25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13ŞUBAT1998CUMA 12 KULTUR Ünlü fotoğraf sanatçısı Henri Cartier Bresson'un 90. yaşı Ingiltere'de iki sergiyle kutlanıyor DoğaDığnı ve öz^iüılüğüıı peşinde...Kültür Servisi - Paris'te yagmurdan kaçarak saçak altına sığınan bir yığın adam. Aralanndan biri kendisini birden sağanağın altına atıp fotoğraf çekmeye başlayınca geride kalanlar "Adama ba- kın kendisini Henri Cartier Bresson sa- nıyor' diye takılmışlardı ona. Sağanağın altında yakaladığı görüntülerden çok, kendıni tanımayan adamlann bu yo- rumları keyiflendirmişti Bresson'u o gün. Yapıtlan kendisinden daha iyi bi- linen sanatçılardan Bresson. Çok az ki- şi tanır Bresson'un yüzünü ama her za- man yanında taşıdığı küçük Leica'sını güneş ışığında parlamaması için yapış- kan bantlarla kapladığını bilmeyen yok gibidir. Bu, Bresson'un mercekten bile bakamadan aceleyle fotoğraf çekerken fark edilmemek için başvurduğu bir yöntemdir. Sanatçının portrelerindeki başansmın nedeni de budur. O normal- de fotoğrafı çekilmeyen insanlan gö- rüntüleyerek yakaladı başanyı. Karşısı- na geçilip poz verildiğinde sonuç ço- ğunlukla tatmin etmedi kendisini. Ünlü fotoğraf sanatçısı ve ressam , Henri Cartier Bresson. bu yıl 90. yaşı- nı kutluyor. Sanatçının bu önemli yılı tngiltere'de de iki önemli sergiyle hatır- landı. CartieT Bresson'un lstanbul fo- toğraflanna da yer verdiği 'Avrupalılar' başlıklı sergisi Hayvard Gallery'de açı- lırken portre fotoğraflanndan oluşan bir sergi de Natıonal Portrait Gallery'de bu- luşuyor fotoğraf meraklılanyla. Yaşa- mını bunca yıl mütevazı birçizgide sür- düren sanatçı ise kendi adına açılan her iki serginin açılışına da katılmamayı yeğledi. Bresson'un doksanıncı yaşı anısına açılan sergilerin zamanlan fotoğraf sa- natında 50. yılını kutlayan Türkiyeli dostu AraGüler'in Pamukbank Fotoğ- raf Galerisi'nde açılan sergisiyle de ke- sişiyor. Ara Güler. 1950'lerin sonlann- da Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı'na katılmıştı. Bresson da 1968 yılında Türkiye'ye davet edilmiş, bu da- vetin ardından da 'Türldye'den tzlenim- ler' başlıklı bir sergı açmıştı. 'Tam o anın görüntüsiT Bresson yapıtlanndan çok kendisini geri planda tutma niteliğiyle tanınıyor. Onun ölümsüzleştirdiği pek çok görün- - tü görsel belleğimizin bir köşelerine ka- zınmış olsa da pek çok kişi bu fotoğraf- lann kimin tarafından çekildiğini bile bilmez. Birde sahipleriyle özdeşleşmiş portreler var elbette: Sartre'ın sisler içinde Paris'in köprüleri üzerinde çe- kilmiş fotoğraflan ve Giacometti'nın i- ki heykel arasından geçerken deklan- ^artier Bresson'un lstanbul fotoğraflanna da yer verdiği 'Avrupalılar' başlıklı sergisi Hayvard Gallery'de açılırken portre fotoğraflanndan oluşan bir sergi de National Portrait Gallery'de buluşuyor fotoğraf meraklılanyla. Uzun yıllar hareketi, fotoğraf ve dinginliği temsil eden resim arasında gidip geldi Bresson. Bugün artık sadece resimleriyle ilgileniyor. şöre basıldığı anda üçüncü heykel gö- rüniimünü kazandığı fotoğraf... Peki Bresson bu fotoğraflan çekme- den önce uzun ve bil inçli bir hazırlık sü- recine giriyor muydu. yoksa sadece an- lık yakalayışlann ve şansın sonucu muydu bu yapıtlar? Yandaki fotoğraf- ta görünen K.atolik ayinlerinde rahibe yardım eden çocuğu görüntülediği fo- toğrafı uzun bir gözlem ve bekleyişin ürünü olduğu izlenimini uyandınyor. Bu rür fotoğraftar Bresson'un, tekni- ğinde gözlem ve bilince söyledığinden daha çok yer verdiğını gösteriyor. Sa- natçı haftalarca köşe başında bekleyip çocuğu seyretmiş olmasa bile aynı sah- neyi en azından gelip geçerken onlarca kez gördüğü. sokağa yayılan dumanın görselliğini kafasında kurguladığı ke- sin. Sanatçının bazı fotoğraflan kömpo- zisyon ve ışık arasındaki uyumnedeniy-?'* le çekilmeden önce saatlerce beklendi- ği izlenimini uyandınyor. Ancak hiç- bir zaman bekleyecek kadar çok vakti olmadı Bresson'un. Bir görüntü yaka- ladığı anda defalarca kez deklanşöre ba- sarak kendi deyimiyle *tam o anın gö- rünriisünü" belgeledi. Bresson'un yapıtlannda şans elbette büyük rol oynuyor ancak bu fotoğrafla- nn rastlantısal olduğu söylenemez ke- sinlikle. Öte yandan ne aradığını ve ara- dığı şeyi bulduğu anı çok iyi biliyordu. Plastik sanatlardan edindiği görsel zevklerini sezgileriyle hannanladı fo- toğrafta. Bir görüntüyü yakalayarak ge- çici olana süreklilik kazandırdığmı söy- lüyordu Bresson. Her zaman nerede durması gerektiğinin, ışığın nereden geldiğinin bilincindeydi. Sezgilerinin yoğunlaştığı fotoğraf çekme anını şöy- le tanımlıyor Bresson:"On parmak daktik) yazan bir kişinin tuşlan unut- nıası gibi ben de makinemi unutuyo- rum." Hepsi 'otantik' fotoğraflar 1908 yılında dûnyaya gelen Bres- son'un ilk gençlik rutkusu edebiyattı. Yaşam görûşü Rimbaud'un şiirleriyle şekillenen 'gftme' arzusuyla biçimlen- di. Bresson daha sonra resme yönelerek 1927-28 yıllannda Andre Lothe'nin atölyesinde modernizm, kübizm ve ger- çeküstücülükle tanıştı. Andre B,re- ton'un '2.GerçekûstücûlükManifesto- su'nu yayımlamasının ardından 'firça- nın ucundan daha hızlı bir aletle dünya- nın yaralanna tanıklık etme" yolunu seçti sanatçı ve fotoğrafla tanıştı. Fran- sa fotoğraflannın ardından Italya, Mek- sika ve Ispanya'yı gezdi. 1947'de de ABD'yi fotoğraflamayakararverdi. Sa- natçı aynı yıl bir grup fotoğrafçıyla Magnum Fotoğraf Ajansı'nı kurdu. Bu- gün 1966'da aynldığı ajansın çalışma- lannı değerlendirirken fotoğrafın sanat olarak kabul gönnesınde büyük etkile- rinin olduğunu belirtiyor. Magnum'un yeni üyeleriyle bağlantısını sürdürüyor hâlâ ama aktif üye olmayı kesinlikle dü- şünmüyor. Son yirmi beş yıldır kendisini sade- ce resme adamış durumda. Resmi me- ditasyona benzetiyor. Fotoğrafla karşı- laştırdığında 'Beğenmediğinizyerinisi- lebilirsiniz' diyor. Bugün sanat yaşamını değerlendirir- ken gerçeküstücülükten çok şey öğren- diğini ve ürettiği sürece bu akıma sadık kalmaya çalıştığını soylüyor. Şansı sa- natın önemli öğelerinden biri olarak gö- 'ren.bu akım özellikle fotoğraflannda önemli rol oynâdi Bresson'ın. Sanatçı ancak kaza sonucu yan yana düşebile- ceği düşünülen nesneleri bir araya ge- Bresson'un tekniğinin göztem ve bilince dayatı olduğunu gösteren bir fotoğraf. tirdiği fotograflanyla izleyicinin ger- çeklık duygusunu zorlamaktan keyif alıyordu. HayvardVla sergilenen fotoğ- raflar arasında bu türün örnekleri de y- er alıyor. Sokakta peş peşe yürüyen iki kadının tam üzerine denk düşen heykel sütunlarla aralanndaki uyum adeta şaş- kınlık yaratıyor. Berlin duvannı daha iyi görebilmek için yan yana dizilen üç adamın bir heykeli andıran görüntüleri gibi hayret uyandıran daha pek çok fo- toğrafı var sanatçının auoak bu yap«l*- . nn hiçbiri doğallıklan konusunda şüp-* he götürmüyor. Ya da Bresson'un söz- cüklerinı kullanacak olursak hepsi 'otantik' fotoğraflar. Doğallığın ve özgünlüğün peşinden koşan Bresson her türlü fotoğraf oyunu ve mekanik gereçten uzak durdu sanat yaşamı boyunca. Flaşla fotoğraf çek- meyi, eline bir silah alıp konsere git- meye benzetiyordu. Saniyede pek çok poz çeken motorlu makinelere de bir türlü ısınamadı. Uzun yıllar hareketi temsil eden fotoğraf ve dinginliği tem- sil eden resim arasında gidip geldi Bres- son. Bugün artı^ sadece resimleriyle il- gileniyor ancak zamanı ölümsüzleştir- diği fotoğraflan 90 yaşındaki sanatçının yaşamına hareket katmayı sürdürüyor. Geçmiş filmde gelecek oyunda Şehir Tiyatrolan, Dinçer Sümer'in eskimeyen oyununu, 'Eski Fotoğraflar 'ını sahneliyor ÖZLEM GÜLŞEN lstanbul Şehir Tiyatrolan yeni. aslında bir o kadar da 'eski' bir oyunu. "Eski Fotoğ- raflar'ı sahneliyor. Dinçer Sümer'in yazıp Hakan Aln- ner'in yönettiğı oyunda Hü- meyra ve Emin And rol alı- yorlar. 'Eski Fotoğraflar' oyununda gösterilmek üzere yine aynı sanatçılann rol al- dığı bir sinema filmi de çe- kildi. Bir kadının geçmişi ile bir erkeğin geleceğini 'içiçe' geçmiş bir biçimde konu e- den oyunda, kadının geçmi- şine geri dönüşleri. filmden kesitler sunularak seyirciye aktanlıyor. Oyunda. enişte- si tarafından taciz edilen ka- dın, evden ayrılarak istas- yonda karşılaştığı bir ada- mın evine sığınıyor. Bir sü- re yaşlı bir adamla yaşadık- tan sonra da bir pavyonda dans edip şarkı söylemeye başlıyor. Hümeyra. oyunda aynı kadının farklı dönem- lerini canlandırıyor. Emin And ise komi, enişte. kan da- \alı, yaşlı adam ve üniversi- teli olmak üzere kadının ya- şamına giren 5 ayn kişiliği sergiliyor. 'Eski Fotoğraf- lar'. 15 Şubat tarihine dek Kadıköy Haldun Taner Sah- nesi'nde, 18-22 Şubat tarih- leri arasında da Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde sergilene- cek. Oyunun ve aynı zamanda filmin yönetmeni Hakan Al- tıner. 'Eski Fotoğraflar'ın bugüne dek pek çok kez Şe- hir Tiyatrosu. Devlet Tiyat- rosu tarafından \e hatta hse temsıllerinde de sergilendi- ğıni. ancak o>Tjnun güncel- lığini kaybermediğini dile getiriyor. Oyunun meminde bir değişiklik yapılmadan sadece filmden bazı kesitler eklenmış. Metne sadık kal- maya çalıştıklarını belirten Altıner. 'Eski Fotoğraflar'ın 'esküneyen bir oyun" oldu- ğunu, içinde banndırdığı ko- nularla gündemle özdeş bir yapıt olduğunu soylüyor. Oyunculan çok daha önce- sinde kafasında belirleyen Altıner. Hümevra'nın her karaktere uyabilen 'yaşsız biroyuncu' olduğunu. Emin And'ı ise daha önceden izle- diğini ve bu role çok uygun olduğunu düşündüğünü be- lirtiyor. Her rolün bir 'yaşı' olduğuna değinen sanatçı, oyuncu seçimi üzerine dü- şüncelerini şöyle açıklıyor: "•Vaşb rolünde bir gend. genç rolünde bir yaşlıyı oynata- mazsınız. Doğal olnıaz. Bu (A unda avantajlı olduğumuz durum; yapıtın 'yaşsız bir oyun' olması. Hümejra o>ıında' Sevtap' ın gençltgini de canlandırıyor, pavyona düştükten sonraki halini de. 'Uçlarda rolleri seviyorum' Hakan Ataoer'le birlikte gerçekleştirdiğimiz beşinci proje. Onunla çalıştığım için çok şanslıynm. Benim po- tansiyelimi bilen ve enerjimi olduğu gibi aktarmamı sağlayan bir yönetmen. Çok canh, 'insanca 1 bir oyun. Sevgiyi ve duygu yoğunluğunu bir arada verebiten. özellikle bu dönemde ihtiyacını çok duydufumuz bu i- ki kavTamı faridı bir bakış açısıyla setgüeyen bir oyun. Bugüne dek pek çok kez sahnelenmesine karşm ben oyunu iziemedim. Çok sevdigim bir yapıt. Ancak can- landırdığım karakterin çok değişken bir yapısı var. Ro- lümde tek zorlandıgım yer bu değişimlerdi. Hüzünden sevince, hırstan >-umuşaklığa, yumuşaklıktan çılgınlığa ani 'gepşler'. Ben de hep •uclarda' olan rollerde oyna- mayı seviyorum. Bu da öyle bir oyun. Oyunun son rep- liği 'Sevgj iMi mü?'. 'Sevtap'm gerçek acbnın 'SevgT olduğu da oyunun sonunda ortaya çıkıyor. Birbirimizi gereksiz yere kınp üzdüğümüz bu dönemde, oyun bu anlamda günümüze de iyT bir gönderme yapıyor. Emin de bu o>-undaki erkek karakterkriyie büyük uyum sağladı." O>oında geçmişten 'şim- di'ye doğru yükselen gerili- mi bozmak istememiş Altı- ner. Bu yüzden de eklenen ve çıkanlan bir-iki replik ve önceden çekilen filmle se- yirciye aktanlan bölümler dışında oyunun akışında metne olduğu gibi bağlı ka- lınmış. Oyundaki kadın-er- kek ilişkisini, birping-pong maçı olarak düşünürsek, iki- si arasında gelip giden top hiç yere düşmemeli, hep ha- vada kalmalı. Top havada kaldığı müddetçe de seyirci o süreklilikten kopamıyor. Kadının geçmişi. erkeğin geleceği. K.adının hayatı an- latılırken erkeğin yaşamı da onun içinde anlatılıyor. Talimhane Sahnesi'nin çalışmalanndan sonra Tiyat- ro Bakış'la çalışmalannı sürdüren Altıner, özel ve ödenekli tiyatrolan. birbiri- ni tamamlayan iki kurum olarak tanımlıyor: "Özel ti- yatrolann tasanlannın ma- liyeti çok yüksek. Ancak se- yirci de salt yeni ve kapsam- lı oyunlarsergilendiği zaman tiyatroya gidi>ıor. Ödenekli ti- yatrolar de\ letten destek alı- >or. Onlar da sahnelemek is- tedikleri oyunlann çoğunu 'özgür bir ortamda' sergile- yemiynrlar. Tiyatro bir kriz dönemi yaşıyor. Vine de ri- yatronun geçmişinden bugü- ne dek olumlu bir gelişim içinde olduğunu görüyoruz." 'Dünyayı dolaşan uluslararası diskcokey' GÜRHAN UÇKAN Eric Clapton (54) yeni albümünü tanıt- mak için Mılano'da lüks bir otelin gecesi 900 dolarlık süitinde kalıyor ve dünya ba- sınını kabul ediyor. Clapton'un tanırtığı yeni albümünün adı u Pügrün",yani "haa. gezgia, seyyah". 75 dakikalık albümünde ortaya yepyeni bir Clapton'un çıktığına inanıyor. Bu çalışma. onun tek başına dol- durduğu 18. albüm oluyor. 1989'dan beri yalnızca yeni ve kendi parçalanndan olu- şan ilk albüm durumunda. lsveçli müzikeleştirmeni NifcHansson'a bu albümden öncekı çalışmalannı şöylean- latıyor: " The Band'dan Robbıe Robert- son'la birlikte birkaç yıl önce birkaç parça yazmıştık. Birince pek ağırlıklı olmadıkla- nnı anladım.. Araya bir de blues plağı gir- dT "FromtheCrâdle". 1994teçıkmışve oldukça iyi satmıştı. 1992'deki angle'ı "Te- ars in hea\en", kariyerinin en beğenilen parçalarının başında geliyor: en çok satan İngiiiz Müzik ÖdüUeri BritAwards sahiplenni bııldu Kültür Servisi - tngiliz Müzik Ödül- leri Brit Awards önceki gece düzenlenen bir törenle sahiplerine verildi. Jngiltere müzik endüstrisi içinde en iyileri belir- leyen Brit Avvards Ödül törenini ünlü aktör Matthew Modine ve ünlü model Claudia SchifFer sundu.'En !yi İngiiiz Grubu' ödülünü Oasis. Prodigy, Radi- ohead ve Texas gibi gruplan geride bı- rakan The Verve aldı. The Verve grubu 'Urban Hymns' albümüyle de 'En îyi tngiliz Albümü' dalında büyük ödüle layıkfförüldü.Spice Girls ise' 1997 Ba- şan Odülü'nü aldı. AH Saints gurubu ise 'Never Ever' isimli parçalanyla 'En İyi İngiiiz Şingle' ödülünü aldı ve 'En tyi Video Ödülü'ne layık görüldü. 'En İyi İngiiiz Erkek Şarkıcf ödülüne Fin- ley Quaye, 'En İyi tngiliz Kadın Oyun- cu' ödülüne Shola Ama 'En çok Umut Veren Şarkıcı' ödülüne Sterophonics la- yjk görüldü. 'En İyi İngiiiz Prpdüktor Ödülünü Street Youth, 'En tyi tngiliz Dans Performansf ödülünü Prodigy. 'En tyi Uluslararası Erkek Şarkıcı' ödü- lünü Jon Bon Jovi, 'En tyi Uluslararası Kadm Şarkıcı' ödülünü Björk, *En tyi Uluslararası Grup Odülü'nü U2. 'En çok Umut Veren Uluslararası Grup Odülü'nü EELS, 'En tyi Soundtrack Odülü'nü Full Monty, İngiiiz Müzik Endüstrisi'ne Katkı Odülü'nü ise Fleet- wood Mac. aldı. albümü ise, yıne aynı yıl çıkarttığı "Unp- lugged". "Changethew»rld" parçasıyla ge- çen yıl üç adet Grammy ödülü kazandı. Yeni albümünden umutlu: " Bir şeyi bu- lup çıkardığtm zaman. herkesin dinlemesi- ni isnyorum. Dünyayı dolaşıp kendi keşfet- tiği müziği calan uluslararası bir diskcokey gibtyim. Çağdaş "R&B" müziğL Blues'un gelişmişi gibidir. Babyface. Jodecı. L'sher ve Blackstreet gibi artistlerin eseridir." Albümdekı ilk parça "My father'seyes", onun 9O'lı yıllar müziğinin tipik bir öme- ğı. "Tears in heaven"la aynı zamanda ya- zıldığı belli oluyor -hayatının en büyük tra- jedisinden sonra: 4 yaşındaki oğlu Conor, New York'ta bir gökdelenin 53. katından düşerek ölmüştü: "Ben de ötümün eşiğinden döndflm de- falarca. Üç kez mide kanaması geçirdim. Bir defasında konscr sırasında sahnede >> ğüıp kaldım. Ama bunlann hiçbirinin ben- de bıraktığı iz. Conor'un ölümünün bırak- Oğıyla karşılaşünlamaz. Ölümden döndük- ten sonra kendimde herhangi birdeğişiklik hissermedim. Ama oğlumun (üümünde bü- tün dünyamdeğişti.Ozeliiklezaman kavra- mıyla ilgili görüşlerim bambaşka hak gel- di. Gerçekte ne kadar zamana sahip oldu- ğumuz. bunun ne kadannı başkalanna kar- şı du\ duğumuz se\gi> i ve sevecenliğj göster- mc\e harcadığımızı düşündüm. Bir insanın başkasına \erebtkceği en değerli armağan zamandır. kendi zamam." Müziğe 35 yılını veren Eric Clapton 70'li yıllarda, tngiltere'de duvarlara "Clapton is God" (Clapton Tann'dır) yazıldığı zaman- larda eroine yakalanmıştı. Tedavi gördük- ten sonra fena halde içmeye başladı. Artık 10 yıldır uyuşturucudan ve alkolden uzak yaşıyor "tnsan sarhoşken ürettiğinde hiçbir şeyi ciddi>e almıyor. Müziğin nasü ciddiye alınması gereknğini ancak muşrurucuyu veiçkiyi btraknktan sonra öğrendim. Benim için dönüm noktası oğlumun doğumu oWu. O zaman kendimden iğrendim. tçmeye 14 yaşında başladun, uyuştunıcuya 16. tldsin- den de kesin kurtulduğum zaman 42 yaşın- da>dım. O zamanki parçalannu dinlemek banaacı veriyor. Toplu çalışmalanmı içeren 'Crossroads'u hazııiarken bu \iizden çok acı çektim. Büyük ısürap içindeydim." Uyuşturucu ve alkol onun için bir kaçış olmuş:t4 Cnlendiğim takdirde, içimden ge- len müziği kendi gönlümce \apamaz hale geleceğimden korkuyordum. Kişisel özelli- ğun ön plana çıkmasın di\ç uzun gitar so- lolan yapma>ı bıraküm. country vereggae denemeye başladun. Demek istediğun şuy- du: Tırnaklannızla yakalamak istediğiniz kişi ben değilim. Beni kıskıvrak yakalama- y» uğraşmayı bırakın!" Güvenilir biri ol- mak için çok uğraşan Clapton, halkın ken- disine güvenmesinden mutluluk duyuyor. YAZI ODASI SELİM tLERİ Kadıköyü'nün Bazı Sokakları Bu aralar sık sık Kadıköyü'ne geçiyorum. Kâh Mühürdar'dayım, kâh Moda'da, bazan Fe- nerbahçe'de, Kuyubaşf nda, Göztepe'de, Suadi- ye'de... Iş dolayısıyla, dostlar sebebiyle yolum Kadıkö- yü'ne düşüyor. Düşünce de anılar sokün ediyor. Çocukluğumun geçtiği yörelere şimdi bakakalı- yorum. Kadıköyü ne kadar değişmiş! Kırkı aşkın yıl öncesinin Kadıköyü, besbelli, büsbütün silinecek. Oysa o Kadıköyü kendisinden önceki Kadıkö- yü'ne tıpatıp benzerdi. Henüztarihîsilüetini oldu- ğu gibi koruyordu. Henüzyüzyılın başından, hat- ta geçen yüzyılın sonundan izler taşımaktaydı. Şurada bir sokaktan geçerken, cumbalı ahşap evler çıkardı karşınıza. Yalnız cumbalı mı? Bu ah- şap evlerin her birinin adeta kişiliği vardı, her bi- ri ayrı mimari özellikleriyle bize kendi hikâyesini söylerdi. Balkonu çinkolu, balkonunun ahşabıysa bas- bayağı dantelalı evin hemen bitişiğinde oymalı sa- çaklısı, onlann yanında kâgir de, bahçe kapısı demir, demiri bir güneş motifiyle bezenmişi... Şimdi eciş bücüş gökdelen kırmalarının sardı- ğı semtlerde, bir evden bir eve, nice bahçe sal- tanat kurmuştu. Rahmetli öğretmeni Rauf Mutluay'ın bir yazı- sını hatırlıyorum: Bir hikâye kıtabımdaki çiçek ve bitki adlannın bolluğuna şaşıyor, özel bir sözlük çalışması yaptığımı ileri sürüyordu. Oysa o çiçek- ler, o bitkiler, süs ağaçları, hepsi Kadıköyü'nün bahçelerinden, çocukluğumun bahçelerinden yankılardı benim için. Gerçi ben apartmanda doğmuşum, Bahariye Caddesi'ndeki Gerede Apartmanı'nda, giriş ka- tında. Ama anneannemler Kadife Sokak'ta ahşap evdeydiler. Sonra Sabiha Yenge'lerin bahçesi malta taşı döşeli köşk yavruları. Köşk yavrusu güzel günlerini çoktan kapatmış. Yine de büyüleyici gelirdi bana. Bahçesinde ha- sır kottuklar, hasır masa ve yaz, harikulâde yaz! Safıye Erol'un zaman zaman andığım, keşke yeniden yayımlansa diye kalbimden geçirdiğim bir romanı vardır: Kadıköyü'nün Romanı. Doğu- mumdan on yıl önce yayımlanmış, 1939'da. Ha- tırladığım, bir türlü unutamadığım Kadıköyü'nü anlatır. Kimi satırlannın altı çizili: "Haydarpaşa mendireğinde yeşil, Kadıköyü is- kelesinde kırmızı bir fener yanıyordu." Ah ofenerier! Kırmızılannda, yeşillerindetılsım- lar hissederdim. "Şifa'dan Yoğurtçu'ya inenyokuşun başında, Frerler Mektebi önünde karşılaştılar." Frerler Mektebi diye Saint- Joseph Lisesi'nden söz açıyor Safiye Erol. O zamanlar öyle bir söy- lenişi vardı. Büyüklerimiz, ama artık iyice yaşlı büyüklerimiz Saint- Josâph'e Frerler Mektebi det mekte devam ederlerdi. ' Ya Şifa? Şifa, Kadıköyü'nün bence en güzel sokağıydı. Kaç kez yazdım, yine hep yazmak isterim. Bu sokağın iki yanı bahçeli villalarla örülüdür. örnek- se ünlü terzi Adalet Hanım'lann beyaz köşkleri. Örnekse Amiral Cevat Bey'lerin iki katlı villaları. Çam ağaçları gerisinde bir Japon estampı gibi duran soluk sarı badanalı ev. Ötekiler. Uçta Mah- mut Ata'nın kulesinde horoz rüzgârgülüyle köş- kü. Horoz rüzgârgülü döner- döner. Yön değiştirir. Oklarında Fransızca rüzgâr yönü sözcüklerinin baş harfleri. Safiye Erol bende masalını hâlâ koruyan o bah- çeleri de soylüyor: "Bir erguvan ağacına mor salkım ve leylâk sa- nlarak tırmanmış, hepsinin çiçekleri birbirine ka- nşmış, tabiat sanki pembe ile lâcivert arasında bütün bir renk skalası göstermek istemişti. Orta- daki havuzun etrafında iki halka lâle vardı, pem- be ve san. Daha etrafı mavi minelen'e bilezik gi- bi kuşatılmış." Ve havuzda herhalde nilüferier... Sokağı dönün, kilise. Çarşıdan çıkın, Kadıkö- yü'nün eski camii. Sonra ayazma. Sonra uzak- tan Karacaahmet'in incele incele yükselen servi- leri. Kayıkhaneler. Balığa çıkış. Her mevsimin ayn denizi. Opera Sineması. Süreyyapaşa Sineması. Meğerse film şeridiymiş. Takvimde tz Bırakan: "Oldum olası yerfeşik hayat yaşayan, dünyap- tığını bugün bozmayan, kent disiplinini her za- man azçok sürdürmüş olan klasik şehirlerdir ki, yeni çağlann gereklerini eskinin güzellikleh ile bağdaştırmanın formüllerini de bulabiliyor. Bu durmuşoturmuşluğa sahip olmayan kentler, ye- niyi kuramadığı gibi, eskiyi de tutamıyor." Çelik Gülersoy, lstanbul Estetiği, 1983. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K A M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle