Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16OCAK1998CUMA
12 KULTUR
İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin yeni bir modern bale prodüksiyonu: Gün Doğarken
'Baleye ilgi gittikçe artıyor'NURDAN CİHANŞÜMUL
istanbul Devlet Opera ve Balesi, 'Gün Doğar-
ken' başlığı altında yenı bir modern bale sahneli-
yor. Cumartesi gününden itibaren sahnelenmeye
başlayan üç tek perdelik modern baleden ılki 'Ara
DanslarAra Nağmeter'. Geyvan Mc Millen'in ko-
reografisini yaptığı ve sahneye koyduğu 'Ara
Danslar Ara Nağmelerin' müziği ise Fazd Say ve
G. Vejvoda'ya ait. tlk perdenin dekor tasanmı Er-
kut l zelli. kostüm tasanmını Ayşegül Alev ve ışık
düzenini ise Ahmet Defhe üstlenmiş.
Aysun Aslan"ın koreografisini yaptığı ve sah-
neye koyduğu 'Emrivaki'nin müziği Adiemus'un.
Emrivaki 'nin dekor tasanmı Erkut UzettT ye. kos-
tüm tasanmı Ayşegül Alev'e, ışık duzeni ise Bü-
lent Darcan'a ait.
Deniz Olcay ve Okta>' Keresteci'nin sahneye
uyarladığı ve Mozart'ın müziği ile sahnelenen
'Tryptchon'un koreografısi RenatoZanella'ya ait.
Sibel Sûrel, Oktay Keresteci, Nil Berkan, Deniz
Berge, Çiğdem Erkaya. Tatiana Egeü. Allaş Pe-
ker, Giray Atalay ve Ayça İnal'ın rol aldığı 'Gün
Doğarken'de çahşmalannı yurtdışında sürdüren i-
ki Türk bale sanatçısı; Uğur Seyrek ve Tan Sağ-
türk de konuk olarak yer alıyor. 'Gün Doğarken',
21 Ocak Çarşamba günü saat 20.00'de ve şubat
ayında sahnelenecek.
Arada kalanlar için'Ara Nağmeler
Ara Danslar'ın ko-
reografı Geyvan Mc
Millen, koreografi-
sinın oluşum süre-
cini şöyle anlatıyor:
"Bir fikir geliştiri-
yorsunuz ve bu fik-
rin üstüne eserinizi
yerleştiriyorsumız.
Ben bir şeyin ara-
sında gidip gelmek
olarak düşündüm.
Türkiye'de insanlar
zaman zaman Doğu
ve Batı sentezi ara-
sında gidip geliyor.
Ba/ı insanlar bu
arada kalmış du-
runıda ve ben de bunu soyut bir şe-
kilde işledim. Koreografi birdenbire
ortaya çıkmıyor, oluşum süreci ya-
vaş. Çaîışma süreci içinde hem be-
densel hem zihinsel süreç gerekli.
Bunu bitirdiğim için çok mutlu-
vum."
Mc Millen, birlikte çalıştığı dans-
çıların mükemmel olduğunu söylü-
yor. Mc Millen Uğur Seyrek ve Tan
Sağtürk gibi yurtdışında büyük ba-
şanlara imza atmış dansçılann da
bu gösteride yer almasından olduk-
çamemnun:
"Uğur ve Tan şimdiye kadar de-
vamlı dışanda dans ettikleri için bir-
likte çalışma imkâmmız yoktu. Bu
yüzden Yekta Kara ve başkoreogra-
fimıza teşekkür etmek istiyorum. Bi-
zim her zaman yeni kana ihtiyacı-
mız var. Yeni dansçılann gelmesiyle
Koreograf Geyvan Mc Millen.
diğerleri de motive
olur. Bunun bir baş-
langıç olduğunu dü-
şünüyorum, yurtdı-
şında çahşmalannı
sürdüren dansçılar-
la birlikte çalışabiü-
rizJ"
Türkiye'de dansa
karşı ilginin iyi ol-
duğunu söyleyen
Mc Millen, dansın
kendisini doğal bir
şekilde ifade etme
tarzı olduğunu, an-
cak eğitimle birlikte
farklı boyutlar aldı-
ğını düşünüyor. Bu
doğal ifade tarzının
bedensel olduğu için daha da zevk-
li yapıldığına değinen Mc Millen,
bu konuya fazla eğilinmediğinden
yakınıyor.
"İnsanlara bir şeyleri öğretmek,
göstermekgerekli ki onlar da bunun
için gayret göstersinler. Eğer daha
çok gösteri yaparsak, daha çok okul
açüırsa, üniversitelcr. sponsorian-
mız bu işe eğilirse, daha fazla ilerle-
riz. New York'ta yapılan bir istatiğe
göre çahşanlar arasında en fazla gru-
bu sekreterler, ikinci grubu da dans-
çdar oluşturuyor. Düşünebiliyor mu-
sunuz, her yer dansçı dolu ve her tür
dans da yapılıyor. Bizim ülkemizde
de böyle olmalı. Bir ülke kendini di-
ğer bir ülkede tanıtmak istediğinde
dansçı seçiyor, çünkü dansta dil
probiemi yok ve dansın anlaşılması
daha kolav."
1) "Ara Nağmeler Aı a Daıı^laı - Koıcvgı ai. tıtyvan Mc Millen.
2) 'Tryptchon' - Koreograf: Renata ZanellL
3) 'Emrivaki' - Koreograf: Aysun Aslan.
'Değişik bir nefes oldu'Renata Zanellinin koreogra-
fisını yaptığı, Mozart'ın müzi-
ği üzerine kurulu 'Tryptchon'da
Oktay Keresteci ile birlikte ko-
reograf yardımcısı olarak görev
alan ve Geyvan Mc Millen'ın
asistanlığını yapan Deniz Olgay
ise daha önceden sahneye uyar-
ladıklan bu yapıt üzerinde titiz-
Hkleçalışıldıgını ve dikkat ettik-
leri en önemli noktalardan ilki-
nin yapıtın bozulmamasını sağ-
lamak ve ikincisinin de koreog-
rafın istediği şekilde sahneye
uyarlamak olduğunu söylüyor.
Olgay, Trpytchon'un yine eski
kadro ile sahnelendiğini belirti-
yor. Türkiye'de baleye olan ilgi-
nin gün geçtikçe geliştiğinden
sözeden Olgay. daha çok dans-
çı yetışmesini istediğini söylü-
yor. 'Bize daha çok dansçı gel-
mesini istiyoruz. Elbette konser-
vatuvarlarda da sorunlar\-ardir.
çünkü sanatçı kolay yetişmiyor.
Belki daha fazla özendirilmesi
gerekir. Bu da yalnızca temsil-
lerle değil. aynı zamanda okul-
lardaki ön çalışmalarla gerçek-
leştirilebilir.'
'Gün Doğarken'de rol alan ve
Renata Zanelli'nin koreografi-
sini yaptığı 'Tryptchon''da kore-
ograf yardımcısı olarak görev
alan Oktay Keresteci de dört bu-
çuk yıl önce 'Tryptchon'u Re-
nata Zanelli ile birlikte çalıştık-
lannı ve Zanelli'nin kendilerini
Koreografyr&Oktay Keresteci
çalıştıncı olarak görevlendirdi-
ğini söyledi. Keresteci, yine ay-
nı kadro ile çalıştıklarını ve
Tryptchon'u eskiye oranla daha
rahat sahnelediklerini belirtiyor.
Keresteci bir bütün olarak
'Gün Doğarken ı şöyle değer-
lendıriyor: 'OMukçai>i olduğu-
nu düşünüyorum. Gösteri; mo-
dern bale, modern dans ve bale-
den oiuşuyor. Biz bu tür şeyleri
çalışmaktan büyük bir zev k ab-
voruz, çünkü değişik bir nefes
oluyor. Bu tür y apıtlan daha ön-
ce de yapmıştık. Yıllardır klasik
bale yapngımız için kalıplanım-
an dışuıaçıkıyoruz. Bir andavü-
cut devinimleri değişiyorvefark-
lı teknikleri öğrenmemizi sağh-
yor. tnsanlar klasik bale yapan
birinin modern bale ya da dans
.vapamayacaklannı düşünüyor-
lar. atnaböytebir }ey yok. bu sa-
dece çalışmaşekliyk ilgfli. Çahş-
nncılar iyiyse eğerçok güzel şey-
lerortaya çıkıyor. Lğurve Tan'la
çalışmakdaçok zevkiiydi. Fark-
lı insanlaria yan yana gelmek
farklı şeyler ögretiyor."
Keresteci, profesyonel an-
lamda sanat yaşamının 18. yılın-
da olduğunu ve o günden bugü-
ne kadar baleye olan ilginin gün
geçtikçe arttığına dikkat çeki-
yor. "Ozellikle geoç nesil baleye
çok düşkün. Biz de bundan çok
büyük zevk alıyoruz, çünkü ne
kadar çok seyircüniz olursa ve
baleye olan ilgüeri ne kadar faz-
laysa bu bia sahnede etkiliyor.
Eskiden insanlar bale olduğu
için baleye gidiyorlardı, ama
şimdi insanlar seyretmek istedi-
ği kişiyi, teınsili ayırt ediyor. be-
ğenmediğini alkışlamıyor. Bu-
nun tepkisini göstermek iyi bir
şey aslında, o zaman sahnedeki
performansınızı değerlendirebi-
liyorsunuz,"
Keresteci, Türk balesinin
yurtdışında kendisini ispatlaya-
cak durumda olduğunu düşünü-
yor. "Bu çok önemli ama bunu
ispadayabilmek için yurtdışına
çıkmanuz gerekiyor. Yoksa ken-
di içimizde kavrulup gidiyonız.
Bizim yurtdışına açılmamız,
Türkiye'deld sanat düzeyini an-
layabiİmemiz açısından oldukça
önemli."
'Çalışmadan memnunum'
Ycdi ^dır 'Erarivaki'nin üze-
rine çalışan Aysun Aslan. gösteri-
lerinde belirli bir tema anlatmadı-
ğı için yapıtlannı isimlendırmi-
yor. Ancak kendisinden koreogra-
fisini yaptığı perde için bir isim
koyması istendiğinde Emrivaki
ismini seçiyor.
Dansçılarla büyük bir gönül
bağıyla çalıştıklarını ve Tan Sağ-
türk'ün kendilerini motive ettiği-
ni anlatıyor: "Tan Sağtürk'ün
dünyasistemindeçahşan birdans-
çı ounası herkcsi çok iyi motive et-
tL Onun \ arlığı ozellikle benim ba-
lemde önemli, çünkü beni de baş-
ka rürlü motive etti. Daha değişik
bir oyun çıkardım. Biraz da ol-
gunlaştığunı gördüm sahnede.
Umanm seyirci beğenir. Bunu
söylemek kolav değjL ama ben bu
defa çıkardığım işten memnu-
num."
Türk balesine seyircinin yoğun
ilgisı olduğunu söyleyen Aslan,
balenin en büyük sorunlanndan
birisinin de tanıtımsızlık olduğu-
na değiniyor. Aslan. dansçılann
küstürülmemesi gerektiğini ve
çalışma koşullannın düzeltilme-
sınin önemini vurguluyor:" Dans
çok özel tekniklere sahip olan bir
sanat dalı. Sağlıklı şartlarda çalış-
mak istiyoruz. Bizde çok ciddi sa-
katianmalar oluyor. Biz ne yazık
ki hiç künseye hiçbir şey anlatanu-
voruz. Ama bizim şaruanmızı ha-
ariarsanız bizhiç unutulmayacak
Koreograf Aysun Aslan.
şeylere doğru yol alabiliriz. Avru-
pa'ya açılabiliriz, niteliklerimiz
mükemmel. ancak sakatlanma-
lardan buna vakit bulamıyonız.
Biraz daha özen istiyoruz."
Tüm bu sorunlara bir de devlet
tekelindeki tüm sanat birimleri-
nin yaşadığı ortak sorunlar ve ya-
salann yarattığı problemler ekle-
niyor. "Sanaün devlet içinde ol-
ması olmavacak bir şe>. Dünyada
yüzde >1iz deviete bağlı hiçbir sa-
nat kurumu vok. Yasalan deüpge-
çemiyoruz. Hiçolmazsa bu tür sa-
nat kurumlannın vasalan >apıhr-
ken bir iki sanatçı da alınsın. Bir
emeklilik kanunu çıkaramıv'oruz
örneğin kadrolar doldu. taştı. \e-
ni gelen gençler kadroya «irenıi-
yor. Alu milyon liraya ne kadar
dayanılır? Elli >üdırdevlet tekelin-
de çalışıyoruz, ama ne yazık ki
devlet bizi anlamıyor. Jçerideki
durum çok yürek yakıcı, benim
vicdanım artık gençlerin sakat-
lanmasına ve umutsuzluklanna
ran olmuyor. Birazdikkat edilsin,
lütfen. Belirlibirsistem getirmiyo-
ruz, keşifyapnoruz, bundan kur-
tulmamız gerekli. 500>ıldırinsan-
lann azmettiği sistemleri pek de
âlâ olmayan görgümüde 50 yıla
sığdırmayaçalışıyoruz. Kot panto-
lonlu yeniçerileri olduk, niye o za-
man kıyafetinüzi uyduruvoruzda
kafamızın içini uyduramıyonız.
Bizim gibi kınlgan sanat dallann-
da insanlann küsmesi çok kolav.
Kolay yetişmiyoruz. Bir 11 yıl sa-
dece okulunu okuyonız. 62 mil-
yonluk Türkiye'de 500'den fazla
dansçı yok ve siz de onlara haket-
mediği muameleyi vapararak on-
lan kırarsanız durum daha da kö-
tüleşir." Aslan, Tan Sağtürk ile i-
ki proje hazırlığında. "Bunlardan
biri rurkuvaz'ı eski koşullanyla
yeniden hayata geçirmek. Bunla-
nn gerçekleştirilmesi münıkün.
çünkü Türkiye'de sponsor arayı-
şı artıkeskisi gibi değil. Tan'la bir-
likte dans festivali düzenlemek is-
tiyoruz. Türkiye'ye gelmemiş çok
önemlidanstopluluklanyla temas
halindeviz. Sanıyorum 99 yılında
uluslararası bir festivale dönüştü-
receğiz. Bunu gerçekleştirirsek Is-
tanbul'da zaten canlanma aşama-
sında olan dans daha da canlana-
cak."
Uyum sağlayamayaniann 'Yam'sıKültür Servisi - Almanya'da yaşa-
yan genç yönetmen Yümaz Arslan'ın
ikinci filmi 'Yara"; filmin oyuncula-
nndan Nur Sürer, Yelda Kaymakçı
Rcy naud, Mustafa Suphi, Hikmet Ka-
ragöz ve Yüksel Ana'nın katıldığı bir
basın toplantısıyla tanıtıldı. Yılmaz
Arslan'ın Almanya'da olması nede-
niyle katılamadığı basın toplantısında.
filmin yapımcılan Ali Ya>b \e Murat
Kadıoğlu da yer aldılar.
Gün İzı Film'in ortak olduğu 'Ya-
ra'; Isvıçre, Almanya ve Türkiye or-
tak yapımı. Filmde; Yelda Kaymakçı
Reynaud. Nur Sürer, Füsun Demirel.
Mustafa Suphi, Hikmet Karagöz,
Ozav Fechtve HaHI Ergün rol alıyor.
Almanya'da yaşayan bir Türk aile-
nin. çevTesine uyum sağlayamayan ve
akıl hastanesine yatan kızın öyküsünün anla-
tıldığı fılm, kültür uyuşmazlıklannı; Türk ve
Alman devletlerinin bu konuya duyarsız kal-
malannı konu alıyor.
Cannes Film Festivali'ne katılması planla-
nan fılm, sesli olarak çekilmiş. Türk sinema-
larında göstenminin ne zaman gerçekleşeceği
henüz kesinleşmeyen 'Yara'nın çekımleri, Al-
manva. Aksaray. Konya Tuz Gölü ve tstanbul
Cibali Sigara Fabrikası'nda yapılmış. 'Ya-
ra'nın gerçekleştirilmesi için Eurimages'dan
ve Almanya'dan bir-ıki kuruluştan yardım alın-
Yelda Kaymakçı ve Nur Sürer. (Fotoğraf: KADER TUĞLA)
mış, fakat Türkiye 'den hiçbir destek alınma-
mış.
Filmin oyunculan, özellikle de Nur Sürer,
filmin yönetmeni ve senaristi Yılmaz Arslan'la
çalışmaktan pek memnun kalmamış. Üç yıl
sonra ilk kez kamera karşısma geçen Sürer,
film hakkında çok olumlu şeyler söyleyeme-
yeceğini belirtiyor.
Yılmaz Arslan'la ilk kez üç yıl önce Stutt-
gart'ta bir söyleşi esnasında tanıştıklannj söy-
leyen Sürer. Arslan'ın. Halil Ergün ve kendisi
olmadan bu filmin gerçekleşemeyeceğini söy-
lediğini, fakat çekim aşamasında
"Ounasaynuşun da olurmuş" diye
düşündüğünü söylüyor.
"Fılmden çok memnun olduğu-
mu söyleyemem. Yönetmenin acemi
olması beni çok rahatsu etti.'Yara',
Yümaz Arslan'ın ikincifilmi.Ilk fil-
mi 'Uzun Kondor'u çok beğenmiş-
tim. Filme çok umutlu başladım a-
ma hoş olnıadı benim için. Bütün
bunlann dışında eğer iyi birfilmçı-
karsa çok memnun olacağım. İnsan-
lar bu film için 1.5 a> donarak çalış-
u. Gece gündüz emek verildL Tüm
bunlann sonucunda ortaya iyi bir
şeylerçıkarsaçok sevineceğim. Sine-
ma kariyerimde keşke çahşmasay-
dun dediğim onlarcafilmvar. Oyun-
cunun kötü işte de kazancı olabiiir.
Umanm film iyi bir somıç verir."
Görüntü yönetmeni Jurgen Jurges'in Avru-
pa'da çok önemli bir yönetmen olduğunu söy-
leyen Sürer, teknik ekibin çok profesyonel ol-
duğunu da sözlerine ekliyor.
30'a yakın genç oyuncu arasından seçilen
Yelda Kaymakçı Reynaud ise Nur Sürer'e ka-
tıldığını, ama ilk filmi olduğu için ve Türki-
ye'de de bir şeyler yapabildiği için çok mutlu
olduğunu söylüyor. Yönetmenin zor bir ınsan
olduğunu belirten Kaymakçı, yine de bu fılm-
de rol almaktan son derece mutlu.
Toni Morrison tekrar
okurlanyla buluştu
Kültür Servisi - Tonı Morri-
son. 1993 yılında Nobel Ödülü
kazanmasından beş yıl sonra
tekrar okurlanyla buluştu. 'Pa-
radise' adlı son yapıtında kay-
bolmuş, lekelenmiş cenneti ir-
deliyor yazar. 1992 yılında ya-
yımlanan 'Caz' ile 1920'lerin
Harlemi'ni anlatan Morrison,
Paradise'da da sadece sıyahlann
yaşadığı Ruby kasabasının
1970'lerdeki halini aktanyor
okurlara.
Paradise'da madenin en derin
köşelerinden çıkanlan kömür
kadar kara tenli erkeklerden ku-
rulu. derisi daha az kara olan er-
keklerden bile şüphe eden bir
topluluk; sürekli ırklannın saflı-
ğını bozacak hiçbir davranışı ve
hiçbir ahlaksızlığı affetmiyor.
Kitap da bu erkeklerin anaerkil
düzeni savunmak ve cadı ol-
makla suçlanan bir grup kadına
yol kenannda saldırmasıyla baş-
lıyor. Daha sonra öyküyü dağı-
tıyor Morrison. Her kadının
kendi yaşamöyküsüne dönerek
herpazar kiliseye giden bu sakın
kadınlann nasıl bir dönem kor-
kulu rüyalan olan ırkçılar gibi
davTanmaya başladıklannı anla-
tıyor.
1998, Morrison için hareket-
li bir yıl olacak. Beş yıl aradan
sonra tekrar okurlanyla buluşan
yazann 'En Mavi Göz' adlı ya-
pıtı da Oprah Wînlrey tarafın-
dan sinemaya uyarlanacak. Jo-
nathan Demme'nin çekeceği
filmde, kaçarak Ohio'da yeni bir
yaşama başlayan köle Sethe'nin
öyküsü konu alıruyor. Winf-
rey'in geçtiğimiz yıllarda Song
of Solomon'u kitap kulübü seri-
sine seçmesi, kişısel çıkarlarla
alınan bir karar olarak değerlen-
dirilerek kitabı popüler bir yapıt
haline getirdikten sonra bu yapı-
tı sinemaya uyarlayacağı düşü-
nülmüştü. Ancak Winfrey, Song
of Solomon'un film haldanna
sahip olmadığını ve bu kitabın
sinemaya aktanlabileceği konu-
sunda şüpheleri olduğunu söylü-
yor. 'En Mavi Göz'ün ardından
Paradise'ı da sinemaya uyarla-
mak ısteyen Winfrey, kitabın
fılm haklannı, yayımlanmasının
ilk haftasında satın almış.
YAZIODASI
SELtM İLERİ
f
Bu Dansı Bana../
Dans!
Dansla herhalde romanlar aracılığıyla tanıştım. -'
Annemle babam dans ederler miydi? Ettilerse bile
fotoğraflara geçmemiş. Düğün fotoğraflannda yan
yana oturmuşlar; yüzlerinde belki ürkek, belki zoraki
gülümseme.
Ben onlan hatırladığımda dans hayatlanndan çıkıp
gitmişti.
Bir düğüne giderdik, bir nişana, okul çayına. İnsan-
lann çekine çekine dans ettiklerini ayırt ederdim. Kü-
çük çocuklar, ozellikle kız çocuklan sanki daha cesur-
du. Hele 'ilkdans'm açılışı başlı başına bir sorun olup
çıkardı.
Evet öyle olmalı: Dansı romanlardan, Hollywood
fılmlerinden hatırlıyorum. Dansa öyle vurulmuş olma-
lıyım.
O romanlan siz de okumuşunuzdur: Aşk romanla-
n, sonu çoğu kez karasevdalarta noktalanan aşk ro-
manlan, ilkgençlikte okurfenlar.
Büyük aşk ille dansla başlar. Kerime Nadir'in, Mu-
azzez Tahsin'in genç kızlan ille yakışıklı genç adam-
larca dansa davet edilirler ve bu genç kızlar hep bü-
yüleyicidir.
Kim bilir böyle kaç roman sahnesi kırk yıldan beri
benimle yaşayıp duruyor. Dans erişilmez aşklann sim-
gesi gibiydi.
Hayatımızın gerçekliğine -hele o yıllarda- pek denk
düşmeyen bu aşk romanı danslannda düşsel incelik-
ler dökülüşüp dururdu.
Hollyvvood 'kordela lanna gelince, onlann dansla-
n daha şatafatlıdır. Romanlarda okuyup hayal ettik-
lerim bu kez beyazperdede renge, şekle, adeta 'can'a
bürünür.
Sonra görkemli filmlerde bazan kadınlann, bazan
erkeklerin yalnız başlanna dans ettiklerini görüyor-
dum. Belki 'bale' sözcüğü ilk oralardan aklımatakıl-
mıştır. Bazan herkes dans ediyordu, dans bir sevinç
olup çıkıyordu.
Uzun zamanlar dans hayalleriyle yaşadım. Ama
dans etmeye kendi kendime bile 'teşebbûs' etmedim.
Yok, etmiş olabilırim; aynadaki estetik dışı görüntüler
durdurmuş olmalı. Böylece dans bir gün romanlan-
ma geçmeyi bekledi...
Aşk romanlannın hülyalar uyandıncı dans sahnele-
riyle Anna Karenina'nm kötücül dansı giderek birleş-
ti bende. Anna 'yla ^ronsfey'nin o müthiş danslan ne
kadar yaralayıcıdır...
A. Müfîde Aksoy'un Maçka'daki Bis Gaierisi'nde
açılan "Dans" heykel sergisine giderken işte hepsini
düşünüyordum.
Once şunu söyleyeyim: Ocak sonuna kadar süre-
cek bu sergiyi, Istanbullular, keşke hep görebilseler.
Müfide'nin işçiliğryle dans duygu fırtınalanna dönü-
şüyor.
Bis Galerisi'nin sahipleri Banu Haznedar'la isma-
il Peker çok zarif ağırtayıcılar. Bir süre konuştuk. Son-
ra heykeldeki dansla baş başa kaldık.
On altı heykel. Sekizinde 'tango' öne çıkıyor. Tan-
golar adeta birbirini kıskanıyor. Dönüşler, savnjluşlar,
heykeldeki kadınlann kıvnm kıvnm etekleri, beylerin
biraz dik duruşlan, bel büküşler, geriye uzanışlar...
Comedia dell Arte'den fırtayıp gelmiş bir soytan-,
çalgıcı hem çalgıanı çajıyor, hem şen şakrak dans edi-
yor, ifadesinde külyutrfıazlıkJar...
1
Bazı figürter taşa oturtulmuş madatyonlara işlen- j
miş... '
Müfide Aksoy'un büyük ilgi gören bir dans heyke-
li var ki, Atatürk otuzlu yıllann bir hanımıyla dans edi-
yor. Her türlü 'hamaset'ten uzak çalışılmış, uzak tu-
tulmuş bu zarrf heykel birden bir devre alıp götürü-
yor.
Ikili ve tekli figürlerin yarattığı dans şenliği Müfi-
de'ye önce kâğrt üstünde, desende görünmüş. Çizik-
tirmelerie başlayan serüven, iki yıl boyunca atölyede
emeğin, çabanın eşliğine yol almış.
Sergiden çıkarken dostum Gülay llker'le birbirimi-
ze sorduk: "Hangisini daha çok beğendiniz?" Kara-
ra varamadık, her birinde nice nice incelikler bulmuş-
tuk.
Savruluşlar, bükülüşler, kıvnlışlar ve egilişler Nisan-
taşı'na çıkarken belleğimizdeydi. Etkilerinden sıynla-
mayacağımızı hissediyorduk.
Takvimde tz Bırakan:
"Ne güzel günlerdi, Göbek Barsam'ın yüzünün
güldüğü günler. Şimdi iseyüzü dağın demirrengiyek-
pare kayası gibi çıplaktı. Ayak sesleri sağır ve kasvet-
li biryankı uyandınyordu içinde." Hamasdeğ, Güver-
cinim Harput'ta Kaldı (Çev: Sarkis Seropyan), Aras •
Yayıncıhk, 1997.
BUGÜN
• .\KSANAT'ta saat 12.30'da laser diskten
Beethoven'ın 9. senfonisi, saat 19.00'da Abelard ve
Heloise isimli oyun izlenebilir.
• BAK1RKÖY BELEDtYE TİYATROLARI
Yunus Emre Kültür Merkezi'nde saat 20.30'da Gelin
Dokunalım isimli oyun sahneleniyor.
• tSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ
AKM'de saat 19.00'da Bir Tenor Aranıyor isimli
operayı sahneliyor.
Ç Î Z Î K
K A M İ L M A S A R A C I