19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 1998 SALJ 12 KULTUR PORTAL DtKMEN GÜRÜN Ödiin vermeyen eleştirmenGeçen günlerde yitirdiğimiz Adnan Benk. Türk tiyatrosu eleştiri dünyasında yeri tartışma götürmeyecek bir kültür ve sanat adamıydı Bugün. genç kuşak tiyat- roculardan, eleştirmenlerden kaç kişi ta- nıyor acaba eleştirmen Adnan Benk'i? Hemen belirteyim ki onun yazılanndan bazı örneklen Tiyatro Eleştirmenleri Bir- lıği tarafından hazırlanan 'Eleştirmen Gö- züyle-Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyalro- su EleştiriSeçkisi' kıtabında bulmak müm- kün. Ben. Adnan Benk'ı yıllar önce Tiir- kiye'de tiyatro eleştınsınin gelışımi üstü- ne yaptığım doktora tezi çalışmalanm sı- rasında vakından tanıdım. Ne > azık ki bu, gazete ve dergı sayfalanyla sınırlı bir ta- nışıklık olarak kaldı. Adnan Benk'in ya- lın, sözü dolandırmayan. hatır-gönül tanı- mayan v e her şeyden öte sağlam bir altya- pısı olan eleştırilerini tek tek okur ve ço- ğunu elimdekı kartlara geçınrdim. Ders notlanmdi onlar sankı. Izleyen yıllarda. ülkeler-kentler arasında gel-gıtler. hepsı yok oldu. Geriye tez sayfalanndaki alın- tılar kaldı ve de en önemlisi; Adnan • Bugün. genç kuşak tiyatroculardan, eleştirmenlerden kaç kişi tanıyor acaba eleştirmen Adnan Benk'i? Adnan Benk'in adını tiyatro eleştirisiyle birlikte andığımızda yüzümüzü 1950'lere dönüyoruz. Bu dönemde eleştiriler tiyatro sanatının geliştirilmesi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu yıllar, Tiyatromuz hangi doğrultuda gelişmelidir' sorusuna yanıt arandığı yıllardır. Hızla kurumlaşmaya doğru bir gidiş gözlemlenmektedir. Metin çözümlemeleri üzerinde durulmakta, tiyatro tüm boyutuyla ele alınmakta, sorgulanmaktadır. Benk'in ödün vermeyen, doğru bıldiğini açık seçik ortaya koyan, söyledığinı bir temele oturtan sistematik üslubu. L'manm, yetişmekte olan genç kuşak eleştirmenler, özellikle bu konuda li- sansüstü çalışmalara yönelecek olanlar, Türk tiyatrosunun eleştiri alanındakı ev- relerini farklı açılardan irdelerler, dünü ve bugûnü karşılaştırmalı olarak ele alırlar, bugün yaşanmakta olan durağanlığı biraz da kendılenne dönerek sorgularlar ve bu- nu yaparken de eleştiri dünyamıza dam- gasını vurmuş Adnan Benk gibi değerli isimlerle hesaplaşma olanağı bulurlar. Adnan Benk adını tiyatro eleştirisi ıle birlikte andığımızda yüzümüzü 1950'le- re dönüyoruz. Bu dönemde eleştiriler ti- yatro sanatının geliştirilmesi üzerine yo- ğunlaşmıştır. Bu yıllar "Tiyatromuz han- gi doğrultuda getişmetidir" sorusuna ya- nıt arandığı yıllardır. Hızla kurumlaşma- ya doğru bir gidiş gözlemlenmektedir. Metin çözümlemeleri üzerinde durulmak- ta, tiyatro tüm boyutlanyla ele alınmakta, tartışılmakta, sorgulanmaktadır. Bu konu- da Adnan Benk'in 1960 yılında söyledık- leri sanki günümüzde tiyatro sanatını ıs- rarla belli kalıplann içine oturtan, bu ka- lıplann ötesine geçmeyen ve sınırlann zor- lanmasından adeta rahatsızlık duyanlara bir sesleniştir: "Günümüz yaraacüan, kendi seçtikleri birtakım vtrüeri ortaya ko- yan bu \eriler arasında çeşitli vollar çizer- lerama. dilekleri btzi bir >erden alıp birye- re götürmek değiL sayısız yollann kesişti- ği kavşakta tek başımıza bırakrvermektir-. Volu bulmak şu ya da bu yönde Ueıiemek yazara değiL bizedüşer. Çeşitli olaj lar ara- sında bağlar kuran. bi/e geniş yollar açan o eski güdücü yazarlann yanında duydu- ğumuz güven, yerini sonsuz bir şaşkınlığa bırakır— Tardieu"nün sontiyatrodeneme- Politik ve sosyal bir hiciv ustası Ezop masallannın tümü yayımlanıyor Küitûr Servisi - Akade- misyen Robert Temple ve çevırmen eşi Olivia, "E- zop'un Masallan"nı yenı bir versiyon için lngiliz- ceye çevirdıler. Kitap şu günlerde Penguin Classics Yayınlarf ndan piyasaya çıkacak. Temple çifti, 1927 yılın- da Fransa'da yayımlanmış. ve bugün bilinen son Yu- nanca Ezop teksti üzerin- den çe\ iriye başlamışlar. Ancak beklenmedik bir sürpriz çıkmış karşılanna. Bugüne dek sadece 250 ka- dar Ezop masalı yayımlan- mış olmasına karşın, orta- da 350'yi aşkın masal ol- duğunu görmüşler. Masal- lan incelediklerindeyse şaşkınlıklan ıyice artmış. Daha önce çevirisı ger- çekleştirilmemiş masalla- nn çoğunun terbiyesiz ve bayağı yapıtlar olduğunu görmüş Temple çifti. Hat- ta en çok bılınen Ezop ma- sallanndan bazılannın ah- laki bir ton kazanmaları için bir hayli değiştirilerek çevrildığını fark etnıişler. Bunların. baskıcı Vîctoria döneminın bir sonucu ol- duğunu anlamak Temp- le'lar için çok güç olmamış tabii. Bugünse 'The Complete Fables'. yani masallann ta- mamı ilk olarak Ingilte- re'de yayımlanmaya hazır- lanıyor ve Ezop'un 2600 yıldan bu yana bilindiğinin tam tersine bir çocuk yaza- n değil. bir politik ve sos- yal hiciv ustası olduğu çı- kıyor orta\ a. Robert Temple, Ezop'un masallanyla ilgi- li görüşlerini şöyle anlatı- yor: " Bugünedek çocuklar için yayunlanmış olan ma- sallann çoğu özenle seçil- miş ve bir hayti dcğiştiril- miş. Öyle ki asıl haUeriyle aralannda çok zayıfbir bağ var. En ilginçlerinden en az 100 tanesi îngilizceye çev- rilmediğinden, bu masalla- nn şimdiye dek tamamen yanlış anlaşılmış olduğu sö> lenebilir. Bir yapıtın 'klasik' olarak nitelendirü- mesi, fîkir biriiğiy le \ anla- cak bir noktadır. Bugüne dek herhangi bir Yunan akademisyen bu masallan inceleseydi, Ezop bugün klasikler arasma giremeye- bilirdi." Temple'lar masallan ln- gilizceye çevirirken özel- likle hayvan betimlemele- nnde kullanılan terminolo- jiye sadık kalmışlar. Eski Yunan'daki ev hayvanlan- nın masallarda sözü edilen kedıler değil, evcilleştiril- miş kokarcalar olduğu gi- bi aynntılar değiştirilme- miş. Yine ünlü Ezop ma- sallanndan birinde genç bir adama âşık olduğu için Af- rodit tarafından insana dö- nüştürülen şeyin bir kedı değil, dağ gelincıği oldu- ğunu belirtmişler çevirile- rinde. Temple'a göre tamamı ılk kez tngiltere'de yayım- lanmaya hazırlanan masal- lar, geçmişin ve insan de- nen yaratığın anlaşılması bakımından büyük önem taşıyor. YAŞAM SEVİNÇLERİ KİTAPTA Şark Sigorta AŞ ve BAMED düzenledikleri fotoğraf yanşmalannın am- sına 'Yaşam Se\inçleri' başlıklı bir kitap ha/.ırladı. - Ya- şam Sevinçlen" başlıklı yanşmada rvnkii baskı dalında bi- rinciiik ödülü alan Behiç Giinalan'ın fotoğrafı görülüyor. Otobiyografisinde 60'lann gruplannı eleştiriyor 'Baba 'Shankarpop ikonlannakarşıKültür Servisi - Hint müziğini Ba- tı'ya taşıyan kişi olarak tanınan, sita- nn büyük ustası Ravi Shankar'ın oto- biyografîsi, gelecek ay yayımlanacak. Shankar, otobiyografisinde, 1960'la- nn rock ikonlarmın seks ve uyuştu- rucuya olan bağımlılıklannı eleştiri- yor. Shankar aynca Jimi Hendrfc ve Who grubunun konserlenndeki dav- ranışlannı ve bu gruplann hayranla- rının garip davranışlannı küçümsü- yor. Shankar, Beaties'ın müziğini po- püler ve niteliksiz olarak tanımlarken grubun sevenlerinın de tepkisini çe- keceğe benziyor. Ravi Shankar'ın kendisi de bu döneme ait bir fıgür ol- masına rağmen, 1960'lann özgür aşk ve seks felsefesıne karşı bir adam rx>rtresi çiziyor. Ravi Shankar, Hındistan kültürü- nün ve geleneklerinin Batıhlar tara- fından çarpıtılmasından dolayı büyük üzüntü duyduğunu belirtiyor ve ekli- yor: "Hint kültürünün yanlış algdan- masından ve sömürülmesindcn bü- yük üzüntü duyuyorum. Yoga. tantra, mantra, kundalini. ganja. hashish ve kamasutra tüm bunlar bir kokteylin parçalan ya da malzemeleri gibi algı- lamyorve herkes tarafindan farkh bir biçimde ek ahnıyor." 1920 >ılmda Hindistan'ın en kut- sal kenti olan Varansi'de doğan Ravi Shankar, hem müzisyen, hem beste- cı, hem öğretmen hem de yazar ola- rak Hindistan'da büyük bir beğeniy- le izleniyor. 10 yaşında ağabeyi Udiy Shankar'ın müzisyen ve dansçılann- dan oluşan topluluğuna eşlik etmek üzere Paris'e giden sanatçı, Batı'da, değişik müzik türlerini yakından ta- kip ederek geçen birkaç yılın ardın- dan 1938 yılında müzik kariyerine başlayacağı anayurduna geri döndü. Doğulu ve Batılı müzisyenler için de besteler yapan Ravi Shankar'ın bes- telerinin arasında sitar ve orkestra için iki konçerto da bulunuyor. Shankar, bunlardan birincisini Londra Senfo- ni Orkestrası'nın isteği üzerine beste- • Yalnızca düşündüğünü değil, hissettiğini de çalabilen ender müzisyenlerden biri olarak nitelenen ve sitannı tanrısal müziğin aracı olarak belirten Shankar'ın 60'lann pop ikonlanna karşı düşünceleri ise hayli ilginç. ledi. Los Angeles'ta yaşanunı sürdü- ren 77 yaşındakı Ravi Shankar'ın dünya müzik camiasında ilk göze çar- pışı Beatles'la birlikte çalışüğı sırada gerçekleşti. Shankar' ın otobıyografı- sini yayımlayacak olan George Har- rison, Shankar'ın her zaman bir ba- ba figürü gibi öne çıktığını belirtiyor. 60'lann neredeyse tüm pop gruplan- nı etkileyerek Doğu mistisizmını keş- fetmelerini sağlayan Shankar, pop şarkıcılan tarafından büyük bir beğe- niyle karşılanıyordu. Yalnızca düşün- düğünü değil, hissettiğini de çalabi- len ender müzisyenlerden biri olarak nitelenen ve sitannı Tannsal müziğin aracı olarak belirten Shankar'ın 60'lann pop ikonlanna karşı düşün- celeri ise hayli ilginç. 1967 yılının mayıs ayında Amen- ka'da düzenlenen Monterey Festiva- li'nde Hendrix'i dinleyen Shankar, şu yorumu yapıyor: "Hendm'i ilk din- lediğimde gitanyla sanki büyük bir aşk yaşıyormuş gibiydL Fakat bu be- ni oldukça rahatsız etti Çünkü bizim kültürümüzde müzik cnstrümanma özel bir sa>gı gösterflir." Aynı festıvalde Shankar, Hınt mü- zisyenlerini kendilerinin kahraman- lan olarak belirten Who grubunun gi- tansti Ptte Townshen da bulunduğu konserde neredeyse şok geçıriyor- muş' "O zamana kadar onlann kim olduğunu bilntiyordum ve soundlan- nın diğer rock gruplaruıdan farklı ol- duğunu düşünmüyordum. Fakat fes- tivalde adeta şaşkuıa döndüm. VVho, konserde büyük bir gürültüyle çab- yor ve konser sırasında enstrümanla- nnı paramparça edhoıiardı. Daha fazla dayanamadım. Kalbimi. duygu- lanmı ve kulaklanmı rahatsız eden bu konseri terk ettim." Bir başka festıvalde ise Shankar'ı bu kez grubun hayranlan dehşete dü- şüriiyordu: "Bu konserde olduğum için kendimden utanıyordum. Kon- serdeki kalabahk bağıny'or, çığhk aö- yor\v uyuşturucu içiyvrdu. Bu benim için korkutucu bir deneyim oldu." Shankar aynca Beatles'dan etkılen- diğini, fakat başlangıçta onlann mü- ziğine şüpheyle baktığını itıraf edi- yor. Shankar, Beatles'ı dinlerken on- lann neler söylediğini anlamakta güç- lük çektiğini de belirtmeden edemi- yor. Olof Palme Ödülü, Cezayirli kadm gazetecinin GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Olof Palme Vakfi tarafından her yıl verilen Olof Palme Ödülü, bu yıl Cezayirli kadın gazeteci ve redaktör Salima Ghezali'ye verildi. Olof Palme Araştırma Merkezi'nde cuma günü yapılan törende bir konuşma yapan Ghezali, "Cezayir'deki şiddet ola\ lanndan söz ederken bu olay ların doğmasına neden olan toplum yapısından da söz edilmelidir" dedi. Cezayir'in başkentinde çıkan La Nation adlı derginin şef redaktörüyken derginin kapatılmasından ötürü işsiz kalan Salima Ghezali, Olof Palme Ödülü sayesinde bir yıl süreyle Isveç'te yaşayıp özgürce araştırmacı gazetecilik yapabilecek. Salima Ghezali, Cezayir'de gazetecılerin durumuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: - Resmi makamlann toplu öldürülmelerle ilgili verdiği bilgileri kendimiz araştınp doğrulamadan yayımlamadık. Bunun üzerine büyük baskı gördük. İnsan haklan ve toplu öldürmelerle ilgili tek sözcük yazmamamızı istediler. Bu yûzden ne yazık ki biz Cezayirli gazetecilerin iyi bir görev yapmış olduğunu söyleyemem; bizi engelledikleri için görevimizi yapamadık. Salima Ghezali. dış dünyanın yalnızca belirlı bir grup Cezayirli aydınlann verdikleri bilgilerle yetinmesinin yanlış olduğunu vtugulayarak şöyle konuştu: - Bizim trajedimizin temelinde, küçük bir grup, açık sözlü ve çarşafsız dolaşan kadının; dünya kamuoyunu çarşaflı \e yalnızca Arapça bilen büyük bir grup kadının yaşama koşullanyla ilgili olarak bilgilendirmesi yatıyor. Hep bize güvenmeyin. Onlan da dinleyin. Ben bu ödülü, birçok Cezayirli kadmla paylaşıyorum ve çarşaflı kadınlann da sözcülüğunü yapıyorum. Olof Palme Odülü, "uluslararası gerilimi azaltma ve banşı güçlendinne yönünde olumlu işler yapan" kışilere verilmektedır. Daha önce bu ödülü alanlar arasında ülkelerinde baskıya uğrayan yazarlar ve Filistinli ve lsrailli öğrencilerin ortak örgütü bulunuyor. Bu ödül için dileyen aday gösterilebiliyor. leriniseyTederkenyadabir Alain Robbes- Grillet'ninromanınıokurken,varancıdan dadıhk bekleyemeyeceğimizi, kendi başı- mcan çaresine bakmak zorunda olduğu- muzu anlanz. Yüzyülardır çocukluktan kurtuhnayan,abcıhğa abşünlan okuyucu- nun. dinleykinin. seyircinin ergenlik çağı- na vardığı günleri yaşryoruz."( 1) 1950'li yıllar ödenekli tiyatrolar yılla- ndır. Özel tiyatrolann çok az sayıda olu- şu ülkenin iki ödenekli tiyatrosu ile yazar- lannı karşı karşıya getirmiştir. Bu bağ- lamda ödenekli tiyatrolann eser seçimin- de izledikleri politikalara yönelik çok sert eleştinler yazılmıştır. Adnan Benk, bu ko- nu üzerinde ısrarla duran kalemlerden bi- ridir, ama bir yandan edebi kurullan eleş- tirirken öte yandan oyun yazım teknigini bilmeyen yazarlann eğitilmesı gerektıği üzerinde durmuştur:. "Edebi Heyet üyefc- ri arasında kendi alanmda başan göster- miş kişikr var. Fakat bu üyelerin çoğunda tiyatro kühürü olmadığı da bir gerçektir. Zevk bakımından olduğu kadar sanat an- tayışı bakımından da bugünü temsil ede- mezter_. Yabana eserler ara- smda bile en düşükJerini se- çipsahneyekoydururlar." Yi- ne aynı yazıda eleştırmenin işlevini de kesin çizgilerle belirler Adnan Benk ve eleş- tirmen sanatçı-izleyici ilişki- sindeki hassas dengeye par- mak basar"Ömürlerini bir- birinin sırtını sıvaziayarak geçirenler keyiflerinin bozu- lacağını anlayınca kendi öl- çülerine uygun eleştirmenler ısmarlamaktan çekinmiyor- lar_. Eleştirmen "düşünceli, ınsaflı' olacakımş-. Bu şart- lar altında hiçbir eleştirmen Edebi Heyefle işbiriiği yap- maz. Heyet kötü eserleri her sahneye koyuşunda eleştir- menler seyirciyi bu eserden korumaya çahşacaklardır» Halk,sanatçının tecrübe tah- tası değfldir.. Siz yoksa eleş- tirmeni topalın kolruk değ- neği, körün bastonu mu saıu- yorsumız?"(2) Bu dönemde seyirci-sah- ne ilişkisinin sağlam temel- ler üzerine oturması için ti- yatro insanlanna düşen so- rumluluklann altı ısrarla çi- zilmiştir. Sağlam yapıtlar ve- recek yazarlann yetişmesi kadar trafık memurluğunun ötesine geçecek yönetmeD- ler ve yaptığı işin bilincinde oyunculardır seyirci eğitimi- ne gıden yollan açacak, hal- ka tiyatro sevgisini aşılaya- cak olanlar... Işte Adnan Benk'in saptamalanndan çarpıcı bir örnek; "Ata- türk'ün, bayrağımızın. milli duygulann sanat alanındald bir basansı/lığı örtbas etmek için kötüye kullanıldıgını bi- lirdik. Ycrli fflmcOer Idmi za- man orduyu, Idmi zaman bayrağımızı, kötü filmlerin bir kenanna sokuşturarak halkın milli duygulannı \e gekneklerini az mı kötüye kullandılar?_ Ankara'da oy- nanan Oğuzata(_), bu zihni- yetin tiyatroda belirmesin- den başka birşe> değfl. \azar, Türklüğünü överek, allaşla- yarak, oyunun sonunda Ata- türk'ün hayaüni fbn üzerin- de canlandırarak eseri adma seyircinin milB duygulann- dan faydalamyor. Bir sanatçı için, bu affedilmez bir suç- tur."(3)Ve oyunculuk sanatı- nm uzanölannı seyirci-sahne ilişkisindekı ters etkileşim bağlamında ele alırken geti- rilen bir başka önemli eleşti- ri: "Oyuncunun, hek ustas- nın, yönetid ya da işletmeci eünde oyuDcaklaşnğı günler- de ya$ıyonız_ Tiyatro duy- gusunun >erleşmesiıü.tiyatro anlayışının gelişmesini bun- lardan (usta oynncuiardan) bekliyoruz. Halkın önüne çıkmadan önce oyunlan süz- geçjerinden geçirecekler,bize en kolayi değiLen özlüyü ver- meye çahşacaklar. Görevieri yauıız i>i oynamak değil. iyi- yi oynamak, seçmek, kötü- nün rutunmasım. yerleşme- siniönlemek» Usta biroyun- cu. tiyatro bakımından hiç- birdeğeriolmayan biroyuna, kendisini ortaya atarak seyir- ci çekebiliyor, kendi başan- sıyla oyunu başanya ulaşü- rabiliyor, seyirciye kötü bir oyunu iyi bir oyun gibi göste- rebiliyor. Diyeceğim, elde et- tiği başan nispetinde halkuı tiyatro anla>ışını bozuyor,za- rarlı oJabib>T>r."(4) Adnan Benk gördükleriy- le, önerdikleriyie, eleştirdik- leriyle sanki günümüze 40 yıl geriden seslenmiyor gi- bi... (1) Adnan Benk, 'Anla- mak Değil, Değiştirmek...' Dünya, 28 Ekim 1960. (2) Adnan Benk, 'Bizde Tiyatro Yazan Yoksa...'Dün- ya, 25 Kasım 1955. (3) Adnan Benk, 'Oğuza- ta', Dünya, 17 Ekim 1955. (4) Adnan Benk, 'Oyun- cunun Sorumluluğu', Dün- ya, 5 Haziran 1959. YAZI ODASI SELtM tLERİ Öykii Yılları Memet Fuat'ın Çoğunluğun Gücü (Adam Ya- yınevi) denemeler kitabını tadını çıkara çıkara oku- yorum. Gerçi denemeler, yazılar daha önce gazetemiz- de yayımlanmıştı. Ne var ki birlikte okunuşlan bambaşka anlamlar kazandınyor. Düşünceye Saygı'dan bu yana Memet Fuat im- zasını taşıyan hiçbir kitabı kaçırmam. Çevirmen Memet Fuat'ın da hayranıyım. Katherine Mans- field'dan Yolculuk (sonradan Ölü Albayın Kızlan) unutulur çeviri midir? Çoğunluğun Gücü'nde siyasal içerikli, ekinsel içerikli, edebiyata, sanata ilişkin yazılar yer alıyor. llkelerini çoktan saptamış bir yazann bakış açısın- dan günümüzü tartıyoruz, günümüzü tartışıyoruz. özellikle "tartıyoruz, tartışıyorvz" diyorum; Me- met Fuat, okurunu kendisiyte birlikte düşünmeye çağıran bir ustadır. Ne zaman okusam, okudukla- nmdan esinlenerek, yola çıkarak bir şeyler yaz- mak, çiziktirmek isterim. Bu kitapta 'duygusal' yazılan da var Memet Fu- at'ın. Ercümerrt Uçan'dan (ve Sabri Arbnel'den) söz açan iki yazı, çok etkileyici, duyarlıklar getiri- ci iki yazı. Olanca iyiliği ortasında Ercüment Uçan'yı görür gibi oldum. Yine herkese dostluk, sevgi sunuyor- du... Bir de öyküler, öykücülüğümüz üzerinde duru- luyor Çoğunluğun Gücü'nde. Hem de epey ağır- lıklı biçimde duruluyor. Memet Ağbi'nin öyküyü romandan üstün tuttu- ğunu, çok sevdiğini, şiire en yakın edebiyat veri- mi saydığını bilenlerdenim. Dahası, öykü yazma- nın ve öykü okumanın inceliklerini ondan öğren- diğimi belirtmeliyim. Yeni Dergi'nin edebiyatseverlere ışık saçtığı yıl- lardı. Bir gün Yeni Dergi'de öykülerimin yayımla- nacağı düşüyle zamanlar geçirdim. Memet Fuat "Gazetelerde Öykü", "Niçin öykü- ye Yöneldiler" başlıklı yazılarında, edebiyatımızda öykünün serpiliş sebeplerini deşiyor. 1930'lara doğru gazetelerde 'öykü' seçkinlik kazanmakta. öykünün bu gözdeliği, üstelik, nice yıllar sürecek. "Birdenbire birçiçeklenme..." diyor Memet Fu- at; bizim kuşağa öyküyü sevdiren yazarlan sıralı- yor, Bekir Srtkı'dan Necati Cumalı'ya Şu sap- tayım çok ilginç: "7977-1929 arasındaki 8 öykücüye karşı, 1930- 1948arasında21 öykücü... Ustelik, çokgüçlüad- lar, değişik yaklaşımlar, değişik üsluplar..." Bu canlanışı, Memet Fuat, dergilerin ve gazete- lerin öyküye özel yer verişine bağlıyor bir bakıma. Ekliyor: "öykü yazanlara yayın olanağı sağlama- nın ötesinde, gazetelerde çalışan yazarlar da bir- birlerini öykü yazmaya yüreklendirmişler." Doğrusu, Yeni Dergi de aynı işlevi üstlenmişti. Öykülerimiz için sıraya girdiğimizi hatırlayalım. Dostluklann Son Günü 'ndeki öykülerim, bir ikisi dı- şında, hep Yeni Dergi'de yayımlandı önce. Bu öy- küleri sanki Yeni Dergi'de yayımlanabilmek uğru- nayazıyordum... ' Sevgi Soysal, Füruzan, Tomris Uyar, Tezer özlü, Nedim Gürsel... Bir öykü fırtınası eserdi ve Memet Ağbi, dergısine gönderilmiş öyküleri kılı kırk yararak okurdu. Yıllar geçince ayırt ettim: Yeni Dergi'nin kapanı- şryla öykü yazma tutkusu azaldı bende. Şimdi öykü yazmak istiyorum; bu kez de heye- canına dayanamıyorum. öykü, roman gibi değil. Bir oturuşta yazmalıyım. llle bir oturuşta bitirmeli- yim. Bu heyecana göğüs geremiyorum galiba. So- luk soluğa kalarak yazmak zoruma gidiyor. Memet Fuat dıyor ki: "Bugün öykücülerimız bir haftalık pazar ekini besleyecek verimlilikten bile uzaklaşmış görünüyorlar..." öyle; uzaklaşılıyor; araya zaman girince, istek- lerkınldıkça... ... Oysa kimileyin rüyamda öykü yazdığımı gö- rüyorum. Ama çok tuhaf, eskisi kadar öykü okumuyorum. Daha doğrusu, sevdiğim, yıllar yılı birlikte, onlar- da yaşadığım öyküleri yeniden okuyorum. Demin Bekir Sıtkı Kunt'u anmıştık; onun "Aşk" adlı öyküsü ne kadar güzel. Gelgelelim Bekir Sıt- kı'yı kimse okumuyor bugün. öykücülüğümüzün gelişmesini biraz da vefa- sızlığımız.. okuma vefasızlığımız durduruyor ola- mazmı? Takvimde İz Bırakan: "Bunun hüzünlü ve ıstıraplı hikâyesini ihtiyar dostum, yıllarca sustuktan sonra, bilinemez nasıl birnıh haleti ve ihtiyacı içinde, bana yine kendisi anlattı." Bekir Sıtkı Kunt, "Aşk" (Yataklı Vagon Yol- cusu), Variık Yayınlan, 1948. Antalya'da tiyatro • Kültür Servisi - Antalyalı sanatseverler şubat ayı boyunca üç oyunla buluşacaklar. Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi tarafından sahneye konulan 'Ada' isimli oyun 5-10 Şubat tarihlerinde Antalya Kültür Merkezi'nde saat 20.30'da izlenebilecek. Athol Fugard, John Kanı ve Winston Ntschona'nın birlikte kaleme aldığı, Muhammed Uzuner'in yönettiği oyunda özgürlüklerini savunduklan için hücre cezasına çarptınlan iki siyasi mahkûmun aynı hücrede birbirleriyle ilişkileri konu alınıyor. Küçük izleyiciler, Antalya Belediye Tiyatrosu'nun 'Kurşun Askerin Utancı' adlı çocuk oyununu her cumartesi saat 14.00'te ABT sahnesinde izleyebilecekler. Oyunda savaş ve banş gibi iki zıt durum karşısında çocuklann seçimlen ve tepkileri konu ediliyor. Antalya Belediye Tiyatrosu'nun 'Kanlı Nıgâr' adlı oyunu ise her cumartesi pazar saat 20.30'da sahneleniyor. (243 43 75) BUGÜN . • YAPIKREDİ SERıMET ÇtFTER KLTÜPHANEStnde saat 18 45te Ertuğrul Kürkçü, Aydın Engin, Tevfika tkiz, Reha ÇamuroğJu ve Ömür Akyüz'ün katıldığı 'Hayat ve Aynntı: 8 Fül' isimli toplantı izlenebilir. • AKSANAT'ta 12.30 ve 18.30'da lazer diskten Prokofiev'in 'Peter and the WolT isimli yapıtı dinlenebilir. • ÇEKÜL GENÇLİK BİRİMİ'nin düzenlediği Anadolu Seminerleri kapsamında İTÜ Taşkışla 109'da saat 18.30'da M. Ihsan Tunay'ın Bizans Minyatür Sanatı konulu semineri izlenebilir. • tSTANBUL DEVTLET OPERA VE BALESİ saat 20.00'de Tosca'yı sahneliyor. • CRR'de saat 19.30'da Lysenko Yaylı Sazlar Dörtlüsü'nün konseri yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle