15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 1998 PAZ 14 KULTUR Şair Benno Barnard, şiirde mutlulukla mutsuzluğun bir arada olduğunu savunuyor 'Kalbimin ve aklııııııı sesi siirimde' NURDAıN CİHANŞÜMUL Piya Ya>ınlan"nın 17. Istanbul Kitap Fuan kapsamındaki konuğu. 'BirSansk- rit' adlı seçilmiş. şiirlerden oluşan kitabıy- la ilk kez Türk okurlann karşısına çıkan Benno Barnard oldu. Amsterdam doğumlu Benno Barnard gençligıni Rozendaal'da şair ve papaz olan babasının yaninda geçirmiş. Barnard ılk olarak 1981 yılında ya- yımlanan 'Een engel van Rozetti' adlı şi- ir kitabının ardından •Klein RozendaT ve 'Het meer in mij' adlı şiır kıtaplanyla dikkat çektı. Şıır üzenne denemelerini biraraya getirdığı Tijdverdrüfvoorenke- lefijne luiden adlı kitabından sonra oto- biyografısınin ilk bölümünü oluşturan Uitgesteldparadijsadlı romanınj yayım- ladı. 1993 yılında yayımlanan otobıyog- rafik öğelerin buluştuğu Het Ggat in de wereW'den sonra 1994 yılında Tijdgeno- ten adlı şiir kitabıyla okurlann karşısına çıktı. 'Yaşam yaandan önce geüyor' Barnard şiirlerini Türk okuruyla bu- luşrurma fıkrinin ilk olarak Mehmet Çe- tin'den geldiğini söylüyor: "Mehmetbir şiirimin Türkçe çevirisini okumuş ve kal- bimin sesini hissetıniş. Bana bu fikri sun- duğunda seve seve kabul ettim." tstanbul'un tahmın ettığınden daha farklı ve güzel olduğunu vurgulayan Bar- nard bırbinnden hem coğrafi hem de ta- rihsel açıdan farkiı olan iki ülkenin şiir- sel anlamda buluşmasını sevinçle karşı- lıyor. Şiinn yanı sıra roman ve tiyatro oyun- lan da yazan Barnard 20'li yaşlannda kı- savelınkşıirleryazdığını anlatıyor: "20. yüzydın nasıi olması gerektiği gibi konu- iarda düzyazıiar da yazdım o dönemde. Düzyazılann sonucunda daha uzun şiir- ler yazma ihtiyacı duydum. Valnızca kal- bimie hissettiklerimi değiL, aklımla dü- şündüklerimi de yansrtmahydım. Meh- met'in benim şürimde duy duğu ses de fcş- te bu kalbimden >e aklımdan gelen ses- ler. Yani şiirle hissediyorum." Bundan bır ıkı yıl önce tiyatro oyun- lan yazmaya başlayan Benno Barnard oyunlarınışiirselbırdılleyazmayıtercıh ediyor. Seyircınin şiirsel bırdili daha ko- lay izleyebileceğine manıvor. Barnard'ın bır baba, kız ve yabancı üçgenı ıçınde geçen olaylann konu edildığı ov unu Hol- landa'dasahneleniyor: "Oyunda,kızının evlenmesini istemeyen bir babanın kızı- nayaptığışantaj konu ediliyor. Buoy unu yazmaya başladıktan kısa bir siire sonra oğlıım dünyaya geldi. Belki de hayatta ilk kez yazdığım, kurguladığıni bir şeyi, ba- balık duygusunu yaşadım. Bu rür dene- yimlersavcsjndedahakolayyazabiliyorum. Yaşam her zaman y azından önce geliyor. Mehmet Çetin oy unumun da Türkçeleş- tirilmesini öneriyor." Fransızjann. "MutluJuğuanlamıakzor- dur' deyimıni anımsatan Benno Barnard "Gerçekten de mutlu şiir yoktur. Mııüiı- luğun ve mutsuzluğun bir arada kullanıi- dığı şiirler çoğunlukta. Mutlu olmak için para \e sağlığın yanı sıra aptal olnıan ge- rekir derler. Mutlu şiir de bir siire sonra aptal görünebilir. Örneğin aşk şiirlerinde bile bir ka> betme hü/nü yansıtılırokuyu- euya: mutsuzluk ve melankoli aynı za- manda safbir ironi de taşır içinde. Ken- dimden çok diğerinsanlarhakkında yaz- mayı tercih ediyorum" dive anlatıyor. 'Hüzünlenince şiir okunur' Benno Barnard "BirSanskrit" adlı kı- tabında yer alan Deniz Kazazedesi adlı şı- iri. tanıdığı bir denızcının ölümünden sonra yazmış. Ya^amındakı bu ılk ölüm ve ka> betme duv gusuyla oluşturduğu şı- irinde kendı yaşam deneyımlerini temel alarak denızciyı ve yaşadığı kent olan Anvers'i metafor olarak kullanmıy Özellıklebuşıırde ve diğer şıırJerinde • 'Mutlu şiir yoktur. Mutlu şiir bir siire sonra aptal görünebilir. Örneğin aşk şiirlerinde bile bir kaybetme hüznü yansıtılır okuyucuya; mutsuzluk ve melankoli aynı zamanda safbir ironi de taşır içinde.' Incil'e. Odysseus'a göndermeler yapan Barnard sık sık T.S. Eliot "tan alıntılar su- nuyor. Barnard bu şıırde yer alan kaybol- muş kral figürünün. aynı zamanda ken- dısine ve eşine gızemli çözümler sundu- gunu sövlüvor: "Kahramanın ölmesiyle birlikte daha insanişeyler ortaya çıkıyor. Öykü Anvers'te geçiyor. Amers, gemile- ri. içkileriyle yalnızlığın sembolü olan bir liman kenti olduğu için belkide şiirde yer alıyor." Barnard denızcının ölümünden kısa bır süre sonra da annesini kaybermiş: "ln- sanlarkendilerini mutsuz,hüzünlü hisset- tiğinde daha fazia şiirokur. Annem öldii- ğünde bir y ıl boyunca sürekli şiir oku- dum." Annesi için Anadil adlı bir şiir yazan Barnard "Annem için birşeyleryazmak istedim. Vazdıkianmıdüma üzerinde in- sanlarla paylaşmak istedim. Bir sihirbaz gibi melankoüye ve hiizne karşı bir şey- ler yapma isteği belki de bu. tnsanlarla bir şeyleri pay laşarakbir bardak suda bile oJ- safirtinakoparmak istiyordum" diyor. Şıırlennde felsefi metaforlar kullan- mıyor: "Şiirde, feisefede olmayan birdü- şiince biçimiyJe düşünüyorsunuz. Şiiria- sanlann duygulannı yansıOyor. Feisefede çok fazla açıklama yapma gereksinimi var. oysa şiirde böyle değü." Fransa, Brüksel, tspanya ve Ameri- ka'da bir süre yaşadıktan sonra Anverş'e yerleşen Barnard tanıdığı farklı kültür- İer sayesinde kendisıne ve diğer insanla- radaha farklı gözlerle bakabildiğini söy- lüyor. 'Küçük kültürier birbirine açtk1 Istanbul'da bulunmaktan dolayı mut- lu: "Istanbulda olmak da. benim Avnı- pa'yave insanlara bakışımıetkileyecek bi- n'yonım. tstanbul tahminJerimin çok öte- sinde ve çok güzel. Ülkeme döndiiğümde Atatürk, tstanbul ve Türkiye hakkında daha fazia bilgi edineceğim. Bana göre tarihi anladığınızda bizi biz yapan etken- leri de anlarsınız." Yaşayan Türk şaırleri arasından yal- nızca Mehmet Çetin'ın çevıri şıirlerini okumuş: "Türk şiiri hakkında fazla bil- gim yok. Tıpkı Hollanda'daki şiirin bura- da çok fazla tanınmaması gibi. Farklı in- sanlarla tanışryorsunuz ve böv lelikJe fark- lı kültürieri tamma imkânı buluyorsu- nuz. Küçük kültürier birbirine daha açık. İngiltere. Fransa gibi ülkeler daha çok kendi kültürleriyleUgik-niyor." Çevınnin, şairin ifade etmek ıstedığini tam olarak yansıtamayabileceğı görüşünde. "Özel- likJe Flamanca ve Türkçe birbirinden oi- dukça farklı. Dilbilgisi kurallanyüzünden şiirin yapısı dcgjşcbilir. Çevirmenin şiir ko- nusunda bilgili olması y a da şairyönünün belirgin oJnıası gerekli.*" Pıya Ya> ınlan ve Atlas Yayıncılık, Türk ve Hollanda şiirinın tanınması için ortak çalışmalar yapacak. Ilk olarak önümüz- deki günlerde Hollanda'da Türkçe ve Fla- manca olmak üzere '20. Yüzyıl Türk Şi- iri Antolojisi okuyuculann beğenisine sunuiacak. Sağlar ve Özgönül yazdı 'KodAdı Susurluk/ Derin Ilişkiler' KümırServisi- CHP Milletvekili Fikri Sağlar. 'sisJer perdesi' arasında ortaya çıkarak kendisine ulaşan ve kamuoy una açıkladığı Korkmaz Yiğit- Alaatön Çakıcı telefon görüşmesinin kasetinden Susurluk olayının aynntılanna dek, yaşadığımız, tanık olduğumuz günlerin perde arkasını. sıcağı sıcağına belgeleriyle birlikte sunuyor Emin Ozgönül ile birlıkte yazdıklan "Kod Adı Susuıiuk/Derin İlişkiler' adlı kıtabında. Boyut Yayınlan'ndan yayımlanan 400 sayfalık kitapta. ASALA'ya karşı ilk mücadele. dev let zirvesinde konuşulanlar. Çakıcı-Yiğit kasetinın nasıl geldiğine dair birçok konu yer alıyor."Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan çıkânlmasuun nedenlerTmn anlatıldıgı kitap. Fikri Sağlar'a ulaşan kasetın öyküsüyle başlıyor. Bugünden 12 Eylül'e dönülüp 1950'lerden bu yana Türkıye'de uygulanmaya çalışılan birdüzen ve yakın tarihimizi ilgilendıren konular anlatılıyor. Devletin içıne sızmış olan çetelerin kimler olduklan. yaptıklan, ortaya çıkan kara paranın kullanılması, 1980'den sonra ASALA'yla mücadelenın ılk noktasından başiayarak terörün getirdiği ranta varan süreç yansıtılıyor. Mümkün olduğu kadar kamuoyunun bılmediği yeni bilgıler ve bılinenlerin perde arkasının venldiği, bır sıyasetçi ve bir gazetecinin yazdığı 'günümüzün belgesi' nıtelığındeki bu kitabın ikinci cildınde ıse Susurluk Komisyonu'nun çalışmalan yer alacak. Kurt Masur, Londra Filarmoni Orkestrası 'nın daimi şefliğini üstleniyor 'Demokraûkruhusevtyorum y Kühür Servisi -1991 yıhndan beri Nevv York Filarmoni Orkestrası'nın müzik direktörlüğünü yürüten Kurt Masur. Ağustos 2000'den itibaren Londra Filarmoni Orkestrasrnın daimi şefi olacak. Nevv York'taki sözleşme- si 2002 y ılında sona erecek olan sanat- çı Londra Filarmoni ile de 2005 yılına kadar bir sözleşme imzaladı. Kurt Masur'un Londra Filarmo- ni'nin şefliğini üstlenecek olması, geç- mişi 'iyi günler ve kötü günler' olarak özetlenebilecek topluluk için büyük moral kaynağı oldu. 1970'lerde ve 80'lerdeÖeorgeSom\Bernard Haitink ve KlausTennstedt gibi şeflerin yöne- timinde büyük başanlara imza atmış olan topluluk 1990 lı yıllann onasın- da geçirdiği krizın ardından iki yılı aş- kın bir süredir de daimi şef arayışlan- nı bir sonuca bağlayamamıştı. Bu sü- reç içinde topluluğun en büyük ama- cı, en büyük rakibi Londra Senfoni Or- kestrası ile yanşabilmektı. Hiçbir hata\i affetmiyor 71 yaşındakı Alman asıllı şef Kurt \fasur ilk konsenni 16 yaşında yönet- ti. kısa bir süre içinde de dünyanın en ünlü şeflerinden biri haline geldi. Es- , kinin otoriter. sert şeflennden Masur. Müzisyenler kendisıyle tartışmaya bi- le cesaret edemıyorlar. Yaşına karşın keskin duyma ve görme duyulanyla hiçbir hatayı affetmiyor. Yaşamının en büyük trajedisı 1972 yılında ikinci eşi- nin yaşamını vitirdigi. kendisinin deay- larca felç kaldığı trafik kazasıydı. An- cak bu trajedinin müzik yaşamını et- kilemesine izın vermedı sanatçı ya da teselliyi yine müzikte buldu. Çalıştığı uluslararası orkestralardan çok şey öğrendiğını söylüyor Kurt Ma- sur: "İngÜizlerden pn)fesvonelliği İtal- yanlardan sabırsızlık ve arzuyu, Rus- İardan öfkeyi ve Alnıanlardan gelene- ği öğrendim." Sanatçı Nevv York Filarmoni'dekı görevinden önce de 26 yıl boyunca Al- AIğustos 2000'den itibaren Londra Filarmoni Orkestrasi'nın daimi şefliğini üstlenecek olan Kurt Masur, Londra 'nın müzik ortamını New York ya da Leipzig Ue karşılaştırdığında karmaşık buluyor. Ama Londra orkestralarındaki demokratik ruhu seviyor ve izleyicilerle çok yakın bağ kurduğunu söylüyor. manya'nın en eski orkestralanndan Le- ıpzıg Gevvandhaus'un müzik direktör- lüğünü yürürmüştü. Almanv a"daki mü- zik yaşamının son dönemlerinde 1989'un politık gelişmelen sırasında po- litik bir ün de kazandı. Doğu ve Batı Almanya'nın bırleşmesi sırasında bir- leşmeden yana olan halk, kendisinden cumhurbaşkanlığı için aday olmasını istemişti. Oda "O kadar kötü bir mü- zisyeninı ki politikacı olmak zorunda kaJdını" vorumunu yapmıştı. Sanatçı 1991 'de Mahkr, Toscani ve Bernstein yapıtlanna ağırlık verdiğı repertuvarla Nevv York'ta şaşkınlık ya- ratmıştı önce. Ancak topluluğun disip- linli provalar sonrasında Aviisturyalı- Alman kökenli bestecilerin yapıtlann- da gösterdiğı başan büyük beğeni top- ladı. Direnciyle biryandan Nevv York'lu müzisyenlerin kalıplaşmış repertuvar- lannı koruma konusundaki inatlannı kır- dı, bir yandan da müzisyenlerin yete- neklerini ve ufuklannı genişletti. 'Güvenleri hoşuma gjdiyor' Masur'un Londra'ya gelecek olma- sı uzun süredir başkentın müzik çev- releri üzerinde dolaşmakta olan kara bu- lutlan dağıtacağa benzıyor. Aynı zaman- da müzik piyasasında en düşük ücret- lerin ödendiği Londra'nın, dünyanın en ünlü şeflennden bırinın güvenini kazandığını göstenyor. Masur ise Londra'nın müzik ortamı- nı şöyle değerlendinyor: "E\«t,Lond- ra'nuı müzik ortamı Nen York ya da Leipzig ile karşıiaştırdığımızda olduk- ça karmaşık, ancak Londra orkestra- larındaki demokratik ruhu seviyonım. Bu orkestralann kendilerine güvenle- ri hoşuma gidiyor." Sanatçı seksen yaşına yaklaşırken Londra Fılarmoni"nin şefliğini üstlen- me karannı çok zor aldığını söylüyor: "Doğal olarak artık çakşmamam gere- kiyor, hele bu iş beni çok voracak. an- cak 31 yıldırziyaretediyorum Londra'yı, İngiliz izleyicilerle çok yakın bir bağ kurdunı. Büyük kentlerde yaşamaıun en güzel yanı bu külturel havayı solu- yabilmekl" Masur'un Londra Filarmoni Orkest- rası 'yla çalışmasında dostu Tennstedt'e duyduğu bağlılık ve onun çok sevdiği orkestrayı iyi bir yere getirme isteği de yatıyor. Londralı müzikseverler şim- di kendilerini 2000 yıhndan itibaren dinleyecekleri nıtelikli Alman repertu- van için hazırlıyorlar. FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR. Marguerite Duras'tan 'İngiliz Sevgili' Marguerite Duras'm yazar- lık serüveninin ikinci dönemı olan'Varohışçu' döneme ilişkin ürünlerinden biri olarak değer- lendirilen 'tngiliz Sevgili', Er- tuğnıJ Efeoğlu'nun Türkçesiy- le Can Yayınlan'ndan yayım- landı. Temel izleği ileşimsiz- lik olan ve karşılıklı konuşma- lar biçiminde yazılan roman. konusuyla ve kurgusuyla bu dönemin en belirgin özellikle- riniiçeriyor. Paris yakınlannda. Viorne'da bir ci- nay;t işlenir. Öldürülen kişinin cesedi parçalanır. parcalar oradan geçen trenlerin vagonlarına atılır, böyiece bütün Fransa'ya dağılır. Kesilen baş dı- şında cesedin bütün parçalan bulunup Paris"te bir araya getinlir ve cesedin bir kadına ait olduğu or- taya çıkar. O arada Viorne'da. Claire Lannes or- taya çıkarak cinayeti kendisinin işlediğıni söyler ve herkesi şaşırtır. Nathalie Sarraute'un 'Şimdi'si •Çocukluk' adlı anı-roma- nından sonra Can Yayınla- n'ndan Nathalie Sarraute'un Aysd Bora'nın çev irisiyle 'Şim- di' adlı romanı çıktı. Her kıta- bında değişik bir izleğin peşın- de gıden 98 yaşındaki yazar. 'Şimdi' adlı sıradışı çalışma- sında insanlar yerine sözcükle- n konuşturmayı yeğlemiş. Sa- tırlann arasında zorlu bir yol- culuğa çıkan okur. kendinı sözcüklerin, hecele- rin oLuşturduğu olağanüstü bir dünyada buluyor bu kitapta. 'Quinx ya da Kusursuzluk Peşinde' Lawrence DurreU'ın 'İsken- deriye Dörflüsü' ile birlıkte baş- yapıtı sayılan Monsieur ile baş- layıp. Liv ia. Contance ve Sebas- tian ile süren 'Avignon Beşltsi'nin beşinci v e son kitabı 'Quinx' Can Yayınlan "nda Gülçin .Aldemir'in Türkçesivle yayımlandı. Con- tance. Livia. Sutcliff ve Blan- ford'un çarpıcı kışiliklerinin bir kez daha sergılendiği, ilışkılerin olgunlaştığı. kahramanlann yine aşk ile ölüm ara- sında karmaşık yolculuklara çıktığı bu kitapta das Doğu-Batı ekseni üzerinde tartışmaya açık gelip girmeler ana izleklerden biri. Durrell. iç içe girmiş Doğu-Batı ilişkisinı, aşkı ve ölümü de içerecek bi- çimde irdelerken, özellikle Batı uygarlığını acıma- sızca eleştiriyor. Umberto Eco'dan 'Beş Ahlak Yazısı' Ahlaksal hesaplaşma nite- liği taşıyan beş yazısını 'Beş AhlakYazısı' adı altında top- layan Umberto Eco'nun ki- tabında "Savaşı Düşünmek', 'Ebedi Faşizm', 'Basın Hak- kuıda', -Öteki Sahneye Gir- diginde", 'Göçler, Hoşgörü ve Hoşgörülemezlik' gibi Türk toplumunuda yakından ilgilendiren beş soruna deği- niliyor. l nılxTt<ı l'co AHLAK YAZISI KÖŞEBENT ENİS BATUR Sevin Okyay Yirmi beş yıllık "iş yaşamı"mın en zorlu işi, "A rupa Ülkeleri Ansiklopedisi"n\n yayın sorumlul ğunu üstlenmiş olmamdır. Milliyet. 1983'te bu ön riyle kapımı çaldığında, ortada tek satırlık hazırlı tek kişilik kadro yoktu. 15 Şubat günü kabul etti öneriyi, mayıs sonunda ansıklopedi tamamlanı Üç ay boyunca gün ışığını görmeden çalıştık k avuç insan. 30 yaşındaydım, bugün kimse bu ç gınlığı kabul ettiremez bana. Ekip oluşturmak için tanıdıklarımdan yardım i: temıştim. Selahattin Hilav, bir hanım arkadaşı tavsiye etti, hemen randevu verdım: Ertesi sabc karşıma gelen hanımefendiyi hiç gözüm tutmac başımdan savmak için zor bir ingilizce metin tı tuşturdum eline, çevirmesini istedim. Yandaki bc masalardan binne ilişti, daktiloyu önüne çekti, me ni yanına koyup akıl almaz bir hızla yazmaya ba= layınca dayanamayıp uyardım: "Metni temıze çe/ menize gerek yok, ben sizden çevirisini istemiş tim." Kendisinı aptal yenne koyduğum içın beni ap tal yerine koyan bir bakışla "lyiya" dedı: "Ben d çeviriyorum zaten." On dakika sonra önüme koyduğu metin beni şaş kınlıktan şaşkınlığa sürükledi: Onca süratle yazıl masını bile aklım almazken, onca süratle çeviı yapılmış olmasını nasıl anlayabılırdim? Beterin be teri: Çeviri, tek kelimeyle, mükemmeldi: Hem öz gün metne sadık kalmıştı, hem de pırıl pırıl bi Türkçeyle işin altından kalkmıştı. Sevin Okyay'l; dostluğumuz o gün, o an başlamış - bunu anla mam da vakit almıştır! Sevin'i gözüm tutmamıştı ya, çok da haksız sa yılmazdım bu başlangıçta: Çok kötü bir dönemi ni arkasında bırakmak üzereymiş o sıralar. Gerçi on beş yıllık dostluğumuzda dönüp geçmışleri mizde arkeolojık kazılar yapmaya gırışmedik pek kaba hatlarıyla bırbirımizın tarıhiyle ilgılı bilgı de ğiş-tokuşu yapmakla yetindik. Bunda, Sevin'ın ke tumluğunun payı büyüktü: O gürültüyle yaşar, ya şadıklarını sessızce atlatırdı. Bu süre içinde beni dostluk ilişkimız açısındar hiç düş kırıklığına uğratmadı; buna karşılık, bir ik kez yanılttığını söylemek isterım. İyi kı de yanılttı Onun dibe vurdugunu, kıyasıya yaşamayı seçtiğ için vurgun yedığinı ve bır daha düzelemeyeceği ni düşündüğüm anlarda bırden su yuzüne döndü ğüne tanık oldum. Alabora olmayı göze alacak ka dar gözüpek, son eşikte durmayı başarabılecek öl çüde güçlü ve ıradeliymış. İşin ilginç yanı, herse ferinde, zorlu deneyiminden kârlı dönmüş olması kendisine katarak geri gelmesidir. Böyle bir insar tanımadım: Uçlara doğru yaşamış, bütün öteki ta- nıdıklarım maluldür, bir tek Sevin aşmıştır yaşama- yı seçtiğı vartaları. Yazarlık yaşamının başlamasına katkımı abart tığını hemen söylemeliyim. Benimkisı, nefis yü- zen, ama denizden boş yere korkan birıni iskele- den itmiş olmaktan ibarettir. Hiçbir rısk almış de- ğilim. Sevin'in dili, üslubu müthişti, yazıyla uğra- şan pek çok kişinin erişmek için çırpınd(klar/,özel; likler onda Allah vergisi vardı, rnasaya oturur otur- maz düğüm çözüldü. Romanı, denemeleri, sınema yazılan, çevirileri pe< peşe geldi. Cevher ortaya çıktı. Bana öyle geliyoı ki, bu aşamada onu bir başka suya. uçuz bucak- sız okyanusa doğru itmek gerekıyor bır kez daha Sevin Okyay'dan bundan sonra daha zorlu bir pro- je bekliyorum ben: Proust'un romanı gibi soluk- lu, derin, büyük bir yapıta yönelmeli o - kumaşı yetileri, engin yaşantı deposu, eriştiği olgunluk hi- zası. bu beklentiyi yaratıyor ıçimde. Sıradışı roman kahramanı, haydi al eline kale- mini, yeniden aynanın öbür yanına geç, soy ken- dini! TÜYAPTA BUGÜN A SALONU ll.0O-13.00 Suzan Bünül'ün yöneteceği Sukabağı Cocuk Korosu konseri yer alıyor. 13.00-15.00 -Çağdaş Edebıyat'ımız v e Feisefe' konulu panelin konuşmacılan Önay Sözer. Hasan Bülent Kahraman. Afşar Timuçin ve Onıç Anıoba. 15.00-17.00 Murathan Mungan okurlany İa söyleşecek. 17.00-19.00 Cezmi Ersöz okurlanyia buluşacak. -'' B SALONU 11.00-13.00 ÖmerFaruk'un sunacağı '10. Yıl 200. Kitap' konulu etkiniik kapsamında Ender Ateşman 'Kitle ve tktidar" konulu bır konferans verecek. 13.00-15.00 SevgiÖzel'in yöneteceği 'Edebıyatın Aydınlıgında Ankara Edebiyat Günlen" konulu panele Ozcan Karabulut Sadık Aslankara ve Cemil Kavukçu konuşmacı olarak kamlacak. ' L ^ kitap I İMZA GMNli^P TÜYAP 17. İSTAMBUL KİTAP HIARriUDA 5 Kastm Pazar >Saat:16.00-18.00 Stand No:85-86 (Alt kat) Tüyap Sergı Salonu Tepebası-İstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle