Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13ŞUBAT1998CUMA
12 KULTUR
Ünlü fotoğraf sanatçısı Henri Cartier Bresson'un 90. yaşı Ingiltere'de iki sergiyle kutlanıyor
DoğaDığnı ve öz^iüılüğüıı peşinde...Kültür Servisi - Paris'te yagmurdan
kaçarak saçak altına sığınan bir yığın
adam. Aralanndan biri kendisini birden
sağanağın altına atıp fotoğraf çekmeye
başlayınca geride kalanlar "Adama ba-
kın kendisini Henri Cartier Bresson sa-
nıyor' diye takılmışlardı ona. Sağanağın
altında yakaladığı görüntülerden çok,
kendıni tanımayan adamlann bu yo-
rumları keyiflendirmişti Bresson'u o
gün. Yapıtlan kendisinden daha iyi bi-
linen sanatçılardan Bresson. Çok az ki-
şi tanır Bresson'un yüzünü ama her za-
man yanında taşıdığı küçük Leica'sını
güneş ışığında parlamaması için yapış-
kan bantlarla kapladığını bilmeyen yok
gibidir. Bu, Bresson'un mercekten bile
bakamadan aceleyle fotoğraf çekerken
fark edilmemek için başvurduğu bir
yöntemdir. Sanatçının portrelerindeki
başansmın nedeni de budur. O normal-
de fotoğrafı çekilmeyen insanlan gö-
rüntüleyerek yakaladı başanyı. Karşısı-
na geçilip poz verildiğinde sonuç ço-
ğunlukla tatmin etmedi kendisini.
Ünlü fotoğraf sanatçısı ve ressam
, Henri Cartier Bresson. bu yıl 90. yaşı-
nı kutluyor. Sanatçının bu önemli yılı
tngiltere'de de iki önemli sergiyle hatır-
landı. CartieT Bresson'un lstanbul fo-
toğraflanna da yer verdiği 'Avrupalılar'
başlıklı sergisi Hayvard Gallery'de açı-
lırken portre fotoğraflanndan oluşan bir
sergi de Natıonal Portrait Gallery'de bu-
luşuyor fotoğraf meraklılanyla. Yaşa-
mını bunca yıl mütevazı birçizgide sür-
düren sanatçı ise kendi adına açılan her
iki serginin açılışına da katılmamayı
yeğledi.
Bresson'un doksanıncı yaşı anısına
açılan sergilerin zamanlan fotoğraf sa-
natında 50. yılını kutlayan Türkiyeli
dostu AraGüler'in Pamukbank Fotoğ-
raf Galerisi'nde açılan sergisiyle de ke-
sişiyor. Ara Güler. 1950'lerin sonlann-
da Bresson ile tanışarak Paris Magnum
Ajansı'na katılmıştı. Bresson da 1968
yılında Türkiye'ye davet edilmiş, bu da-
vetin ardından da 'Türldye'den tzlenim-
ler' başlıklı bir sergı açmıştı.
'Tam o anın görüntüsiT
Bresson yapıtlanndan çok kendisini
geri planda tutma niteliğiyle tanınıyor.
Onun ölümsüzleştirdiği pek çok görün-
- tü görsel belleğimizin bir köşelerine ka-
zınmış olsa da pek çok kişi bu fotoğraf-
lann kimin tarafından çekildiğini bile
bilmez. Birde sahipleriyle özdeşleşmiş
portreler var elbette: Sartre'ın sisler
içinde Paris'in köprüleri üzerinde çe-
kilmiş fotoğraflan ve Giacometti'nın i-
ki heykel arasından geçerken deklan-
^artier Bresson'un
lstanbul fotoğraflanna da
yer verdiği 'Avrupalılar'
başlıklı sergisi Hayvard
Gallery'de açılırken portre
fotoğraflanndan oluşan bir
sergi de National Portrait
Gallery'de buluşuyor
fotoğraf meraklılanyla.
Uzun yıllar hareketi,
fotoğraf ve dinginliği
temsil eden resim arasında
gidip geldi Bresson.
Bugün artık sadece
resimleriyle ilgileniyor.
şöre basıldığı anda üçüncü heykel gö-
rüniimünü kazandığı fotoğraf...
Peki Bresson bu fotoğraflan çekme-
den önce uzun ve bil inçli bir hazırlık sü-
recine giriyor muydu. yoksa sadece an-
lık yakalayışlann ve şansın sonucu
muydu bu yapıtlar? Yandaki fotoğraf-
ta görünen K.atolik ayinlerinde rahibe
yardım eden çocuğu görüntülediği fo-
toğrafı uzun bir gözlem ve bekleyişin
ürünü olduğu izlenimini uyandınyor.
Bu rür fotoğraftar Bresson'un, tekni-
ğinde gözlem ve bilince söyledığinden
daha çok yer verdiğını gösteriyor. Sa-
natçı haftalarca köşe başında bekleyip
çocuğu seyretmiş olmasa bile aynı sah-
neyi en azından gelip geçerken onlarca
kez gördüğü. sokağa yayılan dumanın
görselliğini kafasında kurguladığı ke-
sin.
Sanatçının bazı fotoğraflan kömpo-
zisyon ve ışık arasındaki uyumnedeniy-?'*
le çekilmeden önce saatlerce beklendi-
ği izlenimini uyandınyor. Ancak hiç-
bir zaman bekleyecek kadar çok vakti
olmadı Bresson'un. Bir görüntü yaka-
ladığı anda defalarca kez deklanşöre ba-
sarak kendi deyimiyle *tam o anın gö-
rünriisünü" belgeledi.
Bresson'un yapıtlannda şans elbette
büyük rol oynuyor ancak bu fotoğrafla-
nn rastlantısal olduğu söylenemez ke-
sinlikle. Öte yandan ne aradığını ve ara-
dığı şeyi bulduğu anı çok iyi biliyordu.
Plastik sanatlardan edindiği görsel
zevklerini sezgileriyle hannanladı fo-
toğrafta. Bir görüntüyü yakalayarak ge-
çici olana süreklilik kazandırdığmı söy-
lüyordu Bresson. Her zaman nerede
durması gerektiğinin, ışığın nereden
geldiğinin bilincindeydi. Sezgilerinin
yoğunlaştığı fotoğraf çekme anını şöy-
le tanımlıyor Bresson:"On parmak
daktik) yazan bir kişinin tuşlan unut-
nıası gibi ben de makinemi unutuyo-
rum."
Hepsi 'otantik' fotoğraflar
1908 yılında dûnyaya gelen Bres-
son'un ilk gençlik rutkusu edebiyattı.
Yaşam görûşü Rimbaud'un şiirleriyle
şekillenen 'gftme' arzusuyla biçimlen-
di. Bresson daha sonra resme yönelerek
1927-28 yıllannda Andre Lothe'nin
atölyesinde modernizm, kübizm ve ger-
çeküstücülükle tanıştı. Andre B,re-
ton'un '2.GerçekûstücûlükManifesto-
su'nu yayımlamasının ardından 'firça-
nın ucundan daha hızlı bir aletle dünya-
nın yaralanna tanıklık etme" yolunu
seçti sanatçı ve fotoğrafla tanıştı. Fran-
sa fotoğraflannın ardından Italya, Mek-
sika ve Ispanya'yı gezdi. 1947'de de
ABD'yi fotoğraflamayakararverdi. Sa-
natçı aynı yıl bir grup fotoğrafçıyla
Magnum Fotoğraf Ajansı'nı kurdu. Bu-
gün 1966'da aynldığı ajansın çalışma-
lannı değerlendirirken fotoğrafın sanat
olarak kabul gönnesınde büyük etkile-
rinin olduğunu belirtiyor. Magnum'un
yeni üyeleriyle bağlantısını sürdürüyor
hâlâ ama aktif üye olmayı kesinlikle dü-
şünmüyor.
Son yirmi beş yıldır kendisini sade-
ce resme adamış durumda. Resmi me-
ditasyona benzetiyor. Fotoğrafla karşı-
laştırdığında 'Beğenmediğinizyerinisi-
lebilirsiniz' diyor.
Bugün sanat yaşamını değerlendirir-
ken gerçeküstücülükten çok şey öğren-
diğini ve ürettiği sürece bu akıma sadık
kalmaya çalıştığını soylüyor. Şansı sa-
natın önemli öğelerinden biri olarak gö-
'ren.bu akım özellikle fotoğraflannda
önemli rol oynâdi Bresson'ın. Sanatçı
ancak kaza sonucu yan yana düşebile-
ceği düşünülen nesneleri bir araya ge-
Bresson'un tekniğinin göztem ve bilince dayatı olduğunu gösteren bir fotoğraf.
tirdiği fotograflanyla izleyicinin ger-
çeklık duygusunu zorlamaktan keyif
alıyordu. HayvardVla sergilenen fotoğ-
raflar arasında bu türün örnekleri de y-
er alıyor. Sokakta peş peşe yürüyen iki
kadının tam üzerine denk düşen heykel
sütunlarla aralanndaki uyum adeta şaş-
kınlık yaratıyor. Berlin duvannı daha
iyi görebilmek için yan yana dizilen üç
adamın bir heykeli andıran görüntüleri
gibi hayret uyandıran daha pek çok fo-
toğrafı var sanatçının auoak bu yap«l*- .
nn hiçbiri doğallıklan konusunda şüp-*
he götürmüyor. Ya da Bresson'un söz-
cüklerinı kullanacak olursak hepsi
'otantik' fotoğraflar.
Doğallığın ve özgünlüğün peşinden
koşan Bresson her türlü fotoğraf oyunu
ve mekanik gereçten uzak durdu sanat
yaşamı boyunca. Flaşla fotoğraf çek-
meyi, eline bir silah alıp konsere git-
meye benzetiyordu. Saniyede pek çok
poz çeken motorlu makinelere de bir
türlü ısınamadı. Uzun yıllar hareketi
temsil eden fotoğraf ve dinginliği tem-
sil eden resim arasında gidip geldi Bres-
son. Bugün artı^ sadece resimleriyle il-
gileniyor ancak zamanı ölümsüzleştir-
diği fotoğraflan 90 yaşındaki sanatçının
yaşamına hareket katmayı sürdürüyor.
Geçmiş
filmde
gelecek
oyunda
Şehir Tiyatrolan, Dinçer Sümer'in eskimeyen
oyununu, 'Eski Fotoğraflar 'ını sahneliyor
ÖZLEM GÜLŞEN
lstanbul Şehir Tiyatrolan
yeni. aslında bir o kadar da
'eski' bir oyunu. "Eski Fotoğ-
raflar'ı sahneliyor. Dinçer
Sümer'in yazıp Hakan Aln-
ner'in yönettiğı oyunda Hü-
meyra ve Emin And rol alı-
yorlar. 'Eski Fotoğraflar'
oyununda gösterilmek üzere
yine aynı sanatçılann rol al-
dığı bir sinema filmi de çe-
kildi. Bir kadının geçmişi ile
bir erkeğin geleceğini 'içiçe'
geçmiş bir biçimde konu e-
den oyunda, kadının geçmi-
şine geri dönüşleri. filmden
kesitler sunularak seyirciye
aktanlıyor. Oyunda. enişte-
si tarafından taciz edilen ka-
dın, evden ayrılarak istas-
yonda karşılaştığı bir ada-
mın evine sığınıyor. Bir sü-
re yaşlı bir adamla yaşadık-
tan sonra da bir pavyonda
dans edip şarkı söylemeye
başlıyor. Hümeyra. oyunda
aynı kadının farklı dönem-
lerini canlandırıyor. Emin
And ise komi, enişte. kan da-
\alı, yaşlı adam ve üniversi-
teli olmak üzere kadının ya-
şamına giren 5 ayn kişiliği
sergiliyor. 'Eski Fotoğraf-
lar'. 15 Şubat tarihine dek
Kadıköy Haldun Taner Sah-
nesi'nde, 18-22 Şubat tarih-
leri arasında da Fatih Reşat
Nuri Sahnesi'nde sergilene-
cek.
Oyunun ve aynı zamanda
filmin yönetmeni Hakan Al-
tıner. 'Eski Fotoğraflar'ın
bugüne dek pek çok kez Şe-
hir Tiyatrosu. Devlet Tiyat-
rosu tarafından \e hatta hse
temsıllerinde de sergilendi-
ğıni. ancak o>Tjnun güncel-
lığini kaybermediğini dile
getiriyor. Oyunun meminde
bir değişiklik yapılmadan
sadece filmden bazı kesitler
eklenmış. Metne sadık kal-
maya çalıştıklarını belirten
Altıner. 'Eski Fotoğraflar'ın
'esküneyen bir oyun" oldu-
ğunu, içinde banndırdığı ko-
nularla gündemle özdeş bir
yapıt olduğunu soylüyor.
Oyunculan çok daha önce-
sinde kafasında belirleyen
Altıner. Hümevra'nın her
karaktere uyabilen 'yaşsız
biroyuncu' olduğunu. Emin
And'ı ise daha önceden izle-
diğini ve bu role çok uygun
olduğunu düşündüğünü be-
lirtiyor. Her rolün bir 'yaşı'
olduğuna değinen sanatçı,
oyuncu seçimi üzerine dü-
şüncelerini şöyle açıklıyor:
"•Vaşb rolünde bir gend. genç
rolünde bir yaşlıyı oynata-
mazsınız. Doğal olnıaz. Bu
(A unda avantajlı olduğumuz
durum; yapıtın 'yaşsız bir
oyun' olması. Hümejra
o>ıında' Sevtap' ın gençltgini
de canlandırıyor, pavyona
düştükten sonraki halini de.
'Uçlarda rolleri
seviyorum'
Hakan Ataoer'le birlikte gerçekleştirdiğimiz beşinci
proje. Onunla çalıştığım için çok şanslıynm. Benim po-
tansiyelimi bilen ve enerjimi olduğu gibi aktarmamı
sağlayan bir yönetmen. Çok canh, 'insanca
1
bir oyun.
Sevgiyi ve duygu yoğunluğunu bir arada verebiten.
özellikle bu dönemde ihtiyacını çok duydufumuz bu i-
ki kavTamı faridı bir bakış açısıyla setgüeyen bir oyun.
Bugüne dek pek çok kez sahnelenmesine karşm ben
oyunu iziemedim. Çok sevdigim bir yapıt. Ancak can-
landırdığım karakterin çok değişken bir yapısı var. Ro-
lümde tek zorlandıgım yer bu değişimlerdi. Hüzünden
sevince, hırstan >-umuşaklığa, yumuşaklıktan çılgınlığa
ani 'gepşler'. Ben de hep •uclarda' olan rollerde oyna-
mayı seviyorum. Bu da öyle bir oyun. Oyunun son rep-
liği 'Sevgj iMi mü?'. 'Sevtap'm gerçek acbnın 'SevgT
olduğu da oyunun sonunda ortaya çıkıyor. Birbirimizi
gereksiz yere kınp üzdüğümüz bu dönemde, oyun bu
anlamda günümüze de iyT bir gönderme yapıyor.
Emin de bu o>-undaki erkek
karakterkriyie büyük uyum
sağladı."
O>oında geçmişten 'şim-
di'ye doğru yükselen gerili-
mi bozmak istememiş Altı-
ner. Bu yüzden de eklenen
ve çıkanlan bir-iki replik ve
önceden çekilen filmle se-
yirciye aktanlan bölümler
dışında oyunun akışında
metne olduğu gibi bağlı ka-
lınmış. Oyundaki kadın-er-
kek ilişkisini, birping-pong
maçı olarak düşünürsek, iki-
si arasında gelip giden top
hiç yere düşmemeli, hep ha-
vada kalmalı. Top havada
kaldığı müddetçe de seyirci
o süreklilikten kopamıyor.
Kadının geçmişi. erkeğin
geleceği. K.adının hayatı an-
latılırken erkeğin yaşamı da
onun içinde anlatılıyor.
Talimhane Sahnesi'nin
çalışmalanndan sonra Tiyat-
ro Bakış'la çalışmalannı
sürdüren Altıner, özel ve
ödenekli tiyatrolan. birbiri-
ni tamamlayan iki kurum
olarak tanımlıyor: "Özel ti-
yatrolann tasanlannın ma-
liyeti çok yüksek. Ancak se-
yirci de salt yeni ve kapsam-
lı oyunlarsergilendiği zaman
tiyatroya gidi>ıor. Ödenekli ti-
yatrolar de\ letten destek alı-
>or. Onlar da sahnelemek is-
tedikleri oyunlann çoğunu
'özgür bir ortamda' sergile-
yemiynrlar. Tiyatro bir kriz
dönemi yaşıyor. Vine de ri-
yatronun geçmişinden bugü-
ne dek olumlu bir gelişim
içinde olduğunu görüyoruz."
'Dünyayı dolaşan
uluslararası diskcokey'
GÜRHAN UÇKAN
Eric Clapton (54) yeni albümünü tanıt-
mak için Mılano'da lüks bir otelin gecesi
900 dolarlık süitinde kalıyor ve dünya ba-
sınını kabul ediyor. Clapton'un tanırtığı
yeni albümünün adı
u
Pügrün",yani "haa.
gezgia, seyyah". 75 dakikalık albümünde
ortaya yepyeni bir Clapton'un çıktığına
inanıyor. Bu çalışma. onun tek başına dol-
durduğu 18. albüm oluyor. 1989'dan beri
yalnızca yeni ve kendi parçalanndan olu-
şan ilk albüm durumunda.
lsveçli müzikeleştirmeni NifcHansson'a
bu albümden öncekı çalışmalannı şöylean-
latıyor: " The Band'dan Robbıe Robert-
son'la birlikte birkaç yıl önce birkaç parça
yazmıştık. Birince pek ağırlıklı olmadıkla-
nnı anladım.. Araya bir de blues plağı gir-
dT "FromtheCrâdle". 1994teçıkmışve
oldukça iyi satmıştı. 1992'deki angle'ı "Te-
ars in hea\en", kariyerinin en beğenilen
parçalarının başında geliyor: en çok satan
İngiiiz Müzik ÖdüUeri
BritAwards
sahiplenni bııldu
Kültür Servisi - tngiliz Müzik Ödül-
leri Brit Awards önceki gece düzenlenen
bir törenle sahiplerine verildi. Jngiltere
müzik endüstrisi içinde en iyileri belir-
leyen Brit Avvards Ödül törenini ünlü
aktör Matthew Modine ve ünlü model
Claudia SchifFer sundu.'En !yi İngiiiz
Grubu' ödülünü Oasis. Prodigy, Radi-
ohead ve Texas gibi gruplan geride bı-
rakan The Verve aldı. The Verve grubu
'Urban Hymns' albümüyle de 'En îyi
tngiliz Albümü' dalında büyük ödüle
layıkfförüldü.Spice Girls ise' 1997 Ba-
şan Odülü'nü aldı. AH Saints gurubu
ise 'Never Ever' isimli parçalanyla 'En
İyi İngiiiz Şingle' ödülünü aldı ve 'En
tyi Video Ödülü'ne layık görüldü. 'En
İyi İngiiiz Erkek Şarkıcf ödülüne Fin-
ley Quaye, 'En İyi tngiliz Kadın Oyun-
cu' ödülüne Shola Ama 'En çok Umut
Veren Şarkıcı' ödülüne Sterophonics la-
yjk görüldü. 'En İyi İngiiiz Prpdüktor
Ödülünü Street Youth, 'En tyi tngiliz
Dans Performansf ödülünü Prodigy.
'En tyi Uluslararası Erkek Şarkıcı' ödü-
lünü Jon Bon Jovi, 'En tyi Uluslararası
Kadm Şarkıcı' ödülünü Björk, *En tyi
Uluslararası Grup Odülü'nü U2. 'En
çok Umut Veren Uluslararası Grup
Odülü'nü EELS, 'En tyi Soundtrack
Odülü'nü Full Monty, İngiiiz Müzik
Endüstrisi'ne Katkı Odülü'nü ise Fleet-
wood Mac. aldı.
albümü ise, yıne aynı yıl çıkarttığı "Unp-
lugged". "Changethew»rld" parçasıyla ge-
çen yıl üç adet Grammy ödülü kazandı.
Yeni albümünden umutlu: " Bir şeyi bu-
lup çıkardığtm zaman. herkesin dinlemesi-
ni isnyorum. Dünyayı dolaşıp kendi keşfet-
tiği müziği calan uluslararası bir diskcokey
gibtyim. Çağdaş "R&B" müziğL Blues'un
gelişmişi gibidir. Babyface. Jodecı. L'sher ve
Blackstreet gibi artistlerin eseridir."
Albümdekı ilk parça "My father'seyes",
onun 9O'lı yıllar müziğinin tipik bir öme-
ğı. "Tears in heaven"la aynı zamanda ya-
zıldığı belli oluyor -hayatının en büyük tra-
jedisinden sonra: 4 yaşındaki oğlu Conor,
New York'ta bir gökdelenin 53. katından
düşerek ölmüştü:
"Ben de ötümün eşiğinden döndflm de-
falarca. Üç kez mide kanaması geçirdim.
Bir defasında konscr sırasında sahnede >>
ğüıp kaldım. Ama bunlann hiçbirinin ben-
de bıraktığı iz. Conor'un ölümünün bırak-
Oğıyla karşılaşünlamaz. Ölümden döndük-
ten sonra kendimde herhangi birdeğişiklik
hissermedim. Ama oğlumun (üümünde bü-
tün dünyamdeğişti.Ozeliiklezaman kavra-
mıyla ilgili görüşlerim bambaşka hak gel-
di. Gerçekte ne kadar zamana sahip oldu-
ğumuz. bunun ne kadannı başkalanna kar-
şı du\ duğumuz se\gi> i ve sevecenliğj göster-
mc\e harcadığımızı düşündüm. Bir insanın
başkasına \erebtkceği en değerli armağan
zamandır. kendi zamam."
Müziğe 35 yılını veren Eric Clapton 70'li
yıllarda, tngiltere'de duvarlara "Clapton is
God" (Clapton Tann'dır) yazıldığı zaman-
larda eroine yakalanmıştı. Tedavi gördük-
ten sonra fena halde içmeye başladı. Artık
10 yıldır uyuşturucudan ve alkolden uzak
yaşıyor "tnsan sarhoşken ürettiğinde hiçbir
şeyi ciddi>e almıyor. Müziğin nasü ciddiye
alınması gereknğini ancak muşrurucuyu
veiçkiyi btraknktan sonra öğrendim. Benim
için dönüm noktası oğlumun doğumu oWu.
O zaman kendimden iğrendim. tçmeye 14
yaşında başladun, uyuştunıcuya 16. tldsin-
den de kesin kurtulduğum zaman 42 yaşın-
da>dım. O zamanki parçalannu dinlemek
banaacı veriyor. Toplu çalışmalanmı içeren
'Crossroads'u hazııiarken bu \iizden çok
acı çektim. Büyük ısürap içindeydim."
Uyuşturucu ve alkol onun için bir kaçış
olmuş:t4
Cnlendiğim takdirde, içimden ge-
len müziği kendi gönlümce \apamaz hale
geleceğimden korkuyordum. Kişisel özelli-
ğun ön plana çıkmasın di\ç uzun gitar so-
lolan yapma>ı bıraküm. country vereggae
denemeye başladun. Demek istediğun şuy-
du: Tırnaklannızla yakalamak istediğiniz
kişi ben değilim. Beni kıskıvrak yakalama-
y» uğraşmayı bırakın!" Güvenilir biri ol-
mak için çok uğraşan Clapton, halkın ken-
disine güvenmesinden mutluluk duyuyor.
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Kadıköyü'nün Bazı
Sokakları
Bu aralar sık sık Kadıköyü'ne geçiyorum.
Kâh Mühürdar'dayım, kâh Moda'da, bazan Fe-
nerbahçe'de, Kuyubaşf nda, Göztepe'de, Suadi-
ye'de...
Iş dolayısıyla, dostlar sebebiyle yolum Kadıkö-
yü'ne düşüyor. Düşünce de anılar sokün ediyor.
Çocukluğumun geçtiği yörelere şimdi bakakalı-
yorum. Kadıköyü ne kadar değişmiş!
Kırkı aşkın yıl öncesinin Kadıköyü, besbelli,
büsbütün silinecek.
Oysa o Kadıköyü kendisinden önceki Kadıkö-
yü'ne tıpatıp benzerdi. Henüztarihîsilüetini oldu-
ğu gibi koruyordu. Henüzyüzyılın başından, hat-
ta geçen yüzyılın sonundan izler taşımaktaydı.
Şurada bir sokaktan geçerken, cumbalı ahşap
evler çıkardı karşınıza. Yalnız cumbalı mı? Bu ah-
şap evlerin her birinin adeta kişiliği vardı, her bi-
ri ayrı mimari özellikleriyle bize kendi hikâyesini
söylerdi.
Balkonu çinkolu, balkonunun ahşabıysa bas-
bayağı dantelalı evin hemen bitişiğinde oymalı sa-
çaklısı, onlann yanında kâgir de, bahçe kapısı
demir, demiri bir güneş motifiyle bezenmişi...
Şimdi eciş bücüş gökdelen kırmalarının sardı-
ğı semtlerde, bir evden bir eve, nice bahçe sal-
tanat kurmuştu.
Rahmetli öğretmeni Rauf Mutluay'ın bir yazı-
sını hatırlıyorum: Bir hikâye kıtabımdaki çiçek ve
bitki adlannın bolluğuna şaşıyor, özel bir sözlük
çalışması yaptığımı ileri sürüyordu. Oysa o çiçek-
ler, o bitkiler, süs ağaçları, hepsi Kadıköyü'nün
bahçelerinden, çocukluğumun bahçelerinden
yankılardı benim için.
Gerçi ben apartmanda doğmuşum, Bahariye
Caddesi'ndeki Gerede Apartmanı'nda, giriş ka-
tında. Ama anneannemler Kadife Sokak'ta ahşap
evdeydiler. Sonra Sabiha Yenge'lerin bahçesi
malta taşı döşeli köşk yavruları.
Köşk yavrusu güzel günlerini çoktan kapatmış.
Yine de büyüleyici gelirdi bana. Bahçesinde ha-
sır kottuklar, hasır masa ve yaz, harikulâde yaz!
Safıye Erol'un zaman zaman andığım, keşke
yeniden yayımlansa diye kalbimden geçirdiğim
bir romanı vardır: Kadıköyü'nün Romanı. Doğu-
mumdan on yıl önce yayımlanmış, 1939'da. Ha-
tırladığım, bir türlü unutamadığım Kadıköyü'nü
anlatır.
Kimi satırlannın altı çizili:
"Haydarpaşa mendireğinde yeşil, Kadıköyü is-
kelesinde kırmızı bir fener yanıyordu."
Ah ofenerier! Kırmızılannda, yeşillerindetılsım-
lar hissederdim.
"Şifa'dan Yoğurtçu'ya inenyokuşun başında,
Frerler Mektebi önünde karşılaştılar."
Frerler Mektebi diye Saint- Joseph Lisesi'nden
söz açıyor Safiye Erol. O zamanlar öyle bir söy-
lenişi vardı. Büyüklerimiz, ama artık iyice yaşlı
büyüklerimiz Saint- Josâph'e Frerler Mektebi det
mekte devam ederlerdi. '
Ya Şifa?
Şifa, Kadıköyü'nün bence en güzel sokağıydı.
Kaç kez yazdım, yine hep yazmak isterim. Bu
sokağın iki yanı bahçeli villalarla örülüdür. örnek-
se ünlü terzi Adalet Hanım'lann beyaz köşkleri.
Örnekse Amiral Cevat Bey'lerin iki katlı villaları.
Çam ağaçları gerisinde bir Japon estampı gibi
duran soluk sarı badanalı ev. Ötekiler. Uçta Mah-
mut Ata'nın kulesinde horoz rüzgârgülüyle köş-
kü.
Horoz rüzgârgülü döner- döner. Yön değiştirir.
Oklarında Fransızca rüzgâr yönü sözcüklerinin
baş harfleri.
Safiye Erol bende masalını hâlâ koruyan o bah-
çeleri de soylüyor:
"Bir erguvan ağacına mor salkım ve leylâk sa-
nlarak tırmanmış, hepsinin çiçekleri birbirine ka-
nşmış, tabiat sanki pembe ile lâcivert arasında
bütün bir renk skalası göstermek istemişti. Orta-
daki havuzun etrafında iki halka lâle vardı, pem-
be ve san. Daha etrafı mavi minelen'e bilezik gi-
bi kuşatılmış."
Ve havuzda herhalde nilüferier...
Sokağı dönün, kilise. Çarşıdan çıkın, Kadıkö-
yü'nün eski camii. Sonra ayazma. Sonra uzak-
tan Karacaahmet'in incele incele yükselen servi-
leri.
Kayıkhaneler. Balığa çıkış. Her mevsimin ayn
denizi.
Opera Sineması. Süreyyapaşa Sineması.
Meğerse film şeridiymiş.
Takvimde tz Bırakan:
"Oldum olası yerfeşik hayat yaşayan, dünyap-
tığını bugün bozmayan, kent disiplinini her za-
man azçok sürdürmüş olan klasik şehirlerdir ki,
yeni çağlann gereklerini eskinin güzellikleh ile
bağdaştırmanın formüllerini de bulabiliyor. Bu
durmuşoturmuşluğa sahip olmayan kentler, ye-
niyi kuramadığı gibi, eskiyi de tutamıyor." Çelik
Gülersoy, lstanbul Estetiği, 1983.
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K A M İ L M A S A R A C I