25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 1998 SAU 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL • "Callas'ı yorumlayan iki sanatçının ortak yanını saptamalı. Oyun broşürlerinden her iki sanatçının da Callas'ı yaşadığı yıllarda yakından izlemiş olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla her ikisinin sahne yorumunda da -benim Finlandiya'da tsveççe izlediğim yoruma oranla- Callas'la ve sahnede yer alan yaşantıyla daha yoğun bir duygusal özdeşleşme içinde olduklan görülüyor. Ama hepsi o kadar. Her yiğidin yoğurt yiyişi farklı. Gerisi seyirciyle kurduğu iletişime kalmış." Ünlü soprano Maria Callas'ın yaşamını konu alan Masterclass Ankara Devlet Tiyatrolan tarafindan sahneleniyor. Ayten Gökçer'in rolaldığı, 'Ustalar smıfi' Cüneyt Gökçer'in rejisiyle sunuluyor izieyiciîere. ylen Gökçer'in Maria Caflas'ıTerence McNaDy'nin ünlü soprano Maria Callas'ı ölümünden neredeyse 20 yıl sonra bir kez daha dünya gündemi- ne getiren Tony ödüllü oyunu ''Masterc- lass" Türkiye'deserüveninisürdürüyor. Geçen mayıs ayında tstanbul Ulusla- rarası Tiyatro Festivali'nde Yıküz Ken- ter'in Maria Callas'ı canlandırdığı Kent Oyunculan yapımıyla sahneye çıkan, topluluğun ekim başındaki Ankara tur- nesiyle ilgiyi doruğuna çıkaran oyun, ekim sonunda Ankara Devlet Tiyatro- su'nda sunulmaya başlandı. Cüneyt Gökçer'in sahne dûzeniyle ve Ayten Gökçer'in Maria Callas yorumuyla "Ustalar Sınıfı" başlığı altında sergile- negelmekte. Maria Callas yorumu Yıl- dız Kenter'e geçen ay içinde NTV'nin "yılın en başanli tiyatrooyuncusu" ödü- lünü getirdi. Kenter'le Gökçer'i kıyaslamak Yıldız Kenter'in başansını Ayten Gökçer'inki izledi. Ankara Devlet Ti- yatrosu'nun Yunanistan'la Türkiye ara- sındaki ikili kültürel ilişkiler çerçevesi içinde komşu ülkeye götürdüğü "Usta- lar Sımfi"nda Ayten Gökçer'in Callas yorumu. oyunun Yunanistan'da da sah- nelenmiş olmasına karşın, Yunanlı se- yircinın ha>Tanhğım kazandı. Bilıyorum, bu durumda bir karşılaş- tırma yapmam bekleniyor. Eğer söz ko- nusu yapıt, sözgelimi Shakespeare'in "Macbeth"i olsaydı ve her iki sanatçı da Lady Macbeth'i yorumluyor olsaydı, bu tür bir karşılaştırma gündeme gelecek- ti kuşkusuz. Çünkü Lady Macbeth ger- çekten yaşamış bir insanla göndergesel bir ılışki içinde olmayan, Shakespe- are'in düşgücünde ve dizelerinde bi- çimlenmiş bir kurmaca kişidir. Bu ne- denle de Lady Macbeth'i oynayan sa- natçının yorumu Shakespeare'in dizele- ri karşısında verdiği sınavla değerlendi- rilir. McNafly'nın başanlı oyununun baş kişisinin özelliği ise yaşı elliyi bulmuş herkesin, opera meraklısı olmasa bile yaşamını magazin basını yoluyla yakın- dan izlediği çok ünlü bıv gerçek kişi ol- masıdır. Bu nedenle McNally'nin oyun metni ve oyunun başkişisi karşısındaki yaklaşım. yine sözgelimi "Macbeth" oyununa ve Lady Macbeth'e olan yak- laşTtndan çok daha farklı oknakta, ger- çek Callas'ın oyunda da yansıtılan kişi- lik özellikleri, Ingilizceyi aksanlı konu- şup konuşmadığı, nasıl giyindiği. nasıl selam verdiği gibi aynntılar ve tüm ya- şamöyküsü, sanatçılann da izleyicile- rin de tartışma gündemine gelmektedir. Tiyatro sahnesindeki Callas yalnızca McNally'nin Callas'ı olsa da. "Mas- terdass" aynı zamanda tiyatronun "pri- madonna"lan için yazılmış bir "kadın sanatçı" oyunudur. Yorumu yönetmen ve sanatçılarbelirler. Bu bağlamda Callas'ı yorumlayan i- ki sanatçının ortak yanını saptamalı. Oyun broşürlerinden her iki sanatçının da Callas'ı yaşadığı yıllarda yakından izlemiş olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla her ikisinin sahne yorumunda da -benim Fînlandiya'da tsveççe izlediğim yoruma oranla- Callas'la ve sahnede yer alan yaşantıyla daha yoğun bir duygusal öz- deşleşme içinde olduklan görülüyor. Ama hepsi o kadar. Her yiğidin yo- ğurt yiyişi farklı. Gerisi seyirciyle kur- duğu iletişime kalmış. Bir başka deyiş- le, bu tür -çok farklı yönlerdeki gönder- melerin ve belirlemelerin etkin olduğu- bi h i k mak olanaksız görünüyor. Ayten Gökçer'in yorumu Yıldız Kenter'in çok beğendiğim yo- rumunu bir kez izledim. Çünkü oturdu- ğum yerden sanatçıyı doğru açıdan gö- rebiliyor ve sesini duyabiliyordum. Ay- ten Gökçer'i ise iki ay arayla iki kez iz- ledim. Çünkü ilk izleyişimde BüyükTi- yatro'nun akustik ve görüş özürlü bir noktasındaydım. Ikinci izleyişimde ise seyir koşullanm kusursuzdu. "Ustalar Suufi"nı ikinci kez izledi- ğimde ilk izleyişime oranla daha yalın- laşmış ama vurgulann daha biryerli ye- rine oturduğu bir Callas yorumuyla kar- şı karşıyaydım. Yorumunu yurtiçinde ve yurtdışında sınamış olan Ayten Gök- çer daha keyifli bir oyun çıkanyordu. Yarattığı Callas kişiliğinin temel vur- gusu, işini son derece önemseyen "öğ- retici" kımliğindeydi. Rejisör Cüneyt Gökçer'in üstünde durduğu bir vurgu obnalı bu; çünkü bu yolla, Callas rolünün, oyundaki aman- sız egemenliğine karşın, sahnede yer i l r i lalan öteki kişilerin rolleriyle kaynaştı- bir oyunda sağjıklı bir kıyaslama yaç- _p bir oyunculuk ortamıoluşuyor. Sonuç Deneuve ve De Niro '98 yılının bitiminde sinemaseverlerle buluşacak Ustastaıiann sineııut)xıdönüşii olarak da "öğretici" konumundaki Cal- las'ın, diyalog düzeni içinde bile "ti- rad" niteliği taşıyan genel söylemiyle öteki roller arasında yer yer gerçek bir diyalog düzeni kunılması sağlanıyor. Böylece hem şarkıcı hem de oyuncu olarak başanlı birer yorum sergileyen genç operacılann (Begüm Mengü,Say- ra Seytaan, Atay Ergezen) Callas konu- mundaki Ayten Gökçer'in karşısında harcadıklan emek değerleniyor. Sanatı gereği sahneye çıkan kişinin gerçek bir sanatçı olarak sivrilmesi için öyle çok koşul var ki. Her şeyden önce başkalanndan farklı oldugunu göstere- cek bir "imaj" edinmek gerek. Duruş, giyim, sahneye giriş biçimi... Daha son- ra yapıtı yorumlarken ulaşılması gere- ken duyarlık. Sözlerle müziğin buluştu- ğu noktadan yola çıkarak şarkı söyle- mek bu duyarlığa ulaşmaya yetmiyor. Sözlerle müziğin buluştuğu noktayı oluşturan durumu, ilişkileri, eylemleri yaşanüsına yerleştirmeli opera sanatçı- sı olmak isteyen kişi. Şarkıyla sunduğu yaşantının derin anlamını yakalamalı. Müzik yeteneğini oyunculuk gücüyle bilemeli. Başanya ulaşmanın kosulu isç hef şeyden önec "tutku". Ondan sonra da "tut- ku"nun belirlediği hadefe ulaşma ("en iyi" olma) yo- lunda yapılması gereken: Korkunç disiplinli bir ça- lışma, ya.',amın sıradan mutluluklanndan sınırsız özveri... Değermi? Gerçek bir sanatçı olmak istiyor- Kültür Servisi -1998 yılında çekilmesi planlanan filmlerde dikkati çeken bir nokta var: 'Star'lann sinemaya dönüşü. Catherine Deneuve bu yıl Nicole Garcia ve Leos Canu'la. Robert de Niro ise TarantJno ve Barry Levinson'la birlikte çalışacak. Deneuve, Nicole Garcia'nın 'Piace Vendome' adlı filminde Jacques Dutronc, Jean- Pierre Bacri ve Emmanuelle Seigner'le rolleri paylaşıyor. Leos Carax'ın çekimlerine başladığı filmın adı ise 'Pola X'. Deneuve, bu filmde başrolleri Cuillaume Depardieu ve Katerina Golubeva ile paylaşıyor. 'Köprü Üstfi Aşıklan'(Les Amants du Pont-Neuf) adlı fılmınden 6 yıl sonra yeni filminin çekimlerine başlayan Carax'ın yeni fılmi 98 yılının bitiminde sinemaseverlerle buluşacak. 'Place Vendome'da bir kadın portresi çiziliyor. Bir yıkım yaşayan ve kaçışın içinde olan kadmın öyküsü. Tek çıkış noktasını alkolde bulan bu kadın, aylaklıktan yorulmuş zenginlerin yattıklan bir kliniğe düşecektir. Ölümcül komada yatarken uzun süre görmediği insanlar bir anda dünyasının içine girerek onu bir kâbusun içine sürüklüyorlar. Kötülükler içinde geçen bir geçmiş, kişiliğinin en uç noktasında onu tekrar buluyor. Aldatma, intikam ve öç. Bu üç unsur, filmin can daman. Filmin konusu Hölderlin'in bir sözüyle açıklanabilir: 'Tehlikenin olduğu yerde bir kurtancı da vardır.' Robert de Niro, Paris'te. Ancak bu kez 1 Nisan'da gösterime girecek olan Tarantino'nun filmi 'Jadde Brown' için değil. Jean Reno'yla başrolü paylaştığı John Frankenheimer'ın 'Ronin' adlı filminin çekimleri için Paris'te. Bir 'action' fılmi. Frankenheimer, Robert de Nıro'ya 'Robert Pacino' diye hitap ediyor. Onunla ilk kez bir uçakta karşılaşmışlar. Daha sonra da Paris'te Anouk Aimee'yle birlikteyken De Niro'yu tekrar görmüş. Onunla çalışma olanağını bulduğu ilk firsatta da peşini bırakmamış. Reno'ya göre. onun boynunda bir 'sağhk zinciri' var ve bu zincir onu her şeye karşı koruduğu gibi insanlarla arasındaki mesafeyi de ayarltyor. Frankenheimer, De Niro'nun sinema tarihindeki en iyi iki /^atherine Deneuve V_^ bu yıl Nicole Garcia ve Leos Carax'la, Robert de Niro ise Tarantino ve Barry Levinson'la birlikte çalışacak. Deneuve, Nicole Garcia'nın 'Place Vendome' adlı filminde yıkım yaşayan ve kaçışın içinde olan kadının öyküsü anlatıhyor. Tek çıkış noktasını alkolde bulan bu kadm, aylaklıktan yorulmuş zenginlerin yattıklan bir kliniğe düşüyor. Robert de Niro, Paris'te. Ancak bu kez 1 Nisan'da gösterime girecek olan Tarantino'nun filmi 'Jackie Brown' için değil. Jean Reno'yla başrolü paylaştığı John Frankenheimer'ın 'Ronin' adlı filminin çekimleri için... üç aktörden biri oldugunu, bu işin okulunda eğitim gördüğünü ve çok samimi bir kişiliğinin oldugunu belirtiyor. Onda, Gabin gibi nitelikli Fransız aktörlerine benzer özellikler var. Ekranı dolduruyor ve geniş alanda yapılan birkaç kişilik çekımlerde bile seyircinın gözü hemen onun üzerine odaklanıyor. Kamera, De Niro'yu çok seviyor. 40 yılı aşkm süredir sinemayla uğraşan 68 yaşmdaki De Niro'nun net bakışını, bir genç erkek edasıyla tutkuyu dile getirişini görmek insanı etkiliyor. Holywood'un eski 'kurt'lanndan De Niro, Avrupa'daki sinemacılar tarafindan ayartılıyor. Her zaman izleyiciyi sinemaya çeken görsellikle zenginleşririlmiş filmler. Oysa De Niro, daha çok, kişiliğini ön plana çıkaran filmlerde de oynama kapasitesine sahip bir oyuncu. Bunu pek çok filmiyle de kanıtladı. Frankenheimer, 'Ronin'i çekmeye karar verdiğinde henüz De Niro aklında yokmuş. Konuyu çok beğendiği için bu filmi çekmek istemiş. Öyküdeki yalnız, maceraperest ve arkadaş canlısı tipler ilgisini çekmiş. Filmdeki soylu savaşçı(samuray Ronin) karakteri için de aklına gelen ilk isim Robert De Niro'ymuş. Bu filmin beyaz perdeye aktanlmasını sağlayan en önemli isimlerden birisi de; Amenkalı yazarlardan David Mamet De Niro; filmin çekimleri için 4 aydan fazla bir süre Fransa'da kalacak. Frankenheimer, 'NUdta' adlı fılmi gördükten sonra Jean Reno'nun adını her yere taşıdığı not defterine kaydetmiş. Bu filmde Reno, Fransız bir operasyon düzenleyiciyi canlandınyor. Filmde aynca Jonathan Pryce, Sean Bean (Anna Karina) ve Natascha McElbone (Surviving Picasso) rol alıyor. Nice'te tamamlanan çekimlerden sonra ekip Paris'e döndü. Robert De Niro, Jean Reno ve tüm ekip şu sıralar Seine nehri ve Epinay stüdyolan arasında gidip geliyor. Frankenheimer, çekimlerde kendi ısteğiyle Fransızca konuşuyor. Çekimlerden sonra mutlaka De Niro ve filmin prodüktörü Frank Mancuso'nun görüşlerini alıyor. Ekibin kalabalık olmasına rağmen De Niro içeriye girer girmez ortamda değişik bir hava esiyor. Tıpkı sessizliğin, bazen gürültüden daha fazla yankı uyandırdığı gibi... san değer... Ayten Gökçer, "öğreti- d" Callas'ı ictenlikli bir ciddiyetle ve enerjiyle oy- nuyor. "Alaycı" Callas'ı daha tutumlu bir yaklaşım- la sergiliyor. Öğrencilere verilen öğütlerin özündeki Callas yaşantısı örneklen- diğinde (Callas'ın geçmişi anlatıldığında), belli belir- sizce duygusallaşıp "firik" bir yoruma geçiyor. Genç- lerin söylediği aryalann uyandırdığı yaşantılann et- kisiyle sınıf ortammın ger- çeğinden koptuğu \e yaşa- mmın en acı anlanyla baş başa kaldığmda ise "pat- hos"a bırakıveriyor kendi- ni. Gözlerinin yaşardığı anlar... Maria Callas söy- lencesinin gizi bu bölüm- lerde. Şişman, kötü giyi- nen, yoksul, ama güzel ses- li bir genç kızın, yaşamını "tutku"sunun buyruğuna vererek incecik, zarif gi- yimli, eşsiz sesi ve yorum- lanyla opera tarihine dam- gasını vurmuş bir "diva"ya dönüsümü yolunda ödenen bedel. Sevgiden yoksun- luk, doyurulmamış dişice özlemler, en büyük "de- ğer" olan "ses"i yitirme tehlikesi ve sınırsız yalnız- hk... Ayten Gökçer, soluklu ve son derece ölçülü bir oyunculuk sergiliyor. Yo- rumunu Akdeniz insanla- nna özgü renkli mimikler- le destekliyor. Ses renkle- rini ise oldukça sınırlı tut- muş. Bir de Callas'ın öğ- rencilerine ya da dersi izle- yenlere seslendiği bölüm- lerde yoğun ve tekdüze biçimde el hareketi kulla- nıyor. Bu bir "gerçek" Cal- las özelliği rni? lzleyen için yorucu. Cüneyt Gökçer'in titiz rejisi, Sevgi Tflrkay'ın özenli giysileri ve yüksek oyunculuk düzeyiyle "Us- talar Suııfi" Ankara Dev- let Tiyatrosu'nun 1997-98 döneminin önde gelen ya- punı. Dahası, Ayten Gök- çer'in, son birkaç yıldır sürdürdüğü müzikallerin ardından, oyunculukta ye- ni bir atılım içine girdiğini gösteriyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Fotoğraflar Fotoğraf sever misiniz? Yepyeni, çok sevimli bir dergide, Albüm'de Do- ğan Hızlan itiraz ediyor, "Donmuş kareler bana mutluluktan çok acı verir. Geçmişin hatırianması kime saadet getirir ki?" diyor. Fotoğraf çektirmeyi sevmem. Fotoğraf çekmek aklımın ucundan bile geçmemiştir. Fotoğraf birik- tirmem. Handiyse tek fotoğrafım yok evimde. Öze- nilerek kotarılmış çocukluk-ilkgençlik albümüm başka evde duruyor. Bununla birlikte fotoğraflara dalıp gitmekten kendimi alamam. Nerede bir fotoğraf görsem... "Donmuş kareler" acı verebilir. Ama sanki acı- dan öte bir duygu. Geçmişin hatırlanması bazan "saadef"getirebi- lir. Fotoğrafta, işte görüyorsunuz, mutlu yaşamış olduklanna inandığınız insanlar, gülümsüyorlar, Zi- ya Osman Saba'nın hikâyesindeki gibi gülümsü- yorlar. Hiç olmazsa mutlu yaşadılar diye düşüne- bilirsiniz. Gerçi bu avunuş kısa sürecektir. Fotoğraf bana hayatı düşündürür. Donmuş karenin öncesine ve sonrasına uzan- maya çalışırım, içim sızlar. öyle ne çok fotoğraf belleğime oyulup kalmış- tır. Bazılannı yazmayaçalıştım, birromanın, biröy- künün satırları arasında yitsinleristedim. Sonra yi- ne çıkageldıler. Doğumumdan bir iki hafta önce: Annem, ablam, babam. Annem adamakıllı şişmanlamış, ablam çok zayıf, babam asık yüzlü. Aslında annem de asık yüzlü. Ablam endişeli. Çocukken bu fotoğrafa bakıp bakıp, beni iste- miyorlardı heıtıalde diye düşünürdüm. Çoktan ge- çip gitti, yine de.. arada bir... Fakat fotoğrafın, hele bizim hayatımızda, büyü- leyici bir yanı olduğuna inanıyorum. Fotoğraftan daha çok, "res/m"diyoruz. Fotoğrafı alıp "sanafın bucağına götürmek istercesine... Sonra öyle fotoğraf ustalan var ki, eserleri bizi gerçekten sanatın ülkesine götürüyor. Ara Gü- ler'in "karda Istanbul tramvayı" nasıl unutulur?! Ustaların çektiği fotoğraflar, basılıp çoğaltılarak kamuyaulaşabiliyor, kuşaktan kuşağa geçiyor. Is- tanbul'da tramvayı çok yaşadım. Yaşamamış olanlara Taksim- Tünel'in bugünkü turistik tram- vayıyla pek bir şey anlatamam. Ama Ara Güler... ... O karlı kış gününde, kar lapa lapayağıyorken: Al işte Istanbul tramvayı!... Hoş sıradan fotoğrafçılann emeklerini de yad- sımam. Sağda solda, bir albümde, bir çerçevede Necatigil'in o kadar güzel şiirinden, "Gülüşle- n"nden çıkıp gelmiş o fotoğraflar yürek burkar. Kemal Tahir, Yol Aynmı'nöa fotoğrafın hisset- tirdikleri üzerine adeta bir keder yumağı örer: "ölümden sonra 'bir gölge' olarak bile gelece- ğe kalmak umutlan nasıl biter, kesinlikle unutul- mak, 'Bu da kim? Ne işi var bizde?' sorulanyla süprüntüye atılıvermek ne korkunç bir kaderdir, bunu Bedestan'a düşen fotoğraflarda görmek mümkündü. Hepsi de olduklanndan daha güzel, daha güçlü, daha anlamlı görünmek için özenile- rek çşktifilmjş, çgğu.ç^mlıçerçevelere konylmuş- "tu." Ama şimdi?! Şimdi "Bedesfan "da, ortalıkta, meçhul alıcı bek- liyoriar. Böyle sokağın bir köşesine yığılmış nice nice fo- toğrafa kimbilir ne çok rastlamışımdır; hem artık çerçevelerinden çıkanlmış, albümlerinden sökülüp atılmış... Fotoğraf yoksa "unırtulmak")a eşanlamlı mı? Demin Albüm dergisini söyledim ya, Gökhan Akçura, bu nefıs dergide "unutulmanın" öcünü alıyor. Takvimde h Bırakan: "Benim bisikletle ilişkim hiçbir zaman iyi olma- mıştır. Çocukken, dediklerine göre bir ara üç te- kerlekli bisikletim varmış. İki üç yaşlanndayken! Ben hiç hatıhamıyorum. Hadi hafızam zayıf diye- lim. Ama nedense bununla hiç fotoğrafım da çe- kilmemiş." Gökhan Akçura, Bisiklet Kitabı, Bisik- let Yaymları, 1993. Aksanarta bu hafta B Kiihür Servisi - Aksanat'ın şubat ayı etkinlikleri sürüyor. Bugün 12.30 ve 18.30 saatlerinde lazer diskten Stravinsky'nin 'L'Histoire du Soldat' balesi, yann 12.00 ve 18.00'de lazer diskten 'Hiroshima Mon Amour' adlı fılmi. perşembe 12.30'da Ben Webster'ın caz konserini izleyebilirsiniz. Perşembe günü Aksanat'ta yer alan diğer etkinlikse, Prof. Dr. Ara Altun'un katılacağı 'Iznik' başlıklı konferans. Cuma 12.30'da lazer diskten Holst'un 'The Planets' konseri. cumartesi de 14.00'te lazer diskten Verdi'nin 'La Traviata" operası izlenebılir. Aksanat'ın programında cuma ve cumartesi günleri 19.00 saatlerinde 'Alacaklılar' adlı oyun da yer alıyor. 1OO1 BELGESELFtLMFESTÎVALİ BUGÜN Belgesel Sinemacılar Birliği Cep Sineması'nda " 11.00-12.00arası 'Ay'a Giderken Afrika'yı Görmek', 12.00-13.00 arası 'Ben Annemin Kızıyım', 13.00- 14.00 arası 'MoscowMyNearestandDearest', 14.00- 15.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest' (deva- mı), 15.00-16.00 'Ay'aGiderken Afrika'yı Görmek', 16.00-17.00 arası 'Ben Annemin Kızıyım', 17.00- 18.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest', 18.00- 19.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest' (deva- mı) belgesel filmleri izlenebilir. (292 39 84) Evrensel Sanatiar Müzik Merkeâ 11.00-12.00 ara- sı Saraçoğlu Mahallesi, 12.00-13.00 arası Keçenin Te- ri. 13.00-14.00 arası AhlatMezarTaşlan, 14.00-15.00 arası Kalabalıkken, 15.00-16.00 arası Saraçoğlu Ma- hallesi, 16.00-17.00 arası Keçenin Teri, 17.00-18.00 arası Ahlat Mezar Taşlan, 18.00-19.00 arası Kalaba- lıkken adlı belgesel filmler, 19.00-20.00 arası Izzet Ke- ribar'ın 'Yunan Adalan' başlıklı dia gösterili söyleşi- si izlenebilir. BUGÜN • AKBANK ODA ORKESTRASI'nın Cem Mansur yönetimindeki konseri saat 19.30'da Sabancı Center Hacı Ömer Salonu'nda izlenebilir. Konserin solisti Florin Galati. • BORUSAN SANAT MERKEZİ'nde saat 15.00'tc Viyolonsel Dörtlüsü'nün konseri izlenebilir. • YAPI KREDl KtX,TÜRSANAT'ın Salı Toplantı- lan kapsamında saat 18.45'te Hayat, Bilim ve Etikbaş- lığı altında 'BanaGerçeği Söyleyin Doktor" teması ir- delenecek. • ÇEKÜL Gençlik Birimi etkinlikleri kapsamında saat 18.30'da ITÜ Taşkışla 109 nolu odada 'Atikçağ- da tçme Kültüründen Bir Kesit' konusu işlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle