26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20ŞUBAT1998CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Kışkırtıcı yönetmen Oliver Stone'dan, Hitchcock tarzı bir gerilim: U-Turn Vahsi bir Svestem-noir denemesrKayalık, kurak, sıcak bir arazide paha- lı arabasıyla Las Vegas'a doğru yol alan Kaliforniyalı, küçük üçkâğıtçı serseri Bobby (Sean Penn), bir hayvanı ezecek kadar vurdumduymazdır direksiyon ba- şında. Akreplerin musluklara yuvalandığı. akbabalann leş gagaladığı. ensede boza pişiren Arizona sıcağında hımbıl hımbıl giderken, ansızın arabasında meydana ge- len bir anzadan dolayı, adeta vahşi, kızgın doğanın insanın üstüne üstüne geldiği çö- lün ortasındaki, Superior denilen, kuş uç- maz kervan geçmez, ıssız, döküntü bir ha- yalet kasabada duraklamak zorunda kalır. Üstü başı kir pas, yağ içindeki, salak gö- rünüşlû, paragöz, cin gibi bir taşralı gıcık oto tamircisi Darrell'in (Bilh BobThorn- ton) izbe dükkânına çeker kırmızı, fıyaka- lı Mustang'ını, bir an önce tamir ettirip yoluna devam etmek için. Aslında barmenlikten tenis öğretmenli- ğine kadar para getiren her işi yapan, ha- yatta hep kaybetmeye mahkûm, her türlü pisliğe kanşmış, batakçı serseri Bobby, paralannı yüriittüğü için sol elinin iki par- mağmı kesivermiş Rus marya babası Ar- kadi'ye bir çantaya tıktığı 13 bin dolan ia- de etmeye gitmektedir Vegas'a. Geciktiği her gün karşılığında birparmağını daha yi- tirecektir Rus gansgterlerlerin peşine sa- lmdığı Bobby. Bu dağbaşındaki tozlu top- raklı, sıcak, sefıl yöıede, ancak pişmiş ta- vuğun başına gelecek türden, peşpeşe sö- kün ediveren bırtakım belalara bulaşaca- ğını hiç aklına getirmeyen kent çocuğu Bobby, Arizona-Phoenix'in doğusunda bulunan, uygarlıktan kilometrelerce uzak- taki bu ıssız, çöplük gibi kasabadan yaka- sını kurtanp aynlarak yoluna devam ede- mez bir türlü. Kasabanın birbirinden cins, garip sakinleriyle karşılaştıkça, durumu- nu her an daha da kötüye götüren bir 'seks, ihanet, cinayet' şeytan üçgenine tutsak olur, öykü ilerledikçe. Falına bakan, Kızıldcrili asıllı, baştan çıkancı bir meşum kadının, Grace'in (ge- çen mevsim baba-oğul Jack Nicholsonla Stephen DorfPun ikisini birden idare etti- ği. Bob Rafelson imzalı, ilginç kara fılm denemesi "Kan ve Şarap"la tanıdığımız, Hollyvvood'un son dönemde hızla yükse- len genç yıldızlanndan, Küba asıllı, taş gi- bi' Jennifer Lopez, gerçekten de Ava Gardner-Lana Turner-Linda Darneli ka- nşımı, incelmiş fiziğiyle epeyce göz dol- duruyor) cekimine fena halde kapılan Bobby, tam da çok ateşli bir öpüşme sıra- sında, kadının, feleğin çemberinden geç- miş, hinoğluhin, yaşlı, emlakçi kocasıyla (Nick Nolte) karşı karşıya gelir. Üstelik, SUNGU ÇAPAN Kaybedenler U-Turn / Yönetmen: Oliver Stone / Senaryo: John Ridley, "Stray Dogs" adlı kendi romanından / Kamera: Robert Richardson / Müzik: Ennio Morricone / Oyuncular: Sean Penn, Nick Nolte, Jennifer Lopez, Jon Voight, Powers Boothe, Billy Bob Thornton, Claire Danes, Joaquin Phoenix, Julie Hagerty/1997(WB) gazoz içmeye gırdiği bakkalı soymaya kal- kışan iki aceminin çıkardığı, kanlı bir hır- gürde, göz göre göre dolar çantasını da kaptınnca beş parasız ortada kalıverip. 15 bin dolar karşılığında kansını ortadan kal- dırmayı öneren yaşlı kocanın önerisini ka- bullenir mecburen. 'Sevsem mi, öldürsem mi?' Film gelıştikçe öğreneceğimiz gibi. as- lında yıllardan ben, ensest, sadomazoşıst ve trajık bir ılışkinın süregeldiği kan- ko- canın arasında kalıp rrihai tercihini, emlak- çi baba- kocasının, anahtannı zincirle hep boynunda taşıdığı özel kasasını da boşal- tarak bu pislik yöreden tıpkı bir kuş gibi uçup gitmeyi hayal eden kadından yana yapar Bobby. Sürekli başına gelen can sı- kıcı olaylan göğüslemek durumundaki, acze düşmüş. acınılası kahramanımızın ar- tık sadece can derdine düştüğü cehenne- mi serüveni, birbinnden beter durumlarla sürüp gidecektir. mantığı fılan gitgide hiç iplemeyen. 'güvensizüğin' tavana vurduğu, inanılmaz, kanlı bir fınale kadar... Genelde kimılerince her filmi ses geti- ren, çalımlı bir sinemacı ve montaj ustası bir görüntü cambazı. kimilerince de göz boyayıcı, laf ebesı. şamatacı bir yönetmen sayılan ve kuşkusuz günümüz Amerikan sinemasının, ön safta yer alan 'firma isiın'lerinden biri olan Oliver Stooe'un son filmi, "U-Turn / Kaybedenler" üstat için mütevazı sayılacak, düşük bütçeli (20 mil- yon dolarcık!), kara film ve vvestem tür- lerini harmanlayan, Hitchcocktarzı birgc- rilim serüvenini karşımıza getinyor. Senaryo yazarlığının ardından geçtiği kamera arkasında, son on yılı aşkın süre- de yaptığı, Amerikan toplumunun çeşitli sorunlanna mercek tutan. gösterişlı film- leriyle günümüzde, adeta ülkesınin çağdaş vakanüvis-sinemacısı kesilen Oli\er Sto- ne'un filmlerinden, en azından birkaçını görmemiş sinemasever düşünülebilir mi? ABD'nin malum arka bahçe politikası- na ilişkin "Salvador", esaslı bir medya eleştirisi niteliğindeki "Sırdaş Radyo", ekonomi dünyası hakkındaki "\Vall Stre- et", asi gençlik ilahı, rock stan Jim Mor- rison olayı üstüne "The Doors", Başkan Kennedy cinayetine yeni yorum-açıkla- malar getirmek iddiasındaki "JFK",katı- lıp bizzat yaşadıği savaş cehenneminden kaynaklanan Vietnam üçlemesi "Müfre- ze", "Dört Temmuz", "Cennet ve Yeryü- zü", Watergate skandalının koltuğundan ettiği Başkan Nbıon'ın ibret verici öykü- sü "Nixon" ya da medyatik şiddetin eleş- tirildiği, baştan sona seri halde işlenen. ür- künç cinayetler kasırgası niteliğindeki "Katfli Doğanlar"la ünlenen Oliver Stone, bu son filmiyle kara film türüne 19901ar- da yeni bir soluk getiren Quentin Taran- tino'yu azıcık kıskanıp özendiğini örnek- liyor bir bakıma. Genelde derinlik kazanamayan ama ge- niş ölçekli fılmlerinın tersine kıt fikirlı, dar görüşlü entelektüel kapasitesini iyi teknisyenliğıyleörtbasedenStone'un.ya- zar John Rkilev "ın. James Cain ya da Jim Thompson çizgisindeki polısiye romanı "Stary Dogs"dan aktardığı son filmi "U- Turn / Kaybedenler'', çağdaş bir western cilası çekılmiş, mizahı öğenın de belırgin- leştiği, tıkır tıkır işleyen temposuyla sü- rükleyici kılınmış, azalmayan bir merak ve ilgıyle izlenen, yeni bir kara film çeşitle- mesi. Öykünün gelişimi boyunca tüm sa- hip olduklannı bir bir yitiren, tüm beklen- tileri boşa çıkan. umutları ve sinirleri laç- ka, zayıfkarakterli. anti-kahraman özellik- leri gösteren, finalde "Sevsem mi öldür- sem mi" ikilemi arasında sıkışmış, sol elı hep sanlı Bobby rolünü eldiven gibi üstü- ne geçirivermiş Sean Penn'in yanı sıra. iyi seçilmiş kadroyu oluşruran öteki oyuncu- lar da oldukça göz dolduruyorlar. özellik- le tüm kasabaya mavı boncuk dağıtan, bir içim su Jennifer Lopez. Kızıldenli kadı- nın, vaktiyle çok çektirdiği annesinin de ölümüne sebep olmuş. yıllarca tecavüz et- tiği. kızı-kansı olan. seksi Grace'e duydu- ğu aşkla nefret arasında salman, kötü şey- ler olacağının belirtisi bir kara kargayı da besleyen, yaşlı maço. kötü Jake'te, yılla- nn Nick Nolte'sinin de Sean Penn-Jenni- fer Lopez ıkilisine ayak uydurduğu film- de, çok sayıda ikmci karakter de ünlü oyuncularca canlandınlıyor. Ozgün. gösterişli bir üslup Kızıldenli yaşlı kör. bılge sokak filozo- funda, yıllann Jon Yoight'ini tanımak. an- cak kara gözlüklerıni çıkannca mümkün. Yıllardan beri Grace'le kaçmayı bekleyen. uçan kuştan haberdar, kibar ama takıntılı. kirli çıkı şerif Virgil'de Pöıvers Boothe, ın- sanı sinir edecek tipteki hödük. berbat o- to tamircisi. emlakçinin adamı Darrell'de Billy BobThornton, aşın kıskanç. natoka- fa nato mermer. "dinamit' gibi delikanlı Joaquin Phoenis'in gerzek sevgılisi. Pat- sy Öine tutkunu. kafadan yalelli, sanşın fıstık genç kızda Claire 'modem Juliette' Danes ve nevrotik garson kız Flo'da Julie Hagerty gibi oyunculann katkıda bulun- duğu Fılmde, arâklanmca şenfe rüşvet ver- meye kalkışan. tetikçi Rus'a. şerif Vir- gil'in "Komünizmden vazgectiniz di\-e şimdi para> la her şeyi saon alabUeceğinizi misanıyorsunuz" ce\abmı yapıştırdığı gı- bisinden mızahi sahneler de gırla. Fransız asıllı, özgür kadm imajındaki annesiyle ilişkisini Oedipus kompleksi teşhisine yol açacak şekilde, açık seçik an- lattığı, büyük ölçüde otobiyografik bir ro- manı ( u AChild'sNightDream' 1 )da yakın- larda yazıp jayımlamış olan sansasyonel yönetmen Stone'un, meraklısının bilebi- leceği, konusu bakımmdan John Dahl'm Nicolas Cage'li "Red Rock West"ini faz- lasıyla çağnştırmasına karşın. son yıllar- dakı başanlı ışlerinden biri sayacağımız "Kaybedenler"ı, özellıkle bu türün me- raklısına öğütlenir. Her planın görsel bir ustalığın ürünü oiduğu fılmde. türün alı- şılmış temalannı, klişelerini usturuplu bir biçimde elealıp yıneleyen yönetmenin üs- lubu, "Katil Doğanlar"dan alışıldığı gibi yine, siyah beyaz, leit- motiv 'imsi anı sah- neleri. kısa planlar. yakın plan ağırlıklı ça- lımlı kamera çalışması, akıcı montaj. de- neysel tonlardan çalan. MTV tarzı. klip estetiğine yakın duran. sürekli özgün ol- maya çalışan. gösterişli ama tıkınnda bir üslup. Haftanın en dise dokunur filmi. 14 dalda Oscar'a aâay, sinema tarihinin en pahalı filmi 'Titanic' gösterime giriyor 'Tîtanic' aşla dünyaran her yanını sardıKültür Servisi - Sinema tarihi- nin en pahalı filmi olma özelliği- ne sahip 'Tıtank' bugün gösteri- me giriyor. Başrollerini Leonardo DiCaprio ile KateVVlnslet ın pay- laştıklan filmi, daha önce de pek çok başanlı çahşmaya imza atan James Cameron yönetiyor. 268 metre uzunluğundakı 'Titanic' ad- lı geminın denıze açıldıktan kısa bir süre sonra buzul kayaya çarpa- rak baüşını ve gemıde yaşanan tut- kulu bir askı konu eden film, tek- nolojik sorunlara ve sosyal sınıf farklılıklanna da farklı bir bakış açısı kazandınyor. Toplam mali- yeti 300 milyon dolan aşan fılm için kendi payına düşen parayı ge- ri çevirerek bir ilke imza atan ve yönetmenlik yapmaya başlama- dan önce uzun yol şoförü olan Ja- mes Cameron fılm çekimlerinde yaşananlan ve kendi düşünceleri- nı anlatıyor. - Titanic'in öyküsünü be>az perdeye aktanna fikri ne zaman akhnıza geldi? JAMES CAMERON- 'Abyss'in çalışmalan için araştırmalanmı sürdürürken Titanic'in yapılış aşa- masındaki teknoloji beni çok şa- şırttı. Gemı, Robert Ballard adlı bir profesörün projesiydi. Onunla tanıştıktan sonra filmi çekmeye karar verdim. Roy Baker'ın 'A Night To Remember'('Atlantique Latıtude4r).JeanNeguksco'nun 'Titank' adlı filmlerini çok sevi- yordum. Ancak kendi kendime salt o geceyi konu eden, geçmişle gelecek arasında bir köprü görevi- ni görecek başka bir film çekilip çekilemeyeceğini sordum. Bir aşk öyküsü anlatmaya da kararlıydım. Makefler ve özel efeküer - Denize batnuş haüyle 'Titanic'i çekebilmek için 4000 metre dibe dakünız. Bu an sizin için çok özel değümi? Elbette, hayatımda bir kez da- ha böyle bir olayla karşılaşmaya- cağıma eminim. Bence ilgilenil- mesi gereken şey, kullandığımız maketler ve özel efektler. En önemlisi o anda gördüğüm görûn- tü karşısmda hissettiklerimin hep- sini seyirciye aktarabilmekti. Ger- çekçi, bir o kadar da heyecan ve- rici olması gerekiyordu. - Suyun altında çahşma sistenu- niz nasıldı? Dalgıç kıspetlerinı kullandık. Çünkü onlar vücudu daha sıcak tutuyor. 'Abyss'te su 30 dereceye kadar ısıtılmıştı. Ancak Titanic'in çekimlerinde bu söz konusu de- • 'Bütün filmlerimde bir yandan teknoloji harikalannı gösterirken bir yandan da yarattığı zararlan gözler önüne seriyorum. 'Titanic' kötü inşa edilmiş bir gemi değildi. Ancak yanlış yönlendirildiği için 1500 kişinin mezan oldu. Ben sinemayı da tüm bunlan anlatabileceğim bir iletişim aracı olarak görüyorum.' gildı. Suyun yüzeyınde çalışmak zorundaydık. Suyu ısıtsaydık bu- har oluşacaktı. Oysa Atlantik'te Titanic'in battığı gece buhar yok- tu. En zoru o>'uncular içindi. Dal- gıç kıspeti giyemiyorlardı. Bu yüzden de zemin üzerine ısıtıcı ja- kuziler yerleştirdik. Çekim arala- nnda oraya gidip ısınıyorlardı. - Leonardo DiCaprio ve Kate Ulnslet'in el ele. > ükselen su için- de kaldıklan bölüme benzer bir sahne 'Ab>ss'te de vardı. Su)oı ve dalma\ ı çok sevdiğim biliniyor. Bu bir tür aşk ve nefret ilişkisi. Dünyanın dört bir tarafın- da en az iki defa daldım. Saniye meselesi... Kafamdaki şey de tek bir saniyede yankı uyandıracak bir görüntüyü beyazperdeye aktar- maktı. -Teknolojiye karşı da benzerbir ilginiz var. FOmlerinizin çoğunda teknolojinin zararlan üzerine me- sajlar >çri\orsunuz. Burada bir ikilem var. Öyle de- ğil mı? Bütün filmlerimde biryan- dan teknoloji harikalannı göste- rirken bir yandan da yarattığı za- rarlan gözler önüne seriyorum. Teknoloji kökeninde kötülük olan bir terim değil. Ancak onu yön- lendirme biçimi çok önemli. Tita- nic, kötü inşa edilmiş bir gemi de- ğildi. Ancak yanlış yönlendirildi- ği için 1500 kişinin mezan oldu. Teknolojiye bağımlı olarak yaşı- yoruz. Bu yolun geri dönüşü yok. Hep ileri gitmek zorundayız. An- cak dünyanın düzenini bozmadan. Yoksa gün gelecek hepimız ölece- ğiz. Ben sinemayı da tüm bunlan anlatabileceğim bir iletişim aracı olarak görüyorum. -Titanic'te 5 yıl öncesine kadar gerçekleştiremeyecegini/ planlar var. Hem de çok fazla. Örneğin fil- min bir yerindeki kalabalık insan topluluğun hareketleri bilgisayar sayesinde hazırlandı. Seyredece- ğiniz filmi bundan iki yıl öncesin- de bile çekemezdik. Bir plana 400 bin dolar - Bütçeniz için bdirtcncn sımn aşmanızdaki neden neydi? Pek çok kişi bunu 'Water- worW'la karşılaştırarak suda çeki- len fılmlenn çok pahalıya mal ol- duğunu söyledı. Bunun tek neden olduğunu söyleyemeyiz. Biz 90 bölmeli bir gemiyi yeniden oluş- turduk. Bu 75 katlı birbina inşaet- mekle eş değer. Filmdeki tek bir plan için 300-400 bin dolar harca- dığımız zaman oldu. 3 saatlik bir fılm yapıyorsunuz ve olay hep ay- nı yerde geciyor. Bu yüzden de her seferinde geminin farklı yerlerini kullanmak zorundaydık. Yoksa se- yirci kendisini aynı yerde geçen 3 saatlik bir kâbusun içine sıkışıp kalmış gibi hissederdi. - Bu film için alacağınız paydan bile vazgectiniz. Her ne pahasına olursa olsun yapmak istediğim bir fılmdi. Bu- nun için de salt alacağım paradan değil, pek çok şeyden vazgeçtim. Ancak gelecek defa da böyle ola- cağına söz veremem. - Leonardo DiCaprio \e Kate VVınsk't bu fılm için özel olarak mı secikiiler? Her ikisini de tanımıyordum. Bu filmin deneme çekimlerinde tanıştık. Kate'le 3-4 saat çalıştık. Onun Rose karakterine çok uygun olduğuna karar verdim. Leonardo kendi yaşıtlan arasında yer alan en iyi aktör bence. -'Titanic'te ön plana çıkan bir başka konu da sosval sınıflar ara- sındaki farkuhklann. Bu tamamen sizin füme kattığınız bir yorum muydu? Ben uzun yol şoförüydüm. Işçi sınıfından geliyorum. Pek çok in- sanın ne yiyeceğini düşündüğü bir dünyada servete önem \ermeyi saçma buluyorum. Ancak maale- sef günümüzde servet itiban da beraberinde getiriyor. Jack ve Ro- se arasındaki sosyal farklılık da tüm hikâye boyunca pek çok şeyi gözler önüne serıyor. En yaşlı adayJames Cameron bile filmin gördüğü olağanüstü ilgi karşı- sında şaşkın. Cameron, filmin gösterime girdiği ülkelerde gala gecelerine katılmak için dünya- yı dolaşıyor şu günlerde. Her iz- leyici filmin aynı karelerinde gülmüyor belki ama Tokyo, Ro- ma ya da Moskova'da hiç değiş- meksizin aynı yerde ağlıyorlar. Slovenya"da olay yaratıyor, Meksika ve Hong-Kong'da en başanlı film seciliyor. Fran- sa'nın bazı yerlerinde izleyici oranımn bölge nü- fusunu aştığı bildi- riliyor. Insanlar fil- mi bir kez izlemek- le de yetinmiyorlar kısacası. 4 saat sü- rüp günde yalnızca 3 kez gösterilebil- mesine karşın Ju- rassic Park'ın 67 günde ulaştığı hası- lata, Titanic'in 58 günde ulaştığı be- lirtiliyor. Kitlesel bir Titanikmani ya- şanmakta... 9 Filmi izleyenlerin yüzde 60'ını kadınlar, yüzde 40'ını er- kekler oluşturuyor. 25 yaşın al- tındaki kadınlann yüzde 45'i fil- mi iki kez izlemiş. Kadm ya da erkek, iki kez izlemiş olanlann yüzde 76'sı ise filmi üçüncü kez izlemeyi düşünüyor. • Filmdeki rolüyle 87 yaştn- daki Gloria Stuart bugüne dek Oscar'a aday olan en yaşlı kadın oyuncu. Gloria Stuart • Tarihte ilk kez aynı fılmde aynı karakteri canlandıran iki ka- dın oyuncu birden (Stuart ve Ka- te WinsJet) Oscar'a aday göste- riliyor. • Titanic, bugüne dek en iyi fılm dalında Oscar'a aday olan filmlerin elde ettiğinin yaklaşık iki katı kadar kâr etmiş durum- da. 0 Eğer en iyi film seçilirse, 1965 yılından bu yana en iyi se- naryo dalında aday gösterilme- den en iyi fılm Oscan'nı alan ilk yapım olacak. # Filmde Tita- nic'in batışı, ger- çekte ölduğundan 34 dakika daha uzun sürüyor. • Filmin James Horner tarafından hazırlanan sound- track albümü, bu- güne dek 10 mil- yon adet satü. •'James Came- ron's Titanic'(Ja- mes Cameron'nn Tıtaniki) adlı kitap. The New York Times'm en çok satanlar listesinde birinci sıraya oturdu. • Filmin yapımı için toplam 300 miryon dolar harcandı. Bu miktann 200 milyonluk kısmı, yapım giderlerine, 100 milyonu da reklam, tanıtım ve pazarlama için kullanıldı. Yapıma Paramo- unt 65. Fox şirketi ise 135 mil- yon verdi ama bütçenin geri ka- lan kısmını yan yanya oluştur- dular. îlk Titanic filmi bulundu Kültûr Servisi - Titanic'le il- gili ilk filmin. geminin batma- smdan iki ay sonra Berlin'de çe- kildiği açıklandi. Mime Mi- sn'nun yönettiği 30 dakikalık sessiz film Berlinli bir film ko- leksiyoncusunun arşivinde bu- lundu. 1912 yılında batan geminin öyküsünü konu alan 'In Nacht und Eis' (Gecede ve Buzda) ad- lı filmin varlığı konusunda bel- ge ve raporlar olmasma karşın yapıtm kopyalan bulunamıyor- du. Filmin ortaya çıkanlmasın- da önemli katkılan olan Tagess- pîegel muhabiri Andreas Ausö- lat, filmin geminin batmasm- dan hemen sonra çekilmesi ne- deniyle tarihi açıdan oldukça önemli olduğunu belirtiyor. 30 kişilik bir kadronun rol aldığı film Minu'nin stüdyosunda ce- kilirken fılmde Hamburg Lima- nı 'ndan görüntülere de yer veril- miş. KEDİ GOZU VECDİ SAYAK Kaç TÜPk Dünyaya Bedeldir?Biliyooım, diyeceksiniz ki "Kedininzonına bak; kaç Türk dünyaya bedelmiş, sana ne!.." Ama unutmayın, "Merak kediyi öldürür!" Ben de meraklanıp duruyorum. Kaç Türk dünyaya bedeldir, diye... Bu konuda çeşitli teoriler var. Bir Türk'ün dünyaya bedel olduğunu söyleyenler oiduğu gibi, "100 Türk Büyüğü" listeleri yapanlar da var. Birkaç Türk'ün bir araya gelip yabancı bir ülkede darbe yapabileceğine inananlann, "Türk Büyükleri" arasında önemli yerleri olmuştur her zaman. Bence de bir olmasa bile, birkaç Türk mutlaka dün- yaya bedeldir. Âteş olmayan yerden duman çıkar mı? Mesela, Hollanda'da böyle bir atasözü var mı: "Bir Hollandalı dünyaya bedeldir" diye... Ama nedense, dünya bu gerçeği kavramamakta di- reniyor. "Devlet için kurşun atan" kahramanlara ge- reken önemi vermiyor. Onlar için, varsa yoksa sanatçılar, bilim adamlan... "Dünyaya bedel" Türkler diye onları tanıyorlar. Şu işe bakın ki, onlan da Türkler tanımryor. Uğraşları, Türk medyasının ilgi alanı dışında çün- kü. • • • Oysa kediler, arkadaşlarının başarılannı duydukça nasıl da keyifleniyorlar. Örneğin, Amerika'da çalışmalannı sürdüren Prof. Cemal Kayalar'ın genetikalanındaki buluşlannı, Prof. Şerif Mardin'den Prof. Cemal Kafadar'a nice sos- yal bilimcimizin başanlannı... Avrupa'ya gelınce, hepsinden söz etmeye kalk- sam, yazımız telefon rehberine döner. Yalnızca Fran- sa'daki bilim adamlanmızın çalışmalannı bile sayıp dökmeye yetmez bu sütun. Prof. Boratav'ın, Prof. Ta- nilli'nin izinden gelen pek çok genç bilim adamımız var, Fransa'nın bilim kurumlannda hak ettikleri yeri alan Ahmet insel, Ali Kazancıgil, Semih Vaner gi- bi nıce değerli araştırmacı... Bir Türk miman, Ahmet Gülgönen, öğretim üyeli- ğinin yanı sıra Paris'te sayısız yapıta imza atıyor; bir Türk doktoru Prof. Cavrt Avcı, çok az sayıda cerra- hın kabul edıldiği Cerrahlar Ulusal Akademisi'ne ka- bul ediliyor... Gün geçmiyor ki, bir Türk sanatçısının yeni bir ba- şansına tanık olmayalım. Türk sınemacılannın, ödülsüz döndükleri festival yok neredeyse. Zeki Demirkubuz'un "Masumiyet"\, Angers'te Büyük Ödül'ü alıp, Haluk Bilginer'e En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandırdıktan sonra Sadoul ödülünü de alıyor. MesutTufan'ın "EnverHoca"' bel- geseli, Biarritz'te en iyi belgesel dalında Gümüş Odül'ü alıyor. Bir seramik ustası Alev Ebuzziya'nın Danimarka'daki yeni sergileri gene büyük övgülerle karşılanıyor. Yalnızca Fransa'da, son bir ay içinde gerçekleşen etkinlikler Türklerin dünyada -her şeye rağmen- se- sini duyurabildiğini kanıtlıyor. Nora Şeni'nin "Kamondo" ailesi üzerine araştrma- sı, büyük ilgi görüyor. Yeni çıkan bir başka önemli ki- tap da Hasan Basri Elmas'tn Türkiye-Avrupa ilişki- lerini tarihsel süreç içinde değeriendiren yaprtı... Ti- yatro sanatçısı MefinDüzenli, Strasbourg'da Nâ- zım'ın "Sevdalı Bulut"unda başanlı bir oyun sergiler- ken, biryandanda "Dünyanın llkZamanlannda" baş- lığı altında Türk masallannı tanıtıyor Fransızlara. Dev- let Tıyatrosu sanatçısı Mustafa Mutlu ise "Karagöz'ü sergiliyor Paris'teki Türk derneklerinin işbirliği ile. Kültür Bakanlığı'nın katkısı ile gerçekleşen bir baş- ka etkinlik de "Evlilik Fuan" çerçevesinde CarousseJ du Louvre'dasergilenen gelenekselTürkgelinliği. Ol- gunlaşma Enstitüsü'nün arşivinden gelen grysi, fuann enrenkliparçalanndanbiri. "£xpo/angues"dilfuann- da ise Türkiye, TÖMER standı ile temsil ediliyor. Ama, başanda aslan payı müzisyenlerin. Çünkü, hepsi de en ufak bir devlet katkısı olmaksızın kendi çabalan ile varoluyorlaruluslararası arenada; Paris'te birbiri ardına konserler veren Aydın Esen, Tuna Öte- nel, Burhan Öcal Nedim Nalbantoğlu. Mahmut Demir üçlüsü ve MIDEM'de ödüllendirilen Faal Say ve yapımcı Ahmet Ertegün. Fazıl Say, şimdiden dünyanın en önemli piyanist- leri arasında yerini aldı. Abarttığımı sanıyorsanız, "Di- apazon" dergisinın Şubat '98 sayısına bir göz atıve- rin. Kapağını ve ayın röportajını Say'a ayırmış bu önemli müzik dergisi. Ama, Fazıl Say "dünyaya bedel" Türk büyükleri lis- tesinde yer alamıyor bir türlü. Elleri piyanoya alışmış bir kez, devlet için kurşun at- mayı beceremez ki... Rengim Gökmen CRR ve İZDSO'da • Kültür Senisi - Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası ve Cemal Reşit Rey Opera Korosu. yann saat 19.30'da Rengim Gökmen'in şefliğıni yapacağı CRR Senfoni Orkestrasf nın solistlerinden Judith Uluğ ve Fujita Piyano Üçlüsünün katılacağı bir konser gerçekleştirilecek. Konserde; Gershwin'in 'Konçerto, Fa Majör". Ferit Tüzün'ün 'Ceşmebaşf, Beethoven'ın "Üçlü Konçerto' ve Borodin'in 'Poloveç Danslan' başlıklı yapıtlan seslendirilecek. Rengim Gökmen aynca 26 Şubat Perşembe saat 20.30'da ve 27 Şubat Cuma günü saat 20.30'da Lzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nda Pepe Romero'nun (gıtar) solıst olarak katılacağı konsere de şeflik yapacak. Konserde Ferit Tüzün'ün 'Çayda Çıra' (Bale Süıtı), Joaquin Rodrigo'nun 'Gitar Konçertosu, re majör 'Aranjuez" ve Mendelssohn'un '4. Senfoni, La majör, Op. 90 'ttalyan Senfonisi" başlıklı yapıtlan seslendirilecek. BUGÜN • ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde Heinrich Böll Günleri kapsamında saat 17.00'de Katharina Blum'un Çiğnenen Onunı isimli filmin gösterimi, saat 19.00'da Nilüfer Kuruyazı'nın yönettiği Onü Çalışlar, Yazgülü Aldoğan vc Mehmet Metiner'in katıldıği '1974 Almanyası'nda Geçen Bir Roman 1998 Türk Medyası için Bir Anlam Taşıyabilir mi" konulu açıkoturum izlenebilir. • BİLGİ ÜNtVERSİTESt'nde saat 17.30'da Büyük Salon'da Andrei Tarkovskj'nin yönettiği The Sacrifice isımili film, saat 20.00'de Büyük Salon'da, Yeşua Aroyo yönetiminde İstanbul Oda Korosu'nun konsen, saat 22.00"de Büyük Salon'da Andrei Tarkovsky'nin Andrei Rublev isimli filmi gösteriliyor. (216 22 22) • TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR VAKFI'nda 18.00-20.00 arası Aptülika'nın katıldığı 'Mizahın Toplumsal Konumu, Mizahın Muhalif Gücü ve Vlizahta Dejenerasyon' konulu söyleşi yer alıyor (293 10 96) • BORUSAN KÜLTÜR SANAT MERKEZİnde saat 12.30'da videodan 'Boulez, 20. Yüzyıl Müziğinde Bir Kilometre Taşı' isimli gösteri izlenebilir. (292 96 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle