Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
ÇUMHURİYET
KULTÜR
Ankaıa Sanat Tiyatrosu, Eşber Yağmurdereli'nin yazd,ğ, 'Akrep'i sahneliyor [ DEFNE GÖLGESİ
Akr ve panzehiri w«
TÜREL EZİCİ
Her şey, ınsanoğlunun o sözü edılen *AI-
unÇağ"ı, "Cennetr>
i yıtınşivle başladı.
Akrep'ın öv küsünün tarihı de o çağa rast-
lar..
insanlık, mülkûn \e iktidann tanın-
madığı. Tann ve insan yapısı yasalara, yü-
celtilmiş erdem ölçütlenne gereksmim du-
yulmavan. ekmeğin hakça bölündüğü.
geçmi^in kardeşçe düzeninı aradı bin-
ierce>ıî Ovsa cennet. yitınlmışti bir kez.
İnsan doûadan. doğal olandan kopmuş-
tu Gerı donüş ı»e olanaksızdı ..
Bırgiin birisi çıkıp. "Bu toprak.buev;
bu kadın benim" demıştı Kendısınin
varsavdıgınasahıplenmetutkusu. insanın
iktidarla ılk tanışması\dı Ve kozmostan
knosa yol alışın ilk adımı. Uygarlık se-
rüvenınin başlangıcı!
Yaşanılan dünya çelişkiler üretiyordu
artık Çelişkiler ise umutsuzluk ve acı-
nın kavnağı idi. Düşünmeye başladı in-
san. \'eyüzlerceyılgeçti...Uyumsuzluk.
uyurn bıfincını yarattı ınsanda. Cenneti
yeniden kurmak. yeniden kazanmak jçin
düşünce en ıdeal olanı aradı. Yer düze-
ninın gereksındığı uyum ölçüleri saptan-
dı. Tann. kral \e babanın ıktıdan onay-
landı..
'Yıtik Cennet'in ardında
Artık >önetenlerveyönetilenlerkesın
olarak saptanmıştı. Eşitlik. bırdahadü-
zelmemecesıne bozulmuştu insan dünya-
sinda. Çünkü ydnetenler, ıdeal olandan
ılk uzakla>anlardı. Adıl degerlerdı. Ola-
mazlardı da. Gücü ve servetı tanımışlar-
dı bır kez. Önlerinde uzanan zenginlık-
ler, sınırsız olanaklar vaat edıyordu on-
lara. Bu olanaklara ulaşma tutkusu. ken-
dini önemlı hissetme dürtüsü ıle ateşle-
nerek bırbirine dönüşüyor. dovurulduk-
ça şıddetlenen bır gereksınım olarak bı-
linçaltına kazınıvordu. Bu dinamıklerın
yönlendirdiği yöneficilerin iktidaretmc
biçımleri. sahip olduklarını sav unma en-
dişelerinin yoğunlugu oranmda değişiyor.
sertleşıp katıla^ıyordu. Çünkü onlar. gı-
derek kendi gerçek benlıklerıne. özlerin-
dekı *insan"ayabancılaşıyorlardı. Kaçı-
nılmaz bır sonuç olarak da toplumlanna..
Artık erk maskelerinin tutsağı olmuşlar,
gerçek ile baglarını tümden koparmışlar-
dı. Gün gelip, bu maskelerin ardı kendi-
lerine hatırlatıldığmda. yüreğin yazılı ol-
mayan yasalanna değil. insan eliyle. in-
sanlığın mutluluğu ıçin yazıldığı iddia edi-
len. ama aslında maskelerdünvasımn ın-
sana karşı işleyen mekanik düzenine hiz-
met eden, kara kapiı kıtaplara sığınrria-
lan bu yüzdendi. O kitaplar ki sözüm o-
na akılcı ideal düzenın rehberi. vaat edi-
len yitik cennetin güvencesıydı. Oysa
llıi
ağmurdereli
"insan "a karşı
işleyen mekanik
sistemin
dişlilerine
takı/mış,
yaşamak için
çırpınan bir
mahkûmun
buluşma öyküsü
ile Sinop
KulesVnin gün
ışığı görmemiş
zindanlanna
indirdi bizL
Rutkay
Aziz'in
yorumuyla tüm
oyuncular bu
evrensel,
hümanist tezi
son derece
duyariı, doğal
ve özenli
oyunculukla
başanyla
aktarıyorlar.
cenneı. yerini çoktan cehenneme. Dragon-
lar ülkesine terk etmışti..
Ruhsuz N'arkisos'un. muhteşem sure-
tini hayranhkla seyrettıği gölün aynası.
aldatıcıydı. Derinlerde. gerçek tüm çir-
kinJiğiyleöylece uzanmış)atıyordu Ora-
da açlık vardı Kıyım vardı. Kan ve acı
vardı. V'e hakça olmayan herşey. f^te Ak-
rep. o gölün derinlıklennde doğdu. Kan-
la, acıyla beslendı. Yeryüzünde güçlüle-
rin utku dolu haykırışlan. acı çeken dı-
ğerlerinin korkulu iniltilennı bastınnca-
ya kadar da zehnni- bınktırdı Ve golun
kıyısinda. magrur Narkisos'un yambaşın-
daki yerini aldı. Her ikısinın de silahlan
hazırdı... Tarıhin ıçine yürudüler...
anyîireğifşte Eşber Yağmurdereü, kendı yaşa-
mının bir kesıtınden yoîa çıkarak yazdı-
gı, tümüyle gerçek olaylara dayanan ilk
oyunu "Akrep" ile dikkatimizı o gölün
derinliklerine ve kendi yüreklenmize ce-
virdi. Bır utancı yaşayabilmemiz. bir bi-
linci paylaşabilmemiz için... "İnsan"a
karşı işleyen mekanik sistemin dişlileri-
ne takılmış, yaşamak için çırpınan bir
mahkûmun buluşma öyküsü ile Sinop
Kulesi'nın gün ışığı görmemiş zindanla-
nna ındirdı bizı. "•Yüzjıllardırbutoprak-
lar iizerinde havatımı/ı, onurumuzu, bi-
lincimizi her gün yeniden sonsuz kez ze-
hirleyeno Akrep" ve onun panzehiri in-
san yüreği. insan sevgisi. oradaydı... Ki-
mımiz. belki de ılk kez karşılaştık "Ak-
rep" ile kımımiz ise yeniden anımsadık
onu. Tarihin içinde, nerede durduğumu-
zu fark edebilmemız için her şeye karşm
umudumuzu yıtirmememiz için gerekliy-
di bu...
BeUekten kolay silinmeyecek
TURGAY FİŞEKÇİ
Yurtdışındaki
ŞaiPlerimiz
Gölun otc vakasında. tarihin içineyü-
rüyen bınleri daha vardı. Tek silahlan: ay-
dınlıkyüreklen.ödün.sü^ozgürlüktutku-
lan. cesaretlen veumutlamdı. Ve insan-
lık onurları.. Sonuçlardan çok ncdenler
ılgılendırıvordu onları. Tanık olduklan
haksızlıklarda. sorumlugörüyorlardı ken-
dılerinı. Bırılennın çıkarlarına hizmet
eden yasalarla. kuraliarla uzlaşmıyor. uz-
laşamıyor. vüreklennın sesını dınlıvorlar-
dı. Hakça olnıa\'ana. distan zorla benım-
setılmeyeçalışılana kulak asrajyor, öfke
duyuyor. susmuyor konuşuyorlardı. Sın-
miyor. ev lenıe geçiyorlardı umutsuz ço-
ğunlukadına.. Delıcı bakışları gölünde-
nnlıklerınde ıdı... Narkisos'un aynasını
parçalıyor, Akrep'i sonsuzca kızdınyor-
İardı...
Yağlı ıple, zehirle, çarmıhla. gıyotin-
le. kara kurşunla. ateşle anndınlarak ölü-
ıne uğurlanışlarva da sarp kayalıklarda.
karanlık, ıslakmahzenlerdebitımsizacı-
lar hep onlar içındi... Her biri Dvoni-
sos'un bır başka suretıvdi sanki... Anti-
gone'ydi. Prometheus'tu. Sokrates'tı.
Isa'ydı. Jan Dark'tı... ve Şe>h Bedret-
tin, Pir Sultan, Bruno, Che'ydı... Nâ-
am'dı. Lğur'du, İsmajTdı, Akın'dı ve
Eşber"di. Ve daha nıcelen... Onlar, aslın-
da yüreklerı avuçlarında. "sonsuz kala-
balıklar"dı.. "YıtikCennet'inardından,
ınançla gcleceğe vürüyen..
Pina Bausch, yine kendisiyle ilgili
Dans
ıdanluda
"Akrep": bır Ankara Sanat Tiyatrosu
ürünü. Ozenli. saygın bir yapım. Rut-
kajr
Aziz'in rejisinden Kemal Günöç'ün
müziğı. Hakan Dündar'ın sahne tasan-
mıyla sunulan oyunda rolleri. Lemi BU-
gin, Altan ErkeklL Erol Demiröz, Koray
Ergun. Metin Coşkun ve Hakan Akan
paylaşıyorlar. Tüm oyuncular. yazarın
amaçladığı evrensel, hümanıst tezı, son
derece duyariı, doğal ve özenli biroyun-
culuk sergıleyerek başanyla seyırciye
aktanyorlar. 1. mahkûmda (Eşber Yağ-
murdereli) Lemi Bügin, 2. mahkûmda
(Sabahattm Ovah) Aitan ErkeklL rastlan-
tının Sinop Kalesı idam hücrelenndeyıl-
lar sonra yeniden bir araya getirdıği; du-
yuş. düşünüş olarak çok farklı olan bu iki
yalnız ınsanı yorumlarken onlan sanp sar-
malayan özlem. umut. umutsuzluk. acı,
sevinç, düş ve sevgi döngüsünde eşıtle-
nışlerini öylesine bir duyariı lık ve sıcak-
lıkla bızlere ulaştırdılar ki...
Çizdikleri kompozisyonlar belleği-
mizden kolay silinmeyecek gibi...
Ilk gösterimi 24 Ekim I997'de ger-
çekieştirilen "Akrep", bugünedeğin An-
kara dışında 75 il ve ilçede seyirciyle
buluştu. Ulaştığı toplam seyirci sayısı
yaklaşık 100 bin kişi. Oyunun Balıke-
sir'deki gösteriminde, yargısız ınfazına
tanık olduğumuz 2. mahkûm Sabahattin
Ovalı'nın aılesi de seyircılenn arasın-
daydı... •
"Akrep", 10. Uluslararası fstanbul Ti-
yatro Festivali'nin konuğu olarak bugiin
ve vann Istanbtrt-seyjrcisiyle bulu^jyor.
Ikincı kez ulusiafarası bir platformda
gösterimi. 13 Haziran'da Londra'da ger-
çekleşecek... Eşber Yağmurdereli ise
ktmbilir nerede olacak o tarihlerde? .
TURGAY FtŞEKÇt
Cumhurbaşkanımızın son za-
manlarda benim açımdan önem
taşıyan iki demeci oldu: Bırıncı-
sinde bır kültür merkezinın teme-
lını atıyordu. "Benim vatandaşım
akşam olunca saat dokuzda > atıp
u> unıamalı: tiv atro, konser salon-
lannı doldurmair dedi. tkinci-
sınde de, "(ki bin yü önce .Aspen-
dos Tiyatrosu'nun japıldjgı bu top-
raklarda bizler keçi giiderek yaşa-
vamayiz" dedi
Ikisinde de çok haklı. Ama ben
onun ılk başbakan olduğu yıllar-
da bir ılkokul öğrencisiydim. Bu
söylediklerinin gerçekleşmesi için
otuz yıl öne bır şeyler yapmış ol-
saydı. otuz y ıldır dünya dans tıyat-
rosunun önderi olduğunu bu yıl-
kı Tıyatro Festivali sırasmda öğ-
rendiğim Wuppertal Dans Tiyat-
rosu'nu tanımak ıçın bu denli bek-
lemem gerekmezdı.
Insani duygulan yansıtıyor
Cam Temizleyicisi adli göste-
rinin beni en çok etkileyen yanı.
ınsani duygulan yansıtabilmesin-
deki başarı oldu.
Kırmızı güllerden oluşmuş bir
dağ görünümüyle açılan perde.
bütün oyun boyunca dağıtılan.
toplanan, havaya savnılan, gökten
yağan güllerle neredeyse sahne-
dünyayı daha baştan bır gül bah-
çesine -tüm insanlığın özlemi olan
o gül bahçesi- dönüştürmüştü.
Ilk oyuncu, yeryüzündeki ilk
sabahındaymışçasına günaydın
diverek dolaşır herkese.
Ardından bir başka oyuncu,
dünyanın en önemlı işini yapıyor-
muşçasına -oyun boyunca süre-
cek olan- bır başka eyleme gıri-
şır. Tek tek izleyicilere bir istek-
len olup olmadığını sorar; onla-
ra çay, kahve, sandviç. çikolata.
mevve taşır.
Tabii, söylemeye gerek yok, bü-
tün bu sahnelemeler son derece iç-
li bırmüzıkeşliğindegerçekleşır.
Sürekli yinelendigi izlenimi veren,
son derece yalın bir Akdeniz mü-
zıği.
Üç saat süren. ama seyirciyi bü-
yüleyerek kendine baglayan bu
göstenden her biri unutulmaz olan
sahnelerden ikisini burada anmak
ıstiyorum.
Oyuncuların: beyazı, siyahı.
Uzakdogulusu bir sahnede ceple-
rindençocukluk fotograflannı çı-
kanp. seyircılere gelıp. "Bak bu
benim! Aitı aylıkken: bu da ben.
üç yaşımdav ken: bak bu da an-
nem. bu da babam" dey ıp san-
ki kişisel bıryakınlık kurmak
ister gibi konuşmaja başla-
malan. sahne gösterisıyle
seyirciyi böylesine yaklaş-
tırması bakımından önem-
liydi.
Ayaklanndan bağlanıp.
başaşağı asılan bir oyuncu-
nun bu halde yerdekı kova-
dan aldığı sulan, yukanda
ayaklan hizasındakı bır
başka kovaya boşaltma
uğraşı, sonra o sulann
bır başkası tarafın-
dan yıne yerdeki ko-
vayaboşaltılması ve
böyle sürüp gitme- w_
sı.. hayatın zor uğ- *"îj>**î
raşlarının nasıl ko- . ' " * > •
layca boşa gıdebıle-
ceğjnı gösteren bir
sahneydi.
Karpuzu bölelim
ortadan
Vansı sana, varısı
bana
şarkısıyla \ıne '
dünya nimetlertnın eşıt-
çe paylaşımının sav unulduğu gör-
kemlı bir sahneydi. Buna seyırcı-
len ınandırabilmek için ortadan
böldükleri meyvelerın yanlannı
seyirciye getirip vermeleri de yi-
ne övle. Görsel bir şöleni sınırlı
sözcüklerle anlatabılmek elbette
olanaksız. Ama böylesi görkem-
li gösterileri çok sayıda insana
gösteremiyorsanız. hıç değilse
böylesi güzelüklenn olduğundan
haberdaretmeniz. dünyanın uza-
ğında yaşayan bir toplum için bu-
nun biranlamı varsa, bunayardım-
cı olmak da elden gelen tek şey
olarak kalıyor.
en gerçek olanı sımarak insanı çaresiz bırakıyor
Buyunun
içindeki gerçek
î \ '
ausch, sürekli
güldürüyor aslında. Ama
gösteri çok hüzünlü.
Bausch, baktığı camı
siliyor. Tüm yaptıklannı
önüne dökmüş, hayatına
bakıyor; hepsini bir kez
daha izliyor ve
kendini görüyor.
Ülkemizden başka ülkelere giden beyin göçü,
sonunda şairlerimıze dek uzandı. 50'li, 6O'lı yıllar-
da yurtdışında yaşayan hemen hiç şairimiz yok-
ken -elbet Nâzım'ı unutmuyorum- bugün çeşitli ne-
denlerle çok sayıda şaınmiz başka ülkelerde ya-
şıyorlar.
Bu nedenlenn başında öteki beyin g^öçlerinde ol-
duğu gibi iş olanaklan önde geliyor. Ozkan Mert,
Yaşar Miraç, Şavkar Altınel, Roni Margulies,
Mehmet Yaşın, Ali Asker Barırt ve daha nıcele-
ri bu nedenle yurtlarından uzaktalar.
Mustafa Ziyalan da bu şairlerimızden. Cerrah-
paşa Jıp Fakültesfnı bitinp iki yıl Niğde'nin Fertek
köyünde zorunlu hizmet yaptıktan sonra, Bakırköy
Ruh ve Sinır Hastalıkları Hastanesı'nde uzmanlık
eğitimini yanda bırakıp ABD'ye gitmıştı. Şimdi New
York'ta bir hastanede psıkiyatrıst olarak çalışıyor.
Dünyanın öte ucunda, Avustralya'da yaşayan ba-
bası şair Nihat Ziyalan ın tam tersine.
Yurtdışında sürdürülebilecek en zor işlerden bi-
ridir şiir yazmak. Çünkü çalışma gereciniz olan dil
elinizden alınır. Yabancı sularda yüzen balıklar gi-
bi acemisisinizdir yenı dünyaların. Yıllar geçtikçe
ayrımında bile olamazsınız zamanın dilınizden ve
kültürünüzden neler götürdüğünün.
Mustafa Ziyalan'm geçtiğımiz aylanda "Adam
Sanat"\a yayımlanan ıkı şıirinde dilde bır yoksun-
laşma duygusu uyanmadı bende. Dahası gurbet,
bu bakışlarından her an cinlikler savrulan şairi ol-
gunlaştırmış, şiirıne tatlı bir hüzün çökmüştü.
_ 21 Nisan Dünya ŞiirGünü toplantısında Kemal
Özer, Mustafa Ziyalan'ın yenı yayımladığı bir şiir
kitabını verdi: New York'un Arabı (Yordam Yayın-
ları, 48 s.).
"Arabı" yerine "negatıfi" demediğine bakarak
ozanımızın Türkçeyle bağının kopmamış olduğu-
nu söyleyebiliriz hiç değilse. Coğrafya değişikliği-
ni de şiirine rahatça sokabilıyor Ziyalan. Afyonlu
ninesini yazarken de Los Angeles'ta oturduğu yer
olan Venice Bulvan'nı da aynı algı ve anlatım gü-
cüyle yazabiliyor. Farklı coğrafyalardan şıiri zarar
görmüyor.
Oysa, başka ülkelerde yaşayan pek çok şair
için, kendi üîkesi ve dili, şiirinin sığındığı ve bozul-
masından korktuğundan kapılarını da dış etkilere
kapadığı bir limandır. Ülke, onlar ıçin şiirlerinin ana-
vatanı olan dillerınin konuşulduğu yerdir. Bu ne-
denle yaşadıklan ülkeleri şiirlerine pek sokmazlar,
sanki şiirlenni / dıllerini bozacak bir unsur gibi gö-
rürler onu.
Belki de bu nedenle günümüz Istanbulu'nda ya-
şayan şairler, diyelim kentın eski yıllarına ilişkin şi-
irler yazmıyorlar ama, yirmi yıldan fazla bir süredir
Londra'da yaşayan Roni Margulies, bize eski yıl-
lann Istanbulu'nu anlatan şiirler yazabiliyor.
Yine Ali Asker Barut da on yıldır Almanya'da ya-
şamasına karşın oraya ilişkin şiirler değil de Us-
küdar'ı ye Boğaz'ı anlatan şiirler yazmayı sürdü-
rüyor. Ülke ve dil öyfesine kaynaşmış ki. sanki
Türkçe ile Almanya ya da Ingiltere anlatılamazmış.
gibi.
Benim bu konudaki görüşlerim açık: Bir yazar
elbet dilini korumak ve geliştirmek zorundadır. An-
cak dilini korumak adına, başka kültürlere kapalı
olmayı, dahası o kültürleri de yazın ürünlerinin ge-
reci yapmaktan sakınmayı anlayamıyorum. İnsan-
lık kültürü dediğimiz kaht, sonunda hepimizin or-
tak yaşaına deneyımimızın sonucu değil mi? Fark-
lılık saydığımız şeylerin de ortak yanımız olduğu-
nu gördüğümüzde, yeryüzü belki daha ferah birev
olacak hepimize.
daha da küçülür kahkaham, daha
kimsenin görmedığı ülkem kadar
EMRE KOVUNCUOĞLU
Artık yaşlı bir kadın Pina
Bausch. Yığmışgeçmişini ar-
kaya. kırmızı gülden birtepe
olmuş. Ama o bıle yerinde
duramıyor. Egertepeyi üreten
bir hareket ustasıysa, sahne-
de dolaşmasına pek şaşırma-
mak gerek. Koreografılerini
izleyenler ıçin artık neredey-
se Bausch kadar tanıdık olan
dansçıları bile yaşlanmış.
Dansçı diyorum. amadansın
sınınnı Bausch kadar açık tu-
tarak. O her şeyin dans ola-
bileceğini, her "şey"in dans
edebileceğini söylüyor.
"Cafe Müller"de, "Sacre
de Printemps"da, "Pa-
lermo, Palermo'"da ken-
dilerine özgü koreogra-
fıleriyle özlediğim dans-
çılar. neredeyse aynı ko-
reografilerle karşımda-
lar. "Bahar Ayinir
'nde
kurbanı canlandıran dans-
çı. sanki yine birkurban...
Böy/elikle benim için
hepsinin her koreografi-
de kendileri olduklan bir
kez daha ortaya çıkıyor.
Peki buna kendini tekrar
etmek denmiyor mu?
Evet. ama neden olma-
sın? İnsan bedeni ve onu
kullanma biçımi ne ka-
dar değışebilır ki? Ya da
karaktenniz? Aslında ha-
yatın içinde daha doğru-
su hareketin içinde zaten
tekrar yok mu?
Bausch biraz da bılerek ve
özellikle üstüne giderek bu
seferyalnızca hareketin için-
deki tekran değil, gösterile-
nnın içindeki tekrann da al-
tını çizıyor.
Mikrofonla uçak seferi
anonsu. dansçıların izleyici-
lere sundukları kendilerine
ait fotoğraf ya da özel eşya-
lar. oturarak yapılan dans İco-
reografileri... Daha önceki
gösterilerde kullanılan bazı
kostümlere bile rastlıyorum.
Ancak gösterinin sonunda Ba-
usch izleyici/beni öylebirye-
re getiriyorki yıne kendisiy-
le ilgili en gerçek olanı suna-
rak insanı çaresız bırakıyor.
Bu gösteri ıçin "•gûzeUik"
kavramıyla ilgili bir kelime
yerine yalnızca "korkunç"
kelimesini kullanmayı tercih
ederim. Bu kadar gerçeküstü,
rüyamsı ve parça parçalık için-
den bu kadar gerçek olana
varmak çok fazla altüst edi-
ci.
Tekrannı sorguiuyor
Sahnede çogu zaman dans
eden bir hareket fonu yaratı-
yor. Önünde, arkasında ise
sürekli dansın ürettiği duy-
guya ters veriler. Bu sefer
grup koreografıleri çok az.
Dansçılar genelde sololarla
sahnede varoluyorlar. Hepsi
başka telden çalıyor bile di-
yebilirim.
Peki gösteri neden bu ka-
dar hüzünlü? Bausch, sürek-
li güldürüyor aslında. Ama
gösteri çok hüzünlü. Bausch,
baktığı camı siliyor. Tüm yap-
tıklannı önüne dökmüş ha-
yatına bakıyor, hepsini bir kez
daha izliyor ve kendini görü-
yor.
Pina Bausch'un her büyük
çalışmasından sonra eleştir-
menler, "Geldiği son nokta
bu. Bundan sonrasında işini
daha fazla zorlavamaz" gibi
yorumlarda bulunurlar. Sa-
natçılar bellı bir yaşa geldi
mi kendil'erinı tekrarlamaya
başlarlar.
Bausch kendi tekrannı bi-
le sorguiuyor ve tekrarla ilgi-
li çatışmasından vazgeçmı-
yor. Gösterideki duygu. di-
ğer gösterilerinde olduğu gi-
bi tüm ağırlığıyla ortada. Bu-
na tekrar denebilirmi acaba?
Gerçekten de geldiği son nok-
ta bu. Bu da yaptiğı en güzel
yanı herhalde. Ancak gide-
ceği son nokta bu olmasa ge-
rek...
Dağların Kenti Hakkâri'
• Kültür Senisi - Hakkâri tlim Sağl.k. Kültür ve
Araştırma Vakf, -Dagların Kenti Hakkâri' adl, bir
kutur sanat dergisı yaym hayat.na girdi. Hakkâri
Vahsı Nıhat Canpolat öncülügünde iki ayda bir
yayımlanan dergının genei yay.n yönetmenliğini
val. yardımcıs, Yılmaz Kun üstlenmiş Dergi
ısmıyle mahrumiyet ve mahkûmiyetin gurbeti
olarak an.lan Hakkârf>i tanıtarak Hakkân'deki
yaşamdan kesıtler sunmayı hedefliyor. Derginin
ık.ncı say.sında, Yılmaz Kurfun 'Mehtaplı Bir
?n ^ f
3
,
Y a k a
m ^ l a r r , Cemal Anoglu'nun
Doruklardan , Selahattın GuldaPın '3000 Yıll.k
Tanh , Mustafa Akvüz'ün -Hakkâri'de Sinemal,
Gunler Baş ad, . Al, Kavakm 'Bozk.r Dirliği ve
Yaşam ba^lıkl, yaz.lan yeral.vor. Dergıde aynca
spor haberlerıne ve şıırlere de yer verilmiş.
Bruce Lee anısına miize
• Kültür Servisi- Kung Fu fılmlerinın aktörü Bruce
Lee anısına Hong- Kong'da bir müze açıl.yor
Hazıran ayında açılmas. beklenen müzede on binin
uzennde hat.ra eşyaya yer verilecek. 1973 yıl.nda
b.r filmın çek.rnlen s.rasmda beyin ödeminden ölen
Ue. dunya çapmda üne kavuşan ve Çin filmlenni
dunya pazanna taşıyan ılk Çinli aktördü
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K A M İ L M A S A R A C I
*2n v \