19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK15Ö8SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Atatürk'ün Anısına Ihanet. Yüce Önder'e ATATURK soyadı veren ve bu adı sonsuza dek koruma altına alan iki yasayı "özel yasadır" gerekçesiyle Türk Mevzuat Sistemi'nden çıkardılar. BAHİR M. ERÜRETEN Hukukçu ^ ^^' u umhuriyet döneminde rucusu yûce önder Mustafa Kemal'in £ ^ çıkanlan çeşitli devrim de bir vatandaş olarak soyadı alması K yasalan kapsamında, • 1934 yılında 2525 sa- ^ ^ j yılı Soyadı Kanunuçı- ^^^^^r karıidı. Amaç, uygar ülkelerde olduğu gibı. tüm vatandaşla- nn öz adlan yanında aile adı olarak so- yadı almalanyla ad benzerliklerinden doğan karmaşayı önlemek, bir yandan eski dönemden kalan ve derebeylik, aşiret. ağalık çağnştıran adlann kulla- nılmasını >asaklamaktı. Bu yasa kapsamında, tüm vatandaş- lar birer soyadı alarak, bunu nüfus ka- yıtlanna geçirtirken, devletimizin ku- gerekiyordu. Bu soyadı, yüce önderin tarihsel kişiliğine ve erişilmez büyük- lüğüne uygun olmalıydı. Bu işlevi, Türk ulusunu temsilen, Büyük Millet Meclisi üstlendi. Ve 24 Kasım 1934 tarihli 2587 sayılı yasa çı- karılarak, Mustafa Kemal'e Atarürk soyadı verildi. Ancak kısa bir süre son- ra. ileride aynı soyadının başka kişiler- ce de kullanılabileceği, yasanın buyön- den eksik kaldığı anlaşıldı. Meclis'e verilen bir önerge ile, 17 Aralık 1934 tarihinde 2622 sayılı yeni bir yasa çı- kanldı. Bu yasa ile Atatürk soyadının, öz ad ya da soyadı olarak bundan böy- le hiçbirkişi tarafından kullanılamaya- cagı hükme bağlandı. Bu iki yasa da bu- gün yürürlüktedir. Ama gelin görün ki, yüce öndere açıktan saldında bulunmayı ya da o yü- ce kişiliği halkın gözünden ve gönlün- den sümeyi sinsi şekilde planlayanlar, çeşitli ihanetler sergilemeye devam et- mektedirler. Bu bağlamda, şeriatçılara göz kırp- mayı siyasal özgörevinin (misyonu- nun) bir parçası sayan bir iktidar ve onun hükümeti, (Ozal dönemi) bir yan- dan "TabuJan yıkacağK" sloganı ile anayasamızın 14. maddesinin açık hük- müne karşın 1925 yılında çıkanlan ve dinin siyaset aracı olarak kullanılma- sını yasaklayan Hıyanet-i Vataniye Ka- nunu ile birlikte Türk Ceza Yasası'nın 163. maddesini 1991 yılında kaldırdı- lar. Aynı iktidar, aynı yıl içinde, yukan- da sözünü ettigimiz, yüce öndere Ata- türk soyadı veren ve bu adı sonsuza dek koruma altına alan iki yasayı "özel yasadır" gerekçesiyle Türk Mevzuat Sistemi'nden çıkardı. Türkiye'de mevzuatın düzenlenme- si ve yayımlanması, doğrudan Başba- kanlık'a bağlı "MevzuanGelistinneve Yayımlama Genel Müdürlüğü"ne ve- rildi. Bu genel müdürlük, 1991 yılın- da, bağlı olduğu başbakandan aldığı buyruk ile bu iki yasayı yürürlükte de- ğilmişçesine mevzuat sisteminden ta- maraen kaldırdı. Ve yazık ki Atatürk'ün saygın anısını ve onun adını koyan ve koruyan bu iki yasayı da yok saydı. Inanmayanlarçıkabilir, kendilerine ge- nel müdürlüğün çıkardığı, resmi altı ciltlik "yürürlükteki kanunlar külliya- ü"nı tetkik etmelerini salık veririm. Bu davranış biçimi, Atatürk'ün anı- sına karşı olduğu bir yana, yasalara da tümden aykın bir tutumdur. Bir yasa yü- rürlükte ise ona "özeldir" sıfatı verile- rek yok sayılamaz ve mevzuatın dışı- na irilemez. Kaldı ki, bu iki yasa da özel değildir. Dün olduğu gibi bugün de, yüce önderin adını ve anısını, onu taklit etmek isteyecek herkese karşı ko- ruyucudur ve bu bakımdan "gend" ni- telikli yasalardır. Olayın asıl ilginç yönü, aydını ile, hukukçusu ile, siyasetçisi ile, bir kim- senin kalkıp da bu haksızlığa ve ay- mazhğa karşı bugüne kadar bir tepki göstermemesidir. Bu ülkede, Atatürk karşıtlannın amaçlan belli. Devletin içine de sızdıklan belli. Buna karşılık Atatürkçü olduğunu ilan eden partiler ile Atatürkçülüğü kendi tekelinde sa- nan sözde aydınlar nerede? Bu kış uykusu daha ne kadar süre- cek? Hoşça Kal Ankara Dr. MUHStNE HELİMOĞLU YAVUZ Mimar Sınan Unıv. Fen-Edebiyaı Fak. Öğretim Üvesi A nkara, ilk gençliğimdirbenim, öğ- renciliğimdir. Ankara, Anıtka- bir'dir, Dil-Tarih'tir, Çankaya'da- ki Atatürk'ün eskı köşküdür... An- kara bir duzen, bir güven kentidir, huzur içinde yaşayabilirsiniz, her köşesinde... Ankara'da böyle akıllı uslu, güven ve huzur için- de yaşayıp giderken, birdenbire sizi sarmalayıp koruyan, bu güvenli "kale" duvarlannın, üstünü- ze üstünüze geldiğini ve sizi giderek iyice tekdü- zeleşen bir kısırdöngüye ittiğinı duyumsamaya başlarsınız. Bu kuşaülmışlık duygusuna, bir de yönetici kim- liğiyle ortalıkta dolaşan, hırsı aklının önüne geç- miş, etik değerleri hemen hiç gelişmemiş, sırtını birilerine dayayarak biryerlere gelmiş "şovmen"le- rin traji-komik uygulamalan eklenince. mideniz ar- tık iyiden iyiye bulanmaya başlar. Sanki deniz bit- miştir, sanki sığ sulardasınızdır artık. Ve ötede Istanbul bütün gizemiyle,rengiyle,ko- kusuyla, çok sevgili bir "oğul" yüzü gibi, sizi ça- ğırmakta ve önünüze yeni ufuklar açmaktadır. Uzun zamandır bir yerlere saklanmış olan, ru- hunuzdaki coşkulu devinim yeniden akmaya baş- lar ve ona doğnı yönelirsiniz. Aslında, gizemli bir sevgili gibi olan Istanbul'la yaşamanın güçlükle- rini bılirsiniz. Yine bilirsiniz ki, tstanbul kendısini öyle kolay- ca ele vermeyen, güzelliklerini kolayca ayağınıza sermeyen "cehennemi" bir cennettir. Onunla ya- şamanın bir bedeli vardır. Her sabah, ebemkuşağı gibi yedirenkliinsan seline kanşıp ders vereceği- niz üniversiteye gideceksiniz. Trafik sizi canınız- dan bezdirecek, zamanı yakalamak için koşacak, koşacak, hep koşacaksınız. Ama sonra, bir sokak arasından, birdenbire Ga- lata Kulesi size gülüverecek ve tam külahının üs- tünde yer alan kahvede, sizi bir yorgunluk kahve- si içmeye çağıracak. Her pencerenin önünde dura dura, döne döne Bo- ğaz'm, Haliç'in, Saraybumu"nun ve karşı kıyıla- nn güzelliğini içeceksiniz, o kahveyle birlikte. Ve sonra, bir hafta sonu Rumelihisan"na oturup. yazacağınız yazılann çerçevesini kafanızda oluş- turduktan sonra, Aşiyan'a uğrayıp Fikret'e bir mer- haba diyeceksiniz. Sonra da Burgaz'daki Sait Fa- ik'e bir selam göndereceksiniz. Ve 10 Kasım'larda, artık Anıtkabir yerine, Dol- mabahçe Sarayı'na gidip Mustafa Kemal'e, yine her yıl olduğu gibi kırmızı bir karanfil götürecek- siniz. Evet... Uzun zaman durgun sularda güven için- de yaşadıktan sonra, bu coşkun Istanbul ırmağına kanşıp tarihle, yazınla, sanatla, kültürle birlikte çoğalarak akmak gerek... Hoşça kal Ankara... Merhaba Istanbul ve Mimar Sinan Üniversite- si... Son yıllann en utanç verici olayı TBMM Komisyonlan'nda yaşan- mıştır. Siyasal tarihe geçecek ibret verici bir pazarlık... "Sen beni ben seni", "aklama"\.. Kendilerini çok akıllı, herkesi aptal sanma- nın gerçek budalalığı!.. Şu Mesut Yılmaz'ı az çok dengeli, çirkin politika oyunlannın dı- şında bir kişi sanırdım. Siyasal çıkar düşüncesinin her şeyin üstün- de olduğunu davranışıyla, ardından da şu sözleriyle gösterdi. Çil- ler*le kendisı hakkında oluşturulmuş soruşturma komisyonlannda- ki temize çıkma konusunda bakın ne demiş: "Bu bir karşılıklı aklanma değil, CHP'nin siyasal oyununu boz- maya yönelik bir harekettir. DYP ve ANAP'lı arkadaşlar ortak bir tespitte bulunmuşlardır. CHP, iki parti liderini Yüce Dh/an 'a gön- dermeyi hesaplamıştır. Arkadaşlanmız CHP'nin bu oyununu boz- muşlardır." Şu soruyu sormak gerekmiyor mu? Bayan Tansu Çiller'i Yüce Divan'a göndermek için soruşturma önergesi verenler ANAP'lılar degil miydi? ANAYOL hükümeti, Tansu'yu Yüce Divan'a yollamak tsteği yüzünden bozulmamış mtydt? Bu aklama oyununda rol alan Faziletçi takımı da DYP liderini Yüce Divan'a postalamak hevesin- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Kirli Defterler Kapatılamaz! de değil miydi? Yıllardır Yılmaz'la Çiller karşılıklı en ağır suçlama- larda bulundular! Bir anda dünü, önceki günleri unuttular mı? İn- san belleği bu kadar güçsüz mü? 15 Ocak 1997 günü Meclis kürsülerinde ANAP'lı ve DSP'Iİ kişi- lerin bu konuda neler söyledikleri zabrtfarda ve gazete koleksiyon- lanndadır. Işte birkaçından kısa alırrtılar: "Mal bildihminde ifade edilen gelihe malvariığının legal yollar- dan kazantlmış olduğunu söylemek mümkün değil." "Yalan be- yan, evrakta sahtekârtık, resmıevrakta tahrifat..." "Haksız kazanç- lar var, Yûce Divan'a sevkinin uygun olacağı..." "Kaynağt izah edil- meyen bir servet artışı vardır. Suç duyurusunda bulunmak lazım. Yüce Divan'a sevki..." "Mallarda artış nasıl meydana geliyor?" "Ben Çiller olsaydım beni Yüce Divan'a sevk edin derdim." Şimdi, yeni hesaplar, pazaıiıklar karşısındayız. Faziletçiler tetik- te. DYP bir kez daha koltuk peşinde. ANAP'ta ise orta sağda bir araya gelmek çabası... Ya DSP ne yapıyor! "Eski defterieri kapa- talım." Ama öyle pis defterter ki bunlar, kapatmaya kalkanın eli kir- lenir. Bunu dürüstlük örneği DSP lideri bizden daha iyi bilmez mi? Şu CHP var ya, bir türiü niteliğini anımsamayan!.. Temel ilkeleri- ne sahip çıkamayan CHP.. BeJIİ bir hizbin partisi görünmekten vazgeçer de tüm örgütün, bu partiye (her şeye karşın) güvenmek isteyen halkımızın özlemlerini yerine getirirse, ilk seçimde önemli bir başan kazanacak... Ama önce partinin gerçek üyelerini sapta- mak, sonra da bu üyelerin tümünün katılacağı önseçimler yapa- rak halkın karşısına, güven veren, tarihsel CHP'nin ilkelerine, prog- ramına bağlı bir kadro çıkarmak... Bernard Shaw'a sormuşlar, tarihin bazı olaylar konusunda ne dıyeceğini: "Yeni yalanlar söyleyecek elbette" demiş... Yeni, eski yalanlan, yalancılan ülkenin başından uzaklaştifffiak bugüntıer za- mankinden daha önemli bir görevdir. PENCERE Stepne!.. Engin Ünsal'ın dün Cumhuriyet'm ikinc sayfasın- da çıkan yazısı ilginç!.. Ünsal diyor ki: "... hiç kimse CHP ile DSP'nin birleşerek seç/m/e- re ağırlığını koyacağını düşlemesın. Her iki oarti de si- yasetteki çabalanna iki ayn kulvarda devam etmek zorundadır. Bu bölünme CHP ve DSP liderleh yaşa- dığı süreçe demokrasimizin ayıbı olarak vartığını sür- dürecektir. Bu bölünmüşlûğün doğal sonucu olarak sosyal demokratlar, gözle görünebilir bir gelecekte asla iktidarolamayacaklar ve sağdakipartilerinyedek lastıği (stepne) olarak yaşamlannı sürdüreceklerdir." (Cumhuriyet 30 Kasım 1998) • Peki, bu aynlık ya da bölünme nereden kaynaklanı- yor?.. Unsal bu soruya yanıt anlamında Ecevit'in bir açıklamasından söz açıyor. Ecevit demiş ki: "Askeri yönetim (12 Eylül'de) CHP'yi kapattığı za- man ben bir bildih yayımladım ve bu kapatmaya şid- detle karşı çıktım. Bunu kendim için değil, başkanlı- ğını onuria yâptığım, kuruluşunu Atatürk'ünyaptığt par- ti için yapmakzorundaydım. Bu nedenle tutuklandım. Partinin kapatılması ve benim tutuklanmam karşısın- da bir tek CHP'Iİ direnış sergılemedi. Eğer o gün es- ki CHP milletvekilleri, senatörleh, il, ilçe başkanlan, ye- rel yönetim üyeleri hep birlikte ulusal tepkı gösterip cuntanın generallehne karşı karartı bir tutum sergile- seydiler, generaller CHP'yi tekrar açmak zorunda ka- lırlardı. Belki tüm arkadaşlarta beni üç-beş gün kışla- larda gözaltında tutahardı, ama demokrasi kurtulur- du. Hiçbir CHP'li bunuyapmayı ve denemeyi düşün- medi." • Bu konuda üç düzeltmeye gerek var. Bihnci düzeftme: Benim bildiğim, 12 Eylül'de binlerceCHP'li, faşist as- keri yönetimce gözaltına alınmış, tutuklanmış, baskı ve işkence çarkından geçınlmıştir; Sayın Ecevıt'e askeri yönetimce gösterilen nezaket ve özen hiçbirine gös- terilmemiştir. Ikinci düzeltme: Bir partiyi oluşturan yalrtız milletvekilleri, yöneticile- ri, ilçe başkanlan değildir; on binlerce üyesi ve milyon- larca yandaşıyla CHP'yi Kurtuluş Savaşı'ndan başla- yıp Cumhunyetın kuruluşuna getıren ve bugünlere ulaş- tıran bir tüzeikişilik saymak gerekır; kışıler kurumu bağ- layamazlar; Sayın Ecevit, CHP'yi o günkü yöneticile- riyle özdeşleştirip DSP'yi kurmuşsa yanlış yapmış... Çünkü yöneticiler gelır geçer, ama, parti -ülkede kökleşmişse- kalır. Üçüncü düzeltme: Faşist yönetımlere karşı direnış kolay değildir; örgüt- lü olması gerekir. Ecevit'in el altından CHP'lilere nere- lerde nasıl toplanacaklannı, nasıl direneceklerini söy- lemesi, eylem biçimlerinı saptaması, direktif vermesi, strateji ve taktiklen belırlemesı, bu rizıkoyu göze alma- sı gerekirdi. Yoksa ülkenin her yanına serpilmiş birbi- rinden habersiz CHP'lilerin kendiliklerinden ortak ey- leme girişmeleri çok güçtü. • Engin Ünsal'a katılıyorum: Bu ülkede sol birieşeme- dikçe, ne demokrasi kurulabılir, ne de Türkiye bu rezil- likten kurtulabilir. \umnHin 66 uydu iizerinden ilerişim saflayan yeni Iridium sistemi Türkiye'de de devreve giriyor. Arrık Indium telefon sahibi Turkcell abonelerı dunvanin her mtîrekaresinden teiefon bağlantısı kurabiJecck. Açık- denizlerden, çöllerden, ovalardan nercdeyseier tanı oradao. Indıum ve Turkccil işbirligiyle çuk yakır.da. vcr ver değjl her yer kapsama aianında. TURKCELL r, lıdcr GSM oper.ıtörü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle