23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 OCAK 1998 CUMA 12 KULTUR Yanm yüzyılı deviren bale için 6 Ocak'ta Ankara'da özel bir gece düzenlenecek Türk balesiınn 50. yıh kutlamyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - tstanbul'da Yeşilköy Bale Okulu'nun açılmasıyla 6 Ocak 1948'de temelleri atılan Türk balesinin 50. kuruluş yıldönümü törenle kutlanacak. Balenin ilk 20 sanatçısına plaketlerinin verileceği törenin ardından sinevizyon gösterisi yapılacak. Yıldönümü nedeniyle bir hafta sürecek bale temsilleri yüzde 50 indirimli izlenebilecek. Devlet Opera ve Balesi (DOB) Genel Müdürü Hüseyin Akbulut düzenlediği basın toplantısında. Türkiye'nin bale alanında Batı'nın 300-400 yılda eriştiği düzeyi 50 yılda yakaladığını söyledi. Opera ve balenin Atatürk'ün çağdaş devlet anlayışının sonucunda kurumsallaştığını kaydeden Akbulut, 6 Ocak 1998 tarihinde operada gerçekleştirilecek gecede Yeşilköy Bale Okulu'nu bitirerek DOB'de görev alan 20 sanatçıya plaket verileceğini bildirdi. Akbulut'un verdiği bilgiye • îstanbul'da Yeşilköy Bale Okulu'nun açılmasıyla 6 Ocak 1948'de temelleri atılan Türk balesinin 50. kuruluş yıldönümü törenle kutlanacak. Balenin ilk 20 sanatçısına plaket verilecek. Dışişleri Bakanlığı ile DOB yetkilileri Londra'ya giderek Madame Ninette De Valois'e plaket sunacaklar. göre, Türk Devlet Balesi'nin 50. yıh özel gecesi, 6 Ocak günü saat 20.00'de balenin tarihinin anlatıldığı sinevizyon gösterisiyle başlayacak. Aynca, Dışişlen Bakanlığı ile DOB yetkileri, 2 Ocak'ta Londra'ya giderek, Türkiye'de ilk akademik düzeyde klasik bale eğitimini başlatan Madame Ninette De Valois'e plaket sunacaklar. Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nden Hiilya Aksular ve Oktay KerestecL koreografisini Merih Çimenciler'in yaptığı "Fırat'a Ağrt" balesini sergileyecek. Modem Dans Toplulugu "Rock MDT"yi, Ankara Devlet Balesi sanatçılan da koreografisi Uğur Seyrek'e ait olan Ravel'in "Botero" adlı eserini sahneleyecekler. Türk Devlet Balesi'nin kostüm ve diğer fotoğraflanndan hazırlanan sergi, Opera fuayesinde bir ay süreyle açık kalacak. Kuruluş yıldönümü nedeniyle, 8 Ocak günü "Üç SUahşorlar" balesi, 10 Ocak günü MDT'nin "Pöst" adlı gösterisi ve "SenfonUerle Dans" ile 12 Ocak günü sahnelenecek olan "Kametyah Kadın" balesi yüzde 50 indirimli izlenebilecek. İlk Türk balesi 'Çeşmebaşı' Yeşilköy Bale Okulu, 1950 yılının mart ayında yürürlüğe giren bir yasa ile Ankara Devlet Konservatuvan Bale Bölümü haline getirilerek Ankara'ya taşındı. 1956 yılından itibaren mezunlannı veren bale bölümü, kısa zamanda 40 kişilik dansçı kadrosunu oluşturdu. tlk bale gösterisi "Coppelia" 28 Ocak 1961'de oynandı. Miss Ailne PhiHps'in sahneye koyduğu yapıtta başrolleri Binay Okurer, Ferit Akın ve tiyatro sanatçısı Nurtekin Odabaşı paylastılar. Ferit Tûzûn'ün Anadolu Süiti müziği üzerine Valois'in koreografisini yaptığı "Çeşmebaşı" balesi, 19 Şubat 1965'te sergilendi. ilk Türk koreografı Sait Sökmen, 6 Kasım 1968 tarihinde "Çark" balesi ile sahne aldı. Kısâ sürede uluslararası bale platformunda dünya standartını yakalayan devlet balesinin, 5. yılını dolduran MDT ile birlikte repertuvannda klasik eserlerin yanı sıra çok sayıda modern yapıt da bulunuyor. YokoOno, McCartney'i Salieri'yebenzeîti 'OMozart olamaz'Kültür Servisi - Paul McCarrney ilk senfonisini bestelemiş olabilir, ancak Yo- ko Ono'ya göre sanatçının kendisini Mo- zart zannetmemesi gerekiyor, çünkü "McCartney'in müzik konusundaki tek yeteneği Lennon'ın yeteneğini biçimlen- dirmekti." Bir dönem Lennon'la evli kalan ve ta- rihe Beatles'ı dağıtan kadın olarak geçen Ono. McCartney'le arasındaki düşman- lık defterini tekrar açarak McCartney'in kendisini Mozart zannettiğini, öte yan- dan Lennon ve kendisi arasındaki ger- ginliği Mozart \ e Antonio Salieri arasın- daki gerginliğe benzeterek Salieri'nin konumuna düştüğünü belirtti. Teknik açıdan oldukça üstün yetenek- lere sahip olan, ancak ünü Mozart tara- fından gölgede bırakılan Salieri öfkesi nedeniyle Mozart'ın arkasından entrika- lar çevirmiş hatta söylentilere göre ünlü besteciyi zehirlemeye bile kalkışmıştı. McCartney'in kendisini Beatles'ın li- deriymiş gibi göstermeye çalışmasının yanlış olduğunu belirtiyor Ono: "McCartney telefon konuşmalannı ya- pıp grup üyelerini stüdyoya topladığı için ^ _ ^ ^ _ _ ^ ^ ^ ^ _ kendisini gru- bunlideri olarak görüyor. John OkO Ono, bu tür işler ko- İlk SenfonİSİnİ nusundaliderlik besteleyen üsüenmemiştia- p , ma Beatles'ın " a u l manevi lideri, McCartney'in Beaties'ınvarol- mÜZİk m ^ neden'yd» konusundaki o < "Y o k o O n o tek yeteneğinin kendisini Mo- John Lennon'ın zart'mgölgesin- yeteneğini d e k f lm , IŞ Sali " X. • , e ,. , en olarak goren biçimlendlimek McCartney'in Oİduğunu Lennon'ın ölü- belirtti. m u n e d e n i yl e ^^^_^^_^^^^ ortaya çıkan ^~"~^^~ duygusallıktan çok rahatsız olduğuna değiniyor: "John aramızdan aynldtğı için insanlar ondan bahsederken çok daha duyarlı davranı- yorlar. McCartney kendisineajıuduyar- lılıkla >aklaşümamasının rahatsızlığını dujuyor." McCartney de geçen yıl başlarında yaptığı bir açıklamada yaklaşık on sekiz ay ayn kalan Lennon ve Ono'yu kendi- sinin banştırdığını öne sürmüştü. Bu sa- vın kesinlikle doğru olmadığını belirten Ono ise Lennon ile arasındaki aşkı konu alan Lennon'ı Evvan McGregor'un can- landıracağı bir filmde kendisini Beat- les'ın dağılması aşamasında büyük çaba harcayan bir arabulucu olarak gösteri- yor. Beatles hayranlan ise Ono ve McCartney arasındaki bu gerginliğin grubun anısını daha fazla tehdit etmesi- ni istemıyorlar. ağdaş Türk YahudüenninKültür Servisi - Bir dönem Osmanlı topraklan üzerinde 150 bin gibi bir nü- fusa sahip olan Türk Yahudileri, günü- mü/dc 2? bine varan nüfuslam la en ka- labalık olduklarıdönemlerin ibadet yer- lerine sahip çıkmaya çauşryortar. İşte bu nedenle 1997yıluıda 50. yayın yılını lcut- layan Şak)tn gazetesi,düzenlediği etkin- likkr arasında fotoğrafçıükla, Yahudi küMrünü bir araya getirerek 'Çağdaş TürkYahuditerinin Kültürel DeğerlerT konuhı bir fbtoğraf yanşması düzente- dL tzzet Keribar, Ersin Alok, Ayhan Eroigü, MilB Mitrani ve Yusuf Âlnn- taş'ın secki kurulunu oluşturduğu ya- nşmaya 39 sanatçı 145eserle kabldL Ko- nunun mekân, obje, yapı, >-apıt ve otay yönünden zoriuklanna karşıru beklene- nin üzerinde ilgi goren yanşma sonrası ödül kazanaa, sergilenecek ve albümde yer alacak eserler belirlendL Bu eserier Şalom gazetesinin yayımladığı 'Çağdaş Türk Yahudilerinin Kültür Değerleri' başhkh albümde toplandı. Ünlü katile dönüşen hizmetçi kızSon zamanlarda Ingilizce di- linde yazılan edebiyat çahşma- lannda ve bu dilin konuşulduğu ülkelerin diğer sanat yapıtlannda 19. yüzyıla karşt ilginin arttığı göze çarpıyor. Bu tür yapıtlann bir kısmı, yeni-sağın yeniden di- riltmeye çalıştığı Viktoryen dö- neme karşı nostaljik bir özlemle dolu. Ancak bu çalışmalar için- de, Margaret Atwood'un 'Nam- ı Diğer Grace1 adlı romanının ay- ncalıklı bir yeri var. Atvvcod'un bu kasvetlı ve parlak romanı, geçmişin dünyasına nostaljik duygular besleyen bırçalışma ol- maktan çok, birtutukluluk roma- nı. Bu, romanın kahramanının, hapishanenın ötesınde. odalarda, evlerde, gemılerde ve hep kendi- ni anlattığı, ama, kendini anlatır- ken bile gizli kaldığı öyküsünde- kı gerçek tutukluluğunun anlatı- mı. Romanın kahramanı olan lr- landa göçmeni 16 yaşındaki Grace Marks'ı parlak bir gele- cek bekJememektedir. Olaylann akışı içinde ise sıradan bir hiz- metçıden, ünlü bir katile dönüşe- rek birçoklannın yargılannın ve umutlannın odağı haline gelir. 'Nam-ı Diğer Grace', acıma- sız malzemesine ve derinlikli bir açı ile yazılmış olmasına karşın, Viktoryen romanaen sadık çalış- malardan biri. Bu dönem hakkın- da kurgusal çalışmalannı okudu- ğumuz diğer yazarlardan farklı olarak Atwood, hikâyesinin can- lılığı, anlancılann güvenilmezli- ği ile bu dönemin duygusunu ya- şatmaktadır. 'Nam-ı Diğer Gra- ce'i, konusunu 19. yüzyıldan alan diğer romanlardan ayıran bir özelliği de bir Kanadalı tarafin- dan. Kanada'da yaşan- mış bir olaydan yola çıkılarak yazılmış ol- ması. Bu, ahşılmış Anglo-Sakson kahra- manlardan vehavadan farklı olarak, kitabın alışılmadık, taze bir yan taşımasının da ne- denidir. Kitabın ana konusu, 1843 yılında Grace'in, iş arkada- şı uşak JamesMcDermottile bir- Uk olup, işverenleri Tbomas Kin- near ve kâhya kadın Nancy Montgomery'yi öldürmekle suç- lanmalandır. Başma vurularak öldürülen Nancy aynı zamanda Kinnear'ın metresidirve öldürül- düğünde hamiledir. Kinnear ise Nancy'nin ölümünü gizlemek amacıyla, onun ölümünden bir- kaç saat sonravurulmuştur. Gra- ce ile McDermott duygusal bir davanın yıldızlan olurlar. Grace, McDermott'un, onu şeytanı bir baştan çıkancı olarak tanımla- masınakarşın, olaydan sonra hıç- bir şey hatırlamaması, yaşının kücüklügü ve kadın olması nede- niyle 29 yıl hapse çarptınlır. 1872 yılında affedilir ve kendine New York'ta bir ev bulunur. argaret Atwood'un 'Nam-ı Diğer Grace' adlı romanı geçmişin dünyasına nostaljik duygular besleyen bir çalışma olmaktan çok, bir tutukluluk romanı. lirlerken yolda ölüp denize atı- lan annesidir, diğeri ise srvri dil- li arkadaşı Mary Whitney'in, kürtaj sonrası ölümüdür. Doktorlar, hukukçular, din adamlan bu karmaşık olayın sır- lannı çözmek için her türlü yolu denerlerken Atvvood, Grace'in il- ham ettıği öykülerden hiçbirine ağırlık vermez. Ancak Grace, gü- nün karmaşası içinde edilgen bir öğe değildir. Cinayetten sonra uğradığı hafiza kaybı- nı tedavi etmeye çalı- şan doktor Simon Jor- dan'a anlattığı öykü- sünün ilk elden yaza- ndır. 'Nam-ı Diğer Grace'in merkezinde yeralan otobiyografık anlatılan ise dınleyici- sine göre biçimlen- mektedir. McDermott ise asıhr. Cinsellik ve sınıf sorunubuci- nayetlerde ne gibi bir rol oyna- mıştır? Akla bu konuda bircok soru takılır ama, Atwood bunla- nn hıçbirini çözmez. Tersine o bize, hiçbir erkeğe aşık olmayan ve iki kadının sıradan ölümleri- nin etkisinde birGrace tanıtır. Bu kadınlardan biri, Irlanda'dan ge- Arwood'un asıl kahramanı ise, Grace değil, Simon'dır, çünkü ro- man boyunca değişime uğrar. Si- mon, aydın, insancıl, kadınlara karşı kibarbir adamdır ama, şid- dete varan bir cinsel tutuculuğu vaıdır. Annesinin hizmetçilerinin cinsel sırlannın etkilerinden kur- tulamayan biri olarak, Grace ile ilişkisi içinde de kafasının için- de bırçok şey karmakanşıkur. Ancak bu doktor Simon ile ya- pılan terapilerde de hıpnotızma denemelerinde de Grace kendini ele vermez. Romandan psikolo- jik çözümlemelerbekleyen okur- lar, bunlann yerine o günlenn ya- şamına dair birçok aynntıyı bu- lurlar. Çünkü Grace, şeylerin, -elbi- selerin, halılann, mobilyalann, yiyeceklerin- dünyasına aittir. Yapısı o denli yaşama dönüktür ki, Grace için gerçeğin kendisi, onu anlatabilme özgürlüğünden daha önemsizdir. Bütün olup bi- tenleronu ünlü birkatil, deli, kur- ban, olağanustü bir karakter du- rumuna getirmiştir ve 19. yüz- yılda bir hizmetçi kız, yalnızca bircanavar olarakyıkayıp pakla- manın dünyasının dışına çıkabi- hr. Bu olağandışı kitabı hak ettiği ölçüde ele alabilmek neredeyse imkânsız. Margaret Atwood'un yazarlıktaki başansı bizi bütün olupbitenlerin gerçekliğine inan- dırır ve kendimizi orada hisset- memize yol açar. YAZI ODASI SELİM İLERİ Uşak'tan Mektup Var Mektup kasım ayında yazılmış, geçen yıl. Sn. Şe- ner Öztop yazmış. Kitaplara, yazarianmıza, şiire tutkun olduğunu biliyorum Şener Öztop'un. Yıllar önce de yazışmıştık. Bu kez Anadolu kentlerindeki kültür yaşamıyla büyük kentleri, özellikJe Istanbul'u oranlıyor. Önem- li bir mektup bu. Kimi bölümlerini Yazı Odası'nın okurianyla paylaşmak istiyorum: "Kitaplara karşı sevgim, kitap okuma merakım ve onlann bakımı, konınması için gösterdiğim özen, çocuklarıma verdiğim önemle eşdeğerdedir. Yaz- maya gerek var mıdır bilmiyonjm ama, yazılannız- dan edindiğim izlenimlere göre sizin de kitaplara karşı tutku derecesine varan bir hassasiyetiniz var. "(...) Günümüz dünyasında insanlar bir hayhuy girdabında parasal maddi güçler edinme ihtirasıy- la hemdem olduğu bir gerçektir. Acaba ülke gene- linde kaç okuryazar, eski deyişle 'meşahir-i meç- hule' olmuş kişilerie ilgileniyohar. Va da edebiyatı- mızı, kültürîımüzü, sanatımızı değeriendirirken bu erdemli dünyanın içinde oluyortar? Çok az değil mi? "Bırakınız herzaman yakındığımız 'Neden kitap az okunuyor?' veya 'Gazete, dergi ve kitap tirajlan bu kadar neden düşük?' sorutannt, bunlan hep so- ruyoruz. Unutulan bir gerçek var ki, o da taşrada bulunan, orada gri aydınlığın meşalesini yakan ni- ce edebiyatseverle iletişim ağının, diyaloğun kopuk olduğunu nice aydınlar bilmiyorlar. "Doğal olarak yazarianmız, sanatçılanmız da bu konuda suçludurlar. Çünkü belihi klikler içinde yer edinen aydınlanmız, özellikle büyük kentierde ya- şayanlar, taşrayı sanki yok sayıyorlar. "Bir araştırma yapılsa nice eli kalem tutan ama- tör ruhlu edebiyatseverle karşılaşacaklar ve onla- nn giz dolu dünyalannın ne kadar renkli olduğunu görecekler. Ama hep küçümseredalarta, 'Hadi ca- nım sen de! Biz bu konularda zirvedeyiz!' diyecek- ler. "Aslında bu durumlann Türkiye'de kültür-sanat ortamını geniş kitlelere ulaştıramadığını bilseler, ya- nılgılannı anlasalar hatalanndan dönecekler. Ama bir türlü bu sıcak, samimi ortamı yaratamamanın ezikliğini, üzüntüsünü yine taşranın gri aydınlığını duyumsayan, yaşayan nice adsızyeteneğin... ede- biyat ve sanatın potasında kendisini görmek ve teş- vik edilmek için bekleyen yeteneklerin sesini du- yurmak için bu yazımı kaleme aldım. "Sizin duyarlı dünyanızın içine girerek bu önem- li durumlan yazılannızla, yazar çevrelerinizle tartış- manızı istiyorum. Şimdi ben çıksam, benim şu ka- dar kitabım var, kitap haline getirilecek üç dört ta- ne tasanm var, hazırtığım var desem kim inanır ve- ya bu tasanlanmı kim teşvik ederek yayımlama yo- luna gidilir? "(...) Biliyorum, Istanbul'un o hareketli dünyasın- da taşradan bir sesin, soluğun sizi nasıl etkileye- ceğini ve sorunlann nasıl çözümleneceğini gelece- ğe bırakarak, bir hasbıhal olarak duygu ve düşün- celerimi değerlendirin. (...) Hoşça kalın..." Birden yaklaşık on yıl öncesine dönüp Tokat'ın ki- tabevlerine -hepi topu üç kitabevi- nasıl açlıkla gi- rip çıktığım geldi aklıma. Onlardan birinde Esen- dal'ın ilk kez kitap olarak yayımlanmış o güzetim Mi- ras romanını bulmuş ve çılgıncasına sevinmiştim. Oysa askerlik birkaç gün sonra noktalanacak, An- kara'ya uğrayıp Istanbul'a dönecektim. Anadolu kentlerimizde edebiyata, sanata düş- kün, eli gerçekten kalem tutan, her birinde kimbilir ne ince öyküler, şiirler, romanlar, resimler, besteler saklı kişinin, kimbilir ne çok kişinin usul usul sanat- tan caymaya mahkûm edildiklerini çoğu kez hisse- derim, sarsılarak hissederim. Evet ama yalnız taşra yaşamasında mı böyle bu? Bugün büyük kentierde de 'asıl' sanat işlevsiz kılın- madı mı? Hele televizyonun özelleri ortaya çıktık- tan sonra, 'sanatçı' sözü şairinden, tiyatrocusun- dan, ressamından, film yönetmeninden, hatta ünlü film yıldızlannın elinden alınıp eğitimsiz, yeteneksiz, gündelik şarkıcılara-türkücülere sunukiu. Şimdi bu dönem yaşanıyor. Bununla birlikte böylesi karanlıklann çok uzun boylu sürebileceğine inanmıyorum. Toplumlann ta- lihsiz zamanlan oluyor. Yaşandıktan, geçip gittikten sonra olumlu tek izi kalamayacak zamanlar. Türki- ye yıllardan beri bu türden bir zaman dilimi içinde. Ama artık sonuna yaklaşılıyor. Karanlık o kadar yoğun ki, besbelli, ufacık bir sil- kiniş bize sanatın ve kültürün onancılığını geri gett- recek. Ülüm ve Ölmek Üzerine' Kültür Servisi - Boyner Holding, geçen aylarda yayımlamaya başladığı kişisel gelişim kitaglanna bir yenisini daha ekledi: 'Olüm ve Ölmek Üzerine'. Tıp doktoru psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross tarafından 1969 yılında kaleme alınan 'Ölüm ve Ölmek Üzerine', yirminci yüzyılın sonlannda yapılan önemli psikolojik çalışmalardan biri olarak kabul ediliyor. Ölümün; yadsıma ve kendini yalıtlama, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme gibi bugün artık bilimsel çevrelerce çok iyi tanımlanan beş evTesinin ilk kez araştınldığı bu kitapta hastanın, doktorlann ve hasta ailesinin yaklaşan ölümden nasıl etkilendiği ömeklerle anlatılıyor. K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I (The Women's Review ofBo- oks'danderleyen: Sırma Köksal) îzmir'de alışılmışın dışında bir yeni yıl konseritZMİR (AA) - Izmir Devlet Senfoni Orkestrası (IZDSO), yeni yıl konserin- de Izmirlilere hem müzik ziyafeti verdi hem de eğlendirdi. Atatürk Spor Salo- nu'nda gerçekleşen konserde orkestra- yı Şef Rengim Gökmen yönetirken. Yü- dız İbrahimova da solist olarak katıldı. Türkiye'nin en büyük çocuk ve gençlik korosu olan İZDSO Çocuk ve Gençlik Korosu da konsere katıldı. Strauss'un "Yarasa" operasından "Uvertür" eseriyle başlayan konserde Offenbaeh'ın "Hoffmann'ın Masalla- nndan Barcarol" eseri yorumlandı. Ço- cuk ve Gençlik Korosu, "Damdaki Ke- • IZDSO'nun, Yıldız İbrahimova'nin solist olarak katıldığı, IZDSO Çocuk ve Gençlik Korosu ile birlikte verdiği yeni yıl konserinde siyah şapkası, ağzında purosu ve güneş gözlüğüyle orkestrayı yöneten Şef Rengim Gökmen ve maskeleriyle orkestra üyeleri, sempatik tavırlanyla farklı bir konser sundu. mancı"dan "Güneşdoğar-GüneşBatar" bölümünü seslendirdi. Daha sonra sah- neye gelen Yıldız İbrahimova, Bach'ın 2. Süit'inden ve Bizet'in "Cannen"in- den parçalar yorumladı. ibrahimova, dört oktavhk sesi, özgür doğaçlama us- talığı, folklordan geniş uğraş alam ve değişik müziklerde ortaya koyduğu tek- nikleri değerlendirme yetenekleriyle, konseri alışılmışın dışında bir havaya soktu. Kendisinden sonra sahneye gelen ko- ro üyelerinden 6 yaşındaki Canan Gü- çerde Pierpont'un "Jinglebefls''ve Rod- gers'in "Neşeü Günler" müzikalinden bir parçayı sunarak seyircilerden alkış aldı. Konserin ikinci yansında sahneye ge- len Şef Rengim Gökmen, "Siztere her 7amap duyduğunuz aşk parçalan çal- mak istiyomz" derken, seyircileri dan- sa davet etti. Orkestra, arka arkaya "I wffl ahvays \me you" "Everyting I do", "Ta- kefive"ve "The shadow ofyour smile" parçalan ile konseri romantik havaya soktu. Sahneye ikinci kez gelen İbrahi- mova da Albinoni'nin "AdagkT ve "Çi- gan Havalan" yorumuyla seyircilerden alkış aldı. Israrlı alkışlar sonrasında yeniden sahneye gelen İbrahimova, program dı- şında bazı eserleri de yorumladı. Konserin sonunda hafıf müzik parça- lannı seslendiren İZDSO, tanınmış pop şarkılannı yorumladı. Bu sırada siyah şapkası, ağzında purosu ve güneş göz- lüğüyle orkestrayı yöneten Gökmen ve maskeleriyle orkestra üyeleri sempatik tavırlanyla farklı birkonser sundu. Prog- ramını tamamlayan orkestra, seyircile- rin "Bi daha, bi daha" temposu nedeniy- le konsere devam etmek zorunda kaldı. Orkestra, bu kez pop parçalannı yorum- larken, Atatürk Spor Salonu'nu doldu- ran binlerce Izmirli dans etti. Orkestra- yı ayakta alkışlayan Izmirliler, yılm son konserinde alışılmışın dışında bir klasik müzik ziyafeti yaşadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle