15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ı KASIM 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 4ehmet Gün'ün resim sergisi Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde yann açılıyor 'Sanat imge yaratmaktır'SRA ALİÇAVUŞOĞLU Sanatı 'imge yaratmak". kendisini de- etişmiş olduğu gelenek ve ortamın sa- ıtçısı' olarak tanımlayan Mehmet Gün eytanuı Son Günahı' başlıkh sergisin- : İ978-1998 yıllan arasındagerçekleş- xiiği resimleri izleyicilere sunarken ya- tlan genelınde, düşüncelerinin çözüm- mesini yapmayı amaçlıyor. Ilk sergisını 1978 yjlında Viyana "da ;an Mehmet Gün. Almanya, Av usturya. ansa. Ortadoğu ülkeleri, Portekiz, Po- nya. ttalya ve ABD gibı ülkelerde de rgiler açtı. New York Solomon Guggen- :im Müzesi, Viyana United Nations enter, Ankara Resim Heykel Müzesi. ültür Bakanlığı Daımi Koleksiyonu, erlin Wewerka Galerisi. ABD, Manu- cturer's Hannover Trust CO., Berlin ;knik Üniversitesi Elekronik Strurio rşivi gibi birçok sanat merkezi ve mü- :de yapıtlan sergilenen Mehmet Gün, sim, tını enstalasyonu, elektroakustik üzik, video, CD ROM olmak üzere çe- tli tekniklerde çalışıyor. Gün ile yapıtlan üzenne konuşruk. - Serginizin başiığı 'Şeytanın Son Gü- ihı'. "'Ben bırgünahyaratıcısıyım. gü- ıh bağışıklık ister. Yanılsamalar, baştan karmalar ve cazibe Şeytan' ın günahla- dır" diyorsunuz. Sanat ve günah nere- e buluşuyor? Günahın içınde cazibenin, baştan çıka- cılığın olduğu biliniyor. Sanatın yara- Imasında da bırcazibe ve baştan çıkar- a sorunu var. Bu bir biçımde günahla iraleüik sağlıyor. Ama sanat bir günah udır? Hayır boyle düşünmüyorum Bir :kilde baştan çıkarmadır... Sergimin adı- î gelince; sergimin orijinal adını özel- kle Ingilizce düşündüm. Bazı kelime- rtam karşılığını bulamadı. 'Temptati- n'ın Türkçe karşılığı tam olarak yok. aştan çıkarma, cazibe, yoldan çıkarma ibi anlamlan var. Bunu günah kelime- yle birleştırdım. - Sergide 1978-1998 yıllan arasında erçekleştirdiğiniz çalışmalan sergiler- en, sanatsa) seriheninizi de sunuyorsu- uz izleyiciye. Bu sergiyle bir anlamda apıdarinızı çözumlüvorsunuz diyebüir ıiyiz? Sergi retrospektif değil ama retrospek- f bir içgüdü var ıçinde. Yirmi yılda ya- ılan yapıtlann çözümlemesi var. Yapıt- ınrrun değil, düşüncelerimın çözümlen- (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) hrgi retrospektif değil ama retrospektif bir içgüdü var içinde. Yirmi yılda yapılan yapıtlann çözümlemesi var. Yapıtlanmın değil, düşüncelerimin çözümlenmesi aslında. Benim için çok önemli bir sergi. Bütün dönemlerimden, her yıldan yapıt bu sergide yer almıyor. Türkiye'de hiç sergilemediğim yapıtlan sunuyonım izleyicilere. J mesi aslında. Benım ıçın çok önemli bir sergi. Bütün dönemlerimden. her yıldan yapıt bu sergide yer almıyor. Türkiye'de hıç sergilemediğim yapıtlan sunuyonım izleyicilere • 'Sınırlamalara karşıyım' -ÇalışmaJannızdatuvalin yanı sıra çok değişik maizemeleri; video ve sesi de kul- laıuyorsunu/. Teknolojiyi yakından izli- yorsunuz. Teknolojik olanaklar sonuna dek kullanılmalı mı? 1978ve 1994 yıllan arasında daha çok yağlıboya ve suluboya üzerine çalıştım. Belki akademik sıstemın etkısıydi bu. Sonra değişik malzemelen kuJlanmaya başladım. Bir sanatçının teknolojiyle mut- laka bağlantıda olması gerekiyor. Tek- nolojik imkânlarsize birtakım olanaklar sunuyor. 1994'ten sonra heryıl farklı bır malzeme ekJendi yapıtlanma. 1985 yılın- da sesle ılgili ilk çalışmamı gerçekleştır- dim. 1. Jstanbul Bıenali'nde video çalış- mam sergilendi. Bütün bu malzemelen aravermedenkullanmaya çalıştım. 1990 sonrasındaki çalışmalanmda bazı farklı- lıklar var. Bu dönem pentürden, resim- den aynlıyorum. Daha çok fotoğraf, cam. yazı veya daha çeşitli malzemelen kul- lanarak bir obje sanatına döniiş başf ıyor. Ayru zamanda düşünsel felsefe gıriyor, hat- ta aktif duruma geliyor resimlenmde. Çalıştığım malzemelerin imgesel değer- leri var. İmgesel değerlerle de yeni tek- nikler aramaya başladım. 1992 'den son- ra computer ve CD ROM girdi çalışma- larıma. 1999'da Calsıuda Medya Sanat- lan Merkezi ZICM'de video dısk üzerine bir çalışmam olacak. Bu çalışma dünya- da birincı ya da ikıncı çalışma olacak. Bun- lan gerçekleştirmem için büyük stüdyo- laragereksinımım var Ama teknoloji be- nim için materyal, kâğıt. fotoğraf, cam gi- bi... Bır şey ölüp öbürü başlamıyor. Kı- sıtlama ve sınırlamalara karşıyım. Dün- ya görüşüm buna aykın, bu yüzden her şeye açık olmak beni daha çok ilgilendi- nyor. -Viyana Güzel SanaÜar Vkademtsi'nde resim öğreniminin >anı sıra felsefe eğiti- mi de aldınız. Felsefe çauşmalannızda öoemfibiryerhJtuyor.Fefeefevesanaühan- gi platformda buiuşturuyorsııntız? Felsefe ile sanat 1994'e kadar çalışma- lanmda kavramsal sanat çerçevesi içın- de önemli bir yer aldı. 1994'ten sonra felsefe ve felsefecilerle olan bağım baş- ka birtanıma girdi. O zaman birtakım şey- leri keşfettim, gönneye başladım kı fel- sefeyle sanat arasında büyük bır fark var. Felsefe kavram yaratıyor, sanat ıse imge yaratıyor. Sanatla ancak imge yaratabi- lirsiniz. İmge ile kavram yaratmaya baş- ladığınız zaman imgesel bir kavram olu- yor. Tam anlamıyla felsefı bir kavram ol- muyor. Hem sanat felsefecisi hem de bir sanatçj olarak bu farklılık üzerinde çok dunıyorum. Bundan sonraki yapıtlanma hep bu düşünceden bakıyorum. Obür tür- lüsünü düşündüğüm zaman birtakım kı- sıtlamalar, şartlanmalar ve programla- malar geliyor beraberinde. Hem felsefe- ci hem sanatçı olarak birbirinden bağım- sız olarak çalışmalanmı sürdürmeye ca- lışıyorum. 'Sanatçı devrimci olmalı' - Sesle de yakından ügilisiniz... Sesin Türkçedeki karşılığı tını... Ses de- diğimiz zaman bununla uğraşan, uğraş- mava çalışan birçok sanatçı bir bakıyo- ruz ki gerçekten sesle uğraşmaya başlı- yorlar. Halbuki tınıyla uğraşmalan gere- kiyor. Tınının bır kompozısyon olduğu- nu göz ardı ediyorlar ya da bilmiyorlar. Tını enstalasyonu dediğinizde tınılardan bir kompozisyon yapmak zorundasınız. -Çağdaşsanat alanmdaçabşmalar ya- pan genç sanatçılanfcdemeolanağı bıdu- yor musunuz? En büyük sorun görmek ve dışanda ne olduğunun farkına vanrıak. Bu olrna- dığı zaman. siz birtakım şeyleri iç güdü- nüzle tahmin edebilirsiniz ancak tam ola- rak gerçekleştiremezsiniz. En büyük prob- lem genç sanatçılann bu olanaklara sa- hip olmamalan ama bu onlara verilmiyor anlamında değil bu söylediğim. Türkiye'de şu an birçok olanak var. En büyüğü In- ternet. Sanat evrensel değerlerden oluşur. Evrensel değerleri düşünmek gerektiği ka- nısındayım. Hem sanat hem felsefe hiç- bir şeyı yansıtmaz. Sanatçı gerektiğinde militan olmalı ama önemJi olan devrim- ci olması. - ". f Arnold, on yıl boyunca yaşamına tanık olduğu dostu Marilyn Monroe 'yu görüntüledi 'Birlikteçokgülüyorduk'KültürServisi-Dunyaca ünlübir jtoğraf sanatçısı ve dünyaca ün- ı bir yıldız... Eve Arnold ve Ma- ılynMonroe... Pamukbank Fotoğ- ıf Galerisi. iki sanatçının henüz ihreti yakalamadan önce başlayan ılışmalannı, 'E\« Amold'ın Ğö- iiyle Marilyn' başlıkJı sergide bir rayagetirdi. Arnold, Türkiye'de- i ilkkişisel sergisinde 30 Aralık'a ek efsane kadın Marilyn Mon- je'yu görüntülediği fotoğraflany- ı çıkıyor sanatseverienn karşısı- a. İb saatlik bir basın toplantı- lyla başlayan. 'Uygunsuzlar' fil- ıinin çekimleri sırasında iki aylık ir süreçtetemelleri sağlamlaşan ve n yıl süren Marih/n Monroe veE ve jnold ortaklığının ürünü sergi- eki yapıtlar. 'İlk tamştağnnBdaMarfl>nhenüz ir .Mktızcıktı' diyor Eve Arnold, 3en de fotoğraf çekmeye veni baş- ımıştun \e ikimi7 de ne kadar ba- anlı olacağımıa bilmhorduk. Bi- i birbirimizebağlayan şev de bu ol- usanjnm." Henüz televizyon yoktu o dö- emlerde. Fotoğrafçılık en parlak ünlerini yaşıyordu. Yıldızlarla îlh buluşturan tek ortam fotoğ- ıflar \e bu fotografların yayımlan- ıgı mecmualardı. Marilyn Mon- >eda fotografi ve fotoğraf çektir- leyi çok seviyordu. Yıldızla ünlü jnetmen John Huston aracıhğıy- tenışan Eve Arnold çalışmalan- şöyle tanımiıyor: "Fotoğraf ko- jsunda benden çok daha fazlası- biliyordu. Beni büyülemişti ade- . Egitim almamış olmasına kar- n son derece krvrak bir zekâya Jipti ve birtikteçok gülüyorduk. Arnold, Monroe ik sıradışı bir ortakhk yaşadıklannı söylüyor. Birde ben onun için birtehlikeotuş- turmuyordum. Erkek fotoğrafçıla- nn hep onunla yatmak istediğini bUiyordu. bu nedenk oenimle da- ha rahat çahşıyordu." Sonuçta, o günler için normal sayılanın dışında yenı bir şeyler yaratnJar. Güzel makyajlı, lyi giyım- li. iyi ışıklı. rötuşlu fotoğraflar de- ğildi bunlar. Bir gün çahşmalannın ardmdan taksiye bindıklerinde tak- si şoförü Manlyn'e "Bayan, saç>- nıa tarasanız. birazda makvaj yap- sanızMarihn Monroe'yaçok ben- zershiH" demişti. Birbirinden farkh kareler Günlük yaşamdaki Marilyn'i keşfedip fotoğrafa taşıdılar birlik- te. Özel bir kurgu, özel ışıklar kul- lannnyorlardj. Sıradan anlan yaka- lıyorlardı, ama hiç de sıradan de- ğıldı fotoğraflar. Bunu, Marilyn'in ve ortaklıklannın sıradışı olması- na bağlıyor Arnold: "Makyajsız olsa bile sıradışıydı o." Yakınlannm fotoğraflannı çek- memeyeözen gösteren Arnold, za- manla dost ve sırdaş olduğu Ma- rilyn'in profesyonellığı hiçbir za- man elden bırakmadığına değini- yor: "Ne kadar yakın olursak ola- lım ben her seferinde farklı bir gö- rüntü.farklı bir Mariryn yakalaya- bilirdim. Her çeköğim fîlm. hatta her kare birbirinden farklıydı." On yıl boyunca 200 makara Ma- rilynMonroe fotografi çekti EveAr- nold. Bu süre içınde Marilyn'in yaşamına da tanıklık etti. Mag- num'a aıt olan 200 makaranın dı- şında başka fotografçılann çekti- ği fılmleri de Eve'e getiriyordu yıl- dız. Hepsinı tek tek birlikte seçiyor- lardı. Arthur Miller ile sorunlan- nın başladığı dönem de, birlikte çekılmiş fotograflannı arttınyor- du. Ama Qark Gabie'm çok özel bir yeri vardı Marilyn için. Hatta onun fotograflannın rötuşlanma- sını istiyordu. Çünkü yerimevinde kaldığı dönemlerdeki kahramanıy- dı onun. Her gece Clark Gabie'm gelip bütün çocuklan kurtarması- nı, onlara hediyeler getirmesini bekliyordu. Fotoğrafin insani yönfi Çektığı Manl>Ti Monroe, Mar- leneDietrk&Imangibi starlann fo- toğraflanyla •paparazilik'le fotoğ- raf sanatçılığı arasmdaki aynmı çi- zen Eve Amold; Rusya. Çın dızı- leriyle, Malcom X ve Margaret Thachergibi politik simalann fo- toğraflanyla da büyük yankı ge- nrmişti. 1957 yılmda Magnum Pho- tos'a üye olan sanatçı, topluluğun ilk Amerikalı üyesıydi. Onun ıçın en önemli şey fotoğrafin insani yö- nü. Küçücük bir makineyle bile çok iyi fotoğraflar çekılebileceğı- ne inanıyor. 86 yaşında bugün ve oldukça yorgun. Belınden geçirdi- ği ameliyat nedenıyle çoğu gün fo- toğraf makinesinı bile kaldıramı- yor. Toplantılarda meslektaşlan kendi fotografmı çekerken bile ra- hatsız oluyor. Sanatçı son olarak. Magnum'un 50. kuruluş yılmda. Küba'da 9 ya- şmdayken fotoğraflannı çektiği ta- zı 43 yıl sonra bularak yeniden bir- likte çalıştı. Çok fakirbirbalıkçı ai- lenin kızınm fotoğraflannı çektik- ten sonra aile. kızlannı da yanın- da Amerika'ya götürmesini iste- miş Arnold'dan. "Eğerburadaka- hrsa açlıktan ölür. Ha\ana'\a 0- 'MariljTi Monroe, Eli \Vallach', Nevada, 1960. derse fahişe olur, ama eğer sizink geürse hayatı kurtulur" diyerek yalvarmışlar sanatçıya: "Ama ya- pamadım. Benim de aln yaşında biroğhım vardı.Paramyoktuve ça- uşmaya veni başlamıştun." Fotoğ- rafçılık yasamı boyunca bu kızı ak- lından hiç çıkartamamış Arnold. Hep yaşamının nasıl geliştiğini me- rak etmiş. Magnum'dan 50. kuru- luş yıldönümü projesi için ne yap- mak istediği sorulduğundada, Kü- ba'ya dönerek bugün 53 yaşında olan kadını bulmuş. Sekiz çocuğu olmuş, ıkısi ölmüş. Eskisinden de fakır durumda şimdi... Antik AŞ'nin 200. müzayedesi 22 Kasım'da is Aııvrsş- 'Haremin Gözdesi', 1829. Kültür Servisi - Antik AŞ, 200. müzayedesini gerçekleştiriyor. 22 KasımPazar günü saat 14.00'te Ceylan Inter-Continental Oteli Balo Salonu'nda düzenlenecek müzayedede Osmanlı eserleri. değerli antika eşyalar ve tablolardan oluşan yaklaşık 250 eser satışa sunulacak. Osmanlı eserlerinin ağırlıkta olduğu müzayedede yer aJan oryantal tablolar, Jean Leon Gcrome'un ögrencisi Arthur Ferraris, Fransız ressam Gros'un ögrencisi Felis Auvrav. Sultan n. Abdülhamit'in 'Ressam-ı Hazret-i Şehriyari' unvanı verdiği saray ressamı Fausto Zonaro. dünyaca ünlü ttalyan oryantalist Leonardo De Mango. Fransız ressam Charles Bernard Chiapory, ünlü Rus oryantafist Richard Karl Kariovkh Zommer, yıne II. Abdülhamit döneminde saray ressamlığına kadar yükselen Kont Amedeo Preziosi. Amedeo Simonetti ve Cserna Karolj 1 imzalannı taşıyorlar. Türk ressamlanna ait tablolar içinde ise Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat. Hasan Vecih Bereketoğlu, tbrahim Safi ve Cevat Erkul imzalı başyapıtlar ile Ibrahim Çallı, Sami Yetik. Diyarbakırlı Tahsin. Şeref Akdik. Nedim Günsür, Necdet Kalay. Ayetullah Sümer ve Nuri fjem'in yapıtlan yer alıyor. Müzayedede aynca Osmanlı, Viyana ve Rus işi mineli eserler de satışa çıkanlacak. Saray kuyumcusu Karl Gustavovich Faberge damgalı gümüş hokka ve yine önemli firmalar arasında bulunan Ovchinnikov damgalı gümüş punch seti de ilginç eserler arasında. Müzika-i Hümayun hat hocası Hasan Rıza ketebeli Hilye-i Şerif; XVI. yüzyıla tarihlenen İznik maşrapa: Tophane sahleplik: Sultan III. Mustafa imzalı gümüş divit; bertzerleri Dolmabahçe Sarayı'nda yer alan Yıldız porselen vazolar; Sultan II. Abdülhamit ve Sultan Abdülaziz ruğralı tatlı takımlan, mücevher kutulan, divitler, leğen-ibrik ve kahvedanlar; Tombak divit ve buhurdanlar: Sevres. Meissen ve Viyana porselenleri ile Beykoz opalin ve cam koleksiyonlan müzayedenin diğer önemli parçalannı oluşturuyor. Turgaj1 Artam tarafından yönetilecek olan müzayedede yer alan eserler 19-20-21 Kasım tarihlerinde Antik Palace Hünkâr Salonu'nda sergilenecek. Aynntılı bilgi için 236 24 60 (5 hat) numaralı telefon aranabilir. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL "Niteliksiz Adam' Olabilmek... Bir kıtap dergisinde, yeni çıkacak bir çevirimin tam sayfa ilanını gördüm. Aslında her kitap çıkışı öncesinde kafamda dola- nan, aynı soru: Nedir beni yaşatanlar ve de elbet öl- dürenler? Ya da şöyle diyelim: Heryeni kitap, kaç gün- delik ölümün arkasından gelmedir? Nedirbeni yaşatanlar soaısununyanrfj, kalabalık de- ğil. Yaşatan, çalışma sürecinin kendisi. Çeviride, bir başka dil evreninden geleni kendi dilimdeyeniden kur- gulamanın -ve elbet bu kurgunun ötekı dildekine ya- bancı düşmemesini sağlamanın- serüveni. Yalnırca serüvenin kendisi. Sonradan "kitapla- şan" görünümlerle pek fazla ilgilendiğimi sanmıyorum; o, başkalannı ilgilendiren biryan. Yayınevini veokur- lan. Serüveni yaşarken kaç kez öidüğüme ya da beni kaç kez öldürdüklerine gelince, o sorunun yanıt, ilki- nin tersine, biraz "kalabalık". Üstelik yıllann getirdiği yaşta artık beni boğan, daha ne kadar devam edebi- leceğimi sorgulatan bir kalabalık. Benden "daha nice eserler" beklediklerini söyleyen- ler var. Mutluluk vermiyor mu bunu duymak? Veriyor elbet. Ama onyıllardır en alt düzeydeki yaşam koşul- larını bile sağlayamamak karşılığında bir şeyler ver- me idealinin lüksünü yaşamanın beni getirdiği nokta- nın adı da umarsızlık ve tükenmişlik duygusu. Hâiâ en sıradan faturalar yüzünden sıkışmanın yol açtığı aşağılık duygusu. Elli altı yaşında, her türlü güvenceden yoksun bir "yann" duygusu kesinlikle "öbürgün" ya da bir yıl sonrasından değil, ama sözcüğün tam anlamıyla "ya- nn"dan, yanı yirmi dört saat sonrasından bile kimi za- man korkmak... "Daha neler verebilirim" sorusunun, düşlerimde- ki kitaplann karşısına hemen dikiliveren bir yannsız- lık. Yıllar önce, bu yola ilk çıktığımda, servetler kazan- mayacağımın bilincindeydim. Zaten böyle bir hede- fim de yoktu. Ama -şimdi öyle olduğunu anlıyorum-, çok "naif" bir düşüncem vardı: Ben onca çabayı gö- ze aldıktan sonra, bu işlerin yabancısı olmayanlar el- bet desteklerlerdi. Ölmemem için "bağış" değil, ama yaşamam için "avans" istemekte ve almakta zorlan- mayacağımı düşünmüştüm. Yanlış hesaptı. Istemekte zorianmadım. Ama istediklerimin verilmesinde -ya da verilmeme- sinde- neredeyse her defasında korkunç, öldürücü, sözde incıtmeyen sözlerin kılıfında ya da buz gibi uzaklaşmalann kalıbında yönerb'len aşağılamalan ya- şadım. "Nitelik" diye direndiğimde, karşıma hep "sözleş- me sürelen" çıktı. Nitelikten, günlük ölümler pahası- na, hiç ödün vermedim. Aslında bunun, bir tür veda yazısı olduğunu sezer gibiyim. Işin buraya varacağını bir süredir hissediyor- dum. Elimdeki -zaten sonuna yaklaşmış- birkaç kitabı bitirdikten sonra, bu işi de bırakıyorum. Nitelıkli iş yapma uğrjna katlandığım onca geçım sıkıntısının veaşağılanmanın sınınna, gençlik yıllanm- da hep görmezlikten geldiğim bir sınıra vardım. Belki daha en baştan belliydi. Daha çıkış noktasın- da pek fazla şansım yoktu. Belki bu gerçeği yıllar boyu yadsıdım. Ama o za- manlaryadsımaya gücüm vardı. Günlük ölümlerin bi- rikmesi, böyle yadsımalar için gerekli olan gücü de yıp- ratıyor. Birkaç ay önce, uğraşım için çok "gerekli" buldu- ğum bir yabancı söziüğe kavuşabilmek için banka- dan tüketici kredisi almıştım. Bir dçstum: "Bu kada- n da delilik..." demişti. Artık iyileştim! Çeviri uğraşını bırakıyorum. Ona hiç ihanet etmeden. "Sözleşme tarihlerine uyan adam" kimliğiyle övgü derteme uğruna, nitelikten ödün vermeden. Bundan böyle artık avans verenlerin bana "potan- siyel gecikme suçlusu" gözüyle bakmalanna zemin hazırlamadan. Sabahattin Eyuboğlu'nun vasiyetine uyarak, "Ma- vi ile Kara"yı da hiç birbirine kanştırmadan! Bir ömür boyu o uğraş alanında verdiğim "nitelikli adam"o\vr\a savaşının ardmdan, artık o uğraştan ko- pup, biraz da "niteliksiz adam" olarak yaşamayı de- neyeceğim. Hoşça kalın bir zamanlar çevirmeyi düşündüğüm kitaplar! Tffi ödüllerı Tiyatro Stüdyosu ve Lemi Bilgin'in • Kültür Servisi-Tiyatro Eleştirmenleri Birligi'nin (TEB) her yıl verdiği ödüllerin 1997-98 dönemindeki sahipleri belirlendi. TEB Istanbul'da sahnelenen oyunlar arasında ödülü Tiyatro Stüdyosu'nun Balkon adh prodüksiyonuna verdi. Tiyatro Stüdyosu, Jean Genet'nin içinde yaşadığımız dönemde de güncelliğini yitirmeyen Balkon adh oyununu repertuvara alarak yaptıklan bilinçli seçim. oyunun siyasal söylemine ağırlık veren yorum. oyun kişilerinin tek tek canlandınlmasmdaki ustalık ve takım oyunculugundaki üstün başan nedeniyle TEB ödülüne hak kazandı. Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sahnelediği Eşber Yagmurdereli'nin Akrep oyunundaki başanlı oyunculuğu nedeniyle Lemi Bilgin, TEB ödülünün Ankara'daki sahibi seçildi. Devlet Tiyatrolan sanatçısı olan Lemi Bilgin, Akrep oyununda konuk oyuncu olarak rol almıştı. Demrtaş Ceytıun'un yeni kitabı • Kültür Servisi - Demirtaş Ceyhun Sis Çanı Yayıncılık'tan çıkan 'Kod Adı: Ulu Hakan' adh yapıtında Türk aydınımn medreseden imam-hatip'e uzanan dramını ele alıyor. Yazar egitim sorununa tarihi bir boyut getirdiği yapıtında toplumsal bilincimizdeki birçok kanıyı temelden sarsıcı saptamalarda bulunuyor. BUGUN • BORUSAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00- 21.00 saatlen arasında Ömer Madra, Atilla Aksoy ve Hülya Tunçağ'ın kahlacaklan '68 Müzikleri' başlıkJı bir söyleşi gerçekleşecek. (292 06 55) M CRR'de Ahmet Ozhan yönetiminde çalışmalannı yürüten Tarihi Müzik Toplulugu'nun tasavvuf müziğinden örnekler sunduğu konser saat 19.30'da izlenebilir. (231 54 98) • EMEK StNEMASI'nda saat 21.00'de Sertab Erener bir konser verecek. (244 28 39) • AKBANK ODA ORKESTRASI'nın konseri İTÜ Taşkışla Mustafa Kemal Amfisi'nde saat 19.30'dan itibaren izlenebilir. (252 35 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle