Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1998CUMA
HABERLER
Oldürülen Hakkârili aşiret mensubu Savaş Buldan'm eşi Pervin Buldan DYP liderini suçladı
'Infazlar, Çiller'in sözüyle başladı'HÜLYA TOPCU/KEREM ILGAZ
Hakkâri'nin saygın bir aşiretine men-
sup olan Savaş Buldan ve iki Kürt arka-
daşının Bolu'da kurşunlanmış ve işkence
yapılmış halde bulunan cesetleri, faili
meçhul cinayetlere üç yenısıni ekledi.
Agabey NejdetBuldan'a göre iş, organi-
zeydi. Muhalif kesımlere yönelik failı
meçhul cinayetlerin bır uzantısıydı.
Aile ilk olarak Çınar Oteli'nden Bul-
dan'la arkadaşları Hacı Karay \e Adnan
Yddınm'uı kaybolduğu gece bulunan vı-
deo kasetgörüntülerinı istedi. Otel yetki-
lılen kameraların o gece bozuk olduğu-
nu söyleyerek bu isteğı geri çevirdiler.
Oysa bır gece önce otelde çantasını kay-
beden kadının çantasını çalan hırsız bu
yolla bulunmuştu.
Çınar Otel yakmlanndaçalışan birtak-
si şoförü olay gecesini anımsadığını ve
Buldanlann götürüldüğünü gördüğünü
anlatıyor. Ifade vermeyi kabul ettıği sıra-
da ansızın ortadan kayboluyor.
Daha sonra cesetlerin bulunduğu Bo-
lu'da iz sürüldü. Yığılca'daki bir bakkal,
sabaha karşı saat 06.00'da dükkânrna ge-
len birkaç adamın bisküvi ve meyve su-
yu ahp gittığinı söyler. Bir başka görgü
tanığı olan yaşlı bir adam ise sabaha kar-
şı beyaz bır otomobilı ılçeye girerken gör-
düğünü, arabanın içinde iki adamın uyur
vaziyette arka koltuğa >aslanmış biçim-
de durduklannı anlattı. Anlatımlar doğ-
rultusunda jandarma robot resim çizdi.
Ancak bır sonuç çıkmadı.
Susurluk kazasının ardından robot re-
simdeki adamlardan biriyle Abdullah
Çatlı'nın çok benzediğı ortaya çıktı. An-
cak Savaş Buldan'ın eşi Pervin Buldan,
olayı Çatirnın üzenne yıkarak bu olayı
kapatmak istemiyor. Aile, defalarca Ba-
kırköy Cumhuriyet Savcılığı'na, Bolu İl
Jandarma Komutanlığı'na başvurdu, an-
cak başvurulan sonuçsuz kaldı. Susurluk
Komisyonu'na ifade vermek isteyen ai-
le, 130 faili meçhul dosya ile komisyona
gidiyor ancak kabul edilmiyor. İbrahim
Şahin bu sırada komisyona verdiği ifade-
de Cantürk ve Buldan'ın öldürülmesinin
Türk devleti açısından iyi olduğunu be-
lirtiyor. Ayhan Çarkın, Asayiş'te verdi-
ği ıfadede bu işadamlannı kendisinin öl-
dürdüğünü söylüyor, ancak kendisine bu-
nun doğru olup olmadığı hiçbir zaman
sorulmuyor.
Pervin Buldan, ÇUler'in 1993 yılında
Holiday Inn Oteli'nde yaptığı konuşma-
yı anımsatıyor. Çünkü Çiller'ın "hesap
sonılacak" sözü sonrasında Kürt işadam-
lan düzenli olarak öldürülüyor.
Eşinin ve Adnan Yıldınm'ın Ömer
Lütfii Topalla bağlantılan olmadığını da
sözlerine ekleyen Pervin Buldan. "Eğer
bağlantılan olsaydı, şu anyaşıyor olabilir-
lerdT diyor.
Eşi için 1995 yılında AİHK'ye başvur-
duğunu söyleyen Buldan, buradan sonuç
beklediklerini vurguluyor. Ağar'ın "dev-
letadına 1000 operasyon yapıkuğuıT söy-
lediğini anımsatan Pervin Buldan, bu
operasyonun arkasındaki kişilerin ve bu
UluslararasıAkvi-BektaşiSempoTyumu
• Alevilik ve
Bektaşilik konusunda
araştırma yapan yerli
ve yabancı bilim
adamlan. Bonn Alevi-
Bektaşi Kültür
Enstitüsü'nün
düzenlediği
sempozyumda bir
araya geldi.
MİYASE İLKNUR
Almanya'nın başkenti
Bonn'da geçen yıl kurulan
Alevi- Bektaşi Kültür Enstı-
tüsü tarafından düzenlenen
"I. Uluslararası Akvi-Bekta-
şj Sempozyumu" çalışmala-
nnı tamamladı. Sempoz-
yumda 17 farklı konuda teb-
liğ sunan araştırmacı, yazar
\e bilim adamı bir araya gel-
di. Yazanmız Ühan Seİçuk da
sempozyumun ıkıncı günün-
de "Türkiye'deki Avdınlan-
ma Hareketinde Akvi-Bektaşikrin Yeri" ko-
nulu bır teblığ sundu.
Sempozyumdan bir gün önce Bonn Ale-
vi-Bektaşı Kültür Enstitüsü'nün resmi açı-
lışı yapıldı. Enstirünün Onur Başkanı Ord.
Prof. Dr. Irene MelikofTun yaptığı açış ko-
nuşmasından sonra davetlilere bir kokteyl
verildı. "l.l luslararası Akvi-Bektaşi Sem-
pozyumu" Enstıtü Başkanı Kâzım Kaya'nın
yaptığı açış konuşmasıylabaşladı. Kaya'dan
sonra Bonn Büyükelçısi Volkan Yural. Tür-
kiye'den sempozyuma dınleyici olarak davet
edılen eski Kültür Bakanı ve CHP İçel Mıl-
letvekilı FikriSağlar ile eskı Çalışma Baka-
nı ve CHP Erzmcan Mılletvekılı Mustafa
Kul da sempozyuma başan dileklerini ıleten
birer konuşma yaptılar.
Selamlama konuşmalanndan sonra sem-
pozyumun ılk oturumuna geçıldi. Enstıtü-
nün Onur Başkanı Ord. Prof. Dr. Irene Me-
likoff, 13. yüzyıldan başlayarak Alevı ve
Bektaşiliğin ortaya çıkışı ve tarihsel gelışi-
mını anlattı. Konuşmasını Fransızca yapan
Melikoff, Hacı Bektaş Veli'nin yaşamı üze-
rine de ayrıntılı bılgıler verdı.
Melikoff'tan sonra Hacı Bektaş Dergâhı
Postni^ını VeUyettin Llusro ile Mehmet Ya-
man. Alevı-Bektaşı ınancının ruhu ve teme-
linı oluşturan düşünce ekseni üzerine hazır-
ladıklan tebliğlerını sundular.
Birincı günün ıkınci otunımunda Alevı ve
Bektaşiliğin evrensel kültüre. müziğe ve res-
me olan etkılen konu edıldı. Bu konuda Dr.
Şirin Sayar, Pans Ünıversitesi'nden Prof.
Dr. Jean During ve ressam- yazar Fikret Ot-
yam örnekler ve dia göstenleriyle dinleyicı-
len aydınlattılar.
Paris Cnıversitesi'nden Prof. Dr. Altan
Gökalp. Prof.Dr. Bopoviç ve Prof. Dr. Nata-
BeClayer ile Ankara Cniversitesi'nden Doç.
Dr. Belkıs Temren de tebliglerinde Alevi-
Bektaşılığın sosyolojık \e ekonomık yapısı
üzerinde durdular. Aynı konuda konuşan
Münih Ünıversitesi'nden Ord. Prof. Dr. Sû-
reyya Faruki'nın Türkçe olarak sunduğu teb-
liğı, büyük ilgi topladı \e diğer bilim adam-
lan tarafından takdirle karşılandı. Sempoz-
yumun ılk günkü oturumlanndan sonra ak-
şam Dede Ahmet Kömürcü yönetiminde
"Koldan Kopma Erkanı" adı verilen mini bir
cem ayini düzenlendı. Zakirlığini Faysai Ü-
Enstirünün onur başkanı olan O r d Prof. Dr. Melikoff
han ile Hasan Yükselir'in yaptığı cemde
Enstitü Başkanı Melikoff'un dede ile birlik-
te semaha kalkarak çıplak ayakla "Kırat Se-
mahrnı dönmesi salondakilere duygulu an-
laryaşattı.
tkincı günün sabahki otunımunda Avru-
pa'dakı Alevıierin sosyal ve kültürel yapısı
ele alındı. Bu konuda ise önce Göttingen
Ünıversitesi'nden Türkolog Prof. Dr. VVlesç
ner'in tebliği sunuldu. Bonn Üniversite-
si'nden Prof. Dr KiehJ'ın özellikle Balkan-
lar'dakı Bektaşi yerleşimi ve Bektaşi tekke-
leri üzenndeki çalışmalannı dia gösterisiy-
le sunması ilgıyle izlendi. FanıkŞen'in "Av-
rupa'daki Akvüer" üzerine hazırladığı teb-
liği yardımcısı tarafından okundu.
İkıncı günün ıkinci oturumu yazanmız ve
yayın kurulu başkanımız llhan Selçuk'un
konuşmasıyla başladı. Selçuk'un tebliğ ko-
nusu "Türkive Aydınlanma Hareketinde
Alevi »e Bektaşilerüı Yeri" olarak belirlen-
mıştı. Selçuk. Batı'da ortaya çıkan aydınlan-
ma hareketmın dayandığı temelleri anlatarak
başladığı konuşmasına Osmanhdaki reform
hareketleri ile devam etti. L'lusal Kurtuluş
cem ayini sırasında 'kırat' semahını döndü.
Savaşı'nın devTİmlerle paralel olarak yürii-
tüjdüğünü vurgulayan Selçuk. bu süreçte
Alevi ve Bektaşilerin rolünütanımladı. tlhan
Selçuk, tebliğinde şu görüşlere yer verdı:
"L'lusal kurtuluş sürecinde yürürlüğe 0-
ren devrimler, Türk halkının çağdaşlaşması
yolundaki bütün engelleri kaldırabilecek ni-
tetiktev di. Varılan sonuç; \alnız Alevi ve Bek-
v taşilerin değü, hangi din v« mezfaepten olur-
larsa olsunlar, bütün yurttaşlann insanlık
haklannı vicdan özgürlüğü kapsanunda gü-
venceyealıyor,demokrasinin kapısmı açıyor-
du. HafifeUk yönetimindeki Osmanlı devle-
tinde 'dınsiz. imansız ve dışlanmış' bir halk
topluluğu vardı: Aleviler ve Bektaşiler!-
Mustafa Kemal bunu görmüş, halk deste-
ğini yaymak için Alevi-Bektaşi ktsimle bü-
hînleşınişti.''
Hınstiyan ortaçağında, Alevi- Bektaşi
inancının eleştirel bakış açısına yakın bir
mezhep görülemediğini belirten tlhan Sel-
çuk, Aleviliğin, Sünniliğe karşı daha tslamm
ilk çıkışında tohumlandığına dikkat çekerek
"Protestanhk, Huistiyanlığın çıkışından 16
yüzyıl; Aydınlanma, 18 >üz>ıl sonra uç ver-
di; Tann ve dini eleştirel akıl
süzgecinden geçirmek için
Avrupa'da, bu düşünceyi
oluşturan maddi altyapının
değişmesi bekJendi" dedi.
Konuşmasında Alevi-
Bektaşi felsefesinin, Avrupa
insanlık tarihini değiştiren
"Aydınlanma" hareketiyle
ne zaman tanıştığı ve bu iki
olgu arasında bir ilişkinın ne
ölçüde kurulduğuna ılişkin
sorulann yanıtlannı ortaya
koymak için yeterli çalışma-
lar yapılmadığını vurgula-
yan Selçuk, kimi Avrupalı
tarihçilerin Voltaire'in çev-
resinde Bektaşi Babalann-
dan ve Bektaşi tekkelerinde
bir aydınlanma hareketinden
söz ettiklerini hatırlatarak
sürdürdüğü konuşmasının
sonuç bölümünde şunlan
söyledi:
"Namık Kemal'in Bekta-
şiliğe yakınlığının yanı sıra
Jön Türkler'in ve İttihat Terakki iteri gefcn-
krinin Bektaşiliği bir rastlanü olmasa gerek.
Mustafa Kemal'e dönük Bektaşilik savlan
da buna ekknirse, Avdınianma DevTİmi'ne
açık bir olgudan söz edikbilir. Cumhuriyet
devrimi, yüzyıllar boyunca süregelen Sünni
devlet egemenliğine son verdiğinden Akvi-
Bektaşi kesiminin tam desteğini sağhyor. Ata-
fürk dev rimleri içinde en önemlilerinden sa-
yılan kadın haklannın >asava bağlanması bi-
k Alevi- Bektaşi kültürüne denk düşüyor,
toptum içinde Kızılbaşlara dönük ifh'ralann
göğüsknmesi daha geniş kesimlerden gekn
destekk güç kazanıyor: kadının Cumhuri-
vetle birlikte havata kanşması. Akvi-Bekta-
şi kültürünün vabancısı olmadığı birdev rim-
dir. Sonuçta Anadolu avdınlanması. halk ke-
siminde doğal desteğini ve yandaşlannı Ak-
vi-Bektaşi kesiminde bulmuştur. Bu. Alevi-
Bektaşi kültürünün Aydınlanma Felsefe-
si'nin akua öğretisiyle özdeş olduğu anlamı-
na gelmediği gibi Akvi- Bektaşi kesiminde
Aydınlanma'nın şafağım içeren bir felsefe-
nin izkri de görmeztikten gelinemez."
Kamu çalışanları yurt çapında bordro yakma eylemi yaptı
Memurlardan hükümete genel grev uyansı
Haber Merkezi - Kamu Emekçileri Sen-
dikalan Konfederasyonu (KESK), hükü-
metin hazırladığı memur sendikası yasa
taslağını ve yüzde 30'luk maaş zammını
yurt çapında yaptıklan kitlesel basın açık-
lamalanyla protesto ederek genel grev uya-
nsında bulundu. KESK üyeleri, maaş bord-
rolannı ve memur sendikası yasa taslağını
yakarak hükümetin çalışanlara yönelik uy-
gulamalannı protesto etti. KESK. hüküme-
ti uyarmak amacıyla 24 Ocak'ta Kıalay'da
eylem yapacağını bildirdi.
Ankara/Ulus'ta Atatûrk heykeli önünde
dün kitlesel basın açıklaması düzenleyen
KESK Ankara Şubeler Plaformu Dönem
Sözcüsü Nâam Aikaya, "Kendi kaderimi-
n kendimi/ tavin etmek istivoruz. Bunun
için topiusözleşme vegrev hakkınııa kullan-
makta kararhyiz" dedi.
Istanbul 'da dün iki yerde memurlarbord-
ro yakma eylemi yaptı. Istanbul Sultanah-
met Meydanı'nda, eîlerinde pankart ve dö-
vizlerle toplanan kamu emekçileri adına
konuşan KESK Genel Sekreteri FaysalÖz-
çift, hükümeti eleştırerek "Takplerimiz ka-
buledilmezse24Ocak'ta Kızjla\ 'ı/aptettik-
ten sonra gerekirse üretimden gekn gücü-
mü/ü kullanarak iş bırakacağız"
1
dedi.
Eğitim-Sen istanbui 6 No'lu Şube üye-
leri de, Boğaziçi Üniversitesi'nde yapük-
lan eylemde maaş bordrolannı yaktılar.
Memura sendika komisyonda
TBMM Saglık, Aile, Çalışma ve Sosyal
flişkiler Komisyonu'nda, kamu çalışanla-
nna sınırlı bir sendika hakkı getiren yasa ta-
sansı görüşülmeye başlandı. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan eles-
tirilere karşılık "BizirngönJümüzdedegrev-
JL,toplusözieşmeii sendika yaüv'or. Nevar ki
1995'te yapdan anayasa değişiklikleri bu
düzenlemeyi mümkün kılmıvor" dedi.
KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, ko-
misyon üyelerine bilgi verirken. tasannın
kamu çalışanlannın gereksinimlerini kar-
şılamaktan öte, geleceklerini de ipotek al-
tına alan bir içerikte olduğunu bildirdi. Er-
dem, tasannın kamu emekçileri tarafından
benimsenemeyeceğini söyledi.
Kamu-Sen Genel Başkanı Resul Akay,
zaten çok geciken düzenlemenin daha da
geciktirilmeden yasalaşması gerektiğini
belirtti. CHP'li Cevdet Sdvi ise, tasannın
'refonn' olarak sunulmasını da, "Grevsiz,
tophısÖ2İeşmesiz sendikanın Kanarya Se-
venler Derneği, Kurbağa Sevenier Der-
neği'nden farkı obnaz" diye eleştirdi.
çerçevede öldürülenlerin isimlerinin
açıklanmasını ıstiyor.
Buldan şöyle konuşuyor: "Biz isterdik
ki insanlann devlet tçindeki gjzli yapılan-
madan. faili meçhul cinayetlerden.Susur-
luk'tan önce haberleri olsun. Behçet Can-
türk öldürüldüğünde ailesi çıkıp kamu-
ovuna konuşsavdı. belki Savaş ölmeyebi-
UrdL Türidye'de sistem degişmedikçe ne
faili meçhulkr ne gözaltılar durmaz, ka-
yıplar bitmez. Türkive'de demokrasinin
oturması için Kürt sorunu çözünuenme-
İL'
Cantürk'ün öldürülmesinden sonra
gözler, ölüm listesinde isimleri bulundu-
ğu öne sürülen diğer Kürt işadamlanna ve
avukatlanna çevrildi. Cinayetlerin ardı
arkası kesilmiyordu. Cantürk öldükten
sonra "Onun özel işlerini bil-
mem" diyen avukatı Medet
Serhat'a saldın da gecikme-
dı. 13Kasıml994tarihinde
eşi Yurdanur Serhat'la bir-
likte evine geldiği sırada be-
yaz bir Renault'dan açılan
ateş sonucu arabasının şofö-
rü Isnıail Karaalioğlu ile bir-
likte yaşamını yitirdi. Eşi
Yurdanur Serhat ise ağır ya-
ralandı. Olay yerinde tsrail
yapımı Uzi marka otomatik
sılahlardan çıkma 40'a ya-
lon boş kovan toplandı. Res-
mi bilgılerin aksine söylen-
tilere göre silahlar kısa nam-
lulu ve muhtemelen sustu-
ruculu. Çünkü çevrede silah
sesıni duyan yok. Olayla il-
gilı olarak katiller buluna-
madı. Serhat'ın eşi geçen
aylarda eşinin ölümünün
Abdullah Çatlı tarafindan
gerçekleştirildiğini söyledi.
Eşinin ölümünde NunıDah
Tevfik Ağansoy'un tetikçi
görevi gördüğünü anlatan
Serhat, eşi öldürüldüğü ge-
ce Çatlı'nın sivil polislerle
evlerini bastığını söyleye-
rek, şöyle konuştu:
"Olav ın ardından polisle-
re kendi evimin tekfonunu
vermedim. Karşı dairede
oturan Behçetlerin (Can-
türk) tclefonunu verdim. 15
tane sivil polis hem bizim
hem de Behçetkrin evinedo-
luşmuş. Bir vakırumın söy-
Jedigine göre bunlardan biri
deÇatn."
Cantürk'ü Hüsevin Koca-
dağ'ın öldürdüğünü. ve Çat-
lı'yı da öldürme planlan
yaptığını öne süren, Serhat,
Susurluk kazası olmasaydı
bile Kocadağ'ın Çath'yı öl-
düreceğini belirtti. Serhat
artık eşinin ölümü hakkında
konuşmak istemiyor. Nede-
nini ise şöyle açıklıyor:
"Avlarca konuştuk ne ol-
du? Ölümlerk ilgili. katilkr-
k ilgili hiçbir gelişme yaşan-
madı. Sağıriar. dilsizler ül-
kesi Türkiye'de arûk konuş-
manın bir anlamı ve yaran
yok.-
1
Serhat'ın açıklamalannı
ihbar kabul eden Medet Ser-
hat cinayetini soruşturan
Kadıköy Cumhuriyet Savcı-
lığı. Yurdanur Serhat'ın ifa-
desinı aldı. Ancak soruştur-
mada hâlâ bir gelişme yok.
Faili meçhul cinayetleri
yakından izleyen, Medet
Serhat'ın da kurucusu oldu-
ğu Toplumsal Hukuk Araş-
tırmalan Vakfi Başkanı Se-
lim Okçuoglu, halkın faili
meçhul cinayetlerle Susur-
luk sonrası tanışmasını eleş-
tiriyor. Türkiye'de geçmiş-
ten beri muhalif güçlere kar-
şı cinayetler işleyen bir giz-
li yapılanmanının olduğuna
dikkat çeken Okçuoglu,
şöyle konuşuyor:
"Susuriuk ortaya çıkö.
Artık Türkiye iki önemli se-
çenekk karşı karşıya. Ya
içindekiçeteleri kendisinden
temizkyecek. Bu da demok-
ratik bir yapılanmayla olur.
Ya da bu çetelerle bu çark iş-
kmeve devam edecek."
UZYAZI/ ORHAN BİRGİT
Okumakta olduğunuz bir ro-
manda, "son "a doğru gelip
gelmediğinizi size, elinizin ai-
tındakı kitabın sayfa durumu
daanlatır. Ama izlediğiniz film-
de, olanları başından ben titiz-
likle takip ediyorsanız, "Son"
yazısının yaklaşıp yaklaşmadı-
ğını anlamakta güçlük çek-
mezsiniz.
Düğüm çözülmektedir; ya
da çözü/müş gibidir. O halde
birazdan ekran kararacak; sa-
lonun ışıklan yanmaya başla-
yacaktır. Tabii bitişi noktalayan
"Son" yazısı beyazperdede ya
da televizyonunuzun ekranın-
da görünmeden, filmin müzik
yönetmeninin ustalığı devreye
girmiş ve fonda o bitişi haber
veren müziğin sesı duyulmuş-
tur.
Bu bitiş, bazan "mutlu
son"dur. Bazan da tam aksi
olur.
Öyle anlaşılıyor ki, Refah da-
vası için de, Anayasa Mahke-
mesi'nin ekranında "Son" ya-
zısının görünmesi, bir an me-
'Son'a Doğru
selesi gibidir.
Filmin başaktörü Erbakan
ve arkadaşlan, hepimize hafta-
lardan beri yanlış duyumlar
verdiler. Hangi nedenlerle ol-
duğunu söylemek güç; ama
onlar özellikle çevrelerine hep
"mutlu son "dan bahsettiler.
Ekran kararıp, ışıklar yanmaya
başlamadan bitiş sahnesini ol-
duğu gibi söylemek elbette
olası değil. Ama efekt sesleri,
brtişin esas oğlan için mutlu ol-
mayacağı izlenimini veriyor.
Bu izlenim, birkaç günden
beri Refah karargâhında da
egemen. Milli Gazete, önceki
akşam Erbakan'ın medya
mensuplanna verdiği iftar ile il-
gili bir yorum haberinde, ev sa-
hibini "Refahlıların doğal lide-
ri" olarak tanımlayarak, hoca-
nın yeni konumunu kamu-
oyunda yerleştirme işlevini ya-
pıyprdu.
Öyle görülüyor ki, Refah 'ın
alacağı yeni kimlik ya da kim-
liklerle birlikte, bu oluşumun
yöneticileri üzerinde de bir mu-
tabakat henüz oluşmamıştır.
Erbakan ve arkadaşlan - ki
bunlar davayı Nizam Partisi
olayından bu yana temsil et-
mekte ve taşımaktadırlar-
Anayasa Mahkemesi karann-
dan sonra kurulacak yeni par-
ti için direksiyonun yine kendi
eîlerinde olması görüşünde ıs-
rarlıdıriar. Milli Gazete, bu ne-
denle yeni dönemin "doğal li-
deri"n\ lanse etmektedir.
Oysa, kimi genç Refahlılar,
Anayasa Mahkemesi'nin bek-
lenilen karannı -belki de içlerin-
den doğru bularak ve timsah
gözyaşları görüntüsü ile- di-
reksiyonun sadece biçimsel
değil, fiilen de kendi eîlerinde
olması için örgütlenmişlerdir.
Öyle görülüyor ki, Erbakan
ve yakın çevresinin davayı
uzattıkça uzatan taktikleri, as-
lında yeni liderler ekibi olarak
soyunmakta olan bu yeni gru-
bun işine yaramış, elde edilen
zamandan yararlanan da onlar
olmuştur.
Oysa kimi senaryolar, özel-
likle Refah partililerin ve onla-
ra yandaş seçmenlerin oluş-
turduğu kamuoyunu haftalar-
dır "Refah kapatılmaz. Kapa-
tılamaz" söylemleri ile ayakta
tutmak istemişlerdir. Bu söy-
lemler, son bir iki gündür, Ana-
yasa Mahkemesi üyelerinin
duyacağı yöntemlerie "Şayet
kapatma kararı verilecekse,
bu, ramazan ayı sonuna bıra-
kılmalı ki, böyle bir karardan
ötürü doğacak tepkilerie özel-
likle teravih sonralan istenme-
yen olaylar görülmesin"e dö-
nüştürülmüştür.
Ama, bu tür söylemleri çı-
kartan, besleyen veyayanlann
da bütünlük içinde bir Refah-
lılar oluşumu olmadığı görülü-
yor.
Önceki akşam MÜSlAD'ın
iftar toplantısına katılan Tay-
yip Erdoğan, bu yemekte
yaptığı konuşmada hâlâ par-
tisinin kapatılabileceğine inan-
madığını" söylemiş, ama o
arada sorulan bir soruyu ya-
nıtlarken de kapatılma olasılı-
ğı gerçekleşirse kendi kamu-
oylarının göstereceği tepki
hakkında başkentteki arka-
daşlarından farklı bir söylemin
sahibi olduğunu ortaya koy-
muştur:
"Tabanın ulaştığı olgunluk,
şu anda ülkedeki hırçın çevre-
lerin ulaştığı olgunlukla muka-
yese edilemeyecek yükseklik-
tedir."
Mahkeme karan, Refah Par-
tisi'nin kapatılması biçiminde
olursa, onun toplumdaki gö-
rüşlerini devralacak elbette var
olan değil; yeni bir parti ola-
caktır.
Ama, o parti Türk halkının
büyük çoğunluğunun benim-
semediği, hatta arasına almak
istemediği radikal, dahası in-
sanları birbirinedüşman kılan,
kendilerinden olmayanı "pata-
tes dininden sayan" eski Şar-
kılann sahıplerine mi, yoksa la-
ikliği dinsizlik ve din düşman-
lığı saymadığını her sözü ve
eylemi ile gösteren bir yeni eki-
be mi sahne ışıklarının önüne
çıkma şansını verecektir?
Filmin "Son "a ulaşması, bu
kavganın da kızışıp büyümesi
ile aynı zaman dilimine rastlı-
yor.
Susuriuk raporu, devlet- çe-
te iç içeliğini simgeleyen baş-
ka olaylar, Çiller ve Parsadan
ilişkisini biçimlendirecek Yar-
grtay karan ve politika sahne-
mizin yeni La Fonten'i Deniz
Baykal'ın ağaçtaki karganın
ağzından peyniri düşürmesini
bekleyen tilki rolüne soyunma-
sı da tüm bunların çabası.
Hafta rnzlı bitiyor. Yenisi da-
ha hızlı başfayacak gibi.
BffiBAKIMA
SERVER TANİLLİ
'Suçluyorum!./
Okuyucular hatırlayacaklar: 19. yüzyılın sonla-
nna doğru, kapitalizm emperyalist aşamaya ge-
çerken, emperyalist ideoloji de dayanaklar edinir.
Irkçılık bunlardan biridir. Başka halkları gidip bo-
yunduruk altına alacaksınız. Peki ne adına? Yığın-
la üstünlüğünüzün yanı sıra, üstelik bir "seçkin
ıri<"\r\ da ulususunuz siz.
Arkasından, o seçkin ırkı göstermek kalır geri-
ye.
Ustü örtülü Yahudi düşmanlığı da daha sistem-
li olarak gündeme gelir. Söz konusu düşmanlık,
Avusturya'da ve Almanya'da ahp yürürken, Milli-
yetçi tarihçi Treitschke de şöyle yazar; "Yahudi-
ler felaketimizdir." Öte yandan Rusya en iğrenç
şeyleri yapmayı üstlenirken, asıl skandal Cumhu-
riyetçi Fransa'nın bahtına düşecektir: Fransız or-
dusunda Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus, Al-
manya yararına casusluk yaptığı iddiasıyla,
1894'te Divan-ı Harbe verilir; sıradan bir yargıla-
madan sonra küreğe mahkûm olur, rütbeleri sö-
külür ve Guyana'ya sürülür.
Basında ve orduda Yahudi karşıtı bir kampan-
yanın arkasından iş örtbas edilmek istenir, ama ol-
maz. Orduda kimi generallere kadar bilinmektedir
ki, işin aslı astarı yoktur ve Dreyfus -bal gibi- Ya-
hudi olduğu için başına bu bela sardınlmıştır.
Yara için için işler durur.
13 Ocak 1898'de de bir kalem darbesiyle deşi-
lir.
Söz konusu tarihte, L'Aurore gazetesinde, bü-
yük romancı Emile Zola'nın Cumhurbaşkanına
seslenen bir mektubu yayımlanıyordu. "Suçluyo-
rum" adıyla tarihe geçen bu mektubunda, yazar,
kaleminin bütün inandırıcılığıyla işin çürük yanla-
rını ortaya döker; böylesi haksız bir sonuca götü-
ren tüm kişi ve otoriteleri suçlar.
Mektup bir bomba etkisi yapar.
Olaylar çorap söküğü gibi akar gider: Dreyfus,
yeniden yargılanıp sonunda aklanır. Onuru da ia-
de edilir. Ne var ki, iş bununla da kapanmayacak,
uzun yıllar, Dreyfus'çülerle ona karşı olanlann ça-
tışması sürecektir; ve bir dönem, bu zıtlık, ilerici-
lerle gericilerin çatışmasının simgesi olacaktır.
Geçen salı, Emile Zola'nın ünlü mektubunun ya-
yımlanışının 100. yılıydı. Fransa'da şu sıralar, ga-
zetelerde, dergilerde, televizyon ve radyo söyle-
şilerinde başta gelen konulardan biri bu.
Ama konunun bir başka yanı, aydınlar, onlann
sorumluluğu ve tarihte oynadıkları rolle ilgili. Fran-
sa'da haksızlığa karşı çıkış, Emile Zola ile başla-
mıştı: Daha önce 18. yüzyılda, Voltaire'in, toplu-
mun soluk borulannı tıkayan dinci gericiliğin yap-
tıklarına karşı, hoşgörünün zaferi uğruna, Calas,
Sirven ve öteki mazlumlar için göze aldığı cesur
mücadeleyi biliyoruz. Aydının toplum ve tarih ça-
pında eylemi, Fransa'da Voltaire'le başlatılır ki hiç
de yanlış değildir.
Onun açtığı yolda, 19. yüzyılda bir başka yüce
sesi, Victor Hugo'yu görürüz.
Böylece Zola'nın eylemi, zincirin halkalanndan
biriydi; öyle olduğu için de toplumda yankı bulur,
yandaş edinir.
Onunla da kahnaz, sürer gelenek.
İşin bu yanını göstermek için olacak, bir ünlü ta-
rihçi, Jean-François Sirinelli, 1990'da Fransız
Aydınlanyla Tutkular. XX. yüzyılda Bildiriler ve Di-
lekçeler, adıyla pek önemli bir eser yayımlamış ve
konunun sosyolojisini yapmıştı. Birkaç gün önce
de LJberation''un kitap ekinde, son bir yüzyılın on-
sekiz bildirisini seçmiş, onları yorumluyordu.
llginç bir seçme!
Şehircilikten savaşa, çocuk düşürme hakkın-
dan yabancılann haklarına değin uzanan, yurt ve
dünya sorunlan üstüne, kadın-erkek aydınlann du-
yariığından ilginç örnekler. Sovyetler'in 1956'da
Macaristan'a müdahalesine karşı bildiri var; ama
daha 1887'de, 1889 Paris uluslararası sergisi için
dikilmeye başlanan Eiffel Kulesi'ne karşı, yazar ve
sanatçıların yayımladıkları bildiri de var: "Bu ucu-
be Paris'e onursuzluk getirecek" diyorlar.
1958'le 1969 yılları arasında yayımlanmış 488
bildiri üstünde, 91 imzayla başta gelen de Jean-
Paul Sartre.
"Bağlı" aydının simgesi değil miydi o?
Buradan kalkıp, yanm yüzyılını doldurmuş de-
mokrasi mücadelemizde, aydın duyariık ve so-
rumluluğumuzun dökümünü bir hayır sahibi yap-
sa da görsek.
Ve nasıl anmazsınız Aziz Nesin'i?
Bir öncüydü bu konuda da.
Arkasına bıraktığı, mezar sessizliği gibi bir şey-
dir sanki.
Suçlamak, ama en başta da bunu!..
Karadeniz'de teröristlere
iyi niyet gösterisi
Askerler ağır
silahları bırakb
HÜSEYtN KALKAN
TOKAT- Kayseri Jan-
darma Bölge Komutanı
Tuğgeneral Osman Öz-
bek, Tokat ve yöresindeki
teröristlere teslim ol çağn-
sı yaptı.
Devletin amacının öl-
dürmek olmadığını vurgu-
layan Özbek. "Bakınızbir
iyi niyet işareri olarak Ön-
cü Birlikler'den G 3 w Ka-
leşnikoflan geri aldık. elle-
rine av tüfeği verdik. Av tü-
feği öMürmcz, varalar. öl-
mesinkr teslim olsunlar is-
tiyoruz"dedi.
Tokat Jandarma Alay
Komutanlığı'nın basınla
tanışma yemeğine katılan
Tuğgenaral Osman Öz-
bek. Karadeniz yöresinde-
ki terör olaylarına değinir-
ken terönstler için. "Onlar
da bizim evlatianmız. Ba-
sınolarak sizler de yardım-
cı olun. bu gençkri kazana-
lım. Aksi takdirde yaşama
şanslan yok. Analar ağla-
masuı"diye konuştu.
Çocuğunun suçlu oldu-
ğunu bildiğı halde cenaze-
lerde eviat acısı ile kan ağ-
layan anneleri herkesin
ekran başında üzüntü ile
izlediğine dikkat çeken
Tuğgenaral Özbek. sözle-
nnı şöyle sürdürdü:
"Devfct teröristi he-
men öldürelim'demiyor.
Biz de öyle dhoruz, öldür-
mek istemiyoruz. Pişman-
lık Yasası'ndan yararian-
malanndan vana>ız. Artık
operasyon yapmıyoruz.
Güvenlik timlerimiz köy-
fcri zharetedi>orlarve hâl-
kın bir isteği olup olmadı-
ğını soruyortar. Teröristte-
re de demek istivoruz ki,
'bakın güvenlik güçleri
burada, çıkın gidin bura-
lardan, ailelerinize gıdin,
yoksa işiniz çabuk bıtiri-
lir.' Ama, devlet sizi öldür-
mek istemiyor. Devletin
amacı öldürmek degil. sizi
kazanmaktır. Bakınız Ön-
cü Biriikler'dcn bir iyi ni-
yet işareti olarak G 3 ve
kaleşnikof lan geri aldık,
elkrine av tüfeği verdik. Av
tüfeği öldürmez, yaralar.
Ölmesinler. teslim olsunlar
istiyoruz."