25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
> KASIM 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Kadrolar Eski pariamenterjerden eğitimci Niyazi Ünsal, araştırmış. Türki- ye'de eğitim ala- / ~ nında görev ya-1 panların yüzd 62'si başka mes- leklerden. Yani eğitim- ci değil. Eğitimci olma- yanlann yüzde 42'si de imam-hatip mezunu! Imam ve hatiplerin sa- yısıyaklaşık 120 bin ki- şi! Öte yandan Diyanet, imam ve hatip kadrola- nnı doldurabilmiş değil! Saygınlık Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Prof.Dr. Tahir Hatipoğ- lu'nun Çankaya Köş- kü'ndeki bilim ödülleri sırasın- "•daki tavrı nede- J~^ niyle Cumhur- ^ başkanı Süley- man Demirel'i profesör- lerden özür dilemeye ça- ğırması üzerine, bir pro- fesör çuvaldızı batırdı: "Saygınlık isteniyorsa önce, yabancı bilim adamlarının makalesini kendi makalesi gibi ya- yımlayan bilim hırsızla- nnı aramızdan ayıklamak gerekmiyor mu? Hati- poğlu, bu konuda ne yap- tı merak ediyoruz!" Ö M Ü R I L İ K Şimdilik kaSET sayısı kullanılıyor; sıra MAÇ sayısına da gelecek! ı, Ömür E. Kurum EJektronlk posta: som@postaxtimhuriyet.coni.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Gözleryine Çankaya'ya çevrilmiş.. "Gidip sovunmanın tam zamanı!" ürkiye, Mesut Yılmaz'ın bir ayağı çukar- daki azınlık hükümetinin düşmesini bekler- ken. hükümetin kucağına Abdullah Öca- lan düştü... Ayrılıkçı terör örgütü PKK'nin lideri, Roma'nın Fiumicino Havaalanı'nda pasaport kontrolü yapan bir polis tarafından yakalanınca, hü- kümet, çeteler gibi terörle mücadelede de büyük bir başarıya imza attı! Böylesi büyük bir operasyon, havaalanında pasaport kontrolü yapan polisin sah- te pasaportlara dikkatli bakması ile sınırlı olamaz. Yakalama operasyonunun. ABD'nin Irak'ta Sad- dam Hüseyin'ı devirmeye yönelik son operasyon hazırlığı ile birlikte düşünülmesi gerekir. Ama daha da önce, Kuzey Irak'taki iki Kürt lider Barzani ile Talabani'nin VVashington'da el sıkışma- lannı ve ABD gözetiminde "Kürt Federasyonu"nun ilk kez kayda geçirilmesini düşünmekte yarar var- dır. Bu çerçevede, Öcalan'ın, PKK'yi bir terör örgü- tü kimliğinden çıkartıp siyasi örgüt kimliğine bürün- Ocalan yakalandıdürme girişimlerini ve dolayısıyla "Kürt Federasyo- nu" içinde yer edinme çabaları unutulmamalıdır. Ki Kuzey Irak'ta böylesi "federasyon" Türkiye için as- la kabul edilemez bir durum iken, hükümet tepkisi- ni göstermekte nedense zaaf göstermiştir. . Tepki, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden gelmiştir. Ka- ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş iki ay önce sınıra giderek ve Suriye'ye bakarak "Sabrımız taşıyor" demiş fakat bu demeç iç politikanın kısır dön- güsü içinde yeterli yankıyı bulmamıştır. Askerlerin ko- nuyu Milli Güvenlik Kurulu toplantısına taşıması ile Suriye krizi patlamıştır. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Türkiye'nin savaşa hazır olduğunu anlayınca Şam'da yıllardır bes- lediği Öcalan'a "güle güle" demek zorunda kalmış- tır. Şimdilerde öğreniyoruz ki, VVashington'dan da Şam'a ayağını denk alması bildirilmiştir. Sonraki gelişmeler de ilginç bir seyir göstermiş, Şam'dan çıkan Öcalan'ın izini Israil istihbarat örgü- tü MOSSAD Moskova'da bulmuştur. Yine şimdilerde öğreniyoruz ki, VVashington, Mos- kova'dan daÖcalan'ı himayeetmemesini istemişve Rus istihbarat örgütü FSB ajanları Şam'dan alıp ge- tirdikleri Öcalan'ı sahte pasaportuyla Roma'ya gö- türüp, büyük olasılıkla CIA ajanlarının gözetiminde, havaalanındaki Italyan polisinin önüne koymuşlar- dır! Italya da, Öcalan'ı yakaladığını Türkiye'ye değil Almanya'ya haber vermiştir. Öcalan'ın yakalanması, ABD'nin Kuzey Irak'ta dü- şündüğü "Kürt Federasyonu"nda PKK'nin yer bu- lamayacağı anlamına gelmektedir ve VVashington, Saddam'a son darbeyi vurmak üzeredir. Hükümet, Kuzey Irak'ın peşini bırakmış, yakalanan Öcalan'ın pe- şine düşerek başarılarına yeni başarılar katmaktadır! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Ben kendimi dünyada gurbette hissediyorum. Türbanlı davacıların adresi aynı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden bir öğretim üyesi hakkında 12 türbanlı öğrenci dava açtı. Daha doğrusu, üçer kişilik gruplar halinde dört ayrı mah- kemede dava açtılar. Türbanlı olduk- ları için derse alınmayınca olay çıkar- tan öğrenciler daha sonra "dinimize küfredildi" diye mahkemeye gittiler. Dört ayrı mahkemede açılan dava- ların dosyalarını yan yana koyup ba- kınca ilginç bir tablo ortaya çıktı. Türbanlı öğrenciler Ayla Ekşioğlu. Nuray Korkut, Emel Kurnay. Arife Yıldınm, Ganime Taşçı, Meryem Yıl- maz, Reyhan Akbaş, Kerime Şen- gül. Kıymet Portakal, Safiye Akgül, Serpil llik, Nilgün Takmay, Istanbul 21. Noteri'nden avukatları HüsnüTu- na ve Necip Kibar'a vekâletname ve- rirken hep aynı adreste oturduklarını bildirmişler: Vatan Mahallesi, Faikağa Çıkmazı, ÜstünApartmanı, No:10, ABIokD:21 Kat:3 Bayrampaşa. Tel: 674 43 08. Anlaşılan topluca oturuyorlar. Top- luca hareket ediyorlar. Topluca "ha- karef'e uğruyorlar. Topluca notere gi- diyorlar. Uçerli gruplar halinde toplu- ca dava açıyortar. Ama farklı farklı mahkemelere gidiyorlar. Organizasyon dediğin böy- \ le olmalı! PALAS PANDIRAS Özelleştirme politikamızı şöyle özetledim: "Bazılannın başına devlet kuşu kondu!" Mûfrt Bozacı ÇED KOŞESI 3KTAY EKİNCİ Graziantep'te 75. Yıl... Mimarlar Odası'nca Cumhuri- et'in 75. yılı nedeniyle düzenle- en etkinliİderden biri de geçen cu- iartesi(7.11.1998)günüGazian- ep'teyapıldı. Şube Başkanı Asım îiizel, mimar-plancı Ergun Su- >aşı te'Pföf Dr. M«m Sözen'fh' onuşmacı olduklan "Gaziantep''te Centleşme ve Mimariık" konulu •anelde. tnşaat Mühendisleri Oda- ı Şube Başkanı Beyhan Ölçer ile lehir Pl. Od. Temsilcisi tzzettin rurnalardabirerbildiri sundular. Gaziantep'in hem geçmiş dö- lemlerini, hem de "geleceğini" le alan bu önemli toplantının açı- ış konuşmalan bölümünde ise Şe- litkâmil ılçe Belediye Başkanı >lebmet Bozgeyik, diğer merkez Içe olan Şahinbey'in Belediye Jaşkanı Yaşar Ağyüz, Gaziantep Jniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hü- eyin filiz ve yöre kültürü üzerin- leki duyarlılığı ile dikkat çeken /ali Muammer Güler sözaldılar. Yaşar Ağyüz etkinliği sonuna ka- lar izleyerek aynca "takdir" top- arken, Muammer Güler de 75. yı- ın sadece coşkuyla degil. aynı za- nanda kimi yanlış politikalardan 'annabilmek" için ulusal " yü- cümlülüklerin" yeniden belirlen- nesini hedefleyen bir "özeleştiri" ınlayışıyla da kutlanmasının gere- pni dile getirdi. Böylece. aynı ama- :ı taşıyan toplantının "değerini" leözetlemişoldu... Peki, Gaziantep için böylesine göre böylesi "çocuksu" bir da\- ranışa iten imar planı değişikliği neydi?.. Bu sorunun yanıtı ise yi- ne kent ve demokrasi açısından bel- ki de çok daha "vahimdi"... 100. Yıl Parkı'nda. yani Ata- türfc'*üri'ddgumünun 100. yılı anı- sına Gaziantep"e (üstelik bir yanş- mayla) armağan edilen en büyük kent parkında, spor amacına aynl- mış bir alan "ticaret merkezine" dönüştürülmüştü. Dahası. aynı 100. Yıl Parkı için beledi\e mülkiyeti- ne kazandınlmış kamu arazisi. bu kez "mega-market" inşa edilmek üzere özel bir kuruluşa (Tepe gru- bu) "satılmıştı". Celal Doğan bu konuda öylesi- nede "hırslıydı" ki imardegişik- liğini durdurmak için açılan da\a- da mahkeme belediyenin savun- masını isterken. arazinin satış işle- mı de "aynı günlerde" tamamla- nıvermişti. Yani. yargı spor alanı- nı halka geri verse bile, "mülkiye- ti" artık halkın elinde olmayacak- tı... Acaba meslek odalan buna ka- nş çıkmayıp da Celal Doğan'a "afe- rin" mi diyeceklerdi? Aynı park- tan odalara '*sus payı" gibi veril- mek istenen araziyi de reddetmek yerine, sessizce alıp suça ortak mı olacaklardı?.. Geçen aylarda, yine bu tür bir imar tartışmasında, Celal Dogan şöyle demeç vremiş: "Benim mes- lek odalannın fikrine ihtivacım HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ fö\\ M Çot KİM KtME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak" turk.net ÇtZGİLİK K.ÎMİL MASARACI Tarihi Türktepesi mahallesinden bir görüntü... Celal Doğan bu semtleri imar edeceğine, kent parkına süper marketler diziyor. ieğer taşıyan ve meslek odalannın /anı sıra valiliğin ve ilçe belediye- erinin de en üst düzey temsiliyet- e katkıda bulunduklan bu 75. yıl :tkinliğinde. kentin en büyük sahi- )i ve "sorumlusu" olan Büyük- jehir Belediyesi acaba neden vok- u? Bu sorunun yanıtı aslında çok 'kısaydı"; ama, hem kent açısm- ian, hem de demokrasi ve "çağdaş jygarlık" hedeflen açısından her- cesi derin kaygılara götüren bir ••gerekçeye" dayanıyordu. Çünkü Gaziantep Büyükşehir 3elediye Başkanı Celal Doğan, <entin en değerli toplumsal alanla- ından olan 100. Yıl Parkı'ndaki bir mardeğişikliğine "karşı çıktıkla- n" için meslek odalanna "küs- müştü". Üstelik, okadarda "kız- mıştı" ki bu panelin yapılması için jnceden söz verdiği belediye top- antı salonunu bile kilitlemiş, bu nedenle etkinlik de Ticaret Oda- >ı'nda gerçekleştinlmişti'?.. Peki, Celal Doğan'ı, kimilerine yok, belediyede kendi mimarını da var, mühendisim de..." Nitekim yine aynı anlayış için- de "tarihi hanlar" bölgesindeki iki yıl önce u mimarükyanşmasıyla" elde edilmiş projeyi de bir kenara itiyor. "kendi kafasına" uygun ve kentin kültür kimliğini yok sayan devbir"rantbinasını" inşaetme- ye hazırlanıyor. Üstelik bütün bun- lan da "Atatürk'ün partisine" üye olarak yapıyor... Oysa ki bu ülkeye "planlama uygarlığını" Atatürk getirmişti. O'nun döneminde kent planlarının "emir-kumanda" altında değil. yanşmayla elde edilmesi de "aydın- lanınanın" bir erdemiydi. Eğer Cumhuriyet devrimi, 1950'lerden sonra kesintiye uğramasaydı. şim- di Celal Doğan. ne 100. Yıl Parkı'nı pazarlayabilırdi, ne de hanlar böl- gesi proje yanşmasını rafa kaldıra- bilirdi... Hele CHP. onu bir gün bile par- tisindetutabilirmiydi. İşte. 75 yıiın bir özeti de bu o'.sa gerek... H A R B İ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 15 Kasınt BİR 195O'DE 8UGÜH, ÜHLÛ O2AN O««*V VBLl ICAHIK, 36 YA$fNM, BEYİN KANAMASINDAN İST7İNBUL.'M ÖLDÛ.İKİGÜN ÖNCE ANKARA'C*YK£N YOLDAKİ BİR ÇMK.U&4 DUŞÜP BA&NÜAAI Yrt&VAA/M/fT TÜHK EDEBİYAT7NM '6AKİP"AC>I VEHİLEN AK1IUII, MEUH CBVDETANPAY VE OK7AV BIFAT İLE S'HlM- TB YA/&TAN OKHAN VEİJ, y£AIİ Slü Çn& ANLAYI- $/ İÇİMSAVA&M VEKMİŞTf.BUANlAYtÇ,E££İ Şiie/M KAK$ISINOA,££ICİ OLÇÜ Va"ÇAİKAN^ ÜGS. MBYDAN OİOIYAtJ ÖZELLİKLEZ İÇ£BJ- YDfiOU. GÜMLÛK OLAYLA&, HAUOAM MJŞİLE Rİ, OOĞAYI, SEve/Yİ, YALMIZLI6I KOAJU ALAN~ VE. S£eB££T VE2.İNLB YA2PIĞI Şİİ&UER. HEİ4 >AN<ILAft UYAND/&AC4M, H£M DE ONU UMU- TULMAZlAZ ARASIHA ACAMr/R PANO DEİVİZ KAYUKÇUOGHJ Bir Almanya Anısı Elbe kıyısında yeni taşmdığımız mahallemizin sokak arası meyhanelennden binnde Dieter Gütt'e rastlamak be- nı çok şaşırtmıştı. Bu. avuç içi kadar, küçuk, kalabalık, her kafadan bir ses çıkan meyhanenın dört masasından bıri- ne oturmuş, genç bir adamla bir şeyler konuşuyordu. Al- manya'nın önde gelen gazetecilerinden biriydi. Ûlkenin en çok izlenen kanalı, Birincı Alman Televizyonu ARD'de yaptığı haftalık haber-yorum programıyla ünlenmişti. Ele aldığı konuları, izleyicilerde hiçbır soruya yer bırakmaya- cak bir titizlikle irdeler; söylediklenni kanıtlarla. tanıklarta. belgelerie güçlendirir, sonra h^rkesin anlayabıleceğı ya- lın bir dille yorumlardı. 'Sağ'. 'sol' tartışmalannın en yo- ğun yaşandığı o dönemde bile yorumlannda konulara ola- bıldiğınce nesnel yaklaşmaya, sıyasal kimliğini dışa vur- mamaya ozen gösterirdi. 50-55 yaşlannda olan bu say- gın gazetecının herkes 'solcu' olduğunu bilir, fakat hıç kim- se onu 'yanlılıkia eleştirecek somut bir 'malzeme' bula- mazdı. Bu yönüyle toplumun her kesiminde haklı bir say- gınlık kazanmıştı. Onu, yolumun üzerindeki bu küçük meyhaneye her uğ- radığımda hep aynı masada birileriyle konuşurken göru- yordum. Kimi zaman da, sevgilisi olduğunu daha sonra öğrendiğim, yaşça kendisinden oldukça genç. güzel bir kadınlaoturuyor, birlikte kırmızı şarap ıçiyortardı. Düzsaç- lan kırlaşmış, şişmanca, genelde spor gıyinen, güler yüz- lü, keyifli bir insandı. Çogunluğu o mahallede oturan öbur müşteriler gibi o da 'Chariy'nin Meyhanesı'ne akşamüst- len, iş dönüşü uğaıyor, kendisıne aynlmış masasında iç- kisini ıçip, masa komşulanyla 'bırıki lafladıktan' sonra evı- ne gidiyordu. Gide gele, bir süre sonra meyhanenin sürekli müşten- lenyle ahbaplıklar kurmuştum. Kimi zaman havadan su- dan. kimi zaman guncel olan bitenlerden. kımı zaman da 'derin politikadan' konuşuyorduk. Güney Avrupa için alı- şılagelenin tersine, 'tıpık' bir 'kuzey kenti' olan Hamburg da da ınsanlar ayak üstü ilişkilerde, hele çok yakından tanı- madıklan ınsanlarla kişiliklerini ilgilendiren özel konulara hıçgırmezlerdi. 'Meyhane tonuşma/ar/'nıntaraflaraçısın- dan hiçbir bağlayıcı yani yoktu. Ama bu, herkesın. yüzey- sel de olsa, her aklına geleni uluorta dillendirmesı anla- mına da gelmiyordu. insanlar birbırierıne karşı saygılı. kar- şısındakıni dınlemeye açık. kıncı olmamaya son derece özenliydıler. Eski birdenızci olan Charly 'sarhoş sululuk- ları' gibi başka kuraldışılıklaradazaten müsamaha'gös- termezdi. Meyhanenin müşterilen genelde avukat, hekım, öğretmen, sıgortacı, ressam gibi orta kesim ınsanlanydı. Akşamüstlerı bir iki saatliğine de olsa burada bir arada ol- maktan hoşlanıyorlar. fakat bu saatlerın dışında birbirle- riyle görüşmüyortardı. Meyhanenin 'tek yabancısı 'olmak gibi bir özellığım vardı. Aralanna ilk girdığimde benı önce yadırgamışlar, ama zaman geçtikçe 'kendılennden biri' ola- rak benimsemişlerdi. Havanın erken karardığı karlı bir akşamüstü, iş dönü- şü yine meyhaneye uğramıştım. Canım 'gulaş' çekmışti. Chariy'nin Avusturyalı kansı Trautel, sığır etınden enfes 'Maca/-gu/aş/'yapardı. Küçük kuşbaşı doğradığı etlen, kız- gın yağda sulannı salmadan hafıfçe kavurur, etlerı büyük bir tahta kaşıkla dışan aldıktan sonra aynı tencereyı yan- ya kadar doğranmamış soğanla doldurur, bol tatlı kırmı- zı biber, tuz, bir bardak kırmızı şarap, bırkaç defne yap- rağı katıp, soğanlar pelteleşınceye kadar kaynatır. daha sonra etleri de katarak soğanlar eriyinceye kadar saatler- ce pişırirdi. Yemeği ocaktan almadan önce bir tutam acı kırmızı biber atar, tencerenın üzerinı ince kıyılmış, kırmızj dolmalık biber dilimleriyle kaplardı. Yemeğin yanında mut- laka iki dilım koyu çavdarekmeğı. sırke içinde erıtilmiş har- dal kökünde dinlendirilen nefis minik hıyar turşusu bulu- nurdu. Charty. her gulaş ıstediğimde, kalın köpüğü bar- dağın üzerine taşan, tadı buaık 'Jever Pıls' biramı sorma- dan getirırdı. Her guzel yemek gibi 'gulaş'm da kendıne özgü bir 'törensellığı' vardı. Barda. tezgâh uzerinde 'gu- /aş' yemek, her şeyden önce Trautel'e saygısızlık olurdu. Bu nedenle meyhaneye girdığım andan itıbaren gözlerim masalarda boş bir yer anyordu. Fakat. o gun nedense. tek başına oturan Dieter Gütt'ün masasından başka oturacak hiçbir yer yoktu. Ben umutsuzca bakınırken Bay Gütt, sanki kafamdan geçenlen okumuşcasına. elini salladı. Bu büyük gazeteciye ilk kez bu kadar yakın oluyor- dum. Türkiye'de yayımlanan 'Yeni Ortam' gazetesine in- celeme, araştııma yazıları gönderdiğim 1970'li yıllardı. Belkı daha otuz yaşında bile yoktum. Dieter Gütt, benı ma- sasına davet edince büyük bir sevinç duymuştum. O be- ni, aynı meyhanenin 'sadık müdavımlennden bın' olarak uzaktan tanıyordu. Gelışigüzel konuşmaya başladık. Şa- kacı bir insandı. En 'ckjdi' olaylara bile bellı belırsiz bir 'alay1a yaklaşıyordu. Bir aralık söz nasıl geldıyse geldı, ona, "Nı- çin hep buraya geliyorsunuz" gibisinden bir soru sordum. Bunu gerçekten merak edıyordum. Çünkü dönemin ün- lü televizyon gazetecileri Peter Schol-Latour, Franz Alt, Peter VVeiss gibi kendi mesleğinin 'en çok kazanan' ın- sanlanndan binydi. Içkisini, bu mahalle meyhanesınde değil de, kentin görkemli mekânlarından 'Atlantık Ho- te/'de, 'Vicrjahreszciten'de içebilirdi. Sorumu bir soruyla karşıladı: "Genç Türkdostum "dedı, "televizyon program- lanmıizliyormusunuz?"Heyecanla, "£vef.'"dedim. Birso- ru daha geldi: "Peki, bana güveniyor musunuz?.." "Herr Gütt" diye yanıtladım, "size herkes güveniyor..." Gülerek sözümü kesti, "İşte bunun için güventyorlar" dedi, "ben odediğınizyeheregıtsem, bankerU'ıemayer'le, Behren- berg-Gossler'/e, sanayıcı Bölkovv'/a gorunsem, onlarla bıhikte otursam, onlarla 'dostluk 1 kursam, bana yine gü- venebilirmisiniz?.." Ne soyleyebilırdim ki? Bir süredir eski 'solcu' gazetecileri. 'nevzuhurişadam- lan 'yla halvet olmuş gördükçe, aklıma Dieter Gütt'un söy- ledikleri geliyor. Ne hüzün vericı bir yaşam. ne îuhaf bir meslek anlayışlan var bunlann? Kim bilır neler duşünüp. neler umuyorlar? Ama yirmi yıl önce. bir mahalle meyha- nesinde, bana sorduğu sorularla çok şey öğreten onurlu Alman gazetecisinın hâlâ aynı meyhanede dostlarıyla buluştuğunu biliyorum. Ona saygı duyuyorum (Faks:0216-418 8410) B U L M A C A SEDATYiŞAYAy SOLDAN SA- ĞA: 1/Özelhkletan- go müziğinde kullanılan.akor- deonabenzerbir 3 çalgı. 2/Bıray- . gıtın gereken işi yapabilmesi du- 5 rumu...Birdev- letin ya da ku- 6 ruluşun simge- 7 si olarak kabul edilmiş resim, 8 harfyadaşekil. q 3/ IX. yüzyılda ° Rusya'yı egemenliği al- tına alarak Rusya Impa- ratorluğu'nu kurmuş olan Iskandinavyah ka- 2 büe...Biryağışşeklı.4/ 3 Ayakdıreme...Kalsıyu- mun simgesi. 5/ Sarma tekniğiyleyapılanbirtür işleme. 6/Birgıdamad- 6 desi... Geleneksel tspan- 7 yol şarkısı ve dansı. II g Doku teli... Tarlaya atı- lan tohumu örtmek için 9 . . . ^ gezdirilen ağaç sürgü. 8/ Emanet... Asya'da yaşayan bir cins geyik. 9/ Orta Anadolu'da yaşayan. sert ve ku'rak ik- lime dayanıklı. küçükvip,!, bir sığır türü YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Hay\ anı avcılığâ alıştirmg j ş ; Dağkeçisi. 2/ Avuç içi Bir Avrupa ülkesının başkenti. 3/ İnce yapılı... Bir mak- yaj malzemesı. 4/ Topr^tg biriken fazla suların çeşıtlı vollarla boşaltılması... l:sk, dilde su. 5/ Eski bir Fransız halk dansı. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek Posta hız- meti görmeye alıştırılmIŞ güvercın. II Bir işı vaptırabıl- me gücu... Gulşenı tarılratlncja ılahiye verilen'ad. 8/ Ke- silen ağacın yerde kalan |<.ütük dibi... Kâr, menfaat. 9/ Sar- hoş ya da külhanbeyı bjğlrması... "Geyik dağdan dağa atlarken güzel' — dalın-jadişdişçatlarken aüzel" (Cahit Sıtkı Tarancı).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle