14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 1998 PAZARTESİ HABERLER 1930 tarihli Belediye Yasası, şimdiki 'reform' taslağından daha demokratik SUNUŞ: Son on yıl içerisinde hemen her hükümetin öncelikli program hedefleri arasında yer alan "Yerel Yönetim Reformu" bir süredir yeniden gündemde. İgişleri Bakanlığı 'na bağlı Mahalli Idareler GenelMüdürlüğü tarafından Ekim/1997tarihiyle kitap şeklinde yayımlanan "Mahalli Idareler Reformu Kanun Taslakları", merkezi ve yerel yönetimler arasındaki göre\- ve yetki paylaşımının yeniden belirlen/nesine yönelik bir "çerçeveyasa" ile birlikte toplam "31 kanunda" yeni düzenlemeleri öngören "yasa değişiklikleripaketinden " oluşuyordu. llerleyen aylarda bu büyük paket üzerindeki eleştiriler göz önüne alınarak "reform taslağı" küçültüldü ve tek bir yasal düzenleme\e indirgendi. "Merkezi İdare ile Mahalli Idareler Arasında Gö'rev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esaslarınm Belirlenmesi ve Çeşitli Kanunlarda Mahalli İdarelerle İlgili Değişiklikler Yapüması Hakkmda Kanun Taslağı" başlığı altında da Mart (1998) ayında Bakanlar Kurulu'nun onayına sıınuldu. Hükümetin "prensip " olarak ııygım gördüğünü açıklaaığı ve kesin şeklinin verilmesini TBMMaeki komisyonlarda ve genel kurulda yapılacak çalışmalara bıraktığı bu son tasıak, "reform " denilen yenilikleri yaşama geçirebilmek için bu kez "14 kanunda " değişiklik ve ekleme öngörüvor. Ne var ki teklif edilen yeni yasal düzenlemelerin yerel yönetimlerde gerçekten bir reform anlamına mı f eldiği; yoksa tam tersine reform eklenirken bir "karşı devrim " mi yaratılmak istendiği ise ciddi bir tartışma konusu. Son sayıma göre ülke nüfusunun artık "yüzde 70'inin"yerel yönetim düzenine bağlı olarak "belediye nüfusunu " oluşturduğu dikkate alınırsa, "demokrasinin beşiği" denilen belediyelerde böylesine geniş bir yeniden yapılanma çok daha önem kazamvor. Çünkü eğer söylendiği gibi bu yasa değişiklikleri merkezi yönetimin etkisini azaltıp halkın yöresel ve demokratik örgütlenmesini güçlendirecekse Türkiye 21. yüzyıla gerçekten bir "yerel demokrasi devrimiyle " girecek demektir. Ancak söylem böyle olsa bile hazırlanan taslağa bakıldığında asıl güçlendirilen yönetimin yine merkezi iktidar temsilcileri olduğu açıkça görülebiliyorsa, Türkiye 'nin 21. yüzyıla demokrasi atılımıyla girebilmesi için bu kez aynı reform paketini de "engellemesi" gerekecektir. Işte böylesine yaşamsal önem taşıyan bir hazırhğm güncel haber ya da hsayazı metinlehnde tartışılmasının yeterli bir toplumsal değerlendirme oriamı yaratamayacağım düşünerek, konuyu tüm boyutlanvla irdeleyen biryazı dizisini Cumhuriyet okurlarına ve kamuoyuna sunmayı gerekli gördük. Bu dizide hem hükümetin taslağını ayrıntılarıyla tanıtacağız, hem de gerçekten bunun bir reform olup olmadığım, demokrasiye ve yöresel kalkınmaya hizmet edip etmeyeceğini değerlendireceğiz. Reform taslağına karşı takınılması gereken tutum ise elbette ki bu değerlendirmelerin de üzerinde geîişecek tartışmalarla belirlenecek. Cumhuriyet'in 'belediyecileri' vardı F erel yönetimlerle ilgili hemen her tartışmada kimilerince "artık eskidiği" ileri sürülen 1580 sayılı Belediye Kanunu, Resmi Gazete"de 3 Nisan 1930 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Yani tam "68 yıl" önce. Cumhuriyet'in ilanından ise yaklaşık 6.5 yıl sonra... Aslına bakılırsa. sadece yürürlüğe giriş tarihi açısından değil. asıl önemlisi "içeriğir ' ve "hedefleri" bakımından dahemen heryönüyle Cumhuriyet'in bir "devrim kanunu" nitelığıni taşıyan bu yasa. • belediyeciliği hâlâ bir "kent ve toplum hizmeti" olarak gören ve bu nedenle de "çok seven" birçok gerçek belediyecinin gözünde "eskimiş" sayılmaz. Tam tersine onlar, 68 yıllık böylesi bir yasanın yine hâlâ nasıl da hizmet verdiğini "Cumhuriyet'in halkçı ilkeJeriyle" tanımlayarak, 1580 sayılı kanuna değil, onu yeterince uygulama) an ve değiştirmek isteyenlere "kuşkuyla" bakarlar... Nitekim aynı yasanın 1930'daki TBMM görüşmelen sırasında yaşanan kimi tartışmalar da böylesi bir bağlılığın "tarihsel gerekeelerini" göstermesi bakımından her zaman sevgiyle anımsanır ve saygıyla yorumlanır. 'Emlr' yerine davet Örneğin, TBMM tutanaklanna göre o yılın (1930) Mart ayında Meclis'in görüştüğü taslak, belediye mecliskrinin "Belediye başkanının emriyle" toplanacağını yazıyor. "Dahiliye VekiH" (lçişleri Bakanı) Şiikrii Kaya Bey tasanyı hazırlayan taraf olarak bunu Meclis'e sunarken neye uğradığını şaşınyor. Çünkü başta Ağaoğlu Ahmet Bey ve birçok milletvekili aynı maddeye öylesine şiddetle karşı çıkıyorlar ki tartışma "demokrasi anlayışının sorgulanmasına" dönüşüyor. Maddeyi eleştirenler. taslaktaki "emriyle'"sözcüğüyerine "dsvetiyle r> denilmesini öneriyorlar ve sonunda kabul ettiriyorlar. "Halkın oyuyla" göreve gelen belediye meclis üyelerine "kimsenin emir veremeyecegini'' söylüyorlar; belediye başkanı olsa bile... Işte o "tek partili" dönemin yine o "demokrasi öneesi" denilen yıllara ait TBMM'deki bu "demokratik duyarhhk" yüzündendir ki 68 yıldır belediye başkanlan yerel meclis üyelerini emirle değil. davetle toplantılara çağınyorlar. Bu yasayı artık eskimiş kabul eden ve "çağa uyarlanmasını" isteyen bugünün kimi belediye başkanlan da kendilerini belediye meclisinin "komutanr gibi görerek, çoğu kararlan meclis gündemine bile je Şöyleniyor? Ne Yapîîp OKTAYEKİNCİ sokmadan "emirle" uygulamaya sokuyorlar. (1) Hadi başkanlar neyse. ama birçok belediye meclisi üyesi de yine 1930'lann ruhundan ve yasadaki ifadelerden habersiz olarak, belediye başkanlannın buyruklannı "emredersiniz" diyerek yerine getirmiyorlar mı? Ostelik bu buyruklar, hukuka ve kamu çıkanna aykın. kent ve toplum yaranna ters bile olsa... 'DemoKraslnin' kralları Yine 1930'lardaki 1580 sayılı yasaya yansıyan "yerel yönetim anlayışlanndan" biri de yasanın ilk yürürlüğe girdiği dönemlerde kabul ettiği. "belediye başkanının belediye /pugün "eskidiği" söylenen 68 yıllık Belediye Yasası'nm ilk D dönemlerinde Belediye Başkanı tek dereceli bile değil, Belediye Meclisi'nin içinden ve meclis üyelerince seçiliyordu. 1950'lerle birlikte "demokrasi" adına bu kural terk edilirİcen, şimdi de iki turlu seçimle yerel meclisin başına "siyasi krallar" getirilmek isteniyor. r ) eform taslağı iki rurlu seçim sistemiyle halkoyunun J\ çoğunluğuna sahip belediye başkanlan öngörürken, bu başkanlann karar ve uygulama yetkilerine ise "valilik ambargosu" getiriyor. Yani deyim yerindeyse bir tür yetkisiz imparatorluklar yaratılmak isteniyor... "kent bayrağının" da mutlaka dalgalanması.. işte 1950 sonrasındaki "demokrasi" döneminin yasalarla yarattığı bu "yerel krallık" kültürünün ürünleridir. Yetklslz Imparatorlar Şimdi de hükümetin TBMM'de savunmaya hazırlandığı "Yerel Yönetim Reformu" adlı yasa değişiklikleri paketinde, 1930'lann anlayışından daha da uzaklaşıldığı gibi belediye başkanlan için "iki turlu seçün" benimsenerek bu kez de "salt çoğunluğun" oylanyla göreve seçilecek bir tür "yerel imparatorlar" tanımlanıyor. Ne var ki yine hükümetin taslağına göre bu imparatorlar halkoyu çoğunluğunu arkalanna alruış olsalar bile sanıldjğ) gibi süper güçlerle donatılmış bir - başkanlık pek yapamayacaklar. Çünkü merkezi hükümete ait birçok yetki ve kaynak. aslında belediyelere aktanlmıyor. Reform paketi hazırlanırken birdenbire "yerel yönetim"(!) olduklan anımsanan "valilikler" ve "kaymakamhklar" güçlendiriliyor. Yani denilebilir ki, yerelleşen, demokrasi değil "Ankara" oluyor. Ankara'daki yetkiler, yine Ankara'nın illerdeki ve ilçelerdeki "atanmış temsilcikrine" aktanhyor. Belediyelere de hükümetle diyalog kurma ve "isteklerde bulunma" konusunda "yeni yerel başvuru adresi" olarak bakanlıklar yerine vilayetlerdeki valiye bağlı "genel sekreterlikler" gösteriliyor... Böylesi bir yerel yönetim reformunun gerçekten yerel demokrasiye mi; yoksa belediyelerde "göstermelik imparatorlarla" yaratılacak bir "karşı devrime" mi yol açacağını, reform taslağının aynntılanna girince daha açık olarak göreceğız... 1980 sonrasındaki Bihükşehir Beledhe hukuku, gecekondulaşma\ı kaçak kentleşmeye dönüştürdü. Yeni belediye hu- kukunu beliıieyen reform taslağında bu temel sorunu giderecek önlemler yine yer almıyor. meclisi üveleri arasından ve meclis üyelerince seçilmesi" ilkesiydi. (1954'ten bu yana uygulanan Türk Mühendis ve Mimar Odalan Büiiği (TMMOB) yasasmda da meslek odalannın genel başkanlan ile şube ve temsilcilik başkanlannın belirlenmesi yöntemi olarak bu kural yürürlüktedir. Mimar ve mühendisler, genel kurullannı toplayarak "yönetim kurullannr seçerler. Her yönetim kurulu da kendi arasından başkanı belirler \e yetkilendirir...) Işte bu demokratik ilke, yine tek parti döneminde 1580 sayılı Belediye Yasasf yla tanımlanırken. "çokpartili demokrasiye" geçişle birlikte terk edildi. Yasada değişiklik yapılarak. belediye başkanlannın meclis içinden değil. aynca tek dereceli olarak ve doğrudan "başkan adayı kimliğiyle" seçildiği bugünkü uygulama getirildi. llerleyen yıllarda yapılan diğer birçok yasa değişikliğiyle de birlikte başkanlar üzerindeki "meclis denetimi" zayıflatılarak ve başkanlık yetkileri de güçlendirilerek, yerel demokrasi adına "yerel monarşiler" yaratıldı. Belediye binalannın bile giderek "belediye sarayı" şeklinde tanımlanmasının hızla yaygınlaşması, bu saraylar içinde, özellikle başkanlık çalışma odalannın birçok ülkedeki başbakanlarda bile olmayan görkemde düzenlenip dekore edilmeleri, yine aynı başkanlara ait örneğin gösterişli makam arabalannda Türk bayrağıyla birlikte SÜRECEK (1) 1580 sayılı Belediye Yasasf ndaki 1930'lann yerel demokrasi anlayışı için bkz: "Dünden Bugüne tstanbul DosyalarT/Oktay Ekinci - Anahtar Kitaplar, syf. 94-98 B a ş k a n l a r n e d i y o r ? 'Demokrasi yerine yağmaya yarayacak' AYFERATAY Beşiktaş Belediye Başkanı 7asa taslağının amaç bölümünde, yerel nitelikli hizmetlerin; yerinden yönetim, verimlilik. açıklık ve demokratik katılım ilkelerine uygun olarak yürütûlmesini sağlamak olduğu belirtilmektedir. Hizmetlerin görûlmesinde bu sözü edilen ilkeler hiç kuşkusuz kulağa hoş gelmektedir. Ancak yasa değişikliğinin içeriğine baktığımızda merkezi yönetimin yerel nitelikli bazı hizmetleri valilikler ve kaymakamlıklar eliyle yürütmek amacında olduğunu görmekteyiz. Merkezi yönetim tarafindan atanan vali ve kaymakamlar eliyle götürülecek hizmetlerin, her ne kadar yeniden biçimlendirilecek il meclisleri tarafından yönlendirileceği ve denetleneceği öngörülse de bu, sistemin bir merkezi idare sistemi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yasa da sözü edilen bu il meclislerine, katılımı sağlanan üniversite rektörleri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlan başkanlan "fahri" üye olarak kabul edilmekte ve ancak kendi ihtisas konulan içinde sadece görüş beUrtmelerine olanak verilmektedir. Bu da yasanın amaç bölümündeki "demokratik katibm" ilkesini karşılıyor olmalı. Yasa taslağında muhtarlann ve sivil toplum örgütlerinin adı sadece kaymakamın oluşturacağı bir danışma meclisinde geçiyor. Bu yasa kesinlikle bir reform değildir, bir demokratikleşme de içermiyor. Bugün dünyada, yerel yönetimler alamndaki tüm tartışmalarda sivil toplum örgütlerinin sadece görüşlerinin ahnması değil, sorumluluk ve karara katılmanın çok ötesinde bir ortakhk kavTamı geliştirilmektedir. Yasa taslağını kaleme alanlann, tüm bu demokratik gelişmelerden değil, ama Hazine arazilerinden olağanüstü haberdar olduklan anlaşıhyor. Hazine arazileriyle ilgili olarak "imarh hale getirilmek suretiyte değerlendiriHr" denilen yasada, bunlann üçüncü kişilere satışından, kiralanmasından nasıl yararlanılacağı belirtiliyor. Yasanın belki de en önemli maddesi bu. Kamu arazilerinin değerlendirilmesi konusu, bugün belli bir demokratik ortamdan geçmesüıe rağmen (parlamento, Bakanlar Kurulu, belediye meclisleri vb. gibi) büyük tartışmalara neden olmaktadır. (Turizm alanlan tartışması gibi.) Vergi ile kapatamadığımız kamu açıklanm yine kamu arazilerini yağmalayarak kapatmanın yine bir türlü tamamlatamadığımız sermaye birikimini kent ve arazi rantlan üzerine dayandırma politikalannm hâlâ sürdürülüyor olması endişe vericidir. Yerel yönetimler reformu olarak sunulan yasa taslağında şimdilik görûnüm budur. BÎZBÎZE... ERDAL ATABEK Mazeret Yok... Trafik kazasının mazereti var, trafik canavarı. Enflasyonun mazereti aynı, enflasyon canavarı. Helikopter mi düştü, mazereti var, lanetli. Başaramadın mı.. mazereti var, talih rast gitme- di. Işler mi kötü, mazereti hazır, kötü kader. Herkesin bir mazereti var, her şeyin bir mazere- ti var. Toplantıya geç kaldınsa, erken başlamışlar. Bir yere yetişemezsen, işin başından aşkın. Yorulma, mazeretin var. Üzülme, mazeretin var. Sıkılma, mazeretin var. Aldırma, mazeretin var. • • • Plan yapmayı sevmiyorsun. Program desen insanı sınırlandınyor. ;• Önceden sonunu düşünmek, sıkıcı. Çalışmayı planlamak, yorucu. ' -• "Yoksa hatam mı var" demek, üzücü. Hedefıni seçmek, daraltıcı. Zamanını kullanmak, kısıtlayıcı. Başaramadın mı? Talihin yok. Işler mi kötü? Alın yazısı. Dün dündür, geçmiş gitmiş, Gelecek nedir? Kimse bilmez. Gününe bak.. gününe. Keyfini koy önüne. ••• Jay Rifenbary, yapıtının adını böyle koymuş, "Mazeret Yok." Kitabı dilimize çeviren Ulaş Kaplan, "lise yılla- nnda kitaplarıyla bana ilham veren " bir yazara çe- virdiği kitabı göndermiş. Kitabın orijinal adı da bu, "No Excuse" (Maze- ret Yok). Kaplan'ı hem kutluyorum, hem teşekkür ediyo- rum. Kitap, editörlüğünü Doğan Cüceloğlu'nun yap- tığı diziden Sistem Yayıncılık'tan çıkmış. Kitabı daha okumadan, adından ötürü sevdim. Yıllardır anlatmaya çalıştığım budur. Bu "mazeret kültürü"nü bırakmalıyız. Hiç kimsenin mazereti olmamalıdır. Hiçbir işin mazereti olmamalıdır. Mazeret, elden gelen her şey yapıldıktan, akılcı her yol denendikten, yapma iradesi sonuna kadar kullanıldıktan sonra geçerli olabilir. Böyle olmadı- ğı zaman, mazeret denen şeyin adı, bahane bul- maktır. "Mazeret kültürü", sorumluluk alamayanların kültürüdür. "Mazeret kültürü'', kendini geliştiremeyenlerin kültürüdür. Bu kültür, tembellerin, kaygısızların, aldırmazla- nn, işi arsızlığa vuranların kültürüdür. Bu kültür, sonra da başaramayınca, işleri kötü gidince, olaylan yönetemeyince işi edepsizliğe vu- ranların, kendinden başka herkesi suçlayanların kültürüdür. "Mazeret kültürü", birtoplumun en büyük uyuş- turucusudur. Q "Mazeret kültürü", kendini yönetmekten aciz ^vlanla>ırFtJaşkaları tarafından yönetilmeyi haket-' Vkleri kültürdür. Bu kültürde yaşayanlar, kendilerine değer ver- medikleri için başkalarına değer vermeyi de bil- mezler. Kendilerini sevmedikleri için başkalarını sevmeyi de bilmezler. Gelin, bu kültürie mücadele edelim, bu kültür- den kurtulalım. "Mazeret kültürü"nden kurtulamayan bir top- lum, uygarlık kültürüne ulaşamaz. Uygarlığı Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın her- hangi bir yerinde aramak boşunadır. Uygarlık, önce ınsan kafalarının içinde, sonra da toplumun içinde olacaktır. Uygarlık buralarda kurulacak, buralarda yaşatılacaktır. Uygarlığın ithalatı ihracatı olmaz. Uygarlık bir toplumun kendi kültürü içinde olur. Ve uygarlık, "mazeret kültürü"nün terk edilme- siyle başlar. CHP'li Sinan Yerlikaya 'Velit Hüseyin'i çete öldürdü' ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - CHP Genel Sekreter Yardımcısı Si- nan Yerlikaya. gazetemiz yazan L'ğurMumcu'nun katledilmesi olayına ka- nştığı iddia edilen Velit Hüseyin'in devletle bağ- lantısı olan çeteler tara- fından öldürüldüğünü sa- vundu. Yerlikaya, dün düzen- lediği basın toplantısın- da. bir süre önce Silopi "de ölü bulunan Velit Hüse- yin'in, Uğur Mumcu ci- nayetinin baş kahraman- lanndan olduğunu söyle- di. Yerlikaya. "Bukişinin. Allah'ın emri> le ölmediği açıktır. Velit Hüseyin'i devletle bağlanbsı olan çeteler öldürdü. Çünkü bu insan ilerde herhangi bir makam önüneçıkanl- dığında, dev letin bazı bi- rimlerinde görev almış Id- şiler hakkmda ithamlar- da bulunacaktı. Böylece devlet-çete-faili meçhul dna>erler zinciri ispatian- mrçolacakn" dıyekonuş- tu. Devletin, olaylan ay- dınlarmak amacıyla ku- nılan komisyonlara ver- diği bilgilerin yanlışlığı- nın da ortaya çıktığını vurgulayan Yerlikaya, ba- zı devlet kurumlannın çok ağır görev kusurunda bulunduklannı ve olayla- nn açığa çıkmasında du- yarsız davTandıklannı söyledi. "Yeşfl"in çeşitli illerde görüldüğü haberlerinin basına yansıdığını belir- ten Yerlikaya, Yeşil'in yurtdışına rahatlıkla gi- dip gelebildiğini, ancak hâlâ hakkmda yakalama emri verilmediğini kay- deni. Yerlikaya. "Devlet isterse bu insanı bulur, a- ma bulmak istemiyor. Çünkü bu insanuı mah- keme önüne getirilmesi devletin başını \akacak- nr. De\ let bu insanı araya- cağına önce \akalama emri versin. Tüm kimlik- lerini açıklayıpbunlan ip- taletsin" dedı. Yerlikaya. gündeme gelen bazı konularla ilgi- li kurumlann "ciddi bir suskunluk ve alınganlık" gösterdiklerinı. bunun da olayların aydınlatılması- na engel olduğunu ileri sürerek şöyle konuştu: "İsmi birçok olaya ka- nşmış Tuğgeneral Veli Küçük hakkında doğru düriist soruşturma yapıl- madı. Bu konu gıindem*? geldiğinde Genelkurmay üç satırlık bir yazıyla 'Böyle olaylara lîanştıgı görülmemiştir' deyip, aklama yoluna gidhor. 'Hukuk mekanızmaları çalıştınlsın" dedi^imi/de >^ Milli Güvenlil Kuru- lu ya Genelkurma> veya emniyet derhal bir ahn- ganlık, usule uygun olma- yan tehditvari yalınlama- larla olaylan kapatmak isthor. Böyle olunca olay- lar avdınlanır mı""
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle