Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14NİSAN 1998SALI
12 KULTUR
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
Ölümünün 20. yılında bir tiyatro düşünürü Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu
6
Bir tiyatro felsefemiz yoktur'Döneminin (1886-1 Nisan 1978) ön-
de gelen düşün adamlanndan biridir Is-
mayıl Hakkı Baltacıoğlu. Eğitimden fel-
sefeye çeşitli alanlarda önemlı yapıtlar
veren Baltacıoğlu'nun 1930'lu yıllar-
dan başlayarak, tiyatro üstüne yazılan
günümüzde yeniden okunması. ırdelen-
mesı gereken bir bütün oluşturur.
"Bizim bir tiyatro felsefemizvoktur"
diyen Baltacıoğlu. tiyatronun bına. sah-
ne. oyunculuktan önce "kafa" ışi oldu-
ğunu vurgular. Aradan geçen >ıllaronun
bu alandaki düşüncelerini degıştırmeye-
cektir. "Benim gördüğüm şu: Türk ti-
vatrosu yolunu şaşırmıştır, bocalamak-
tadır. En bih iik uğursuzluk, düşüncesiz-
lik dcğil. düşünürleri anlavanlann ol-
mamasıdır. Tivatronun ne olduğunu an-
cak felsefe kafası olan kişiler anlayabi-
lirier." (1). "Tiyatro Nedir, Ne DeğÜdir"
başlıklı yazısında yine bu bağlamda cid-
di saptamalarda bulunuyor. Tiyatro ala-
nında o güne dek önemlı adımlar atıl-
mamış olmasını. tiyatronun ne olup ne
olmadığını sorgulayan gerçek tiyatro
düşünürlerinin eksikliğiyle bağdaştınr.
"Memleketimizde şiir, hikâye, sanat ta-
rihi yazan, tenkid yapan her insan ken-
dini tiyatro düşünürü sayar! Bu kafada-
Id insanlar tiyatromuz için büyük fela-
kettir."(2).
Tiyatro düşünürlerinin anlaşılama-
ması ve tiyatro düşünürlerinın eksikli-
ği aslında birbirini tamamlayan gerçek-
lerdir. Bu gerçekler, Baltacıoğlu'nun tı-
yatroda. pek çok alanda olduğu gibi.
Batı taklitçiliğini sorgulamasında da bu-
luşur. Türk tiyatrosunun Batı'nın ro-
mantik tiyatro geleneğinden kendinı
kurtarması gerektiğini savunur. "Sahne-
yi kuruın, kuralı vasa, göreneği gelenek
sandık. Avrupa'nın yaratıcı dehasını
edinmeyedeğiL paıiak gös-
terişlerini edinmeye yel-
tendik... Neyazık kî kusu-
nımuz, Batı tiyatrosunun
varatıcı özünü bir türlü
benimseyememekti. Biz-
den önce gelen ler. kara-
gözcüler, meddahlar. soh-
betoyunculan, rulua tçılar
kabuk yerine özü, dış ye-
rine içi. kalıp yerine caru.
ölü yerine diriyi yakalaya-
bildikleri için. eşsiz, özgün
yaratım örnekleri verdi-
îer. Biz ne yapabildik?"
(2).
Baltacıoğlu'na göre
Tanzimat'la bırlikte başla-
yan Batılılaşma hareketle-
nnde öykünmenin ön plana çıkması ti-
yatro alanında da kendinı göstermiş ve
tiyatro tekniğinin özüne inmek yenne Ba-
tı'dan alınan birtakım yüzeysel ölçüt-
lerle yetinilmıştir. Yaşanmakta olan so-
runlann ka>Tiağında kendimize özgü ti-
yatro anlayışımızın olmaması yatmak-
tadır. "Meşrutiyetin Oanmdan beri bu böy-
ledir. Bir müdür gider, verine bir başka
müdür gelir... A\rupalısı gelir, yerüsi gi-
der... Ancak değişmeyen bir şey vardır:
Tiyatro anlayışı. Bu değişmemek. değJ-
şememck Mınakyan Efendi zamanın-
dan beri böyledir. Bunun da sebebi, Türk
düş aydutlannui bir yanuşıdır. Bu düşü-
nürier. şu gerçekleri bir türlü anlayama-
mışlardu*.
1. Tiyatronun tiyatro olan bir tekniği
vardır. O, uluslararası kurallann tümü-
dür.. bir akıl işidir.
2. Tiyatronun bir kültürü vardır. O, her
ulusun kendi geleneklerinde var olan
ses, söyleyiş, bakış. kımıldayış, oluş gele-
JD iizim bir
tiyatro felsefemiz
yoktur' diyen
Baltacıoğlu,
tiyatronun bina.
sahne, oyunculuktan
önce "kafa" işi
olduğunu vurgular.
Aradan geçen yıllar
onun bu alandaki
düşüncelerini
değiştirmeyecektir.
nekleridir. Tiyatro geienekleri- uluslann
vicdanındadır. Başka yerden alınmaz."
(3),
Öte yandan. Baltacıoğlu yıne ''tiyat-
ro felsefesi" üzerinde durarak "öz tiyat-
ro" düşüncesini geliştirmiştır. 1930'lu
yıllarda çıkartmaya başladığı "Yeni
Adam" dergisindeİci yazılannda sürek-
li "tiyatro nedir" sorusunu irdeler. Da-
ha sonraki yıllarda burada çıkan yazı-
lanndan "tiyatro felsefesinin ilk kınnti-
lan" olarak söz edecektır. 1941 'de ya-
yımlanan kitabı. "Tiyatro" bu alanda
önemli bır çalışmadır. "Tiyatro nedir?
Bu soruyu daha geniş daha aydın olarak
yinekyeliın: Her türlü takınhİardan.asa-
laklardan aynhnış, kendi başına kalmış,
bir şey, öz olarak tiyatro nedir? Bu so-
ruva karşılığını vermek.. felsefenin öde-
vidir. bir felsefe sorunudur. Bu sorunu
çözmek içintiyatroyutiyatroolmayan bü-
tün takıntılardan ayırmak, kendi başı-
na bırakmak gerektir." (4).
Tiyatronun kendine öz-
gü bir estetiği olduğunu
öne süren Baîtacıoğlu'na
göre tiyatro. varlığını, ken-
di dışında kalan doğuru-
cu sanatlarda değil, ken-
di içinde aramalıdır. Sah-
ne, perde. dekor. makyaj.
kostüm gibi elemardan ti-
yatronun 'takıntılan' ola-
rak değerlendirir. Birbaş-
ka deyişle, bunlar tiyat-
ronun "öz öğeteri" değil-
dir. Farklı bir düzlemde
yönetmeni. yazan, esen
sorgular ve şu sonuca va-
nr: Buelemanlargösteri-
nin özü olmamakla bir-
likte takıntısı da değiller-
dir. Baltacıoğlu'nun "yönetmen" üstü-
ne görüşleri tartışmaya açıktır. Yönet-
meni; oyunu seçen, toplu olarak düşü-
nen. rollen dağıtan, öğreten usta insan
olarak tanımlar: ama yönetmenin aynı
zamanda iyi bir oyuncu olması gereİcti-
ği savı üzerinde durur ve bu konuda son
sözünü söyler; tt
Eğerrejisör,bnkuweve-
ya bilfiil aktör değüse. ödevini faydalı
olarak yapamaz. Çünkü rejisörün rolü
aktörün rolünden ayn, başka bir şey de-
ğildir. Aktör olan yerde rejisöre İüzum
yoktur. Bu doğru iddia, kendine yetici ak-
törierin bulunduğu yerlerde rejisörün
susmaktan başka bir işi kalmaması ile
anlaşılır. Sözün kısası, yönetmentivatro-
nun özü değil, ikinci derecede bir elema-
nıdır"(5).
Meyerhold, Craig gibi yönetmenle-
rin çalışmalannı araştıran, geleceğin ti-
yatrosuna yönelik olarak onlann reji
yaklaşımlannı inceleyen bir tiyatro dü-
şünürünün "yönetmen" konusundaki
bu saptamalan sankı kendi içinde bazı
çelışkiler içerir. Bu çelişkilenn neden-
len dönemin tiyatro yaşamı içinde de-
ğerlendmlebilir... Ismayıl Hakkı Balta-
cıoğlu için 194O'lı yıllarda tiyatronun özü
"oyuncu"dur. 1966"da, Türk Dilı-Tıyat-
ro Özel Sayısı'nda çıkan yazısında ise
tiyatronun özü olarak "süre"yi belirler.
Süre, aksiyondur. Bu değişimi şöyle
açıklar: "FebefekavTamlanbilinıselkav'-
ramlar gibi durağan değildir. dinamik-
tir.Ödevleri bilim denemekrivie daha çok
aydınlatümış olan hayat gerçeğini içine
aîabilecek olan yeni ka> ramlar yapmak-
tır. Tiyatronun özünü aksiyon sürcsi de-
diğim daha saltık bir ilkeye kadar çıkar-
dıktan sonraoyuncuvn ilkeolarak almak-
la birtikte tiyatro gerçeği bu oyuncuda-
ki aksiyon, akshondaki süredir" (6).
Baltacıoğlu'nun tiyatro felsefesini,
görüşlerini, dünyasını bu yazının sınır-
lan içine sığdırmak olanaksız. Yazılan,
oyunlan, çocuk tiyatrosu, okul tiyatro-
su, halkevleri çalışmalan... Zengin açı-
lımlarla beslenmiş bir kültür dünyası...
Genç kuşak eleştirmenlere, dramaturg-
lara antenlerini yönlendirebilecekleri
güçlü bir ka>Tiak.
(1) Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, "Türk
Tıvatmsu Yolunu Şasırmıştır." Hürses,
2$ Ocak 1954
(2) "Türkiye'deMilli Tiyatro Varmı?"
Yeni Adam, 8 Kasım 1951 (Röportaj)
(3) I.H. Baltacıoğlu. "Tiyatroda Her
Şey Değişiyor, Tiyatro Anlayışı Değiş-
miyor" Zaman, 18 Aralık 1952
(4) I.H- Baltacıoğlu "Tıvatro Nedir Ne
Değildir'Türk Dili
(5) I.H. Baltacıoğlu "Rejisör Nedir"
Llus, 17 Nisan 1951
(6) I.H. Baltacıoğlu "Tıvatro Nedir Ne
Değildir" Türk Dili.
'Robot öncesi bir
kahraman'ın arayışı
Daniele Ermes Donde
ilerde sahteyle gerçeğin
değerinin aynı olacağını
iddia ediyor
Sahte
resınt
Kültür Servisi -Anadolu Sanat Yayınlan Ali
Özgentürk'ün 'Mektup' adlı filmıni kitap
olarak yayımladı ve Anouar Brahem'in
yazdığı filmın müzıklen CD olarak satışa
sunuldu. MuratÖzer'in yayıma hazırladığı
kitap. MuratÖzer'in 'Mektup'un
Yönetmeniyle Söyleşi' başlıklı bölümle
başlıyor.
Ali Özgentürk filmlerinin altıncısı olan
'Mektup'un yaratım süreci ve sonucu
üzerine uzun bir söyleşi gerçekleştirmiş.
özgentürk, yaklaşık 10 yıl boyunca 13 ayn
versiyonla yazılan senaryonun başlangıcı,
değişim ve gelişimlenni aktanyor. Kitapta
filme yönelik eleştirileri de yanıtlayan
özgentürk, geçmiş yüzyıllann biriktirdiği
kültürün devamı olan ve yirminci yüzyılda
tepe noktasına çıkan babanın. yirminci
yüzyılın yetiştirdiği bir diğer modern
kahraman, silikon vadisinin
kahramanlanndan birı tarafından arandığını
belirterek Ragıp'ı 'robot öncesi bir
kahraman' olarak tanımlıyor.
"Ragıp'ın gözünden olan filmin kendisL.
Ragıp gelir, Türkiye'vi keşfeder türünde
yazılar çıktı. Ovsa ben böyle bir şey
söylemedim. Iri laflar etmek istemiyorum
ben. Amerika'dan gelmiş bu adamın,
Ragıp'ın karşısına ne çıktıysa bir sadelik
içinde vermek istedim ben. Valnızca bir
yerde, büyük bir çöküntüye girdiği
zamanlarda, bir birahanede hayatında ilk
defa gördüğü bir adama kendi ölümüyle
ilgili bir mektup gönderir. O adamı filmin
sonunda morg bekçisi olarak görürüz. Bir
rastlanhdır bu... Ragıp'ın bunlann dışında
filmi anlarmasıysa şu şeldldedir: V önermen
bir tür Ragıp'ın gözüyle filmi dillendirir,
ifade eder. Öyle büyük sinemasal efektier
yoktur, Ragıp'ın ruh haliyle dolaştım ben
filmde" diyor Ali Özgentürk.
,',Aynca kitapta çekim günlüğünden küçük
! notlar da yer alıyor:
"Ragıp Türkiye'de dolaşırken nereye
giderse. herkes ya paradan, ya şirketlerden
_>a da futboldan konuşmaktadır."
*' "Ne yazık ki sinemamıan Ataç'ı, Memet
Fuat'ı, Fethi Naci'si yoktur."
"Ragıp babasını aşmak, babası gibi olmak
ister. Babası yirminci yüzyılın
kahramanlanndan biridir.
Belki Ragıp da daha modern zamanlann
kahramanlanndan biri.
(Silikon vadisinde demş var mıdır?)
Ragıp çaresizdir; önünde tek yol kaldığını
düşünür: Kendini öldürmek.
Hatta daha da ileri gidip kendini öldürtmek.
Sonunda katilini seçer: Tutku.
Kendisine aşkla bağlanan kıza kendini
öldürtür. 'Kahraman' olur.
Böylece aşk da hayat da temiz kalır. aklanır.
Sanki 'Baba rahmi'ne döner.
O beyaz temiz, 'ütopya'ya.'
Evrensel bir konuya Idşisel yaklaşım
Özgentürk'ün aitıncı uzun metrajlı
çalışması olan 'Mektup', küçükken
Türkive'den aynlıp Amerika'da eğitim
gören ve bu ülkede 'değerli' bır bilim adamı
olarak itibar gören Ragıp'ın Türkiye'ye
dönerek babasının izini takip etmesini
anlatır.
Bu takip sıradan karşısına çıkan bütün
insanlar, 'efsanevi' baba hakkında çelişkili
ifadeler vermektedir.
Tüm bu tanıklann tek ortak noktası ise
babanın 'büyük adam' olduğudur.
Uzun takip. Ragıp'ın babasına fazlasıyla
yaklaştıracak ve belki de onun aracılığıyla
kendisine ayna tutmasını sağlayacaktır...
Tank Akan, Zişan Uğuriu, Cüneyt Gökçer,
Ahmet Mekin. Nail Çakırhan, Jessica
Campbell gibi isımlerden kurulu oyuncu
kadrosuyla dikkat çeken 'Mektup',
Özgentürk'ün evrensel bir konuya
alabildiğine kişisel bir yaklaşım denemesi
olarak değerlendiriliyor.
Yönetmenin 'bir 20. yüzyıl kahramanının
diğer bir 20. vüzyıl kahramanıv la buluşması'
diye nıtelendirdiği 'Mektup', hüzünlü bir
söylemin peşinden giden ılgınç bır yapıt...
Kitapta aynca, seyircinin Mektup üzenne
düşünceleri, künyesi ve çekim senaryosu da
yer alıyor.
Ali Özgentürk'ün 'Mektup' filminde Tank Akan, Zişan Uğuriu ve Nail Çakırhan.
uretme
sanatL• Kuzey Italya'nın Cremona
kentinde yaşayan Donde'nin,
Avrupa'nın çeşitli kentlerine
yayılmış 12 ressam çalışanı
bulunuyor ve her biri, özel bir
dönem ya da belli ressamlar
üzerine uzmanlaşmış kişiler.
Kültür Servisi - Batı'da gerçekleştirilen müza-
yedelerde, Van Gogh, Renoir \e Picassoya ait re-
simlerin alış fiyatlan 10 milyon dolan aşıyor. Bu
ressamiann resimlerine sahip olmak isteyen ama
bu denli büyük paralar ödeyemeyenler ve bu ne-
denle başka çareler düşünenler var: Daniele Ermes
Donde, 'orijinal' bir Van Gogh 'Ayçiçekleri' resmi-
ni 10 bin dolara satıyor. Tabii burada 'orijinal',
görece bir kavram. Donde'nin işi, 'yasal orijinal'
sahte resımler satmak.
Kendisini 'sanat araştırmacısı' olarak tanıtan
Daniele Ermes Donde'nin yasal sahteresimleri,özel
bir 'orijinaUik belgesi'yle bırlikte satılıyor. Kuzey
Italya'nın Cremona kentinde yaşayan Donde'nin.
Avrupa'nın çeşitli kentlerine yayılmış 12 ressam
çalışanı bulunuyor ki her biri özel bir dönem ya da
belli ressamlar üzerine uzmanlaşmış kişiler.
Sözgelimı ttalyan Giorgio Dalla Zorza, bir Van
Gogh uzmanı. Ingiltere'de yaşayan Fleur Bever-
ley'nin üstüne Cezannekopyaeden yok! Macar res-
samın alanı ise oldukça genış; Rembrandt Reno-
ir ya da Cezanne'ın resımlerinı orijınaline çok ya-
kın kopya edebiliyor. Genelde müzelerde ya da re-
simlerin bulunduğu özel koleksiyonlarda resımle-
rin orijinalleri karşısında çalışan söz konusu res-
samlar, tuvallerini, boyalarını ve fırçalannı çok
dikkatle seçiyorlar ve Rembrandt'ın tuvallerinde-
ki çatlaklara, Van Gogh'un resimlerindeki kalın fır-
ça darbelenne dek en ince aynntısına kadar tıtiz-
lik gösteriyorlar.
Flaman ressamlan üzerine uzmanlaşan Robert
Pastor. "Amacunız, kendi esin kaynağını resünle-
re yansıtan bu büyük ressamlara en azuıdan tek-
nik olarak yaklaşabildiğimizi göstermek" diyor.
Ancak sanat tarihı uzmanlannı kandırabilen sah-
te resimler üretmenin de kendisine ayn bir zevk ver-
diğini söylemeden de edemıyor!
Arz-talep meselesi. her iş alanında olduğu gibi
bu alanda da geçerli. Donde. "Olağanüstü derece-
de başardı Van Gogh taklitleri yapabilen iki ressa-
mım var. Her ikisi de yılda 40 kadar resim sağtıyor
bana. Van Gogh talebi çok fazla olduğu için bunla-
nn fîyatları 10-15 bin dolar arasmda değişiyor. Ben
aslında bu işe başladığımda sanatı halka götürme-
yi amaçlıyordum. Ama sonuç tiyle olmadı" diyor.
Gerçekten de öyle olmamış: Donde'nin. Accade-
mia Arte adlı şirketinin kitapçığında yer alan fo-
toğraflannda. Arnold Schwarzenegger, Sophie Lo-
ren, Prens .\lbert gibi ünlüler ve ltalyan sosyete-
sinin ünlü simalanyla poz verdiği görülüyor...
Donde. işin yasal yöntemini bulmuş koca bir
sahtekâr mı? 15 yıl önce ayakkabı satan Donde,
yalnızca yurtdışı satışlanndan yılda 2.8 milyon
dolar yıllık kazanç sağlayan ciddi bır ışletme yü-
rüttüğünü iddia ediyor. İşin ilginç yanı, Donde'nin
bu işi kurmaya heveslenmesinin ardında sahte bir
resimle dolandınlmış olmasının yatması: ltalyan
ressam A%i Sassu'nun bir resmini satın alan Don-
de, birkaç yıl sonra bu resmi Sassu'ya gösterdiğin-
de, ressam bu resmin kendisine ait olmadığını söy-
lemiş. Ancak kendi tarzının bu denli ustalıkla tak-
lit edilmesinden öylesine etkilenmiş ki, bu sahte
resmin bir taklidini de kendisi yapmış ve Don-
de'ye hediye etmiş! "Işteo zaman" diyor Donde,
"bir sanat yapıtını kopya etmenin kendi içinde ya-
raticı bir eylem olduğuna karar verdim".
1984 yılında "bu işin en iyileri" dediği bir grup
sahteci ressamla çalışmaya başlayan Daniele Er-
mes Donde. Avrupa'nın çeşitli galerilerinde ve
otellerde sergiler düzenlemeye başlamış. İşe ilk
başladığı günleri anlatan Donde, "Bir keresinde ba-
zı insanlar galerilerin duvarianna taş atölar, üste-
lik bir keresinde de tutuklandun. lyuşturucu ka-
çakçısı muamelesi gördüm" diyor. Ancak "sahte
resim" olayı zaman içinde geçerlilik kazandı. Zen-
gınler, Donde'nin sahte resimlerini satın almaya baş-
ladı. Prenses Diananın koleksiyonunda çoğunu
Degas balerinlerinın oluşturduğu yedi adet Donde
belgeli izlenimci resim bulunuyor. FrankSinatra'nın
Palm Springs'deki \ illasında Donde belgeli 12 adet
sahte Modigliani bulunuyor.
Donde'nin sattığı sahte resimlerin fiyatlan. bir-
kaç bin dolardan 40 bin dolara kadar çıkabiliyor.
Donde'ye göre, günümüzde artık orijinal resimlerin
otoritesi sorgulanıyor. "Birçokmüşterim,orijinal-
leri kendilerinde oian resimlerin sahtelerini ısmar-
lıyor. Orijinal resim depoda saklanıyor, sahtesi ise
duvara asıhyor. Diyeliın bir soygun oklu. O sahte
resim, orijinalmiş gibi sanat pazanna düşüyor. Ya
da diyelim ünlü bir koleksiyoncu, vergiden düşmek
için bazı resimlerini müzelere bağışbvor. OrijinaJ-
lerin arasuıda sahtelerin bulunmadığını nereden
büeceğiz?"
Zürih'tekı Kunsthaus Müzesı. Donde'nin sahte
resimleri için özel bir bölüm açmayı düşünüyor.
Donde'ye göre ilerde dünya müzelennde de orijinal-
lerin yerini sahteler alacak. "Orijinalleri depolar-
da saİdayacaklar ve sonunda, hangi resmin gerçek
hangi resmin sahte olduğu önemini yitirecek, hep-
sinin değeri bir olacak."
YAZI ODASI
SELİM ÎLERİ
Değeri Bilinmemiş
Kenan Hulusi
"Rus Büyük Köşk'e haziran ortalarına doğru gel-
diğim zaman Madam Grişabofbeni eskı bir tanıdık
gibi karşıladı:
- Haa! dedi, Madam Zoya'nın tavsiye ettiğipan-
siyoner. Demek ki siz? Hiç de otuzyaşında göster-
miyorsunuz canım. Şura! Mösyönün valizini dokuz
numaraya çıkar..."
Kenan Hulusi Koray'ın 1942'deVakitgazetesin-
de tefrika edilmiş R.B.K. Pansiyonu adlı nefis uzu-
nöyküsünü okuyorum. Birgazetenin, yayımı çoktan
sona ermiş bir gazetenin sayfalannda yttip gitmiş bir
uzunöykü; yukandaki satırlarla başlıyor.
Onlarla başlıyor ve Suadiye'nin -benim de az bu-
çuk hatırladığım- köşklü, bahçeli 'sayfiye' günleri-
ne açılıyor. Ama size bu güzel uzunöyküyü niye an-
latayım, hiçbir zaman okuyamayacaksınız ki!..
Kenan Hulusi 1906'dadoğmuş. Istanbullu birya-
zar. Yedi Meşaleciler edebiyat topluluğunun tek hi-
kâyecisi. 1943'te salgın tifüse yakalanıp Adapaza-
n'nda ölüyor.
Birkaç hikâye kitabı, yine Vakit'te tefrika halinde
kalmış -o kadar ilginç, çekici adlı: Osmanoflar- bir
roman, gazetelerde ve dergilerde başka hikâyeler,
yazılar, kısa bir ömre sığdınlması güç yazınsal ça-
ba.
Galiba Kültür Bakanlığı Yayınlan, birara, InciEn-
ginün'ün emegi derlemeyle seçilmiş hikâyelerini ya-
yımlamıştı. Bu son kitap da çoktan kayıplara karış-
mıştır.
Otuz-otuz beş yıl önce, eski kitap sergilerinde
Kenan Hulusi'nin kitaplanna rastlanılırdı. 1939 ba-
sımı Son Öpüş'ü, 1940 basımı Bir Otelde Yedi Ki-
şi'y\ oralardan edinmişimdir. Yaz aylan her gün es-
ki kitapçıları dolaşırdım.
Kenan Hulusi Koray adını ise Tahir Alangu'nun
bugün yeni basımı sanınm yapılmayan Cumhuriyet-
ten Sonra Hikâye ve Roman antolojisinde görmüş
olmalıyım.
Çağdaş Türk edebiyatını evimde toplamak gibi-
sinden bir ülküm vardı. Kenan Hulusi'yi apar topar
edinişim, kitaplığıma katışım bu yüzden.
Sonra, Bir Otelde Yedi Kişi'de yer alan "Sayfiye-
de Bir Numero " öyküsüne vuruldum. Yaz aşklann-
dan söz açan, fantastik denebilecek yönsemeler
gösteren, şiirli bir öyküydü.
öğretmenimiz Alangu, Kenan Hulusi'nin başlan-
gıçta 'magazin' hikâyeleri yazdığını, memleket ger-
çeklerine sonradan yol aldığını belirtir. Biredebiya-
tın ille memleket gerçeklerıne yol almasını adeta di-
leyerek.
Ya memleket ne yapmıştır? Gerçeklerin açımla-
masına yol almış Kenan Hulusi'yi. memleketin kül-
tür polrtikalan silip süpürmüştür. Pek çok... Başka
pek çok Türk yazarının başına geldiği gibi.
Ben Kenan Hulusi'nin hemen hemen bütün öy-
külerini severim, Alangu'nun "sonradan renklendi-
rilmiş kartpostallara" benzettiği süslü öykülerini de.
Bu süslü öyküleri, üstelik, daha çok severim.
Süslenmişler mi, süslenmemişler mi bilmiyorum
ama, Sait Faik'i çağrıştınr bir bulanıklık.. yazınsal
tat taşıyan bır bulanıklık göze çarpar onlarda.
Gelgelelim hepsi boşunadır. Bir yazar, geriye bi-
, zjrn için 'gQzeğiklşr' bırakmak istemiş, bunun için var-
gucüyle çaba harcamış, sonra sönmüş, erimiş, yit-
miş.
Ekinsel zenginliklerini neredeyse bilinçletoprağa
gömen ülkeler pariak geleceklere yol almıyorlar. Ya-
şadığımız ortam, siyasal çalkantılar ve aymazlıklar,
ekonomik çöküntü, düşünsel boğuluş, yıkıcı yaşa-
ma biçimleri, insanlıktan gıtgide uzaklaşmamız pek
çok sebebe bağlanabilir.
Ne var ki Kenan Hulusi gibi yazartanmızı, cumhu-
riyetimizin yetmiş beşincı yılında bıle geniş okur ka-
labalıklanna ulaştıramamak, dahası, geniş okur ka-
labalıklan oluşturamamış olmak, söz konusu o pek
çok sebebin en önde gelenleri arasmda değil mi-
dir?
Takvimde İz Bırakan:
"Bir dost neye yarar, bazı uykusuz geceler I sizi
can kulağıyla dinlemiyorsa, Iyıldızınızıjı söndüğü ge-
celer I size bir kibrıt vermiyorsa." Özdemir İnce,
Mani Hayy, Yön Yayıncıhk, 1998.
CRR'de farklı bir
arp-keman ikilisiKültür Servisi - Konser
programlarında çağdaş
eserlere genış yer ayıran
Equinox ikilisi bu akşam
saat 19.30'da CRR'de ls-
tanbul dinleyicisiyle bulu-
şuyor.
Arpist Şirin Pancaroğlu
ile kemancı Ignace
Jang'dan oluşan Equinox.
gündüz ile gecenin denk-
leşmesi gibi eşitlik anlayı-
şıyla kurulmuş bir ikili. Ye-
di yild.tr birlikte konserler
veren ikili, sazlanrun gele-
neksel tuıısmdan farklı bir
şeyler çıkartmak ve 20.
yüzyıl müzığini keşfetmek
amacıyla bırlikte çalışma-
ya başlamış. Düzenlı kon-
serler \ eren tek arp-keman
ikilisi olarak bilinen Equ-
inox ilk kayıtlannı bu yıl pi-
yasaya sürüyor. Cemal Re-
şit Rey Konser Salonu'nda
verecekleri konserde Tür-
kiye'de çok enderdinleme
olanağı bulduğumuz çağ-
daş eserler seslendirecek-
ler. Günümüzün ünlü bes-
tecilerinden Estonyalı Ar-
vo Part'ın "Ayna İçindeAy-
na" adlı eserınin Türki-
ye'de ilk seslendirilişj ola-
cak. Equinox için Koreli
Jeeyougn Kim tarafından
1996'da bestelenen "Ay Işı-
ğında Öztem" \ e Venezü-
ellalı Rkardo Lorenz'in
eserlerini dınlemek, bugün
dünya sathında yarahlanla-
n tanımak açısından çok
önemlı. Equinox'un bu
konseri, tüm dünya kültür-
lennın evrensel müzikle
birleşmesının güzel bır ör-
neğını oluştunıyor.
Konserde aynca Astor
Piazzolla, Manuel de Falla,
Claııde Debussy'den par-
çalar seslendınlecek.
Önümüzdeki hafta ise
arpist Şirin Panearoğlu. An-
kara Festıvali'nde. 20 Ni-
san gecesi 20.30'da MEB
Şûra Salonu'nda Ancvra
OdaOrkestnıayla, şef Ân-
tonio Pirolli yönetımınde
Handel'm Arp Konçerto-
su ile Debussv'nin Arp ve
Yaylılar ıçın danslannı ses-
lendırecek.
Şirin Pancaroğlu ve Ignace Jang.