16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1998CUMA 12 KULTUR İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin yeni bir modern bale prodüksiyonu: Gün Doğarken 'Baleye ilgi gittikçe artıyor'NURDAN CİHANŞÜMUL istanbul Devlet Opera ve Balesi, 'Gün Doğar- ken' başlığı altında yenı bir modern bale sahneli- yor. Cumartesi gününden itibaren sahnelenmeye başlayan üç tek perdelik modern baleden ılki 'Ara DanslarAra Nağmeter'. Geyvan Mc Millen'in ko- reografisini yaptığı ve sahneye koyduğu 'Ara Danslar Ara Nağmelerin' müziği ise Fazd Say ve G. Vejvoda'ya ait. tlk perdenin dekor tasanmı Er- kut l zelli. kostüm tasanmını Ayşegül Alev ve ışık düzenini ise Ahmet Defhe üstlenmiş. Aysun Aslan"ın koreografisini yaptığı ve sah- neye koyduğu 'Emrivaki'nin müziği Adiemus'un. Emrivaki 'nin dekor tasanmı Erkut UzettT ye. kos- tüm tasanmı Ayşegül Alev'e, ışık duzeni ise Bü- lent Darcan'a ait. Deniz Olcay ve Okta>' Keresteci'nin sahneye uyarladığı ve Mozart'ın müziği ile sahnelenen 'Tryptchon'un koreografısi RenatoZanella'ya ait. Sibel Sûrel, Oktay Keresteci, Nil Berkan, Deniz Berge, Çiğdem Erkaya. Tatiana Egeü. Allaş Pe- ker, Giray Atalay ve Ayça İnal'ın rol aldığı 'Gün Doğarken'de çahşmalannı yurtdışında sürdüren i- ki Türk bale sanatçısı; Uğur Seyrek ve Tan Sağ- türk de konuk olarak yer alıyor. 'Gün Doğarken', 21 Ocak Çarşamba günü saat 20.00'de ve şubat ayında sahnelenecek. Arada kalanlar için'Ara Nağmeler Ara Danslar'ın ko- reografı Geyvan Mc Millen, koreografi- sinın oluşum süre- cini şöyle anlatıyor: "Bir fikir geliştiri- yorsunuz ve bu fik- rin üstüne eserinizi yerleştiriyorsumız. Ben bir şeyin ara- sında gidip gelmek olarak düşündüm. Türkiye'de insanlar zaman zaman Doğu ve Batı sentezi ara- sında gidip geliyor. Ba/ı insanlar bu arada kalmış du- runıda ve ben de bunu soyut bir şe- kilde işledim. Koreografi birdenbire ortaya çıkmıyor, oluşum süreci ya- vaş. Çaîışma süreci içinde hem be- densel hem zihinsel süreç gerekli. Bunu bitirdiğim için çok mutlu- vum." Mc Millen, birlikte çalıştığı dans- çıların mükemmel olduğunu söylü- yor. Mc Millen Uğur Seyrek ve Tan Sağtürk gibi yurtdışında büyük ba- şanlara imza atmış dansçılann da bu gösteride yer almasından olduk- çamemnun: "Uğur ve Tan şimdiye kadar de- vamlı dışanda dans ettikleri için bir- likte çalışma imkâmmız yoktu. Bu yüzden Yekta Kara ve başkoreogra- fimıza teşekkür etmek istiyorum. Bi- zim her zaman yeni kana ihtiyacı- mız var. Yeni dansçılann gelmesiyle Koreograf Geyvan Mc Millen. diğerleri de motive olur. Bunun bir baş- langıç olduğunu dü- şünüyorum, yurtdı- şında çahşmalannı sürdüren dansçılar- la birlikte çalışabiü- rizJ" Türkiye'de dansa karşı ilginin iyi ol- duğunu söyleyen Mc Millen, dansın kendisini doğal bir şekilde ifade etme tarzı olduğunu, an- cak eğitimle birlikte farklı boyutlar aldı- ğını düşünüyor. Bu doğal ifade tarzının bedensel olduğu için daha da zevk- li yapıldığına değinen Mc Millen, bu konuya fazla eğilinmediğinden yakınıyor. "İnsanlara bir şeyleri öğretmek, göstermekgerekli ki onlar da bunun için gayret göstersinler. Eğer daha çok gösteri yaparsak, daha çok okul açüırsa, üniversitelcr. sponsorian- mız bu işe eğilirse, daha fazla ilerle- riz. New York'ta yapılan bir istatiğe göre çahşanlar arasında en fazla gru- bu sekreterler, ikinci grubu da dans- çdar oluşturuyor. Düşünebiliyor mu- sunuz, her yer dansçı dolu ve her tür dans da yapılıyor. Bizim ülkemizde de böyle olmalı. Bir ülke kendini di- ğer bir ülkede tanıtmak istediğinde dansçı seçiyor, çünkü dansta dil probiemi yok ve dansın anlaşılması daha kolav." 1) "Ara Nağmeler Aı a Daıı^laı - Koıcvgı ai. tıtyvan Mc Millen. 2) 'Tryptchon' - Koreograf: Renata ZanellL 3) 'Emrivaki' - Koreograf: Aysun Aslan. 'Değişik bir nefes oldu'Renata Zanellinin koreogra- fisını yaptığı, Mozart'ın müzi- ği üzerine kurulu 'Tryptchon'da Oktay Keresteci ile birlikte ko- reograf yardımcısı olarak görev alan ve Geyvan Mc Millen'ın asistanlığını yapan Deniz Olgay ise daha önceden sahneye uyar- ladıklan bu yapıt üzerinde titiz- Hkleçalışıldıgını ve dikkat ettik- leri en önemli noktalardan ilki- nin yapıtın bozulmamasını sağ- lamak ve ikincisinin de koreog- rafın istediği şekilde sahneye uyarlamak olduğunu söylüyor. Olgay, Trpytchon'un yine eski kadro ile sahnelendiğini belirti- yor. Türkiye'de baleye olan ilgi- nin gün geçtikçe geliştiğinden sözeden Olgay. daha çok dans- çı yetışmesini istediğini söylü- yor. 'Bize daha çok dansçı gel- mesini istiyoruz. Elbette konser- vatuvarlarda da sorunlar\-ardir. çünkü sanatçı kolay yetişmiyor. Belki daha fazla özendirilmesi gerekir. Bu da yalnızca temsil- lerle değil. aynı zamanda okul- lardaki ön çalışmalarla gerçek- leştirilebilir.' 'Gün Doğarken'de rol alan ve Renata Zanelli'nin koreografi- sini yaptığı 'Tryptchon''da kore- ograf yardımcısı olarak görev alan Oktay Keresteci de dört bu- çuk yıl önce 'Tryptchon'u Re- nata Zanelli ile birlikte çalıştık- lannı ve Zanelli'nin kendilerini Koreografyr&Oktay Keresteci çalıştıncı olarak görevlendirdi- ğini söyledi. Keresteci, yine ay- nı kadro ile çalıştıklarını ve Tryptchon'u eskiye oranla daha rahat sahnelediklerini belirtiyor. Keresteci bir bütün olarak 'Gün Doğarken ı şöyle değer- lendıriyor: 'OMukçai>i olduğu- nu düşünüyorum. Gösteri; mo- dern bale, modern dans ve bale- den oiuşuyor. Biz bu tür şeyleri çalışmaktan büyük bir zev k ab- voruz, çünkü değişik bir nefes oluyor. Bu tür y apıtlan daha ön- ce de yapmıştık. Yıllardır klasik bale yapngımız için kalıplanım- an dışuıaçıkıyoruz. Bir andavü- cut devinimleri değişiyorvefark- lı teknikleri öğrenmemizi sağh- yor. tnsanlar klasik bale yapan birinin modern bale ya da dans .vapamayacaklannı düşünüyor- lar. atnaböytebir }ey yok. bu sa- dece çalışmaşekliyk ilgfli. Çahş- nncılar iyiyse eğerçok güzel şey- lerortaya çıkıyor. Lğurve Tan'la çalışmakdaçok zevkiiydi. Fark- lı insanlaria yan yana gelmek farklı şeyler ögretiyor." Keresteci, profesyonel an- lamda sanat yaşamının 18. yılın- da olduğunu ve o günden bugü- ne kadar baleye olan ilginin gün geçtikçe arttığına dikkat çeki- yor. "Ozellikle geoç nesil baleye çok düşkün. Biz de bundan çok büyük zevk alıyoruz, çünkü ne kadar çok seyircüniz olursa ve baleye olan ilgüeri ne kadar faz- laysa bu bia sahnede etkiliyor. Eskiden insanlar bale olduğu için baleye gidiyorlardı, ama şimdi insanlar seyretmek istedi- ği kişiyi, teınsili ayırt ediyor. be- ğenmediğini alkışlamıyor. Bu- nun tepkisini göstermek iyi bir şey aslında, o zaman sahnedeki performansınızı değerlendirebi- liyorsunuz," Keresteci, Türk balesinin yurtdışında kendisini ispatlaya- cak durumda olduğunu düşünü- yor. "Bu çok önemli ama bunu ispadayabilmek için yurtdışına çıkmanuz gerekiyor. Yoksa ken- di içimizde kavrulup gidiyonız. Bizim yurtdışına açılmamız, Türkiye'deld sanat düzeyini an- layabiİmemiz açısından oldukça önemli." 'Çalışmadan memnunum' Ycdi ^dır 'Erarivaki'nin üze- rine çalışan Aysun Aslan. gösteri- lerinde belirli bir tema anlatmadı- ğı için yapıtlannı isimlendırmi- yor. Ancak kendisinden koreogra- fisini yaptığı perde için bir isim koyması istendiğinde Emrivaki ismini seçiyor. Dansçılarla büyük bir gönül bağıyla çalıştıklarını ve Tan Sağ- türk'ün kendilerini motive ettiği- ni anlatıyor: "Tan Sağtürk'ün dünyasistemindeçahşan birdans- çı ounası herkcsi çok iyi motive et- tL Onun \ arlığı ozellikle benim ba- lemde önemli, çünkü beni de baş- ka rürlü motive etti. Daha değişik bir oyun çıkardım. Biraz da ol- gunlaştığunı gördüm sahnede. Umanm seyirci beğenir. Bunu söylemek kolav değjL ama ben bu defa çıkardığım işten memnu- num." Türk balesine seyircinin yoğun ilgisı olduğunu söyleyen Aslan, balenin en büyük sorunlanndan birisinin de tanıtımsızlık olduğu- na değiniyor. Aslan. dansçılann küstürülmemesi gerektiğini ve çalışma koşullannın düzeltilme- sınin önemini vurguluyor:" Dans çok özel tekniklere sahip olan bir sanat dalı. Sağlıklı şartlarda çalış- mak istiyoruz. Bizde çok ciddi sa- katianmalar oluyor. Biz ne yazık ki hiç künseye hiçbir şey anlatanu- voruz. Ama bizim şaruanmızı ha- ariarsanız bizhiç unutulmayacak Koreograf Aysun Aslan. şeylere doğru yol alabiliriz. Avru- pa'ya açılabiliriz, niteliklerimiz mükemmel. ancak sakatlanma- lardan buna vakit bulamıyonız. Biraz daha özen istiyoruz." Tüm bu sorunlara bir de devlet tekelindeki tüm sanat birimleri- nin yaşadığı ortak sorunlar ve ya- salann yarattığı problemler ekle- niyor. "Sanaün devlet içinde ol- ması olmavacak bir şe>. Dünyada yüzde >1iz deviete bağlı hiçbir sa- nat kurumu vok. Yasalan deüpge- çemiyoruz. Hiçolmazsa bu tür sa- nat kurumlannın vasalan >apıhr- ken bir iki sanatçı da alınsın. Bir emeklilik kanunu çıkaramıv'oruz örneğin kadrolar doldu. taştı. \e- ni gelen gençler kadroya «irenıi- yor. Alu milyon liraya ne kadar dayanılır? Elli >üdırdevlet tekelin- de çalışıyoruz, ama ne yazık ki devlet bizi anlamıyor. Jçerideki durum çok yürek yakıcı, benim vicdanım artık gençlerin sakat- lanmasına ve umutsuzluklanna ran olmuyor. Birazdikkat edilsin, lütfen. Belirlibirsistem getirmiyo- ruz, keşifyapnoruz, bundan kur- tulmamız gerekli. 500>ıldırinsan- lann azmettiği sistemleri pek de âlâ olmayan görgümüde 50 yıla sığdırmayaçalışıyoruz. Kot panto- lonlu yeniçerileri olduk, niye o za- man kıyafetinüzi uyduruvoruzda kafamızın içini uyduramıyonız. Bizim gibi kınlgan sanat dallann- da insanlann küsmesi çok kolav. Kolay yetişmiyoruz. Bir 11 yıl sa- dece okulunu okuyonız. 62 mil- yonluk Türkiye'de 500'den fazla dansçı yok ve siz de onlara haket- mediği muameleyi vapararak on- lan kırarsanız durum daha da kö- tüleşir." Aslan, Tan Sağtürk ile i- ki proje hazırlığında. "Bunlardan biri rurkuvaz'ı eski koşullanyla yeniden hayata geçirmek. Bunla- nn gerçekleştirilmesi münıkün. çünkü Türkiye'de sponsor arayı- şı artıkeskisi gibi değil. Tan'la bir- likte dans festivali düzenlemek is- tiyoruz. Türkiye'ye gelmemiş çok önemlidanstopluluklanyla temas halindeviz. Sanıyorum 99 yılında uluslararası bir festivale dönüştü- receğiz. Bunu gerçekleştirirsek Is- tanbul'da zaten canlanma aşama- sında olan dans daha da canlana- cak." Uyum sağlayamayaniann 'Yam'sıKültür Servisi - Almanya'da yaşa- yan genç yönetmen Yümaz Arslan'ın ikinci filmi 'Yara"; filmin oyuncula- nndan Nur Sürer, Yelda Kaymakçı Rcy naud, Mustafa Suphi, Hikmet Ka- ragöz ve Yüksel Ana'nın katıldığı bir basın toplantısıyla tanıtıldı. Yılmaz Arslan'ın Almanya'da olması nede- niyle katılamadığı basın toplantısında. filmin yapımcılan Ali Ya>b \e Murat Kadıoğlu da yer aldılar. Gün İzı Film'in ortak olduğu 'Ya- ra'; Isvıçre, Almanya ve Türkiye or- tak yapımı. Filmde; Yelda Kaymakçı Reynaud. Nur Sürer, Füsun Demirel. Mustafa Suphi, Hikmet Karagöz, Ozav Fechtve HaHI Ergün rol alıyor. Almanya'da yaşayan bir Türk aile- nin. çevTesine uyum sağlayamayan ve akıl hastanesine yatan kızın öyküsünün anla- tıldığı fılm, kültür uyuşmazlıklannı; Türk ve Alman devletlerinin bu konuya duyarsız kal- malannı konu alıyor. Cannes Film Festivali'ne katılması planla- nan fılm, sesli olarak çekilmiş. Türk sinema- larında göstenminin ne zaman gerçekleşeceği henüz kesinleşmeyen 'Yara'nın çekımleri, Al- manva. Aksaray. Konya Tuz Gölü ve tstanbul Cibali Sigara Fabrikası'nda yapılmış. 'Ya- ra'nın gerçekleştirilmesi için Eurimages'dan ve Almanya'dan bir-ıki kuruluştan yardım alın- Yelda Kaymakçı ve Nur Sürer. (Fotoğraf: KADER TUĞLA) mış, fakat Türkiye 'den hiçbir destek alınma- mış. Filmin oyunculan, özellikle de Nur Sürer, filmin yönetmeni ve senaristi Yılmaz Arslan'la çalışmaktan pek memnun kalmamış. Üç yıl sonra ilk kez kamera karşısma geçen Sürer, film hakkında çok olumlu şeyler söyleyeme- yeceğini belirtiyor. Yılmaz Arslan'la ilk kez üç yıl önce Stutt- gart'ta bir söyleşi esnasında tanıştıklannj söy- leyen Sürer. Arslan'ın. Halil Ergün ve kendisi olmadan bu filmin gerçekleşemeyeceğini söy- lediğini, fakat çekim aşamasında "Ounasaynuşun da olurmuş" diye düşündüğünü söylüyor. "Fılmden çok memnun olduğu- mu söyleyemem. Yönetmenin acemi olması beni çok rahatsu etti.'Yara', Yümaz Arslan'ın ikincifilmi.Ilk fil- mi 'Uzun Kondor'u çok beğenmiş- tim. Filme çok umutlu başladım a- ma hoş olnıadı benim için. Bütün bunlann dışında eğer iyi birfilmçı- karsa çok memnun olacağım. İnsan- lar bu film için 1.5 a> donarak çalış- u. Gece gündüz emek verildL Tüm bunlann sonucunda ortaya iyi bir şeylerçıkarsaçok sevineceğim. Sine- ma kariyerimde keşke çahşmasay- dun dediğim onlarcafilmvar. Oyun- cunun kötü işte de kazancı olabiiir. Umanm film iyi bir somıç verir." Görüntü yönetmeni Jurgen Jurges'in Avru- pa'da çok önemli bir yönetmen olduğunu söy- leyen Sürer, teknik ekibin çok profesyonel ol- duğunu da sözlerine ekliyor. 30'a yakın genç oyuncu arasından seçilen Yelda Kaymakçı Reynaud ise Nur Sürer'e ka- tıldığını, ama ilk filmi olduğu için ve Türki- ye'de de bir şeyler yapabildiği için çok mutlu olduğunu söylüyor. Yönetmenin zor bir ınsan olduğunu belirten Kaymakçı, yine de bu fılm- de rol almaktan son derece mutlu. Toni Morrison tekrar okurlanyla buluştu Kültür Servisi - Tonı Morri- son. 1993 yılında Nobel Ödülü kazanmasından beş yıl sonra tekrar okurlanyla buluştu. 'Pa- radise' adlı son yapıtında kay- bolmuş, lekelenmiş cenneti ir- deliyor yazar. 1992 yılında ya- yımlanan 'Caz' ile 1920'lerin Harlemi'ni anlatan Morrison, Paradise'da da sadece sıyahlann yaşadığı Ruby kasabasının 1970'lerdeki halini aktanyor okurlara. Paradise'da madenin en derin köşelerinden çıkanlan kömür kadar kara tenli erkeklerden ku- rulu. derisi daha az kara olan er- keklerden bile şüphe eden bir topluluk; sürekli ırklannın saflı- ğını bozacak hiçbir davranışı ve hiçbir ahlaksızlığı affetmiyor. Kitap da bu erkeklerin anaerkil düzeni savunmak ve cadı ol- makla suçlanan bir grup kadına yol kenannda saldırmasıyla baş- lıyor. Daha sonra öyküyü dağı- tıyor Morrison. Her kadının kendi yaşamöyküsüne dönerek herpazar kiliseye giden bu sakın kadınlann nasıl bir dönem kor- kulu rüyalan olan ırkçılar gibi davTanmaya başladıklannı anla- tıyor. 1998, Morrison için hareket- li bir yıl olacak. Beş yıl aradan sonra tekrar okurlanyla buluşan yazann 'En Mavi Göz' adlı ya- pıtı da Oprah Wînlrey tarafın- dan sinemaya uyarlanacak. Jo- nathan Demme'nin çekeceği filmde, kaçarak Ohio'da yeni bir yaşama başlayan köle Sethe'nin öyküsü konu alıruyor. Winf- rey'in geçtiğimiz yıllarda Song of Solomon'u kitap kulübü seri- sine seçmesi, kişısel çıkarlarla alınan bir karar olarak değerlen- dirilerek kitabı popüler bir yapıt haline getirdikten sonra bu yapı- tı sinemaya uyarlayacağı düşü- nülmüştü. Ancak Winfrey, Song of Solomon'un film haldanna sahip olmadığını ve bu kitabın sinemaya aktanlabileceği konu- sunda şüpheleri olduğunu söylü- yor. 'En Mavi Göz'ün ardından Paradise'ı da sinemaya uyarla- mak ısteyen Winfrey, kitabın fılm haklannı, yayımlanmasının ilk haftasında satın almış. YAZIODASI SELtM İLERİ f Bu Dansı Bana../ Dans! Dansla herhalde romanlar aracılığıyla tanıştım. -' Annemle babam dans ederler miydi? Ettilerse bile fotoğraflara geçmemiş. Düğün fotoğraflannda yan yana oturmuşlar; yüzlerinde belki ürkek, belki zoraki gülümseme. Ben onlan hatırladığımda dans hayatlanndan çıkıp gitmişti. Bir düğüne giderdik, bir nişana, okul çayına. İnsan- lann çekine çekine dans ettiklerini ayırt ederdim. Kü- çük çocuklar, ozellikle kız çocuklan sanki daha cesur- du. Hele 'ilkdans'm açılışı başlı başına bir sorun olup çıkardı. Evet öyle olmalı: Dansı romanlardan, Hollywood fılmlerinden hatırlıyorum. Dansa öyle vurulmuş olma- lıyım. O romanlan siz de okumuşunuzdur: Aşk romanla- n, sonu çoğu kez karasevdalarta noktalanan aşk ro- manlan, ilkgençlikte okurfenlar. Büyük aşk ille dansla başlar. Kerime Nadir'in, Mu- azzez Tahsin'in genç kızlan ille yakışıklı genç adam- larca dansa davet edilirler ve bu genç kızlar hep bü- yüleyicidir. Kim bilir böyle kaç roman sahnesi kırk yıldan beri benimle yaşayıp duruyor. Dans erişilmez aşklann sim- gesi gibiydi. Hayatımızın gerçekliğine -hele o yıllarda- pek denk düşmeyen bu aşk romanı danslannda düşsel incelik- ler dökülüşüp dururdu. Hollyvvood 'kordela lanna gelince, onlann dansla- n daha şatafatlıdır. Romanlarda okuyup hayal ettik- lerim bu kez beyazperdede renge, şekle, adeta 'can'a bürünür. Sonra görkemli filmlerde bazan kadınlann, bazan erkeklerin yalnız başlanna dans ettiklerini görüyor- dum. Belki 'bale' sözcüğü ilk oralardan aklımatakıl- mıştır. Bazan herkes dans ediyordu, dans bir sevinç olup çıkıyordu. Uzun zamanlar dans hayalleriyle yaşadım. Ama dans etmeye kendi kendime bile 'teşebbûs' etmedim. Yok, etmiş olabilırim; aynadaki estetik dışı görüntüler durdurmuş olmalı. Böylece dans bir gün romanlan- ma geçmeyi bekledi... Aşk romanlannın hülyalar uyandıncı dans sahnele- riyle Anna Karenina'nm kötücül dansı giderek birleş- ti bende. Anna 'yla ^ronsfey'nin o müthiş danslan ne kadar yaralayıcıdır... A. Müfîde Aksoy'un Maçka'daki Bis Gaierisi'nde açılan "Dans" heykel sergisine giderken işte hepsini düşünüyordum. Once şunu söyleyeyim: Ocak sonuna kadar süre- cek bu sergiyi, Istanbullular, keşke hep görebilseler. Müfide'nin işçiliğryle dans duygu fırtınalanna dönü- şüyor. Bis Galerisi'nin sahipleri Banu Haznedar'la isma- il Peker çok zarif ağırtayıcılar. Bir süre konuştuk. Son- ra heykeldeki dansla baş başa kaldık. On altı heykel. Sekizinde 'tango' öne çıkıyor. Tan- golar adeta birbirini kıskanıyor. Dönüşler, savnjluşlar, heykeldeki kadınlann kıvnm kıvnm etekleri, beylerin biraz dik duruşlan, bel büküşler, geriye uzanışlar... Comedia dell Arte'den fırtayıp gelmiş bir soytan-, çalgıcı hem çalgıanı çajıyor, hem şen şakrak dans edi- yor, ifadesinde külyutrfıazlıkJar... 1 Bazı figürter taşa oturtulmuş madatyonlara işlen- j miş... ' Müfide Aksoy'un büyük ilgi gören bir dans heyke- li var ki, Atatürk otuzlu yıllann bir hanımıyla dans edi- yor. Her türlü 'hamaset'ten uzak çalışılmış, uzak tu- tulmuş bu zarrf heykel birden bir devre alıp götürü- yor. Ikili ve tekli figürlerin yarattığı dans şenliği Müfi- de'ye önce kâğrt üstünde, desende görünmüş. Çizik- tirmelerie başlayan serüven, iki yıl boyunca atölyede emeğin, çabanın eşliğine yol almış. Sergiden çıkarken dostum Gülay llker'le birbirimi- ze sorduk: "Hangisini daha çok beğendiniz?" Kara- ra varamadık, her birinde nice nice incelikler bulmuş- tuk. Savruluşlar, bükülüşler, kıvnlışlar ve egilişler Nisan- taşı'na çıkarken belleğimizdeydi. Etkilerinden sıynla- mayacağımızı hissediyorduk. Takvimde tz Bırakan: "Ne güzel günlerdi, Göbek Barsam'ın yüzünün güldüğü günler. Şimdi iseyüzü dağın demirrengiyek- pare kayası gibi çıplaktı. Ayak sesleri sağır ve kasvet- li biryankı uyandınyordu içinde." Hamasdeğ, Güver- cinim Harput'ta Kaldı (Çev: Sarkis Seropyan), Aras • Yayıncıhk, 1997. BUGÜN • .\KSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten Beethoven'ın 9. senfonisi, saat 19.00'da Abelard ve Heloise isimli oyun izlenebilir. • BAK1RKÖY BELEDtYE TİYATROLARI Yunus Emre Kültür Merkezi'nde saat 20.30'da Gelin Dokunalım isimli oyun sahneleniyor. • tSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ AKM'de saat 19.00'da Bir Tenor Aranıyor isimli operayı sahneliyor. Ç Î Z Î K K A M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle