24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ,.£, Üzerinde Fırtina-r Asya'nın güneyinde Hindistan'm ardından ı Pakistan'ın da atom bombası patlatması, ,. zincirleme etkiyle, nükleer lculübûn ' kapısında bekleyen üDcelerin de harekete '. geçerek şehrayine katılmalan olasılığı, 2000 ^ yılına "bansJa" girilmesiyle ilgili iyimserliğe en ufak bir şans bile tanımiyor. Dahası, bir ay gibi kısa bir arayia "atoma" • sahip olduklannı kanıtlayan Hindistan ve • Pakistan'm 1947'den bu yana üç kez savaştıklan ve bu savaşm örtülü bir biçimde de olsa hâlâ sürdüğü. yeni ve açık bir savaşta her iki ülkenin de atom silahianna davranabilecekleri olasılığı düşünüldüğünde, tedirginlik daha artarak kâbusa dönüşmektedir. Nükleer teknolojiye sahip olduklan bilinen lsrail. Iran, Kuzey Kore gibi ülkelerin de ayru yolu iziemeleri, kuşkusuz. nükleer kâbusu daha da arttıracak ve o andan itibaren de artık ortada önlenecek bir şey kalmadığından, nükleer silahlann yaydmasırun önlenmesiyle ilgili anlaşmalar tarihe kanşacak ve önüne gelen ülkenin tepeden timağa atom silahlanyla donandığı bir dünyada yaşamak artık kimse için kolay olmayacaktrr. Kuşkusuz, Asya'nın güneyinde eninde sonunda bir "nükleer krizbı" patlak vereceği kimsenin saklısı değildi. Her iki ülkenin de uzun bir süreden bu yana hummalı bir hazırlık içinde olduklan biliniyordu. Aynca tıpkı kulübe girme eşığindeki diğer ülkeler gibi Hindistan'm ve Pakistan'm nükleer ve balistik teknolojiierle donatılmalannın, bu tehltkeli silahın yayılmasını önlemekle yükümlü ve bugün olaya en çok karşı çıkan Batılı ülkeler tarafından saglandıgı da yine herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Birleşik Devletler, Kanada, lngiltere, Belçika ve Fransa, çeşitli "shil programlar'" aracılığıyla Pakistan'ın nükîeer ve balistik teknolojiye ulaşmalannda önemli ölçüde rol oynamışlardn-. Hindistan'la yıldızı bir türlü banşmayan Çin ve bir ölçüde de Kuzey Kore'nin de bu konuda belirleyici katkısı ohjiîishu\.Nükleet denemelere giriştikleri için Hindistan'm ve Pakistan'm çeşitli anıbargolarla cezalandınlmalan girişimleri şimdiden fıyasko ile sonuçlanacağa benzemektedir. Birleşik Devletler işi ağırdan alırken, Avrupa ülkeleri, "Bu kez değil, ama bir daha vaparsa o zaman beüd" diyerek düpedüz yan çizmişlerdir. Aynca her iki ülkenin nükleer ve balistik teknolojüerinin gerçek "babası" olan Batılı ülkelerin şimdi bağınp çagırmalan kimse için ınandıncı değildir. Canavan yaratıp, sonra karşı sında korku çığhklan atmak, Batı'nm oldukça sık rastlanan ikiyüzlülük klasikleri arasmdadır. Ve bütün bunlar olurken, Avrupalı "on beşter" hiç sıkılrnadan. silah satışlannda. bundan böyle bir "îyi hal" kodu yasası çerçevesi içinde hareket etmeye hazırlandıklannı açıklamışlardır. Buna göre Avrupalı ülkeler siîah satarken bazı kriterleri göz önünde bulunduracaklardır. Örneğin silah alıcısı devletlerin, "temeJ özgüriükkre'", "tnsan haklanna" saygıda kusur edip etmediklerine bakılacaktır. Müşteri devlet bu silahlarla kendi halkını baskı altında tutamayacak, bunlan başka ülkelere saldında kullanamayacaktır. Teröre ve suç örgütlerine arka çıkan ülkelere de zinhar, silah sahlmayacaktır. Büyük, soylu, göz yaşartıcı bir girişim! Ama gerçekte, * eşine benzerine rastlanmayan bir "ikiyüzlülük'' örneği. Tabii, amaç, hiçbir ülkeye silah satmamak değilse eğer. Zira şu ana değin silah sattıklan devletlerin neredeyse tümü kendi halkına eziyet eden dikta rejimleri, insan haklanndan, temel özgürlüklerden ve demokrasiden öiesiye nefret eden, teröre ve örgütlü suçlara açıkça arka çıkan şeyhlerin, diktatör bozuntulannm, kara paracı uyuşturucu mafyaiarının egemen olduğu iflah olmaz "müşterfler". Ama yine de bu ipe sapa gehnez girişimden gözü epeyce korkan Fransa, "ne olur ne olmaz" diyerek. "bari şunu hemeıı değü de tedrici bir biçimde" uygulayalım türünde çekince koyrnak gereğini duymuştur. Bu arada girişimin îngiliz tşçi Partisi'nin "seçinı vaafkrmden kaynaklandığı da söylenenler arasmda. Özetle, altında başka hinlikier yoksa, çocuklan uyutacagı bile kuşkulu, bildik bir ninni! Hindistan'da ve Pakistan'da şenlik var. Coşku sokaklara taşmış. Yiyecek ekmeği bulmakta zorlanan her iki ülkenin yoksul halkı, karşılıklı olarak yok olmayı göze almadan hiçbir zaman kullanamayacaklan. ama bundan böyle yoksulluklan yanı sıra bir de atom denilen dehşet dagı üzerinde yaşamak zorunda kalacaklan pahalı silahlan ödemek için delikleri çoktan tükenen kemerlerini daha çok sıkmak durumunda kalacaklardır. Ekonomisi, başta Amerika olmak üzere Batı'nm yardımıyla ayakta durmaya çabalayan. dış borçlannın sadece aylık faizleri 300 milyon dolara ulaşırken, döviz rezervi 1 milyar 300 milyon dolar düzeylerinde sürünen, ömeğin Pakistan gibi yoksul bir ülke, şimdi dünyanın yedinci "nükker gücü"!_ HÜSEYtN BAŞ DEĞİŞEN DÜNYADANHÜSEYİN BAŞ Yeni ütopyalara gereksinim var" ^ ~r eo-liberalizmin yarattığı po- l \ I litik, sosyal ve kültürel mi- / \ l marinin değiştirilmesi olası JL V mıdır? Yurttaşlar, ekonomik dehşet çemberinde, tepki gösterme ola- naklarından yoksun bir biçimde kapalı kalmaya mahkûm mudur? tnsanlığın "or- takyarar" duygusuna yeniden kavuşma- sını sağlayacak başka yollar var mıdır? Kuzey'de ve Güney'de artan sayıda in- san bunun fazla, çok fazla olduğu düşün- cesindedir. Bu dünya, ortaya konan eko- nomı ıle yaşanmaz duruma gelmiştir. Bencilliğin seli ahlakm temellerini çö- kertmektedir. Ulus-devlet, koruyucu dev- letten sonra yurttaşlık da pazann gerek- len adma parçalanma tehdidi altındadır. Yıkım girişimi, 19 ve 20. yüzyıllar bo- yunca inşa edilen sosyal uygarlığın tü- müne saldırmaktadır. Kolektif bir karşı çıkış, kaçınılmaz olmuştur. Berlin Duvan'nın düşüşü ve Sovyetler Bırliği'ninyıkılışıylakeskinleşenbugün- kü sorunlann kimliğınin saptanması ve gözlemlenmesi evresinden sonra eleştin- ler, ana çizgileriyle ortaya çıkmış, daha sonra da iyice belirginleşmıştir: "Tek dü- şüncenin". u küresel rejimlerin" ve eko- nomının finanslaştınlması, Güney'in dtş- lanması, genel güvensizlıgin, düşüncenin manipülasyonunun vb. betimlenmesi bü- yük medyalar tarafından gizlenen bırin- cil önemdeki enformasyonlar, böylece geniş kitlelere ulaşmıştır. Ama eleştiri. ne denli yapıcı olursa olsun, tekrara düşme riskinı göze alsa da sürekli olamaz. Öne- rilerin ortaya konmasının zamanı gelmış- tir. Bu zaman da gelecek için muazzam güce sahip bazı temel olaylann yıldönüm- leriyle çakışmaktadır. Bunlar 1848 Ocak ayında, Kari Marx ve Friedrkh Engels' in "Komünist Partisi Manifestosu". Fran- sa'da 1848 Şubatı devrimi, sonra Avru- pa 'da "halklann ilkbahan" ve nihayet Pa- ris, Berlin. Roma ve Prag vb. yerde 1968'in büyük devrimidir. Yurttaşlar, o zamanki gibi hâkim mo- deie karşı küresel bir karşı-projenın ge- reksinimini duymaktadır. Bu, bir ütopya ihtiyacı gibi havadadır. Peki, akla uygun mudur? Daha önceki ütopyalann çoğu dıktanın. baskınm ve yalanın batagında Lk Neo-liberalizmin bu denli gelişmesine, en zengin ülkelerde bile, kamu kesiminin rolünün önemli ölçüde gerilemesi, parlamentodan başlayarak ekolojik talana, eşitsizliklerde patlamaya, yoksulluğa ve işsizliğe yoğun bir biçimde dönüş eşlik etmektedir. Bu ise modern devletin ve yurttaşlığın reddi anlamına gelmektedir. kaybolup gitmiş değil mıdir? Uyum sağ- lanması gereğinden dem \wan söylem- lere karşm, çok sayıda yurttaş, bir " bir- likteeylemin'" arayışında ve başlangıç ola- rak neo-liberal makinenın çarklan arası- na bir nebze insanlık sokulmasım iste- mektedir. Geçen ocak ayında Avrupa'nın çeşitli havalimanlannın tümünde aynı afışe ras- lamak mümkündü. Çin kültür devrimiy- le ilgili gösterilerden esinlenen afişte, gü- len yüzlen, rüzgârda dalgalanan bayrak- lanyla yürüyen ve 'Dönyanın tüm kapi- taüstieri birieşiniz' diye haykıran kalaba- lıklar yeT alıyordu. Milyarderlerin dergi- si Forbes için bu, Karl Marx ve Friedrkh Engels ın 'Komünist Partisi Manifesto- su'nun yayımlanmasının yüz ellinci yılı kutlamalanna alaycı bir yaklaşımdı. Bu, aynı zamanda. yalanlanma korku- su olmadan (afişlerne hırpalanmış, ne de yırtılmışlardı) iki şeyin açıklanmasının da bir biçimiydi: Komünizm artık kor- kutmuyordu; kapitalizm ise saldınya geç- mişti. Salt iki genç insanm yazdığı (Marx 30 yaşında, Engels 29'undaydı) ünlü Mani- festo'nun anılmasımn değil, ama aynı za- manda erkeklerin oy vermesinin, esaretin lağvedilmesinin dayatıldığı 1848 devri- minin ve İ968 Mayıs'ı başkaldınşınm da kutlandığı bu yılda sermayenin yeni küs- tahlığı hangi düşünceleri akla getirmek- tedir? Bu küstahlık, yıkılan bir yanılmanın şaşkınlığınm yarattığı siyasal bir sersem- leşme ortamında Berlin Duvan'nın düş- mesi ve Sovyetler Birliği'nin ortadan kalkmasıyla başlamıştı. Doğu'da onlarca yıl süren devletçiliğin sonuçlannın bir- denbire açığa çıkması, kafalan kanştır- mıştı. Özgürlükten ve pazar ekonomisin- den yoksun sistem, tamamlayıcısı adalet- sizlikle birlikte gözler önüne serildi. Sos- yalist düşüncenin, bir ideoloji olarak ge- leceğin mutlak bir biçimde planlanması- nı savlayan gelişme paradigması, böyle- ce bir ölçüde de olsa çökmüştü. Solun bünyesinde, toplumun köklü bi- çimde değiştirilmesi umutlannı çökerte- bılecek dört yeni inanç gündeme geldi: Hiçbirülke pazar ekonomisi olmadan cid- di bir biçimde gelişemez; üretim ve deği- şim araçlannın sistematik devletleştiril- mesi yokluğa ve savurganlığa yol açar; eşitliğin hizmetinde bir kemer sıkma, 'ünyanın en zengin ülkesi Birleşik Devletler'de 60 milyondan fazla yoksul bulunmaktadır. Dünyanın birinci ticari gücü Avrupa Birliği bünyesinde 50 milyondan fazla yoksul mevcuttur. Birleşik Devletler'de nüfusun yüzde 1 'i, ülke zenginliğinin yüzde 39'una sahiptir. Gezegenin tümünde, dolar milyarderi 358 kişinin serveti, en yoksul nüfiısun yüzde 45'ine tekabül eden 2 milyar 600 bin kişinin toplam gelirinden dahafazladır... kendıliğinden bir hükümet polıtikası oluşturmaz; düşünce \e ifade özgürlüğü. belli oranda ekonomik özgürlükler koşu- luna baglıdır. Komünizmin iflası \e sosyalizmın iç patlamasına (implosıon) karşılık. tek ku- ramsal dayanağı anti-komünizm olan ge- leneksel sagın ideolojik olarak > ıkılıp par- çalanması ve Doğu-Batı çatışmasınm bü- yük galibi neo-liberalizmi kutsamasıyla sonuçlanmıştır. Dinamıği yüzyılın başın- dan bu yana frenlenmiş olan neo-libera- lizm, önde gelen karşıtlannın ortadan kalktığını görmüş ve o andan itibaren de on katı artan enerjısiyle dünya ölçeğinde yaygınlaşmıştır. Neo-liberalizm, dünya görüşünün. kendi ütopyasını, tek düşün- ce olarak gezegenin tümüne dayatmayı düşlemektedir. Bu fetih girişiminin adı. tüm ülkelerin ekonomilerinin, Dünya Bankası, Ulusla- nı un ufak etmiştir. Bunun, kamu gücü ta- rafından denetimi. gittikçe artan bir bi- çimde zorlaşmaktadır. Sonuç: Siyasal so- rumlulann teknolojinın bu denli hızlı ge- lişmesinin yaratacagı tehditleri ölçmede yetersız kaldığı ortaya çıkmıştır. Burada da hükümetlerin kararlannm gölgesinde işi >öneten seçilmemiş uzmanlara bağım- lılık söz konusudur. lletişim devrimi, çağdaş toplumu par- çalamıştır; mallann dolaşımını altüst et- miş, ıletişimsel ekonominin \e küresel- leşmenin yayılmasına yardımcı olmuştur. Bu henüz dünya ülkelerınin tümünü tek bir toplumda toplamış degildir. Ama, ge- zegeni şebekeleştirmek suretiyle her ül- keyi tek bir ekonomik tnodele katılmaya itmekte. insanlığı birhiperteknoloji e\Te- ninde. bütünüyle yalıtlanmış bıreylere ayırarak şebekelerden oluşan bir tür libe- ral sosyal sistem yararmak istemektedir lak özgürlük koşullan altında yaşamak için yeterince olgun olduğuna ilişkin ült- raliberal düşünce, mutlak eşitliğin dev- rimci tutkusu kadar ütopik ve dogmatik- tir. Onlar. kendilerine. geleceğin nasıl dü- şünüleceğini sormakta, bir başka ütopya, dünyanın yeni bır biçimde ussallaştınl- masının gereklıliğini dile getırerek bir si- yasal öngörü, gelecek için iyice düşünü- İüp taşınılmış bir tasan, kendisıyle uyum içinde ve barışık bır toplum vaadi bekle- mektedirler. Ama bugün, Sovyetler Birliği'nin yı- kıntısı ile neo-liberal barbarlığın yapısı- nı yerle bir ettiği toplumumuzun kalıntı- lan arasmda yeni bir ütopyaya yer var mı- dır? Bu, önsel olarak pek olası görünme- mektedir. Zira büyük siyasal tasanlar ko- nusunda genel bırgüvensizlık mevcuttur. Aynı zamanda ağır bır siyasal temsil kri- zine, teknokrarik seçkinler \e medyatik Fransa"da 1848 Şubatı devrimi, sonra A\ rupa'da "halklann ilkbahan" ve nihavet Paris. Berlin, Roma ve Prag vb. yerde 1968'in büyük deMİmidir. Yurttaşlar, o zamanki gibi hâkim modele karşı küresel bir karşı-projenin gereksiniminiduymaktadır. rarası Para Fonu (İMF). Ekonomik Kal- kınma ve Işbirliğı Örgütü (OECD) ve Dünya Ticaret Örgürü'nün (OMC) deste- ğiyle sermaye dolaşımının mutlak özgür- lüğü. gümrük düzenlemelerinın ve duvar- lannm ortadan kaldırılmast. serbest mü- badele ve tıcaretin >aygınlaştınlmasıyla birbirlenne karşılıklı olarak giderek artan bağımlılıklanndan doğan, küreselleşme- dir. Finansal ekonomi ile reel ekonomı ara- sında bir kopma ortaya çıkmıştır. Dünya ölçeğinde günlük 1500 milyar dolara ula- şan finansal ışlemlerin sadece >üzde l'i yeni zenginliklerin yaratılmasına aynl- maktadır, kalanının doğası ise speküla- tiftir. Neo-liberalizmin bu denli gelişmesine. en zengin ülkelerde bile. kamu kesiminin rolünün önemli ölçüde gerilemesi. parla- mentodan başlayarak ekolojik talana, eşitsizliklerde patlamaya. yoksulluğa ve işsizliğe yoğun bir biçimde dönüş eşlık et- mektedir. Bu ise modern devletin ve yurt- taşlığın reddi anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, bır yandan yeni iletı- şim teknolojüerinin gelişmesiyle, öbür yanda toplumun ilerlemesi kavramı ara- sında bir serbest bırakılmaya da tanık olunmaktadır. 60"lı y ıllardan bu yana ile- tişimin sağladığı hesaplama gücüne bağ- lı olarak moleküler biyolojinin ivme ka- zanması, genel teknik sistemin istikran- Sonuç olarak eşitsizliklerderinleşmek- tedir. Dünyanın en zengin ülkesi Birleşik Devletler'de 60 milyondan fazla yoksul bulunmaktadır. Dünyanın birinci ticari gücü Avrupa Birliği bünyesinde 50 mil- yondan fazla yoksul mevcuttur. Birleşik Dev letler'de nüfusun yüzde 1 'i. ülke zen- ginliğinin yüzde 39"una sahiptir. Gezege- nin tümünde, dolar milyarderi 358 kişinin serveti. en yoksul nüfusun yüzde 45'ine tekabül eden 2 milyar 600 bin kişinin top- lam gelirinden daha fazladır... Rekabet mantığı, toplumun zorunlu do- ğası katına çıkanlmiştır. Bu, 'birlikte ya- şama'nın anlamının, 'kamu malı' anla- mının ortadan kalkmasına yöneliktir. Bu- na karşılık verimliliğin kazançlannm ye- niden dağılımı sermayenin lehine, istih- damın aleyhıne olmakta. dayanışmanın maliyeti 'dayanılmaz" olaraknitelenmek- te. koruyucu de\ letin yapısı yok edilmek- tedir. Tüm bu değişikliklerin hoyratlığı ve bırdenbireliğinde. işaret noktalan kay- bolmakta. belırsizlikler artmakta, dünya kararmakta, tarihi yakalamak olanaksız hale gelmekte, > r urttaş, Antonio Grams- ci'nin deyişiyle, kendisini. 'eskinin öldü- ğü, yeninin de doğmakta tereddüt ettiği' va da Tocque>Ulle" ın 'geçmişin arük gele- ceğe ışık tutmadığı zaman akıl karanlık- ta jiirür' sözündeki türde bir knzin orta- sında bulmaktadır. Çok sayıda yurttaş için Batı'nm, mut- entelektüellerin büyük oranda gözden dü- şüşüne. büyük medya ile izleyicileri ara- smda denn bir kopuşa da tanık olunmak- tadır. Ne seçimi olursa olsun, katılmayanla- nn, listelere yazılmayı reddedenlerin ve beyaz oy verenlerin sayılan da giderek artmaktadır. Fransa'dayırmi beş yaşın al- tındaki gençlerin üçte biri seçim listele- rinde yer almamakta, siyasal milıtanlann sayılan, seçmen sayısının yüzde 2'sini geçmemektedir. Çalışan ücretlilerinin sa- dece yüzde 8'i sendikalıdır. (Son rakam- lar Batı dünyasının tüm ülkelerinde daha da düşüktür). Solda. sosyalist parti, halk katmanlanndan gelen kadrolara sahip de- gildir. Komünist Partisi ise siyasal kim- likten yoksundur, dahası, sosyolojik kim- liğıni de yitirmiştir. Buna karşılık çok sayıda yurttaş, neo- liberal barbarlığa bir nebze de olsa insan- lık katılmasım istemekte, kolektif eylem arzusunu dıle getırmektedir. Yurttaşlar, karşılarında kımlikleri açık sorumlular görmek istemekte, tüm şikâyetlerini. en- dişelerini, bunalımlannı ve şaşkınhklan- nı onlann üzerine boca etmeyi arzula- maktadır. Oysa iktidar büyük ölçüde so- yutlaşmış, görünmez. uzak ve nesnellik- ten yoksun hale gelmiştir. Buna karşılık hâlâ politikanın her şeye yanıt getirebile- ceğine inanmak istemekte, ne var ki po- litika toplumun karmaşık sorunlanna ba- sit ve açık yanıtlar vermekte zorlanmak- tadır. Oysa her bin, neo-liberal kudurgan- lığa kendisini siper olarak görmekte, kü- resel bır karşı- tasan, karşı-ideoloji, bu- gün dayatılan modele karşı çıkabilecek kavramsal bir yapılanmanın gerekliğini duyumsamaktadır. Bunun gerçekleştirilmesi kolay degil- dir. Zira, sıfırlanmış bir durumdan hare- ket edilmektedır. llerlemedüşüncesi üze- rine kurulan önceki ütopyalar çoğunca otoritarizm, baskı ve düşüncelerin mani- pülasyonu ıle sonuçlanmıştır Bir kez daha. toplum için bütünüyle ha- zır bir tasan değil, belirli bir erimde yeni bir ideoloji ile liberal anarşinin önlenme- sinin sağlanacağı bir toplum bıçimıni gö- ren, analizini yapan, düşünen hayalciler ve hayal eden düşünürlere ihtiyaç duyul- maktadır. Neo-liberal ideoloji parçalanmayı, par- selleşme>i teşvik ederek bencil bir top- lum yaratmaktadır. Bu durumda, gelecek- te, yeniden kolektif anlayışa dönmek zo- runludur. Kolektif eylem ise partiler ve sendikalar kadar kuruluşlardan da geç- mektedir. Nıtekim son yıllarda Fransa'da yoksullara ücretsiz yemek veren 'Restos du coeur'lerden Act Up'a işsizliğe kanş "Birlikte ejlem' - Agir ensemble'den 'Mesken için hak' - Droit au logement ve Dal'a, Greenpeace, Uluslararası Af Örgü- tü (Amnesty International), Dünya He- kimleri ya da Transparency gibi büyük hükümetler dışı örgütlerin (ONG) yerel dallan gibi kunıluşlann sayılan artmıştır. Partilerin. güvenilirliklerini yitirmele- rinin, diğerleri yanı sıra iki karakteristli- ği vardır. Bunlardan ilki sorunlan genel biranlayış içinde ele almalandır. (Toplu- mun sorunlannın tümünü çözüme ulaştır- mayı savlamaktadırlar). tkincısi, yereldir, (müdahale alanlan ülkeyle sınırlıdır). Bu- na karşılık kuruluşlann, partilere göre si- metnk ve tam tersi yönde iki nitelikleri mevcuttur. Binncisi. tematiktir. (Toplu- mun işsizlik, mesken, çevre gibi tek bir sorununa karşı harekete geçerler). Ikinci- si eylemleri ülkeyle sınırlı değil, gezege- nin tümü içindir. Geçen on yıl boyunca bu iki eylem gi- rişimi (küresel yaklaşımla belli bir ama- IJerleme düşüncesi üzerine kurulan önceki ütopyalar çoğunca otoritarizm, baskı ve düşüncelerin manipülasyonu ile sonuçlanmıştır.. Bir kez daha, toplum için bütünüyle hazır bir tasan değil, belirli bir erimde yeni bir ideoloji ile liberal anarşinin önlenmesinin sağlanacağı bir toplum biçimini gören, hayalciler ve hayal eden düşünürlere ihtiyaç duyulmaktadır. ca yönelik acil eylem) birbirlenne karşı olmuşlardır Ama uyumlu bir birliktelik başlamış görünmektedir. Birliktelik zo- runludur. Bu, politikanın yenileştirilme- si için çözümü gerekli denklemlerden bi- ridir. Zira. kuruluşlar tabandan doğmala- nna. sivil toplumun zenginliklerini yan- sıtmalanna, parti ve sendikalann yetersiz- liklerini gidermelerine karşın, çoğu za- man basit birer baskı grubu olarak istek- lerini gerçekleştirmek için seçimlerin de- mokratik yasallığından yoksun bulun- maktadırlar. Bu yüzden politika, zaman zaman onlann yerini almaktadır. Bu ne- denle, kuruluşlarla partiler arasmda iliş- ki yaşamsal önemdedir. Söz konusu kuruluşlar, radikal bir de- mokrasi düşüncesine dayanarak dünyayı değiştirmenın mümkün olduğuna inan- mayı sürdürmektedırler. Bu kuruluşlann Avrupa"da, politik eylemin yeniden ye- şerdiği yerler olduğundan kuşku yok. Mi- litanlan da büyük bir olasılıkla VktorHu- go'nun "Ctopya yaruun gerçeküğidir'' ya da Lamartine'in "Ütopyalar erken ger- çeklikten öte bir şey degildir" sözlerini ka- mtlayarak yann başka yerlerde başka bay- raklar v e başka yurttaşlık savaşlannda ye- niden ortaya çıkacaklardır. Birleşmiş Milletler Örgütü, uluslarara- sı bir hukuk düzeni odağında yeniden ya- pılandınlarak karar verebilen, harekete geçebilen, ebedi bir banş projesi tasansı- nı dayatabilen, insanlığa, demokrasiye ve ortak değerlere karşı işlenen suçlan yar- gılayacak, uluslararası mahkemeleri güç- lendirecek. kitlelerin manipülasyonunu yasaklayabilecek. kadmlara karşı aynm- cılığı sona erdirebilecek. çevreyle ilgili yeni yasal düzenlemeler getirebilecek, sü- rekli gelişmeyi sağlayacak ılkeleri koya- bılecek, vergi cennetlerinin variıgına son verebilecek. bır dayanışma ekonomisinin tesisine yardımcı olabilecek bir Birleş- miş Milletler haline getirilmelidir. 1968 Mayıs'ında, Paris'te, Odeon Ti- yatrosu'nun duvarlannda şu satırlar okunuyordu: "Hiç kimsenin ayak bas- madığı yollara adımını. kimsenin düşiin- mediğini düşünmek için kafanı tehlikeve at" Geleceğin ahlakının temelini atmak için bugünkü durum, aynı yürekliliği gös- termemizi gerektirmeictedir. Ignacio Ramonet (Le Monde Diplomatique, Mayıs 1998)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle