Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1
,.£,
Üzerinde
Fırtina-r Asya'nın güneyinde Hindistan'm ardından
ı Pakistan'ın da atom bombası patlatması,
,. zincirleme etkiyle, nükleer lculübûn
' kapısında bekleyen üDcelerin de harekete
'. geçerek şehrayine katılmalan olasılığı, 2000
^ yılına "bansJa" girilmesiyle ilgili
iyimserliğe en ufak bir şans bile tanımiyor.
Dahası, bir ay gibi kısa bir arayia "atoma"
• sahip olduklannı kanıtlayan Hindistan ve
• Pakistan'm 1947'den bu yana üç kez
savaştıklan ve bu savaşm örtülü bir biçimde
de olsa hâlâ sürdüğü. yeni ve açık bir
savaşta her iki ülkenin de atom silahianna
davranabilecekleri olasılığı
düşünüldüğünde, tedirginlik daha artarak
kâbusa dönüşmektedir. Nükleer teknolojiye
sahip olduklan bilinen lsrail. Iran, Kuzey
Kore gibi ülkelerin de ayru yolu iziemeleri,
kuşkusuz. nükleer kâbusu daha da arttıracak
ve o andan itibaren de artık ortada
önlenecek bir şey kalmadığından, nükleer
silahlann yaydmasırun önlenmesiyle ilgili
anlaşmalar tarihe kanşacak ve önüne gelen
ülkenin tepeden timağa atom silahlanyla
donandığı bir dünyada yaşamak artık kimse
için kolay olmayacaktrr. Kuşkusuz,
Asya'nın güneyinde eninde sonunda bir
"nükleer krizbı" patlak vereceği kimsenin
saklısı değildi. Her iki ülkenin de uzun bir
süreden bu yana hummalı bir hazırlık içinde
olduklan biliniyordu. Aynca tıpkı kulübe
girme eşığindeki diğer ülkeler gibi
Hindistan'm ve Pakistan'm nükleer ve
balistik teknolojiierle donatılmalannın, bu
tehltkeli silahın yayılmasını önlemekle
yükümlü ve bugün olaya en çok karşı çıkan
Batılı ülkeler tarafından saglandıgı da yine
herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Birleşik Devletler, Kanada, lngiltere,
Belçika ve Fransa, çeşitli "shil programlar'"
aracılığıyla Pakistan'ın nükîeer ve balistik
teknolojiye ulaşmalannda önemli ölçüde rol
oynamışlardn-. Hindistan'la yıldızı bir türlü
banşmayan Çin ve bir ölçüde de Kuzey
Kore'nin de bu konuda belirleyici katkısı
ohjiîishu\.Nükleet denemelere giriştikleri
için Hindistan'm ve Pakistan'm çeşitli
anıbargolarla cezalandınlmalan girişimleri
şimdiden fıyasko ile sonuçlanacağa
benzemektedir. Birleşik Devletler işi
ağırdan alırken, Avrupa ülkeleri, "Bu kez
değil, ama bir daha vaparsa o zaman beüd"
diyerek düpedüz yan çizmişlerdir. Aynca
her iki ülkenin nükleer ve balistik
teknolojüerinin gerçek "babası" olan Batılı
ülkelerin şimdi bağınp çagırmalan kimse
için ınandıncı değildir. Canavan yaratıp,
sonra karşı sında korku çığhklan atmak,
Batı'nm oldukça sık rastlanan ikiyüzlülük
klasikleri arasmdadır.
Ve bütün bunlar olurken, Avrupalı "on
beşter" hiç sıkılrnadan. silah satışlannda.
bundan böyle bir "îyi hal" kodu yasası
çerçevesi içinde hareket etmeye
hazırlandıklannı açıklamışlardır. Buna göre
Avrupalı ülkeler siîah satarken bazı
kriterleri göz önünde bulunduracaklardır.
Örneğin silah alıcısı devletlerin, "temeJ
özgüriükkre'", "tnsan haklanna" saygıda
kusur edip etmediklerine bakılacaktır.
Müşteri devlet bu silahlarla kendi halkını
baskı altında tutamayacak, bunlan başka
ülkelere saldında kullanamayacaktır. Teröre
ve suç örgütlerine arka çıkan ülkelere de
zinhar, silah sahlmayacaktır. Büyük, soylu,
göz yaşartıcı bir girişim! Ama gerçekte, *
eşine benzerine rastlanmayan bir
"ikiyüzlülük'' örneği. Tabii, amaç, hiçbir
ülkeye silah satmamak değilse eğer. Zira şu
ana değin silah sattıklan devletlerin
neredeyse tümü kendi halkına eziyet eden
dikta rejimleri, insan haklanndan, temel
özgürlüklerden ve demokrasiden öiesiye
nefret eden, teröre ve örgütlü suçlara açıkça
arka çıkan şeyhlerin, diktatör
bozuntulannm, kara paracı uyuşturucu
mafyaiarının egemen olduğu iflah olmaz
"müşterfler". Ama yine de bu ipe sapa
gehnez girişimden gözü epeyce korkan
Fransa, "ne olur ne olmaz" diyerek. "bari
şunu hemeıı değü de tedrici bir biçimde"
uygulayalım türünde çekince koyrnak
gereğini duymuştur.
Bu arada girişimin îngiliz tşçi Partisi'nin
"seçinı vaafkrmden kaynaklandığı da
söylenenler arasmda. Özetle, altında başka
hinlikier yoksa, çocuklan uyutacagı bile
kuşkulu, bildik bir ninni! Hindistan'da ve
Pakistan'da şenlik var.
Coşku sokaklara taşmış. Yiyecek ekmeği
bulmakta zorlanan her iki ülkenin yoksul
halkı, karşılıklı olarak yok olmayı göze
almadan hiçbir zaman kullanamayacaklan.
ama bundan böyle yoksulluklan yanı sıra
bir de atom denilen dehşet dagı üzerinde
yaşamak zorunda kalacaklan pahalı
silahlan ödemek için delikleri çoktan
tükenen kemerlerini daha çok sıkmak
durumunda kalacaklardır. Ekonomisi, başta
Amerika olmak üzere Batı'nm yardımıyla
ayakta durmaya çabalayan. dış borçlannın
sadece aylık faizleri 300 milyon dolara
ulaşırken, döviz rezervi 1 milyar 300
milyon dolar düzeylerinde sürünen, ömeğin
Pakistan gibi yoksul bir ülke, şimdi
dünyanın yedinci "nükker gücü"!_
HÜSEYtN BAŞ
DEĞİŞEN DÜNYADANHÜSEYİN BAŞ
Yeni ütopyalara gereksinim var" ^ ~r eo-liberalizmin yarattığı po-
l \ I litik, sosyal ve kültürel mi-
/ \ l marinin değiştirilmesi olası
JL V mıdır? Yurttaşlar, ekonomik
dehşet çemberinde, tepki gösterme ola-
naklarından yoksun bir biçimde kapalı
kalmaya mahkûm mudur? tnsanlığın "or-
takyarar" duygusuna yeniden kavuşma-
sını sağlayacak başka yollar var mıdır?
Kuzey'de ve Güney'de artan sayıda in-
san bunun fazla, çok fazla olduğu düşün-
cesindedir. Bu dünya, ortaya konan eko-
nomı ıle yaşanmaz duruma gelmiştir.
Bencilliğin seli ahlakm temellerini çö-
kertmektedir. Ulus-devlet, koruyucu dev-
letten sonra yurttaşlık da pazann gerek-
len adma parçalanma tehdidi altındadır.
Yıkım girişimi, 19 ve 20. yüzyıllar bo-
yunca inşa edilen sosyal uygarlığın tü-
müne saldırmaktadır. Kolektif bir karşı
çıkış, kaçınılmaz olmuştur.
Berlin Duvan'nın düşüşü ve Sovyetler
Bırliği'ninyıkılışıylakeskinleşenbugün-
kü sorunlann kimliğınin saptanması ve
gözlemlenmesi evresinden sonra eleştin-
ler, ana çizgileriyle ortaya çıkmış, daha
sonra da iyice belirginleşmıştir: "Tek dü-
şüncenin".
u
küresel rejimlerin" ve eko-
nomının finanslaştınlması, Güney'in dtş-
lanması, genel güvensizlıgin, düşüncenin
manipülasyonunun vb. betimlenmesi bü-
yük medyalar tarafından gizlenen bırin-
cil önemdeki enformasyonlar, böylece
geniş kitlelere ulaşmıştır. Ama eleştiri. ne
denli yapıcı olursa olsun, tekrara düşme
riskinı göze alsa da sürekli olamaz. Öne-
rilerin ortaya konmasının zamanı gelmış-
tir. Bu zaman da gelecek için muazzam
güce sahip bazı temel olaylann yıldönüm-
leriyle çakışmaktadır. Bunlar 1848 Ocak
ayında, Kari Marx ve Friedrkh Engels' in
"Komünist Partisi Manifestosu". Fran-
sa'da 1848 Şubatı devrimi, sonra Avru-
pa 'da "halklann ilkbahan" ve nihayet Pa-
ris, Berlin. Roma ve Prag vb. yerde
1968'in büyük devrimidir.
Yurttaşlar, o zamanki gibi hâkim mo-
deie karşı küresel bir karşı-projenın ge-
reksinimini duymaktadır. Bu, bir ütopya
ihtiyacı gibi havadadır. Peki, akla uygun
mudur? Daha önceki ütopyalann çoğu
dıktanın. baskınm ve yalanın batagında
Lk
Neo-liberalizmin bu denli
gelişmesine, en zengin
ülkelerde bile, kamu
kesiminin rolünün önemli
ölçüde gerilemesi,
parlamentodan başlayarak
ekolojik talana,
eşitsizliklerde patlamaya,
yoksulluğa ve işsizliğe
yoğun bir biçimde dönüş
eşlik etmektedir. Bu ise
modern devletin ve
yurttaşlığın reddi anlamına
gelmektedir.
kaybolup gitmiş değil mıdir? Uyum sağ-
lanması gereğinden dem \wan söylem-
lere karşm, çok sayıda yurttaş, bir " bir-
likteeylemin'" arayışında ve başlangıç ola-
rak neo-liberal makinenın çarklan arası-
na bir nebze insanlık sokulmasım iste-
mektedir.
Geçen ocak ayında Avrupa'nın çeşitli
havalimanlannın tümünde aynı afışe ras-
lamak mümkündü. Çin kültür devrimiy-
le ilgili gösterilerden esinlenen afişte, gü-
len yüzlen, rüzgârda dalgalanan bayrak-
lanyla yürüyen ve 'Dönyanın tüm kapi-
taüstieri birieşiniz' diye haykıran kalaba-
lıklar yeT alıyordu. Milyarderlerin dergi-
si Forbes için bu, Karl Marx ve Friedrkh
Engels ın 'Komünist Partisi Manifesto-
su'nun yayımlanmasının yüz ellinci yılı
kutlamalanna alaycı bir yaklaşımdı.
Bu, aynı zamanda. yalanlanma korku-
su olmadan (afişlerne hırpalanmış, ne de
yırtılmışlardı) iki şeyin açıklanmasının
da bir biçimiydi: Komünizm artık kor-
kutmuyordu; kapitalizm ise saldınya geç-
mişti.
Salt iki genç insanm yazdığı (Marx 30
yaşında, Engels 29'undaydı) ünlü Mani-
festo'nun anılmasımn değil, ama aynı za-
manda erkeklerin oy vermesinin, esaretin
lağvedilmesinin dayatıldığı 1848 devri-
minin ve İ968 Mayıs'ı başkaldınşınm da
kutlandığı bu yılda sermayenin yeni küs-
tahlığı hangi düşünceleri akla getirmek-
tedir?
Bu küstahlık, yıkılan bir yanılmanın
şaşkınlığınm yarattığı siyasal bir sersem-
leşme ortamında Berlin Duvan'nın düş-
mesi ve Sovyetler Birliği'nin ortadan
kalkmasıyla başlamıştı. Doğu'da onlarca
yıl süren devletçiliğin sonuçlannın bir-
denbire açığa çıkması, kafalan kanştır-
mıştı. Özgürlükten ve pazar ekonomisin-
den yoksun sistem, tamamlayıcısı adalet-
sizlikle birlikte gözler önüne serildi. Sos-
yalist düşüncenin, bir ideoloji olarak ge-
leceğin mutlak bir biçimde planlanması-
nı savlayan gelişme paradigması, böyle-
ce bir ölçüde de olsa çökmüştü.
Solun bünyesinde, toplumun köklü bi-
çimde değiştirilmesi umutlannı çökerte-
bılecek dört yeni inanç gündeme geldi:
Hiçbirülke pazar ekonomisi olmadan cid-
di bir biçimde gelişemez; üretim ve deği-
şim araçlannın sistematik devletleştiril-
mesi yokluğa ve savurganlığa yol açar;
eşitliğin hizmetinde bir kemer sıkma,
'ünyanın en zengin ülkesi Birleşik Devletler'de 60 milyondan fazla yoksul
bulunmaktadır. Dünyanın birinci ticari gücü Avrupa Birliği bünyesinde 50 milyondan
fazla yoksul mevcuttur. Birleşik Devletler'de nüfusun yüzde 1 'i, ülke zenginliğinin
yüzde 39'una sahiptir. Gezegenin tümünde, dolar milyarderi 358 kişinin serveti, en
yoksul nüfiısun yüzde 45'ine tekabül eden 2 milyar 600 bin kişinin toplam gelirinden
dahafazladır...
kendıliğinden bir hükümet polıtikası
oluşturmaz; düşünce \e ifade özgürlüğü.
belli oranda ekonomik özgürlükler koşu-
luna baglıdır.
Komünizmin iflası \e sosyalizmın iç
patlamasına (implosıon) karşılık. tek ku-
ramsal dayanağı anti-komünizm olan ge-
leneksel sagın ideolojik olarak > ıkılıp par-
çalanması ve Doğu-Batı çatışmasınm bü-
yük galibi neo-liberalizmi kutsamasıyla
sonuçlanmıştır. Dinamıği yüzyılın başın-
dan bu yana frenlenmiş olan neo-libera-
lizm, önde gelen karşıtlannın ortadan
kalktığını görmüş ve o andan itibaren de
on katı artan enerjısiyle dünya ölçeğinde
yaygınlaşmıştır. Neo-liberalizm, dünya
görüşünün. kendi ütopyasını, tek düşün-
ce olarak gezegenin tümüne dayatmayı
düşlemektedir.
Bu fetih girişiminin adı. tüm ülkelerin
ekonomilerinin, Dünya Bankası, Ulusla-
nı un ufak etmiştir. Bunun, kamu gücü ta-
rafından denetimi. gittikçe artan bir bi-
çimde zorlaşmaktadır. Sonuç: Siyasal so-
rumlulann teknolojinın bu denli hızlı ge-
lişmesinin yaratacagı tehditleri ölçmede
yetersız kaldığı ortaya çıkmıştır. Burada
da hükümetlerin kararlannm gölgesinde
işi >öneten seçilmemiş uzmanlara bağım-
lılık söz konusudur.
lletişim devrimi, çağdaş toplumu par-
çalamıştır; mallann dolaşımını altüst et-
miş, ıletişimsel ekonominin \e küresel-
leşmenin yayılmasına yardımcı olmuştur.
Bu henüz dünya ülkelerınin tümünü tek
bir toplumda toplamış degildir. Ama, ge-
zegeni şebekeleştirmek suretiyle her ül-
keyi tek bir ekonomik tnodele katılmaya
itmekte. insanlığı birhiperteknoloji e\Te-
ninde. bütünüyle yalıtlanmış bıreylere
ayırarak şebekelerden oluşan bir tür libe-
ral sosyal sistem yararmak istemektedir
lak özgürlük koşullan altında yaşamak
için yeterince olgun olduğuna ilişkin ült-
raliberal düşünce, mutlak eşitliğin dev-
rimci tutkusu kadar ütopik ve dogmatik-
tir. Onlar. kendilerine. geleceğin nasıl dü-
şünüleceğini sormakta, bir başka ütopya,
dünyanın yeni bır biçimde ussallaştınl-
masının gereklıliğini dile getırerek bir si-
yasal öngörü, gelecek için iyice düşünü-
İüp taşınılmış bir tasan, kendisıyle uyum
içinde ve barışık bır toplum vaadi bekle-
mektedirler.
Ama bugün, Sovyetler Birliği'nin yı-
kıntısı ile neo-liberal barbarlığın yapısı-
nı yerle bir ettiği toplumumuzun kalıntı-
lan arasmda yeni bir ütopyaya yer var mı-
dır? Bu, önsel olarak pek olası görünme-
mektedir. Zira büyük siyasal tasanlar ko-
nusunda genel bırgüvensizlık mevcuttur.
Aynı zamanda ağır bır siyasal temsil kri-
zine, teknokrarik seçkinler \e medyatik
Fransa"da 1848 Şubatı devrimi, sonra A\ rupa'da "halklann ilkbahan" ve nihavet Paris. Berlin, Roma ve Prag vb. yerde 1968'in
büyük deMİmidir. Yurttaşlar, o zamanki gibi hâkim modele karşı küresel bir karşı-projenin gereksiniminiduymaktadır.
rarası Para Fonu (İMF). Ekonomik Kal-
kınma ve Işbirliğı Örgütü (OECD) ve
Dünya Ticaret Örgürü'nün (OMC) deste-
ğiyle sermaye dolaşımının mutlak özgür-
lüğü. gümrük düzenlemelerinın ve duvar-
lannm ortadan kaldırılmast. serbest mü-
badele ve tıcaretin >aygınlaştınlmasıyla
birbirlenne karşılıklı olarak giderek artan
bağımlılıklanndan doğan, küreselleşme-
dir.
Finansal ekonomi ile reel ekonomı ara-
sında bir kopma ortaya çıkmıştır. Dünya
ölçeğinde günlük 1500 milyar dolara ula-
şan finansal ışlemlerin sadece >üzde l'i
yeni zenginliklerin yaratılmasına aynl-
maktadır, kalanının doğası ise speküla-
tiftir.
Neo-liberalizmin bu denli gelişmesine.
en zengin ülkelerde bile. kamu kesiminin
rolünün önemli ölçüde gerilemesi. parla-
mentodan başlayarak ekolojik talana,
eşitsizliklerde patlamaya. yoksulluğa ve
işsizliğe yoğun bir biçimde dönüş eşlık et-
mektedir. Bu ise modern devletin ve yurt-
taşlığın reddi anlamına gelmektedir.
Aynı zamanda, bır yandan yeni iletı-
şim teknolojüerinin gelişmesiyle, öbür
yanda toplumun ilerlemesi kavramı ara-
sında bir serbest bırakılmaya da tanık
olunmaktadır. 60"lı y ıllardan bu yana ile-
tişimin sağladığı hesaplama gücüne bağ-
lı olarak moleküler biyolojinin ivme ka-
zanması, genel teknik sistemin istikran-
Sonuç olarak eşitsizliklerderinleşmek-
tedir. Dünyanın en zengin ülkesi Birleşik
Devletler'de 60 milyondan fazla yoksul
bulunmaktadır. Dünyanın birinci ticari
gücü Avrupa Birliği bünyesinde 50 mil-
yondan fazla yoksul mevcuttur. Birleşik
Dev letler'de nüfusun yüzde 1 'i. ülke zen-
ginliğinin yüzde 39"una sahiptir. Gezege-
nin tümünde, dolar milyarderi 358 kişinin
serveti. en yoksul nüfusun yüzde 45'ine
tekabül eden 2 milyar 600 bin kişinin top-
lam gelirinden daha fazladır...
Rekabet mantığı, toplumun zorunlu do-
ğası katına çıkanlmiştır. Bu, 'birlikte ya-
şama'nın anlamının, 'kamu malı' anla-
mının ortadan kalkmasına yöneliktir. Bu-
na karşılık verimliliğin kazançlannm ye-
niden dağılımı sermayenin lehine, istih-
damın aleyhıne olmakta. dayanışmanın
maliyeti 'dayanılmaz" olaraknitelenmek-
te. koruyucu de\ letin yapısı yok edilmek-
tedir. Tüm bu değişikliklerin hoyratlığı
ve bırdenbireliğinde. işaret noktalan kay-
bolmakta. belırsizlikler artmakta, dünya
kararmakta, tarihi yakalamak olanaksız
hale gelmekte, >
r
urttaş, Antonio Grams-
ci'nin deyişiyle, kendisini. 'eskinin öldü-
ğü, yeninin de doğmakta tereddüt ettiği'
va da Tocque>Ulle" ın 'geçmişin arük gele-
ceğe ışık tutmadığı zaman akıl karanlık-
ta jiirür' sözündeki türde bir knzin orta-
sında bulmaktadır.
Çok sayıda yurttaş için Batı'nm, mut-
entelektüellerin büyük oranda gözden dü-
şüşüne. büyük medya ile izleyicileri ara-
smda denn bir kopuşa da tanık olunmak-
tadır.
Ne seçimi olursa olsun, katılmayanla-
nn, listelere yazılmayı reddedenlerin ve
beyaz oy verenlerin sayılan da giderek
artmaktadır. Fransa'dayırmi beş yaşın al-
tındaki gençlerin üçte biri seçim listele-
rinde yer almamakta, siyasal milıtanlann
sayılan, seçmen sayısının yüzde 2'sini
geçmemektedir. Çalışan ücretlilerinin sa-
dece yüzde 8'i sendikalıdır. (Son rakam-
lar Batı dünyasının tüm ülkelerinde daha
da düşüktür). Solda. sosyalist parti, halk
katmanlanndan gelen kadrolara sahip de-
gildir. Komünist Partisi ise siyasal kim-
likten yoksundur, dahası, sosyolojik kim-
liğıni de yitirmiştir.
Buna karşılık çok sayıda yurttaş, neo-
liberal barbarlığa bir nebze de olsa insan-
lık katılmasım istemekte, kolektif eylem
arzusunu dıle getırmektedir. Yurttaşlar,
karşılarında kımlikleri açık sorumlular
görmek istemekte, tüm şikâyetlerini. en-
dişelerini, bunalımlannı ve şaşkınhklan-
nı onlann üzerine boca etmeyi arzula-
maktadır. Oysa iktidar büyük ölçüde so-
yutlaşmış, görünmez. uzak ve nesnellik-
ten yoksun hale gelmiştir. Buna karşılık
hâlâ politikanın her şeye yanıt getirebile-
ceğine inanmak istemekte, ne var ki po-
litika toplumun karmaşık sorunlanna ba-
sit ve açık yanıtlar vermekte zorlanmak-
tadır. Oysa her bin, neo-liberal kudurgan-
lığa kendisini siper olarak görmekte, kü-
resel bır karşı- tasan, karşı-ideoloji, bu-
gün dayatılan modele karşı çıkabilecek
kavramsal bir yapılanmanın gerekliğini
duyumsamaktadır.
Bunun gerçekleştirilmesi kolay degil-
dir. Zira, sıfırlanmış bir durumdan hare-
ket edilmektedır. llerlemedüşüncesi üze-
rine kurulan önceki ütopyalar çoğunca
otoritarizm, baskı ve düşüncelerin mani-
pülasyonu ıle sonuçlanmıştır
Bir kez daha. toplum için bütünüyle ha-
zır bir tasan değil, belirli bir erimde yeni
bir ideoloji ile liberal anarşinin önlenme-
sinin sağlanacağı bir toplum bıçimıni gö-
ren, analizini yapan, düşünen hayalciler
ve hayal eden düşünürlere ihtiyaç duyul-
maktadır.
Neo-liberal ideoloji parçalanmayı, par-
selleşme>i teşvik ederek bencil bir top-
lum yaratmaktadır. Bu durumda, gelecek-
te, yeniden kolektif anlayışa dönmek zo-
runludur. Kolektif eylem ise partiler ve
sendikalar kadar kuruluşlardan da geç-
mektedir. Nıtekim son yıllarda Fransa'da
yoksullara ücretsiz yemek veren 'Restos
du coeur'lerden Act Up'a işsizliğe kanş
"Birlikte ejlem' - Agir ensemble'den
'Mesken için hak' - Droit au logement ve
Dal'a, Greenpeace, Uluslararası Af Örgü-
tü (Amnesty International), Dünya He-
kimleri ya da Transparency gibi büyük
hükümetler dışı örgütlerin (ONG) yerel
dallan gibi kunıluşlann sayılan artmıştır.
Partilerin. güvenilirliklerini yitirmele-
rinin, diğerleri yanı sıra iki karakteristli-
ği vardır. Bunlardan ilki sorunlan genel
biranlayış içinde ele almalandır. (Toplu-
mun sorunlannın tümünü çözüme ulaştır-
mayı savlamaktadırlar). tkincısi, yereldir,
(müdahale alanlan ülkeyle sınırlıdır). Bu-
na karşılık kuruluşlann, partilere göre si-
metnk ve tam tersi yönde iki nitelikleri
mevcuttur. Binncisi. tematiktir. (Toplu-
mun işsizlik, mesken, çevre gibi tek bir
sorununa karşı harekete geçerler). Ikinci-
si eylemleri ülkeyle sınırlı değil, gezege-
nin tümü içindir.
Geçen on yıl boyunca bu iki eylem gi-
rişimi (küresel yaklaşımla belli bir ama-
IJerleme düşüncesi üzerine
kurulan önceki ütopyalar
çoğunca otoritarizm, baskı ve
düşüncelerin manipülasyonu
ile sonuçlanmıştır.. Bir kez
daha, toplum için bütünüyle
hazır bir tasan değil, belirli
bir erimde yeni bir ideoloji
ile liberal anarşinin
önlenmesinin sağlanacağı bir
toplum biçimini gören,
hayalciler ve hayal eden
düşünürlere ihtiyaç
duyulmaktadır.
ca yönelik acil eylem) birbirlenne karşı
olmuşlardır Ama uyumlu bir birliktelik
başlamış görünmektedir. Birliktelik zo-
runludur. Bu, politikanın yenileştirilme-
si için çözümü gerekli denklemlerden bi-
ridir. Zira. kuruluşlar tabandan doğmala-
nna. sivil toplumun zenginliklerini yan-
sıtmalanna, parti ve sendikalann yetersiz-
liklerini gidermelerine karşın, çoğu za-
man basit birer baskı grubu olarak istek-
lerini gerçekleştirmek için seçimlerin de-
mokratik yasallığından yoksun bulun-
maktadırlar. Bu yüzden politika, zaman
zaman onlann yerini almaktadır. Bu ne-
denle, kuruluşlarla partiler arasmda iliş-
ki yaşamsal önemdedir.
Söz konusu kuruluşlar, radikal bir de-
mokrasi düşüncesine dayanarak dünyayı
değiştirmenın mümkün olduğuna inan-
mayı sürdürmektedırler. Bu kuruluşlann
Avrupa"da, politik eylemin yeniden ye-
şerdiği yerler olduğundan kuşku yok. Mi-
litanlan da büyük bir olasılıkla VktorHu-
go'nun "Ctopya yaruun gerçeküğidir'' ya
da Lamartine'in "Ütopyalar erken ger-
çeklikten öte bir şey degildir" sözlerini ka-
mtlayarak yann başka yerlerde başka bay-
raklar v e başka yurttaşlık savaşlannda ye-
niden ortaya çıkacaklardır.
Birleşmiş Milletler Örgütü, uluslarara-
sı bir hukuk düzeni odağında yeniden ya-
pılandınlarak karar verebilen, harekete
geçebilen, ebedi bir banş projesi tasansı-
nı dayatabilen, insanlığa, demokrasiye ve
ortak değerlere karşı işlenen suçlan yar-
gılayacak, uluslararası mahkemeleri güç-
lendirecek. kitlelerin manipülasyonunu
yasaklayabilecek. kadmlara karşı aynm-
cılığı sona erdirebilecek. çevreyle ilgili
yeni yasal düzenlemeler getirebilecek, sü-
rekli gelişmeyi sağlayacak ılkeleri koya-
bılecek, vergi cennetlerinin variıgına son
verebilecek. bır dayanışma ekonomisinin
tesisine yardımcı olabilecek bir Birleş-
miş Milletler haline getirilmelidir.
1968 Mayıs'ında, Paris'te, Odeon Ti-
yatrosu'nun duvarlannda şu satırlar
okunuyordu: "Hiç kimsenin ayak bas-
madığı yollara adımını. kimsenin düşiin-
mediğini düşünmek için kafanı tehlikeve
at" Geleceğin ahlakının temelini atmak
için bugünkü durum, aynı yürekliliği gös-
termemizi gerektirmeictedir.
Ignacio Ramonet
(Le Monde Diplomatique,
Mayıs 1998)