Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 1998 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Her ayın ilk
perşembesi
parola kitapJohannesburg'Iu kızlann yeni
oyuncağı kitaplar. Kitap okumak
bu aralar şarap rengi kadife
elbiseler kadar moda. Bu yeni
akıma uyduğunu kanıtlamanın
tek yolu bir kitap kulübüne
katılmak, ama üye olacak bir
kulüp bulmak sandığımız kadar
kolay değil. Önemli mevkilerde
tanıdıklanmız olması gerek. En
fazla sekiz kişi kabul eden gizli
kitap kulüplerinin birinde bir kişil
ik bir açıklık olduğunu bilen ve
sizi yeni üyeliğe önerecek biri
yoksa, tek seçeneceğimiz, kendin
iz gibi "açıkta" kalmış 7 kişi bul
up kendi kulübünüzü kurmak.
Benim şansım yaver gitti ve arka
daşım Helen sayesinde
Johannesburg'un ünlü kitap
kulüplerinden birinde boş bir
sandalye bulabildim. İlk toplantı
perşembe günü Helen'in evine
gitmek üzere Bryanston'a
, sapıyorum. Yolda, kitap okumak
kadar bireysel bir meşgalenin
;neden bir anda takım çalışması
rhaline dönüştüğünü
-duşünüyorum, aklıma bir yanıt
gelmiyor. Kapıyı çaldığımda
sanki
çocukJuğumun
EnidBtyton
kitaplanndaki
Gizli Yediler
.toplantılanndan
birine girmek
tüzereyim.
Birazdan biri
parolayı soracak. ~^™*^^~~
Içeriye çekinerek giriyorum.
Helen, beni diğer kulüp
üyeleriyle tanıştınyor. Kimse
adımı anlamıyor, defalarca
hecelemek zorunda kalıyorum.
Tanışma faslından sonra bir
kadeh soğuk Chardonney'le rahat
bir köşedeyim. Sıra soru-cevap
bölümünde:
"Neden Gfiney Afrika'dasın?"
"27yaşındayım..."
• "Ingilizce'yi nerede ögrendim?"
"Üç yil oldu Johannesburg'a
geleli."
"Ayakkabılannı nereden aldın?"
Durun bir dakika. Neredeyse
ikinci kadeh şarabı bitirmek
üzereyim, kimse kitabın k'sinden
söz etmedi. Ne yapmalı da sözü
kitaba getirmeli? Boğazımı
temizliyorum. "Pardon! Kitap
kulübü olarak neier yapıyorsunuz
genekle?" Dedikoduya dız boyu
batmış 7 kişi aynı anda susuyor,
oturuşlannı değiştiriyor ve
yüzüme bakıyor. tlk konuşan
Fiona: "Her ayın ilk perşembesi
birinin evinde toplanıyoruz.
Herkes 50 rand veriyor. Toplanan
para bir kişiyi veriliyor. O kişi
gidip beğendiği kitaplan alıyor ve
bir dahaki toplantıya getiriyor.
Sırayla herkes 'alıcı' oluyor.
JOHANNESBURC
Fiona oyunun kurallannın
sıraladıİctan sonra 'Daha ne
olsun' demek ister gibi gözlerini
kısıyor. Bu arada üye sayısının
neden 8'le smırlı olduğunu
öğreniyorum. Herkesin yemek
masası sadece 8 kişilik de
ondan." Havadan sudan. ondan
bundan ibaret sohbet yemek
masasında devam ediyor.
Şimdilik sadece gülümseyerek
dinliyorum. Bir aralık bulursam
Paulo Coelho'nun yeni okuduğum
The Pilgrimage-Hac adlı
kitabınıdan konuşacağım.
Üçüncü kadeh şarap bitmek
üzere. Tatlıya geldiğimizde.
Coelho'nun iyi bir sohbet konusu
olmayacağına karar veriyorum.
Saat on bire doğru Helen, arka
odadan içi kitap dolu kırmızı
plastik bir çamaşır sepeti
getiriyor. Sonunda sadede
gelebildik. Biryılı aşkın bir süre
boyunca biriktirilmış kitaplann
arasından herkes okumak istedigi
kitaplan seçmeye koyuluyor.
Paniğe kapılıyorum. Kıtap
kulübümün favorileri John
Grisham, Michad Crichton ve
Patricia CornweD
romanlan
arasında
okumaya değer
bulduğum hiçbir
AYSU kitap yok. Ayıp
ÖNEN olmasın diye bir
tane seçmek
zorundayım.
^ ^ — ^ - ^ " — Derken gözüme
sepetin en altında kalmış bir
Margaret Afttood kitabı ilişiyor.
AliasGrace.
Kitabımı buldum. Eve
dönerken dördüncü kadeh
şarabın etkisini gaz pedalmda
hissediyorum. Düşünecek
olursanız, kadınlar, her
yüzyılda ve her külrürde
bir araya toplanmak için bir
bahane bulmuşlar. tster nakış
işlemek için olsun, ister
feminizmi savunmak için.
Johannesburg'Iu kadınlan
etkisine alan kitap kulübü
modası da yeni bir bahane.
Nedense kadınlar ne kadar
modern ne kadar bağımsız
olurlarsa olsunlar. kız
arkadaşlann oluşturduğu can
yeleğini yakınlanndan hiç
uzaklaştırmıyorlar.
Yanılmamışım.
Kitap kuiübü, aslında,
ayakkabılardan gögüs kanserine
sadece kadınlann anlayacağı ve
değer vereceği konulardan
konuşulan gizli bir kulüp. Gizli
Yediler, bu kez sekiz kişi olarak iş
başında. Kitap mı? Kitap, sadece
parola. Bir sonraki toplantıyı iple
çekiyorum. Belki sepetin
dibinden İris Murdoch çıkar
bu kez.
Samara'da üç küçük kız vardıGeçenlerde Samara'daydım.
Moskova'nın 1100 km doğusunda,
büyükçe bir kent. Hani şu Lada
Samara otomobilinin "ana
vatanı." Moskova dışına her
çıkışımda daha rahat soluk
aldığımı hissediyorum. Buralan
eski Sovyetler'e daha çok
benziyor.
Hayat, başkentte olduğu kadar
vahşi değil. Insanlar daha temiz.
Çıkarsız işlişkiye girenlerin sayısı
az değil. Ama oldukça bakımsız
bu taşra kentleri. Bir kez daha aynı
şeyi duşünüyorum: tki Rusya var;
biri "her şeyin doğal sayıldığı" ve
aynı zamanda ülkedeki toplam
sermayenin yüzde 80'ini "yutan"
Moskova, öteki ise Moskova
dışındaki bütün ülke.
Trenden iner inmez buzlan yeni
çözülmeye başlayan Volga
nehrinin yakınlanndaki bir eve
doğru hızlanıyorum. Hava
kararmaya yüz tutmuş. Bir iki
yiyecek içecek almak için havadan
da karanlık bir köşeye sıkışmış
olan üç küçük dükkâna
yöneliyorum. İlk ikisınde kuynık
var; üçüncüsünün önünde yalnızca
tek bir kız duruyor. Yaklaştığımda
onun da alışveriş yapmadan
sadece orada beklediğini
görüyorum. Ben işimi yaparken
bir çift dikkatli gözün ağırlığını
hissediyorum. Arkama
döndüğümde yine aynı kızla
karşılaşıyorum. 15-16 yaşlannda.
Az önce ağladığı izlenimini veren
yüzüne acı bir gülümseme
yerleştirmeye çalışarak bana hitap
ediyor: "Siz buralı değilsiniz,
değil mi?" Şaşınyorum. Acaba
buralı olmadığım alnımda mı
yazıyor? O devam ediyor: "Bakın,
ıçimden geldiği gibi
konuşuyorum. Şu anda çok kötü
bir haldeyim. Lütfen sızinle
gelmeme izin verin." Şaşkınlığım
daha da artıyor. Epeyce zayıf olan
kızın çok düzgün bir yüzü
olduğunu fark ediyorum. Son
yıllarda Moskova"da yaşamaktan
kaynaklanan bir alışkanlıkla
MOSKOVA
hemen onun fahişe olduğunu
duşünüyorum. Sonra bu
tahminimden vazgeçiyorum. Riske
girmek için olanağım yok.
Zamanım da az. Bir an önce
hayatımın en önemli kadını olan
üç buçuk yaşındaki kızıma
koşmak istiyorum. Hüzünlü kıza
diyecek bir şey bulamamanın
sıkıntısıyla dudaklanmdan
dökülen dört sözcüklü aptalca
cümleyi yol boyunca içimden
tekrar ediyorum: "Bu seferlik beni
affedin."
Bundan birkaç saat sonra ve
kızımın mutlu bir yüz ifadesiyle
uykuya daldığı sıralarda aklıma
yine o hüzünlü gözler geliyor.
Kimbilir derdi neydi? Ve şu anda
kimbilir nerde, ne durumda?
Üzerimde ağırlaşan sorumluluk
duygusundan kurtulmak için o
dükJcândan aldıklanmın sanlı
olduğu gazeteyi okumaya
başltyorum:
"Volga kıyılannda genç bir kızın
cesedi bulundu. Olayı araştıran
polis acı gerçeği kısa sürede ortaya
çıkardı. Kızı tanıyanlann
anlattığına göre 15 yaşındaki
Lena'nın evi ve ailesi yoktu. Bir
gün gizlice gecelediği araba
garajında, garajın sahibi tarafından
yakalandı. Kızın güzelliğini fark
eden garaj sahibi kendisiyle
yatması karşdığında kızın kişi
garajda geçirmesine izin
vereceğini söyledi. Zamanla aynı
garajdan başkalannın da kızdan
haberi oldu. Kimisi kızın karnını
doyuruyor, kimisi üç beş kuruş
veriyordu. tki ay sonra garajdan
peş peşe birkaç araba çalındı.
Araba sahipleri bu işi kızın
yaptığını düşündüler. Kızı kendi
aralannda sorguya çekme karan
aldılar. Ancak kız iddialan
ağlayarak reddetti. Içlerinden biri
kızı dövmeye başladı. Birkaç
darbeden sonra yere düşen kız
başmı sert bir cisme çarptı ve
oracıkta öldü. Heyecanlanan garaj
sahipleri kjzı Volga nehrine attılar.
Olayın sorumlulan on gün kadar
önce tutuklandı. Trajedinin bir
başka boyutu da bundan iki gün
önce aynı garajdan bir arabanın
daha çalınmasıydı."
Bu haber beni uykudan iyice
mahrum ediyor. İçimden geçen ilk
istek dışan çıkıp birkaç saat
önceki kızı bulmak. Ama acı bir
güiümsemeyle (herhalde tıpkı o
kızın gülümsemesi gibi) bu
karanmdan vazgeçiyorum. Gözüm
mışı! mışıl uyuyan kızıma
takılıyor. Üzerini pek açmamış
olmasına karşın yorganını
düzelterek sanki ona ve
başkalanna karşı duyduğum
sorumluluğun bilincinde
olduğumu kanıtlamayı deniyorum.
Hİtltlİ ÇOCüklar kaÇinlip d ^ kaçakçılar ^ra kazanmakiçin
ınanılmaz \ontemlere başvunıyoriar.
Bangladeşli çocuklar kaçakçılar tarafından kaçınlıp Körfez ülkelerinde deve jokeji olarak saülıyorlar. Kaçın-
lan 38'i çocuk 70 Bangladeşli. trenle Hindisran üzerinden Körfez'e götürülürken Hindistan giiMenlik güçleri ta-
rafından Hovvrah tren istasyonunda kurtanldı. Aç ve susuz kaçakçı kurbanlan, kannları doyurulduktan son-
ra ülkelerine gönderildi.
Çaresizliğimizin toplumsal adı demokrasiDemokrasi sözcüğüne hep biraz
kuşkuyla, ama sempati ile bakardı.
Biraz kuşkuyla, çünkü bu ulaşılmaz
sevgili, imkânsız olanın esrarlı
güzellıği ile görünüyordu gözüne;
Kerem'in Aslı'sı gibi. Ona
ulaşsanız bile kavuşmak mümkün
olmuyordu;düğmeler yüzünden.
Ya da bir başka açıdan demokrasi;
bireyin intihan, toplumun kurtuluşu
gibi paradoks bir kavram haline
geliyordu. Kendini smırla, çünkü
başkalanna yer kalmıyor! Peki.
ama havanın, suyun. toprağın,
harfin. sözün, dilin, duygunun
paylaşılması, egemenliğin
bölüşülmesi nasıl eşit olabilir ki?
Bir de "Kısa çöp uzun çöp"
meselesi var; "Beş parmağın beşi
bir mi?" meselesi var; "Kadın bu
eksik etek" söylemi var; "Sen daha
dünkü çocuksun" böbürlenmesi
var. Doğru değil demokrasinin
paylaşma olduğu. Neresinden
baksanız, demokrasi sorunu
çözmüyor; neresinden baksanız ya
ben eksik kalıyorum ya siz fazla yer
tutuyorsunuz şu yeryüzünde.
Çaresizliğimizin toplumsal adıdır
belkı de demokrasi.
Böyle kanşık ve işe yaramaz
düşüncelerle yürürken parkın
patikalannda. -yeşilin tüm
renklennın ıç içe geçtiği, mavi
gökyüzünün alabildiğine ruhlara
işlediğı o eski ve güzel
park- çalılann arkasında yem
arayan iki güvercinin birbiriyle
dalaştığını gördü. Biraz ileride
bankta iki sevgilinin tatlı sert
kavgasını dinledi. H
Beni gerçekten
sevseydin" diyordu genç kız," dün
bekletmezdin süıemanın önünde."
Delikanlı mahcuptu. ama suskun
değildi. Otobüsteydı bütün kabahat.
"Otobüs gecikince, artik sen
gtanişsindir diye düşündüm. Hem
sonra sen de beni bekletmiştin geçen
gün." "Nerde? Hani Rezzaniara
gjdecektik?" "Ama babam geldi o
gün, hiç hesapta yoktu." Demokrasi
kendini ya başkalannı öldürme
hakkını da içerir mi? lntihar ve
cinayet, kimi cinayetler cinayet
ESSEN
ftj GÜRAY
ÖZ
sayılmasa. kahramanhk sınıfına
sokulmaya çalışılsa da, hemen
hemen bütün toplumlarda suçtur.
"Baban da çok oluyor arbk,
elimden bir kaza çıkacak." "Ama o
benim babam, senin kızın oisa
başka tüıiü mü davranırdın ki?
Kaçıp gjdelim buralardan, sonra
nasıfea bizi affeder. bir tane kızıyım
ne de oba." u
Nere>e gideriz, ne yer
ne içeriz?" "Gördün mü, ben sana
demedim mi, beni sevmiyorsun
sen!" Anladığıma göre delıkanlıda
da kız da da empati eksikliği vardı,
babadaysa tolerans. Bireyler arası
ilişkilerde empati olmazsa işler
yürümüyor. Peki demokraside
tolerans nereye kadar gider?
"Hoşgör be abi, ettik bir kusur
işte.''" Çetelere kadar uzanabilir mi
tolerans? Liberal demokrasi, yeni
adıyla özgürlükçü demokraside
özgürlük nereye kadar
genişleyebılir? Halkın katılımı
belki de demokrasinin iyi birölçütü
olabilir. Ama halkın yönlendirmesi
olanaklannın sınırsız büyüdügü
modern toplumda halk nasıl ve
nereye katılacak özgür oluşmayan
iradesiyle? Kerem Aslı'yı öldürse
düğmeleri çözemeyince, ya da
birlikte atsalar kendılerini denize.
Zaten sonunda Kerem çektiği derin
"ah!"la yanıp kül olmadı mı? Gene
umutla dolu bir yazı yazamadım.
Yazamam, nasıl yazabilirim ki!
Bunca yoksulluk, bunca çaresizlik
\arken, kurtlar sofrasının
kurallannı allayıp pullayıp "yeni
demokrasi işte budur" diye anlatan
yüzsüzlerle doluyken bu dünya
nasıl yazılabilir umut dolu yazılar.
İşte Kuğulu Park'ta kuğulara ekmek
yedirmeye çalışan yoksul anne \e
çocuk karşımda duruyor. Masamın
üzerindeki gazetede ise Abdi Ipekçi
parkının demokrasi parkı haline
getirileceği, tıpkı lngilizlenn Hyde
Parkı gibi ısteyenin istediğını
söyleyebileceği bir yer olacağı
yazılı. Ama benim bildiğim parkla
demokrasi olmaz. Abdi Ipekçi
Parkı'yla hiç olmaz. Parkta aşk
olur, umut olur, sevda olur, yıllann
yorgunluğunu batıp giden akşam
güneşiyle ya da sıcak bir günün
hafif esintisiyle gidermeye çalışan
ihtiyarlar olur, koşup oynayan
çocuklar olur.
Park belki mutlulugu yansıtabilir,
ama haksızlığa uğramış. söyleyecek
sözü olan insanlar için sokaklar
daha uygundur, parklar değil.
Çaresizliğe karşı isyan edenler
parkta huzur bulamaz. Yeşilin tüm
renklerinın iç içe geçtiği, mavi
gökyüzünün alabildiğine ruhuma
işlediği o eski ve güzel parkta
oturup. sokaklan dolduran
Keremlere bakıyorum.
Aslı bükük boynuyla köşede
bekliyor. Uzun ve sonsuz düğmeli
entarisiyle.
Bir toplumun
anatomisi
MELBOURNE
Türkiye'den kıtaya göç,
otuzuncu yılını geride bıraktı.
Gelirken tüm göçmenler gibi
onlar da iki üç yıl çalışıp
birikimleriyle ülkelerine
dönmenin ve rahat bir yaşam
sürdürmenin hayalini
taşıyorlardı. O yıllarda
Avustralya halen şanslı
kıtaolarak adlandınlıyordu.
Geldiklerinin ertesi günü kan
koca fabrikada işlerine
başlıyorlardı. Çoğu ikinci işlerini
bulup çift vardiyaçalışırken,
çocuklan ise birbirlerine emanet
edilıyordu. 16 yaşına gelen
birçok çocuk okuldan alınıp
işlere yerleştirildi. Yıllar su gibi
akıp giderken dönüş, planlan hep
bir yıl sonrasma ertelendi. Uzun
yıllar tatile gitmediler,
oruracaklan evleri olmadı ve
hakları olan vatandaşlık için
başvurmadılar bile.Oysa
çocuklar nasıl da büyümüşlerdi
hemen! Kimleevleneceklerdi!
Buranın rahatlıklanna da
alışmışlardı. tşte o zaman kısa
süreli Türkiye ziyaretleri başladı.
Akrabalardan birer gelin ya da
damatla
dönenler oldu
büyük acılan
doğuran bu
amaçlı
ziyaretlerden.
Telaşlı yıllar
çoğunu hem
fıziksel hem de
ruhsal olarak
yıpratmıştı. Birikimlennı
sonunda eve yatırmışlar.
Avustralya vatandaslığını da
almışlardı. Ancak vatandaşı
olduklan, yaşadıklan ülkenin
resmi dilini öğrenememişlerdi.
tçlerine kapanarak genel
toplumun tamamen dışında
kalmışlardı. Biraz da kendi
tercihleri olan bu dışlanmışlıkla
birlikte zamanla kimlik sorunlan
gündeme geldı. Hiçbir dili tam
öğrenememiş, hiçbir kültürü tam
benimseyememiş bu çocuklar ne
olacaktı! 1980'li yıllann başında
güçlenmeye başlayan dinsel
hareketler bu kaygılannı
gidermek için bir umut
olabilirdi. Anavatandan
gönderilen onlarca din
görevlisinin çabalanyla hem
Türk ve hem de lslami motifli
dernekler hızla çoğalıyordu. Din
sohbetleri kısa sürede tarikat
toplantılanna, kuran kurslan da
Islam kolejlerine dönüştü. Bazı
evlerin duvarlarından resimler
yavaşça indirilirken ekranlar
beyaz örtüyle örtülmüşrü.
Kadınlann örtünmelerine adeta
koşut olarak çocuklann bir
bölümü Kuran ve Arapça
ögrenmeye başlamıştı. Böylece
tanımı üzerinde bir türlü uzlaşma
sağlanamayan milli ve manevi
değerlerini öğrenecekler ve dış
tehlikelerden korunacaklardı.
Tüm bu gelişmeler, bazı devlet
temsilcilerinin teşvik ve
denetimi çerçevesinde yürütüldü
uzunca yıllar.Önceleri Diyanet'e
bağlı olarak gelişen tslami
hareket, giderek bir siyasi
partinin etki alanına girmişti.
Dini bayramlarda düzenlenen
şenlıkler. çocuklanna kültürünü
tanıtmak isteyen iyi niyetli
anababalann da ilgileriyle on
binleri çekmeye başlamıştı. Bir
keresinde şenlik alanında
dalgalanan yeşil renklı şeriat
bayrağını çoğu, kültürümüzün
bir parçası kabul ederek
umursamıyordu. TC'nin resmi
temsilcisı de o bayrağın altında
yaptığı protokol konuşmasında
zaten "Allah sizden razı olsun"
dememiş miydı! Toplum
radyolannda yayınlara
başladılar. Cumhuriyetin ıj
kazanımlanna, laiklik ve ^
demokrasiye yöneltilen ağır
dozlu eleştirilere toplum da
zamanla alıştı ve bir ölçüde de
benimsedi. Laik Türkiye
Cumhuriyeti'nin temsilcileri bu
yaymlan
duyamadı. Son
yıllarda
yumuşayan ve
RİII FNT d ü n y a ç a p ı n d a
İRRKKf a ç t l g I d e r s a n e
'IBRIŞIV1 v a k l fv e
kolejleriyle
tanınan bir
cemaat ise
çalışmalannı ev toplantılanna
kaydınyordu. Toplumun etkili
bıreylerini kazanma çabalarına
hız vermişti. Yine bir resmi
temsilci onlann vakıf yurtlannın
açılışında bu kez "Bu toplum
sizlere çok şey borçludur"
diyecekti. Resmi ellerde
yüceltilen bu akımlara karşı
olmanın, millet düşmanlığıyla
özdeşleştirildiği ve bölücülük
olarak damgalandığı dönemleri "
yaşayan genış bir kesim için
Türkiye'deki son gelişmeleri
yorumlayabilmek oldukça zor.
Bir yanda yıllarca kutsanan
resmi ideoloji, diğer yanda
kutsallığı tartışılmayacak
ordunun bu resmi ideolojiye
artık karşı çıkışı.
Türk - Islam senteziyle dokunan
birlik ve lobi çağnlannın ve bu
yoldaki çabalann, bunca yıldir
cumhunyet karşıtı cepheyi
güçlendirmenin yanında,
buradaki topluma ne
kazandırdığı tartışılır. Ancak
gerçek olan; toplumun. yaşadığı
ülke Avustralya'nın
gündeminden kopanlması ve
giderek artan işsizlik.
eşitsizlik ve ırkçı eğılımlenn,
kaybetmekten korktuğo gelecek
kuşaklann nasıl etkileyeceği
konusundan ne yazık kı rümüyle
habersiz olması.
KADİKÖY 2. SULH HUKUK
1997/574 Vas Tay
Mahkememizce verilen 2Ö.2.1998 tanh
ve 1997/574esas, 1998/133 karar sayılı ilamı
ile Istanbul. Pendik, Kurtköy Mah. C:
015.03. S. 25. K. 166'da kayıth Fehmi ve
Gûrten oğlu 1972 Üsküdar doğumlu hüküm-
lü Okan Kütük'ün MK'nin 357. maddesi ge-
regince vesayet altına alınmasına ve kendısı-
ne öz babası Fehmı Kütük (Kadıköy K. Bak-
kalköy Yüksel Sokak No: 15) vasi tayin edil-
miştir. llanolunur. 20.2.1998 Basın: 13739
KADtKÖY 2.SULH HUKUK
1997-681 Vas. Tay
Mahkememızce verilen 10.3.1998 tanh ve
1997681 Esas, 1998 198 karar sayılı ılamı ile
Kars. Digor, Bacalı Köyü. C: 005'0l. S: 65.
K: I4'te nüfusa kayıth bulunan Şamıl ve Şe-
ker oğlu 1972 doğumlu hükümlü Osman Bul-
gan'ın MK'nin 357. maddesi gereğınce vesa-
yet altına alınmasına ve kendisine amcasının
oğlu Dadaş Bulgan (Iğdır Cad. No 106 Dıgor
adresinde ikâmet eder) vasi tayın edilmıştir
llanolunur. 10.3.1998 Basın: 13738
FATtH 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN
1996,599
Davacı Seher Handan Bektaş vekılı tarafindan davalı Mehmet Şenf Bektaş aleyhıne açılan boşanma da-
vasında Dıyarbakır ılı. Merkez ılç. Alipaşa Mah. 002'05 cılt. 27 sayfa no, 270 kütük no'da bulunan N'ec-
mettın ve Safure'den olma 29.6 1974 doğumlu davacı Seher Handan Bektaş ile Ramazan ve Neyyo'dan ol-
ma 9.8.1971 dogumlu davalı Mehmet Şenf Bektaj'ın MK'nın 134 4. maddesi uyannca boşanmalanna. alın-
ması lazım gelen 774.000 lıra karar harcından peşın alınan 249.000 lıra harcın mahsubu ile bakıye 525.000
lıra harcm davahdan almarak hazıneye venlmesme. ıstenmedıgınden nafaka. tazmınat ve ücretı \ekâlet tak-
dınne yer olmadığına, vapılmış yargılama gıderlenmn taraflar üzerinde bırakılmasına daır temyızı kabıl ol-
mak ûzere karar venlmış olup. Cengıztopel Cad. Akşemsettın Mah Bme\ ler Ikıncı ICısım 655 Eyüp'lstan-
bul adresınde ıkamet eden davalı Mehmet Şenf Bektas'a karar teblıgı venne geçerlı olmak üzere ılanen teb-
lıgolunur. 25.3 1998 Basın 13388
KARADENİZ EREĞLİ
1. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo 1997 183
Davacı Hüsna Ağar sekılı
Av. Mıne Yılmaz tarafından da-
valı Alı Ağar aleyhıne açılan
nafaka davası sebebiyle. Davalı
Alı Ağar'ın Sıvas Şarkışla-Or-
taköy adresıne çıkarılan teblıgat
bilatebliğ ıade edilip zabıtaca
yapılan araştırmada da adresı
tespıt edılemedığınden adı ge-
çenin duruşma günü olan
14.4.1998 günü saat 10.00'da
mahkememizde hazır bulunma-
sı \eya kendisinı bir \ekılle
temsil ettırmesı. tebliğ tarihin-
den ıtıbaren 10 gün içinde da\ a-
ya karşı beyan \e delillenni
sunması, aksı takdirde yoklu-
ğunda karar venleceği ilan olu-
nur. Basm: 13963
ALMUS KADASTRO
MAHKEMESt'NDEN
EsasNo 1984 68
Davacılar Zehra Turan vs. tarafın-
dan davalı Mustafa Aydın aleyhıne
açılan tespıte ıtıraz davasının yapılan
duruşmalan sırasında davacı Necatı
Turan'ın ölmüş olduğu. davaya dahil
edılen davacı Dılek Turan'a duruşma
gün ve saatının bildınlmesı ve dava
dılekçesinin tebliği için çıkanlan teb-
lıgatın adre.s yetersızlığı ve belımlen
adreste tanınmadığından bılaıkmal
ıade edildiğı anlaşılmış olup, adı ge-
çen dahıli davacı Necatı ve Fadik'ten
olma 13 5.1970 doğumlu Dılek Tu-
ran'ın duruşmanın bırakıldığı
24.4.1998 günü saat 9.00'da bızzat
mahkememıze müracaat etmesı veya
kendisinı vekıl ile temsil ettırmesı.
duruşmaya katılmadığı takdirde yok-
luğunda devam edilip karar venlece-
ği hususu dahıli davacıya da\a dilek-
çesi yenne kaim olmak üzere ilanen
tebhğolunur Basın. 11919
SIMRLI SORIMI1 ÖZBİRtKÎM KOMT
YAPf KOÜPERAjÎFt'IvrN 1998 Y1LI
OL4ĞANİ STl GENEL KURUL
TOPLAMISEVA ÇAĞRI
Kooperatıfîmızın 1998 yıh Olaganû&tû Genel Kurul
Toplantısı! 0 Mayıs 1998 tanhınde. pazar gûnü saat 11 OO'de
"Bahçeşehır-Bo|azköy 105 nolu parsel S S Özbınkım
Konul Yapı Kooperatıfı Şantıye bınası" adresınde
vapılacaktır Toplamının ertelenmesı halınde 17 Mayıs
1998 tanhmde pazar guniı saaı 11 OO'de yine aynı adreste
>apılacaktır
Ortaklanmızın leşnf etrnelen önemlc nca olunur
GLNDEM:
I- Aç1115 \e saygı duru^u. 2- Başkanlık Dıvanı seçımı
\e Başkanlık Dnam'na tutanaklan ımza etmesı hakkında
yetkı \enlmesı. 3- Bagh bulunduğumuz Kooperatıf Üst
Bırlığı yeni dönem altyapı aıdatlan ve ödeme planı ile ılgılı
konunun gofuşulerek karara baglanması. 4- Taahhütlennı
yenne getırmeven ortaklann durumunun göriişülerek karara
bağlanması, 5- Gereklı gorulen diğer hususlann göruşülerek
karara bağlanması. 6- Dılekler. temennıler ve kapanıs
S.S. O/JJlRlKlM KOMT YAPI
KOOPERATİFİ YÖMTlM KIRILI
Nüfus cuzdanımı ve ehhvetımı kavbettım.
hükumsuzdür ARİFFE COŞfCUN
ANMA
Yaşamı boyunca diirist,
demokrat
kişiliğini koruyan, sevgili
babamız
1926-1993 H. BASKI
LÜTFULLAHOĞLl'nu
aramızdan aynlışının 5. yılında öz*mle
anıyoruz.
Ailesi ve tüm dostları adına oğlu
HALDUN
K. LÜTFULLAHOĞLL