25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 1998 ÇARŞAMBA 12 KULTÜR 14 Türk sanatçının katıldığı 'İskorpit' başhklı çağdaş sanat sergisi bugün Berlin'de açılıyor Acı ve haz aynı sergîdeESRA ALİÇAVUŞOĞLU İskorpit: Boğaz sulannda ya- şayan, sırtında zehirli iğneleri bulunan, ürkütücüolduğu kadar lezzetli olan bir balık türü. Haz- zın ve acının balığı iskorpit bu kez bir çağdaş sanat sergisine veriyor adını. Kültür Bakanlığı ve Berlin Eyalet Bilim, Araştırma ve Kül- tür Bakanlıgı'nm destegiyle, 'Sı- nırsız-Türkiye ile KüJtürel İlişki' etkinlikJeri dizisi çerçevesinde düzenlenen iskorpit Çağdaş Sa- nat Sergisi 14 Ekim-15 Kasım ta- rihleri arasında Berlin'de izleyi- cilere sunulacak. HausderKul- turen der VVfeh'te gerçekleştirilen sergiye, Hüseyin Bahri AJptekin, Halil Altındere. Kuüuğ Ataman, Ayşe Erkmen, GiUsün Karamus- tafa, Aydan Murtezaoğlu, Füsun Onur, Serkan Özkaya, Ebru Öz- seçen, Neriman Polat, Sarkis, Bü- lent Şangar, HaJe Tenger, Isken- der Yediler katılıyor. Üç kuşak bir arada Küratörlüğünü Rene Block ve Fulya Entemd'nin üstlendiği ser- ginin lstanbul ayağı geçen yıl Berlinli sanatçılann îstanbul'da açtıklan sergi ile yapılmıştı. Son yirmi yılın üç kuşak Türk . sanatçılannın işlerini bir araya getiren serginin küratörlerinden Fulya Erdemci genel bir içerik- le sınırlandınlmayan sergi için şunlan söylüyor:"tskorpit,Türk sanatçılarmm Almanya'da açö- ğı ikinci sergi. Bu nedenle çok spesifik bir konu errafında dön- mektense, bugün çağdaş sanatla füntilı işier yapan sanatçılan eie aimanın daha doğru olacağmı düşündük. Ama bunu yaparken değisik kuşaklan bir araya getir- mevi amaçladık. Üç kuşaktan sa- natçılan bir araya getirerek tstan- bul veTûrkrjeVle çağdaş sanat ala- nında neier okluğunu göstermek istedik.'' Sanatçılar bu sergi için ger- çekleştirdiklen çalışmalarda, öz- gül ve kişiselden soyut gönder- mesi olmayana kadar çok çeşit- li konulan ele ahyorlar. Görsel kültürü yeniden okurken yeni teknolojileri, çeşitli medyalan ve sanatın daha geleneksel bazı araçlannı da yeniden yorumluyor ^\üratörlüğünü Rene Blok ve Fulya Erdemci'nin üstlendiği, 'Sınırsız -Türkiye ile Kültürel ilişki' etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen sergi 15 Kasım'a dek izleyicilere sunuluyor. ç AJon yirmı yılın üç kuşak Türk sanatçılannın işlerini bir araya getiren sergide özgül ve kişiselden soyut göndermesi olmayana kadar çok çeşitli konular ele alınıyor. Aydan Murtezaoğlu - 'Afle Salomımuz Üst Kattadır", 1998. dia projeksiyon (üstte). Halil AÎündere - 'Kayıplar Llkesine Hoşgeldiniz", 19%, pul formabnda dijitaİ baskı (sağda). Türk sanatçılar. Hale Tenger ve Hüseyin Alp- tekin'in işleri direkt olarak glo- balleşmenin getirdiği yan etkile- re, istemediğimiz zorlukJara de- giniyor. Hüseyin Alptekin 'Ca- pachV başhklı işinde günümüz- de giderek artan yer değiştirme olgusuna nostaljik bir bakış açı- sıyla yaklaşıyor. Alptekin'in ele aldığı konuya yakin bir başka iş ise Hale Tenger'in 'Kesit' başhk- lı video yerleştirmesi. Sanatçı ulusal sınırlar konusunun altıru çizerek göç kavramına ve göç politikalanna göndermeler ya- pıyor. Bülent Şangar, Halil Altın- dere ve Aydan Murtezaoğlu iş- lerini, popüler kültürün kolay an- laşılır nesneleriyle oluşturuyor- lar. Bülent Şangar'ın, her gün gazetelerin üçüncü sayfalannda görmeye ahştığımız cinayet ve cinnet haberlerinin görsel düze- nini kullandığı 'tsimsiz' başhklı çalışmasında Türk toplumunun çelişkilerine eleştirel bir bakışla yaklaştığma tanık oluyoruz. Türkiye tarihine referans 5. lstanbul Bıenali'nde kim- lik sorunsalını ve devleti irdele- yen işlerle büyük ilgi gören Ha- lil Altındere, yine devlet teke- linde olan posta pulunu kullanı- yor 'Kayıplar llkesine Hoşgel- diniz' adlı yapıtında. Hasan Ocak'ın fotoğrafınm çoğaltıla- rak kuilanıldığı yapıtta Altınde- re yine devletin gücünü ve güven- lik kurumlannı sorguluyor. Ay- dan Murtezaoğlu, hemen her yer- de karşılaştığımız aile salonu kavramına 'uhrevT bir anlam kat- tığı 'Aile Salonumuz Üst Katta- dır' başhklı işinde, Türk toplu- munda özel bir kutsalhga sahıp olan bu kavramı görseiîeştiriyör. Gülsün Karamustafa ve Kut- luğ Ataman'ın işleri ise bireysel örneklerden yola çıkarak Türki- ye'nin tarihine ilişkin ipuçlan veriyor. Karamustafa 'Sahne' ad- lı çalışmasında eşiyle birlikte çe- kibniş mahkeme fotoğranyla hem kendi tarihine hem de Türkiye tarihine referans veriyor. Sarkis ve Füsun Onur'un işle- ri ise sanatın müzik ilişkisine gönderme yapıyor.'Ayasofya'nın Sesi' isimli ses yerleştirmesinde Sarkis, Ayasofya'nın yüzyıllar- dır süregelen tarihi tanıklığını, yapının kendi iç sesindeg izleyi- cilere aktaftyör. 'Nota*üSşhklı işiyle Füsun Onur, müzigi birdü- şünce gibi, nesnelerin dizilişin- deki şiirsel ritimde görsel olarak ortaya koyuyor. Ayşe Erkmen 'Y 756577' ve Neriman Polat'ın 'Kızkardeşler' adlı çahşmalan ise sosyopolitik sınırlandırmalardan annmış, da- ha soyut ve göndermesiz işler olarak çıkıyor karşımıza. Sanat ve sanatçı doğasını yeniden göz- den geçırmeyi amaçlayan Ser- kan Ozkaya, yaptığı el ilanlann- da sanatçıyı "Çanatçj' ('çağdaş sa- natçı'nin kısaltması) olarak ad- landırmak yoluyla ironik bir ta- nımlamaya gidiyor. El ilanı fik- ri hem büyük kitlelere ulaşma isteğine hem de yaşamın içinde sanatın acılliğine ve geçiciliğine gönderme yapıyor. Acıtan, eleştirel işler Almanya'da yaşayan ve 4. ls- tanbul Bienali'nde Aya trini'ye yerleştirdiği işlerle dikkat çeken İskender Yediler, dokunma duy- gusunu en çok 'tahrik' eden sa- nat dalı olan heykeli farklı bir açıdan yorumluyor. Yeni biçim- ler sunmak yerine, izleyiciye do- kunmaya dayah bir deneyimi ya- şatan şişme nesneleriyle sanatçı, sanatı hem erotik hem de popü- lerbağlamda ele alıyor. Ebru Oz- seçen -Bitter Çikolata AşkT ad- lı çalışmasında çikolatah kek yapma işini cinsel fantezilerle ilişkilendiriyor. Berlin'in İskorpit sanatçılan- nın önerilerine kulak vereceğini söyleyen Fulya Erdemci şunlan söylüyor: "İziediğimiz yol; bu- gün dünyada ne oluyor. bugün dünyada sanat nereye gidivor. He- pimizin yaşadığı bir gtobalkşme fenomeni var. Bunun nimetlerin- den yararianırken zorluklanyla da karşı karşı> a geliyoruz. Buna isaret eden sanatçılan seçmeye özen gösterdik. Hepimiz televiz- yon seyrediyoruz. Medyada çı- kan habeıier hula algılamamızın bir parçası oluyor. Bütün bunlar bizün popüler görsel kültürümü- zün bir parçası haline getdi. Bu sergide acıtan,eleştirel işler var." Berlin'de bir ay boyunca izle- yicilerle buluşacak olan sergi, Almanya'nın Karisruhe şehrin- de ve İVfeksika'djı sergi lenmek ûzere davet aldırfeifefimızn4 sanatçının 50'ye yakın çalışmay- la katıldığı serginin Îstanbul'da da sanatseverlere sunulması. Mahmut Gökgöz 'ün yönettiği 'Atçalı KelMehmet'Aziz Nesin Sahnesi 'nde bugün başlıyor Sevdadan halkisyanına...GÜL ERÇETtN Istanbui Devlet Tiyatrosu Atçalı Kel Mehmet'in öyküsüne yer veriyor sahne- lerinde bu yıl. 19. yüzyılda ağanın kızı- na âşık olan Kel Mehmet'in bireysel is- yanının feodal düzenin haksızlıklanna karşı başkaldınyla birleşerek halk hare- ketine ve özgürlük savaşına dönüşümü- nü konu ahyor oyun. Orhan Asena'nın yaz- dığı oyunu MahmutGökgöz koyuyor sah- neye. Mahmut Gökgöz, pek çok zaman aşı- mını atlayıp tersyüz ederek sahneye taşı- dığı oyunda Kel Mehmet'i bir anti kah- raman olarak ele alıyor. Atlanan zaman aşımlannı tamamlamak için dans ve mü- ziğe başvurulan oyunu takip ederken iz- leyiciye de önemli rol düşecek. Atçalı Kel Mehmet'te Cem Kurtoğlu. Mehmet AK Kaptanlar. Işd Dayıoglu, Zafer Algöz, Gö- kalp Kulan. Orhan Kurtoğtu, Halil Doğan, Kürşat Alnıaçık, Fikret Liucu, Gdman Peremed, Atilla Şendil, Seda Yıldızve Su- na Sekn rol ahyorlar. Mahmut Gökgöz, Ankara Devlet Kon- servatuvan Tiyatro Bölümü'nden mezun olduktan sonra lstanbul Şehir Tiyatrola- rfnda başladı tiyatroya. 1980 darbesiyle pek çok sanatçı gibi yurtdışma çıkmak du- rumunda kaldı. Stockhohn'de Tuncel Kur- tiz, Ragıp Yavuz, Ayşe Emel gibi tiyatro- cularla Halk Oyunculan'nı kurdu. Gök- göz 1992'de Türkiye'ye döndükten son- ra Izmir Devlet Tiyatrosu 'nda sürdürdü ti- yatro serüvenini. Sanatçı, lstanbul Dev- let Tiyatrolan'na atanmadan önce son olarak yaz aylannda üç günlük bir Izmir Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü yaptı. Isti- fasmın ardından lstanbul Devlet Tiyatro- su'yla çalışmaya başlayan sanatçı, bugü- ne kadar40 a yakın oyunda rol alıp 10 ka- dar da oyun yönetti. Sanatçıyla oyun üze- rine söyleştik: - Atçah Kel Mehmet'i sahneterken na- sıl bir yol izlediniz? Degişik bir konseple başladık oyuna. Or- han Asena ttalyan sahne için yazmış oyu- nu. Belirli bir dramatik yapısı var. Yaza- nn cümlelerinden çeşitli doğaçlamalarla oluşturduğumuz bir ön oyun hazırladık. Çıkış noktamız Türkiye'de bir tanhsel devrimcilikmeselesini vurgulamaktı. At- çalı, Pir Sultan gibi, Şeyh Bedrettin gibi, Baba tshak gibi bir tarihsel devrimcidir. Bunlann birer kahramanlık destanı ola- rak kalmaması gerektiği düşüncesinden yolaçıktık. Birdönüşümü sağlayabilmek için bir aydınlanma çağımn yaşanması c3f^ıkış noktamız Türkiye'deki tarihsel devrimcilik meselesini vurgulamaktı. Atçalı, Pir Sultan gibi, Şeyh Bedrettin gibi, bir tarihsel devrimcidir. Bunlann birer kahramanlık destanı olarak kalmaması gerekir. Dönüşümü sağlayabilmek için bir aydınlanma çağımn yaşanması gerekiyor. gerekiyor. Tarihsel devrimci ne yapaca- ğını bihnediği zaman var olan bir şeyi yı- kıp yerine bir şey koyamıyor. Onu hazır- layacâk bilgi ve birikimden yoksun. At- çalı Kel Mehmet de başansızlıkla, yenil- giyle sonuçlanmış bir devrimin kahrama- nıydı. Temel olarak biz de Atçalı Kel Mehmet'i bir antikahraman olarak ele al- dık; bütün isyanın bittigi, kaçınılmaz ye- nilgi, kryım ve yıkımın hüküm sürdüğü andan başlattık oyunu. 'Bakalım biz ne- redeyanlış.yapük' sorusuyla başhyor oyun. İzleyici bulmaca>i tamamlayacak - Bu tersyüz edilmiş oyunda izteyici na- sıl takip ediyor oyunu? Oyundaki kınlma noktalannı çok doğ- rudan yansıtmadık. Daha küçük belirti- lere başvurduk. Buradaki amacımız da anında izleyiciye bir şeyler verip onu ra- hatlatmak değil. Birbulmacanın parçala- nnı yavaş yavaş verip o tabloyu kendi bil- gi, birikim ve niyetine göre toparlaması- na yardımcı olmak. Zaten her izleyici ken- di birikimiyle izler oyunu. -19.yüz>ıkla geçen bu tarihioyunu gü- nümüze hangj platformda taşıdınız? Türkıye"dekı en temel sorunun vatan- daşlık sorunu olduğunu vurguladık oyun- da. Buvatandaşhk sorununu sosyalizm ya- parken de yaşamıştık. Her şeyi ümmet bilinciyle aşmaya çalışıyoruz. Şu anda hâlâ ümmet bilinciyle dolaşan akımlar, ki- şiler, topluluklar var bu ülkede. Ümmet bilinciyle bir toplumun içinde sıkışarak si- lik yaşamayı kastediyorum. Oysa her dev- rim ancak sağlıklı bireylerle başanya ula- şabilir. 1789 Fransız Devrimi'ndeki bur- juva devrimi ya da milh demokratik dev- rim Türkiye'de olamadığından biz bu sü- reci hâlâ yaşamaktayız. Aşiret tipi örgüt- lenmelerin oldugu toplumlarda kaçınılmaz bir süreç bu. Güçlüye kul köle, güçsüze zorba anlayışıyla yaşıyoruz. Oyunda ön plana çıkardığımız nokta da bu. - Her izleyidnin oyunu farklı bir nok- tadan izleyeceğine değindiniz. Sizce izle- vicinin birti\atro oyunundaki yeri nedir? Sorunuza doğrudan kendi oyunumuz- la baglantılı olarak yanıt vermek istiyo- rum. İzleyici oyunun içindedir, oyunun bir parçasıdır her zaman. Dekorumuz da o mantıkla hazırlanmış durumda. Azik Ne- sin Sahnesi'nin deneysel çalışmalara uy- gun yapısını kullanarak bütün salonu Ay- dm ili ve Aydın dağlan olarak duzenle- dik. Oradan bütün Türkiye'ye ulaşacagız elbet. Karşı dağda oyun oynamrken da- ğın bu tarafmda da izleyici olacak. Sonuç- ta izleyicimiz de izleyicihkten oyunculu- ğa geçecek. 'Sanat çok bireyselleştr - Oyunlan en sık sahneienen değerli bir oyun yazanmızı buluşturuyorsunuz izie- yicryle. Y'erli oyun yazariannın geüşimine değinir misiniz? Orhan Asena'nın çok önemli oyunlan var. Kendisi Türk tiyatrosunun ender ya- zarlanndan bir tanesi. Ancak üzüntüyle son zamanlarda baş yapıt diyebileceğimiz yapıtlann pek az çıktığmı gözlemliyo- rum. Devlet Tiyatrosu'nun yerli yazarla- n destekleme çabası var. Bu çok doğal ve doğru bir girişim. Ancak tiyatro açısuı- dan düşünürsek desteklenecek malzeme- nin de gelmesi gerekli. Genel olarak be- lirtecek olursak toplumsal meselelerle uğ- raşan yazar çok azaldı. Öğretmenlik ya- parken de sürekli \oırguladığım bir nok- ta vardı. Sanatın hayata karşı bir duruşu vanhr. Buyazarlık içindeyönetmenlik için de oyunculuk için de söz konusudur. Sek- senli yıllann sonrasında sanat çok birey- selleşti. Bireysel bunalımlan toplumsal bu- nalımlara dönüştürüp ifade edebilirsek oradan çıkan sonuçlann daha nesnel ce- vaplan olabileceğini düşünüyorum. -DevletTrvatrolan hareketb'bir yaz ge- çirdi. Son yapuanma sonrasındaki duru- mu değerlendirir misiniz/ Bu hareketi bir yenileşme hareketi ola- rak görüyorum. Elbette bir devrim değil bu. Çünkü bu Devlet Tiyatrosu'nun ger- çek anlamda dönüşümünün, yasa değişik- liğiyle yerinden yönetimle olabileceğine inanıyorum. Bu kadar büyük bir yapının tek elden yönerilmesinin doğru olduğu- nu düşünmüyorum. Bir de sanatta tath bir rekabet olmah. Birtakım özerklikleT olursa onlar yeni tatlar, yeni heyecanlar getirecektir. Bu yerinden yönetim ya da özerk yönetim denilen şey için yapılan bir- takım çalışmalar var. Bu çahşmalar haya- ta geçirilirse Devlet Tiyatrolan için bir gençleşme dönemi olacaknr. Şu andaki yö- netim kadromuz da genç ve dinamik bir kadro. Oyunlann özerk olarak özgürce seçildiği bir yapı var ki, bu güzel bir şey. Refik Erduran yazdı Çeteler tiyatro sahnesinde Kültür Servisi - Tiyatro lstanbul, Refik Erduran'ın yazdığı ve Nedret Güvenç'in yönettiği Seher Vakti adlı oyunu bugünden itibaren Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi'nde sahnelemeye başlayacak. Kültür Bakanlıgı'nin katkılanyla, Tiyatro ve TV Yazarlan Derneği'nin işbirliğiyle sahneienen oyunun gişe gelirinden temiz toplum girişimine pay aynlacak. Devlet içindeki çetelerin yol açtığı skandalın perdesini aralayan ve 'Gerçek bmük patron kim' sorusuna yanıt arayan oyunda rolleri Ayşen İnci, Yosi Mizrahi, Osman Gidişoğlu ve Funda Şirinkel paylaşıyor. Dekor ve kostümünü Nflgün Gürkan'ın hazırladığı oyun, cinayete kurban giden kocasınm cenaze töreni için Almanya'dan gelen Doktor Seher'in kendisini çete, mafya, özel tim, örgüt, tetikçi. kara para gibi sözcüklerin sıkça geçtiği bir ortamda bulmasım anlaöyor. Oyunun yazan Refik Erduran oyun hakkında şu görüşleri dile getiriyor: "Kim ne derse desin 'aptal ulus' değiliz. Ama yüzyıhn son çe>reğindeki durumumuz aptaka. Kanh bir batakta debeleniyor, boyuna yurdunıuzdaki asıl suçlulan anyor, bulamıyoruz. Niçin b anlayamıyoruz bir türlü. Oysa 'Gerçek Patron kim' sorusunun yanıtı apaçık ortada. Gerekli uyanışa th arromuz kendi yöntemleriyle katkıda bulunmah. Olaya kanşan her kesimden kişilerin iç dünyalannı da aydınlatmaya, tablonun bütününü insan yanıyla anlaşdır kıhnaya çakşarak. 'Seher Vakti' oyununu bu amaçia yazdım. Geçen yıl temiz toplum uğruna bir dakika ışık sondürdük. Şimdi aynı doğrultuda salon ışıklaruu iki saat söndüriiyoruz." DEFNE GÖLGESİ TUBGAY FtŞEKÇİ Yapüğın İşi Bilmek Oktay Rifat, kendisiyle yapılan bir konuşmada, sanatta başanlı olmanın yollanndan söz ederken "Her şeyin başı bilmek. Bir işi bilerekyapmak" di- yor. Ülkemizin yıllardır içinde yuvarlandığı, bir türlü bitmek bilmeyen altüst oluş süreci, insanlanmıa fazlasıylaetkiledi. Birgündetelevizyonsunucusu, gazeteci, siyasetçi, trilyoner olunabildiği gibi sa- natçı da olunabileceğine inanıldı. Hatta çoğuna bun- lardan biri yetmedi; hem gazeteci, hem sanatçı, hem siyasetçi, hem de işadamı olunabilecegini sıradan yurttaşlara gösterdiler. Böylelikle eğitimin, yıllar boyu okullarda geçiri- len günlerin pek de önemli olmadığı, bir parça ye- teneğin çok şeye yetebileceği kanıtlanmış oluyor- du. Sık sık karşılaştığım durum: Elinde* bir şiir dos- yasıyla gelen genç bir insan. "Ben şiiryazıyorum. Yazdıklanmı çevremde her- kes beğeniyor. Bir de size göstermek istiyorum." Bakıyorsunuz, ne bir dil özeni, ne anlattığı bir şey var, ne de şiirin ne olduğundan haberi. Böyle durumlarda soruyorum. "Siz hiç şiir okudunuz mu?" "Okudum." "Kimleri?" "OrhanVeli." "Başka?" "ÖzdemirAsaf." "Başka?" Başkası yok. Kimi zaman yukandaki isimler de- ğişiyor, ama yine başkası yok. Bu noktadan sonra bir parça sertleşme hakkını kendimde buluyorum. Başka mesleklerden ömek- ler veriyorum. "Kalay dökmesini bilmeyen biri kalaycı olabilir mi?" Fransa'da yapı ustası yetiştiren yapı meslek okullannda öğrenciler, okullarını bitirdikten sonra ülkenin çeşitli bölgelerinde o yörelerin yapı gereç- lerini tanımak için çalışmak zorundadırlar. Hangi yörenin gereçleri nasıldır, üzerinde çalıştıkça us- tayla gereç birbirlerini eğitir, bütünler, tamamlar- lar. Sonunda işini iyi bilen bir usta çıkar ortaya. Yal- nızca demir ve çimentoyla ev yapmayı bilen biri, ülkenin her yerini beton yapılaria donatamaz. Söz- gelimi, Kuzey Fransa'da konutlar yalnızca kırmızı tuğla ile yapılabilir. Yörenin geleneksel yapılan böy- le olduğundan yerel yönetimler bunun sürmesini isterler ve tuğla dışında bir gereçten konut yap- manıza izin vermezler. Beğenir ya da beğenmez- siniz, ama başka bir türlü de davranamazsınız. Ülkemizde ise öyle bir boşvermişlik yayılmış ki ne yerel yapı özellikleri kalmış, ne kültür, ne insan; toparlayabilene aşk olsun. Şöyle soralım: Son bir yılda halkı bilgilendirdiği savındaki televizyon ekranlannda şair olarak en çok kimi gördünüz? Boşuna düşünmeyin, yanıt: Kerem Alışık. Her akşam ekranları dolduran, içerikleriyle hal- kın yaşam kültürünü her gün bıraz daha düşüren, kim kımte ne yapıyor programtannın vargeçilmez kişisi. Şiir yazdığı için kadınlann gönlünde taht ku- ran erkek. Ne yazmış, nasıl yazmış, soran yok. Insanlanmıza galiba önce gökten yere inmedik- lerini, üzerinde yaşadıkları dünyanın binlerce yıl- da oluşmuş bir tarih ve kültür kalrtı olduğunu, bu- günün insanlannın da bu geleneğin son halkası ol- duklarını göstermeliyiz. Şiir mi yazıyorsunuz, Homeros'u başlangıç sa- yarsak demek, 2700 yıldır şiir yazılıyor. Böylesi bir şiir birikiminden habersiz, ben şiir yazıyorum diye ortaya çıkılabilir mi? Sanat yapıtlannın değeri biraz da kendinden ön- cekilerie ve çağdaşlanyla kıyaslanarak befirienir. Bu kryaslamayı da önce, ortaya koyduğu ürüne ba- kıp sanatçının kendisi yapacaktır. Başka alanlarda, bilgısizlik belki örtülebilir, ama sanatta ilk bakışta kendini gösterir. Bilgisiz sanat olmaz. Ferzan Özpetek'ten Harem Suare' • ROMA (AA) - Türk sinemasında 'Hamam' fılmiyle adını duyuran yönetmen Ferzan Özpetek, ikinci fılmi 'Harem Suare'nin hazırlıklannı sürdürüyor. Türk-ltalyan ortak yapımı 'Hamam'ın Italya'daki ve dünyadaki başansından sonra yine Türk-ltalyan-Fransız ortak yapımı 'Hamam Suare'nir hazırlıklanna başlayan Özpetek. Türkiye'deki çekimler için 2 Kasım'da lstanbul'a gelecek. Filmin bir kısmı da Italya'nın kuzey bölgelerinde ve Venedik'te çekilecek. Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküşünü anlatan fılmin baş kadın oyuncusu Fransız Marie Glen. Diğer rollerde ise Italyan oyuncular Lucia Rose ve Claudio Gerini oynuyor. Türk AFS Film, Italyan RC Medusa ve Fransız Valencia Production şirketlerinin ortak yapımı olan filmin kostümlerini Alfonsia Lecchieri hazırhyor. Îstanbul'da fikn için özel bir kostüm atölyesi kurulurken yönetmen Özpetek, Yıldız Köşkü ve diğeı bazı tarihi köşk ve saraylardan filmin çekimleri için izin bekliyor. Filmin sanat yönetmenliğini ise Mustafa Ziya Ülkenciler üstleniyor. K Ü L T Ü R I Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C 1 h
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle