Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 1998 SAU
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
• "Callas'ı yorumlayan iki
sanatçının ortak yanını
saptamalı. Oyun
broşürlerinden her iki
sanatçının da Callas'ı
yaşadığı yıllarda yakından
izlemiş olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla her ikisinin
sahne yorumunda da -benim
Finlandiya'da tsveççe
izlediğim yoruma oranla-
Callas'la ve sahnede yer alan
yaşantıyla daha yoğun bir
duygusal özdeşleşme içinde
olduklan görülüyor.
Ama hepsi o kadar. Her
yiğidin yoğurt yiyişi farklı.
Gerisi seyirciyle kurduğu
iletişime kalmış."
Ünlü soprano
Maria Callas'ın
yaşamını konu
alan Masterclass
Ankara Devlet
Tiyatrolan
tarafindan
sahneleniyor.
Ayten Gökçer'in
rolaldığı,
'Ustalar smıfi'
Cüneyt Gökçer'in
rejisiyle
sunuluyor
izieyiciîere.
ylen Gökçer'in Maria Caflas'ıTerence McNaDy'nin ünlü soprano
Maria Callas'ı ölümünden neredeyse 20
yıl sonra bir kez daha dünya gündemi-
ne getiren Tony ödüllü oyunu ''Masterc-
lass" Türkiye'deserüveninisürdürüyor.
Geçen mayıs ayında tstanbul Ulusla-
rarası Tiyatro Festivali'nde Yıküz Ken-
ter'in Maria Callas'ı canlandırdığı Kent
Oyunculan yapımıyla sahneye çıkan,
topluluğun ekim başındaki Ankara tur-
nesiyle ilgiyi doruğuna çıkaran oyun,
ekim sonunda Ankara Devlet Tiyatro-
su'nda sunulmaya başlandı. Cüneyt
Gökçer'in sahne dûzeniyle ve Ayten
Gökçer'in Maria Callas yorumuyla
"Ustalar Sınıfı" başlığı altında sergile-
negelmekte. Maria Callas yorumu Yıl-
dız Kenter'e geçen ay içinde NTV'nin
"yılın en başanli tiyatrooyuncusu" ödü-
lünü getirdi.
Kenter'le Gökçer'i kıyaslamak
Yıldız Kenter'in başansını Ayten
Gökçer'inki izledi. Ankara Devlet Ti-
yatrosu'nun Yunanistan'la Türkiye ara-
sındaki ikili kültürel ilişkiler çerçevesi
içinde komşu ülkeye götürdüğü "Usta-
lar Sımfi"nda Ayten Gökçer'in Callas
yorumu. oyunun Yunanistan'da da sah-
nelenmiş olmasına karşın, Yunanlı se-
yircinın ha>Tanhğım kazandı.
Bilıyorum, bu durumda bir karşılaş-
tırma yapmam bekleniyor. Eğer söz ko-
nusu yapıt, sözgelimi Shakespeare'in
"Macbeth"i olsaydı ve her iki sanatçı da
Lady Macbeth'i yorumluyor olsaydı, bu
tür bir karşılaştırma gündeme gelecek-
ti kuşkusuz. Çünkü Lady Macbeth ger-
çekten yaşamış bir insanla göndergesel
bir ılışki içinde olmayan, Shakespe-
are'in düşgücünde ve dizelerinde bi-
çimlenmiş bir kurmaca kişidir. Bu ne-
denle de Lady Macbeth'i oynayan sa-
natçının yorumu Shakespeare'in dizele-
ri karşısında verdiği sınavla değerlendi-
rilir.
McNafly'nın başanlı oyununun baş
kişisinin özelliği ise yaşı elliyi bulmuş
herkesin, opera meraklısı olmasa bile
yaşamını magazin basını yoluyla yakın-
dan izlediği çok ünlü bıv gerçek kişi ol-
masıdır. Bu nedenle McNally'nin oyun
metni ve oyunun başkişisi karşısındaki
yaklaşım. yine sözgelimi "Macbeth"
oyununa ve Lady Macbeth'e olan yak-
laşTtndan çok daha farklı oknakta, ger-
çek Callas'ın oyunda da yansıtılan kişi-
lik özellikleri, Ingilizceyi aksanlı konu-
şup konuşmadığı, nasıl giyindiği. nasıl
selam verdiği gibi aynntılar ve tüm ya-
şamöyküsü, sanatçılann da izleyicile-
rin de tartışma gündemine gelmektedir.
Tiyatro sahnesindeki Callas yalnızca
McNally'nin Callas'ı olsa da. "Mas-
terdass" aynı zamanda tiyatronun "pri-
madonna"lan için yazılmış bir "kadın
sanatçı" oyunudur. Yorumu yönetmen
ve sanatçılarbelirler.
Bu bağlamda Callas'ı yorumlayan i-
ki sanatçının ortak yanını saptamalı.
Oyun broşürlerinden her iki sanatçının
da Callas'ı yaşadığı yıllarda yakından
izlemiş olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla
her ikisinin sahne yorumunda da -benim
Fînlandiya'da tsveççe izlediğim yoruma
oranla- Callas'la ve sahnede yer alan
yaşantıyla daha yoğun bir duygusal öz-
deşleşme içinde olduklan görülüyor.
Ama hepsi o kadar. Her yiğidin yo-
ğurt yiyişi farklı. Gerisi seyirciyle kur-
duğu iletişime kalmış. Bir başka deyiş-
le, bu tür -çok farklı yönlerdeki gönder-
melerin ve belirlemelerin etkin olduğu-
bi h i k
mak olanaksız görünüyor.
Ayten Gökçer'in yorumu
Yıldız Kenter'in çok beğendiğim yo-
rumunu bir kez izledim. Çünkü oturdu-
ğum yerden sanatçıyı doğru açıdan gö-
rebiliyor ve sesini duyabiliyordum. Ay-
ten Gökçer'i ise iki ay arayla iki kez iz-
ledim. Çünkü ilk izleyişimde BüyükTi-
yatro'nun akustik ve görüş özürlü bir
noktasındaydım. Ikinci izleyişimde ise
seyir koşullanm kusursuzdu.
"Ustalar Suufi"nı ikinci kez izledi-
ğimde ilk izleyişime oranla daha yalın-
laşmış ama vurgulann daha biryerli ye-
rine oturduğu bir Callas yorumuyla kar-
şı karşıyaydım. Yorumunu yurtiçinde
ve yurtdışında sınamış olan Ayten Gök-
çer daha keyifli bir oyun çıkanyordu.
Yarattığı Callas kişiliğinin temel vur-
gusu, işini son derece önemseyen "öğ-
retici" kımliğindeydi.
Rejisör Cüneyt Gökçer'in üstünde
durduğu bir vurgu obnalı bu; çünkü bu
yolla, Callas rolünün, oyundaki aman-
sız egemenliğine karşın, sahnede yer
i l r i lalan öteki kişilerin rolleriyle kaynaştı-
bir oyunda sağjıklı bir kıyaslama yaç- _p bir oyunculuk ortamıoluşuyor. Sonuç
Deneuve ve De Niro '98 yılının bitiminde sinemaseverlerle buluşacak
Ustastaıiann sineııut)xıdönüşii
olarak da "öğretici" konumundaki Cal-
las'ın, diyalog düzeni içinde bile "ti-
rad" niteliği taşıyan genel söylemiyle
öteki roller arasında yer yer gerçek bir
diyalog düzeni kunılması sağlanıyor.
Böylece hem şarkıcı hem de oyuncu
olarak başanlı birer yorum sergileyen
genç operacılann (Begüm Mengü,Say-
ra Seytaan, Atay Ergezen) Callas konu-
mundaki Ayten Gökçer'in karşısında
harcadıklan emek değerleniyor.
Sanatı gereği sahneye çıkan kişinin
gerçek bir sanatçı olarak sivrilmesi için
öyle çok koşul var ki. Her şeyden önce
başkalanndan farklı oldugunu göstere-
cek bir "imaj" edinmek gerek. Duruş,
giyim, sahneye giriş biçimi... Daha son-
ra yapıtı yorumlarken ulaşılması gere-
ken duyarlık. Sözlerle müziğin buluştu-
ğu noktadan yola çıkarak şarkı söyle-
mek bu duyarlığa ulaşmaya yetmiyor.
Sözlerle müziğin buluştuğu noktayı
oluşturan durumu, ilişkileri, eylemleri
yaşanüsına yerleştirmeli opera sanatçı-
sı olmak isteyen kişi. Şarkıyla sunduğu
yaşantının derin anlamını yakalamalı.
Müzik yeteneğini oyunculuk gücüyle
bilemeli. Başanya ulaşmanın kosulu isç
hef şeyden önec "tutku".
Ondan sonra da "tut-
ku"nun belirlediği hadefe
ulaşma ("en iyi" olma) yo-
lunda yapılması gereken:
Korkunç disiplinli bir ça-
lışma, ya.',amın sıradan
mutluluklanndan sınırsız
özveri... Değermi? Gerçek
bir sanatçı olmak istiyor-
Kültür Servisi -1998 yılında çekilmesi planlanan
filmlerde dikkati çeken bir nokta var: 'Star'lann
sinemaya dönüşü. Catherine Deneuve bu yıl Nicole
Garcia ve Leos Canu'la. Robert de Niro ise
TarantJno ve Barry Levinson'la birlikte çalışacak.
Deneuve, Nicole Garcia'nın 'Piace Vendome' adlı
filminde Jacques Dutronc, Jean- Pierre Bacri ve
Emmanuelle Seigner'le rolleri paylaşıyor.
Leos Carax'ın çekimlerine başladığı filmın
adı ise 'Pola X'. Deneuve, bu filmde
başrolleri Cuillaume Depardieu ve
Katerina Golubeva ile paylaşıyor.
'Köprü Üstfi Aşıklan'(Les Amants du
Pont-Neuf) adlı fılmınden 6 yıl sonra
yeni filminin çekimlerine başlayan
Carax'ın yeni fılmi 98 yılının
bitiminde sinemaseverlerle
buluşacak. 'Place Vendome'da
bir kadın portresi çiziliyor. Bir
yıkım yaşayan ve kaçışın içinde
olan kadmın öyküsü. Tek çıkış
noktasını alkolde bulan bu
kadın, aylaklıktan yorulmuş
zenginlerin yattıklan bir
kliniğe düşecektir. Ölümcül
komada yatarken uzun süre
görmediği insanlar bir
anda dünyasının içine
girerek onu bir kâbusun
içine sürüklüyorlar.
Kötülükler içinde geçen
bir geçmiş, kişiliğinin
en uç noktasında onu
tekrar buluyor.
Aldatma, intikam ve
öç. Bu üç unsur, filmin
can daman. Filmin
konusu Hölderlin'in
bir sözüyle
açıklanabilir:
'Tehlikenin olduğu
yerde bir kurtancı da
vardır.'
Robert de Niro,
Paris'te. Ancak bu kez
1 Nisan'da gösterime girecek
olan Tarantino'nun filmi
'Jadde Brown' için değil. Jean
Reno'yla başrolü paylaştığı
John Frankenheimer'ın
'Ronin' adlı filminin çekimleri
için Paris'te. Bir 'action' fılmi.
Frankenheimer, Robert de
Nıro'ya 'Robert Pacino' diye
hitap ediyor. Onunla ilk kez
bir uçakta karşılaşmışlar.
Daha sonra da Paris'te
Anouk Aimee'yle
birlikteyken De Niro'yu
tekrar görmüş. Onunla
çalışma olanağını bulduğu ilk firsatta
da peşini bırakmamış. Reno'ya göre.
onun boynunda bir 'sağhk zinciri' var ve
bu zincir onu her şeye karşı koruduğu
gibi insanlarla arasındaki mesafeyi de
ayarltyor. Frankenheimer, De
Niro'nun sinema tarihindeki en iyi iki
/^atherine Deneuve
V_^ bu yıl Nicole Garcia
ve Leos Carax'la,
Robert de Niro ise
Tarantino ve Barry
Levinson'la birlikte
çalışacak. Deneuve,
Nicole Garcia'nın 'Place
Vendome' adlı filminde
yıkım yaşayan ve
kaçışın içinde olan
kadının öyküsü
anlatıhyor. Tek çıkış
noktasını alkolde bulan
bu kadm, aylaklıktan
yorulmuş zenginlerin
yattıklan bir kliniğe
düşüyor.
Robert de Niro, Paris'te.
Ancak bu kez 1 Nisan'da
gösterime girecek olan
Tarantino'nun filmi
'Jackie Brown' için
değil. Jean Reno'yla
başrolü paylaştığı John
Frankenheimer'ın
'Ronin' adlı filminin
çekimleri için...
üç aktörden biri oldugunu, bu işin okulunda eğitim
gördüğünü ve çok samimi bir kişiliğinin oldugunu
belirtiyor.
Onda, Gabin gibi nitelikli Fransız aktörlerine
benzer özellikler var. Ekranı dolduruyor ve geniş
alanda yapılan birkaç kişilik çekımlerde bile
seyircinın gözü hemen onun üzerine odaklanıyor.
Kamera, De Niro'yu çok seviyor. 40 yılı aşkm
süredir sinemayla uğraşan 68 yaşmdaki De
Niro'nun net bakışını, bir genç erkek
edasıyla tutkuyu dile getirişini görmek
insanı etkiliyor. Holywood'un eski
'kurt'lanndan De Niro,
Avrupa'daki sinemacılar
tarafindan ayartılıyor.
Her zaman izleyiciyi sinemaya
çeken görsellikle zenginleşririlmiş
filmler. Oysa De Niro, daha çok,
kişiliğini ön plana çıkaran
filmlerde de oynama kapasitesine
sahip bir oyuncu. Bunu pek çok
filmiyle de kanıtladı.
Frankenheimer, 'Ronin'i
çekmeye karar verdiğinde henüz
De Niro aklında yokmuş.
Konuyu çok beğendiği için bu
filmi çekmek istemiş.
Öyküdeki yalnız, maceraperest
ve arkadaş canlısı tipler ilgisini
çekmiş. Filmdeki soylu
savaşçı(samuray Ronin) karakteri
için de aklına gelen ilk isim Robert
De Niro'ymuş. Bu filmin beyaz
perdeye aktanlmasını sağlayan en
önemli isimlerden birisi de;
Amenkalı yazarlardan David
Mamet De Niro; filmin
çekimleri için 4 aydan fazla bir süre
Fransa'da kalacak.
Frankenheimer, 'NUdta' adlı fılmi
gördükten sonra Jean Reno'nun
adını her yere taşıdığı not defterine
kaydetmiş. Bu filmde Reno, Fransız
bir operasyon düzenleyiciyi
canlandınyor. Filmde aynca
Jonathan Pryce, Sean Bean (Anna
Karina) ve Natascha McElbone
(Surviving Picasso) rol alıyor.
Nice'te tamamlanan çekimlerden
sonra ekip Paris'e döndü.
Robert De Niro, Jean Reno ve tüm
ekip şu sıralar Seine nehri ve Epinay
stüdyolan arasında gidip geliyor.
Frankenheimer, çekimlerde kendi
ısteğiyle Fransızca konuşuyor.
Çekimlerden sonra mutlaka
De Niro ve filmin prodüktörü Frank
Mancuso'nun görüşlerini alıyor.
Ekibin kalabalık olmasına rağmen De
Niro içeriye girer girmez ortamda
değişik bir hava esiyor. Tıpkı
sessizliğin, bazen gürültüden daha fazla
yankı uyandırdığı gibi...
san değer...
Ayten Gökçer, "öğreti-
d" Callas'ı ictenlikli bir
ciddiyetle ve enerjiyle oy-
nuyor. "Alaycı" Callas'ı
daha tutumlu bir yaklaşım-
la sergiliyor. Öğrencilere
verilen öğütlerin özündeki
Callas yaşantısı örneklen-
diğinde (Callas'ın geçmişi
anlatıldığında), belli belir-
sizce duygusallaşıp "firik"
bir yoruma geçiyor. Genç-
lerin söylediği aryalann
uyandırdığı yaşantılann et-
kisiyle sınıf ortammın ger-
çeğinden koptuğu \e yaşa-
mmın en acı anlanyla baş
başa kaldığmda ise "pat-
hos"a bırakıveriyor kendi-
ni. Gözlerinin yaşardığı
anlar... Maria Callas söy-
lencesinin gizi bu bölüm-
lerde. Şişman, kötü giyi-
nen, yoksul, ama güzel ses-
li bir genç kızın, yaşamını
"tutku"sunun buyruğuna
vererek incecik, zarif gi-
yimli, eşsiz sesi ve yorum-
lanyla opera tarihine dam-
gasını vurmuş bir "diva"ya
dönüsümü yolunda ödenen
bedel. Sevgiden yoksun-
luk, doyurulmamış dişice
özlemler, en büyük "de-
ğer" olan "ses"i yitirme
tehlikesi ve sınırsız yalnız-
hk...
Ayten Gökçer, soluklu
ve son derece ölçülü bir
oyunculuk sergiliyor. Yo-
rumunu Akdeniz insanla-
nna özgü renkli mimikler-
le destekliyor. Ses renkle-
rini ise oldukça sınırlı tut-
muş. Bir de Callas'ın öğ-
rencilerine ya da dersi izle-
yenlere seslendiği bölüm-
lerde yoğun ve tekdüze
biçimde el hareketi kulla-
nıyor. Bu bir "gerçek" Cal-
las özelliği rni? lzleyen için
yorucu.
Cüneyt Gökçer'in titiz
rejisi, Sevgi Tflrkay'ın
özenli giysileri ve yüksek
oyunculuk düzeyiyle "Us-
talar Suııfi" Ankara Dev-
let Tiyatrosu'nun 1997-98
döneminin önde gelen ya-
punı. Dahası, Ayten Gök-
çer'in, son birkaç yıldır
sürdürdüğü müzikallerin
ardından, oyunculukta ye-
ni bir atılım içine girdiğini
gösteriyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Fotoğraflar
Fotoğraf sever misiniz?
Yepyeni, çok sevimli bir dergide, Albüm'de Do-
ğan Hızlan itiraz ediyor, "Donmuş kareler bana
mutluluktan çok acı verir. Geçmişin hatırianması
kime saadet getirir ki?" diyor.
Fotoğraf çektirmeyi sevmem. Fotoğraf çekmek
aklımın ucundan bile geçmemiştir. Fotoğraf birik-
tirmem. Handiyse tek fotoğrafım yok evimde. Öze-
nilerek kotarılmış çocukluk-ilkgençlik albümüm
başka evde duruyor.
Bununla birlikte fotoğraflara dalıp gitmekten
kendimi alamam. Nerede bir fotoğraf görsem...
"Donmuş kareler" acı verebilir. Ama sanki acı-
dan öte bir duygu.
Geçmişin hatırlanması bazan "saadef"getirebi-
lir. Fotoğrafta, işte görüyorsunuz, mutlu yaşamış
olduklanna inandığınız insanlar, gülümsüyorlar, Zi-
ya Osman Saba'nın hikâyesindeki gibi gülümsü-
yorlar. Hiç olmazsa mutlu yaşadılar diye düşüne-
bilirsiniz. Gerçi bu avunuş kısa sürecektir.
Fotoğraf bana hayatı düşündürür.
Donmuş karenin öncesine ve sonrasına uzan-
maya çalışırım, içim sızlar.
öyle ne çok fotoğraf belleğime oyulup kalmış-
tır. Bazılannı yazmayaçalıştım, birromanın, biröy-
künün satırları arasında yitsinleristedim. Sonra yi-
ne çıkageldıler.
Doğumumdan bir iki hafta önce: Annem, ablam,
babam. Annem adamakıllı şişmanlamış, ablam
çok zayıf, babam asık yüzlü.
Aslında annem de asık yüzlü. Ablam endişeli.
Çocukken bu fotoğrafa bakıp bakıp, beni iste-
miyorlardı heıtıalde diye düşünürdüm. Çoktan ge-
çip gitti, yine de.. arada bir...
Fakat fotoğrafın, hele bizim hayatımızda, büyü-
leyici bir yanı olduğuna inanıyorum. Fotoğraftan
daha çok, "res/m"diyoruz. Fotoğrafı alıp "sanafın
bucağına götürmek istercesine...
Sonra öyle fotoğraf ustalan var ki, eserleri bizi
gerçekten sanatın ülkesine götürüyor. Ara Gü-
ler'in "karda Istanbul tramvayı" nasıl unutulur?!
Ustaların çektiği fotoğraflar, basılıp çoğaltılarak
kamuyaulaşabiliyor, kuşaktan kuşağa geçiyor. Is-
tanbul'da tramvayı çok yaşadım. Yaşamamış
olanlara Taksim- Tünel'in bugünkü turistik tram-
vayıyla pek bir şey anlatamam. Ama Ara Güler...
... O karlı kış gününde, kar lapa lapayağıyorken:
Al işte Istanbul tramvayı!...
Hoş sıradan fotoğrafçılann emeklerini de yad-
sımam. Sağda solda, bir albümde, bir çerçevede
Necatigil'in o kadar güzel şiirinden, "Gülüşle-
n"nden çıkıp gelmiş o fotoğraflar yürek burkar.
Kemal Tahir, Yol Aynmı'nöa fotoğrafın hisset-
tirdikleri üzerine adeta bir keder yumağı örer:
"ölümden sonra 'bir gölge' olarak bile gelece-
ğe kalmak umutlan nasıl biter, kesinlikle unutul-
mak, 'Bu da kim? Ne işi var bizde?' sorulanyla
süprüntüye atılıvermek ne korkunç bir kaderdir,
bunu Bedestan'a düşen fotoğraflarda görmek
mümkündü. Hepsi de olduklanndan daha güzel,
daha güçlü, daha anlamlı görünmek için özenile-
rek çşktifilmjş, çgğu.ç^mlıçerçevelere konylmuş-
"tu."
Ama şimdi?!
Şimdi "Bedesfan "da, ortalıkta, meçhul alıcı bek-
liyoriar.
Böyle sokağın bir köşesine yığılmış nice nice fo-
toğrafa kimbilir ne çok rastlamışımdır; hem artık
çerçevelerinden çıkanlmış, albümlerinden sökülüp
atılmış...
Fotoğraf yoksa "unırtulmak")a eşanlamlı mı?
Demin Albüm dergisini söyledim ya, Gökhan
Akçura, bu nefıs dergide "unutulmanın" öcünü
alıyor.
Takvimde h Bırakan:
"Benim bisikletle ilişkim hiçbir zaman iyi olma-
mıştır. Çocukken, dediklerine göre bir ara üç te-
kerlekli bisikletim varmış. İki üç yaşlanndayken!
Ben hiç hatıhamıyorum. Hadi hafızam zayıf diye-
lim. Ama nedense bununla hiç fotoğrafım da çe-
kilmemiş." Gökhan Akçura, Bisiklet Kitabı, Bisik-
let Yaymları, 1993.
Aksanarta bu hafta
B Kiihür Servisi - Aksanat'ın şubat ayı etkinlikleri
sürüyor. Bugün 12.30 ve 18.30 saatlerinde lazer
diskten Stravinsky'nin 'L'Histoire du Soldat' balesi,
yann 12.00 ve 18.00'de lazer diskten 'Hiroshima Mon
Amour' adlı fılmi. perşembe 12.30'da Ben Webster'ın
caz konserini izleyebilirsiniz. Perşembe günü
Aksanat'ta yer alan diğer etkinlikse, Prof. Dr. Ara
Altun'un katılacağı 'Iznik' başlıklı konferans. Cuma
12.30'da lazer diskten Holst'un 'The Planets' konseri.
cumartesi de 14.00'te lazer diskten Verdi'nin 'La
Traviata" operası izlenebılir. Aksanat'ın programında
cuma ve cumartesi günleri 19.00 saatlerinde
'Alacaklılar' adlı oyun da yer alıyor.
1OO1 BELGESELFtLMFESTÎVALİ
BUGÜN
Belgesel Sinemacılar Birliği Cep Sineması'nda
" 11.00-12.00arası 'Ay'a Giderken Afrika'yı Görmek',
12.00-13.00 arası 'Ben Annemin Kızıyım', 13.00-
14.00 arası 'MoscowMyNearestandDearest', 14.00-
15.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest' (deva-
mı), 15.00-16.00 'Ay'aGiderken Afrika'yı Görmek',
16.00-17.00 arası 'Ben Annemin Kızıyım', 17.00-
18.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest', 18.00-
19.00 arası 'Moscovv My Nearest and Dearest' (deva-
mı) belgesel filmleri izlenebilir. (292 39 84)
Evrensel Sanatiar Müzik Merkeâ 11.00-12.00 ara-
sı Saraçoğlu Mahallesi, 12.00-13.00 arası Keçenin Te-
ri. 13.00-14.00 arası AhlatMezarTaşlan, 14.00-15.00
arası Kalabalıkken, 15.00-16.00 arası Saraçoğlu Ma-
hallesi, 16.00-17.00 arası Keçenin Teri, 17.00-18.00
arası Ahlat Mezar Taşlan, 18.00-19.00 arası Kalaba-
lıkken adlı belgesel filmler, 19.00-20.00 arası Izzet Ke-
ribar'ın 'Yunan Adalan' başlıklı dia gösterili söyleşi-
si izlenebilir.
BUGÜN
• AKBANK ODA ORKESTRASI'nın Cem Mansur
yönetimindeki konseri saat 19.30'da Sabancı Center
Hacı Ömer Salonu'nda izlenebilir. Konserin solisti
Florin Galati.
• BORUSAN SANAT MERKEZİ'nde saat 15.00'tc
Viyolonsel Dörtlüsü'nün konseri izlenebilir.
• YAPI KREDl KtX,TÜRSANAT'ın Salı Toplantı-
lan kapsamında saat 18.45'te Hayat, Bilim ve Etikbaş-
lığı altında 'BanaGerçeği Söyleyin Doktor" teması ir-
delenecek.
• ÇEKÜL Gençlik Birimi etkinlikleri kapsamında
saat 18.30'da ITÜ Taşkışla 109 nolu odada 'Atikçağ-
da tçme Kültüründen Bir Kesit' konusu işlenecek.