Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 1998 ÇARŞAMt
12 KULTUR
Hakan Akçura'nın 'Kendi...Self başhklı sergisi 16 Kasım'a dek Dulcinea'da
'Kendf ne ve bize bakan resîmler
Akçura, resimieri 'kendileriyle' inşkiiendiriyor
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
'Kendine Bakan Kadın', 'Kendı-
ni Gözleyen Erkek'. TzanıpdaKeft-
dine Dönen Kadın'. 'Kendisıyle ara-
sına babasını sokan çocuk'. 'Kendi-
ne sunacağı çayı bekleyen kadın'.
'Kendini azarlayan Jennı', 'Kendini
sevişirken izleyen Jenni', 'Kendinin
soyunmasını bekleyen Venüs'... Ha-
kan Akçura, 16 Kasım tarihine dek
çağdaş sanatlar için özgür mekân
Dulcinea'da izleyicilerle buluşuyor.
Katalog yazısında: "Sanatimda gö-
zetiemeci birgözüzamanzaman kul-
landıgım doğru" diyen Akçura, izle-
yicıyi de kendı yaşamından farklı
zaman dilimlerini sorgulamaya çagı-
nyor.
tnsan yaşamının değişık boyutla-
nnı çift tuvallerle kurgulayan Akçu-
ra, sanat nesnesinin tekliği ile içeri-
ğin tekliğine de eleştirel bir bakış
açısı getiriyor.
4. Istanbul Bienali'nde Antrepo'da
yer alan 'Pencere' başhklı işi ile de-
ğişik zaman ve ışıkta. aynı yeri ve içer-
diği fıgürleri farİdı durumlanylagös-
teren sanatçı. bu kez her dizide tek
bir isimle aktanlan, içeriklerine ba-
kıldığında 'kendileri)1e' ilişkilendi-
riyor resimieri. Her izleyicinin ken-
düıden bir taraf bulabileceği sergı.
içeriği çoğaltmayı kaygı ediniyor. Bu
'anatmda gözetlemeci
bir gözü zaman zaman
kullandığını söyleyen
Akçura, insan yaşamının
değişik zaman dilimlerini
çift tuvallerle
kurgulayarak, sanat
nesnesinin tekliği ile
içeriğin tekliğine eleştirel
bir bakış açısı getiriyor.
kaygının karşılığı ise birçok çağdaş
sanatçı gibi özgün baskı yöntemleri
ile degil, geleneksel resim malzeme-
si olan tuval ve boyayla kuruluyor.
Hakan Akçura ile sergi ûzerine
konuştuk.
-''Arada kalmayı ve izleyiciyle ye-
niden üretilecek o bilemeyeceğim
yüzlerce sonucun potansiyelinı sevi-
yorum" diyorsunıu.Ldeyicininbubi-
linmeyenetepkisi hangi bovudarda?
HAKAN AKÇURA-Ilginç ve se-
vindirici boyutlarda... Şaşkınlık, ge-
rilim serginin alt cümlesini bulma
çabası, neşe...Tüm tepkilerin, her çift
tuvalle ve büıün olarak sergiyle ku-
rulan, kunılrnakta olan ilişkinin 'za-
mana ihtiyaç duvulması' ile ilgisi.
'Kendine Bakan Kadın' yeni bir aJgdama sentezi sunuyor.
bir biçimde var. Çünkü, kendisini
'salt resim olarak okutmak' isteyen
resimler ile kurduğum sanat-oyunun
çatışması sanıyorum ki insanlan bir
yol ayınmına itiyor. Ama benim ve
serginin amacının asla bu olmadığı-
nı kendı kendjlerine anlamaya baş-
ladıklannda yeni bir algılama sente-
zine ihtiyaç duyuyorlar. O zaman, o
ana kadar gördüklerinden ve 'algıla-
dıklanndan' emin olduklan resim-
lerime geri dönüyorlar.
Estetik birildm önemli
-tzk>ici>iearanızdabutünlen 'ge-
ri-dönüşleri' akçayaşıyor musunuz?
Sergilerimde, etkinliklerimde, iz-
leyicinin işlerime geri dönmesi sık ya-
Hadi Çaman - Yeditepe Oyunculan sezonu 'Kelebekler Özgürdür'le açtı
'Kelebeklery
leyeniden gençleştik'
FECtRALPTEKtN
HadiÇaman-YeditepeOyunculan, 1998-
99 tiyatro sezonunu 18 yıl önce ilk kurul-
duklan dönemde sergiledikleri ve Avni Dil-
ügil Ödûlü'ne değer bulunan Kelebekler
Ozgürdüradh oyunlaaçtı. Yeditepe Oyun-
culan 'nın sezonluk programında "Helikop-
ter",
u
Ak Saçlı Deükannlar" ve Çaman ın
Chariie Chapiin'ın ünlü yapıtından sahne-
ye taşımaya hazırlandığı "Sahne Işüdan"
da yer alıyor.
Amerikalı yazar Leonard Gershe'nin,
NüvitOzdoğnı tarafından Türkçeye kazan-
dınlan oyunu Kelebekler Özgürdür'ü Ye-
ditepe Oyunculan'nm yaşamındaki temel '
taşlardan biri olarak nitelendiriyor Çaman:
"Bu ovunun. Yeditepe Oyuncukn'nın geç-
mişinde önemli bir yeri var. Tiyatro kur-
mayı hayal ettiğini günierde hep daha insa-
ni metinlere yönelmeyi hedefliyordum. Ti-
yatro 'gibi' yapmak sanaodır. ama gibinin
de gjbisi olmasın istiyordum. Amacım. da-
ha etkili. daha kanu. daha canlı. daha ayak-
lan yere basan. daha gerçekçi ö\ küler ba-
nndıran oyunlar ovnamaktı. Kelebekler
Özgürdür,buçizgiyisaptadığumz biryol ol-
du."
_ Çaman, 18 yıl önce başrollerini Füsun
Önal'lapaylaştığı Kelebekler Özgürdür'ûn
yönetmenliğini üstleniyor bu kez. Gözleri
görmeyen, ancak yine de çevresindeki in-
sanlan sevgiyle ve banşla kucaklayan bir
delikanlının öyküsünün anlatıldığı oyunda
başrolleri Küheytan'ın başanlı oyuncusu
TolgaÇevikve Sevinç Erbulakpaylaşıyor-
lar. Çaman, oyundaki gözleri görmeyen
gencin içinde yarattığı dünyayı Yeditepe
Oyunculan'nın dünyasma benzetıyor: "Bu
nedenle de Kelebekler Özgürdür'ü 20. ku-
ruluş yılımızda yeniden sahneye koymayı
düşünmordum. Ancak elimde Tolga gibi
parlak bir oyuncu varken, diğer yandan da
tüm tiyatrodünyasınınknı olan Sevinç'e gü-
zelbirdoğum giinü armağanı wrmek ama-
cıyla oyunu bu yıl sahnetemeye karar ver-
dik. Tolga 3eSevinç'in çokiyi akord oJacak-
lanna inanıyordum, gerçekten de beni ya-
nıltmadılar."
Çaman, 18 yıl önce oyunu sahneye ko-
yan Hatöun bormen'in çizgisinden dışan
çıkmamaya çalıştıklannı, o gün tutturduk-
lan dokuyu ve duyarlığı yeniden yakaladık-
lannı söylüyor. Çaman. Kelebekler Özgür-
dür'le bir kez daha bütünleşmenin, Yedite-
• Hadi Çaman, 18 yıl önce başrollerini Füsun Önal'la
paylaştığı Kelebekler Özgürdür'ûn yönetmenliğini
üstleniyor bu kez. Oyunda, gözleri görmeyen, ancak yine
de çevresindeki insanlan sevgiyle ve banşla kucaklayan bir
delikanlının öyküsü anlatılryor.
Çaman; Tolga Çevik, Sevinç Erbulak ve Füsun Erbulak'ın roJ atdığı oyunun 18 yıl önceki duyaıiüığuıı koruduğuna inanryor.
pe'yi gençleştırdiğine inanıyor.
Yeditepe Oyunculan'nın sezon progra-
mında yer alan bir diğer oyun da Helikop-
teT. Daha önce Ankara, Izmir, Bursa ve Üs-
küp'te oynanan Tuncer CücenoğJu ımzalı
oyun Istanbul'da ilk kez sahnelenecek. Yö-
netimde söz sahıbi olan politıkacılarla, alt
kadrolannda çalışan gerçek bürokratlar ara-
sındaki kopukluğu, uyumsuzluğu ve çatış-
malan konu alan Helikopter'i büyük ola-
sıhkla Devlet Tıyatrosu sanatçısı Murat
Karasu yönetecek. Kurulduklan gûnden
bu yana yerli yazarlann oyunianna da ya-
bancı yazarlarla aynı ölçüde yer veren Ye-
ditepe, Helikopter'in provalanna kasım ayı
sonunda başlıyor.
75 yaşındaldlere armağan».
Yeditepe OyuncularTnın sezonluk prog-
ramında yer alan üçüncü oyun ise Ak Saç-
lı DeUkanhlar. Çaman, Birleşmiş Milletler
tarafindan "Dünya Yaşular Yılı" ılan edi-
len 1998 yılı parantezinde, Yeditepe Oyun-
culan'nın da bir sözü olmasını dileyerek bu
oyunu tüm ak saçlı delikanlılara armağan
edıyor. Ünlü Italyan yazar Aldo Nkolai'nin
yazdığı, Hale Kuntay'ın Türkçeye kazan-
dırdığı ve kendisinin yönettiği oyunda Ça-
man, başrollen Meral Koro ve Birol Enge-
ler'le paylaşıyor.
"Hepbnizûıyaşanunda anneanneler, de-
deler, babaanneler, nineler \ardır" diyor
Çaman. "birdönemingenç,taşısıksasuyu-
nu çıkaracak o güzetim delikanİılan zaman-
la çöker, bir kenarda unutuluriar. Eskiden
toplumumuzda, özellikle de Anadolu ya-
şanüsuıda böyle bir yaranuz yoktu. tnsan-
(ar birbirierini ihmal etmez, birbirlerinden
kopmazlardı. Ancak giderek \asam koşul-
lan değişd. Bir dönem koca aileyi çekip çe-
viren o güzel insanlar, \a pek alışamadıkla-
n gefinlerinin >a da pek sempatik bulrna-
dıklan damatlannın e\ lerinde, son zaman-
lannı canı kenanndaki bir divanın köşesi-
ne büzüşüpsokaga bakarak geçirir oldular.
Işte onlann bu unurulmuşJuğu, bu dağıf-
mışhğı acı veriyor bana."
Cumhuriyetin 75. kuruluş yılını, içinde
birden fazla oyunu banndıran zengin bir re-
pertuvar sistemiyle kutladıklannı belirten
Çaman, Ak Saçh Delikanlılar oyununun
bu noktada da önemli bir anlam taşıdığını
dile getiriyor. "Annem 1923 doğumludur.
Cumhuriyet benimannem. Oyunun, bugün
75 yaşında oian insanlara güzel bir arma-
ğan otabüeceğine inaruyorum. Ak Sacb De-
likanlılar. o gün dünyaya gözünü acan insan-
lann bugünküyaşarnlanna bakan biroyun."
Çaman, sezonun son sürprizının ise Sah-
ne İşıklan olduğunu belirtiyor. Daha önce
thsan Yüce tarafından oynanan metni bu-
lunamadıgından, yapıt Çaman tarafindan ye-
ni bir iskeletle tiyatroya uyarlanacak. Oyu-
nu büyük olasılıkla Nefrin Tokyay yönete-
cek. Sahne işıklan sezon sonuna yetiştiri-
lemezse 1999-2000 sezonunun başında ti-
yatroseverlerle buluşacak.
Yeditepe Oyunculan, bundan 8 yıl önce
tstanbul'a kazandırdıklan salonlanna bu
yıl dığertiyatrolann çalışmalannı dakonuk
ediyorlar. Çaman, Türk tiyatrosuyla ilgili
en büyük dileklerinin, diğer özel tiyatrola-
nn da kendi salonlanna kavuşmalan ve özel
kuruluşlann sanata destek vermeleri oldu-
ğunu belirtiyor.
şadığım birşeydi; ama asla bu kadar
yoğun olanını yaşamadım. Bu be-
nim için çok sevindirici... Oyunbaz-
lığın, bukadar az işim sergilenmiş ol-
sa da cazibeli merak edilen bir tatla
taşındığını ise hiç bilmiyordum.
-Bu sergkfcözeliikle geleneksel re-
simmabetneaolantuval\eboyayıkul-
lanrvorsunuz—
Çünkü, sanat tarihinin biriktirip
getirdigi estetik standartlann ve en
önemlisi bunlarla birlikte, 'bugün
yaratabflecek olan' nitelik ve özgiin-
lüğün' ortak yolunda yürüyorum.
Çağdaş sanatçı olunacaksa insanlı-
ğın tüm bu estetik birikimine sırt dö-
nülmesi gerektiğine inanmıyorum.
Tam tersine, iki nedenle 'ara'da yü-
rümenin hazzını seviyorum. ll-
kini, bir önceki cevabımda anlat-
üm: Izleyiciyi yeni bir senteze
çağınyor, yeni bir algı biçimine...
tkincisi ise öznel bir haz: Oyun
kumculuğun, alt cümlem nasıl
bir tekniği çağınyorsa, neye ge-
reksiniyorsa, onu kullanabilme
özgürlüğüne sahibim. Çünkü tek-
niğim-tabii ki eğer sorumluluğu-
nu karşılayabilir, yetkin çözüm-
lersem- evet, tekniğim tüm sa-
nat- oyunlannda 'ögelerden sa-
dece, biri_' Zaten, birönceki ser-
gim 'Kentresünleri'nde de çok
farklı pentür tekniklerini bir ara-
da kullanmıştım...
-'Kendı...', insan yaşamında-
ki özel anlannın alunı çiziyor-.
Bu sergideki anlar, evet özel
ama tanımlamak söz konusu ise
'arada' demeyi yeğleyeceğim an-
lar... Yani her çerçevenin içerdi-
ği, gösterdiği, zamanın, ışığın ve
öznenin ediminin ilk okunma bi-
çimi çok net referanslara sahip
degil... Şudabudaolabilir... Ama
benim çift ruvalleri isimlendirdi-
ğim an, o edim, o an isimlendi-
rilmiş oluyor...Ardından 'reel'
olarak 'aynı zamanda
1
ve üstelik
'kendikendine' isimlendirmenın
nitelediği an'ın, sey'in olanak-
sızlığı kendini gösteriyor. Ve iz-
leyiciyi o zaman tümüyle yanlız
bırakıyorum. Ister, en baştan, o
'arada an'ın ilk tanımına-ne ise
o.. dönebilir, isterse de yeni bir ta-
nımın peşinde koşabilir. Iktidan-
mı bukadaroyuncubir yerdenku-
rup, bu kadar çabuk terk edebi-
leceğimı gördüklerinde yaşadık-
lan izlek için var bu sergi.
- Sergide. üç çift tuval diğerle-
rinden a>nb.wr. Bu reamleri kur-
gularken ne tür verilerden yarar-
landınız?
Evet. Zaten ısimleri de 'kadın',
'erkek' ve 'çocuk'gibi genelleme-
lerin ötesınde özel isımler içeri-
yor. Bu çift tuvaller, tntemet or-
tamında yer alan 'Kve-canh' ka-
meralardan-anında bir mekânın
görüntüsünü karşıya ileten ka-
meralardan üretildi. Bu üç tuval,
gelecek olan iki sergim ile bu ser-
gi arasında bir tür köprü...lnter-
net'i yeni yüzyılın dilini ararken
dünyarun gereksindiği banş- öz-
gürlük-demokrasi soluğunun en
yaygın geliştiği ortamlardan sa-
yıyorum. Oradaki dilin ve her bi-
çimiyle zenginliğin isebenim ka-
dar meraklı. oyunbaz bir sanatçı
için bulunmaz olanaklan içerdi-
ğini gördüm...
300 'ü aşkınfılm afışine adını yazdırmış, 41 yıllık karakter oyuncusu Atilla Ergün 59yaşında öldü
Sinema, bir emekçisini daha yitirdi...
TURHANGÜRKAN
Yitik bir dönemi ardında bırakmış, soluğu iyıce ke-
silmiş yaşlı Yeşilçam, uğruna yıllannı tüketmiş emek-
tar bir üyesini daha yitirmenin acısını tattı. 40 yılı aş-
kın bir zaman diliminde 300'ün üstünde film afışine
adını yazdırmış kıdemli karakter oyuncusu Atilla Er-
gün, böbrek kanserine yenik düşerek 59 yaşında ara-
mızdan aynldı. Teşvikiye Camisi'nden kaldınlan ce-
naze törenine parmakla sayılacak az sayıda uğraşda-
şının katılışı, ülkemizde sanatçıya verilen değerin ne
denli ayağa düştüğünü, gösterilen ilginin ne denli boş
ve yapay olduğunu kanıtlamıyor mu? Atilla Ergün bu
değerbilmezliğin ne ilki, ne sonuncusu olacak.
Siyah beyazlı nostalji dolu geçmiş zaman sinema-
sının hani nerede dostluklan, arkadaşlıklan?.. Kahır
dolu yıllar boyunca salaş, ilkel setlerde kamera kar-
şısında aynı yazgıyı paylaştığı uğraşdaşlan ne oldu-
lar? Hani nerede izleyici çığlıklan, hayran alkışlan?
Atilla Ergün ondan önce yitip giden, unutulmuş bir-
çok benzeri gibi, değeri bilinmemış gerçek yetenek-
lerden bıriydi. Sinma dünyasında onurlu bir ad, silin-
meyen izler, duygusal imgeler. acı tatlı anılarbıraka-
rakbir ışıltı gibi geçti gitti. Ardında, gözü yaşlı eşi Gü-
ler'le iki kızı, Yonca ve Yeliz'i bırakarak.
10 Ekim 1939'da İzmir'de doğan Atilla Ergün, Ga-
zi Ilkokulu, Karataş Ortaokulu,
Namık Kemal Lisesi'nde okudu.
Öğrencilik yıllannda uykulann-
da bile tiyatro sayıkhyordu. Aile-
si, DevletKonservatuvan'nda oku-
ma isteğini duyunca gülmüş, son-
ra direnç göstermişti. Ancak İstan-
bul'a yerleştikten sonra tiyatrocu
olmasını istemedikleri oğullannı
Yeşilçam'da bulunca saşkına dön-
düler. Sinema serüveni okul sıra-
lannda başlamıştı. 1957'de, Hic-
ri Akbaşlı'nın "Yetim" filmiyle
Yeşilçam'a adun atan Ergün, "Va-
tan lîğruna", "Kocamdan Ayıra-
mazsın-Za>allı Yavrucak" film-
leri> le başardığı ilk sinema dene-
mesinden sonra Ankara Devlet
Konservatuvan Tiyatro Bölümü'ne girip 1962'de or-
ta dönemi bitirerek Istanbul'a döndü. Arena ve Dev-
let Tiyatrosu'nda "Cadı Kazanı" gibi oyunlarda rol
aldıktan sonra seçimini sinemadan yana koydu ve bir
daha sahneye çıkmadı. 30 yıl önce yaptıgımız bir söy-
leşide, yeniden tiyatroya geçip geçmeyeceği yolunda-
ki bir sorumuza, "Sinemada yeteri kadar rezil olduk.
Tiyatrm-a hangi yüzle dönecegim'' dıye yanıt vermiş-
Ergün.böbrek kanserine yenihü.
ti. Ama sinema her şeyiydi ve ona
yürekten bağlıydı.
Atilla Ergün'e, 1961 'de Nedûn
Otyam'm "fnteyen DağJar" fılmin-
de ressam rolü verilmişti. Filmin kö-
tü adamı da Oztürk Serengücü. An-
cak Ürgüp'te roller değişti. Ressam
rolü Serengil'e giderken, ağanın acı-
masız oğlu da Ergün'ün üzerinde
kaldı. Bu yüzden on yıl boyunca Ye-
şilçam'm mavi gözlü, sanşın, yakı-
şıklı aktörii "kötüadam''lıktan kur-
tulamadı. 1970'te SafaÖnal'ın "Bu-
ğuhı Gözfer" filminde "iji adam"lı-
ğı yakalayınca rahat bir soluk alabil-
di. Ondan sonra sinemada her tür
kişiliği denedi. Avantürden drama,
tarihsel konulardan serüvene dek
hepsinde. hatta seks ağırlıklı yapımlarda bile oynadı.
Atilla Ergün'ün unutulmayan rolü, hiç kuşkusuz
I966'da LütfiÖ. Akad'ın önemli yapıtlanndan "Hu-
dutiann Kanunu"ndakıjandanna komutanı tipleme-
siydi. Öykünün kahramanı kaçakçı Hıdırrolündeki Yıf-
mazGüney'i doğru yola getirmek için çok önemli bir
görev üstlenmiş ve başarmıştı. Yılmaz Güney'in ya-
kın arkadaşıydı. Onunla birlikte "Kanlı Bugday",
"Konyakçı'', "Sayıh Kabadayüar". "Süaha Yeminli-
>im", "Eşrefpaşah", "Azrafl Benim", "Çifte Yürek-
B\"Yedi Belalılar'' fılmlerinde çarpıcı roller oynarruş-
ti. OmerKavur'un 1974'teki ilk fılmi *YankEmine"de-
ki kasaba kabadayısı Rıza da onun unutulmayan tip-
lerinden biriydi.
Filmleri: 1960'lardau
Suçhi","ÇıkarYol",''Şeyta-
nın Oğlu", "Namluda Üç Kurşun"; 1970lerde "Dü-
şen Bir Yaprak Gibi", "Hedefte İld Kişi", "Inükam
Meleğj", "Kızgın Topraklar", "Krallann Öfkesi",
"Yaşamak Için", "Dadaş Fırat", "DeH Ferhat", "Ezi-
Bş", "Gaddar", "Göç", "Kahramanlar'", "Kara Mu-
rat KardeşKanı","YalnızAdam",Delkesroe", "Han-
zo", "Isyan", "İld Kızgın Adam", "Lekeli Melek",
"ÖhımGörevi", "Son Sabah", "Toprağın Oğlu", "Vab-
şi ve Taflı", "Yılahş", "Kara Gurbet". "Milcan";
1980lerde "Takip", "Toprağın Teri", "Kırmızı Kele-
bek", "Feryaf, "Herşeyim Sensin", "Kan Çiçek Aç-
ü", "AHar", "Boynu Bükükler", "Hekimoğlu", "Sus-
kun Duvariar",""Efeler Diyan", "Tutsak". "Tapuhı
Irgat", "Vahşfler", "Gemileri Yakmak". "KanhTaİdp",
"MeçhulTohum","Aa Yıllar", "DehşetGecesi", "Ka-
ranhk Dünya"; 1990larda "Hasan Boguldu", "Saym
Başkan", "Hay^tÇemberi". "Su Taşı". "Adı Osman",
"Ateş Sönü)t)r", "Hızh Takip". "Kurtiar Sofrası",
"Öfkeli Genç", "Ölüm Pestaüzde*, "Bodyguard".
DEFNE GÖLGES
TURGAY FtŞEKÇt
KültiiP Polltikalan
Üç gündür ülkemizde önemli bir sempozyum ge
çekleşmekte: Kültür Politikaları. Gazetemizin ki
türsayfasında da izlediğiniz gibi ülkemizden ve ba
ka ülicelerden gelen seçkin aydınlar bu canalı
konuyu ayrıntılanyla tartışıyorlar.
Sempozyumun düzenleyicilerinden Htfzı Tc
puz'un Dünyada ve Türkiye'de Kültür Politikala
(Adam Yayınları) adlı kitabı, konuya yaklaşım içı
gerekli temel bilgileri sunuyor.
Tanımdan başlayal/m. Nedir kültür politikalan'
Bir ülkede kültürlerin ve kültür variıklarının kc
runması ve geliştirilmesi, yani kültür alanındal
tüm etkinliklerin düzenlenmesi için resmi ya d
yurttaşlarca oluşturulan kuruluşlann izledikleri ge
nel anlamdaki anlayışlardır.
Demokratik olmayan ülkelerde küttüraJanı tümüy
le devletçe düzenlenir, güdümlü politikalar uygu
lanır. Demokrasilerde ise kültür politikalarının te
melinde özgüriükçülük vardır.
1948'de kabul edilen İnsan Haklan Bildirgesi'niı
27. maddesi, "herkişinin toplumun kültürelyaşa
mına özgürce katılma hakkı" olduğunu söyleye
rek kültür hakkının da eğitim, çalışma, sağlık git
temel haklardan biri olduğunu açıklıyordu.
Kültür politikalarının amacı da insanlara bu hak
tan yaraıianabilme olanaklarının yaratılmasıdır. Bı
noktada devletin görevi, bu kültür ortamının sağ
lanması olarak ortaya çıkıyor.
Birdüşünelim, devletimiz, yurttaşlannın kültür ya
şamına katılabilmesi için neler yaptı?
Başta, 1924'te kabul edilen Eğitim Birliği Yasa
sı'yla çağdaş eğitime geçiş ve Latin harflerinin ka
bulü ile okur-yazarlığın arttırılması için gösteriler
çabalar sayılabilir.
Ardından 1932'de Halkevleri'nin kurulması, hal
kın kültürel eğitimi ve örgütlenmesi bakımından gi
rişilen en önemli etkinlikti. 1949'da sayıları 468'
bulan Halkevleri'nin yani sıra daha küçük birimler
de4.780tanede Halkodalan açılmıştı. Buralar, bi-
rerözerk kültür merkezi olarak çalışıyor, yöresel ge-
reksinimleregöre, tiyatrodan halkoyunlanna, Ingi
lizceden resme, tanm kurslanndan el işlerine, spor-
dan müzeciliğe dek halkı kültür hayatının içine çe-
kecek etkinlikler sürdürüyorlardı.
Halkın kültür hayatının canlanması bakımındar
bu son derece olumlu girişim, Demokrat Parti'nir
1951 'de Halkevleri'ni kapatıp bütün yapılarına ve
mallanna el koymasıyla son buldu.
1940'ta kurulan Köy Enstitüleri, köy okullarındî
eğitim verecek öğretmen yetiştirmek amacıyla ku-
ruldu. 1946'da kapatılmalanna dek bu kurumlar-
da 16.400 öğretmen, 7.300 sağlık memuru V€
8.756 eğitmen yetiştirildi.
Yine 1940'ta kurulan Tercüme Bürosu, altı yı
içinde 496 klasik yapıtın Türkçe'ye çevrilerek ya-
yımlanmasını, bu kitaplarla yetişen aydın bir ku-
şağın doğmasını sağladı.
1946'da dünya demokrasiyı geliştirecek atılım-
lara girerken bizde başlayan gericilik ruzgârlany-
la kültür alanındaki bu ilerici atılımlar tersyüz edil-
meye başlandı. Köy Enstitüleri kapatıldı, Tercüme
Bürosu dağıtıkJı.
1950'de iktidara gelen Demokrat Parti ve son-
rasında günümüze dek süren sağ iktidariar döne-
minde yalnızca yağma kültürü geliştirildi. Kıyılar.
denizler, ormanlar; insanlığın binlerce yıllık kültü-
rel geçmişinin izlerini taşıyan doğa alanlan yok
edildi. Kamuoyunun kültürel gereksinimlerini kar-
şılamakla görevli çogu basın yayın kuruluşlan ve
devlet organları bu yağma kültürünün daha da art-
ması için çalıştı.
Böylesi bir kültürel ortam sonucu çöp dağlan in-
fılak edip attında insanlar öldüler. Çöplüklerden ve
çamuryığınları içinden bir parça ekmek arayan in-
sanların yaşadığı bir topluma dönüştük.
Plansızlık, programsızlık ve beğeni yoksunluğu
güzel ülkemizi ve insanlanmızı çirkinleştirdi.
Dünyaya ve hayata ilişkin temel kültürün veril-
mesi gereken ortaöğrenim kurumları, içleri boşal-
tıla boşaltıla, dünyadan habersiz, yüzlerinde eği-
tim alamamış insanlara özgü ham bir ifadeyle do-
laşan kişiliksiz gençler yarattılar.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, "Türkiye
Cumhuriyeti'nin temeli küttürdür" demişti. Cum-
huriyet'in 75. yılında ülkemizin içine yuvarlandığı
bayağılık çukurundan kurtulabilmesi, son elli yıl-
dır toplumumuza dayatılan yoz kültürlerden ann-
maya bağlıdır.
İZDOB, sahnesine kavuştu
• tZMİR(AA) - lzmir'in tarihi yapılanndan Elhamra,
iki yıl süren restorasyon çalışmaİan sonunda yenilendi.
1912 yılında yapılan ve uzun yıllar sinema salonu olarak
kullanılan Elhamra, halen Izmir Devlet Opera ve
Balesi'nm (İZDOB) sahnesi olarak hizmet veriyor. Mılli
Kütüphane'nin gelir temin etmek amacıyla yaptırdığı iş
merkezi nedeniyle fuaye kısmı yıkılan Elhamra, yaklaşık
iki yıldır ınsaat halindeydi. Restorasyon çalışmaİan
nedeniyle eserlerini Sabancı Kültür Merkezi 'nde
sahneleyen ve programında konserlere ağırlık veren
IZDOB, geçen salı düzenlenen gala konseriyle
Elhamra'ya yeniden kavuştu.
K Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I