Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 OCAK 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Yurtdışında ve yurtta, her kuşaktan sanatçının sergileriyle bütün yılı top ateşi altında geçirdik
Tam bir çıkarma harekâüydıCA1SANBEYKAL
1997 yılı plastik sanatlar açı-
sından tam bir çıkarma harekâtı
gibiydi. Yurtdışında ve yurtta he-
men her kuşaktan sanatçının,
özellüde 80'lilerin son derece ba-
şanlı kişisel sergilerinin yanın-
da, artık yersizlik. parasızlık, an-
laşılmamak ve ilgiden. destekten
yoksunluk gibi şikâyetleri etme-
ye haklan olmayan 90"lılann kar-
ma, grup ve bireysel sergileriyle
bütün bir yılı top ateşi altında ge-
çirdik. 1997 yılının başlangıcın-
dan son gününe kadar öylesine
çok sergi gerçekleştirildi ki bun-
lann tümünden tek bir tümceyle
söz etmeye kalksam bu sayfalar
yetmez. Bu yıl eski dergileri, bi-
riktirdiğim sergi davetıye ve bro-
şürlerini gözden geçirmeme ge-
rek kalmadı. yalnızca ajandama
kaydettiğim sergilerin bile he-
men hemen yılın her gününe isa-
bet ettiğini görmek 1997'nın ne
denli yoğun geçtiğinin kanıtı ol-
du.
Pek çok şeyi insanlara benze-
tiriz; evleri. mevsimlen. çıçekle-
ri, böcekleri, ağaçlan. dağları
hatta kentleri. Yıllar da insanla-
ra benzetilerek betimlenır. Eski
yıl elı bastonlu. beli bükük yaşlı
biri olarak, yeni yıl ise altı bez-
lenmiş bir bebek olarak simgele-
nir. Oysa 1997, 'gençöldü'denir
ya, işte tam öyle, gençlik döne-
mi gibi hızlı yaşanıp geçip gidi-
veren bir yıl oldu. Bunun nedeni
elbette yukanda belirttiğim gibi
yoğun bir plastik sanat olgusu-
nun yaşanmışlığıydı. Bilinen
banka galerileri yanında yeni açı-
lan kültür merkezleri, çizgisi bel-
li galeriler \e yeni sanata kuş-
kuyla baksalar bile bu yıl reper-
tuvarlanna daha yeni sanatçılan
katan ve çizgılerini çağdaşlaştı-
ran özel galeriler, sanatçıların
başvuru taleplerini karşılayamaz
oldular. Resmi sanat kurumlan.
Yıldız Teknik Üniversitesi ve
Marmara Üniversitesi GSF hat-
ta resmi serg. kurumlan, örneğin
AK.M bu yıl önemli toplu sergi-
lerle bu hızlı tempoya uymak zo-
runda kaldılar. YTÜ'nün bienal
• 1997 plastik sanatlar açısından çok yoğun geçti. Genç bir yıldı,
hızlı yaşandı ve daha bitmemiş gibi geliyor. Türkiye sanatı her an
püskürecek bir yanardağ gibi gözüktü. Istanbul yabancı sanatçılarla
doldu taştı. Sanatçılanmız gerçekten çok etkindiler ve Istanbul çok
merkezli bir sanat kenti görünümündeydi. Seçeneklerin, tercihlerin
sunulduğu bir yıldı, neyi görmek istiyorsanız bulmanız olasıydı.
3. Kâğrt İşler Özel SergisTnde Murteza Fidan İsimsiz(solda) ve Genç Ltkintikte Banu Aktaş'ın 'A.T7 baştakh enstelasvonu(sağda)
sırasında gerçekleştirdiği 'Desi-
ring Machines1
, MÜGSF'nin
uluslararası nitelikteki 'Gençlik
Trienali', AKM'nin 'tçe Bakış'
gibi etkınlikleri dernekleri de bu
yıl yoğun ortama kattı.
UPSD'nin beklenen 'Genç Et-
kinlik'ı, Dags'ın •Performans
Güıüeri' ve bu yılın bence en ça-
lışkan derneği unvanını kazan-
ması gereken Müze Derneği'nin
'Şişli Atölyesi', 'Sanatta Buluş-
ma-IVKâğıtİşler' ve 'Günümüz
Sanatçılan tstanbul' sergileri
bunlar arasındaydı.
Eşzamaıüı çeşiflilik
Ortaköy'deki Kabataş Lisesi
ve Feriye Karakolu yaz başında
yabancı ve Türk sanatçılannı
ağırladıktan sonra. bu kez yıl so-
nunda yine bir ortak yapımı ağır-
ladı, 'Export-İmport'sergisinde
Istanbul bu yıl, yaz kış yabancı
konuk sanatçılarla doldu taştı.
Bunlardan biri de Ege'nin karşı
kjyısındaki komşu sanatçılarla
geçen yılın yazında 'Sakız Ada-
sı Karşüaşması'nın rövanşı ola-
rak CKM'de gerçekleştirilen
'Yüz Yüze' sergisi oldu. 'tn Me-
dias Res' adlı sergi bu yıl gördü-
ğüm en iyi düzenlenmiş sergi
olarak Berlin'den sanatçılan ve
işlerini DKM'de sunarken Ma-
kedonya'dan gelen sanatçılar
Türk sanatçılanyla ortak sergile-
rini YTÜ'de gerçekleştirdiler.
Aksanat bu kez Albert Bitran'ı
eski yurdunda konuk etti ve Bo-
rusan Kültür Merkezi, Man
Ray'in bilinen hemen hemen tüm
yapıtlarını sundu. Antik Sanat
Merkezi'nde ise Matisse ve K-
casso'nun desenleri görülebildi.
Daha bienale gelmedik. çünkü
bienal sırasında Istanbul tam bir
sanat şöienı yaşadı, konuk sanat-
çılanyla birlikte.
Sanatçılanmız bu yıl gerçek-
ten çok etkindiler ve Istanbul
çok merkezli bir sanat kenti gö-
rünümündeydi. İstanbuPun yo-
ğun trafiğinde Nişantaşı'ndan
Kadıköy'e, Tarabya'dan Beyoğ-
lu'na kadar bazen aynı gün açı-
lan sergilere, gösterilere, panel-
lere, film ve müzik şölenlerine
yetişmek için gerilla savaşı ve-
rildi. Eğer Istanbul sanat izleyi-
cisi bütün saydığım ve sayama-
dığım etkinlikleri görebildiyse
1997'de sanata doymuş olmalı.
1997 aynı zamanda seçenekJe-
rin, tercihlerin sunulduğu bir yıl
oldu. Bienal ya da fuar, Istan-
bul'da yabancı sanatçılar ya da
yurtdışında Türk sanatçılan, ne-
yi görmek istiyorsanız bulmanız
olasıydı. Bu eşzamanlı çeşitlilik
1997 yılının tipik karakterini or-
taya koyuyordu. Hatalar ve doğ-
rular, iyiler ve kötüler bütün gö-
receliğıyle kişinin tercihine kal-
mış biçimde eşzamanlı sunulu-
yordu. 1997'de kişisel tercihler
ön plana çıktı, seçenek bolluğu
içinde geleceğin oku, yönünü be-
lirginleştirdi.
1997 yılında gençlerin soluk
alacak zamanlan yoktu. Pek ço-
ğu bienal için hazırlandılar ve
pek çoğu gençliğe yönelik tüm
etkinliklerde yerlerini aldılar,
yurtdışında gerçekleşen bazı et-
kinliklerde de bizi genç sanatçı-
lar temsil etti.
Bunlardan biri DKM'de
MÜGSF'nin uluslararası öğren-
cileri konuk ettiği ve ilkini bu_yıl
gerçekleştirdiği '1. Gençlik/Oğ-
rend Trienali' idi. Sadece yapıt-
lanyla değil. aynı zamanda pa-
nellerde adlannı ve sözlerini du-
yuran genç sanatçı adaylanmız
geleceğin okunun yönünü elle-
riyle düzenlemeyi kendilerine
görev bildiler. Çok mu iyimse-
rim bu yıl bilemiyorum, ancak
genç sanatçılanmız, geçmişleri-
Dokunulabilir ve yaşaıiılabilir bienal
1997'de kişisel tercihler ön plana çık-
tı, seçenek bolluğu içinde geleceğin oku,
yönünü belirginleştirdi.
1997, yurtdışında ikı önemli sergi. Ve-
nedik Bienali ve Kassel Dokümenta Ser-
gisi'nin de yılıydı. bizde de 5. Istanbul
Bienali yılın en önemli olaylan arasın-
daydı. 4 Ekim - 9 Kasım tarihleri arasın-
da' Yaşam, Gfizellikler, Çeviriler/Akta-
nmlar ve Diğer Güçlükler üzerine' gibi
upuzun bir başlıkla (küratörün bir lspan-
yol olduğu unutulmasın) Darphane-i
Amire ve Aya Irini merkez olmak üze-
re kentin çeşitli yerlerinde (Kız Kulesi,
Kadın Eserleri Kütuphanesi, Haydarpa-
şa ve Sirkeci Garlan. Atatürk Hava Li-
manı. Yerebatan Sarnıcı) açılan Bienal,
1997'nin ruhuna uygun bir görünüm
sundu. Bienal; küratörü Rosa Marti-
nez'in kıvrak Akdenizli kadın zekâsının
yansıması olarak kadın ya da kadınsı ve
sanki sanatın varoşlanndakilerden olu-
şan bir görünümdeydi. Geçen yılın mü-
kemmeliyetçi, merkeziyetçi soğuk Al-
man zıhniyetinin yerine sürprizlerin
ağırlık kazandığı, dağınık yerleşimin ön-
görüldüğü. egemenlerdışı. resmileTdışı
genç bir bienal tavn sergilendi. Bu yılın
bienali kanımca tıpkı Osmanlı mimari-
si gibi (örneğin Topkapı Sarayfnın yer-
leşim planı gibi) tıpkı bu büyülü kentin
sürprizlerinin yansıması olarak insani
boyutlarda, dokunulabilir. yaşanılabilir
sıcak bir dağınıklık. dogaJlık sunuyordu.
Yine de W. Benjamin'm dedığı gibi
'hiçbiryüz bir kentin gerçekyüzii kadar
gerçeküstü değildir.' Istanbul olağandı-
şı, gerçeklenyle gerçeküstü bir kenttir
kanımca ve hiçbir sanat yapıtı kentin
kendisinin sunduğu yüzün ne gerçeğine,
ne gerçeküstülüğüne ulaşabilir. Çünkü
lstanbul'da tek bir yüz yoktur. onun tek
bir gerçeği olmadığı gibi. bienale çağ-
nlmış genç sanatçılar hem ne kadar Ba-
tı sanat ortamında, özellikle bienallerde
yerlerini almaya başlamış olsalar da Tür-
kiye için adlan henüz duyulmamış kişi-
lerdi, bu yüzden bildik adlan görmek
umudundakiler için bienal bir düş kınk-
lığı yarattı, bir de artık görüntüden baş-
ka bir şey sunmayan sanatın kendisi de
insanlan şaşırttı.
Bienalin hiç kuşkusuz en önemli ola-
yı Camal Art'ın yaratıcısı Orlan'dı. O-
nun merkezinde bienalin; Doğulu bazı
sanatçılann estetik, ince duyarlıklı işle-
ri yanında genel olarak alaycı, şok edi-
ci, iğrendirici. müdahaleci, saldırgan,
kışkırtıcı hatta sadomazoşist ve bütün
feminen özelliklerine karşm maskülen
kavramlar içerdiği görüldü. Venedik ve
Dokümenta'yı ızleyebilen sanatçılar
karşılaştırmalannı daha geniş perspek-
tifle yapabildiler ve Türk sanatçılannın
pek çoğunun da kendilerini sunmakta
en müdahaleci, saldırgan ve kendilerine
dönük işleriyle şok edici olmakta Or-
lan'dan aşağı kalırtaraflan olmadıklannı
belirttiler. Bienalin en önemli olayı Orlan'dı.
ni sorgulamaktan daha çok gele-
ceğin yaratılması konusunda düş
güçlerini harekete geçirici ivme-
leri bulduklan zaman Türkiye sa-
natı için büyük bir dönüm nok-
tasınm başlatılmasına hiçbir en-
gel olmayacağını düşünüyorum.
UPSD'nin bütün bir yıl hazır-
hğı genç yönetim kadrosunca
yürütülen ve yılın en büyük
gençlik etkinliği olarak merakla
beklenen 'Genç Ettdnlik' TÜ-
YAP'ta yerini aldı. Yaklaşık 500
gencin katıldığı bu etkinlik 'Ka-
os' başhğını taşıyordu. Paneller
dizisinde gençlik sanat sorunsa-
lını tartışırken kendi yapıtlanyla
da hesaplama zamanının geldiği-
ni vurguladı ve kalabalık katılım-
cılanyla etkinliğın gelişmeden
genişleyen yapısınm yeni birdü-
zene kavuşturulması gereksini-
minde olduğunu dile getirdi.
Yanardağ püskürürse...
Genç Etkınlik'ten daha genç
bir diğer gösteri ise yine çok genç
bir dernek olan Dags tarafından
Darphane'de gerçekleştirilen
'Performans Günleri' istenen
performansa ulaşamadı. Spon-
sorlann yeterince ilgisini çeke-
meyen bu etkinliğin aslında ya-
kın sanat tarihimizde önemli ye-
rinin saptanacağına parmak bas-
mama karşın. yeterli parasal des-
tek, uluslararası bir boyut ve en
önemlisı sanatçılanmızm disip-
linlerarası sanat olgusunu kavra-
mın içeriğine uygun biçimde ele
alabilecek koşulu yerine getir-
meleri gerekli.
Yılın son gençlik etkinliği ar-
tık 18. yaşını dolduran ve Müze
Derneği'nce gerçekleştirilen
'Günümüz Sanatçılan tstanbul'
sergisıydi. Bu yıl Resim ve Hey-
kel Müzesi'nin loş, köhne salon-
lan yerine AKM'de açılan sergi
yıl boyunca çok çalışmak duru-
mundaki genç sanatçılann son
atağıydı.
Ankara"dan gelen bir haber, bu
yıl ODTÜ'nün gerçekleştirdiği
Sanat-ÇevTe ve Sanat Sempoz-
yumu'nun konuyu uluslararası
boyutta tartıştığı üzerineydi.
1997 belirttiğim gibi genç bir
yıldı. hızlı yaşandı, öyle bitti ve
bana henüz bitmemiş gibi geli-
yor. Bu yıl Türkiye sanatı her an
püskürecek olan bir yanardağ gi-
bi gözüktü. Gençlik bu değil mi-
dir zaten? 80'lilerin mücadeleci
ruhuyla hazırlanmış zeminde
genç sanatçılar rahatlıkJa yol ala-
bildiler, onlara verilen ivmeyle
olağanüstü bir performans sergi-
lediler. Peki gelecek yıl ve daha
sonraki yıllarda yanardağ püs-
kürmeye başlarsa gerekli önlem-
leri aldık mı? Lavlan doğru ka-
nalize edecek altyapı hazır mı?
Tüm Türkiye sanatçılan için. bü-
tün bu ahlımcı, smırlan zorlayı-
cı, engelleri yıkıcı sanatçılar için
ne yapılıyor, müze nerede? Bu
konudaki kurumlar, özellikle üni-
versiteler ne kadar destekleniyor,
var olan koşullar yeterli mi? İşte
1998 yılı. bu olağanüstü yılın
(1997'nin) hızma eş olursa eğer,
şimdiden gerekli hazırlıklar ya-
pılmalı. sanatçılann talepleri kar-
şılanmalı, yoksa Türkiye ulaşma-
ya çabaladığı standartlara asla
ulaşamayacak, girmeye çabala-
dığı kapılardan hep geri dönecek.
hianda ıtsuliibir sayın nuıhbirnıtandasöyküsü
1980'lenn yansında, IRA'yla tngiliz
ordusu arasında tırmanan şiddetin kör
karanlığına gömülmüs Kuzey
lrlanda'da, uzun süre hapis yattıktan
sonıa salıverilmiş ve bir an önce
kansına (Maria Lennon), çocuklanna,
evine kavuşmayı arzu eden, eski bir
IRA militanı olan Gingy McAnally
(Anthony BrophjX tekrar eyleme
zorlanır, hiç istemediği halde.
Amirlerinin emirlerine uymayı
reddettiğinde, ailesini de tehlikeye
sokacağının bilincindeki. yöredeki tek
roketatar kullanan IRA'cı Gingy,
çaresiz görevi kabullenir gönülsüzce.
Belfast'taki üst düzey Ingiliz
yetkililerden. önemli bir yargıca karşı
düzenlenen suikastta yargıcın
arabasını vurup havaya uçuran Gingy,
ihbar üzerine kaçarken yakalanır
Ingilizler tarafından. Suikast olayını
soruşturan Ingiliz ordusundan teğmen
David Ferris (Cary Ehves) onu teşhis
eder.
Bu arada Kuzey Irlanda polisinden,
IRA terörü üstüne deneyimli müfettiş
Rennie (Tîmothy Dalton) meseleye el
koyarak Gingy'yi Ingilizlerden teslim
alır. Gingy"nin kansını da tanımış
olan. insancıl \e hoşgörülü îngiliz
teğmenle. yaşıtı gönülsüz terörist
arasındaki yakınlaşmayı farkeden
müfettiş Rennie. teğmen Ferris'i
yönlendirir. Amacı Ferris'in,
mahkemede 25 yıl
hapse mahkûm olan
Gingy'yi itiraf
ettirmeye, yerel
IRA yöneticisi
amirlerinin, örgüt
arkadaşlannın
adlannı vermeye
ikna etmesidir.
Gingy, 'ötmeyi'
kabul ettiği
takdirde. değişik bir
kimlikle. can
güvenliği sağlanmış
bir halde, ailesiyle
birlikte, Ingiliz
koruması altında
rahatça
yasayabilecektir
bundan böyle.
Bülbül gibi öten
itirafçı Gingy'nin
ele verdiği IRA
şefleri, tek tek
yakalanıp tutuklanır
tngilizlerce. bir Gingy'nin eski eylem
arkadaşı olan Frankie (Sean
McGinley) dışında, itiraf ederek
özgürlüğüne, ailesine kavuşan, ama
onurundan olan Gingy'ye güzel kansı
Roisin de yüz çevirir. Kocasını terk
eden Roisin'i sıkıştınp tecavüz de
eden Frankie'nin soluğu artık
ensesindedir Gingy'nin, Teğmen
Ferris de IRA'nm hedefindedir.
Frankie IRA'nın intikamını mutlaka
alacaktır...
Gerald Seymour'un benzerleri
çevremizde ve dünyada sürekli
yaşanan gerçek olaylara dayanan
'Field of Blood' adlı romanından
şinemaya uyarlanan 'The Informant-
İtirafçı', IRA terörü ve lrlanda'da
süregelen iç savaş üstüne son yıllarda
seyrettiğimiz 'Babam Adına', 'O da
Bir Ana', 'Michael CoUins', vb.
filmlerin yeni bir uzantısı. Son
Venedik Festivali'nin yanşma
bölümüne seçilmiş olan 'İtirafçı',
itiraf-ihbar (etme) gibi temel bir ahlaki
sorunsala ilişkin öyküsüyle ilgi
çekiyor öncelikJe. Kuzey lrlanda'da
geçen, tipik bir 'saym muhbir
vatandaş'
çeşitlemesi sayılacak
konusu bakımından,
halen yeniden
getirildiği Meclis'te
milletvekillerimizce
ele alınıp görüşülme
sırasını bekleyen
Pişmanlık Yasası
garabetini
çağnştıran 'The
Informant-İtirafçı',
ülkemiz için kimi
benzeşmeler
içermesiyle
ilginçleşen bir
çağdaş dram.
Kendi kavgalannı
sürdüren, farklı
görüs ve taraftan üç
adarrun. ailesiyle
canınm derdine
düşüp konuşarak,
örgütü, arkadaşlannı
Ingilizlere teslim
eden itirafçı terörist mahkûm
Gingy'nin. sığındığı otoritenin
insancıl temsilcisi teğmen Ferris'in ve
yaşlı kurt polis Rennie'nin bas.rollerini
üstlendiği, teröriin olanca şiddeti ve
dehşetiyle hüküm sürdüğü
sokaklannda, çocuklann yine de
futbol oynamadan yapamadığı
Irlanda'dan çağdaş kesitler sunan
'İtirafçı'yı, büyük olasılıkla Irlanda
asıllı olan Amerikalı yönetmen Jim
McBride çekmiş. 30 yıl kadar önce,
New York ekolü etkisinde, Cınema-
Verite tarzı ilk fılmi 'David Holzman's
İ t i r a f ç ı
The Informant/
Yönetmen: Jim
McBride / Senaryo:
Nicalos Meyer /
Kamera: Affonso
Beato / Müzik: The
Pogues/
Oyuncular: Anthony
Brophy, Cary
Elwes, Timothy
Dalton, Maria
Lennon, Sean
McGinley, John
Kavanagh, Stuart
Graham /
1997lng.-ABD
(Belge Film)
Diary'yle anımsadığımız, 1941
doğumlu yönetmen Mc Bride uzun
yıllar sessiz kaldıktan sonra, Jean-Luc
Godard klasiği 'A Boırt De SoufDe-
Serseri Aşıklar'm renkli Amerikan
versiyonu olan 'Breathless-Nefes
Nefese'yle yeniden ortaya çıkmıştı
1980'liyıllann başında.
25 yıl ağır hapis cezasını yiyince,
kuşkusuz birini (birilerini) ihbar
etmenin kötü bir şey olduğunu
belleyerek yetişmiş ve 'iki ucu boklu
değnek' ikilemiyle karşı karşıya
kalmış IRA teröristinin çıkmazını
anlatan fılmde, yığınla aynntısı
bulunan itiraf olayını sonuçta kişisel
ve insani bir durum olarak ele alıyor
yönetmen McBride. Yansız bir tavırla,
direkt yoldan hikâye edilen terörist-
itirafçmın dramı, düz sinema
anlatımından çok konunun içerdiği
insani boyutuyla derinlik kazanıyor.
Çok önemli bir başyapıt değilse de yer
yer etkileyici sarjneler banndıran
'İtirafçı', bizim toplumumuzun da
yakından tanık olduğu bir
'malzeme'ye kamera tutan, son
dönemin IRA filmJeri arasında adı
anılacak cinsten, yalın, dokunaklı,
ilgisiz kahnamayan bir dram. Bugün
gösterime çıkan haftanm yeni filmJeri
arasında, düzeyli bir insancıl-siyasal
sinema ömeği olarak salık verilecek
'İtirafçı', yaşadığımız dünyanın
gündeminden inmeyen terorizm ve
itiraf, ihanet, intikam, vb. temalar-
konular üstünde yoğunlaşmak isteyen
sinemaseverler için atlanmayacak,
ibret verici bir Irlanda yapımı.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
0 Çocuklar da
Bir Yaş Daha Aldı
"Bizler ki büyükken bu kadar yalnız da
Ya onlar küçücük kalırsa ardımızda."
Behçet Necatigil
Farkında mıyız duraklarda, iskele önlerinde göz-
lerimizi arayan çocuklara gitgide uzak ve yaban-
cı kaldığımızın? Ne olmuş bizlere ki, görmeden
geçebiliyoruz onlan? Nasıl oluyor da eşya gözüy-
le bakmaya alışabiliyoruz onlara?
Kime, neye küseceğiz?
Toplumsal koşullara mı, kendimize mi?
Kimden soracağız?
Yeni dünyadüzeni ustalanndan mı?.. Arsız ana-
malcının, yüzsüz politikacının yalan merhametin-
den mi?..
Köprü başlarında Mersedes'ler, Japon arabala-
n yollan tıkadıkça çoğalıyoro çocuklar. Pazar yer-
lerinde fiyatlar yükseldikçe, mağazalar büyüdük-
çe, silahlar doğanın yüreğini kanattıkça çoğalıyor-
lar.
Takvimlerin bir 23 Nisanı'ndaolsun cumhurbaş-
kanlığı koltuğunda, başbakanların, parti başkan-
lannın, valilerin odalannda görmediklerimiz.
"Büyüyünce cumhurbaşkanı olacağım " bile di-
yemeyenler...
Anamal uygarlığının bırakılmış çocukları.
Tevfik Fikret, Ihtiyar Yüzyıl">n başında köprü-
nün Beyoğlu yakasına teslim olan Istanbul'a öfke
yağdırırken,
"Ey kimsesiz avare çocuklar
Hele sizler! Hele sizler!"
dizelerini yazmıştı. Mehmet Akif'in, Safahat'ın-
da küfenin olanca ağırlığı altında ezilen çocuklar
çıkıyordu karşımıza. Cumhuriyet dönemi şairie-
rinden çoğu Halkevlerindeki "müsamere"lerdeÇin
dansları kekeleyen çocuklar için dızeler döktürdü-
ler.
"Sen ne güzel bulursun
Gezsen Anadolu'yu.
Dertlerden kurtulursun
Gezsen Anadolu'yu."
Şiir nerdeydi, Gönen'in, Bigadiç'in dağlannda
tütün kıran çocuklar nerdeydi; Güneydoğu mez-
ralannda Türkçe hecelemeye çalışan çocuklann
Anadolusu nerdeydi.
1955 23 Nisanı olmalı. Dünya gazetesinden bel-
leğimde kalmış iki çocuk resmi... Biri fırçasını bo-
ya sandığına vurarak kollarından büyük ayakka-
bıları bekleyen 10-11 yaşın umutları kısıtlı çocu-
ğu. Öteki, minikomzunda kemanı, gözleri gelece-
ği gibi parlayan 10-11 yaşın gJzellemesi.
Bu iki resim 1955'lerden günümüze uzanan yıl-
lann toplumsal öyküsüdür.
Rıfat llgaz ki, faşlıtarla'nın daha ilk gecekondu
mahallesi olma aşamasında, Karagümrük Orta-
okulu'ndan tanıdığı çocuklarını şöyle anlattığı için
142. maddeden yargılanarak içeriye düşmüştü.
"Yoklama defterinden öğrenmedlm sizi,
Benim haylaz çocuklanm,
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım.
Koltuğunda satılmamış gazeteler...
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı,
Nane şekeri uzattı en tembeliniz.
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın."
Bir toplumsal yapının gerçek yüzünü öğrenmek
mi istiyoruz, çocuklanna bakacağız o toplumun.
Çocukların gözleri yalan söylemez çünkü. Sefer-
berlikteki gibi, babasız kalan çocukların bükük bo-
yunları, bırakılmışlıkları gizleyemez gerçeği.
Dün babasını bekledi
Çocuklardan gizlenerek
Bugün gene bekliyor,
Gözüne uyku girmedi.
O çocuklar da bir yaş daha aldı öteki yaşayan-
lanmız gibi.
Uzun koşu sürüyor.
Fransız yazar oıtur madalyasım
geri çevirdi
• Kültür Ser>1si - Fransız yazar Bernard Çlavel
kendisine layık görülen 'Legion D'Honneur"(onur
madalyası) madalyasım geri çevirdi. Dünyada çok
fazla tanınmasa da Fransa'da önemli bir yere sahip
yazar, bu madalya yerine Clavel, Hector Berlioz,
George Sand, Henri de Maupassant ve Marcel Ayme
gibi yazarlarla birlikte anılmak ıstediğini belirtti.
Clavel, yaptığı açıklamada, "Birçok insanın sahip
olduğu madalya yerine böyle ünlü yazarlann
gölgesinde kalmayı tercih edıyorum." dedi. Clavel,
ödül için kendisini kimin önerdiğini bilmediğini ve
kendini ülkesine adayan amcası Charles'ın da bu
ödülün sahibı olduğunu belirterek
"O bu ödülü hak ediyordu. Eğer benim de aynı
madalyayı alacağımı bılseydi, kendi madalyasım
taşımaktan vazgeçerdi" dedi. Onur madalyasının
diğer sahipleri ise Fransız pop şarkıcılan Mirella
Mathieu. Sylvie Vartan, Dünya kayak Şampiyonu
Luc Alphand.
Şarkı sözü ve senaryo yazarı
Max Colpet öldü
• Kültür Servisi - Marlene Dietrich'in seslendirdiği
"Where have ail the flowers gone'" isimli
şarkının söz yazan olarak tanınan Max Colpet,
92 yaşında hayata gözlerini >oımdu.
1905 yılında Kolpenitzky'de doğan sanatçı
Dıetnch. Charles Aznavour ve Nana Mouskori gibi
sanatçılara yazdığı şarkı sözlerinin yanı sıra
yönetmen Billy Wilder için yazdığı
senaryolarla da tanınıyordu. 1933 yılında
Almanya'da Nazilerden kaçmadan önce
Berlin'de bir gazetede yayımlanan şiirleriyle
kendini tanıtan Colpet. Fransa ve Isviçre'de
enterne kamplanna gönderildi. Buradan
Hollyvvood'a kaçan ve 1950lerin sonlanna kadar
burada yaşayan Colpet, ünlü Broadway müzıkali
"Batı Yakasmın Hikâyesi"nin Almanca
versiyonunu yazmıştı.
Amerikalı aktör Chris Farley öldü
• Kültür Servisi - Amerikalı komedi sanatçısı
Chris Farley aşın dozda ilaç almış olması
nedeniyle yaşamını yitirdi. 33 yaşındaki sanatçı
Chicago'daki evinde ölü bulundu. Uzun yıllar
"Saturday Night Live" televizyon
programmda rol alan sanatçı aynı zamanda
'Tommy Boy', 'Black Sheep" ve 'Beverly Hills
Ninja' gibi filmlerde de rol aldı.