanlan Kurulu'nca
hazırlanmış. Bir başmüfettişin, bir de he-
sap uzmanının imzasını taşıyor.
En küçük deneyim sahipleri bile bilir-
ler ki, bizım devlet bürokrasisi geleneği-
mizde Maliye Teftiş Kurulu'nun da, on-
lardan aynlarak kurulan Hesap Uzman-
lan Kurumu'nun da özel bir yeri vardır.
Maliye bürokratları, haklı olarak bu ta-
kmın ıçindekilere, emekli olsalar bile "üs-
tat' diye seslenırier. Üstatlann, yansız ve
kılıkırkyaran incelemelerinin önemli dup
otmadığını, Çillerler de çok iyi bilirler
ama, şayet unutmuş gorünüyorlarsa ben-
ce Isparta milletvekili Aykon Doğan'a
sorabilirier.
Zaten, bir yandan önemsiz görülen bu
rapor için, hem Özer Bey, hem de Doğ-
ru Yol'un önde gidenleri, bu ısmarlama
Erken Seçim Yalnız Çiller'i Kurtarır
bir rapordur diyor ve Meclis komisyonu-
na ulaşmadan basına sızdırıldığını ileri
sürerek, Cumhuriyet Şavcılığı'na suç du-
yurusunda bulunmak için hazırlık yapıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Çiller karargâhının
canı olabildiğince sıkıntıdadır.
Çünkü sade yurttaşlar hakkında Ma-
liye Hesap Uzmanlan Kurulu'nun hazır-
ladığı rapor ve belgeler, savcılar için düğ-
meye basıp soruşturmayı açmak için ye-
terii bir "suç duyurusu" olmaktan da öte,
iddianameleri için de dayanak niteliğin-
dedir.
60 milyon yurttaşımız içinde şu ya da
bu nedenle Tansu Hanım hayranlığını
gönlünden ve beyninden atamamış kimi
yaşı geçmiş hemcinsterim dışında, hemen
bütün siyaset profesyonelleri, DYP Ge-
nel Başkanı ile eşinin mal variığı öyküle-
rini girdisi, çıktısı ile ezbere biliyor.
Rahmetli pederden ne kaldı? Merhum
valide, tek başına yaşadığı evinde "570
bin dolar, 690 bin mark, 880 adet altın "ı
yastık yaparak mı uyuyordu?
Kuşadası'nda daha önceleri Suna Pe-
lister'inmiş gibi gösterilen arsa, 30 Tem-
muz 1997 tarihli mal bıldırimlerinde "tar-
la" olarak nitelendirilirken, üç gün önce
alelacele verilen yeni mal bildiriminde nı-
çin meskene dönüştü? Rock Vılle Mary-
land'daki villa bu yılın bildiriminde niçin
yok? Niçin, bir yıl önceki mal bildinmin-
de ortak olarak gösterilen taşınmazlar, 13
Temmuz 1998'de, yüzde 50 hisseli ola-
rak ayrı gösterildi?
Bunların ve daha başkalannın da
"önemsiz" değişimler olduğuna, sadece
kan-kocanın değil; Ömer Banrtçu'nun
dayürekten inandığı anlaşılıyor. Barutçu,
mal variığı komisyonunda bir milletveki-
li olmaktan daha çok sevgili genel baş-
kanının ve eşinin gönüllü avukatlığını üst-
lenmışçesine parçalanıyor. Çevresini sin-
dırme gırişimlerinden vazgeçmiyor.
Sadece onlar mı?
Yıllann deneyimli siyaset adamı Nahit
Menteşe, Hasan Ekinci, liderlerinın süt-
ten temiz olduğu inancı ile önceki gün-
kü basın toplantısında beyazlığı simge-
leyen giysilerle yanmda yer alarak gülü-
cükler saçıyor, meslektaşlarımızın sor-
mak istediğı soruları "bir başka toplan-
tıya" diye geçiştirmesi karşısında da "ne
dahiyane buluş efem" dercesine baş sal-
lıyoriar.
Beş yıldızlı Güreş Paşa bile, bir yıllık
sılanın yüreğınde yaktığı hasreti, evinde
asılı yansı Atatürk, yansı Çiller görünüm-
lü portre karşısında bile gideremediğı
için. liderinin kollan arasına hamle yapı-
yor. Genel idare Kurulu, partiden aynlmış,
çıkartılmış kım varsa onlara Mevlana
çağnsı yapıyor:
"Gel. Kim olursan olyinegel. Isterge-
nel başkanı Amerika âşığı olmakla suç-
lamış; istersen şaibeli görmüş de olsan
gel. Yeterki, birgün Yüce Divan için oy-
lama yapılırsa 'evet' diyecek oyların
276'yı bulmaması için, bızım sıralarımız-
dayeral."
Diyelım kı. 276'lık bir blokun vıcdanla-
rının sesine uyarak. eski başbakanı Yü-
ce Divan'a gönderme yönünde oy kulla-
nacaklan eski Emniyet Genel Müdürü
Saffet Ankan Bedük gibi. Hayri Ko-
zakçıoğlu, Necati Kalaycıoğlu, Bekir
Aksoy gibi istihbarat uzmanı eski polis-
ler tarafından lidere aktarıldı.
O zaman ne olacak?
Tansu Hanım, bunun için nisan ya da
kasım seçimleri için yapdan çağnlara can
kurtaran simidine sarılır gibi sanlmak is-
tiyor.
Bir kez, bu seçimlere dokunulmazlı^ı
üzerinde, Yüce Divan sanığı olmadan
gitse. ondan ötesi kim öle, kim kala diye
adeta adaklar adamakla meşgul.
ister misiniz, hiç beklemedığimiz iki li-
der, Mesut Yılmaz ile Hüsamettin Cin-
doruk'un restleşmeleri sonunda denize
düşen Demokrat Türkiye lideri olurken,
Çiller o sahte gülüşleri ile eski "ağa-
öey"ine el sallasın.
Onun için dün geceki üçlü zirvede ko-
alisyon liderlerine sağduyunun hâkim ol-
masını isteyenlerin ortak beklentisi bu
sabahki gazetelerin başlığına çevrilmiş-
ti.
Sabah ola, hayrola diyerek...
BİRBAK1MA
SERVER TANtLLİ
Gülen Anadolu...
Leonardo da Vınci'nin Mona üza'nın çehresine
tirdiği -o es'arlı- gülüşten beri, sanatta gülme çetin
konu olup çıkmıştır. Ama yalnız sanatı da ilgilendin
yor bu; özellikle Henri Bergson'un -dilimize de ç
rilmiş olan- Gülme adlı eserinden beri, felsefenin
üstüne eğiıdiği konulardan biridir o. Ünlü filozof i
kitabında önemli noktalann altını çizer Gülme, ona (
re, her zarran insansal kaynakhdır ve sosyal bir ç
revi vardır: Ancak "öteki"n\n katılımıyla güleriz.
gülme, bize mekanik gibi görünen her şeye birtep
dir. Anlamım yitirdiğinde erdem bile gülünçleşir. [
ğaldır ki, bir noktada toplum girer işin içine; davrar
lan tuhaflık olup çıkanlara, kural dışına düşenlere r
tırlatmalarda bulunur.
Böylece, gülme önemli.
Ayrıca, bıruygarlıkolayıdırgülme, birkültürişi. G
meyi edebiyatta bir tür haline getiren mizah, ya da g
mece-güldürmece, bir uygarlığa paha btçerken ölç
lerden biri durumunda. Büyük uygarlıklar, büyük r
zahlar yaratmış, dev temsilciler ortaya koymuştur.
Doğu'nun ayrıcalıkları var bu konuda.
En başta da Anadolu'nun.
Sahi Anadolu insanı nelene gülmüştür ve güler?
Bir terslik sonucu, okumada geciktiğim kitaplar ı
muştur; bitirdiğimde de, beni üzer bu gecikme. Ism
Zeki Eyuboğlu'nun Pencere Yayınlan'ndan çıkan G
len Anadolu'su onlardan biri oldu.
Sayın Eyuboğlu'nu okurlara uzun uzadıya tanrtm
nın anlamı yok. Tarihçi, edebiyatçı, sanatçı olan y
zarımız, özellikle İslam tarihinde siyasal-dinsel akır
lar, Alevî-Bektaşi kültürü üstüne özgün çalışmalaı
sahibi. Gazetemizin kültür hizmeti olarak her hafta d
ğıttığı kitaplar arasında, birkaç hafta önce onun Isla
Dininden Aynlan Cereyanlar. Nakşibendilik ad
lışmasını okurlar edinmiş ve geçmışle ilgili olduğu k
dar günümüz üstüne de pek çok şey öğrenmişlen
sanırım.
Gülen Anadolu, Anadolu'da gülmenın tarihi, ed
biyatı, sosyolojisi.
Çokboyutlu bireser...
Tâ Aisopos'a kadar uzanan bir gelişme, ne kayn
ğına ıhanet ederek, ne de saparak, bir özü taşımış dı
muş. "Aisopos'un yaşadığı çağda Anadolu ins
güldüren neyse günümüzde de odur" diyor Eyub
lu. Gülmece ürünlerinin biçimi, şiir ya da fıkra, ne olı
sa olsun, bir özü sürdürürken halkın beğenisinden ı
aynlmamış.
O özde, halkın eleştınsi, bekledikleri dile geliyor
Temsılcılerı var: Nasrettin Hoca, Bektaşi, Bel
Mustafa Ama bütün bunlar, birer toplumsal ad ı
maktan öteye geçemez.
Nasrettin Hoca'da bir tuhaflık perdesi arkasına g
lenen bu eleştiri, Bekrı Mustafa'nın fıkralannda
sarhoş gözüyle bakar. Ama asıl Bektaşi fıkralannc
dır ki, dört dörtlük bir dünya görüşüne bürünür: Aç
tan açığa dini dolar diline; onun aptalca yasaklan
ya da dariıklanna karşı çıkar, ikiyüzlülüğünü sergil
dahası düzenin sosyal temellerini sorgular.
Örnek istiyorsunuz değil mi?
Alınız yüzlerce örnek arasından şu fıkrayı: Bekt;
babası, karnı aç, cebi delik, pelaspareler içinde ist£
bul'dadolaşırken, çalgılı-sarkılı, gözlerı büyüleyicig
siter içinde bir kafilenın caddeden geçtigini görür. rt
da, yolun ıkı yakasında bırikmış, seyreder ve alkışfc
mış. Bektaşi, yaklaşır "Kim bunlar" diye sorar alk
layanlara. Bilgısızliğinekızarakyanıtverirler "Sadı
zam Bayram Paşa 'nın kullandır. Kışlık konaktan
lığagiderler." Bektaşi babası, birtuhaf olur, başınıç
ğe kaldırarak ve kendini de işaret ederek şunu sc
ler: "Bir Bayram Paşa 'nın kullanna bak, bir de ker
kuluna! Bak ve utan!" der.
Doğaüstüne karşı fırlatılmış eleştiri oklanndan h
biri, bu fıkra kadar yaralayıcı değildır belki.
Alabildiğine açık, cesur ve yıkıcı!
Sayın Eyuboğlu şöyle diyor bir yerde: "Anadolu
sanı güler, eğlenir, yaşamayı sever, doğaya b
lır. Onun inançlarının kaynağı doğadır. Tannla
sal saydığı bütün varlıklar, özlediği mutluluk do
dır. Anadolu insanı bir 'doğa varlığfd;/: Onun 'ahn
bile dünyadadır."
Ama ne kadar acıdır: O "Anadolu insanı"run kar
sına, boş inançlar, yozluklar, yalan-dolan, yeni kis\
ler altında çıkanlmakta. Okuyunuz Eyuboğlu'nun -i
nı yayınlarda çıkan- Islamın Çöküşü ile Felsefe A
sından 12Eylül, Din, Boşluğun Egemenliğı adtı k
lannı, bir hinoğluhin tezgâhın, kafalan saptırıp top
mu nasıl çökertmeye çalıştıgının sergilenişini görec<
siniz.
Gözlerdeki "duman perdesi"n\ kaldıran kitap
Eyuboğlu'nun yazdıkları.
Hepsi de açık, aydınlık. cesur...
Cenel kurul salonu bilmecesi
Emlakkonut yine
usulsüz ödeme yap1
ANKAR.4(Cumhuriyet
Bürosu)-TBMM Başkân-
lık Divanı. yeni genel ku-
rul salonunun açılması için
formül anyor. Maliye Ba-
kanhğrnın "güvence ola-
rak kabul etmemesi" üze-
rine, geçici kabul tutanağı-
nın koşullu olarak ımzalan-
masından vazgeçildi. Em-
lakkonut'un. TBMM'nin
"btokeedilmeküzere" ver-
diği paradan 1.2 trilyon li-
rayı TBMM Başkanı Hik-
met Çetinin itirazına kar-
şın yapımcı firma Mesa-
Nurol'a ödediği bildirildi.
TBMMBaşkanhkDıva-
nı dün Çetin başkanlığında
yaklaşık beş saat süren bir
toplantı yaptı. Çetin. toplan-
tıdan sonra yaptıgı açıkla-
mada "hukuki ve teknik
açıdan yeni genel kurul sa-
lonunun açılması noktasına
geünmediğini" söyledi. Ek-
siklıklerin lamamlanmasın-
dan sonra salonun bir an
önce açılmasını istedikleri-
ni belirten Çetin, Maliye
Bakanlığı nın eksikliklerle
ilgili olarak tespit davası
açacağını da kaydetti. Alı-
nan bilgiye göre Çetin. sa-
lonun açılmasını geciktir-
mesinin söz konusu olma-
dığını, ekstklikler giderihr
giderilmezgeçici kabul tu-
tanağını onaylayacağını
söyledi.
TBMM'nin başvurı
üzerine Maliye Bakanı'.
keriya Temizel imzası
29Haziran 1998tarihiı
gönderilen yazıda Eml
konut'un geçici kabul tı
nağımn "eksiklikleringi
rilmesi" koşuluyla im
lanmasının. ileriye döı
birgüvence anlamı taşıı
yacağı uyansmda bulur
du.
Yazıda. "Eksikvekus
lu işterintespiti vegiderib
si için (yöntem ve süre;
sından) şirketle anlaşm
vanlarakbu hususlann
tiin aynntılanyla rutan.
eklenmesi gerektigine'' <
katçekildi. TBMM Tek
Dairesi'nin Emlakkonu
Mesa-Nurol ile görüşt
ler yaparak açış için uy
lanacak yöntemi netleş
meye çalışacağı belirti
Toplantıda. Emlak
nut'un Mesa-Nurol'a
kediş bedeli olarak öde
yapmak için iki kez y
yazdığı ve TBMM Baş
nı Çetin'inonay vermeı
sine karşın, 1.2 trilyon
ödeme yapması da gc
şüldü. Bazı üyeler Eml
konut'un usulsüz bir c
me yaptığını belirterek
nedenle TBMM'nin y
de 10 oranındaki komis
nu Emlakkonut'a ödeı
mesini önerdiler.