28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7TEMMUZ1998CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Tutkuyla şehvetîn trajikoıııik £~\ J | • ^^ ^crm Nabokov 'un ünlü romanı 'Lolita \ Kubrick uyarlamasından yıllar sonra, Adrian Lyne 'ın yönetiminde ikinci kez sinemaya aktarıldı Yaz sıcağının kavurduğu sınemasever- ıere farklı sennlikler estırerek hiç de ızımsanmayacak seçenekler sunan bu temmuz haftasının kuşkusuz en flaş fil- mi niteliğındeki 'Lolita'yabirazönyar- gılı gittğımıbaştan itırafedeyim.yeni- den çevrimlerden ve özellikle devam filmlerirden gıcık kapan birsinema ku- şu olarak. Vladimir Nabokov'un baştan çıkarma-;ıkanlma temasını farklı bır açıdan elealarak 40 yıl kadar önce Ame- rikan edebiyatına bomba gibı düşen olay-romanından. alrtan alta koyan çağ- daş bir Amenkan kâbusu-klasiği çıka- racak olan Stanlev Kubrick Usta'nın 1962'de beyazperdeye taşıdığı. zama- nında pek değen teslim edilmemış. yıl- lar önce gördüğümüz. James Mason, Shelley \Vinters, Sue Lyon v e Peter Sel- lers'ın başrollenni paylaştığı o başanlı. özgün. sıyah-beyaz uyarlamanın üstü- ne daha ne yapılabilir kı diye düşüne- rek gıdıp seyrettiğımız. Adrian Lyne'ın 1997 yapımı 'Loüta'sı. Nabokov klası- ğinin özenle çekilmış. özellikle görsel dûzeyi>le. oyunculuğuyla göz alan. ye- ni ve ilgıtıç bır versiyonu çıktı. Hatta yö- netmenın bu 'uygunsuz' ilışkiyi, yer yer humoruyla huznü de kıvamında tutul- muş, romantık bir aşk hıkâyesıne dönüş- türdüğû. son jıllarda 'dirty old men' rolleripj abone Jereıro Irons'a cuk otur- muş, a lında 'iğrenç bir sübyancı" olan Humltert Humbert karaktenni de sem- patik bır kahraman haline getirdıği bi- le kolaylıkla ileri sürülebilir. Cinsettik sömürücüsû yönetmen 1980Mİ yıllarda Hollyvvood'u mes- ken tutan, reklam filmı-khp'ten yetişme, lngılız yönetmenlenn en ünlülerinden biri olan ve kendine özgü, cilalı. göste- rişli birüslupgeliştirerek yaptığı *9,5Haf- ta', 'Öldüren Caribe', Âhlaksız TekhT I gibi. gışesı parlak, genelde bıçımin içe- i riğin önüne geçtiği. cinselhği sömüren, I sığ ve sansasyonel filmleriyle tanınan Adrian Lyne'ın, sübyancılığı teşvik eder sakıncasıyla püriten ABD'de bir yıldır, bir türlü gösterime giremeyen 'Loli- ta'sında, bu kez oldukça edebi ve edep- li takılmış yönetmen, genelde kitaba sa- dık kalarak. Bu, 1990'ann nezih 'Lolita' uyarla- masının, son tahlilde, göze batacak ki- ını a>ııı eruttk sahneleıin, uzman hu- kukçular eşhğinde cımbızla budanıp ayıklandığı, yilgın aşk temalı bir yol fil- mi gibı tezgâhlanmış bır soft-porno fan- tezisı ızleninıi bıraktığı da söylenebilir rahathkla. Senaristi Ste Jhen SchifTle Nabokov romanının keskın yanlannı törpüleyıp yumusatarak. film bestecilerinin ustası EnnioMorrkone'nin duygu yüklü mü- zıklenyle de bezedığı, lirik, romantik bır "Loliu' çekmış Adrian Lyne. 40!ı yaşlanndakı İngiliz öğretmen Humbert Humbert'ın (Jeremy Irons), yüzyıl başında güney Fransa'da 14 ya- Malle'in 'Damage'ında oğlunun nişanlısını yatağa atan politikacı, Bertolucci'nin 'Çalınmış Güzellik'inde Liv Tyler'a tutulan ölüm döşeğindeki ressam olan Jerem\ Irons şimdi de 'Lolita'run trajikomik sübyancısı Humbert Humbert''i ovnuvor. Yönetmen: Adrian Lyne / Senaryo: Stephen Schiff, Vladimir Nabokov'un romanından / .Kamera: Hovvard Atherton / Müzik: Ennio Morricone / Oyuncular: Jeremy Irons, Melanîe Grifftth, Frank Langella, Dominique Svvaim, Suzanne Shepherd, Erin J. Dean, Joan Glover/1997 ABD, Fransa (Özen Film) şındayken, Edgar Allan Poe'nun ünlü şiırini çağnştıran, Annabel Leıgh (Em- maGriffiths-Malin)adındaki çocukluk arkadaşı bır kızla yaşadığı ve kızın ti- ftlstcn ölmesryte yıtirdiği büyük aşktna tanık olduğumuz sıyah-beyaz bır geri- ye dönüş bölümüyle açılıyor. Adrian Lyne'ın ABD'de yasaklı bu son "Loli- ta'sı. Baştan çıkarma mı, çıkarüma mı? Annabel Leıgh'viyıtınşının.buztut- muş, duygulan körelmiş gönlünde onul- mazyaralar açtığı, yıllarca kadmlarla iliş- kı kuramadığı bir kuraklığa gömülen Humbert Humbert'in 1947'de.taşraru- tuculuğunun tavana vurduğu, bağnaz orta-batı kentlerinde öğretmenlik yap- maya Amerika"ya gelişiyle sürüyor film. Hayatının aşkının peşindeki yalnız Hum- bert Humbert 'imizin Fransızca parala- maja düşkün. erkek delisi. orta sınıftan dul bayan 'şişman inek' Charlotte Ha- v ınc ner olarak girmesinin ana nedenı de san- ki 14 yaşının Annabel'ıni venıden bu- larak bır görüşte \ urulduğu. ev sahibe- sinın çizgi roman okuyup Burt l.ancas- tergıbi namlı Hollyvvood starlannm re- simlenne dalıp gıden, sakız çığneyıp balon patlatan. dışleri telli ama son de- rece fettan ve pervasız. 12 yaşındakı. bü- yümüş de küçülmüş kızı Dolores'e sü- reklı yakın olabilmek. (Lolita- Lo, Do- lores'in kısaltılmışı oluyor ve yıllar ön- cesınin Kubnck uyarlamasından sonra yitmış gıtmış Sue Lyon'ınkınden fark- lı, daha çağdaş bır Lolita kompozısyo- nu çıkanyor. yönetmenin yüzlerce aday arasından bu role seçtiğı, 15'lik çıtır, yeni yetenek, Malibu lisesi öğrencisi DominiqueSwaim.) Sırf Lo nedeniyle •Chartotte'4'klnKyotoı Humbtrt. hemgS-< zel. masum, zekı hem de ışveli. cılveli, cin gibı, zekı ve şimank kjüçük kızm gitgıde daha bir kulu kölesi haline ge- liyor. Lo'nun kışkırtıcı davranışlanyla ta\a gelerek baştan çıkan ve bütünüyle kızın çekım alanına kapılan Humbert. vaz kampına postalanan fettan kızın an- nesıyle evlenıyor derken. Kocalıkgörevlennı verinegetirmedi- ğı kansına. çaktınnadan uyku haplan- nı dayavan Humberfin düşündüklenni kaydettıği günlüğünü gızlice okuyunca dünv ası karanp knz ıçinde caddeye fır- lavarakbırarabanınaltındakalanChar- Hong Kong sinemasının 'enfant terrible'i, Wong Kar-Wai'nin son filmi Pera Sineması'nda Heteroya da homo, 'Mutiu aşkyoktur! 9 Sık sik tartışıp hırçın kav ga- lar eden. bir aynlıp bır yeniden birleşen. ne var ki yine de bir- birlennden kopamayarak çal- kantılı beraberliklenni biteviye sürdüren. Hong Kong'lu homo- seksüel bir çiftin ilişkisini hikâ- ye edıyor. son tstanbul Film Festivairnden piyasaya dûşen 'Mutlu Berabertik' Genelde agırbaşlı. munis, mazbut genç Lai Yıu-Fai'yle (Tony Leung Chiu- Wai), sü- rekli gözü dışarda, belaya da- vetıye çıkaran. haşan. serseri ruhlu, kaldınm mühendısı Ho Po-Wing'in (Leslie Cheung Kwok-Wlng) hırlı gürlü ilişki- sini konu edinen, adını da 196O'lı yıllann dıllere düşmüş. ünlü bir şarkısından alan 'Happ\ Together-Mutiu Beraberlik'. se- yırcinın röntgencilik merakını tahrik eden, rahatsız edicı, ya- man bir sahneyle başhyor. Yaman bir açıhş sahnesi Salaş ve klostrofobik bir me- kâna atılmış bir yatakta. al tak- ke ver külah, fena halde alt al- ta üst üste kaptırmış ikı kişinin yiyiştiği. yeraltı sinemasının bulanık, uçuk, buğulu ve de- nevselimsi tarzını çağnştıran. sıyah-beyaz görüntülerle veri- len. dehşetengiz bır erkek erke- ğe sev işmesi sekansıyla acılan 'Mutiu Beraberlik'. pünten zır- hımızı unufak etmeye kararlı, cınsellik üstûne genelgeçer ka- lıplan ve ikıyüzlü ahlakı redde- den. farklı. cüretlı. sıradışı bır erkek filminin çekıciliğini ku- şanmış. aykınbirdenemenıte- liğınde. Breh breh dedırten bu yaman giriş, belli kı bir şeyle- rin kesinlikle yolunda gitmedi- ği bu Çin-Hong Kong usulü, zorlu. buhranlı bir homoseksü- el ilişkı hikâyesmın sadece baş- Cheun Cwong Tsa Sit- Happy Together/ Yönetmen, Senaryo: Wong Kar- Wai / Kamera: Christopher Doyle / Müzik: Danny Chung / Oyuncular: Leslie Cheung, Tony Leung, Chang Chen /1997 Hong Kong-Çin (Minema) langıcıdır. Kavgasıyla, kapri- siyle, nazıyla. küsüşmesiyle as- lında homo beraberliğinin, he- teroseksüel cinselliğınden hiç de farklı olmadığını anımsatıyor. eşcinsel kahramanlara sahip. eksantrik bir yol filmi gibi ge- lişen 'Mutlu Beraberlik'. şaırin mutlu aşk yokrur sözünü doğ- rularcasına. Heryıpratıcı kavganın ardm- dan (bir kez daha) yeniden baş- layalım diyerek hırçın beraber- liklerini devam ettiren Laı'yle Hoçifti, Hong Kong"dan kalîcıp Arjantin'e. Buenos Aires'e yol- lanarak ilişkide yeni bir dönem başlatıyor. gönüllü sürgünlük serüvenme atılarak, ama nafi- le. Aslında Hong Kong'dan hiç de farklı olmayan Buenos Ai- res'te de, aralanndakı buzdan fırtmalanndinmediği çiftin ev- cımen tipi Laı. bir tango bann- da çığırtkan-kapıcı olarak işe girip para biriktirirken, onu terk eden. boş gezenin boş kalfası, gözü dışarda, keş Ho. sıgarala- n peş peşe tüttürüp biralan ıçe- rek gönlünün dilediğince ay- laklık ediyor. Bir kavgaya ka- nşıp yüzü gözü berelenmiş. ko- lu yaralanmış. mııhtaç bır du- rumda yeniden Lai'nın kapısı- nı çalan Ho'yu ev ine alıp bakı- yor, sağaltıyor Lai. anaç bir şe- kilde. Ancak yıne, hadi gel, ye- niden, sıfırdan başlayalım diye üsteleyen Ho"yu artık kesin red- detmeye kararlıdır, sakin v e sus- kun Lai. Melankoük stil denemesi Artık yaşamında Ho'ya yer vermeyen Lai'nin, bır Çın lo- kantasında bulaşıkçılık yapar- ken tanıştığı Tayvanlı. saftorık bir gençle (Chang Chen) ya- kınlaşması gitgide hızlanırken. Ho da pıs, izbe sokak köşelen- ne düşecektir... Iki yıl önce Istanbul festiva- lınde gösterilen. Hong Kong tarzı ikikarafılm(yadagangs- ter filmi) denemesiyle ('Chun- WngExpress'le 'Düşkün Melek- ler") tanıştığımız. Amerıka ve Avrupa sıneması arasında kala- kalıp son çeyrek y üzv ılda. ken- dine özgü bır kulvar tuttuıma- ya bakan Asya (L'zakdoğu) si- nemasının. 1958 Şangay do- ğumlu. 'enfantterrible'ı \\ong Kar-Waı'ye geçen yıl Cannes festivalınde en iyi yönetmen ödülünü kazandıran son esen "Happv Together- Mutlu Bera- berlik'. bıçımcıliğın özün önü- ne geçtiği. aykın bir eşcinsel aşk çeşıtlemesi v e kedercı. me- lankolik bır üslup denemesi ola- rak kuşkusuz ılgısiz kalınama- yacak türden, farklı bir film. Avrupa filmlerinden de, Amerikan sinemasından da. Ba- ğımsızlar'dan da etkılenen Hong Kong'lu yönetmenlenn. son on yılda parla\an. en önemli ve özgün yaratıcılanndan biri olup özellikle 'Chunking Ekspre- ss'le özel hayranlar edinmış Kar-Wai'nın havaı fişek cünı- büşünden farksız. hız ve hare- ketın aktığı, çarpıcı bir görsel- liğin öne çıktığı. az konuşma- lı. vüksek tempolu. yenılıkçı. taşkın ve civelek sinemasının bır toplamı sayılabilecek 'Mutlu Beraberlik*. kimisine hoş ama boş gelirken meraklısını da ke- vıften uçuruyor 1.5 saatliğine. Godard'la demirbaş kamera- manı Raoul Coutard'ın ilk dö- nem ('Serseri .VşıklarYKüçük Asker*. 'Kadın Kadındır". 'Jan- darmalar' vb.) fılmlerindekı dırsek temasını anımsatırcası- na, 1990 yapımı ikinci filmi 'YahşiGünler'den bu yana bir- lıkte çalıştığı Av ustralyalı Chris Dojle'un, çoğu omuz-el kame- rasıyla çekilmış. hayatın renk- lenne v e ışığa boğulmuş, dev in- gen görüntülennin çok şey ka- zandırdığı bu 6. filmınde Astor Piazzola tangolarıyla Frank Zappamüziğini de harmanlıyor Wong Kar- W'ai. Doğrusu hep birbirine kanş- tırdığım. başroldeki çekik göz- lü iki aktörün (Tony Leung'la Leslie Cheung'un) de katkıla- rıyla. bıten ve yeni başlayan er- kek aşklarını perdeye yazan bu ılginç film. sürekli kıpraşılan, seke seke yürünen. habire Bo- gart'vari sigara tüttürülen. ya- lın bır karmaşık ılişkiyi önü- müze sürüyor. Teknik bakımdan bızce si- nemayı 'bitirmiş* VVong Kar- Waı. 'Mutlu Beraberlik'. sıra- dan seyırcınin pek kaldırama- yacağı. ama özgür ve özgün, yenilikçi ve sarsıcı olabilen, parlak bır sinemanın ürünü so- nuçta. Sarı ırkın o şaşılası be- cerisinı ömekleyen John Woo, Tsui Hark gibi usta aksiyon- cuların Hollyvvood tarafından kapıldığı günümüzde Hong Kong sinemasının yetenekli ve hünerlı yönetmeni Wong Kar- Vvai'yı tanıtan 'Mutlu Beraber- lik'ı festıvalde kaçıranlar bu hafta Beyoğlu oda sineması Pe- ra'da yakalayabilirler. lotte'un ölümüyle meydan Humbert'e kalıyortamamen. Herfırsartayatağaat- tığı küçük kızın artık hem anası hem babası hem de âşığı oluveren, ancak fe- na halde kıskandığı Lo tarafından sürek- li terk edilme korkusuyla kıza habire baskı uyguluyor takıntılı kahramanı- mız. Arzu, tutku, kıskançlık, ihanet, ya- lan, haz üsrüne, kimin av kimin av cı ol- duğu belirsiz bu günahkâr oyunun ba- ba-kız-sevgilı iki kahramanını canlan- dvran Irons-Swaim çiftinden iyi verim almasını bilmiş yönetmen. Artık baş başa kalan üvey baba-kız iki- lisi, arabayla yollara revan olup o otel- den bu motele dolanarak bütün ülkeyi katedeceklen. nerde sabah orda akşam türünden bir Odissea'ya çıkıyor. Çok- tan mimlediği Lo'ya göz koymuş, kü- çük kızlarla kalkıştığı seks âlemlerini fil- me de çeken, Humbert'i kıskançlıktan delirten rakibı, sefih, poraocu, sübyan- cı (ama ıktidarsız) oyun yazan Clare Quilty'nın (Frank Langellaharika) so- luğu da, aykın sevgılilerin ensesindedir sürekli. Mazbut, yalnız ve giderek ka- fayı yiyen Humbert Humbert'in. sonun- da cinayete dek varan, kendini mahve- dişini hikâye eden 'Lolita', Rus asıllı Amerikalı yazar Nabokov'un belki de en tanınmış esen. Kuşkusuz Adrian Lyne'ın da en düzgün filmlennden bi- n. Nabokov'un oğlu beğenmiş! Ekim Devrimi'nin ardından Rusya'dan kaçmış, varlıklı bir aileden gelen ve 1920-40 arasında Ingıltere. Almanya ve Fransa'da bulunup 1940'ta kapağı ABD'ye atarak zaman içinde, dil ve tek- nik açısından çeşitlilik gösteren hikâye- romanlan>la göçmenlikten Amerikan edebiyatının seçkin, saygın bir imzası- na dönüşen, sıradışı bir yazann yaşamı- nı süren Vladimir Nabokov'un (1899- 1977) ılk yayımlandığında ABD'dekı ahlak bekçisı. tutucu kesimleri ayağa kaldıran v e özetle çoktan klasikleşmiş. ünlü 'Loüta'sı. yaşıtı kadınlarla ilişki- de sorunlu, kültürlü, yaşlı, yoz birerke- ğin 12 yaşındakı bir kız çocuğuna duy- duğu, tutkulu, sonu hüsran. saplantılı sevgisine odaklanan, çoktan klasikleş- miş romanından, Kubnck'ten yıllarca sonra yaptığı bu uyarlamanın Lyne'ın fil- -^J!nog«^ıs^ni zengirüeşpHİigi kesin. ^ ^ Cınsel ilişkı kurma yaşının giderek ar- tık 14'e. 13'edüştüğü 199O'lı yıllarda, Batı'nın. yaşını başını almış, varlıklı ai- le babası kılıklı, tadılmamış zevkler-et- ler peşindeki o yaşlı, sefih erkeklennin habire çocuk pornografısinin nerdeyse endüstriye dönüştüğü, Tayland merkez- lı Uzakdoğu'daki seks turizmine kafi- leler halinde aktığı günümüzde, çoktan aşılmış 'Lolita'daki sübyancılığın faz- la bir kıymetı harbıyesi kaldı mı kı? Za- ten çocuklann erişkinlerce cinsel taci- ze uğraması da çağlardan beri sürege- len bir tabu değil midir aslında? _ _ ^ _ lstediğince yaşamak içm üvey ~^~™ babasını kıskandınp cinselliği- ni kullanan küçük kızın baştan çıkardığı ve baştan çıkanldığı filmde. sorumsuz. gezgin bir yaşam tarzının keyfine vanp sıkılınca başka bir sübyancı yaş- lı erkekle kaçarak Humbert'i sonunda korktuğuna uğratan, Nabokov'un unutulmaz Loli- ta'sı, Baby Doll' Caroll Ba- ker'ın kızı, 'Tavi Driver'ın mi- nık yosması Jodie Foster'ın ya da 'Pretty Bab>' Brooke Shi- eMs'in manevi ablasıdır aslın- da, 40 yıl öncesinin bütün Ame- rika'yı etkilemış, sıradışı ço- cuk-kadın fıgürü olarak. Humbert Humbert'i ete, ca- nabüründüren Jeremy Irons'ın ağzından anlatılmış, "Hayaö- mın ıştğı, kasıklarunın ateşi,gü- nahun, ruhum, Lo-ü-ta" diye- rek başlayan 'Lolita'da, Kub- rick'in ayak tırnaklannı ojele- yip lolipop şekerinı manalı ma- nalı yalayarak James Mason'ı kendinden geçirten Sue Lyon'ından daha esaslı bir Lo olmuş doğrusu yönetmen Lyne" ın keşfi Dominıque Svva- im. Svvaim de mecburen ıslak giysilerle boy gösterip klişe pozlarla muz yiyor bol bol. Kubrick'in Lolita'sı cinsellik tabulanyla kuşatılmış bir genç kızken Lyne' ın Lo'su bir kız ço- cuğudur. romandaki gibi. Her- bert Herbert'in kahramanı ve tutsağı olduğu saplantılı tutku- su, 35 yıl arayla çekilmış ıki uyarlamada da ince ince işlen- miş, büyük bir aşk hikâyesi gi- bi veriliyor, herhalde ticari ve ya- sal kaygılarla. Finalde başa dön- düğümüz son 'Lolita'da yönet- men Lyne, Herbert-Irons'ın sap- kınlığının kendi dışında. çev- resine verdiği yıkıma da deği- niyor aynca. Meraklısının es geçmeyeceğı cinsten, oyuncu- luğundan kamera çalışmasına, ışığından müziğine kadar bınn- ci sımf bir uyarlama niteliğin- deki 'Lolita'nın, sonunda dağı- tım sansürünü kırarak ABD'de de eylülde gösterime gıreceği haberini getirdi gurum tam yazıyı noktalarken. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Mavi - Beyaz - Kırmızı Kediler mavi-beyaz-kırmızı kurdeleleri ile kasım kasım kasılıyorlar. Champs-Elysee'de iğne atsan yere düşmeye- cek. "Kazandık!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor herkes... Paris, Paris olalı üçüncü kez yaşıyor böyle bır coş- kuyu. llki: 1789. Egemenliğin soylulardan halka geç- mesi kutlanıyor. Ikincisi: 1944. Parıs'in kurtuluşu. Ve 1998. Gene herkes alanlarda. Gene herkes dans ediyor... Tanıyan, tanımayan birbirine sarılmış, birbirini kutluyor. Kahvelerde eski alışkanlıklardepreşmiş; yanı başınızdaki masadan sıcak bir gülümseme, dostlukmesajları... Coşku, üç gün üç gece sürüyor. Kupa finalınin 14 Temmuz Bayramı'nın hemen öncesine rastla- ması, coşkuyu daha da büyütüyor. En septik kediler bile katılıyor bu coşkuya. Tüm bir ulus, aynı kaptan su ıçmenin hazzını pay- laşıyor. Strasbourg'da, Lyon'da, Bordeaux'da, Rennes'de, Montpellier'de yüzbinler alanlarda. Peki, böylesine cömertçe paylaşılan bu sınırsız mutluluğun temelinde hangi duygu yatıyor. Bazı ya- zarlanmızın ısrarla altını çizdiğı gibı, millıyetçiliğin önlenemez yükselişi mi kanıtlanıyor? Yoksa, ortak değerlerin, farklılıkların önüne geçmesi mı? Çokkültüriü birtoplumun bıreylerınin, kendı kim- liklerini koruyarak Fransız olma mutluluğunu ya- şamaları mı? Fransızların eskı sömürgelerinden gelmış farklı etnik gruplara ait futbolculann Fransız Milli Takı- mı'nın yarısmı oluşturuyor olması, Fransız "Millı- yetçi Cephe "sinin liderini çileden çıkartmıştı. ama çoğunluğun onun gibi düşünmediğinı, Cezayirli ve Afrika kökenli yurttaşlarına sahıp çıkan, onlan sevgiyle kucaklayan Fransızlar kanıtladı. Bana kalırsa, bu coşkunun gerı planında milli- yetçiliği aramaktan vaızgeçmeli. Çünkü bu zafer, çok kültürlülük temeli üzerinde yükselen "vatandaş//k" olgusunun zafen... Önyargılı muhafazakâr Fransızlaria, ırkçılık teme- linde politika yapan radikallerin yaşanan bu coş- kudan etkilenmemeleri olanaksız. Fransa '98, bir kez daha üç rengin öneminı, 1789'un ideallerini anımsattı. Fransızlara ve tüm dünyaya: Özgürlüğü, eşitliği ve kardeşlıği. Mavi-beyaz-kırmızı bayraklar, işte bu üç ideal için dalgalandı alanlarda. Ve doğru bir milliyetçiliğin, ancak bu idealler üzerinde yükselebileceğini gösterdi. Tabiı, anlayana. Anlamayanlar için "En büyük Türkiye" çığlıkları ile Fransa'da yaşanan coşku arasında bır fark yok elbette. Hesaba katılması gereken bir olgu da Fransız- lann her olanağı bir şölene dönüştürmedeki ola- ğanüstüyetenekleri. Devnmin iki yüzüncü yılına ta- nık olan kediler anımsayacaktır. O zaman da gör- kemli gösterilerie tüm dünyaya parmak ısırtmıştı Fransızlar. Iki yüzüncü yılı dünya çapındaKi sanatçıların dü- zenlediği gösterilerie sanatsal bir etkinliğe dönüş- türmüşlerdi. Ulus bilincini güçlendirmenin en güzel yolunun, ulusun tüm fertlerini ortak hazlar etrafında buluş- turmak olduğunu, bunun için de en etkıli aracın sa- nat olduğunu biliyorlardı çünkü. 14 Temmuz Bayramı'nda da aynı şeyı yaptılar. Bir yanda, Champs-Elysee'de görkemli bır aske- rı geçit düzenlerken, öte yanda kıtlesel bir sanat olayı gerçekleştirdiler. Jean-Michel Jarre'ın. ışık ve havai fişek gös- terilen eşliğinde Eiffel Kulesı'nın önünde verdiği kon- ser, °arislilerin coşkusunu doruğa ulaştırıyor. han- gi Sınıftan, hangi etnik gruptan. hangı politik gö- rüş.en olursa olsun, tüm Fransızları "güzellık" duy- guüunda buluşturuyordu. Ulusal heyecanı ayakta tutmak için, coğrafya- dan müziğe kadar tüm derslerde "Atatürk"e yer verilmesini "emreden" anlayışın, bu duyguyu an- laması pek mümkün görünmüyor. Bu yöntemın yanlışlığını vurgulayanları suçlamakla, bu iş hallo- lur mu? Zorla güzellik olsaydı, "dayatma"yı kültür polı- tikalannın temeline yerleştıren eski Sosyalıst Blok ülkelerinin gençliği bu denli inançsız, bu denli tep- kili yetişir miydi? Bu gerçeklerden de mi ders almıyor bızim siya- siler ve bürokratlar, anlamak mümkün değil. işte, önümüzde güzel bir olanak var: Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. yılı kutlanacak. Cumhurbaş- kanı bile, kutlamaların "resmi" düzeyde kalma- ması, kitlelere mal edilmesi için uğraşıyor. Ama, bizim -devletini mi, yoksa kendı koltukla- nnı mı çok sevdiği pek belli olmayan- bazı bürok- ratlarımız, kutlamalarda sivil toplumun öncülüğü söz konusu olduğunda hop oturup hop kalkıyor- lar. Yok efendim, devlet dururken, bu ış neden si- vil toplum kuruluşlanna havale ediliyormuş; şölen yapılacaksa bunu da pekâlâ en iyi biçimde devlet yaparmış... Bu yüzden, Tarih Vakfı'nın 29 Ekim'de Istanbui, Ankara ve Izmir'de düzenlemeyı düşündüğü ve ül- kemizin değerli sanatçılarına projelendirdiği kitle- sel kutlama etkinliklerinin bütçesi bulunamıyor bır türlü. Sanki birileri inadına yapıyor, Cumhuriyet Bay- ramı coşkusu halka mal edilmesin, her zaman ol- duğu gibi valilerin, kaymakamların estetik "v/z- yon"ları ile sınırlı kalsın diye... Baraka' yeniden sinemalarda • Kültür Servisi - lnsanı, ınsanın çevresı ve doğavla ilişkisini, evrendeki yerini sorgulayan Baraka adlı belgesel yeniden sinemalarda göstenme giriyor. tlk gösterime girdiği 1996 yılında büyük ilgi gören Baraka, Türkiye sinemalannda vizyona giren ilk belgesel film olma özelliğinı taşıyor. Amerikalı yönetmen Ron Fricke ımzasını taşıyan Baraka, 17 Temmuz'dan itibaren Kadıköy Moda Sineması'nda sürekli olarak gösterilırken Be>oğlu Beyoğlu Sinemasının da seçme filmler kapsamında ver alacak. Baraka, Amerikalı çağdaş filozof Joseph Campbell'in "The Povver of Myth Mitin Gücü" adlı eserinden yola çıkılarak çekilmişti Sözcük 'kutsama', "soluk' ya da "yaşamın özü' anlamlanna geliyor. 24 ülkede çekilen ve yapımı beş yıl süren belgesele, bu çağnşımlann her biri güçlü bir şekilde yansıtılmış. Baraka'nın müzikleri de Nevv Age'in önde gelen ısimlerinden Michael Stearns imzasını taşıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle